Bölüm 26 - 'Bir Küçük Talihsizlik'
"Beyefendiyi oynamaktan bıktım."
✨ ✨
Geçtikleri sokaklar çete kavgasının döküntüleriyle kirlenmişti; sopalar, taş parçaları, çeşmeleri tıkayan pislikler, yerde yatan insanlar, kırılıp dökülmüş tezgahlar.. gecenin karanlık örtüsü altında yatan her şey gökyüzünün açılmasıyla açığa çıkmıştı.
İçinden çıkarıldığı dehşete boyanmış tablonun ciddiyeti her adımda Maddalena'nın yüzüne en sert şekilde vurmuştu. Daha pencerenin önünden dahi ayrılmamışken Giovanna'nın kapısı kırılarak açılmış ve küçük ev göz açıp kapayıncaya kadar muhafızların hâkimiyeti altına girmişti. Etrafını saran adamların zırhlarında parlayan Panzio armasından başka hiçbir şeye odaklanamayan Maddalena, bir felaket bulutunun başının üzerine çökmekte olduğundan çoktan emin olmuştu. Dudaklarından tek kelime dahi dökülmemişti. Akıp giden koca gürültünün içinde, onun için içerideki hava dahi durmuş gibiydi.
Muhafızların önüne geçen Sandrino'nun sağkolu Gennaro, yüz hizasına kadar eğilmiş çamurun kuruyup kaldığı elbisesine yüzündeki hafif çiziklere bakmıştı. Zarar görüp görmediğini, kadının onları zorla orada tutup tutmadığını öğrenmek için birkaç kısa soru yöneltmişti fakat Maddalena başını iki yana sallamak dışında herhangi bir tepki verememişti.
Birkaç adım ötede aynı soruların yöneltildiği Clarissa ise aralarında en soğukkanlı olandı. Başlarına gelenlerden kadının suçlanmak üzere olduğunu anladığında öne çıkmıştı. Dudaklarından dökülen sözler, ne yazık ki muhafızlar tarafından duvara bastırılan Giovanna için kurtuluş, donuk bir yüzle Gennaro'nun pelerininde parlayan Panzio mührüne bakmayı sürdüren şok içindeki Maddalena için altına yakılmak için döşenen odun olmuştu. Ve Sandrino bunları duyduğunda altına meşale atmadan önce tereddüt etmeyecekti.
"Dokunmayın kadına! Biz kendi isteğimizle buraya geldik. Kadının hiçbir günahı yok. Birkaç soru sorup yokluğumuz fark edilmeden saraya geri dönecektik. Sokaklar karışınca o bizi evine alıp sakladı. Artık gidebilir miyiz? Yeter bu kadarı, bir açıklama yapacaksam Andreani'ye yaparım."
Kadının evinden çıkarıldıklarında, geçtikleri at arabasının içinde, öylece oturan Maddlena'nın kulaklarında Clarissa'nın itirafı çınlıyordu. Gennaro, sözlerinin her birini duymuş, herhangi bir şey söylemeden, bayılacak gibi görünen ona destek olarak at arabasına kadar eşlik etmişti.
Ufukta katedrallerin siluetlerinin arasında ince pembe bir çizgi kendini gösterirken, at arabası Panzio Sarayı'nın kapılarından geçip, yüksek merdivenlerin önünde durmuştu. Maddalena, Gennaro'nun uzattığı elinden destek alıp haftalardır tek başına kaldığı evin avlusuna ayak basarken talihsizliğine lanet ediyordu. Böylesine bir felaketin içinden zarar görmeden çıkabilmek, her Hristiyanın gözünde göklerdeki babalarının onları koruduğunun işareti görülürdü fakat Maddalena nedense Tanrı'nın en şanssız evlatlarından biri olduğunu düşünüyordu.
Çamurla kaplanmış ayakkabıları mermer merdivenlere vurup, çamurların kuruduğu ağırlaşmış pelerini etrafında sürünürken başka bir seçeneği olmayan Maddalena ağır ağır merdivenlerden çıktı. Kendini annesinin sözünden çıkmış ve gün sonunda dadısı tarafından azarlanmak üzere götürülen küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordu. Onun tereddüdünü fark eden Genaro bir adım önündeydi, yol gösteren uzun ve sağlam adımlarla ilerliyordu. Clarissa, Tommasso ile öndeydi, Lavinia ise onun yanındaydı.
Birlikte köşeyi döndüklerinde Natilda'nın sesini duydu. Holdeki cılız mum ışıklarının gölgesi içinde yüzü solgun ve donuktu. Bu kör ışıkta bile koyu gözlerinin kocaman olduğunu görebiliyordu. Onu sağ salim karşısında gördüğünde derin bir nefes almış, ellerini kalbinin üzerine koymuştu. Maddalena etrafındakilerden sıyrılıp, dadısının yanına gitti. Uzanıp elini avuçlarının içine alıp okşadı. Natilda kollarını açıp ona sarılmadan önce iyi olup olmadığını defalarca sormuştu. Bir süre sonra kolları arasında geri çekildiğinde, omzunun üzerinden arkasındaki açık kapılara kaçamak bir bakış atmıştı.
"Sandrino nasıl? Nasıl karşıladı?"
"İyi karşılamadı. Endişeden delirmiş gibiydi. Çok öfkeliydi, kimse korkudan yanına yaklaşamadı. Tüm çalışanları defalarca sorguladı. Dün akşam Alfonso tekrar buraya geldi, sanırım seninle ne konuştuğunu öğrendi."
Natilda'dan bu sözleri duyan Maddalena dudağını ısırmaya başlamıştı, omzunun üzerinden tekrar kapıya doğru bir bakış atmıştı. Alfonso ile konuştuğuna göre neden o sokakta olduğunu biliyordu. Öfkeden deliye dönmüş bir Sandrino'nun niyetinin iyi olduğunu anlayacağını hiç sanmıyordu, sorunları düzeltmek isterken her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Kendini nasıl savunacağı konusunda hiçbir fikri yoktu, belki de bu kez susup yaptığı hatayı kabullenmeliydi.
Harap haldeki sinirlerini yatıştırmaya çalışarak, biraz titrek hareketlerle kısa süreliğine de olsa evi olarak gördüğü salona girdiğinde, yeşil gözlerini kaldırıp onu arama cesareti göstermesi biraz zaman aldı.
Sonunda herkese hafifçe sırtını dönmüş, elindeki bir şeyi hırsla çevirip duruyorken ön avluya bakan pencerelerin önündeki Sandrino'yu gördü. Omuzları dimdikti, çenesi sinirden kaskatı olmuştu, yanında duran Genaro'nun fısıltıyla anlattıklarını dinlerken hızlı nefes alışverişi yüzünden, bir yukarı bir aşağı hareket eden sırtı aralarındaki uzun mesafeden dahi belli oluyordu. Hafif bir kirli sakal bırakmıştı. Hâlâ cehennem kadar yakışıklı olsa da, yüzü şimdi daha da sert bir kenara sahipti. Çene çizgisinin keskin açıları ve alçaltılmış kaşları, yaydığı tehlikeli güç hissini artırıyordu. Dağınık görünümünden, kaskatı sessizliğine kadar her zerresinde güçlükle zapt edilen vahşi bir öfkenin izleri seğiriyordu.
Maddalena aynı anlarda etrafında konuşmaların sürdüğünü duyuyor fakat ürkek gözlerini Sandrino'nun üzerinden alamıyordu. Yakında bir yerde Clarissa'yı sıkıştıran Andreani'nin sesleri Lavinia'ya sarılan Cesare'nin yatıştırıcı sözleri birbirine karışıyordu. Andreani elini Clarissa'nın yüzünü inceleyebilmek için yanağına yaslamıştı. İfadesi, endişe ile öfke arasında gidip geliyordu ve alındaki derin çizgi sanki çok uzun zamandır oradaymış gibi duruyordu.
"Bağıracaksan, gerçekten kaldıramam. Çok yorgunum."
Clarissa boğazında kurulukla konuşmuştu. Bunun üzerine bir elini karnına koymuş Andreani dudaklarını sıkmış, ona manalı bir bakış atmıştı.
"Şimdilik yeterince bağırdım. Evde konuşacağız. Bebekle sen iyi misiniz?"
