18. Bölüm💫



Kural 1: Kendinden başka kimseye güvenme...




Arabanın kapısını açmak için uzandığın sırada durdum ve Duru'ya döndüm.
"Yine sen bıraktın beni. Çok fazla yük oluyorum sana. Benim yüzümden işine geç kalıyorsun."

Söylediklerimle beraber kaşlarını çattı. Ve direksiyonda ki ellerini indirdi. Yana doğru döndü ve tam gözlerimin içine baktı.
"Sen benim kardeşimsin, seni işe de mi bırakmayalım?! Ben bırakmayacaksam kim bırakacak? "

Elimle öpücük attım ve göz kırptım. Karşılık olarak o da göz kırptı.
"Teşekkür ederim."

"Rica ederim. Dikkat et kendine."

"Sende dikkat et."

Kapıyı açtım ve aşağıya doğru indim. Dikkatli adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Kapının önüne gelince çantamı açtım ve içinde anahtarı aramaya başladım.

Ben anahtarı ararken kapı açıldı. Kapının açılmasıyla korkuyla bir iki adım geriledim.

Başımı çantadan kaldırdım ve kapıyı kimin açtığına baktım. Rüzgâr.
"Korkuttum mu?"

İşaret parmağım ve baş parmağımı bir birime yaklaştırdım ve;
"Birazcık korkmuş olabilirim. Siz normalde sabahları spora gittiğiniz için doğal olarak beklemiyordum. O yüzden birazcık korktum."

"İçeri girmeyi düşünüyor musun?"

Rüzgâr'ın sorusuyla panikledim ve hızlıca içeriye girdim. Neden panikledim hiç bilmiyorum ama rezil olduğum kesindi. Rüzgâr'ın yüzüne bakamayacağım için, hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerledim. Çantamı masanın üzerine bırakıp, buzdolabına yöneldim.

Ben dolaptan kahvaltılık malzemeler çıkartırken, mutfağa girdi ve sandalyelerden herhangi birisine oturdu ve camdan dışarıya bakmaya başladı. Rüzgâr hiç yokmuş gibi işime devam ettim.

13 dakika 19 saniyedir ortamdaki sessizlik devam ediyor. Tepsiye, hazırladığım yumurta tabağını da koyduktan sonra Rüzgâr'a döndüm. Bana bakıyordu. Kollarını göğsünde bağlamış, arkasına yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu.

Geri önüme döndüm ve tezgahın üzerinde ki tepsiyi aldım.
Tepsiyi, dikkatle Rüzgâr'ın önüne bıraktım ve yüzüne baktım.
"Başka bir isteğiniz var mı Rüzgâr Bey?"

ğsünde bağladığı kollarını çözdü ve hafif öne doğru kalktı ve tepsideki çatalı aldı.

Geri geri giderek tezgaha yaslandım ve Rüzgâr'a baktım. Neden spora gitmemişti? Daha iyileşmemiş miydi yoksa? Üstünü de giyinmemiş, şirkete gitmeyecek mi acaba?
"Gökçe?"

"Efendim Rüzgâr Bey?"

Mutfak camından bahçeyi işaret etti;
"Dün aldığın çiçekleri bahçeye taşıdım."

Çiçekler! Ben onları unutmuştum ya! Hızlıca yaslandığım yerden doğruldum ve bahçeye çıktım.
Çiçekler, duvarın kenarına sırayla dizilmiş duruyorlardı. Yanında da bahçe alet edavatları vardı.

Çiçekleri dikmek için etrafa bakınmaya başladım. Onlar için en uygun yeri bulmalıydım. Sonunda gözüme kestirdiğim topraklık bir alana doğru ilerledim. Yere çöktüm ve ellerimi toprağın üzerinde gezdirdim. Çiçekler için burası gayet uygundu.

Çöktüğüm yerden kalktım ve tekrar çiçeklerin yanına döndüm.
Tek tek ekeceğim yere doğru taşımaya başladım.
Hepsini taşıdıktan sonra bahçe alet edavatlarını da getirdim. Dizlerimin üstüne yere çöktüm elime keseri aldım ve toprağı kazmaya başladım.

Elimdeki çiçeği kazdığım yere dikkatle yerleştirdikten sonra etrafını topraklarla güzelce kapattım. Diğer çiçeği almak için uzandığım sırada başka bir el benden önce uzandı.

Rüzgâr, çiçeği aldıktan sonra yanıma geldi ve o da aynı benim gibi yere dizlerinin üstüne çöktü. Şaşkın bir şekilde ne yapacağını izlemeye başladım.

İlk önce elindeki çiçeği inceledi. Sonra benim diktiğim çiçeklere baktı. Bir süre çiçekleri inceledikten sonra önüne döndü ve hiç bir şey yapmadan öyle durmaya başladı.
En sonunda bana döndü;
"Şey... ben bunu nasıl ekeceğimizi bilmiyorum. Hayatımda hiç yapmadım."

