17. Bölüm💫
Herkesin vardır birine anlatamadığı, derin çizikleri olan, kapatamadığı bir yara...
İçeriye girdiğim sırada gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum.
Hızlıca elimdeki çiçekleri yere koyup, koltukta yarı baygın yatan Rüzgâr'ın yanına koştum. Koltuğun yanına diz çöktüm ve Rüzgâr'ın alnına elimi koydum.
Yanıyordu! Elime değen sıcaklıkla hızlı bir şekilde elimi çektim.
Ellerimi Rüzgâr'ı omuzlarından tuttum ve yavaşça sarstım.
"Rüzgâr Bey! Rüzgâr Bey! Uyanın!"
Hafifçe gözlerini aralamıştı. Kısık gözleriyle bana bakmaya çalışıyordu.
Mırıltılı bir sesle konuştu. Ama hiç bir şey anlamadım.
"Rüzgâr Bey, sizin çok ateşiniz var. Hadi kalkın bir hastaneye falan gidelim."
Tam bana cevap vermek üzere ağzını açmıştı ki birden öksürmeye başladı. Çok şiddetli öksürüyordu. Koşarak mutfağa gittim ve büyük bir bardağa su doldurup geri Rüzgâr'ın yanına döndüm.
Elimde ki bardağı ona uzattım. Yavaşça elimden aldı ve bir kaç yudum içip geri verdi.
"Rüzgâr Bey, ben şimdi Mahmut amcaya haber veriyorum ve hastaneye gidiyoruz. Tamam mı?"
Tek elini havaya kaldırdı ve konuşmaya başladı;
"Hayır, gerek yok. Biraz uyursam geçer."
"Rüzgâr Bey uyuyarak iyileşemezsiniz."
"İyileşirim ben."
Sıkıntıyla ofladım ve tekrar koltuğun yanına çöktüm.
"Rüzgâr Bey, yapmayın böyle."
"Hayır Gökçe. Hastaneye gitmek yok."
Şu an küçük bir çocuk gibi davranıyordu. Çok savunmasız duruyordu. Aklıma gelen fikirle gülümseyip konuşmaya başladım;
"Tamam o zaman hastaneye gitmiyorsak, benim dediklerimi yapacaksınız. Sizi ben iyileştireceğim."
"Bak o olur. Yeter ki hastane deme."
Çöktüğüm yerden ayağa kalktım, elimdeki bardağı mutfağa koydum ardından yukarıya banyoya çıktım. İlk önce suyu kontrol ettim. Çok fazla ateşi vardı ve ateşini düşürmek için soğuk suyla duş alması gerekirdi.
Suyu ayarladıktan sonda aşağıya Rüzgâr'ın yanına indim.
"Rüzgâr Bey kalkın soğuk suyla duş almadınız gerekiyor."
Gözlerini açmamıştı. Beni duymamazlıktan mı geliyordu? Ama bende Gökçe'ysem dediğimi yaptırırım.
Yavaşça koltuğa yaklaştım. Kolunun birini kaldırdım ve omzumun üzerine koydum ve kaldırmaya çalıştım ama nafile. Çok ağırdı. Mecburen geri koltuğa bıraktım.
Aklıma gelen fikirle mutfağa gittim. Üzgünüm ama bunu yapmak zorundayım. Koca bir bardağa buz gibi su doldurdum. Mutfaktan çıkıp geri Rüzgâr'ın yanına geldim.
Elimdeki soğuk suyu Rüzgâr'ın başından aşağıya döktüm.
Soğuk suyun etkisiyle Rüzgâr hızla doğruldu. Elimdeki bardağı kenara koydum. Ellerimi belime yerleştirdim ve konuştum;
"Evet Rüzgâr Bey, uyandığınızda göre yukarıya çıkıp soğuk suyla güzel bir duş alın."
Tişörtünün ucuzla yüzündeki suları sildi ve ayağa kalkıp tam karşımda dikildi. Bende cümleme kaldığım yerden devam ettim.
"Siz duşunuzu alırken bende size mis gibi çorba yapacağım. İlaçlarınızı içtikten sonra yatabilirsiniz."
Kaşlarını havaya kaldırdı. Kollarını iki yana bıraktı ve konuştu;
"Kaçış yok değil mi?"
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.
"Yok."
"Tamam o zaman ben gideyim."
