Bölüm 8 - "Ruhundaki Yaralar"
"katlanırım o zaman, sadece şimdilik."
✨ ✨
De Benardi Sarayının iç avlusunun etrafında düzenlenmiş öne doğru açı yapan revaklı kanatları, taş sütunlarda asılı duran meşaleler aydınlatıyordu. Maddalena, yeşil brokar eteklerinin bacaklarına dolanmasıyla önündeki iki basamağı dengesizce çıkıp kimsenin onları göremeyeceğinden emin olduğunda, bileğini Sandrino'nun elinden kurtarmıştı. Parlayıp sönen alevler arasında, hırsla oldukları koridorun solunda kalan taş parmaklıklara doğru yürürken sarı saçları omuzlarında sinirini belli edercesine ateş gibi parlamaktaydı. Aynı anda omuzunun üzerinden bakışlarını arkasındaki Sandrino'ya çevirmiş çıkışıyordu.
"Kolumu çıkarmak yerine beyefendi gibi rica etseydin gelirdim zaten."
Çatık kaşlarıyla geniş revakın içinde yavaş adımlarıyla ona yaklaşan Sandrino, sert bir sesle karşılık vermişti.
"Affedersin ama bir süre önce aldığım şok edici bir haber tüm asabımı bozdu. Şu sıralar, cüssesi cüssemin ancak yarısı kadar olan ufacık kızların üzerime yürüyüp, el kol hareketi yapmasına pek tahammülüm yok. Ayrıca senin de hanımefendi gibi davrandığın söylenemez."
Ellerini önünde durduğu yüksek taş tırabzanın üzerine yaslamış olan Maddalena, bu karşılığı duyduğunda alayla gülmüş, bedeninin tamamen ona doğru çevirmişti. Hızıyla etrafında gür bukleler halinde dalgalanan sarı saçlarını yüzünden uzaklaştırmaya çabalarken homurdanmıştı.
Aralarında en az üç kemerle ölçülen bir mesafe olmasına rağmen o an yüz yüze bakıyorlardı.
"Hiç aynı durumun içinde benim de olduğum aklına geldi mi yoksa hep böyle kendini düşünen kibirli ve bencil bir adam mısındır?"
Hakaret etmesiyle Sandrino, içini çekerek aksi bir ifadeyle gözlerini devirmişti. Kaslı kollarını göğsünde kavuştururken şarap rengi ceketi meltem esintisiyle titreyerek yanan meşale ışığıyla yanıp sönen kırmızı parıltıların oluşturmuştu. Mavi gözlerini yüzüne çevirdiğinde, kendini güçlükle zapt etmeye çalıştığı görülüyordu.
"Hakaret etmeye devam edersen gerçek kibri göreceksin."
"Kaba davranmaktan vazgeçersen hakaret işitmezsin. Üstelik ilk sen bana hakaret ettin. Önce beni yalancılıkla sonrada her şeyi bilip gizlemekle suçladın."
"Yüce İsa! Hep böyle hazırcevabımsınsındır?"
Sandrino birden incelesine konuşarak onu şaşırtmıştı. Başını hafifçe eğerek saklamaya çalışmadığı tuhaf bakışlarıyla onu süzmeye başlamıştı. Gözlerinin içinde sanki karşı karşıya olduğu şey hakkında tam bir karar varmayı bir türlü başaramayan birinin şaşkın ifadesi vardı, Maddalena bunu fark ettiğinde gerginlikle yutkunmuştu.
Öte yandan Sandrino'yu şaşırtmış olmak hoşuna gitmişti. Bakışlarına umursamaz bir ifadeyle karşılık verip, zarif bir şekilde omuzlarını silkmişti.
"Kolunda gezdirdiğin diğer kadınlar gibi her söylediğin sözde ağzına düşüp kuş beyinli gibi sırıtmayı bilmiyorum. Eğer bu bir 'kusur' ise kusura bakma. Evet, her zaman böyle hazırcevabımdır."
Sandrino, onu kaşlarını havaya kaldırarak dinlemiş sözlerinin bitirdiğinde ise sinir bozucu bir şekilde dudağını kıvırarak gülmüştü. Hovarda oluşuna yaptığı gönderme canını sıkmaktan çok eğlendirmiş gibi görünüyordu.
O saklamakta başarılı olmadığı sinirli haliyle arkasındaki taş tırabzana belini yaslarken, Sandrino birkaç uzun adımla karşısına geçmişti. Uzattığı ellerini onu şaşırtacak bir hareketle kollarının üzerine yerleştirdiğinde başını yüz hizasına getirerek gözlerinin içine bakmıştı.
"Bak tatlım, istersem seninle bu ağız dalaşını sabaha kadar sürdürür ve yorulmadan yine devam edebilirim. İddia ediyorum, sonunda pes eden kişi sen olursun. İnsanlarla atışmayı severim fakat şu an gerçek bir sorunumuz var. Saldırmadan durabilecek misin?"
Maddalena, şaşkın bakışlarını kollarını tutan yüzüklü uzun ve ince parmaklardan yavaşça Sandrino'nun yüzüne doğru kaldırdı. Gözleri ona bakan mavi gözlerle buluştuğunda bedeninde hafif ürpertiler hissetmeye başlamıştı. Sandrino, isyankâr halleriyle eğleniyordu fakat içinde bulundukları durum onun gözünde çok daha farklı anlamlar barındırıyordu. Şimdiden elinin altındaki kolunun alev aldığını hissedebiliyordu. Sakin kalmaya çalışarak cevap vermişti.
"Eğer sende saldırmadan durabileceksen."
"Kabul."
Sandrino'nun başını hafifçe sallayarak dans eden esnek bir beden diliyle geri çekilişini ağır çekimde izleyen Maddalena'nın soluğu kesilir gibi olmuş, serseme dönmüştü. Ellerinin üzerine koyduğu kollarını ovuşturmamak için kendini sıkmak zorunda kalmıştı.
Ona gelişigüzel sevgi sözcüğü kullanması ve beklenmedik anlarda karşısına geçerek teklifsizce dokunması tam da nam salmış bir zamparanın rahatlık seviyesindeydi. Tanıştıkları zaman, kapılıp gitmesine sebep olan o göz kamaştırıcı büyüsünden uzak durması gerektiğini en sert şekilde tecrübe etmişti. Gerçekleri bildiği halde etkisi altına girebileceğinden korktu bir an. Bunu fark ettiğinde kendi içinde ateşli bir hesaba girişmişti.
Yakışıklı. Hayır değil. Çok yakışıklı. Hayır değil, Maddalena kendine gel!
Alnına düşen sarı saç tutamı yüzüne asi bir hava veriyor. Güldüğünde dudaklarının kenarında çizgiler oluşuyor. Saçmalıyorsun, o senin küçük bir kız çocuğu olduğunu düşünüyor.
Gözleri masmavi, içinde eğlenceli koca bir dünya var. Sayısız metresiyle dolu koca bir dünya! Evlenilecek son insan!
Nişanlıyız. Seni asla istediğin gibi sevmeyecek, hayallere kapılıp böyle bir adama kendini teslim edemezsin.
Ya olursa? Ya severse, birlikte güzel bir hayatımız olursa. Seni öz annen bile sevmedi aptal, başkası neden sevsin? Büyü artık! Kimse seni olduğun haliyle sevemez.
Maddalena boğazına yerleşen acı bir tatla gözlerini bir an için yumarak yutkunmuştu. Bir adım karşısında duran Sandrino'nun arkasındaki meşaleyle daha da aydınlanan yakışıklı yüzüne kaçamak bir bakış attı ve sonunda eğer kapılmaya karar verirse bir felakete yol açabilecek düşünceleri zihninden savuşturdu. Ancak o zaman sorusuna kulak verebilmişti.
"Roma'ya ne zaman döndün?"
"Sorguya mı çekiliyorum?"
Karşına çıktığı ilk an dengesini yeniden bozmuş olması Maddalena'nın zoruna gitmişti. Farkında dahi olmadan Sandrino'nun sınırlarını zorlamak için adeta anları kovalıyordu. Bir kez daha sözlerini hazırcevaplıkla savuşturması üzerine Sandrino, alışılmadık uyarıcı bir tonla çıkışmıştı.
"Maddalena!"
İsmini tok ve derinden gelen sesiyle belli belirsiz uzatarak söylemesi Maddalena'nın omurgası boyunca bir sıcaklığın aşağıya doğru inmesine sebep olmuştu. Daha önce isminin ağzına bu kadar iyi oturan biriyle hiç denk gelmemişti. Aynı küçük sesin uzaklardan mırıldanmaya devam ettiğini duyar gibiydi.
Peki ümit? Kendim dahil aksine inansam bile ümit etmem de yasak mı? Yasak, sevgisizliğe daha fazla göğüs geremem.
İçine düştüğü tuhaf hisleri ne kadar savuşturduğunu düşünse de bir noktada yeniden yüzeye çıkmaları asabını iyiden iyiye bozmaya başlamıştı.
"Tamam cevap veriyorum, Lucca'daki düğünden iki gün sonra yola çıktım."
"Tüm bunlardan haberin var mıydı? Nişanlandığımızı ne zaman öğrendin?"
İçini çekerek yaslandığı taş tırabzandan doğrulan Maddalena, aklını toplamak için hareket etmek istemişti. Oldukları geniş revakı adımlarken iki elini yanında açarak Sandrino'ya dönmüştü. Bu konuyu irdelemesine anlam vermeye çalışıyordu.
"Neden ısrarla bunu bilmek istiyorsun? Senin için neden bu kadar önemli?"
"Çünkü vereceğin cevap sana karşı olan tavrımı belirleyecek. İkiyüzlü müsün yoksa Lucca'dayken benim gibi her şeyden habersiz miydin, bilmem gerek. Arkamdan iş çevrilmesine tahammülüm yoktur."
Maddalena kesinlikle sorguya çekiliyorum diye içinden geçirse dahi ikisi içinde durumu uzatmanın anlamı olmadığını düşünmüştü. Pes ettiğini başını zarafetle yana eğerek kabul ettiğinde, yılgınca içini çekmişti. O sırada Sandrino, uzun boyuyla taştan oyulmuş bir heykeli andıran duruşla ortada dikiliyor ve mavi gözlerinin içindeki gizemli parıltıyla onu takip ediyordu.
"Bilmiyordum, oldu mu? Roma'ya geldiğim gün öğrendim. Ve öğrendiğim zaman ilk ne düşündüğümü de bilmek ister misin? Sen zahmete girmeden ben söyleyeyim; senin bundan haberin olmadığını ve kesinlikle istemediğini. Gerçekçiyim. Yani sandığın gibi karşısında hayalperest bir kız yok, ben de seninle evlenmek istemiyorum."
"Haberim olsaydı, ikimiz için de buna engel oldurdum. Bir sığır gibi evlendirilmek ikimize de hakaret."
Bir an dahi düşünme veya kibarlaştırmaya gerek duymadan olduğu gibi söylenmiş soğuk sözler karşısında Maddalena yutkunmuştu. Sözlerine katıldığını başını hafifçe sallayarak göstermişti.
Aralarındaki nişanı dahi hala içinde sindirememişti, evlenmeyi düşlediği yoktu fakat yüz yüzeyken uzun uzun nasıl evlenmeyeceklerini konuşmaktan da nefret ediyordu. Başını havaya kaldırıp, kendine güvenen bir edayla konuşmuştu.
"Katılıyorum, ayrıca seninle bir evlilik fikri çok saçma."
"Doğru, evlilik bana göre değil. Zaten son derece kötü bir koca olurum."
Sandrino'nun kaba bir şekilde dile getirdikleri Maddalena'yı istemsizce güldürmüştü.
"Bunu bilmemek için aptal olmak gerek. Senin karın olma talihsizliğini yaşayacak kadına şimdiden sabır diliyorum."
"Muhtemelen elimden geldiğince ayrı yaşardık. Toskana Bölgesindeki diplomatlık görevim devam ediyor, bununla ilgili düzenimi birkaç yıl daha bozmayı düşünmüyorum."
Maddalena, anlaşmayla kurulan evliliklerde çiftlerin ayrı hayatlar sürdüğünü sıklıkla duymuştu. Soyluların evlilikleri yüzeysel bir anlaşmadan ibaretti. Varis yapma görevlerini yerine getirdikten sonra aynı davete kaldıkları dahi az görülüyordu. Sandrino'nun kendisi için böyle bir evlilik istediğini öğrenmek onu şaşırtmamış bilakis hali hazırda ondan düşük olan beklentilerini daha da dibe götürmüştü.
Her ikisinin de hayattan beklentileri taban tabana zıttı. Maddalena sevgisizliğe dair her türlü korkusuna rağmen çocukluğundan beri düşlediği mutlu evlilik geleceğini aramaya devam ediyordu.
Kendisini ilgilendirmemesi gerektiğini düşünse de Sandrino'nun evlilik görüşlerine tuhaf bir şekilde sinirlenmişti. Garip de olsa, aklından geçenler diplomatlık göreviyle şehir şehir gezerken ailesiz, duygusuz ve hiçbir yere kök salmadan buz gibi tek başına yaşayıp gitmesinin onun gibi sıcakkanlı bir adama yakışmadığı olmuştu. Kendi topraklarında ve onunkilerden kat kat daha sevgi dolu olan ailesiyle yaşayıp çok daha mutlu bir hayat sürebilirdi. O kendini haklı olarak evsiz ve köksüz hissediyordu fakat Sandrino'nun yanında böyle bir aile varken bu şekilde yaşaması onun gözünde gerçek bir nankörlüktü.
