Bölüm 16 - "Sırların Gölgesinde"
" evlenmeyi düşündüğüm tek kadın. "
✨ ✨
Cardello Sarayının kemerli büyük pencerelerinden içeriye insanın içini ısıtan bir kış güneşi süzülürken Maddalena, Agnesia halasıyla birlikte küçük salondaydı. Son zamanlarda evin dışına adımını atmaktan inatla kaçınıyor, neredeyse vaktinin tamamını onun alışılmadık suskunluğunun altında ne yattığını çözmeye çalışan halasının yanında geçiriyordu.
O sabah da birlikte, yeni gelen taze çiçekleri Venedik'teki ustaların nefesleriyle hayat bulan cam vazolara yerleştiriyorlardı. Masaya serilmiş bir çok çeşitin arasından kendine beyaz gülleri seçmiş olan Maddalena, hoş bir buket haline getirirken keyifle öylesine kendinden geçmişti ki, bir süre sonra çayını eline alıp pencere kenarındaki koltuğa kıvrılan halasının sevgiyle ışıldayan tebessümüyle çiçeklerle ilgilenişini izlediğini fark etmemişti bile.
Maddalena, Sandrino ile Papalık Sarayında geçirdiği gecenin sonunda Natilda'nın yardımıyla kimseye evden çıktığını fark ettirmeden içeri girmeyi başarmıştı. Kaçışının tüm izlerini ortadan kaldırmak için odasına girer girmez üzerindeki çamura bulanmış kıyafetleri yıkaması için Natilda'ya teslim etmiş, halasına bıraktığı veda mektubunu şömineye atmıştı.
Fakat o geceye dair silebildiği tek şey görünür izlerdi, hissettiği suçluluk ve vicdan azabı geçen on günün ardından hala onunla birlikteydi ve uzun bir süre daha onunla gidecekti. Yağmurun altında son kez yüzüne bakıp veda eden Bernardo'nun kahır dolu yüzü kalbinde taze bir yara gibi zonkluyordu. Dahası halası ve Edmondo eniştesinin yüzüne her baktığında da güvenlerine ihanet ettiği için kendini suçluyordu. Fakat en kötüsü elbette Bernardo'yu düşündüğü zamanlardı. Ona karşı hissettiği keşke alelade bir suçluluk hissi olsaydı, Maddalena bu vicdan azabının altında eziliyordu.
Sandrino ise son birkaç aydır olduğu gibi en büyük sorunu olmaya devam ediyordu. Papalık Sarayında aralarında geçen yakınlaşmayı kabullenememiş Maddalena, yaşananlar üzerine düşünmekten dahi korkarken Sandrino inatla üzerine gidiyor, yaptığı türlü oyunlarla onu köşeye sıkıştırıyordu. Maddelena o günden beri açıkça Sandrino'dan kaçar olmuştu. Evlilik hakkındaki kararlılığını ne anlayabilmiş ne de alışabilmişti. Geçen günlere rağmen konusu her açıldığında hala ilk günkü gibi duraksayarak tepki veriyordu.
Fakat Sandrino evlilik hakkındaki ciddiyetini sürdürmeye devam etse de tekrar teklif etmeye niyeti olmadığını açıkça söylemişti. Onun sinirlerini her defasında bozmayı başaran şu hep takındığı kendini beğenmiş sırıtışla kulağına yaklaşıp, evlenmeye nihayet hazır olduğunda gelip söylemekten çekinmemesini, onu centilmence karşılaşacağını fısıldamıştı. Maddalena, Sandrino'nun ayağına gidip evlenmeye hazır olduğunu söyleyip ona bu zevki yaşatmaktansa kendini yüksek bir kuleden aşağı bırakmayı yeğlerdi!