"Çok kötüydü. Maddalena bir adamın başına taşla vurmak zorunda kaldı."
Lavinia'nın ağlamaklı sesini duyan Maddalena hızla gözlerini Clarissa ve Andreani çiftinin üzerinden Cesare'ye sarılan Lavinia'ya çevirdi. Ağlamaklı kesik sözlerle dar sokakta olanları anlatmaya başlamıştı.
Maddalena zihni o anlara gitmişti. Korkunç şeyler yaşamıştı, çamura bulanmış suyun içinde kıvranırken bir şekilde taşı kaldırarak adamın başına geçirdiğini hatırlıyordu. O an ne yaptığını dahi kavrayabilecek durumda değildi, her şey bir anda gelişmişti. Fakat Sandrino'nun vereceği tepkiden korktuğu için ona yaşadıklarını söylemeyecekti. Lavinia'nın bundan bahsetmesi çok kötü olmuştu. Maddalena her geçen dakika daha çok dibe batıyordu.
Aynı anlarda, son duyduğuyla öfkesini daha fazla zapt edemeyen Sandrino Ne! diye bağırıp pencerenin önünden fırladı. Korkutucu gür sesi Maddalena'nın içini titretmişti. Lavinia'nın ağzından kaçırdıklarıyla derin bir sessizlik çöken salonda öfkeli soluklarıyla yürümeye başladığında Maddalena yeşil gözlerini usulca yüzüne çevirdi. Sinirden titrediğini gördü, vücudundan adeta öfke fışkırıyordu.
"Ne dedin?! Tekrar söyle, ne dedin?!"
Yaptığı hatanın farkına varan Lavinia, ağabeyi karşısına geçtiğinde hiçbir şey diye mırıldanıp başını iki yana sallamıştı. Yanında duran Cesare aralarına girip üzerine gitmemesini rica etmişti. Sandrino onlara ters bir bakış atmış ardından salonda aşağı yukarı volta atmaya başladı, taş zeminde yankılanan ayak sesleri tok bir sesle onu takip ediyordu.
Maddalena yüzünün kenarında ince bir çizik, elbisesi ve pelerine yapışmış kurumuş çamur lekeleriyle salonun ortasında öylece dururken, kendini çok küçük düşmüş ve suçlu hissediyordu. Sessizce, odada dolanan Sandrino'nun şakaklarını ovalayışını izledi. Patlamak üzereydi, bütün evi vuran bir kasırga gibi olacaktı.
O daha titremelerini kontrol altına alamamışken Andreani Ludovico, Clarsissa'yı yanına çekmiş ve Cesare'yle Lavinia'ya da onları takip etmeleri için el işaretiyle uyararak açık kapılara yürümeye başlamıştı.
Kapının eşiğinde, Sandrino'ya dönen Andreani Ludovico'nun kulağına fısıldadıkları, ilk anda onunla yalnız kalmaktan korkan Maddalena için çok uzaktan gelen belli belirsiz fısıldamalardı. Fakat titreyen elini kaldırıp yüzüne gelen saçlarını usulca geriye çektiği sırada Sandrino'nun tuhaf bir gerginliğe bürünen ses tonunun değişmesi ile birlikte merakı uyanarak kulak kabartmayı çalıştı.
Sandrino'nun "Bilmiyorum," dediğini seçer gibi olmuştu. Ne konuştuklarını tam çıkartamasa bile bazı kelimeleri seçebilmişti. "Tanrı'ya yemin ederim onların gözlerini oyacağım. Çok yakındım, Andreani. Lanet olsun çok yakındım."
Neye çok yakındı?
Sanki sessiz sorusunu duymuş gibi fısıltılar kesilmiş ve salonun kapısı uğursuz bir çarpma sesiyle kapanmıştı. Şimdi ona doğru gelirken çizmelerinin taş zeminde çıkardığı ağır ve tehtitkar sürtüşmeyi kolayca ayırt edebiliyordu. Tamamen Sandrino'nun insafına kalmıştı, korku verici ve sinir bozucu derecede onunla yalnız başına kalmıştı.
Sandrino sanki korku kokusunu almış gibi tam arkasından dolanıp ona sürtünmeye kısa bir mesafe kalırken etrafında kayarcasına süzülerek karşısına geçmişti. Maddalena üzerinde hırıltılı nefesini hissettiğine yemin edebilirdi.
Mum ışıklarında parlayan mavi gözlerini üzerine dikmişti. Elmacık kemiğinin üstündeki kıpkırmızı olan ince çiziği gözlemliyordu. Büyük elini yukarı kaldırdığında Maddalena hızlı nefes alışverişini kontrol etmeye çalıştı. Fiziksel olarak sarsılmıştı, karşısında dağılmamak için mücadele ediyordu. O yutkunup gözlerini kapatırken Sandrino'nun sıcak elini, çenesinin altında hissetti. Çenesinden tutup yüzünü dikkatlice iki yana çevirirken adım adım ne halde olduğuna yakından bakıyordu. İnce boynunu geçip, pelerinin çamura bulanmış yakasının kumaşını kenara çekerken Maddalena onu durdurmak için elini tutmuştu ki dudaklarından acı dolu bir inleme döküldü. Saldırganın onu yere atmadan önce sertçe büktüğü bileğini kullandığını fark etmemişti. Giovanna'nın verdiği şifalı kremi sürmesine rağmen şişmişti, hareket ettirdikçe canı yanıyordu.
Tepkisini fark eden Sandrino, kaçırmakta geç kaldığı elini yakaladı. Maddalena itiraz etti, kekeleyerek bir şey yok diye mırıldanacak olmuştu ki Sandrino'nun gözlerine çevirdiği sert bakışıyla direncini yitirdi. Tuttuğu zayıf bileğini sıyırıp ortaya çıkardığında kusursuz cildinin şiştiğini ve kızarmış olduğunu görünce bir küfür savurdu.
Maddalena onun öfkeden deliye dönmüş bakışları altında rahatsız bir şekilde kıvranmaya başlamıştı. Sandrino şişmiş bileğini nazikçe bırakıp ağır bir nefes alarak arkasını döndü ve içkilerin olduğu dolaba yöneldi. Eline ilk gelen sürahiyi kaldırıp, bekleyen kadehe cömert bir miktar doldurdu. Bardağı dudaklarına götürüp başını arkaya attı ve içindekileri tek yudumda bitirdi. İkinci kadehi bitirdiğinde, sanki yakalanan bir suçlu gibi odanın ortasında kalakalmış onunla yüzleşmek için geri döndü.
"Bana sinirden aklımı kaçırtmaya ant içmişsin sen."
"Sandri-"
"Şu yüzüne, o saklamaya çalıştığın bileğine, çamur içindeki haline bak! Senin ne halde olduğundan haberin var mı? Ya da ne yaptığından? Maddalena sen beni delirmek mi istiyorsun?!"
Ona bakarken kendini sakinleştirmeye çalışır gibi burnundan derin bir nefes alan Sandrino küfrederek çenesini sıvazlamıştı. Maddalena Giovanna'nın evinde yüzündeki çamur izlerini silmiş ve elbisesini temizlemeye çalışmıştı. Fakat çamurlu suyun içine düştüğü için elbisesinin büyük bir kısmı koyu gri bir renk almıştı, Çamura bulanıp kuruyan saçları ise çalı gibiydi. Sandrino'nun görüntüsüne yaptığı yorumu kabul etmek zorundaydı, gerçekten berbat görünüyor olmalıydı.
"Ö-öf-öfke- öf-ke-li olmanı anlayabiliyorum fa-"
"Anlayabiliyorsun demek, teşekkür ederim lütfettin. Öfkeli olmamı anlayabiliyormuş!"
Sandrino tek seferde sözünü kesip onu terslemişti. Sesinin uğursuz tınısıyla ürpermiş Maddalena, geriye doğru büyük bir adım daha atmıştı. Sözlerinin ters yönde etki yaptığını görmüştü, daha fazla çabalamasının bir anlamı olmayacağı için yerine sinmişti.