Maddalena, düşüncelerine rağmen konuyu sükûnet ve açık yüreklilikle sürdürmeye devam etmişti.
"Görüldüğü üzere ikimizde hayattan farklı şeyler arzu ediyoruz. Ben sevgiyle bağlanılan gerçek bir evlilik istiyorum sense muhtemelen sadece varis edinebilmek için yaşlandığında evlenmek istiyorsundur."
Havaya kaldırdığı elini aralarındaki farkları dile getirirken önce kendisine sonrasında da ona hak veren bir profile sahip Sandrino'ya yönelterek bitirmişti. Hala olduğu yerde durmaya devam eden adamın bir anlığına gölgelenen mavi gözlerin içinde şaşkınlık sezdiyse de hızla yok olmuştu. Ellerini ceplerine sokarak başını sallamıştı.
"Çok doğru bir tespit."
"Eminim, bu nişanı nasıl bozacağını da düşünmüşsündür."
"Hemen değil. İstersem ağabeyinle konuşup iptal edebilirim ama benim için bazı sonuçları olacaktır. Ve ben şu an başıma yeni sorular açmaya hiç niyetli değilim."
"Yine de o sorunlara katlanmak zorunda kalacaksın çünkü biraz önce söylediğin gibi birbirimize uygun değiliz. Eğer sadece ailelerimiz istediği için evlenirsek muhtemelen çok mutsuz bir evliliğimiz olur. Ki ben ömrüm boyunca böyle bir evlilik yapmaktan korktum. Bu da senin ahlak anlaşın beni mutsuz edeceği için öç alarak sana hayatı dar etmekten de çekinmeyeceğim anlamına geliyor. Böylece sadece mutsuz değil gürültülü bir evliliğimiz olacağı anlamına geliyor. Yani bu şartlar altında kesinlikle evlenemeyiz."
Son sözlerini dinlerken Sandrino'nun kaşları hayretle yukarı kalkmış, dudaklarında bir seğirme oluşmuştu. Cebinde duran ellerini dışarı çıkartırken gürültülü evlilik diyerek sözünü tekrarlamıştı. Biraz önce onun yaslandığı korkuluğun önüne gitmek için yanından geçerken kısa bir süre duraksayarak kasıtlı bir şekilde eğilip sır verircesine başını kulağına yaklaştırmıştı.
"Merak ediyorum, kafanı şu şaşalı sarayınızdan çıkarıp bu nişan haberinin ortalığı nasıl kasıp kavurduğunu hiç gördün mü? Takdir edersin ki Sandrino Panzio'nun evlenmeye karar vermesi büyük haber değeri taşıyor."
Huylanan Maddalena sarı saçlarını Sandrino'nun biraz önce yaklaştığı kulağına çekip kapatırken arkasına dönmüştü. Yüz hatlarında kendini beğenmiş üstün bir tavırla belini korkuluğa yaslayan Sandrino'ya bakarken eline geçen ilk sert şeyi üzerine atmak için büyük bir istek duyuyordu.
"Ne büyük haber ama? Eminim, benim de kadar bahtsız bir kız olduğumdan bahsediyorlardır."
Sözlerine karşılık bir elini havaya kaldıran Sandrino, keyifle havada sallamıştı. Olduğu yerde meşale ışıkları yeterli gelmese dahi yüzünde onu sinir etmeye niyetli olduğunu gösteren kurnaz bir bakış vardı.
"Hayır, beni evliliğe ikna edebildiğin için heyecan uyandıran bir kız olduğundan bahsediyorlar. Her ne kadar gerçek bu olmasa da insanlar hikâye yazmayı sever. Yani Roma'ya geldiğim ilk anda seninle olan nişanı bozarsa, insanlar seni beğenmediğimi bu yüzden de nişanı bozduğumu konuşurlar. Yani bu durum en az ben kadar seni de etkiliyor."
Maddalena duyduklarına inanamamış, beni beğenmediğini konuşurlar öyle mi? diyerek sözlerini tekrarladığında aynı anda da işaret parmağını kendine doğrultmuştu. Sırtını karanlık bahçeye vermiş karşısında oturan adamın kendini beğenmiş konuşma tarzıyla çileden çıkmaya başlıyordu.
"Yalancı, beni düşünüyormuş gibi yapmaktan vazgeç. Üstelik bunların hiçbiri benim umurumda değil."
"Dün Vatikan'a gittiğimde Kardinal De Benardi ile yani amcanla görüştüm. Kendisi iki aile arasındaki evlilikten çok memnun olduğunu üzerine basarak söyledi. Ve amcan görüştüğüm din adamlarından yalnızca biriydi. Papa Julius'un özel sekreterinden tebriklerini ileten bir hediye dahi teslim aldım. Diplomatım ben, Lucca'da papanın kelamına insanlara aktarıyorum. Bazı konulardan ötürü üzerimde yeterince kötü bakış varken De Benardi aileyle olan nişanı hiçbir gerekçe göstermeden öylece bozup, görevime devam edersem güvenilirliğime leke düşürürüm. Hali hazırda, altımı oymak isteyen dindar bir kesim varken bu fırsatı onlara veremem. O yüzden bunu uzun yoldan halletmeye niyetliyim."
Bu duyduklarına şaşırmayan Maddalena, bir anlığına sessizleşmişti. Evlilikler ilan edilmeden önce görüşmeler, tam da bu yüzden ittifak yapmaya karar veren iki tarafın yeteri kadar düşünmesine izin vermek için uzun tutuluyordu. Son olarak sözleşmeye mühürler basıldığında durum adeta onlardan çıkıyor, bağlı oldukları şehrin başpiskoposuna geçiyordu. Katolik şehirlerde, şehrin başpiskoposunun takdiminden geçmeyen tek bir genç kız dahi olmazdı.
Hissettiği çaresizlikle iç çekmiş,, Sandrino'nun kötü şöhretinin işleri daha da karışık hale getirdiğinden yakınmıştı. Göstermeye çalıştığı hafif tablonun aksine ortada hiçbir sorun yokken nişanı iptal etmesi en çok Sandrino'yu etkilerdi. Hali hazırda bekar ya da evli olduğunu gözetmeksizin kadınları ayartan bir ünü varken De Benardi gibi güçlü ve dindar bir ailenin kızını reddetmesi büyük tepki toplardı.
"Bazı konulardan kastın; İtalya'nın en kötü şöhretli hovardası olman. Ahlaksızlığıyla ünlü kilisenin diplomatı.. kulağa sence de garip gel-"
Konuştuğu sırada tıpkı Sandrino'nun yaptığı gibi alaycı bir tavır takınan Maddalena, göz açıp kapayıncaya kadar rahat fakat sert bir hale büründüğünü kaçırmıştı. Sözlerini keserek keskin ses tonuyla onu adeta tehdit etmişti.
"Şanslısın biliyor musun? Bu yaşına kadar hiç kimse o sivri dilini kesip, sesini kısmayı akıl edememiş. Fakat benimle uygun bir şekilde konuşmazsan ileride kendimi engelleyebileceğimden ciddi şekilde şüpheleniyorum. Sana insan gibi açıklama yapmaya çalışanda hata. Bu işi benim planımla çözeceğiz, o kadar."
Beklemediği bu tepki karşısında Maddalena'nın zümrüt taşına benzeyen yeşil gözleri donup kalmıştı. Sinirlenmesinin altındaki sebebi anlamak istercesine Sandrino'nun yüzüne bakmıştı. İçinden demek ki dışarıya gösterdiği gibi kaygısız bir adam değil, ahlaksızlığının kilisenin gözünde hoş görünmediğini farkında. Yine de buna devam ediyor. Fakat sınırları zorlamaktan da çekiniyor, yoksa hiç düşünmeden nişanı bozardı.
Maddalena, elbisenin eteğini tuttuktan sonra kararlı adımlarıyla Sandrino'nun karşısında durmuş, taş tırabzana yaslanmasını fırsata dönüştürerek ona tepeden bakmıştı.
"Hatılatırım, senin planın aynı ölçüde beni de ilgilendiriyor. Açıklamak ister misin?"
"Yarın Lucca'ya dönüyorum. İnsanlar nişan görüşmelerinin sorunsuz geçtiğini düşünebilir, zor olsa da bir süre sonra konunun haber değeri de azalacaktır. Ben Lucca'daki görevime devam ederim, oradan da Floransa'ya sonra da Grosseto'ya geçeceğim. Bu sırada da görevdeyken evlenemeyeceğimi öne süreceğim. Bunlar en az bir buçuk hatta iki sene sürer, sonrasında da zaten Fransa ile savaş bekleniyor. Bir türlü neticeye ulaşmayan nişan bir süre sonra ailenin asabını bozacak ve bizzat kendileri fes etmek isteyecektir. Bu kadar, konu çözüme ulaştı."
Maddalena, şaşkınlıktan ağzı açık kalmış bir şekilde Sandrino'yu dinlemeye devam etmişti. Çok doğal bir konudan bahsediyormuş gibi rahatken bunun işe yaracağından da oldukça emindi. Fakat onun tarafından bakıldığında durum tek kelimeyle aşağılanmadan ibaretti.
İçine düştüğü ironi ile birlikte sinirleri iyice bozulmuş, elinde olmadan gülümsemişti. Konuşmaya başladığında bir adım geriye çıkarak eteğini tutmuş, sözlerini bitirdiğinde arkasını dönerek orayı terk edeceğini göstermişti.
"Biliyor musun normalde ailemin itibarını azıcık bile umursamam ama bu saçma planın beni bile rahatsız etmeyi başardı, seni tebrik ediyorum."
Sandrino'yu umursamadan arkasını dönüp, bahçeye çıkmak için ilerlemeye başlamıştı. Niyeti bu saçma plana ortak olmamak, Sandrino Panzio'nun rezil bir adam olduğunu ortaya saçmaktı. Fakat birkaç adım attığında arkasında gölgeler hareketlenmiş ve Sandrino yakaladığı dirseğini geriye çekerek hızla karşısına geçmişti.
"Çekil önümden! Ağabeyime bu saçma planı anlatacağım sonra da nişanı iptal etmesini isteyeceğim."
Söylediklerini yapmasını engellemeye çalışan Sandrino'ya çıkışan Maddalena aynı zamanda inatla kolunu tutan büyük elinden kendini kurtarmaya çabalıyordu.
"Emin ol ağabeyin de hemen dediğini yapacaktır. Bir skandal yaratırsın."
Duyduklarına aldırış etmeyen Maddalena histerik bir şekilde gülmüştü. Yanakları kızarmış gözleri büyüyerek yeşil kürelere dönüşmüştü. Başını kaldırmış Sandrino ile kavga ederken kolunu çekmeye onu kendinden uzaklaştırmayı denemeyi sürdürüyordu.
"Umurumda değil. Bana engel olamazsın, çek elini üzerimden yoksa bağırırım."
"Öyle bir engel olurum ki."
Önünden çekilmeyeceğinden emin olduğunda ne yaptığını bilmez bir halde çığlığı basmak için ağzını açtıysa da Sandrino, ondan hızlı davranmıştı. Bir elini ensesine yerleştirdiğinde diğerini de dolgun dudaklarının üzerine kapatmıştı. Çıkardıkları yaygarayı kimsenin duymadığından emin olmak için bir an için kemerlerin ardındaki bahçeye göz atmış sonrasında onu tekrar revakın sonundaki taş tırabzanların önünde götürürken kısık sesiyle konuşmaya başlamıştı.
"Sana laf anlatmak ne kadar zor? Çocuk gibisin. Tüm bunları sana açıklamadan da yapabilirdim biliyorsun değil mi? Roma'da oturup kendini yeme diye kibarca bilgilendiriyorum. İkimiz içinde bulduğum en iyi çözüm bu. Nişanlılık süresi fazla uzadığında ailelerin aradaki sözleşmeyi feshetmesi oldukça sık rastlanan bir durum. Sadece zaman alacak o kadar."
Yeşil gözleri gördüğü muameleden sinirle parlayan Maddalena, gözlerini hala onunla rahatça konuşmaya devam eden Sandrino'ya dikmişti. Ağzına kapattığı büyük eli yüzünden bir an nefes almakta zorlanmıştı. Fakat adamın ısrarla kendini mantıklı görmesinin şaşkınlığını bir süre üzerinden atamadığı için ilk anda tepki verememişti. Sözlerinin bitirdiğinde aklına gelen ilk intikam fikriyle hareket etmişti. Kendi eliyle yüzündeki Sandrino'nun elini bastırarak, tüm gücüyle avucunun içini ısırmıştı. Neye uğradığını şaşıran Sandrino, hissettiği acıyla inleyerek elini geri çekmişti. Avucunu açmış etine batmış diş izlerine bakarken hayret içinde çıkışmıştı.
"Sen deli misin? Neden ısırdın beni?"
Geri çekildiğinde Maddalena, yüzünde beliren sinsi gülümsemesiyle umursamazca omzunu silkmişti. Sandrino'nun canını yaktığını bilmek zalimce bir zevk veriyordu.
"Son anda nişanı bozmak için beni nefessiz bırakıp öldürmeye mi karar verdin? Ölüyordum, senin yüzünden! "
"Burnundan nefes almayı bilmez misin sen?"
"Belki bilmiyorum. Fakat şunu biliyorum ki; göründüğünün aksine sende kibarlık ve sempatinin kırıntısı bile yok. Düşüncesiz adamın tekisin."