Katedraldeki ayinde denk geldiklerinde söylediği o sözlerden beri Maddalena olabildiğinde evde vakit geçirip dışarı çıktığında ise halasının kolundan ayrılmamaya başlamıştı. Fakat uzak kalma çabalarını fark eden ve bu kovalamacadan kendine yeni bir eğlence çıkartan Sandrino iki kez Agnesia halası ve eniştesi Edmondo'ya kendini akşam yemeğine davet ettirmişti. Tüm yemek boyunca, insanları kolayca etkisi altına alan parlak cazibesini konuşturmuş, Maddalena istemese de ona hayran kalmadan edememişti. Eniştesi Edmondo ve halasıyla neşeli bir politika sohbetine dalmışken oldukça rahat ve keyif alıyor gibi görünüyordu. Sohbet sırasında Sandrino'nun alttan alta onu kışkırtmaya çalıştığını sezen Maddalena kendini zorlayarak sessizliğini korusa bile söz dinlemeyen asi kızlar göndermesine üç defadan fazla tahammül edemediğinde sohbete dahil olmuştu. İki akşam yemeğinde de onun ateşli ve kavgacı doğasını ateşlemeyi başaran Sandrino, Cardello Sarayından oldukça keyifli ayrılırken o da odasına çıkıp, sinirini balkonunda tüm gece söylenerek atmıştı.
"Ne kadar zarif bir gelin buketi olurlar değil mi Maddalena?"
Halasının hoş bir tınıya sahip sesini duyduğu sırada, elindeki sarının açık bir tonuna sahip gülü cam vazodaki beyaz güllerin arasına yerleştirmekte olan Maddalena, eğdiği başını kaldırmıştı. Gür kirpikli zümrüt yeşili gözleri ne ima ettiğini anlamaya çalışırcasına kısılmıştı. Üzerinde gözleriyle uyumlu ilkbahar yeşili nakışlı bir elbise vardı. Elbisesinin fazla derin olmayan açık yakasını saten bir kordona asılı haç kolyesi tamamlıyordu. Uzun ipeksi sarı saçlarının üst kısmını toplatmış aralarına minicik taşlarla süslenmiş bir taç takmıştı, alt kısmı ise kalın bukleler halinde sırtına dökülüyordu.
"Efendim Agnesia Hala?"
Gözlerinin kenarları ve alnında beliren ince çizgilerin çehresine zarafet kattığı Agnesia Cardello'nun yüzündeki tebessüm biraz daha genişlemişti. Elini havaya kaldırıp yeğeninin farkında olmadan adeta bir gelin buketine benzettiği zarif buketi işaret etmişti.
"Güller her zaman sevginin hatta tutkunun simgesidir. Beyaz ve sarıyı birleştirebiliriz, güzel bir gelin buketi olur. Belki sende böyle bir buket istersin."
Maddalena duydukları karşısında kaşlarını çattığında biraz önceki pürüzsüz olan alnı kırışıvermiş ve keyifli ifadesi dağılmıştı. Son günlerde, evlilik hakkındaki en ufak bir detay bile gerilmesine sebep olurken gelin çiçeğini andıran bir buket yapmış olması sinir bozucuydu.
"Bu da nereden çıktı şimdi?"
"Hayatım bunu sana her ne kadar hatırlatmak istemesem de gerçekleri görmezden gelemeyiz; sen şu an nişanlı bir genç hanımsın. Hem Edmondo'dan duyduğuma göre Sandrino Panzio, evliliğe karar verdiğinizi ama şu an için beklediğinizi söylemiş."
Maddalena aslında bir süredir halasının Sandrino Panzio ile arasında bir dostluk ilişkisi kurulmaya başladığını gözlemliyordu. Buna Edmondo eniştesi de dahildi. Lanet olasıca Sandrino Panzio en yakını olan iki kişiyi de etkisi altına almayı başarmıştı. Maddalena buna nasıl engel olacağını bilmiyordu adeta eli kolu bağlanmıştı.
Evlilik fikrini oraya atıp da reddedildiğinden beri Sandrino onu köşeye sıkıştırmak, yaşanılanlardan kaçmasına engel olmak için türlü oyunlar çeviriyordu. Eve on gün içinde üç kez çiçek göndertmiş, hoş buketleri gören Agnesia halası ve Leydi Loredana bunu oldukça romantik bir jest olarak görürken, odasına çıktığında çiçeklerin içinden çıkan manidar yazıları okuyan Maddalena ise öfke ve utançtan kıpkırmızı kesilmişti. Dışarıya hatalarını telafi etmeye çalışan pişman nişanlı izlenimi verirken aynı anda da onu çıldırtmayı da başarıyordu. Maddalena gönderdiği pembe şakayık buketini, halası ve Leydi Loredana'ya fark ettirmeden oldukça azarlayıcı bir üslupta yazdığı mektupla iade etmişti.
