十五
bir sonraki gün jisung ve minho otobüs durağında buluştular, ikisi de aşırı rahatsız hissediyordu.
dün öğle vaktinde olan şeyden sonra ikisi de birbirini görmezden gelmeye çalışıyordu.
minho günün geri kalanını odasında dinlenerek geçirirken o kadar çok yakınlaştıkları için içten içe kendisini yumruklamak istiyordu. jisung ise günün geri kalanını bahçede olan şeyi unutmaya çalışarak geçirmişti.
"ee, günaydın," dedi minho utanarak jisung'a el sallayarak.
jisung ona doğru uçarak, "günaydın," dedi. bir önceki gün o derece yakınlaştıktan sonra nasıl davranacağını bilmediği için ses tonu gergindi.
minho utanarak öksürürken söylemek için bir şey bulmaya çalışarak vücut ağırlığını bir ayağından öteki ayağına verdi.
"hava gerçekten çok iyi, değil mi?" diye sordu minho gerginlikle ve kelimeler ağzından dökülür dökülmez pişman oldu.
minho kaşlarını çattı. hava mı? gerçekten mi? konuşmak için en kötü konu.
neyse ki minho'nun dediklerini duyan jisung küçük bir kahkaha atarak gergin ortamı rahatlatmıştı.
"aynen, hava cidden çok iyi," dedi jisung başıyla onaylayarak.
hemen ardından otobüs gelince minho bilet parasını ödedi.
şoför hafifçe kaşlarını çatarken minho'yu durdurdu. "bekle genç adam. iki kişilik bilet parası ödedin."
minho başıyla onayladı. "evet, iki kişi için ödedim."
otobüs şoförü kafası karışmış bir şekilde etrafına baktı. "diğer kişi nerede?" minho dönüp kahkaha atmakla meşgul olan jisung'a baktı.
"ee, onu dert etmeyin. benden bir bahşiş olarak görün," dedi minho, şoförün konuyu daha fazla uzatmasını istemiyordu.
adam kısa bir süre minho'ya baktı ama hemen ardından söylenerek önüne döndü. "ah günümüz gençleri," dedi derin bir iç çekerek.
jisung ve minho en arka koltuklara gidip oturdular. hafta içi olduğu için otobüs çok kalabalık değildi.
her zamanki gibi jisung cam kenarına oturup dışardaki manzarayı izlemeye başladı.
"seul buradan çok uzak. yaklaşık iki saat sürüyor. erken çıktığımız iyi oldu, böylelikle seul'de daha fazla zaman geçirebiliriz," dedi minho çantasından bir şey çıkarırken.
jisung başıyla onaylarken minho'nun çıkardığı şeyi görmeye çalışıyordu. "o ne?"
minho elindeki katlanmış bir kağıdı jisung'a uzattı. "senin dilek listen. lunaparka gitmek haricinde belki başka bir şeyler yaparız diye yanımda getirdim. karnaval sadece akşamları açık oluyor."
jisung kağıdı minho'nun elinden alıp yavaşça okumaya başladı. "yazdığım şeyleri neredeyse unutmuşum. sadece birkaç tanesi çok mantıklı, gerisi tamamen saçma şeyler. yani şuna baksana. neden bir boynuzlu at dilemişim ki?"
jisung kendi dileklerine yüzünü buruştururken minho'yu güldürdü.
"çok tatlı," dedi minho sessizce ama başını aniden minho'ya doğru çeviren jisung'un dikkatini çekmişti bile.
"ne?" jisung, minho'nun söylediği şeyi tekrar etmesini istiyordu. minho hızla başını sallarken eliyle geçiştirdi.
"ee, manzaranın ne kadar güzel olduğu söylüyordum," diye yalan attı minho camdan dışarı bakarken, manzaraya odaklanmış gibi yapıyordu.
jisung, minho'ya inanmış gibi yaparak başıyla onayladı. aslında jisung, minho'yu oldukça net bir şekilde duymuştu ama minho'nun onu gerçekten duyduğunu bilmesi çok garip hissettirirdi.
ayrıca, minho'nun günlüğünü okuduktan sonra jisung, minho'nun gittikçe ondan daha çok hoşlandığını görebiliyordu. ama jisung bu durumdan şikayetçi değildi çünkü kendisinin de minho'dan hoşlandığını inkar edemezdi.
sadece bir hayaletle bir insanın birbirinden nasıl hoşlanabildiğini hala anlayamıyordu. her türlü kulağa çok yanlış geliyordu. ikisi de iki farklı dünyalardandı ve öyle de kalmalıydı.
jisung hafifçe başını sallarken gözlerini kapattı, zihnini tüm düşüncelerden uzaklaştırmak istiyordu. listesini tekrar okudu, seul'de ikisinin de yapabileceği bir şey arıyordu.
dileklerinden birini okurken gözleri büyüdü ve kocaman gülümsedi. "bak, buna ne dersin? fotoğraf kabininde fotoğraf çekinmeyi yazmışım. seul'de bir sürü olduğunu duymuştum."
minho eğilerek dileği okudu. "harika olur! oraya gittiğimizde yapalım."
jisung mutlulukla gülümserken sonunda seul'e gittiğine inanamıyordu. hem de yanında birisiyle. artık yalnız olmayacaktı.
minho telefonunu çıkardı ve kulaklığını bağladı. "iki saat yolumuz var. listeye birkaç yeni şarkı ekledim. çok seveceksin," dedi minho kulaklığın bir tekini jisung'a verirken.
jisung gülümseyerek kulaklığı takarken yumuşak müziğin yavaşça kulağını dolduruşuna izin verdi.
ve neyse ki önlerinde oturan kadın, kulaklığın bir eşinin havada asılı kalışını sorgulamakla uğraşmamıştı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top