Hala bakışları avucundaki oldukça belirgin olan diş izleriyle onun yüzü arasından gidip gelen Sandrino, nefesini bıkkınlıkla dışarı vermişti. Sinirli bir inatla üzerine yürüyerek, planını diretmişti.
"Planımdaki sorun ne olabilir ki? Biraz önce benimle evlenmek istemiyordun."
Uzun boyuyla üzerine gelmesine rağmen olduğu yerden kıpırdamayan Maddalena, başını iki yana sallamıştı.
"Hala istemiyorum. Fakat insanların hakkımda ne konuşacakları aklına hiç geldi mi? Benimle evlenmek istemediğin için benden şehir şehir kaçtığını, nişanı bile isteye uzattığını düşünecekler."
"Durum zaten bundan ibaret değil mi?"
Rahatlığına dayanamayan Maddalena, bir ayağını taş zemine çarptığında dişlerini birbirine sıkarak inlemişti. Yeşil brokardan elbisesinin eteğini kavrayarak, yanından geçip tekrar bahçeye çıkmak için ilerleyecekken Sandrino, deri çizmelerinin üzerinde çevik bir hareketle dönüp bir adımda yeniden önüne geçmişti. Geniş omuzları, uzun boyu ve kalıplı bedeniyle açıkça yolunu kesiyordu.
"Sandrino sesimin çıktığı kadar bağırırım, önümden çekil."
"Bağıramayacağını biraz önce görmüştük."
"Bu kez parmaklarını ısırıp koparırım. İnan bana yaparım. "
"Ya da vazgeçtim buyur istediğin kadar bağır. Fakat dikkat et, bu tip çığlıklar yanlış anlaşılmaya çok müsaittir. Bu kez gerçekten evlenmek zorunda kalabiliriz. "
Sandrino'nun bir anı bir anına uymayan dengesiz yapısı Maddalena'nın çileden çıkmasına sebep oluyordu. Sinirle inleyerek elini göğsüne vurmuş, mecburiyetten geriye çıkarken sesinin yükselmesini umursamadan karşılık vermişti.
"Alay konusu olacağım! Asla gerçekleşemeyecek bir evliliği bekleyen kız kurusu muamelesi göreceğim."
"Güçlü bir ailenin kızısın üstelik çirkin de değilsin, kimse senden kız kurusu olarak bahsedemez. Nişanımız bozulduğunda taliplerin iki katına bile çıkar."
Maddalena akıl sağlığından olacağından korkarak duraksamış, yüzünü yana çevirerek içine yatıştırıcı nefesler almaya başlamıştı. Sandrino'nun şu hayatta uğraşması en zor insanlardan biri olduğuna karar vermişti. Söylediklerinin ona ulaştığına dahi şüphe duyar olmuştu. Verdiği karşılıklarla asabını bozuyor, bir an güldürürken bir an sonra sinirden tırnaklarıyla ona masmavi bakan gözlerini oymak istemesine sebep oluyordu. O an ise kendini onun karşısında tutmakta zorlanıyor, yakasına yapışıp sarsmak için avuç içleri kaşınıyordu.
İçine derin nefesler çektiğinde yemyeşil huysuz bakışlarını yeniden söylediklerini onaylamasını bekleyen sinir bozucu derecede ukala görünen Sandrino'nun yüzüne çevirmişti.
"Olmaz, bu plan çok mantıksız. Roma'da kalıp tüm bunlara ben göğüs germek zorunda kalacağım. Lucca'ya halamın yanına geri dönmek istiyorum. Ben istediğimi alamıyorsam sende alamazsın, beni Lucca'ya göndermenin bir yolunu bulmalıyız."
"Ne yapmamı istiyorsun, seni bir sandığın içine koyup benimle birlikte gizlice Lucca'ya mı götüreyim?"
Sandrino'nun ortaya attığı absürt öneriyi karşısında Maddalena'nın sinirle kaskatı kesilmiş dudakları sarsak bir tebessümle hafifçe kıvrılmıştı.
"Bu şu ana kadar duyduğum en güzel plan."
"Üzgünüm ama senin Roma'da kalman gerek."
Dağılan dengesini hala bulamamış Maddalena, bunları duyduğunda açık bir şekilde irkilmişti. Konuşmalarının başında takındığı soğukkanlı alaycı maskesini her an biraz daha kaybediyordu. Sandrino'nun karşısında uzun süre sükûnetini korumak neredeyse imkansızdı.
"O o ne-de- nedenmiş?"
"Aynı şehirde olursak insanların hakkımızda daha çok hikâye yazmasına sebep oluruz. Uzak kalmamız ve unutulmamız gerek."
Ben Roma'da annemle azap içinde günler geçirmeye devam edeyim ama sen buyur Lucca'da hayatına dilediğince devam et!
İçinden geçenlerle Maddalena'nın zümrüt yeşili gözlerinin içindeki öfke yüzlerini aydınlatan meşalelerin cılız ışıkları gibi dalgalanarak yerini kırgınlığa bırakmıştı. Gözlerinin önüne Sandrino'nun Lucca'daki hayattan zevk alan rahat ve keyifli halleri gelmişti. Aynı şehirde oldukları süresince birkaç kez denk gelmişlerdi fakat onun için en özel olanı sanat atölyesinde bir perdenin ardından onu gizlice gözetlediği zamandı. En kötüsü ise şüphesiz Isabella'nın düğün davetinde karşısına metresiyle çıktığı akşamdı. Maddalena, istemesizde kadının da Lucca'da olduğunu düşünmüştü. Bu konu hakkında ne düşünmesi gerektiğinden emin olamıyordu fakat Roma'da kalacak olması sinirlerini hiç olmadığı kadar bozuyordu.
"Ol-maz, bu kadarını da sen yap ve Lucca'dan git. Benim dönmem gerek."
Lucca'ya dönmek istemekteki ısrarını kendi içinde yanlış yorumlayan Sandrino'nun çenesi kasılmış dudaklarını aklından geçirdiği tuhaf durumun rahatsızlığıyla kıvırmıştı.
"Hali hazırda nişanlıyken, bir başkasıyla da nişanlanamazsın. Dolayısıyla benimle nişanının bozulmasını beklemek zorundasın."
"Ne- ne- neden bahsediyorsun sen?"
"Bence sen neden veya kimden bahsettiğimi biliyorsun. İnsanlar konuşur, Luca'dakilerde oldukça konuşkan. Yine de bu malum konuda aklıma yatmayan bazı şeyler olsa da irdeleyip uğraşacak kadar umursamıyorum."
Bernardo, diye içinden geçirmiş Maddalena, bir an ne söylemesi gerektiğinden emin olamamıştı. Lucca'da geçirdiği kısa süre içinde Sandrino elbette ortada dolanan dedikoduyu duymuştu. Üstelik Isabella'nın düğün davetinde Sandrino ile kısa bir anlığına da olsa bir araya geldiklerine de şahit olmuştu. Nişan işi gittikçe önünü görmekte zorlandığı tuhaf bir hal almaya başlıyordu. Kaşlarını hafifçe çatıp gözlerinin içine kararlılıkla bakarak Bernardo konusunu onunla konuşmaya niyetli olmadığını göstermek istemişti.
"Bende açıklama yapacak kadar senin ne düşündüğünü umursamıyorum."
Sandrino, karşılık olarak onunda ne düşündüğünü umursamadığını söylemesine anlayışlı bir tavırla başını sallayarak karşılık vermişti. Çok uzun süre gözlerden uzak kaldıklarını düşünerek yeterince aydınlanmayan bahçeye bir göz atmıştı. Tekrar bakışlarını üzerine çevirdiğinde, evlilik konusunda hemfikir olduklarını düşündüğü bir rahatlıkla elini öne doğru çıkartmıştı.
"Güzel, o halde anlaştık tatlım."
Sandrino'nun kadife pürüzsüzlüğüyle sevgi sözcüğü söylemesi ve kendine güvenen kibirli bir gülümseyişi birçok kadın için baştan çıkarıcı olabilirdi fakat Maddalena'nın gurur ve yüreği ona basit bir flörtten daha fazlasını hak ettiğini fısıldıyordu. Üstelik büründüğü bu sevimli tavrın sebebi evlenmeyecekleri için anlaştıkları içindi! Bu tuhaf duruma rağmen tam da Sandrino Panzio gibi bir adamın yapacağı türden bir nişanlılık anlaşmasıydı da. Bunları düşünen Maddalena bozulan sinirleriyle gülmüştü. Fakat ona beklediği hazzı yaşatmayacaktı. Hayır anlamında başını iki yana sallarken konuşmuştu.
"Birincisi bana bir daha asla tatlım demeni istemiyorum, hatta mümkünse ismimle de hitap etme madem evlenmiyoruz Leydi De Benardi diyebilirsin. İkincisi de hayır anlaşmadık. Bu plan yalnızca senin çıkarlarına hizmet ediyor."
Bu sözler üzerine Sandrino, eğlenen gözlele bir süre onu süzmüş ellerinden birini çenesine götürüp düşünceli bir ifadeyle ovarken kısık sesiyle konuşmuştu.
"Bu durumda önünde iki seçeneğin var."
"Ney- neymiş onlar?"
Onu korkutmak için kasıtlı bir şekilde sözlerinin devamını getirmeyen Sandrino, huysuz bir ifadeyle kekelemesi üzerine gülmüştü. Kısa zaman içinde kekelemelerinin altında yatan gizli manaları çözmeye başlamıştı. Tuhaf bir şekilde karşısındaki kıza sataşmaktan, tahrik etmekten sonrasında ise durup bu hallerini izlemekten zevk alıyordu.
"Ya kabul edeceksin ya da katlanacaksın."
Sandrino'nun yüzündeki küstah, acımasız gülümsemeye bir tokat indirmek için yanıp tutuşan Maddalena, gözlerini anlamlı bir şekilde devirmişti.
Meşale ışığını arkasına almasıyla bu kez kendisinin olan altına boyanmış sarı saçlarını yavaşça omuzlarından arkaya atarken inatla göz temasından kaçınmıştı. Rengini zümrütlerden alan yeşil gözlerini yan bir bakışla Sandrino'ya yeniden çevirdiğinde dudaklarını kurnaz bir edayla büzmüştü.
"Katlanırım o zaman, sadece şimdilik."
Sözlerinin içindeki üstü kapalı vaadi duyduğunda kaşlarını yukarı kaldırmasıyla alnı kırışan Sandrino, istemeden cesaretinden de etkilenmişti. Dudaklarını kıvırarak öyle olsun diye mırıldandığında, girmesi için kolunu uzatırken şüpheci bir gülüşle onu izliyordu.
"Sanırım artık geri dönebiliriz."
Maddalena, kendisine doğru uzattığı şarap rengi bir kumaşın sardığı koluna hoşnutsuz bir şekilde bakmıştı. Biraz önce evlenmemeleri gerektiğine dair uzun ve rahatsız edici bir konuşma yapmışlardı. Durumu onun için ne kadar umursamaz göstermeye çalışsa dahi son derece rahatsız ediciydi. Düşüncelerini belli etmeyen zarif tebessümü ile ilerleyerek yanına geldiğinde, koluna girmek yerine ellerini belinin hizasında birleştirmiş, yan bir bakışla ona bakıp konuştuğunda eşlik edip etmesini umursamadan yanından geçmişti.
"Hiç öyle beyefendi rolüne girmeye çalışma, bu saatten sonra ben bu maskeye kanmıyorum."
"Sana kibarlık eden de kabahat."
"Senin öyle bir hünerin var mıydı, çok şaşırdım."
Uzun adımlarıyla kolayca ona yetişen Sandrino, kasıtlı bir şekilde kolunu omzuna sürtüp tembel tembel açık şeyleri ima eden çapkın gülümseyişini göstermişti.
"Emin ol başka hünerlerimi bilmek istemezsin."
Benimle oynuyor, benimle oynuyor! Kendi içinde konuşan Maddalena, onunla flört etmesinden rahatsız olduğunu açıkça belli eden bakışlarını yanında ilerleyen Sandrino'ya çevirdiğinde yüzünü ekşitmişti.
"Çok komiksin."
Sandrino bu sözlerine derinden gelen boğuk bir gülüşle karşılık vermişti. Fakat sessiz kalmak yerine son bir konuyu daha konuşmaları gerektiğini düşünmüştü. Maddalena'nın ilerlemeye devam etmesine rağmen iki adım arkada kalmış, adını seslenerek ona dönmesini beklemişti. Bunun üzerine duraklayan Maddalena, olduğu yerde yönünü ona çevirmişti. Yeşil gözleriyle neden tekrar durduklarını anlamaya çalışırcasına yüzüne bakıyordu.
"Maddalena, söylemem gereken bir şey var. Lucca'daki o gecede umarım çok utanmamışsındır. Son olaydan bahsediyorum."
Madddalena'nın ifadesi tam olarak hangi kısımdan bahsettiğini anlamadığını öyle açıkça ortaya koymuştu ki Sandrino, gülerek karşısına geçmiş hiçbir kibarlığa başvurmadan tek seferde söylemişti.
"Öpüşmemizden bahsediyorum."
Bunu duyduğunda boğazının kuruduğunu hisseden Maddalena, o anı tekrar yaşar gibi olmuştu. Anıları taptazeydi; adını söyleyen Sandrino'ya hışımla dönüp ne var diyerek çıkıştığında nefes alacak zaman dahi bulamadan dudaklarının üzerine şiddetle kendi dudaklarını kapatmıştı. O akşamdan sonra aynı anlar defalarca rüyalarına musallat olmuştu.