Sandrino içki dolabının önünde, Maddalena ise odanın ortasında kirli elbisesiyle uzun bir süre birbirlerini seyrederek sessiz kalmışlardı. Maddalena öfkesini yatıştırmak için ona ne söyleyebileceği hakkında fikir yürütemiyordu. Ona, şapel işini mahvettiği gibi düzeltebileceğini de göstermek istemişti fakat şimdi işleri daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Artık hiçbir şekilde işlerine karışmasına izin vermeyecekti. Belki de daha önce defalarca tehdit ettiğini yapacak ve başına Genaro'yu dikerek bundan sonra attığı her adımını kontrol edecekti. Belki daha önce denediği gibi Natilda'yı bile elinden alacaktı.
Odadaki gerilim o kadar yoğundu ki Maddalena nefes almakta güçlük çekiyordu. Kendi içinde ne yapması gerektiğini düşünürken Sandrino'nun dudağı düz bir çizgi halini almıştı, tepkileri endişeli ve öfkeden deliye dönmek arasında sıkışıp kalmış gibiydi. Aniden elinde tuttuğu kadehi anlaşılmayan bir küfürle odanın diğer ucuna fırlattı. Gümüş kadeh bir kaide üzerindeki Bacchanalia (Antik Yunan dini ve mitinde Dionysos onuruna düzenlenen dans, şarkı ve eğlence ile kutlanan bir festival) ve Satirler rölyefine çarparak yere düşerken Maddalena yerinden sıçradı. Kireç taşından klasik beyaz kabartmalar üzerinden süzülen kırmızı şarap lekelerine bakakalmışken, çelik gibi iki elin omuzlarını kavradığını hissetti. Sandrino onu sertçe kendine çekerek, kemiklerini ezercesine geniş göğsüne bastırdı.
"Olabilecekleri düşününce... "
Sandrino'nun sesi fısıltıdan farksızdı. Dudakları onu açlık ve şiddet dolu bir öpücükle hapsetmeden önce kısacık bir an alnını onun alnına yaslayıp derin bir nefes almıştı. Yüzünü avuçlarının arasına alıp, onu adeta hırpalayarak öperken nezaketten eser yoktu. Ateşli, aç ve kızgın bir öpüşmeydi. Uyum sağlayamayan, dudakları hırpalanan ve en önemlisi nefesi kesilen Maddalena önce başını geri çekmeye ve karşı koymaya çalıştı. Fakat ısrarlı ellerinden biri yanaklarından saçına kaydı, ensesini tutuşu başını oynamasına izin vermedi. Diğer eli ise boynuna inip, sırtını geçerek kalçalarına yerleşip onu aniden içine sokmak isteyen sert bir kuvvetle kendine bastırmasıyla onu yerine sabitledi. Daha fazla direnemeyen direnmek istemeyen Maddalena kendini onun ellerine bıraktı. Ağlamaklı bir iç çekişle onu karşılık vermeye çabaladı, ayak parmaklarının üzerinde yükselirken parmakları yakasını tırmalıyordu. Sandrino'nun kalçaları onunkine değerken o da kollarını sıkıca boynuna doladı.
Korktuğu şey tam olarak buydu.. bu her şeyi tüketen, onun tarafından, beden ve ruh olarak yutulma hissi. Bu hissten ne kadar kararlı olursa olsun asla kurtulamıyordu.
Fakat o tam kendini bıraktığı anda Sandrino'nun vücudu güçlü bir ürpertiyle sarsıldı. Dolgun dudaklarını dişlerinin arasına alıp acımasızca ısırarak öptükten sonra sızlamaya başlayan dudaklarını serbest bıraktı ve geriye çekilirken kollarını boynundan çözdü. Çenesini tutup, başını arkaya yatırdı, Maddalena kendini mavi gözlerinde yanmaya başlayan gazap pırıltılarına bakarken buldu. Hırıltılı nefesi yüzüne vururken sesi saf bir gaddarlıktaydı.
"Şimdi sıra, hak ettiğin dersi vermeye geldi. Sana öyle bir ceza vereceğim ki, bu günü asla unutamayacaksın."
Sandrino'nun eli çenesini bırakıp, kolunu tutmak için uzandığında Maddalena'nın dudaklarından yarı şaşkınlık, yarı korku dolu bir çığlık yükseldi. Geriye doğru sıçrayarak kendini onun elinden ucu ucuna kurtardı. Daha önce Lucca'da dile getirdiği çocuk gibi şaplakla cezalandırılma tehdidini kastetmiş olamazdı. Olamazdı! Maddalena elini onu mantıklı olmaya davete dercesine öne uzatmıştı.
"Sandrino sen öyle bir adam değilsin."
"Zaten bütün bunlar öyle bir adam olmadığım için başıma geldi. Çok daha önce yapmalıydım. Belki birkaç gün o ıska poponun üzerine oturmadığında durumun ciddiyetini kavrarsın."
Sandrino sözlerinin sonunda aralarında duran elini yakalamak için bir hamle yaptı. Maddalena korkuyla geri sıçradı, daha öncekiler gibi onu korkutmaya çalıştığına inanmak istedi fakat bakışlarındaki kararlılığı gördükçe korkudan midesi kasılmaya başlıyordu.
"Buraya gel Maddalena."
Sandrino ileriye doğru bir adım attı, Maddalena da pelerinin ucuna takılıp sendeleyerek gerilemeye devam etti. Başını iki yana sallayıp hayır diye karşılık verdi. Fakat Sandrino onu duymadı, kollarını göğsünde kavuşturduğunda tekrar yakalamak için yeni bir hamle yapmadı fakat onu korkudan titretecek kadar öfkeli bir sesle konuşurken gözlerinin içine baktı. Her kelimesi sanki keskin dişleri onları uçlarından ısırıyormuş gibi kırpılmıştı.
"Bugün aranızdan birine zarar gelebilirdi, ölebilirdiniz bunun farkında mısın Maddalena? O sokaktan hala nefes alırken çıkmış olmanız bir mucize."
"E- e-vet, bi-li-yorum. B-buu benim hatam."
Maddalena dudaklarını dişleyip suçluluk içinde cevap verdi fakat korkuyla iri iri açılmış gözlerini Sandrino'nun üzerinden bir an olsun ayırmıyordu. Suçunu kabul ediyordu fakat onun bir sonraki hareketini hesaplamaya, kendini elinden kaçıp kurtarmaya odaklanmıştı.
"Demek biliyorsun. Peki daha önce yaptıkların? O haltları yerken de kendi hayatını riske attığını biliyor muydun? Bana anlatmak yerine arkamdan çevirdiğin onca işler ne olacak?"
Bu duyduklarıyla donup kalmış Maddalena'nın hızlı kalp atışları kulaklarında yankılanmaya başladı. Arkasından çevirdiği hangi işi daha öğrenmişti? O gözlerini kısmış bunu düşünürken Sandrino'nun dudakları yukarı doğru kıvrıldı. İsa aşkına! Sanki aklından geçirdiği soruyu ağzından kaçırmış gibi düşüncelerinin yönünü biliyordu.
"Hepsini biliyorum. Lucca'da yaptığın şeyi saklamak için ardı ardına hiç tereddüt etmeden söylediğin yalanları, benden gizlemek için yaptığın aptal planlarını, taş ustasıyla görüşmeni, annemle adamı av köşküne kaçırmanı, adamı öldürmeni... aslında yediğin bokları liste halinde sıralayacaktım ama dedim ki; eminim daha bilmediğim daha çok şey vardır! Bana yardım etmek ister misin Maddalena! Daha bilmediğim kaç tane entrikan var acaba?!"
"San-"
"Onca yalanı söyleyene kadar gelip en başında bana itiraf etmek hiç aklına gelmedi mi? Yoksa yalan söylemekten, oyun oynamaktan zevk mi alıyordun? O adam seni tehdit ederken gelip kocana anlatmaktansa canını tehlikeye atmak daha mı kolay geldi gözüne? Her şeyin çok basit, lanet olası çok basit bir çözümü vardı; bana gelecektin!"
Kalbi göğsünde şiddetle çarpan Maddalena, uçlarına basıp tökezlediği pelerinin boynundaki bağlarını tırmalayarak çıkarmaya çalışıyordu. Sonunda ağır kumaşı yere atıp tekli koltuğun arkasına dolanmaya başladı.