Yavaş hareketlerle merdivenlerden yukarıya çıkıp gözden kayboldu. Rüzgar'ın gitmesiyle kapıyı açtım ve dışarıya çıktım. Etrafta Mahmut amcayı aramaya başladım. Arabanın içinde oturuyordu.
Yanına gittim ve beni fark etmesi için cama vurdum. Mahmut amca beni fark edince camı açtı.
"Buyur kızım?"
Gülümseyip, elimdeki ilaç ismi yazan kağıdı uzattım. Uzattığım kağıdı aldı ve kaşlarını çattı.
"Bunlar ne kızım?"
"Sorma Mahmut amca ya. Rüzgâr Bey fena hasta olmuş. Bu kağıtta yazan ilaçları sana zahmet olmazsa eczaneden alır mısın?"
Yüzündeki şaşkın ifadeyle başını salladı.
"Tabi,tabi kızım. Ben hemen gidiyorum."
Başımla onaylayıp, geri eve döndüm. Eve girer girmez direkt olarak mutfağa gittim. Rüzgâr'a anneannemin meşhur tarifi olan tavuk çorbasından yapacağım. Ben her hasta olduğum da hep yapar. Ertesi güne de hiç bir şeyim kalmaz.
Sonunda dolapların birimde tencere buldum. Ocağın altını takıp tencereyi koydum.
###
Çorbamız hazırdı. Ama Rüzgâr hâla inmemişti. Tencerenin altını kapatıp yukarıya çıktım. Banyonun önünde durdum ve kapıyı dinlemeye başladım. İçeriden su sesleri gelmiyordu. Tam kapıyı çalacakken bir anda kapı açıldı ve ben dengemi sağlayamadık. Tam yeri boylayacakken Rüzgâr beni düşmekten son anda kurtardı.
Bununla iki olmuştu. İki seferdir ben düşerken yakalıyor.
Gözlerime bakıyordu.... Hemde çok derin bakıyordu. Sanki gözleriyle bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Tam o sırada zil çaldı, ben hızlıca Rüzgâr'ın kollarından kurtulup koşarak merdivenlerden indim.
Kapıyı açtığım zaman, beni Mahmut amca karşıladı. Elinde ilaç poşetini bana uzattı.
Uzattığı poşeti elinden aldım ve gülümsedim.
"Teşekkürler."
Mahmut amca bana baş selamı vererek ayrıldı. Kapıyı kapatıp mutfağa geçtim.
Tezgahın üzerine bir tepsi çıkardım. İlk önce üst raflardan kase alıp içine yaptığım tavuk çorbasından doldurdum. Büyük bir bardağa su doldurdum. Bir tabağa limon dilimledim. İlaç poşetinden ilaçları çıkarttım ve çekmeceden bir kaşık aldım.
Son olarak da hazırladıklarımı tepsiye güzelce yerleştirdim.
Tepsiyi alıp salona adımladım. Salona girdiğimde koltukta uzanan bir adet Rüzgâr buldum. Üstünde de kap kalın bir battaniye örtülüydü.
Gözlerimi devirip elimdeki tepsiyi salonun ortasında bulunan sehpanın üzerine koydum.
Rüzgâr'ın yanına geldim. Ateşine bakmak için elimi alnına koydum. İlkine göre düşmüştü. Soğuk bir duş her zaman işe yarar.
Alnına elimi koymamla gözlerini açtı. Bir an gözlerini açmasıyla korkup bir adım geriledim.
Sehpanın üzerine koyduğum tepsiyi geri aldım ve Rüzgâr'ın ayak ucuna oturdum. Tepsiyi dizlerimin üstüne koydum ve tepsiyi devirmemeye dikkat ederek Rüzgâr'ın üzerindeki battaniyeyi kaldırdım.
"Rüzgâr bey kalkın hadi. Çorbanızı için."
Seslenmemle, kollarından destek alarak oturur pozisyona geçti. Dizlerimin üzerinde duran tepsiyi, Rüzgâr'ın bacaklarının üstüne koydum.
İlk önce tepsideki kaşığı aldı ve çorbaya daldırdı. Bir kaşık alıp ağzına götürdü.Kaşlarımı çattım. Çorba öyle mi içilir ya?
"Rüzgâr Bey çorba öyle mi içilir?"
Tekrar çorbadan bir kaşık almak üzereyken durdu ve bakışlarını bana çevirdi. Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Benim bildiğim böyle içilir Gökçe."
Gözlerimi devirmemek için kendimi son anda tuttum. Tepsiye uzanıp tabağa dilimlediğim limonlardan birisini aldım ve çorbaya bolca sıktım.