Önünde birleştirdiği ellerini sıkarken kendini eğer sıradan bir cevap verir ve utandığını belli ederse Sandrino'nun bununla eğleneceğini dair uyarmıştı. Kısa bir an düşündüğünde, kendisi yerine pişkin nişanlısını güç durumda bırakmak için farklı bir yöntem kullanmıştı.
"Neden utanayım ki? Sonuçta beni zorla öpen sendin."
Sandrino tepkisini ölçmek istediği Maddalena'dan böyle bir karşılık alacağını asla düşünmezdi. Konuşmak için dudaklarını araladığında hissettiği huzursuzlukla kelimeleri bir araya getirememiş ve şaşkın bir halde gülmüştü. Yerinde hareketlenip Maddalena'nın karşısına geçerken soylu bir üstünlükle sözlerine katıldığını göstermişti aynı zamanda durumlarının garipliğine gülmeye devam ediyordu.
"Evet, doğru dedin. Beni o şekilde kışkırtman hiç hoş değildi."
Maddalena içinde bir kahkahanın kabarmakta olduğunu hissetti. Kıkırdamasını bastırmak için alt dudağını dişlerinin arasına alırken kırpıştırıp durduğu uzun kirpiklerinin altından Sandrino'ya bakarken gülen sesiyle oyununu sürdürmüştü.
"Seni temin ederim ki kasti değildi."
Sandrino, başını yana doğru eğerek sinsice sırıtmıştı. Mavi gözleri, önce ona aynı şekilde bakan parlak yeşil gözlerine sonrasında gülen dudaklarını bulmuş son olarak yolculuğunu tekrar gözlerinde bitirmişti.
"Benimki de öyle.
Boğazına takılan bir şeyi yutmak ister gibi yutkunan Maddalena, ifadesinin bozmamak için kendini tüm gücüyle sıkmak zorunda kalmıştı.
Aralarında kısa bir an için sessizlik oluşmuştu. Karşılıklı dururlarken ikisi konuşmuyor, yeterince aydınlık olmayan holde birbirlerinin yüzlerine bakarak ne düşündüklerini anlamaya çalışıyorlardı. Maddalena yaptığının kendisi için ne kadar tehlikeli olduğunu bilse dahi kalbine yerleşen merakla onunla nişanlı olmak hakkındaki gerçek düşüncelerini öğrenmek için büyük bir istek duyuyordu. Yüksek sesle söylediklerinin aksine Sandrino'nun içinde ne düşündüğünü çok merak ediyordu. Fakat o an ne kadar bakarsa baksın sarışın kafasının altında ne yattığını görmesi mümkün değildi, Sandrino maskelerini yüzünde kusursuzca taşıyordu.
Gittikçe derinleşen sessizlikte karşısındaki yüze öylesine dalmıştı ki Sandrino'nun aynı şekilde onu izlediğinin farkında değildi. Her ikisi de birbirleri kendi bakış açılarıyla değerlendiriyor, varsayımlarda bulunuyorlardı. Sonunda Maddalena'nın dalgın bakan yeşil gözleri mavi gözlerle birleşmişti. O an aralarındaki pek çok gizli anlamın yüklü sessizliğin farkına varmıştı, hafifçe gülümseyerek bir adım geriye çıkmıştı.
"Tamam öyleyse."
"Tamam öyleyse."
Sandrino aynı şekilde gülümsediğinde, sözlerini uzatarak karşılık vermişti. Gergin ve bir o kadar da tartışmalı geçen evlilik konuşmaları bu şekilde sona ermişti. Yüzlerine sakin ve olağan bir ifade koyduklarında yan yana sessizce bahçede yürüyerek, yemek masasında ailelerine katılmışlardı.
Günlerdir büyük bir korkuyla beklediği yüzleşmesinin her şeye rağmen rezaletle sonuçlanmadan gerçekleşmiş olmasıyla Maddalena, en kötüsünü anlattığını düşünüp rahatlamıştı. Fakat mükellef masanın etrafına toplanmış bakışlar altında Sandrino'nun yanında oturmanın daha büyük bir gerginliğe sebep olacağını hesap edememişti.
Kakmalı ahşap sandalyesinde adeta bir heykel gibi kıpırtısızca oturuyor, en küçük hareketini dahi en az iki kez düşünüyordu. Sol tarafında, onun aksine iri bedeniyle rahatça sandalyesine yerleşmiş Sandrino'ya değmemek için sol kolunu yalnızca çok gerektiğinde kullanıyordu. Dönüp yüzüne bakmaktan kaçınsa dahi oturduğu mesafeden kendine has erkeksi kokusunu rahatlıkla alıyordu. Yerinden her kıpırdanışında ve kadifeyi andıran canlı sesini her duyduğunda üzerine soğuk bir rüzgarın estiğini hissediyordu. Dikkat çekmemek için önüne konulan geyik etinden küçük lokmalar kesip ağzına atıyor uzun uzun çiğnerken aynı anda da masadaki sohbeti takip etmeye çalışıyordu.
Maddalena içinde bulunduğu durumdan faydalanarak yemek boyunca sessiz kalarak yeni tanıştıkları insanları tanımıştı. Aralarında en dikkat çeken kişi ise şüphesiz tem karşısında oturan Sandrino'nun annesi Rosia Panzio'ydu. Masadaki sohbete ilk elden hâkim olan kadının kendine olan güveni açıkça hissediliyordu. Fakat kendini konuşmaların hızına ne kadar kaptırsa kaptırsın, Maddalena kadının tüm ilgisinin onun üzerinde olduğunu hissetmişti. Kimi zaman göz ucuyla kimi zaman ise açıkça bakışlarının üzerine çeviriyordu. Konuşmaya karar verdiğinde söylediği sözleri dikkatle dinliyor, mimiklerini inceliyordu. Bir ara kadının üzerindeki yeşil elbiseyi dahi süzdüğünü fark etmişti. Tüm akşam doğal bir tavırla onu incelemiş, hakkında fikirler edinmek için uğraşmıştı.
Maddalena, Rosia Panzio'ya o akşam iyi bir izlenim bıraktıklarından emin olamamıştı. Konu onu Lucca'da ağırlayan halası Agnesia geldiğinde, yüzü gözler görülür ölçüde sevgiyle ışıldamış yanakları pembeleşmişti. Halasından övgüyle bahsederken annesi Contessa, sözünü keserek onun adına konuyu hızla yeniden Roma'daki hayatına çevirmişti. O anlarda şarabını dudaklarına götürmekte olan Rosia Panzio'nun bakışları annesi ve onun arasında bir süre gidip gelmişti. Maddalena ancak kaçamak bakışlar atabildiği mavi gözlerinden ne düşündüğünü çözemese dahi durumun kadının dikkatini çektiği açıktı. Tuhaf bir dürtüyle yeşil gözlerini üzerinde gereğinden fazla tutmaya çekinmişti. Ulaşılabilir bir yapısı olan oğlunun aksine Rosia Panzio'nun soğuk ve insanı tedirgin eden bir aurası vardı. Yine de annesi gibi karanlık bir tarafı yoktu, çehresini kuşatan ciddiyet asaletinden geliyordu.
Annesiyle arasında olan soğukluk yemekleri boyunca zaman zaman tekrarlanmıştı. Sözünü pek çok kez kesmiş, onun adına konuşmuş ve Lucca'daki hayatı hiç yaşanmamış gibi davranmış, konunun gönderiliş sebebine gelmesine ise asla müsaade etmemişti. Ona karşı olan baskıcı tavrını yıllar içinde öylesine kanıksamıştı ki insanlar önünde onu aşağıladığının farkında dahi değildi.
"Maddalena ikinci kadehi içmez. Aslında ilkini de içmezdi bu akşama özel bir durum olsa gerek."
Arkasındaki genç hizmetçi boşalan kadehini yenisi ile değiştirmek için uzandığında annesi Contessa, sert bir tavırla onu durdurmuştu. Bunun üzerine durumu kurtarmak için gülümseyen Maddalena, hizmetçiye başını sallayarak yeterli olduğunu belirtmişti. Fakat yanındaki Sandrino, masaya oturdukları andan beri ilk kez bakışlarını üzerine çevirerek şaşkınlıkla araya girmişti.
"Öyle mi? Benim hatırladım kadarıyla Leydi De Benardi kaliteli şaraptan anlayan biridir."
Tedirginleşen yeşil gözlerini yavaşça Sandrino'nun üzerine çeviren Maddalena konuşamamıştı. At arabasında paylaştıkları içkiyi ima ederek farkında olmadan onu annesinin karşısında güç durumda bırakmıştı. Nasıl açıklayacağını bilemeyerek belli etmeden alt dudağını dişlerinin altın alırken Sandrino'ya bakakaldığının farkında değildi. O sırada karşıdan Rosia Panzio'nun sesi duyulmuştu.
"Sahi mi Sandrino, senin bunu nereden bildiğini merak ettim. Lucca'da arkadaş mıydınız? Öyleyse çok hoş bir tesadüf olmuş."
Maddalena, gözlerini kısıp yüzündeki ifadeyi okumaya çalışan annesine dönmeden dahi hançere benzeyen bakışları üzerinde hissedebiliyordu. Bakışlarını usulca karşısında oturan Rosia Panzio'ya çevirdiğinde bir hazine yakalamışçasına keyifle parlayan bakışlarını ikisinin üzerine çevirdiğini görmüştü. Tüm akşam boyunca olduğu gibi ifadelerini okumaya çalışıyordu. Maddalena bu uğursuz sessizliği bozmak için endişe içinde gülümsemiş, olmayan cesaretiyle konuşmuştu.
"Isabella Galeazzi ve Nario Tessaro'nun düğünü Lucca'nın kalabalık ve en büyük kutlamalarıyla gerçekleştirildi. Herkes gibi birbirimize takdim edildik fakat tanışmıyoruz."
Sözleri Rosia Hala'nın yanında oturan koyu renk saçlı ve kirli sakalları olan Andreani Ludovico'nun ilgisini çekmişti. Önündeki kadehine uzanırken bakışları yanında oturan Sandrino'nun üzerindeydi.
"Çok normal bir durum, insanlar birbirlerine takdim edilir."
Durumu toparlamak için söylediği sözler bir şekilde yanlış anlaşılmış gibiydi. Yanında oturan Sandrino'nun kısık bir şekilde soluğunu dışarı verdiğini duyduğunda kaçamak bir bakış atmıştı. Farkında olmayarak söylediklerinin geldiği yerden hoşlanmamış bir hali vardı. Kuzeniyle birbirlerine bakarken sanki kelimelere gerek duymadan atışıyorlardı.
"Yine de ikisinin de Lucca'da denk gelmesi hoş bir karşılaşma olmuş. Bundan sonra da kızınız Maddalena'yı ailemizde ağırlamaktan mutluluk duyacağız."
Rosia Panzio'nun bu sözleriyle masadaki iki kişi dışında herkes memnuniyetle tebessüm etmişti. Maddalena ve Sandrino, oldukları yerde tebessüm etmekle surat asmak arasında sıkışmış bir halde dönüp birbirlerinin yüzlerine bakmışlardı.
En az ailesinin diğer üyeleri kadar ağabeyinin güç durumda olduğunun farkında olan Lavinia Virgilio, gülen yüzüyle masadaki tuhaf sohbetin yönünü Lucca'ya getirmişti. İnsanlarından, havasından ve geleneklerinden bahsettikleri yeni bir sohbet açılmış bununla birlikte Maddalena ve Sandrino biraz olsun rahatlayabilmişti. Fakat birlikte büyük bir pot kırdıklarının her ikisi de farkındaydı.
Yine de yemeklerinin sonunda doğru biraz olsun gevşeyebilen Maddalena, kendine keyifle sohbet edeceği Juan Panzio'yu seçmişti. Masadaki herkesle sohbet etmeye dikkat etse dahi kendine en yakın gördüğü kişi iki kişiden biri Sandrino'nun babası olmuştu.
İlk tanıştıkları andan bu yana ona sıcak bir tavırla yaklaşan yaşlı adam, gençlerle vakit geçirmenin ruhunu tazelediğini ve yirmi yıl önceki sağlıklı zamanlarına duyduğu özlemden söz etmişti. Gut hastalığı sebebiyle şimdilerde şarap dahi içemediği ve ata binemediğinden samimiyetle yakınırken ona gençliklerinin kıymetini bilmelerini öğütlemişti. Maddalena da ona aslında ata binmeyi sevmesine rağmen atın kontrolünü sağlamaya çalışırken manzaranın seyrini kaçırdıklarını üstü açık bir arabanın daha keyifli olduğundan bahsederek karşılık vermiş bunun üzerine Juan Panzio ona ileride birlikte Sandretta topraklarına gezintiye çıkmayı teklif etmişti. Maddelena adamın sözlerine sesli bir şekilde gülmesinden cesaret aldığında ise olduğu yerde ona yaklaşarak samimiyetle tatlı tatlı sohbet etmeye devam etmişti.
Bir süre sonra kendini yakın gördüğü diğer kişi olan Lavinia Virgilio , sohbetlerine dahil olmuştu. Maddalena, kadının kocasının sanat atölyesini olduğunu öğrendiğinde hem çok şaşırmış hem de bir anda ziyafet etmeyi çok istediğini ağzından kaçırıvermişti. Sandrino ile evlenmeyeceğini düşündüğünde ailesiyle yakınlaşması doğru olmasa dahi sıcakkanlı kadını sevmiş, kısa zamanda iyi anlaşmışlar. Lavinia da onun gibi dans etmekten hoşlanıyordu, en zor adımların olduğu İspanyol danslarını dahi bildiğini öğrenmişti.