"D-dd-şa-rı-dan ö-yle kö-tü görünse de aslında yaptıklarımın iç dünyası hiç öyle değil. "
"Zaten sorun da bu, aklına ilk şeyi gelen yapıyorsun çünkü hiçbir şeyi gerektiği kadar ciddiye almıyorsun. Emirlere uymuyor, aklına estiği gibi davranıyorsun."
"Ben bugün sadece her şeyi düzeltmek istemiştim."
"Senden bir şeyi düzeltmeni isteyen oldu mu? Ben zaten düzeltmek için uğraşıyorum. Evde güvende olmandan başka bir şey beklemiyordum ben senden!"
Sandrino gaddarlıkla parlayan mavi gözlerini onun ürkmüş yeşil gözlerine sabitleyerek bağırmaya devam ediyordu. Maddalena korkuyla yutkundu, kekeleyerek kendini açıklamaya çalıştı. Onu dinleyen Sandrino'dan beklediği tepkileri alamadıkça panik halinde anlamsız, yersiz cümleler kurmaya başlamıştı.
"B-b-iz sa-dece ka-dınla konuşmaya gitmiştik, hatta.. hatta tam kıvama getirmiş istediğimiz cevapları alıp oradan hemen çıkacaktık ki sokak aniden karışıverdi. Tamamen talihsizlikti. Biz aslında güvendeydik ama sonra ne oldu anlamadık bir anda herkes birbirine saldırmaya başladı. İnsanlar ne kadar caniymiş Sandrino... bir gürültü koptu sonra insanlar her köşeye koşturmaya başladı. Aslında o kadar korktum ki Sandrino.. o kadar ç-"
Korku kalbini ele geçirmiş Maddalena abartılı mimiklerle alenen saçmalamaya başlamıştı. Sinirini yatıştırabileceğini düşünerek başını yana eğip, dudaklarını bükerek nazlı bir bakış atmıştı ki daha lafı bitmeden Sandrino'nun alev saçan öfkesi yerinden sıçramasına neden oldu.
"Yanınızda insanlar birbirini öldürüyor, eminim korkmuşsundur. Eminim!"
"San-"
"Ya o karmaşada biri size zarar verseydi?! Ya başına vurduğun adamdan kurtulamasaydınız?! Ya sizin soylu olduğunu anlayan biri fidye için kaçırsaydı? Ya evine sığındığınız kadın sizi ele verseydi? Her şey olabilirdi! Lanet olası her şey!"
Öfkesini zapt edemeyen Sandrino bağırarak üstüne gelirken arkasına saklandığı tekli koltuğu sıkı sıkıya tutan Maddalena, panikle konuşmaya devam etmişti.
"Yok ama öyle bir şey olmadı. Bizi son anda fark eden o adam dışında diğerlerinin bizimle ilgisi yoktu, onlar birbirleriyle kavga ediyorlardı. Küçük bir talihsizlik oldu işte Sandrino."
Sözleri Sandrino'nun çenesini o kadar sıkı kenetlemesine neden oldu ki Maddalena, o korku ve panikle dahi çenesinin kasıldığını fark etmişti. Yanağında bir kas atmaya başlamıştı. Kendini tutamayarak dişlerinin arasından bir hırıltıyla ona doğru saldırıp sağlam bileğinden yakaladı.
"Küçük bir talihsizlik mi dedin sen?! Sen benim ne yaşadığımı biliyor musun Maddalena?! Ben az kalsın Ercole Niceoletta'yı öldürüyordum! Çok yakındım! Adamın boğazına yapıştım, senin için!"
Duyduklarına inanamayarak ona bakakalan Maddalena'nın damarlarındaki kan donmuştu. Yardım etmek isterken çok daha kötü bir şeye sebebiyet vermişti. Halihazırda Sandrino'ya bilenmiş Ercole, bu yaptığına karşılık verecek olursa koca bir felaket olacaktı. "N-ne, N-n-na-na-sıl" diye üst üste konuşmaya çalışıp kekelerken nefessiz kalıp vazgeçmişti.
Uzun süre ikisi de konuşmadı. Sandrino'nun öfkeyle yanan mavi gözlerindeki karanlığın pek hoşuna gittiğini söyleyemezdi. Tanıdığı çapkın bakışlı, şakacı adamın dönüştüğü bu tekinsiz hal artık onu endişelere boğuyordu. Maddalena'nın da yeşil gözlerinde yaşlar birikmişti. Ona Ercole ile katedralde aralarında geçmiş konuşmadan bahsetmeli miydi? Daha şimdiden katil olma eğilimleri var gibiydi. Bu öfkeye daha fazlasını eklemeli miydi emin değildi.
Maddalena bir kez daha konuşmaya çalışmadan önce kuruyan dudaklarını yaladı. Sandrno'nun öfkeli solukları cesaretini kırıyordu fakat hala tuttuğu bileğindeki eline dokunarak usulca ona ulaşmaya çalıştı.
"Er-co-le i-le hiç-bir ala-kası yo-ktu, be-n dü-şünemedim. S- se-sen i-iy-yi misin?"
"İyi değilim. İyi değilim Maddalena!"
Ona bağırarak karşılık veren Sandrino acısını da senden çıkaracağım diyerek zayıf bedenini aniden kendine çekince dengesini kaybeden Maddalena'nın dudaklarından korku dolu bir çığlık yükseldi. Onun karşısında hiç bu kadar paniklemiş hissetmemişti. Sandrino'nun sinirlendiğine daha önce pek çok kez şahit olmuştu ama bu kez farklıydı; Maddalena ilk kez onun yüzündeki o vahşi ve yakıcı öfkeye resmen tanık oluyordu. Tehdit ettiği şeyi yapmasından duyduğu korku yüzündeki o kararlı ifadeyi gördükçe artıyordu. İçgüdüsel olarak ondan kurtulmaya çalışıp debelenirken, panikle durup düşünemedi bile, kendini geri çekmeye çalışırken körü körüne uzanarak yanındaki sehpadan bir kadeh vazo aldı ve yukarı kaldırdı. Fakat Sandrino sol ön koluyla onu kolayca saptırdı ve kadwh gürültüyle yere düştü.
"Maddalena şunu kes!"
"Sandrino korkutuyorsun beni!"
"Korkmalısın. Beyefendiyi oynamaktan bıktım. Bir koca olarak kilisenin bana verdiği hakkı kullanmakta kararlıyım, şimdi kendi rızanla buraya gel."
"Aslında bu kadar kızgın olmasan beni anlarsın."
Bu sözleri üzerine Sandrino kısa bir an verdiği cevabı düşünür gibi onu süzdü. Kelimeyi, nüanslarım ve anlamım tartar gibi kısık bir sesle "Kızgın," diye mırıldandı.
"Hayır, Maddalena. Kızgın olmanın çok, çok ötesindeyim. Artık yaptıkların boyunu aştı."
Henüz bu sözlerin ağırlığıyla baş edememişken Sandrino'nun yeniden ona doğru yaklaşmaya başlamasıyla yeşil gözleri tekrar korkuyla büyümüştü. Öfkeyle alev alev yanan gözlerine baktıkça uzlaşabileceklerine dair hâlihazırda kırıntılarını dahi zor bulduğu inancı tamamen kaybolmuştu. Sandrino yaklaşırken Maddalena'da aralarına mesafe koyarak uzun yemek masasının etrafında dönmeye başladı. Fakat Sandrino avına yaklaşan bir panter gibi sessiz adımlarla onu takip ediyordu.
"Ciddi ciddi soracağım; Beni delirtmek için mi yapıyorsun bunları? Bilerek mi damarıma basıyorsun?"
"Ha-yır! Ben bö-yle o-lacağını bi-leme-zdim."
Maddalena masanın diğer tarafında kalmaya dikkat ediyordu. Sandrino tehdit edercesine ileri doğru bir hamle yaptı, o da diğer tarafa kaydı.
"Ben bilerek yaptığına inanıyorum. Amacın benden geçmişin acısını çıkarmak değil mi?"
"H-a-yır."
Sandrino masanın karşı tarafında ona bir yırtıcı hayvanın tuzağına yakalanmış bir tavşan gibi vahşi, kocaman gözlerle ona bakarken, kesik kesik nefes alan Maddalena, kekeleyerek konuşuyordu. Fakat ne söylerse söylesin sinirden köpüren ifadesinde tek bir yumuşa yoktu.