Elimdeki limonu geri tabağa bıraktım.
Her hareketimi dikkatle izlemişti. Limonu tabağa koyduktan sonra bakışlarını yüzüme dikti.
"Bakmayın öyle. Şimdi bir güzel çorbayı karıştırın ve için. Emin olun böyle daha güzel."
Cümlemi bitirince dediklerimi yaptı. Önce kaşıkla bir güzel çorbası karıştırdı. Daha sonra bir kaşık alarak ağzına götürdü.
"Haklısın. "
Yüzüme Zafer gülümsemesi yerleştirdim ve Rüzgâr'ın çorbasını bitirmesini beklemeye başladım.
###
Rüzgâr çorbasını bitirmişti. Şimdi de ilaçlarını içiyordu.
İlaçlarını içtikten sonra önündeki tepsiyi aldım ve mutfağa gittim.
Bir güzel mutfağı topladıktan sonra geri Rüzgâr'ın yanına döndüm.
Yine mi ya?! Oflayıp Rüzgâr'ın yanına gittim ve üzerindeki battaniyeyi kaldırdım.
"Rüzgâr Bey ne yapıyorsunuz?"
Gözlerini açmadan konuştu.
"Gördüğün gibi uyumaya çalışıyorum."
Cidden mi ya? Bende oturuyor falan sanıyordum. Tövbe Yarabbim!
"Daha iyi misiniz?"
"Sabaha göre daha iyiyim."
"Tamam o zaman siz biraz uzanın bende size bir çay hazırlayayım."
Onaylar anlamda bir kaç mırıltı çıkardı. Rüzgâr'ı salonda bırakıp mutfağa geçtim.
Bir cezveye su doldurup ocağa koydum. Büyük bir bardak alıp içine yeşil çay koydum. Suyun kaynamasın beklerken buzdolabına yöneldim. Kapağını açıp içinde meyve var mı diye bakınmaya başladım. Çeşit çeşit meyve vardı. Bir miktar aldım ve tezgahın üzerine bıraktım.
Meyveleri bir güzel suyun altında yıkadıktan sonra bir tabağa soyup yerleştirdim. Su da kaynamaya başlamıştı. Cezvenin altını kapattım ve kaynamış suyu bardağa doldurdum.
Bir elime çayı diğer elime de hazırladığım meyve tabağını aldım ve mutfaktan çıktım. Mutfaktan çıktığım sırada kapı çaldı.
Çabuk adımlarla salona girdim ve elimdekileri sehpaya bırakıp kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığımda sırada Mete'yle göz göze geldik beni görünce bayağı bir şaşırdı.
"Gökçe, senin burada ne işin var?"
Güldüm. Bu adam gerçekten komikti.
"Unuttunuz mu? Ben Rüzgâr Beyin asistanıyım."
Eliyle alnına vurdu ve güldü.
"Kusura bakma ya . Hâla alışamadım."
Gülümseyip kapının önünden çekildim ve içeriyi işaret ettim.
"Önemli değil. Gelmez misiniz?"
"Girmez olur muyum."
İçeriye girdi ve bir anda durup bana baktı. Bu hareketine kaşlarımı çattım.
"Bir sorun mu var?"
"Ben böyle girdim de, Rüzgâr nerede?"
"Rüzgâr Bey salonda."
Bana gülümseyip, salona geçti.
Rüzgâr'ın yanına gitti ve omzundan dürtmeye başladı.
"Pişt oğlum iyi misin?"
Rüzgâr, Mete'nin sesini duyunca uzandığı yerden kalkarak, oturur pozisyona geçti.
Hafif öne doğru eğildi ve başını ellerinin arasına aldı.
"İyiyim."
Mete inanmayan gözlerle Rüzgâr'a baktı. Ben de hâla ayakta olduğumu hatırlayınca tekli koltuklardan birisine oturdum.
"Hadi lan oradan. Ondan mı şirkete gelmedin?"
Rüzgâr başını kaldırdı ve Mete'ye baktı.
"Mete bi' git abicim."
"Aman seninle de uğraşılmıyor. Gidiyorum ben."
Mete ayaklandı ve kapıya doğru gitmeye başladı. Mete'nin ardından onu geçirmek üzere bende kalktım.
Kapıyı açtı ve dışarıya çıkmadan önce dönüp bana baktı.
"İyi bak bizim deli oğlana."
"Merak etmeyin Mete Bey."