Bir süre sonra gelen tatlılarla birlikte Maddalena'da tekrar önüne dönmüştü. O anda Sandrino, dikkat çekmemeye özen göstererek kolunu dürtmüş, kulağına fısıldamıştı.
"Şunu yapma."
Maddalena, masaya tedirgin bir tavırla gülümsediğinde yavaşça Sandrino'ya bakmış, kısık sesiyle çıkışmıştı.
"Ne diyorsun?"
"Babama cici gelin rolünü oynama. Nasıl becerdin bilmiyorum ama şimdiden seni sevdi. Bu evlilik olmadığında ben öküz evlat sen zavallı cici kız olacaksın."
"Öküz evlat kısmına tamamıyla katılıyorum. Baban çok nazik ve sıcakkanlı bir adam. Ne yapmamı bekliyorsun kavga mı edeyim?"
Elinde tuttuğu kadehine ters ters bakarken onunla tartışan Sandrino'ya gözlerini devirdiğinde yemeğine dönmüştü. Uzaktan bakan biri onların birbirleriyle sakince konuştuklarını düşünürdü lakin zor duyulan sesleriyle yeni bir tartışmanın fitili ateşlenmek üzereydi.
"Yapma, babama yaltaklanma Maddalena."
"Çocuk gibi babanı kıskanıyorsun. Bir de bana çocuk dersin."
"Kıskanıyorum? Ben babamı senden neden kıskanayım acaba?"
"Kıskandığını ben söyledim, nedenini de sen bul. Belki çocukluktan kalma bir derdin vardır."
"Ben çok ciddiyim, Cesare Virgilio'nun sanat atölyesine gitmeyi de unut."
"Biraz önce anlaştığımız gibi; sen benim nişanlım değilsin. Yani bana ne yapacağımı söyleyemezsin. İstediğim yere giderim."
Maddalena, kaçamak bakışlarla seyrettiği mavi gözlerin içinde kopan huysuzlukla eğleniyordu. Hakkında öğrendiği bir şey varsa Sandrino'yu alt etmenin en iyi yolu onu çileden çıkartmak tahammül sınırlarını zorlamaktı. Sakin bir tavırla çatalını eline alıp yemeğini didiklemeye başladığında bu kez Sandrino'nun gerçekten şaşkın ve huzursuz bir sesle söylendiğini duymuştu.
"Biliyor musun, tanıştığımızdan beri hayatımda yapmayacağım en saçma muhabbetleri seninle yapıyorum."
"Ne tesadüf bende."
Bunun üzerine Maddalena, omzunun üzerinden sandalyesinde dik bir duruşla oturan Sandrino'ya aynı bıkkınlıkla karşılık vermişti. Fısıltıyla yaptıkları bu tartışmanın ardından akşamın sonuna dek bir daha konuşmamışlardı. Sandrino tüm dikkatini kuzeni Andreani ve Alfonso'nun sohbetine vermiş, Maddalena da akşamın geri kalan kısmını Rosia Panzio'nun bakışları altında annesinin gözüne batmamaya çabalayarak geçirmişti.
Kararlaştırılan evlilikleri için verilen ziyafetin sonunda misafirleri ile vedalaşmışlardı. Rosia Panzio bir sonraki görüşmelerini Sandretta topraklarındaki malikanelerinde olmasını önermişti. O an tüm ailesinin Sandrino'nun yarın Lucca'ya döneceğinden haberdar olmadığını bilen Maddalena asla gerçekleşmeyecek planı rahatlıkla gülümseyerek geçiştirmişti. İçten içe belki de hiçbiriyle bir daha görüşmeyeceğini düşünmüş buna rağmen hepsini samimiyetle uğurlamıştı.
Kapanan yüksek kapıların ardından çanlar gece yarısına yaklaştığını belirtmek istercesine çalarken Maddalena, evlerinin ön avlusunu gören kemerli pencerenin önünde at arabasına binmekte olan Sandrino'nun arkasından bakıyordu. Aklı meşale ışıklarının altında yaptıkları konuşmanın ayrıntılarıyla doluydu. Onun için kötü bir koca olacağını açıkça ifade etmişti. Sözlerinde samimiydi. Bunu açıkça yüzüne karşı söyleyerek olabileceklere karşı bir anlamda sorumluluğu üstlenmiyor, onu uyarıyordu. Fakat Maddalena evlenmeyi istemediğini söyleyerek ona zorluk çıkarmayacağını söylese bile hesap vermek zorunda kalacağı bir şey vardı; Sandrino Toskana Bölgesindeki rahat hayatına devam edecek olabilirdi ama arkasında bıraktığı Maddalena'nın kalp kırıklığını da yanında götürüyordu.
Önünde durduğu pencereden aşağıyı seyretmeye devam ederken at arabasına binmeden önce Sandrino'nun duraksadığını görmüştü. Bir elini küçük ahşap kapıya koyup başını arkasına çevirdiğinde onca uzaklığa rağmen göz göze gelmişlerdi. Belli belirsiz bir baş selamı verdiğinde Maddalena nedenini anlayamadığı tuhaf bir hisle gölgeler oturan yeşil gözlerini görmemesi için hızla arkasını dönmüştü. Alt dudağını hırsla dişlerinin arasına alırken önünde birleştirdiği ellerini sıkı sıkıya kapatmıştı.
Hayatı boyunca en iyi bildiği şey; her zaman terk edilmek olmuştu. Nereye giderse gitsin nerede yaşarsa yaşasın hiçbir zaman kendini oraya ait görmemişti. Gönlünün tamamıyla doyduğunu hissetmemiş bir çocuk olarak farkında dahi olmadan her zaman kim olursa olsun terk edileceği anı kollamıştı. Acaba o da beni terk edecek mi? Öz annem bile terk etti sen neden terk etmeyesin? Şimdiyse hayata karşı bir kez daha haklı çıktığını görüyordu. Tam da bu yüzden başına gelecekleri beklemek yerine her zaman üzerine giderek sınırları zorlayan biri olmuştu. Maddalena bakışlarını yeniden pencereye çevirdiğinde Sandrino'yu taşıyan at arabası çoktan gitmişti.
**
Maddalena'nın tüm düşünceleri birbirine girmiş, duyuları onu yarı yolda bırakmış gibiydi.
Başının üzerinde yükselen büyük kubbenin yuvarlak pencerelerinden sızan cılız sonbahar ışığının altında göğsünü sıkıştıran endişeyle kaskatı kesilmişti. Etrafındaki dünya, ayinden yükselen sesler, tahta sıralara yerleşmiş mücevher ışıltıları arasındaki konuklar, beyazlar içindeki başpiskopos hepsini görüyor ve duyuyor fakat algılamakta güçlük çekiyordu. Ne yakılan buhurun kokusunu ne de nikah töreninden önce ağzına konulan İsa'nın bedenini sembolize eden beyaz ekmeğin tadını alabiliyordu. Koyu mermerden altın yaldızlı sunağın önünde Ercole Nicoletta ile gök mavisi ipekten düğün elbisesiyle duran Marianna'nın haftalar süren eteğindeki altın işlemelerden buğulu bakışlarını bir türlü ayırmayı başaramamıştı.
Anıtsal boyuttaki katedralin sonsuz karanlığını aydınlatan binlerce mum ve bulundukları ruhani yer dahi ruhunu aydınlatmaya yeterli gelmiyordu. Fakat tüm bunlara rağmen hala belirli şeyler hissedebiliyordu. Yalnızca duyularını kaybetmişti, o sabah Roma'ya gelen halası Agnesia'nın anlattıklarından sonra bir türlü ayırt edemediği karmakarışık haldeki duygularını değil.
Sinyor Cardello'nun işleri sebebiyle ancak düğün sabahı gelebilen halası, ailesiyle vakit geçirip öğleden önce kıyılacak nikahın hazırlıkları ile ilgilenme nezaketini gösterdiğinde bulabildiği ilk boşlukta onu kimseye fark ettirmeden odasına çıkartmıştı.
İlk olarak De Benardi Sarayı'nda ona nasıl davrandıklarını ve kendini nasıl hissettiğini öğrenmek istemişti. Zayıfladığını fark ettiğinde güzel yüzü endişeyle asılmış ilacını daha sık içmesini tembihlemişti. Maddalena, konuştukları sırada büyük bir sevgiyle saçlarını ve ellerini okşayan halasını üzmemek için sorularını şakacı bir tavırla cevaplamış, yanağına her şeyin yolunda olduğunu göstermek istercesine gülümseyerek öpücük kondurmuştu. Fakat konuşmaları Sandrino Panzio ile olan evlilik kararına geldiğinde yeniden aralarında hüzünlü bir hava hâkim olmuştu. Haberini duyduğunda adeta sinirden çileden çıktığından bahseden halası yeşil gözlerinin dolduğunu fark ettiğinde onu kollarıyla sarmıştı. Ellerinin dolaştığı sarı saçlarının üzerini öperken sakinleştirici sözler mırıldanmıştı.
Fakat Maddalena başını göğsüne yaslamışken bukleleri okşayan kadının hal tavırlarından bir haber vermek için onu odasına çıkarttığını sezmişti. Nihayet anlatmaya başladığında ses tonu yaşanılanlara karşı olan huzursuzluğu taşıyordu.
"Lucca'da sana bir mektupta anlatamayacağım kadar hassas bir olay yaşandı. Olayın üstü en kıdemli kişiler tarafından kapılmışken, mektubun annenin eline geçme riskini alamadım. Zaten böyle bir şeyi yüz yüze söylememin daha uygun olacağını düşünüyorum. Sandrino'nun Roma'dan döndüğü hafta, bir meyhanede Bernardo ile karşılaşmışlar. Edmondo'nun öğrendiğine göre; önce ikisi de ayrı masalarda oturuyormuş. İlk Bernardo Sandrino'nun masasına oturmuş. Önce tartışmaya başlamışlar ardından bir anda ikisi de meyhaneyi terk etmiş. Meyhanedeki herkes tartışmanın ayrılmalarıyla sona erdiğini sanıyor. Fakat öyle değil, sonra karanlık bir sokakta yağmur yağarken birbirlerini biraz hırpalamışlar."
Duyduklarıyla birlikte hızla halasının kollarından çıkmış olan Maddalena, ses tonunun şiddetinin farkında olmadan konuşmuştu.
"Hırpalamışlar? Agnesia Hala, bu tam olarak nasıl bir hırpalama?"
Bernardo'yu tanıyordu, nişan haberini duyduğunda öfkelenmiş olmasını tahmin etmişti fakat Sandrino Panzio ile karşı karşıya gelmesi bir felaket, Sandrino'nun ona nasıl karşılık verdiği ise tam bir muammaydı.
"Sanırım kavga etmişler demem daha doğru olacak, morluklar ve yaraların olduğu türden bir kavga. İnsan içinde öfkelerini göstermeyecek kadar düşüncelilermiş fakat birbirlerine pek de nazik davranmamışlar. Ben de Edmondo'dan duyduklarımı sana anlatıyorum, şehrin kolluk kuvvetleri ikisini uzun bir süre ayıramamış. Ertesi gün Bernardo'yu ziyaret ettiğimizde yüzünün dağılmış halini gördüm, kötüydü Maddalena şişlik, morluk ve yaralar vardı. Kabullenmek yerine, kilisenin adamıyla kavga ettiği için babasıyla da tartışmış. Yüzü düzelene kadar malikanelerinden çıkmadı. Aynı şekilde Sandrino Panzio'yu da günlerce da görmedik."
"İsa ve tüm melekleri aşkına! Kavga mı etmişler! Neden? Üzerinden haftalar geçmiş Agnesia Hala ikisi de hala aynı şehirde! Sonrasında ne oldu?"
Dehşete kapılan Maddalena, daha fazlasını öğrenmek için halasının ellerini kavrayarak çekiştirmişti. Kendinin hiçbir suçu olmadığını bilse dahi suçluluk duygusu hissetmeye başlamıştı.
"Meyhanedekiler ilk tahrik eden kişinin Bernardo olduğunu söylemişler. Hatta Sandrino Panzio, iki kez sonuçlarının kötü olacağını söyleyerek onu uyarmış. Kaldı ki görevde olan Kilisenin diplomatına saldırdığı için Bernardo her durumda suçlu görünüyordu. Kolluk kuvvetlerine ve meyhanedekilere rüşvet vererek üstünü kapatmışlardı fakat Galeazzi ailesi Sandrino Panzio'nun suçlamada bulunarak asılmasını istemesinden çok korktular. Sandrino hiçbir uzlaşma talebini kabul etmedi, suçlamada bulunmayacağını da söylemeden hepsini bir hafta kadar diken üzerinde bekletti. Sonunda her yıl aynı günde düzenlenen şehrin yeni şövalyelerinin silah kuşandığı törende ortaya çıktı. Papa Julius adına, tüm töreni bizzat yönetti. Alnında kabuk tutmuş bir yara vardı fakat son olarak şövalyeleri kutsayan Başpiskopos'un yanında kilise kırmızısı bir cübbe içinde uzun boyuyla dikilirken ilk dikkati çeken yarası değildi. Törenden sonra Edmondo ile kendisiyle kısa bir süre konuştuk."
"Ko- konuştunuz mu? Ne söyledi? Nasıldı?"