Gülümseyerek baktım ve elime keseri aldım.
"İlk önce toprağın üzerindeki pislikleri temizliyoruz,"

Toprağın üstünü temizledikten sonra kazmaya başladım.
"Daha sonra toprağı çok derin olmayacak şekilde kazmaya başlıyoruz,"

Bir süre toprağı kaldıktan sonra elimdeki keseri bırakıp bir tane çiçek aldım.
"Elimize çiçeğimizi alıyoruz ve dikkatli şekilde altındaki poşetini çıkartıyoruz,"

Elimdeki çiçeğin altında ki poşetini çıkarttım ve elimde fazla bekletmeden güzelce kazdığım yere yerleştirdim.
"Altında ki poşeti çıkarttıktan sonra dikkatli hareketlerle kazdığımız bölgeye koyuyoruz ve etrafını topraklarla beraber kapatıyoruz."

Çiçeğin etrafını topraklarla beraber kapattıktan sonra elimdeki toprakları çırptım ve Rüzgâr'a döndüm.
"İşte bu kadar. Şimdi sıra sizde."

Tereddütle elindeki çiçeğe baktı. Elindeki çiçeği kenara bıraktı ve benim kenara bıraktığım keseri aldı.

İlk önce keserle toprağın üzerini eşeleyip pisliklerini temizledi. Daha sonra yavaş yavaş aynı benim yaptığım gibi toprağı kazmaya başladı. Kısa süre sonra elindeki keseri bıraktı ve kenara bıraktığı çiçeğe uzandı. Naif hareketlerle altındaki poşetini çıkardı ve güzelce toprağa yerleştirdi. Son olarak da etrafını kapattı ve bana döndü.

Rüzgâr'ın bana dönmesiyle birlikte alkışlamaya başladım.
"Gördünüz mü? Bu kadar."

İkizmiz de çiçekleri ekmeye devam ederek aramızdaki sensizliği bozdum ve konuştum.
"Bu çiçekleri aldığım yerde çok tatlı bir teyze vardı,"

Konuşmamla beraber ölçekteki bakışlarını bana çevirdi ve beni dinlemeye başladı.
"Bana çiçeklerin hikayesini anlattı."

"Neymiş hikayesi?"

Toprağı kazarken gülümsedim.
"Efsaneye göre, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite, bakana güzellikten başka bir şey göstermeyen sihirli aynasını kaybetmiş. Kaybolan sihirli aynayı fakir bir çoban çocuk bulmuş. Aphrodite, oğlu Eros'a gidip aynayı almasını söylemiş. Ancak aynadaki görüntüsü karşısında büyülenen çocuk aynayı vermeye gönüllü olmamış. Bu yüzden aynayı zorla almaya çalışan Eros yanlışlıkla aynayı kırmış ve ayna binlerce parçaya bölünmüş. Aynanın parçalarının düşğü her yerde de çan çiçeği yeşermiş. "

Hikayenin sonuna kadar beni dikkatle dinlemişti.
"Değişik bir hikayesi varmış."

"Evet."
Deyip tekrardan önüme döndüm ve çiçekle ilgilenmeye devam ettim.
Bakışlarımı çiçekten çekmeden konuştum.
"Siz neden bugün evdesiniz?"

"Bugün evden çalışmak istedim."

"Anladım."

###

Çiçeklerle işimiz bittikten sonra eve geçtik. Rüzgâr merdivenlere doğru yöneldi ve arkası bana dönük şekilde konuştu.
"Ben banyoya giriyorum Gökçe. Sende içeri de beni bekle. Ben gelince bugünkü programdan bahsedersin."

"Tamam Rüzgâr Bey."

Rüzgâr'ın yukarıya çıkmasıyla beraber salona gittim ve tekli koltuklardan birisine oturdum.

Aradan bir kaç dakika geçtikten sonra telefonuma mesaj geldi. Oflayarak oturduğum yerden kalktım ve mutfağa gittim. Masanın üzerinde duran çantamı aldım ve tekrar salona geldim. Daha demin oturduğum yere oturdum ve çantamı açıp içinden telefonumu çıkardım ve mesajın üstüne tıkladım.

Bilinmeyen numara: Kendi evimizin bahçesini senin ellerinle diktiğin çiçeklerle dolduracağız.

###

Tatatataaammm!!!!

Hepinize yeni bir bölümden merhabalar!!!

Umarım keyifler yerindedir 😃

Yine içime sinmeyen bir bölüm oldu dhdhdje

Neden böyle oluyor valla hiiiç bir fikrim yok.

Ama siz beğendiyseniz sıkıntı yok.🫣

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top