"O zaman tek başına Roma'nın arka sokaklarına gitmeye nasıl cesaret edersin? Aklını mı kaybettin sen? Sana şehrin tehlikeli olduğunu defalarca söyledim!"
İki eliyle aralarındaki masaya vurup bağırışı Maddalena'yı bir kez daha yerinden sıçrattı. Artık dengesi iyiden iyiye kaybolmuştu.
"A-m-am-a b-ir ş-ey ol-m-madı. B-ence aşırı tepki veriyorsun."
Bu sözlerini duyduğunda çenesi biraz daha kasılan Sandrino yavaşça masanın üzerinden ona doğru eğildi. Konuştuğunda sesindeki öfke korkutucuydu, ona bu sözleri söyleyebildiği için delirmiş olması gerekir gibi bakarken gözleri masmavi bir alevle yanıyordu.
"Yaklaşık bir gündür kayıptın, nerede ve nasıl olmadığını bilmediğim lanet olası bir gün. O yüzden sakın bana bir şey olmadı gibi saçma bir söz söyleme. Kayıptın! Aklımı kaybedecektim!"
Sandrino'nun onu kaybetme korkusu yüzüne ve sesine yansıyordu. Bunu gördüğünde kendini kötü hisseden Maddalena bakışlarını başka tarafa çevirmişti. Üzgünüm diye mırıldanmaktan başka herhangi bir şey söyleyememişti.
"O gün at arabasında sana bana karşı gelme fırsatı verdiğim için kendi kafamı koparmak istiyorum. Fakat önce bunun acısını senden çıkaracağım."
Sandrino sözlerinin sonunda aniden masanın üzerinden uzun koluyla ona doğru atıldığında Maddalena, kendini son anda geriye çekti. Hangi yöne kaçması gerektiğini kestiremiyordu, kekeleyerek son bir umutla mantığa tutunmaya çalıştı.
"Sandrino, hadi ama mantıklı ol. Üzgün olduğumu söyledim ya. Özür de dilerim. Hata ettim, karışmamam gerekiyordu, oldu mu?"
"Olmadı tatlım. Şimdi şu masanın arkasından çık."
Sandrino elini yukarı kaldırıp kararlı bir tavırla ona yanına gelmesini işaret ederken Maddalena korkuyla hayır! diye haykırdı.
"Beni dövemezsin. Yapamazsın."
"Hadi ya, buna kim engel olacak? Seni benim elimden almaya kimsenin gücü yetmez. Anladın mı beni, sen benimsin ve istediğimi yaparım. Şimdi canım karım, şu lanet masanın arkasından çık."
Sözlerinin sahiplenici gücü kafasında çınlarken gözlerinin bariz bir kararlılıkla parıldamasını izleyen Maddalena paniğe kapılmış gözlerle bir kez daha çıkmam diye karşılık verdi. Aralarındaki mesafenin daralmamasına dikkat ederek masanın etrafında dönmeye başladı. Kapıya doğru kaçamak bir bakış atarak aradaki mesafeyi ölçmeye çalışırken bir yandan da sinsi yırtıcı hayvan gibi onu izleyen Sandrino'yu gözlüyordu.
"Sakın deneme."
"Sandrino bence sen biraz yatıştığında konuşalım."
"Seni buna pişman ederim."
Fakat onun gözlerindeki karanlık bakışı görerek daha çok korkan Maddalena, tehdidini görmezden gelerek, kendini koruma içgüdüsüyle sandalyelerden birini çekip ona doğru iterek koridora fırladı. Arkasında kalan Sandrino önüne gelen sandalyeyi yan yatırdı ve sandalyeyi taş zeminde savurdu. Bununla birlikte daha çok korkan Maddalena çığlık atıp kaçmaya çalıştı. Merdivenlere ulaşamayacağını biliyordu, ayrıca şu an yatak odasına sığınmak doğru fikir gibi gelmedi gözüne. Bu nedenle koridorun tam karşısında çalışma odasına doğru koşup kapıyı kapatmayı denedi. Fakat karanlık koridorda koşar adımlarla peşinden gelen Sandrino diğer taraftan iterek onu engellemeye çalıştı. Onu incitmemek için fazla güç uygulamadığını biliyordu.
Sandrino "Kapıyı bırak." diye bağırdığında nefesi Maddalena'nın yüzünde sıcak ve ağırdı. İki eliyle kapıyı ona doğru ittirerek, korku içinde "Bırakmam. Sen bırak." diye karşılık verdi. Kovalamacanın heyecanından kıpkırmızı kesilmiş, birdenbire yakalanmanın derin ve ilkel coşkusuna kapılmıştı.
Anlamsız bir inatlaşma içinde olduklarını fark eden Sandrino itmeyi bırakıp ona uyarıcı bir bakış atmıştı. Ağır bir nefes aldığında "Bir kapı seni benden korumaz Maddalena." demişti. Hala çok öfkeliydi ama kapı üzerindeki baskısı iyice azalmıştı. Maddalena bu fırsatı değerlendirip daha fazla güç kullanıp kapıyı bir parça kapatmayı başarmıştı ki aniden beklenmedik bir şiddetle ellerinden çekilmiş ve korkuyla çığlık atıp çalışma odasının içine doğru kaçmıştı.
Odanın büyük kısmı karanlıktı, kepenkler sımsıkı kapalıydı, yalnızca kenarlarından ince çizgiler haline sızan seher vaktinin ışıkları ve bahar gecesinin hafif soğuğunu kırması için yakılmış yetersiz odun alevlerinin ışığı vardı. Sandrino hiçbir şey söylemeden kapıyı arkasından çarptı ve çalışma masasına yaslanmış onu olduğu yerde sessizce seyretti. İfadesi beklenmedik bir hüzünle gölgelenmişti. Bulundukları durumu düşünüyordu. Tüm vücudu seğiren sinirlerden oluşan, bir yığına dönüşürken sinirle gülümsemişti.
"Şu halimize bak! Ben nasıl hissediyorum sanıyorsun? Nasıl bizi bu hale getirdin Maddalena? Benim her gece kollarıma alıp uyuduğum o kadın nereye gitti?"
Şimdiye kadar yaşadıkları her kötü şeyin sorumlusu olarak onu görmesi Maddalena'nın canına yetmişti artık. Oysa ki nişanlandıkları günden beri yaptıkları yüzünden bugün bu haldelerdi. Her şeyin tek sorumlusu Sandrino'ydu! Ellerini ona doğru sallayarak sinirle konuşmaya başlamıştı.
"Ben senin başına şapel işini açtığım zaman o kollarında uyuttuğun kadın değildim ki. Nişanımızı bozmak için planlar yapıyordun. Beni her fırsatta aşağılıyordun!"
Sandrino burnundan soluyarak odayı turlarken bu sözlerini duyduğunda, küçük sehpanın üzerindekileri devirip bağırmış ve üzerine gelmeye başlamıştı.
"Asıl planlar yapan senmişsin ! Evlendikten sonra bile arkamdan iş çevirmeye devam etmişsin. Bana hatanı anlatmak, yardımımı istemek yerine örtbas etmek için adam bile öldürmüşsün. Anlamıyorsun değil mi, gelip en başında itiraf etseydin bunların hiçbirini yaşamak zorunda kalmayacaktın."
Maddalena bu kez kaçmak yerine kavgaya hazırlanırcasına omuzlarını dikleştirip Sandrino'nun üzerine gitti. Birbirine dolaşmış sarı bukleleri iki eliyle omuzlarından sırtına doğru savurup ve tıpkı onun gibi saldırgan bir ses tonuyla bağırmaya başladı.
"Sanki şimdi dediğin gibi, gelip sana yaptıklarımı itiraf etseydim anlayacaktın! Sen kendini kusursuz sanan, burnu havada, duygusuz, bencilin tekisin!"
Sandrino bir an duraksamıştı, karnına bir yumruk yemiş gibi ona bakıp sinirle başını salladı, kafası karışmışa benziyordu. Üzerine yürüyüp onu kolundan yakalayarak sarsmaya başlamıştı.