"Belli bir konu hakkında konuşmadık. Törenin bu sene daha gösterişli olduğundan bahsettik, keyfi yerindeydi fakat tabi biraz tuhaftı. Konuşmamızın sonunda, Roma'ya düğüne geldiğimde sana selamını iletmemi istedi."
Duyduklarıyla birlikte ne söyleyeceğini bilemeyen Maddalena, soğuk bir sızının tüm bedenine yayıldığını hissetmişti. Selam mı göndermiş? Ne amaçla? Başını önüne eğmiş, içine düştüğü bu kötü durumla ne yapacağını bilmez bir halde sıkıntıyla alt dudağını dişlerinin arasına almıştı. Bernardo'nun onun için kavga etmesi hakkında, üzüntü ve utanç duyaken Sandrino'nun nasıl olurda hali hazırda istemediği bir evlilik üzerine kavga edebilmiş olduğuna bir anlam veremiyordu. Düşünmeden kısık sesiyle içinden geçeni dile getirmişti.
"Bernardo ile o gece ne konuştuklarını hiç kimse bilmiyor tabi."
"Evet, hiç kimse öğrenememiş. Tabi Sandrino'nun yanında ressam bir arkadaşı varmış, onun dışında kimse bilmiyor."
Maddalena, başpiskoposun katedralde yankılanan sesiyle evlilik hakkındaki ruhani ağıtlarını dinler gibi görünmeye çalışırken halasıyla olan konuşmasını tekrar tekrar zihninde geçirmeye devam ediyordu. Öfke, utanç ve büyük bir kararsızlık içindeydi. Belki de canını en çok sıkan; Roma'da tüm yaşanılanlardan uzakta kalmış olmasıydı. Kendini gün geçtikçe daha çok kaybolmuş ve yurtsuz hissediyordu. De Benardi Sarayındaki yalnız hayatına alışamamıştı ve Roma'da kalmak istemiyordu. Lucca'daki renkli hayatını özlemiş, onu seven değer veren ve en önemlisi konuşabileceği insanların arasında olmak istiyordu.
Ablası Marianna'nın nikah töreni Maddalena için sisli bir bulutun içinde gerçekleşmiş gibiydi. Lucca'da Isabella'nın nikahında yaptığı gibi, gelinin baş nedimesi olarak tüm görevlerini eksiksiz yerine getirmişse de hiçbirini bilinçli yapmamıştı. Aklı ve kalbi olduğu yerden fersah fersah uzak olan Lucca'ydı. İçinden yükselen anlaşılmaz tuhaf ses ısrarla Sandrino'nun kavga hakkındaki düşüncelerini bilmek istiyor, durmaksızın üzerine yeni fikirler üretiyordu. Onu umursamadığını yüzüne söyleyen adamın Bernardo ile yumruk yumruğa kavga etmesini ne kadar düşünürse düşünsün anlayamıyordu. Kısa zaman içinde az olsa dahi çözdüğü Sandrino Panzio gibi bir adamı karanlık bir sokakta kavgaya ikna etmek kolay bir iş değildi.
Düğün kutlamalarının yapılacağı Nicoletta Malikanesi'nin bahçesi kırmızı güller ve beyaz yasemin buketleriyle süslenmiş, yüksek bir platformun üzerine yerleştirilmiş müzisyenler hareketli İtalyan ezgileri çalıyordu. Hava neredeyse kışa girmek üzere olmalarına rağmen dondurucu değil, mevsime göre sıcaktı. Buna rağmen büyük bahçenin belirli yerlerinde taşlarla yapılmış açık hava şömineleri hafif bir ateşle yanıyordu.
Maddalena'nın nikah boyunca yaşadığı durgunluk Lucca'dan gelen arkadaşları Ginevra ve Juliet ile karşılaştığında belirli ölçüde dağılmıştı. Arkadaşlarıyla hasret giderip uzun uzun sohbet etmişti. Belki de Lucca'dan ayrıldığı zamandan bu yana ilk kez bu kadar çok konuşmuş ve gülmüştü. Dans müziği çalındığında önce ağabeyi Alfonso ile sonrasında diğer davetlilerle dans etmişti.
Böylece düğün kutlamalarını kotarmadığını düşünerek rahatlamıştı fakat hala sıkıntılı bir ruh hali içindeydi. Hep eksik ve yolunda gitmeyen bir şey olduğu hissine kapılıyor, gözleri sık sık uzaklara dalıyordu. Esen hafif sonbahar meltemi ciğerlerine doluyor, öyle bir şey ki ne hissettiğini kendisi dahi tam olarak bilemiyordu.
Ercole Nicoletta'nın kuzeni olan genç delikanlıyla dansının sonunda kibar bir gülüşle insanların arasından sıyrılan Maddalena, bir köşede durmuş sohbet eden Ginevra ve Juliet'in bulunduğu yere doğru yürümeye başlamıştı. Ancak ağır adımlarıyla yürürken yanlarına geldiğinin farkında olmayan arkadaşları onun hakkındaki sohbete devam ediyordu.
"Aslına bakılırsa ikisi de çok şanslı. Viterbo'daki en saygın ailelere gelin olarak gidiyorlar. İkisinin kocası da şehrin yönetim konseyinde söz sahibi, aileleri birlikte güzel bir ittifak oluşturabilirler. Fakat ben Maddalena'nın yerinde olsam ablasının gölgesinde kalmaktan çekinirdim."
Ginevra dans pistine yan dönmüş, bakışlarını ablası Marianna'ya odaklamışken alçak tuttuğu sesiyle konuşuyordu. Fakat her zaman yapıcı ve ağırbaşlı olan Juliet söylediklerini onaylamadığını gösterircesine başını iki yana sallamıştı.
"Neden öyle diyorsun, ikisi de iyi yetiştirilmiş çok güzel genç kızlar. Üstelik Maddalena'yı Lucca'nın en zarif kadınlarından gösterilen Agnesia Cardello yetiştirdi diyebiliriz."
"Güzelliklerine laf etmiyorum ki. Sandrino Panzio ile olan nişan duyulduktan sonra annemin kadınlarla konuştuklarını söylüyorum. Maddalena hayat dolu güler yüzlü fakat nasıl söylesem biraz uçarı. Marianna, annelerine benziyor azimli ve zeki ileride düşes olduğunda gerekli muhakeme yeteneğiyle çok başarılı olacağını söylüyorlar. Fakat Maddalena, bir düşes olacak kadar dengeli bir yapıya sahip değil. Duygularını kontrol etmeyi bilmez. Ne zaman ne yapacağını bilemeyiz."
"Ginevra."
Juliet duyduklarının aradından başını yanında duran Ginevra'ya çevirmişti. Kısık sesiyle adını uyarı niteliğinde söylediyse de Ginevra gülümseyerek omuzlarını silkmişti.
"Yalan mı söylüyorum? Üstelik Sandrino Panzio'yu elinde tutmanın bile başlı başına büyük bir iş olduğunu söylemedim bile. Panzio olma işini eline yüzüne bulaştıracak."
"Bence haksızlık ediyorsun. Maddalena, aptal değil zeki ve yetenekli."
"Öyle mi? Çocukluğumuzda sırf ona çilli ve çirkin dediği için seyisin oğlunu okla vurmaya çalıştığına ne demeli? Sinyor Cardello ona küçük bir ok yaptırmıştı. Zavallı çocuğu uzun zamandır elmaları vurarak alıştırma yaptığına ve yakında Lucca'nın en iyi okçusu olacağına dair kandırmıştı. Çocuk nasıl atıldığını ona da öğretmesini istediğinde hemen hevesle kabul etmesinden anlamalıydık. Tabi öğretmeden önce çitlerine önünde geçip, elmayı başına koymasını istemişti. Sözde önce yeteneğini gösterecekti. Eğer Sinyor Cardello zamanında yetişmeseydi, belki de okuyla çocuğun gözünü çıkartacaktı."
Juliet bu çocukluk anısının üzerine gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kalmıştı. Bir an için yaşanılabilecek kötü senaryo gözü önüne geldiğinde gözleri kocaman açılmıştı.
"Hatırlıyorum o günü, evet zavallı çocuk elinden son anda kurtulmuştu."
"Peki Maddalena'nın kendini savunma şekli ne kadar da garipti. Sinyor Cardello ne diyeceğini bilememişti."
"Ne demişti ki?"
Olduğu yerde öylece durup Ginevra'nın daha fazla kendisini çekiştirmesine seyirci kalacak sabrı kalmayan Maddalena öne çıkmıştı. Duyduklarından etkilenmemişçesine yüzüne tıpkı söz ettiği gibi alaycı ve uçarı bir gülümseme yerleştirmişti. İlk anda hakkında söylenenleri merak ederek sessiz kalmış ve Ginevra'nın konuşmasını bölmemişti. Fakat duyduğu aşağılama sınırına ulaşan sözler devam ettikçe siniri kontrol edilemez bir hal almaya başladığını hissettiği ilk anda araya girmişti. Aksi taktirde tırnaklarını avuç içlerine batırmaya başlamış öylece dururken gülümsemek yerine Ginevra'nın gözlerini oyabilirdi.
İki arkadaşının yanına geçerek, tıpkı onlar gibi yan döndüğünde seviyesiz sözlerine aldırış etmediği gösteren neşeli fakat kibirli bir sesle geçmişi hatırlatmıştı.
"Ben hatırlıyorum; cesur çocuksun demiştim. Ama aynı zamanda da çok aptalsın. Okun karşısına hiç geçilir mi? gözün çıkar, hem ben aptallara hiçbir şey öğretmem. Hatırlıyorum bunlara benzer bir şeyler söylemiştim. Yine olsa yine söylerim."
"Maddalena, sen burada mıydın?"
Araya girmesiyle telaşa kapılan Ginevra, durumu toparlamaya çalışarak gülümsemeye çalıştıysa da eğreti bir tebessümün ilerisine geçememişti. Maddalena bu tuhaf sorusu üzerine sinirini bir parça da olsa yansıtarak karşılık vermişti.
"Ya.. evet buradaydım. Ablamın düğününde."
Bu şekilde azarlanmayı beklemeyen Ginevra, bir anlığına şaşkın bir sessizliğe gömüldüyse de toparlanmasını kolay olmuştu. Her zaman yaptığı gibi dudaklarına büyük bir gülümse koyduğunda kıkırdayarak kolunu tutmuştu.
"Ben .. çok özür dilerim Maddalena, çok kötü bir durumda olmalısın. Hepimiz halini anlıyoruz, gerçekten. Bernardo ile evlilik hayali kurarken şimdi ünlü Sandrino Panzio ile evleniyorsun. Fakat kader böyleymiş, Bernardo da artık kendine yeni bir gelin bakmaya başlayacaktır."
Duydukları Maddalena'nın histerik bir şekilde kıkırdamasına sebep olmuştu. Omuzları sarsılarak gülerken gözlerini devirmiş, dolgun dudaklarını birbirine bastırmıştı. Yeşil gözleri taş zeminde sinirle dolaşsa dahi bunu görmelerine izin vermiyordu. İçinden ne bekliyordun ki? işte buldukları ilk fırsatta sana tekmelerini atıyorlar.
"Hadi bizde dans edelim, çok uzak kaldık."
"Mükemmel fikir."
Juliet'in aralarında esen tuhaf havayı savuşturmak için ortaya attığı fikri Ginevra hevesle onaylamıştı. Normal bir zamanda dans etmekten kaçmayacak olan Maddalena, birkaç adım ilerilerinde duran sayısız çeşit tatlının olduğu masaya yöneldiğinde kibar ama coşkusuz bir sesle konuşmuştu.
"Sanırım ben bir şeyler yedikten sonra aranıza katılacağım. Hadi siz gidin, müzik başladı."
Ginera ve Juliet kol kola girdiklerinde etraflarında savrulan renkli etekleriyle insanların arasına karışmışlardı. Yalnız kaldığında içine rahatlatıcı bir nefes çeken Maddalena, bahsettiği tatlı masanının yanından geçerek kendini düğün kutlamalarından biraz daha uzaklaştırmıştı. Etrafına bakınarak biraz olsun ferahlayacağı bir yer arıyordu.
Birkaç setten oluşan büyük bahçenin yollarından hızlı adımlarıyla geçerken sanki onu boğan düşüncelerinden kurtulacakmış gibi uzun parmaklarıyla yüzünü ovuşturmuş, başını nefes alabilmek için yukarı kaldırmıştı. Arkasında bıraktığı kalabalıkta, gittikçe hızlanan dansın melodileri yayılıyordu. Uzaklaştığı sırada birkaç kez omzunun üzerinden davetlilerle sohbet eden annesi Contessa De Benardi kontrol etmişti. Ortadan kaybolduğunu fark etmediğini umarak adımlarını daha da hızlandırmıştı. O an istediği son şey kutlamalardan kaçtığı için annesinden azar işitmekti.
Nicoletta Malikanesinin boylu boyunca bahçesine bakan giriş katındaki revakına çıktığında kaybolmuş vaziyette dalgın adımlarıyla dolaşmış, duvarlardaki freskleri ilgisiz bakışlarıyla incelemeye başlamıştı.
Arkasında birinin temkinli adımlarla sanki ona doğru yaklaşmakta olduğunu hissettiğinde bir anda olduğu yerde dikleşmişti. Olduğu geniş revak bahçeyi gören sol kısımda kalıyordu ve hizmetkarların yakınında dolaşmasının bir anlamı yoktu. Gördüğü birkaç konuk ise hala oldukları yerde sohbetlerine devam ediyorlardı. Hem yaklaşan ayak sesleri bir hizmetkarın olamayacak kadar ne yaptığından emindi. Olduğu yerde yavaşça arkasını döndüğünde Bernardo! diyerek haykırmamak için parmaklarını dudaklarına bastırmıştı.