Kaşlarını çattı. Neden çattı ki şimdi? Yanlış bir şey falan mı söyledim acaba?
"Mete Bey ne? Bey denilmesinden hiç hoşlanmam sen direkt bana Mete de."
Bu durum nedense hiç hoşuma gitmemişti. Yutkundum ve cevap verdim.
"Tamam Mete Bey."
Sahte bir kızgınlıkla konuştu.
"Bak hâla!"
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim ve konuştum.
"Tamam Mete."
Hoşnut bir şekilde kaşları havalandı.
"Heh şimdi oldu."
Deyip, gitti. Tuhaf.
Arkasından kapıyı kapatıp, Rüzgâr'ın yanına geri döndüğümde hâla aynı pozisyonda duruyordu.
"Rüzgâr Bey, size çay yaptım. İyi gelir."
Sehpanın üzerindeki çayı aldım ve Rüzgâr'a uzattım.
Elimdeki bardağı alırken gözü bileğimdeki bandaj da takılı kaldı.
Bardağa geri sehpanın üzerine bırakıp, ayağa kalktı ve merdivenlerden yukarıya çıktı.
2 dakika 36 saniye sonra merdivenlerden indiğini belirten sesler duydum. Elinde küçük bir çanta vardı.
Hiç bir şey demeden yanıma oturdu. Bandajlı bileğimi tuttu ve bacaklarının üzerine yerleştirdi.
Yavaş ve nazik hareketlerle canımı acıtmadan bileğimde ki bandajı çıkardı. Bileğim düne göre daha iyi durumdaydı. Ağrı da yapmıyordu. Yukarıdan getirdiği çantayı açtı ve içinden bir tane krem çıkardı.
Kremin kapağını açtı bir miktar parmağına sıktı ve oval hareketlerle bileğime sürdü.
Krem sürme işlemini bitirdikten sonra çantanın içinden yeni sargı çıkardı ve güzelce bileğime sardı.
En son işi bittiğin de kremi çantaya koydu ve çantanın ağzını kapattı. Küçük çantayı bir kenara bıraktı ve sehpaya doğru eğilip bardağı aldı ve minik yudumlarla içmeye başladı.
İlk önce bileğimdeki bandaja ardından Rüzgâr'a baktım.
"Ben... teşekkür ederim."
Bardağı dudaklarından çekti. Gülümseyip göz kırptı.
"Bir birimiz iyileştiriyoruz. Sen bana bakıyorsun ben sana. Bir nevi ödeştik."
Gözleri salonun kenarında duran çiçeklere takıldı.
Kaşlarını çattı ve bana döndü.
"Çiçekler ne için?"
Acaba alarak yanlış mı yapmıştım? Dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. Benden bir cevap bekliyordu.
"Onları sizin için aldım. Bahçenizde hiç çiçek yok. Bence çok güzel olur."
Başını salladı.
"İyi yapmışsın."
Dedi ve çayından bir yudum daha aldı.
Sevinçle sırıttım. Hoşuna gitmişti.
"Aslında bugün siz eve gelmeden önce dikip size sürpriz yapmayı düşünmüştüm. Siz hasta olunca kaldılar. Bende artık yarın sabah dikerim."
"Sen bilirsin."
Çayının dibinde kalan son yudumu da içip bardağı sehpanın üzerine bıraktı.
"Daha iyi misiniz?"
"Evet. Her şey için teşekkürler."
Gülümseyerek ayağa kalktım.
"Ben sizi rahat bırakayım. Sabaha göre daha iyisiniz. Size meyve tabağı hazırladım onu da yersiniz. Bir isteğiniz var mı?"
Başını iki yana sallayarak cevap verdi;
"Hayır."
"Ben gidiyorum o zaman. Kendinize dikkat edin."
Beni geçirmek için ayağa kalktı. Ben dış kapıya doğru giderken arkamdan geliyordu. Kapıyı açıp dışarıya çıktım ve el salladım. Bana baş selamı verdi.
Arkamı dönüp oradan ayrıldım.
Eve yaklaştığım sırada telefonumdan mesaj sesi geldi. Mesaj sesini duyunca sırttım. Büyük ihtimalle Duru'ydu. Çantamdan telefonu çıkartım ve gördüğüm isimle olduğun yerde kaldım.
Bilinmeyen numara: Bir gün bende hasta olduğumda kendi ellerinle bana çorba yapacak mısın?
###
Bu bölüm hiç içime sinmedi ya. 🥺
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top