"Sen yaptın... sen yaptın hepsini. Sen o pislik adamın elindeki raporları yok ettin. Annem de suçunu üstlendi değil mi?"
Maddalena, Sandrino delirmiş gibi onu suçlarken "Evet ben yaptım!" diye bağırarak ona vurup saldırmaya başladı. Birbirlerini hırpaladıkları sırada sırtını çarptığı kitaplıktan aldığı bir defteri üzerine fırlatırken Sandrino da çalışma masanın üzerinden aldığı bir avuç dolusu kâğıdı üzerine fırlatmaya başlamıştı.
"Bana doğruyu söyle, Tanrı'nın cezası kadın bana doğruyu söyle! Hepsi senin başının altından çıktı! Her şeyi sen yaptın!"
Kâğıtlar zikzak yaparak yüzüne gelirken Maddalena da son anda sırtını dönmüştü. Fakat hırsla bağırmaya devam ederken bir yandan da masaya uzandı ve üzerinde eline ilk gelen şeyi mürekkep hokkasını Sandrino'nun üzerine fırlattı. Sonunda o da sinirle kendini kaybetmişti, yeşil gözleri ateş saçıyordu. Yerinde adeta tepinerek bağırırken, sözcükler hızla dudaklarından dökülüyordu.
"Ben yaptım! Evet, ben yaptım! Ben daha neler yaptım sen biliyor musun? Ohoo ben bir anlatsam sana neler yaptığımı, aklını kaybedersin. Hepsini ben yaptım, iyi ki de yaptım. Lanet olası küstah, nankör,bencil, ahlaksız... Erkek fahişesi!""
"Ne dendin sen bana?!"
"Erkek fahişesi dedim! Nefret ediyorum! Kadınlarla olan geçmişinden nefret ediyorum! Önüne gelen her kadınla yatmış olmandan nefret ediyorum!"
Maddalena bir gün önce Ercole'nun metresi hakkındaki suçlamalarını da hatırlayarak kendini kaptırmış avazının çıktığı kadar bağırarak ona hareketler ediyordu. Ercole'nun iddiası karşısında ondan emin olmayışı daha çok endişelenmesine sebep olmuştu. Şimdi de evliliklerinde sorun çıkabilecekler listesine hamile olma ihtimali olan kadınlar lisesi mi eklemesi gerekiyordu? Sahi o meşhur metresi şimdi neredeydi?
Artık suçluluğu umurunda değildi, konuşurken birkaç kez arkasına dönüp dolaptan aldığı defterleri hıncını çıkartmak istercesine üzerine fırlatmıştı. Sandrino ise üzerine gelen ağır defterlerden kaçmak yerine öfkeyle "Şu dilini tut! Seni küçük entrikacı aptal! Geberteceğim seni!" diye bağırarak havada yakaladığı defterleri ona geri fırlatmaya başlamıştı.
"Gebert, lütfen gel gebert."
"Seni ellerimle parçalayacağım! Küçük bir talihsizlik neymiş göstereceğim şimdi sana!"
Yüzünü kapatan gür saçları yüzünden üzerine gelen kitabı son anda fark eden Maddalena çığlık çığlığa bağırırken eğilip darbeden kurtuldu.
"Pislik herif!"
"Pislik olan sensin. Küçük entrikacı."
Kavgaya tutuşmuşlardı, gözü dönmüş Sandrino'nun ona doğru fırlattığı gümüş sürahiden çığlık çığlığa kaçan Maddalena karşılık olarak arkasındaki kitaplığa dönmüş ve eline ne geçerse üzerine atmaya başlamıştı. O gümüş bir mumluğu omzuna isabet ettirirken Sandrino'nun fırlattığı kadehlerden biri de onun kolunu sıyırmıştı. Bir süre öfkeyle birbirlerine bağırıp suçlamaya devam etmişlerdi. En iyi şekilde birbirlerini öldürmeye çalışıyorlardı, ayrı kaldıkları haftaların, geldikleri bu son durumun acısını birbirlerine bağıra çağıra hakaret edip, zarar vererek çıkarıyorlardı.
"Beni bunları yapmaya sen mecbur ettin!"
"Hayır aptal, sen yalan söylemekten insanların arkasından oyun çevirmekten zevk aldığın için kendin bu yolu seçtin!"
"Hayır, ben seçmedim!"
Gözü dönmüş Maddalena nefes nefese kalmıştı. Masanın üzerinde kalan son şey olan ağır ahşap muhafazaya uzanırken yüzüne gelen darmadağınık saçları nedeniyle Sandrino'nun ona doğru geldiğini göremedi. Ağır muhafaza elinden havalanıp yere düşerken onu iki kolundan yakaladı. Sandrino öfkeli bir ses tonuyla "Kes şunu!" yüzüne karşı bağırırken o da kendini kurtarmaya çalışıyordu fakat kollarındaki demir gibi tutuştan kurtulamıyordu. Kendini koruma içgüdüsüyle elimi yumruk yapmış ve göğsüne vururken bağırmaya devam etmişti.
"Çek ellerini üzerimden pislik!"
"Parçalarım seni, bana doğruyu söyle Tanrının cezası! Sen yaptın!"
Maddalena kollarında çırpındıkça Sandrino onu belinden yakalayıp birden göğsüne çekmek istedi, buna karşılık Maddalena bacağına tüm gücüyle bir tekme attı. Sandrino öfkeyle onu arkasındaki kütüphaneyle kendi geniş bedeni arasına sıkıştırdı.
"Delirmişsin sen!"
Fakat onu duymayan Sandrino, çenesini sertçe tutup kendine doğru çevirdi, öfkeli dudaklarını onun ağzına bastırdı. Maddalena önce aralarında sıkışan elleriyle göğsünü itti, hayır bırak beni diye itiraz ederken bir kez daha kurtulmak için kendini zorladı. Fakat Sandrino onu daha sıkı kendine bastırdı. Sinirli bir homurtu çıkarıp tekrar onu öpmeye başladı; sert ve uzun bir öpücüktü. Bu ne sevgidendi ne de arzudandı, sadece ona duyduğu öfkenin ve cezalandırma isteğinin verdiği kör bir tutkuydu. Acıyla inleyen Maddalena dudaklarını açtığı zaman dilini ağzına soktu. Çekiştirdiği dolgun alt dudağını dişlerinin arasına alıp sertçe ısırdığında Maddalena kollarında acıyla irkilmişti. Nefesi kesilmişti, ince gömleğinin üzerinden kollarına tırnaklarını geçirdi. Bunu yapacağını ilk andan beri sezmiş ama elinden kurtulamamış olan Maddalena ağzına kan tadının dolduğunu hissetmişti. Hırpalanan dudaklarını ondan ayırabildiğinde acı ve şaşkınlıkla çıkışmıştı.
"Hayvansın."
"Evet, bu gece öyleyim. Sana beyefendiyi oynamaktan bıktığımı söylemiştim. Bu halimi sen istedin."
Maddalena kolları arasından çıkmaya çalışırken dizini kaldırıp bacağına tekme atmayı denediğinde Sandrino da parmaklarını uzun saçlarına dolayıp, onu kendine bastırdı ve dudaklarını kasılmış küçük yüzünde sürtmeye başladı. Bilerek yapıyordu ve vahşice davranıyordu. Kirli bir sakal bıraktığı keskin hatlı yüzüne sapkın bir ifade yerleşmişti, attığı tekmeleri, etini tırmalayan tırnaklarını umursamıyordu. Sızlayan dudağında biriken kana aldırmadan tekrar dudaklarını bulduğunda bir kez daha sert bir şekilde öpmeye devam etti. Dudaklarını dudaklarıma bastırırken Maddalena'nın nefesleri ve çığlıklarını çalıp götürüyordu. Ondan karşılık almayı beklemiyordu, bilakis o kollarında çırpındıkça daha fazla hoyratlaşıyor, keskin bir öfke ve büyük bir hırsla onunla savaşıyordu.
Halihazırda nefes alamadığı için başı dönmüş bir haldeyken, Sandrino onu geniş omzunun üzerine zahmetsizce kaldırmak için kavrayışını değiştirdiğinde Maddalena engel olmayı başaramadı. Yere düşmekten ve daha önemlisi Sandrino'nun dediğini yapacağından korkarak panikle çırpınmaya başladı.