Omuzlarına lacivert bir pelerin geçirmiş Bernardo, şaşkınlığına karşılık hafifçe gülümseyerek ona selam vermiş, yan tarafındaki kapılardan birine yönelmişti. Bahar dalı süslemeli koyu renk kapıyı açmayı denemiş, kilitli olmadığını gördüğünde önce kendi girmiş ardından onun da girmesi için açık bırakmıştı. Maddalena, onu takip etmeden önce birilerinin onları izleyip izlemediğinden emin olmak istercesine yeşil gözlerini tenha olan koridorda ve kalın kemelerin ardındaki bahçede gezdirmişti. Birilerinin onları görmesi bir felaket olabilirdi.
Salon olarak kullanıldığı belli olan küçük odaya adım attığında Benardo, çift kanatlı kapıyı arkalarından örtmüştü. Pek büyük olmayacak kemerli bir penceresinin olduğu odaya yeterince ışık girmiyor, içerisini duvara yaslı iki meşale ışığı aydınlatıyordu.
En son halasının Lucca'daki evinde gördüğü Bernardo ile yalnız kaldığında ne söylemesi ne yapması gerektiği bilememişti. Odanın içine doğru birkaç yavaş adım atarak olduğu yerde durmuş, sessizce kapıyı kapatışını izlemişti. O an birbirlerini görmedikleri zaman gözüne bir ay değil de birkaç ay kadar uzun görünmüştü. Kısa zaman içinde başından öyle çok olay geçmişti ki, hayatı adeta temelinden sarsılmış gibi hissediyordu.
"Maddalena. Tanrıya şükürler olsun, bir ay bir asır gibi hissettirdi."
Bernardo'nun ona doğru dönen yüzü ve bedeninde Sandrino ile olan kavgalarından kalmış herhangi bir iz bulmaya çalışan Maddalena, karşısına geçerek onu kollarıyla sardığında hareket edememişti. Konuştuğu sırada ona yaklaşan adamın görüntüsü eskisi gibiydi, ne kadar dikkatle bakarsa baksın on dokuz yaşından kalma bir yara izinin silik çizgisi dışında hiçbir ize rastlayamamıştı. Bu onu tuhaf bir şekilde rahatsız hissettirmişti, iki adamın aralarında nasıl bir konuşma geçtiğini bilmek istiyordu.
Omzuna başını yaslamak durumunda kaldığı Bernardo'nun tanıdık kokusunu almak, yüreğinde Lucca'daki mutlu hayatına dair zamanları anımsattıysa da gönlü eskiden olduğu kadar rahat değildi. İki yanında kalmış ellerini kaslı kollarına güçlükle koyabilmiş lakin gönül rahatlığıyla gözlerini kapatıp kollarını onun gibi bedenine saramamıştı. Kendini fırtınalı karanlık bir denizde bir o yana bir bu yana savruluyormuş gibi hissediyordu. Oysa ki tek istediği önünü görebilmekti, bu belirsizlik ruhunu tüketiyordu. Konuşabileceğini hissettiğinde Bernardo'nun omuzlarını kavrayarak kollarından yavaşça çıkmıştı.
"Bernardo? Sen buraya nasıl gelebildin?"
"Hatırlarsan, düğüne davetli olanlar arasında bende vardım."
Aralarına mesafe koyup, ablasının düğününde nasıl gelebildiğini sorması Bernardo'yu bir an için üzmüştü. Yakından baktığı, kişiliğinin bir parçası olan sert hatlara sahip yüzünde eğreti bir gülümseme vardı. Ne kadar göstermemeye çalışsa da içine düştükleri durumdan hiç memnun değildi. Ona usulca sıcak gülümsemelerinden birini göstermeye çalışan Maddalena, sözlerinin devamı varmışçasına başını yana eğerek gözlerinin içine bakmıştı.
"Ama.."
Bir eli hala omzunda durmaya devam ederken gözlerini deviren Benardo'nun çenesi kasılmıştı. Fakat yine de huzursuzluğunu ona yansıtmamak için gülümsemişti.
"Ama son anda her nedense davetliler listesinden çıkartıldım. Fakat tabi ki bu seni görmeme engel değildi. Konuşmamız gerekenler var."
"E- evet, konuşmamız gerekenler var."
Maddalena, duyduklarına karşı hafifçe başını sallayarak cevap vermişti. Konuşulması gereken oldukça önemli bir konu vardı fakat birkaç bir ay öncesine kadar onunla evleneceğine kesin gözüyle bakan Bernardo ile başka biriyle nişanlı olduğunu konuşmak çok zordu. Nereden başlayacağını dahi bilemezken bakışlarını kaçırmıştı. Üzerinde nedenini çözemediği yoğun bir baskı, suçluluk duygusu vardı. Uzun gür kirpiklerinin gölgelediği zümrüt yeşili gözlerini sol taraflarında kalan içi boş şömineye çevirdiğinde gözleri dolmuştu. Savrulduğu karanlık dalgalar artık onu boğuyor, içindeki hayat dolu kızı nefessiz bırakıyordu.
Onun yana çevirdiği yüzünü izleyen Bernardo omzundaki eliyle çenesine uzanmıştı. Nazikçe yüzünü kendi yüzüne çevirirken ısrarla göz göze gelmelerini sağlamıştı.
"Hiçbiri benim için bir anlam ifade etmiyor."
Maddalena, bir kez daha ne söylemesi gerektiğini bilememişti. Onun içinde evlilik sözleşmesinin bir anlam ifade etmediğini söylemek istese dahi söz konusu olan geleceğiydi. Görmezden gelemez, yok sayamazdı. Annesinin yapabileceklerinden dışarıya gösterdiği umursamaz ve cesur hallerinden çok daha fazla korkuyordu.
Bernardo'nun bu sözlerine ona annesinin yazdığı ve altında da imzasını atmaya zorladığı mektubu getirmişti. Maddalena daha önce hiç böylesine kibar sözcükler kullanılırken, hakaret ve tehdit edilebileceğini aklına getirmezdi. Ancak imzaladıktan sonra okumasına izin verdiği mektubun daha ilk satırlarında elleri buz kesip titremeye başlamış, Bernardo'nun tüm yazılanları okuyacağını düşündükçe utancından bir daha asla yüzüne bakamayacağını hissetmişti. Şimdi ise aynı utanç hissiyle bakışlarını indirmiş, sesi ancak bir fısıltı kadar çıkmıştı.
"Annem sana bir mektup gönderdi. "
"Evet, elime ulaştı."
Zemine döşenmiş damarlı koyu renk taşlar üzerinde gezinen yeşil gözlerini oldukça ağır bir edayla kaldırdığında tekrar Bernardo'nun yüzüne bakmıştı. Mektubun gönderildiği günden beri içinde yük olan dertlerini ilk kez Bernardo'ya yansıtmıştı.
"Eline ulaştı, yani? Bu kızın ne tuhaf bir ailesi var diye düşünmedin mi? Annem insanlara karşı bazı zamanlar okuduğun mektupta olduğu gibi kabalaşabiliyor. Daha önce sana gerçek ailem hakkında hiçbir şey anlatmamıştım. Senin ailen gibi anlayışlı değiller, hiçbir zaman öyle olmadılar. Nasıl bir aileden geldiğimi, Lucca'ya gelmeden önce nasıl bir hayatım olduğunu bilmiyorsun. Hiçbir zaman da sormadın. Fakat Lucca'da sana yansıttığım neşeli Maddalena'nın bir de Roma'daki hali var. Annemin yazdığı mektupla fikir edinmiş olmalısın, hoşuna gitmemiş olmalı."
Söylediklerini dinlerken irkilerek ona inanamıyormuş gibi bakan Bernardo'nun ifadesini Maddalena ancak sözlerinin sonuna geldiğinde fark etmişti. Tüm bunları kendine saklamalıydın! İçinden kendi kendine söylenmeye başladığında gözlerini kaçırmıştı. Hala kolunda duran Bernardo'nun elinden uzaklaşarak, yana dönmüş uzun parmaklarıyla yanaklarını ovmuştu.
Aile evine döndüğü günden beri yok saydığı tüm duyguları tek tek uyanıyor, ruhunu kemiriyordu. Bazı zamanlar herkesten şüphe duyuyor, bu yaşına gelmiş olmasına rağmen hala sevildiğine inanmakta zorlanıyordu. Derinlerde bir yerlerde hala sevilmediğini düşünüyor, değersiz hissediyor ve kendini suçluyordu. Sanki hiç kabul görmemiş, bundan sonrada görmeyecekmiş gibi. Tam da bu yüzden, başına gelecekleri beklemek yerine insanların sınırlarını zorlayarak onların gerçek duygularını görmek istiyordu.
"Seni on iki yaşından beri yakından tanıyorum, benim için bu yeterli Maddalena. Ne annenin mektupta yazıkları ne de beni senden uzak durmazsam üstü kapalı bir şekilde tehdit etmesi umrumda değil. Aynı şekilde o evlilik sözleşmesinin de benim gözümde hiçbir değeri yok. Roma'ya geldiğim zaman ağabeyinle konuşmayı planlıyordum. Eğer tüm bunlar yaşanmamış olsaydı şu an ben senin evleneceğin adam olarak bu düğünde ağırlanacaktım. Belki de birkaç hafta sonra bizim nikahımız kıyılacaktı. O, Sandrino Panzio'nun bu hikâyede hiçbir yeri yok."
Bernardo'nun ilk sözleri Maddalena'yı şaşırmamıştı. Lucca'da yaşamaya başladığında Roma'daki on bir yıllık hayatının her parçasını kendi içinde bir sandığın içine kilitlemiş, içinde yatan neşeli kız çocuğunun götürdüğü yoldan gitmeyi tercih etmişti. Bernardo'ya gösterdiği gökkuşağı gibi rengarenk olan kızı tanıdığı içine ne kızabilir ne de sözlerine şaşırabilirdi.
Yüzündeki parmaklarını çektiğinde, yeşil gözlerinin içine işleyen hüzünle Bernardo'ya dönmüştü. Her zaman kısa kestirdiği siyah saçları, kemikli sert çene yapısı ve güçlü omuzlarına attığı lacivert pelerinli haline rağmen görüntüsüne ters düşen yumuşak ifadesiyle tekrar ona dönmesini beklediğini gördüğünde istemsizce tebessüm etmişti.
Onda belki de en sevdiği şeylerden biri asla surat asmayan ve adeta bir ağabey gibi anlayışla anlık patlamaları yatıştığı zaman tekrar ona dönmesini bekleyen uzlaşmacı tavırlarıydı. Bernardo Galeazzi ile ateşli bir tartışmaya tutuşmak neredeyse imkansızdı. Her zaman onu yatıştıracak doğru ve mantıklı sözcükleri bulur ve anlayışlı bir ses tonuyla onu yatıştırmayı iyi bilirdi. Maddalena ne zaman sabrının taştığını hissedip Bernardo ile tartışmakta inat etse yüzüne baktığında kendini onun karşısında dünyanın en mantıksız ve dar görüşlü insanı gibi hissederdi.
Yine onu sakinlikle izleyen bakışlarını görmek, ister istemez içindeki ateşe su serpmişti. Fakat loş odada yüzüne bakmaya devam ederken, gözleri sol yanağının kenarında kalan eski yara izine takılmıştı. Bu ona Bernardo'nun şehir turnuvalarında büründüğü sert görüntüsünü hatırlatmıştı. İlk anda herhangi bir şey söylemek yerine dudaklarını birbirine bastırarak gülümsemiş, yanına yaklaşırken kısık sesiyle endişesini dile getirmişti.
"Halam Lucca'da yaşanan olayı anlattı. Bernardo kendini nasıl böylesine kaybedebildin, senin için çok korktum."
Konuşmalarının geldiği yer Bernardo'nun hoşuna gitmemişse de ifadesinin bozulmasına izin vermemişti. İçini çekerek, kirli sakalın olduğu çenesini ovmuştu. Maddalena, konuşup aralarında geçenleri anlatması için tepki veremeden karşısında sessizce beklemişti fakat duydukları beklediği uzun bir açıklama değildi.
"Böyle bir olayın yaşanılması kaçınılmazdı Maddalena. Üzerine konuşmaya değmeyecek bir konu, kapatalım."
Sandrino Panzio hakkında konuşmaktan rahatsız olduğunu hissedebiliyordu fakat Maddalena dediği gibi konuyu kapatmayı düşünmüyordu. Aralarında ne geçtiğini öğrenmeliydi. Nazik ve sakin tutmaya çalıştığı ses tonuyla, Bernardo'nun gözlerinin içine bakarken ısrar etmişti.
"Aranızda ne geçtiğini sorsam?"
"Erkek erkeğe konuştuk diyelim."
"Yine de sonucunda kavga etmenize gerek yoktu."
Bu sözleri üzerine Bernardo, bir anda olduğu yerde yana dönmüştü. Yüzü kırışmışken dudakları kıpırdanmış, ne söylediğini duyamadığı birkaç söz mırıldanmıştı. Sanki o gece aralarında her ne geçtiyse yeniden yaşıyor gibiydi. Başını yana eğmiş Maddalena, her yıl düzenlenen turnuvalar haricinde sıklıkla karşılaşmadığı saldırgan haline bakarken endişeyle alt dudağını dişlemişti. Uzattığı eliyle koluna dokunduğunda adını fısıldamıştı. Bunun üzerine Bernardo, kasılmış yüzünü üzerine çevirmişti.
"Hayır Maddalena, kesinlikle gerek vardı. Büyük bir anlaşmazlığa düşmüştük."
Anlaşmazlık? Konuşurken Bernardo'nun sesi kibarlığını kaybetmiş, adeta hakaret edercesine kelimeleri hırsla dile getirmişti. Bu hali Maddalena'yı daha fazla meraklandırıyordu. Fakat Bernardo, sinirini onun karşısında daha fazla göstermeden başını iki yana sallayarak kendini toparlamıştı. Sandrino Panzio hakkındaki öfkesini ona yansıtmak istemezken kendine engel olamamıştı. İçine yatıştırıcı bir nefes çektiğinde yaklaşarak ellerini omuzlarına yerleştirmiş, onu yavaşça kendine çekmeye başladığında yatıştırıcı ses tonuyla konuşmaya başlamıştı.
"Maddalena, biliyorsun ki yıllarca evliliğimiz için hazır olmanı, yaşının gelmesini bekledim. Senin de istediğin zaman ağabeyinden evlenmek için izin isteyecek ve Lucca'da büyük bir düğünle evlenecektik. Evliliğimizi onaylamaması için ortada hiçbir sebep yoktu. Fakat şu durumda ortadaki evlilik sözleşmesini nasıl iptal ettirebilirim bilmiyorum. Buna rağmen gerçekleşmesine razı gelecek de değilim. Biraz sonra söyleyeceğim hoşuna gitmeyebilir, seni önceden uyarmam gerek."
Omuzlarındaki büyük ellerini ağır bir şekilde boynundan yüzüne doğru yükselten Bernardo, son olarak elleriyle tedirginlikle kasılmış yüzünü kavramıştı. İçinde bulundukları oda hala aydınlıktı fakat altından her türlü şey çıkmaya müsait olan giriş konuşmasını dinlerken Maddalena'nın yeşil gözleri çoktan koyulaşmaya başlamıştı. Bernardo, ondan bir cevap almak için duraksadığında kekelemişti.
"N- nee?"
"Babam Venedik'teki liman ticareti işlerini büyütmeyi karar verdi. Başına da bizzat oğlunu yani beni geçirmeyi düşünüyor. Plana göre birkaç Akdeniz ülkesine de yelken açacağım. Benimle Venedik'e gel, ortadan hiçbir iz bırakmadan kaybolursan insanlar nerede ve kiminle olduğuna dair parçaları birleştiremez. Ailem beni Lucca'da herkesin içinde Venedik'e uğurlamış olacak, sense herkesin bildiği gibi en son Roma'daki ailenin evinde olacaksın."
"Bernardo bu söylediğin-"
"Çok riskli, biliyorum. Fakat şunu da unutma, De Benardi ve Panziolar şereflerine leke düşürmemek için durumun üstünü kapatmaya uğraşacaklardır. Nişanı kendi aralarında sessizce bozmak zorunda kalırlar. Lucca'nın en güçlü ailelerinden geliyorum, büyük bir servetin mirasçısıyım. İlk anda ailen yaşanılanlara öfkelense bile benimle hemen evlenmene razı geleceklerdir. Yokluğunda hasta olduğunu ve aile evinde yatak istirahatinde olduğunu söyleriz. Nişan bozulduğunda Roma'ya gizlice döner ve evleniriz. Ben her şeyi düşündüm sen sadece benimle gel."
Bernardo'yu dinlerken yeşil gözlerini kaçırmamak için tüm gücünü harcamak zorunda kalan Maddalena bir müddet herhangi bir şey söylemeden yüzüne bakmaya devam etmişti. İçten içe söylediklerinin gerçekleştiği bir gelecek düşünmeye çalışmıştı fakat hayatının öyle bir dönemindeydi ki hayal kurarken dahi eskisi kadar uzaklara uçamıyordu. Fakat kalbinden geçen ilk his Bernardo ile yolculuk yaparken bir kez daha evsiz, yurtsuz ve hissedeceği olmuştu.
Hala yüzünde duran Bernardo'nun ellerini tutarak kendinden uzağa çekmişti. Aynı anda içindeki duyguları ayırt etmekte zorlanırken, güçlükle konuşabilmişti.
"Ber- be- Bernardo, bu söy-le-diğin çok büyük bir şey. Be- ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum."
Onu yanında götüreceğinden neredeyse emin olan Bernardo, uzaklaşarak aklının karışmasına izin vermeye niyetli değildi. Ellerini üzerinden çektiği an tekrar aralarındaki mesafeyi kapatarak kollarından birini bedenine sarmıştı. Konuşmasına fırsat vermeden çenesinin altına yerleştirdiği eliyle yüzünü kendi yüzüne doğru kaldırmış, göz göze bakmalarını sağlamıştı.
"Şu an hiçbir şey söyleme, yalnızca düşün. Normalde senden böyle bir şey asla istemezdim, bizim için istediğim gelecek kesinlikle bu değildi. Fakat ağabeyin görüşme taleplerimi dahi kabul etmedi, ısrarcı davranmam hiçbir fayda sağlayamayacak. Venedik'e yola çıkmam bir ay kadar zamanı alacak gibi duruyor. O zamana kadar düşün ve sonunda benimle birlikte gel. Önce yolumuzun üzerindeki bir şapelde nikah kıyarız, sonra da Lucca'da başpiskopos önünde. Emin ol onlar bizi geri çağıracak."
"Bernardo-"
Tereddütle başladığı sözlerini Bernardo, boğuk bir samimiyetle kesmişti. Yüzüne eğilip alnına bir öpücük bırakmadan önce hiştt diyerek gözlerinden açıkça okunan karmakarışık olan hislerini yatıştırmayı amaçlamıştı. Saçlarının koklayarak, dudaklarını yüzünde aşağıya doğru indirmeye başladığında Maddalena tuhaf bir şekilde paniklediğini hissetmişti. Aşağıya indirdiği gür kirpiklerinin altından ceketine bakıyorken parmak uçlarına yükselip kollarını boynuna dolayıp sarılmalarını sağlamıştı. Bernardo bu hareketiyle şaşırsa dahi yüzünü saçlarına yaslayarak kokusunu içine çekmişti.
"Benim gitmem gerek, burada daha fazla kalamam."
"Ta- tamam."
Bernardo, kollarını üzerinden çektikten sonra yanından ayrılmak için bir adım geriye çıkarak arkasına dönmek için hareketlenmişti fakat son anda aklına gelen bir fikirler geri dönerek sol eline uzanmıştı. Dumanlı zümrüt yeşil gözlerinin içine en derinine kadar işlemek istercesine manalı bir şekilde bakarken kısık sesiyle konuşmuştu.
"Düşün Maddalena, evet ilk zamanlar her şey zor olabilir ama geçecektir. Lucca'ya döneceğim fakat merak etme sana ulaşmanın bir yolunu elbet bulurum. Sen sadece benimle gelmeye karar verene kadar düşün. Şimdi gidiyorum fakat en kısa zamanda yine görüşeceğiz."
Ona arkasını dönerek odanın kapısına ilerleyen Bernardo'yu izlerken olduğu yerde kalan Maddalena, hiçbir tepki verememişti. Gidişiyle kapanan kapıya bir müddet boş gözlerle bakmıştı. Kesik kesik nefes alırken, uzun parmaklarıyla yaşlar dolmuş yeşil gözlerini silmiş, içine derin bir nefes çekip kendine sakin olmasını telkin etmişti. Yeniden insanların arasına karışabileceğini hissettiğinde, brokar elbisesinin eteklerini düzeltmiş, aralarından renkli taşlarla süslenmiş bir zincirin geçtiği buklelerini düzene soktuğunda biraz önce Bernardo'nun çıktığı kapıya ilerlemişti.
Elini önüne geldiği çift kanatlı kapının tokmağına uzatarak açtığında, dışarı çıkmak üzere adımını atmıştı ki biri bileğini yabani bir güçlü yakalamıştı. İrkilerek bakışlarını çevirdiğinde Contessa De Benardi ile karşı karşıya gelmişti. Gözlerinin içine yerleşmiş insanını kanını donduran öfke loş ışığa rağmen açıkça görülüyordu.
"An- an- anne.."
Onu duymayan Contessa, canını acıtacak bir güçle tuttuğu bileğiyle onu ittirerek kapısında durduğu odanın içine doğru sokmuştu. Eteklerine takılarak denesini kaybetmiş Maddalena, iki büklüm olmuşken daha ne olduğunu anlayamadan kapıyı arkalarından kapatmış annesi tüm gücüyle yüzüne bir tokat indirmişti.
"Ahlaksız, nankör köpek!"
Bileğini kurtardığında sendeleyerek geriye doğru adım atan Maddalena'nın dudaklarından şaşkın bir çığlık yükselmişti. Öfkeden yüzü ve boynu alev gibi yanan annesine kocaman açılmış gözleriyle bakarken yeşil gözleri şimdiden gözyaşlarıyla dolmuştu. Bir eliyle yanmaya başlamış yanağına dokunurken titreyen dudaklarını aralayarak konuşmaya çalışmıştı.
"An-anne be-"
"Anne deme bana!"
Yüzünde daha önce gördüklerinden çok büyük bir öfke ve nefret olan Contessa, bağırarak sözünü kesmişti. Böylesine gözü dönmüş haldeyken kendini nasıl koruyacağını bilemeyen Maddalena savunmasız hissediyordu. Titreyen çaresiz haliyle ne yapacağını bilmez bir halde bakışlarını etrafında gezdirip bir çıkış yolu ararken Contessa üzerine yürümeye başlamıştı. Uzattığı eliyle kolunu kavrayan kadın zayıf bedenini sarsmaya başladığında yüzüne karşı öfkeyle bağırmaya başlamıştı.
"Ahlaksız! Bernardo Galeazzi'nin burada ne işi var? Ablanın düğününde, aşığınla kapalı kapılar ardında buluşacak kadar mı ahlakını kaybettin? Utanmaz! Bu yaptığını ben değil de bir başkası görmüş olsaydı ailemize nasıl bir leke sürüleceği hiç aklına gelmedi mi? De Benardi ailesinin kızları dindarlıklarıyla anılır, ahlaksızlığıyla değil! Böyle bir şeye asla müsamaha göstermeyeceğimi sana söylemedim mi? Seni Roma'ya geldiğin ilk gün uyardım! O kadar mı gözün döndü? Lucca'da Agnesia Cardello'nun yetiştirdiği kız bu kadar oluyor işte."
Annesinin her sözünde canı daha fazla yanıyormuşcasına yüzü kasılarak ağlayan Maddalena, ne yaptığını bilmez bir halde başını şiddetle iki yana sallıyordu. Sözlerinin sonunda kekelemesini durduramamasına rağmen konuşmaya çalışmıştı. Fakat Contessa onu duyuyor gibi değildi, kolunu canını acıtırcasına sıkarken kekeleyerek konuşmaya çalıştıkça daha fazla öfkeleniyordu.
"Ye- ye- yemi- yemin ediy- ediyorum düşündüğün gibi değil. Ye-min edi-ediyorum."
"Kapalı kapılar ardında ne yapıyordunuz peki? Halini hatırını mı sormaya gelmiş?"
"Ye-min ed- ediyorum öyle değil. Ben yanlış hiçbir şey yapmadım, sadece konuştuk."
Contessa'nın diğer eli uzanıp titreyen çenesini bulmuştu. Rengini kaybetmiş mavi gözlerini bir an olsun korkuyla bakan yeşil gözlerinden ayırmıyordu. Elinin altında şiddetle titremesi ya da adeta ona inanmasını için yalvaran bakışları tavrından herhangi bir değişiklik yaratmamış bilakis bu haline daha çok sinirlenmişti.
"Sen beni saf mı sanıyorsun? Senin Lucca'da dengen iyice kaymış zaten, geldiğin günden beri farkındayım. Ama ben ne yapacağımı biliyorum. Bu düğün bitsin, o halan olacak kadın Lucca'ya dönsün işte o zaman anlayacağım ne haltlar karıştırdığını. İlk işim ebeyi çağırmak olacak."
Maddalena gücü tükene kadar çığlık çığlığa ağlamak, sesinin çıktığınca isyan etmek istiyordu. Fakat hiçbir duygunun geçmediği annesinin taş gibi sert ve soğuk yüzüne zorla bakmaya devam ederken içinden tek bir ses yükseliyordu.
Benimle Venedik'e gel.
Yazan; Mirena Martinell
✨ ✨
Yaaa nasıl bölüm ama? 😎 Bence sonu çok fenaydı dhdhd Haftaya aynı şekilde gözü dönmüş Contessa De Benardi'den devam etsem bana tepki gösterir misiniz, merak ediyorum. Kesinlikle rahatsız edici olur kabul ediyorum ama dönemin şartları diyebiliriz sizce? 🤷🏻♀️😇 Kadın deli anacım her şeyi yapar.
Gerçek Güzellik benim içinde çok sürpriz gidiyor, bir sonraki bölüm tam olarak ne olacak şuan bende bilmiyorum. Her an fikrim değişebilir 😂
Öncelikle sabırla bölümü bekleyen herkese çook teşekkür ederim ❤️ Yine çook uzun bir bölümle geldim, umarım kendimi affettirebilmişimdir. Lütfen oy vermeden geçmeyin, yorumlarınızı da bekliyorum ♥️
Hepinizi çoook öpüyorum, görüşmek üzere kendinize iyi bakın ✨✨
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top