"Sandrino bırak beni! Lanet adam bırak!"
Sandrino sözlerine aldırış etmeden yerdeki yığınların etrafından dolanarak çalışma odasından çıkmıştı. Aklını kaçıracak gibi hisseden Maddalena hakaretler edip, sırtına vurup, ona tekme atmaya çalışırken kalçalarına çarpan kuvvetli bir tokatla adeta kıpkırmızı kesilmişti.
"Hakaret etmeye devam et, hepsinin hesabını soracağım."
"Keşke Lucca'ya kaçmış olsaydım."
Karanlık merdivenlerden yatak odasına taşırken, Maddalena'nın dehşet dolu bir çığlıkları tüm sarayda yankılanıyordu. Hizmetkarların bağrışmalarını duymamaları olası değildi. Muhtemelen güneş çoktan doğmuştu ve hizmetçilerin her zamanki sabah rutinlerine başlamış olmaları gerekiyordu. Fakat etrafta hiçbir hayat belirtisi yoktu, pencerelerin kepenkleri dahi açılmamış içerisi hala karanlıktı sanki koca sarayda Sandrino ile tek başına kalmıştı. Çığlıklarının zayıf yankısı, soğuk, umursamaz taş koridorun karanlık gölgeleri tarafından yutuluyordu.
Kimse onu kurtarmaya gelmeyecekti!
Sandrino üst kata çıktığında onu uzun koridordan geçirmeye başlamıştı. Hangi odaya gideceğini çok iyi biliyordu. Maddalena'nın haftalardır yalnız başına kaldığı, Roma'daki Panzio Sarayının en geniş ve öğrendiğine göre Sandrino'nun isteklerine göre yeniden düzenlenmiş odasına yönelmişti. Kapısını tekmelemeyerek açtı. İçeri girerken sert sesiyle arkamdan gizli saklı iş çevirmek neymiş göstereceğim şimdi diye onu azarlamıştı. Kıvranan bedenini yatağın ortasında özensizce bıraktığında Maddalena'nın bir an nefesi kesilmişti. Birbirine karışmış bukeleri yüzünden ittiğinde, baş aşağı taşınmaktan kıpkırmızı kesilmiş küçük yüzü ortaya çıkmıştı.
"Bana böyle davranamazsın!"
Yataktan uzaklaşan Sandrino, kapının üst kısmının hemen altına sabitlenmiş olan ağır pirinç sürgüyü yerine kaydırdı. Tekrar dönüp onunla yüzleştiğinde tehditkâr bir sesle karşılık verdi.
"Çok daha fazlasına cüret etmek üzereyim. "
Maddalena geriye doğru kayarak devasa yataktan indi ve zümrüt yeşili bakışlarını terasa çıkan tek kanadı açık kapılara çevirdi. Buradaki teras Viterbo'daki evlerinde bulunan tüm teraslardan daha genişti, büyük bir meydanı ve şehrin merkezini gören güzel bir açıya sahipti.
"Bağırırım. Tüm şehir duyar."
Sandrino meydan okumayla, mürekkeple lekelenmiş ve mücadeleleri sırasında yakası yırtılmış gömleğini çıkarıp yere attı ve sinir bozucu bir gaddarlıkla parıldayan mavi gözlerini yeniden ona dikti.
"Benim için mahsuru yok. Sesin kısılana kadar bağırabilirsin. Her şekilde kocalık hakkımı kullanacağım."
Bu karşılığı üzerine inleyerek yumruklarını sıkan Maddalena'nın direnmekten başka bir çaresi yoktu. Bakışlarını sabitleyerek yatakla terasın kapıları arasındaki mesafeyi ölçmeye çalıştı.
"Aklından bile geçirme."
Maddalena ikisinin de uzaktan delirmiş gibi göründüğünü hayal edebiliyordu. Salon ve çalışma odası tamamen dağılmıştı. İkisi de yırtık, lekeli giysilerle yatak odalarında birbirlerini öldürmeye hazırlanır gibi birbirine dik dik bakıyorlardı. Fakat Maddalena'nın o anda harekete geçmekten başka çaresi yoktu. Kendini solunda kalan kapıya doğru fırlattı. Fakat Sandrino onu ince belinin etrafından yakaladı. Çığlık atarak ellerinden kurtulmaya çalıştı başaramadığında ise tırnakları, kolunun ön tarafını çizdi.
"Nefret ediyorum senden pişkin adam! Seni asla affetmem. Tanrı şahidim asla affetmem."
Maddalena'nın tüm gücüyle bağırıp, kollarında debelenmesi Sandrino'yı yıldırmıyordu. Onu ters çevirip, bir hamlede elbisesinin bağlarını açtı ve o anda yırtılan kumaşın sesi Maddalena'nın kulaklarına doldu. Eğilip kulağına fısıldamak için hareket ederken dudakları kulağına değiyordu.
"İğrenç koktuğunun farkında mısın tatlım? Roma'nın çöpü ve lağımını üzerinde taşıyorsun. Oysaki sen hep güzel kokarsın. Bu güzel saçlarına bile lağım kokusu sinmiş."
Burnunu saçlarına sürttü ve usulca kulağını dişledi. Konuşmasına fırsat vermeden kirli elbisesini ayaklarının dibine gelene kadar aşağı çekti. Korkudan kocaman açılmış yeşil gözleri buğulanmış Maddalena, sıcak ellerini üzerinde hissedince çenesini sıktı. Tırnaklarını belini saran koluna bastırmaktan vazgeçmemişti fakat fildişi rengindeki saten içliğinin üzerinden parmak boğumlarını belinin sonunda kadar okşadığında sırtı kavislenirken omuzları yükselmesine engel olamadı. Ona bunları hissettirdiği için sinirlenmişti, belinin yanında duran elinden kurtulmak için kendi elini geriye attığında daha temas kuramadan Sandrino parmaklarını minik bileğine dolayarak onu yatağa sürüklemeye başladı.
"Önce şu işi halledelim."
"Sandrino! Bırak ! Affetmem ! Tanrı şahidim asla affetmem !"
Maddalena tepinip ona vururken, sesinin çıktığı kadar bağırıyordu. Yatağa yaklaştıklarını fark ettiğinde ona tüm gücüyle bir tekme attığında birlikte dengeleri kayboldu ve birbirine dolanan bir yığın halinde mavi örtünün üzerine düştüler. Öfkeli sözlerle tekrar kavgaya tutuşmuşlardı. Sandrino iyice öfkelenmişti. Tekme atan bacağını tek eliyle yakalayıp, tek bacağını onunkilerin arasına sıkıştırarak, tüm bedeninin ağırlığını üzerine verip, kaçmasını engelledi. Kendini altında küçük ve savunmasız hisseden Maddalena'nın yüreği korkuyla titriyordu, sonunda eline düşmüştü. Göğsüne vurarak onu üzerinden itmeye çalışıyordu.
"Nefret ediyorum senden! Senden nefret ediyorum."
Sandrino, Maddalena'nın ince bileklerini kavrayıp, bir eliyle sabitledi ve başımın üzerine uzattığında başını geriye çekip yüzüne baktı. Terasın açık kapısından içeri dolan ay ışığından gelen yumuşak, mavimsi beyaz parıltı korkuyla kızarmış yüzünü aydınlatıyordu. Sanki güzel bir peri kızını ürkütmüş gibi, ona ruhani bir nitelik kazandırıyordu. Kıpkırmızı kesilmiş yanağına düşen bir tutam saçı itmeden önce dudakları sinir bozucu bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Bunu daha önce bana pek çok kez söylemiştin. Gel gör ki böyle olmadığını biliyoruz."
Bu sözleri içine dokunmuş Maddalena, çenesini sıkıp akmak için an kollayan gözyaşlarına direnmişti. Altında çırpınmaya ara vermişti fakat, göğsü inip kalkarken altında soluk soluğa yatıyordu. Yüzünü kaldırıp onun sinir edici kendini beğenmiş yüzüne bakarken dişleri arasından öfkesini kustu.
"Seni sevdiğim için kalbimden de nefret ediyorum!"
Çok yazık diye mırıldanan Sandrino, ona ters bir bakış atmıştı. Fakat tıpkı ilk anda olduğu gibi Maddalena altında hareket etmeye ve ağır bedeni altından çıkmayı denemeye başladı. Fakat Sandrino'nun başının üzerinde bileklerini tutan parmakları sıklaşarak onu olduğu yerde tuttu.
"Nefret ediyorum, duydun mu her şeyden nefret ediyorum!"
"Edebilirsin hatta ilerleyen anlarda daha çok nefret edeceksin ama söz sana veriyorum, gecenin sonunda kendimi affettirmek için tüm hünerlerimi sonuna kadar sergileyeceğim."
"İstemiyorum duydun mu istemiyorum."
Bu sözlerini duyan Sandrino'nun mavi gözleri tahrik edici bir nefret ve arzu karışımıyla yanmıştı, sanki söylediklerinin doğru olmadığını inanıyor gibi imalı bir şekilde dudaklarını sıkıp başını sallamıştı. O başının üzerinde yatağa bastırdığı ellerini kurtarmak için çırpınıyorken zayıf vücudunun üzerine daha fazla eğilerek, bir elini çenesinin altına koydu ve başını arkaya yatırdı, tehditkâr bir şekilde burnunu şeffaf bir kumaşa sahip iç elbisesinin üzerinden alenen görünen göğüslerinin arasından sürterek tekrar açıkta kalan boynuna ulaştı. Israrla çıplak tenine soluyordu. Ağır ağır yükseldiğinde, elmacık kemiklerinin üzerindeki ince bir çizik halindeki yarayı yalayarak kulağına fısıldadı.
"Demek beni istemiyorsun?"
Kendi düşünceleri dağınık ama yine de bu tehlikeli ve çapkın adam karşısında mümkün olduğunca güçlü olmak için tek ihtiyacı olan şeye gururuna odaklanmış Maddalena, başını hırsla yana çevirip çenesini tutan elinden kurtulduğunda, tekrar başını kaldırıp onunla yüzleşti.
"Evet. Onca çirkin sözünden, yalnız başıma geçirdiğim o kadar haftadan sonra seni istemiyorum ! Neden şaşırıyorsun? Sana artık seni kaybetmekten korkmadığımı söylemiştim. Artık seni istemiyorum. Ayrıca senin istediğin şey bu değil miydi? Ben bu maceraya sana eski hayatını geri verebilmek için atıldım, yolunda durmuyorum aksine sana yol açıyorum."
"Ya ben başka yol istemiyorsam? Ya bu yolu sevmişsem ne olacak? O zaman da istediğimi bana verecek misin?"
"Ne istiyorsun?"
"Seni."
Bu cevabı Maddalena'nın göğsüme bıçak gibi saplandı. Fakat tavrını bozmadı, Sandrino'nun bileklerini gevşettiğini hissettiği anda silkelenip kurtuldu. Omuzlarını iterek onu üstünden atmaya çabalarken gözlerinin içine cesurca bakmaya devam ediyordu.
"Ama ben seni istemiyorum. Anlamıyor musun? Seni istemiyorum."
Karşılık olarak "Seni küçük yalancı." diye mırıldanan Sandrino, ağrılığını biraz daha ona bastırıp ısırıp kanattığı için olduğundan daha dolgun ve kırmızı görünen dudaklarına sokuldu. O kadar ani olmuştu ki şaşkınlıkla Maddalena'nın nefesi boğazımda kaldı. Boynuna doğru öpücükler bırakmaya başladığında Maddalena'nın kanı yeniden ısınmaya başladı. Nefesi ince boğazından yukarı gümbürderken Sandrino engel olmaya çalıştığı inlemesinin titreşimini hissedebiliyordu.
O hala çırpınıyorken elleri iç elbisesinin göğüslerinin üzerindeki ince bağlara uzandı. Meydan okuyan mavi gözlerini onun büyüleyici yeşil gözlerinden ayırmadan bağları çekip açtı. Sözsüz bir itiraz koyvermesine aldırmadan kendi eli altında uyanan tomurcuğunu hisseden Sandrino'nun içindeyse arzu patladı. Göğsünde onu kıvrandıracak bir ritimle parmaklarıyla daireler çizmeye başladığında Maddalena hislerine yapılan bu kışkırtma altında "Sandrino hayır." diye mırıldandı. Fakat ona acımasız bir bakış atan Sandrino ağzının kenarıyla gülümsüyordu. Üzerinde bıraktığı etkiyi gayet iyi biliyordu. Bir süre bu oyunu devam ettirdikten sonra dudaklarını tenine değdirir değdirmez Maddalena ateşe dokunmuş gibi başını iki yana sallayarak "Sandrino, istemi-" diye mırıldandı. Fakat dişlerini teninde hissettiğinde itirazı yarıda kaldı.
Ellerinden biri çıplak bacağını okşamaya başladığında Maddalena dişlerini artık acıdan uyuşan alt dudağına geçirdi. Geceliğinin eteklerinin yukarı doğru sıyrıldığını, elinin yukarı doğru çıktığını hissederken uzun tırnaklarını hırsla pazılarına batırdı. Kalçalarını ve kasıklarını örten ince iç çamaşırına kadar ulaştığında, Maddalena heyecanını ele verecek bir inlemeye engel olmaya çalışıyordu. Derin, sakinleştirici nefesler alırken gözlerini kapatıp başını geriye yasladı. Elini yukarı mı aşağı mı kaydıracağını görmek için beklerken hain bedeni titredi.
Ona her türlü utancı, iğrençliği yaşatan bir adam bedenini nasıl böyle titretebilirdi? Böyle olmamalıydı. Tehlikeli. Sapkın bir dürtüydü.
Fakat sonra hiçbir şey hissetmedi, eli bacağı ve kasıklarının tam kıyısında hareketsiz kaldı. Dokunduğu yerde sıcaklık oyalandı ve ona bağlı kalmaya devam ettiği bedeninin en hasas noktasında ince bir sızı yandı. Nefesini tutmuş, hareket edemiyordu. Islak kirpiklerinin ardından bir bakış attığında Sandrino'nun onu izlediğini gördü. Deniz mavisi gözleri, kararan ışıkta siyah görünüyordu.
"Beni istediğini itiraf et."
Gözlerini ona dikmiş, sorusuna cevap almayı bekliyordu. Fakat ona yaptığı bu ince kışkırtma altında inadı katmerlenen Maddalena başını iki yana salladı. Tırnaklarını kollarından çekip, altında uzandığı mavi örtüye sapladı.
"İste-mi-yorum."
Maddalena zihni ve bedeninin kaosu içinde o kadar kaybolmuştu ki Sandrino'nun insafsız bakışını fark edemedi. Üzerinden doğrulup, omuzlarından tuttuğu onu yüzüstü çevirince Maddalena çığlık attı. Kaçmasına fırsat tanımadan onu yatağa bastırmıştı. Eğilip kulağına fısıldarken gülüyordu, fakat gerçek bir gülümseme değildi. Daha çok avcının avına saldırıp onu öldürmesinden hemen önceki muzaffer sırıtışı gibiydi. Sözlerinin sonunda hiçbir uyarı vermeden onu bacağından tutarak, tırnaklarını geçirdiği mavi örtünün üzerinden zahmetsizce kucağına doğru çekti.
"Tamam, bana uyar. Bu gece benim zevkim için olur, senin değil."
Yazan;MirenaMartinell.
✨ ✨
Selamm! Bölüm bu kadar, bundan sonrası artık ne beni ne de sizi ilgilendirir diye düşünüyorum özel şeyler bunlar shjshs Devamını Sandrino'ya bıraktım, belki bir sonraki bölüm gecenin devamında neler olduğunu Maddalena'dan dinleriz ama şunu söyleyebilirim ki fena şeyler oldu 🔥 Belki küçük bir sürpriz bile olmuş olabilir 🤷🏻♀️
Yarın sabah işe gideceğim için çok uzun tutmayacağım ama umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Belki biraz risk aldım ama fazla tepki vermeyeceğinizi umuyorum 🙏🏻 Feminist yanım bu bölümü yazarken çok zorlandı, itiraf etmem gerek :D
Bölümü okuyan herkes oy verir ve fikrini belirtirse çok sevinirim. Hepinizi kocaman öpüyorum, görüşmek üzeree 🫶🏻❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top