Acaba şimdi başıma ne gibi bir dert açmış diye içinden söylenirken sıkıntıyla iç çekmişti. Sandrino ile sürekli olarak savaş halinde olmak, laf dalaşına girmek ateşli doğasını tetikliyor içini enerjiyle dolduruyor olsa da bunun hep böyle süremeyeceğini ve bu durumun sağlıklı olmadığını biliyordu.
"Öyle mi söylemiş? Beklememizin sebebini de söylemiş mi peki kendileri?"
"Aslında söylemiş fakat hemen tepki gösterme. Nikah için senin nazının geçmesini beklediğini söylemiş."
Maddalena halasının sözlerini duyduğunda irkilerek eline yeni aldığı beyaz gülü masaya diğerlerinin arasına bırakmıştı. İşaret parmağını göğsüne doğrulttuğunda hiddetle bağırmıştı.
"Ben naz mı yapıyor muşum? Naz? Ben?"
"Edmondo'ya nişanlanmanızın kaderin çok büyük bir oyunu olduğunu söylemiş. Geldiğiniz şu son durumların kötü gözüktüğünü kabul ederken bir yandan da bunu aranızda konuşup çözdüğünden bahsetmiş. Sen çok iyi eş, çok iyi bir genç hanımmışsın. İkinizinki alışılmışın dışında fakat doğru bir birliktelikmiş. Onunla evlenmek istemediğine inanmıyormuş. Sen onsuz bir hayat kuramazmışsın, o da aynı şekilde sensiz bir hayat kuramazmış. Siz birbiriniz için yaratılmışsınız. Edmondo'dan öğrenebildiklerim bunlar hayatım."
Halasının söyledikleriyle birlikte siniri başına vuran Maddalena içinden,
Yalancı! Yalancı domuz! Sahtekar! diye haykırmıştı.
Halası ve eniştesi karşısında onu zor duruma düşüyor sanki onun hakkında bu kadar güzel şeyler söylüyorken şımarıklık yapıyormuş gibi görülmesine sebep oluyordu. Yaşadığı sinir bozukluğuyla gülmeye başladığında uzun parmaklarını dudaklarının üzerine kapatmıştı. Rengarenk çiçeklerin serili olduğu masanın başında sinirle kıkırdarken Agnesia halası onu anlamaya çalışırcasına bakıyordu. Konuşmaya başladığında sesi sinirden titriyordu.
"Ş-şi- şim- şimdi Agnesi Hala şöyle bir durum var ki.... Sandrino yalan söylüyor! İsa adına yemin ediyorum yalan söylüyor. O çok güzel bir hayat kurar ben olmadan. Birbirimiz için yaratılmışız öyle mi? Yalan bu da yalan! Edmondo enişteme öyle konuşmuş çünkü..."
Maddalena durumu açıklamak için doğru kelimeleri bulamıyordu. Sandrino öyle bir adamdı ki tüm dengesini bozmuştu, kendini doğru ifade edemeyecek kadar sinirliydi. Sonunda aklından geçenleri tüm yalınlığıyla açıkça ortaya döküvermişti.
"Aslında açıklayamayacağım neden böyle konuşuyor çünkü anlayamıyorum. Ben o deli adamı anlamıyorum. Tam artık çözdüğümü sanıyorum ama yine beni çıldırtıyor. Benim naz yaptığım yok, çok kararlı olmakla birlikte onunla evlenmek istemiyorum."
Sözlerini bitirdiğinde hırsla önüne gelen saçları geriye atan Maddalena önündeki işe dönmüştü. Sinirini atamamış bir halde kısık sesiyle söylenmeyi sürdürürken geriye kalan gülleri yana çekip, üzerinde çalıştığı cam vazoyu önüne çekmişti. Hazırladığı beyaz ve sarı renklerinden oluşan buketini yeşilin sıcak bir tonu olan gözleriyle uzun uzun süzdükten sonra eline almıştı. Odanın ortasındaki kakmalarla süslü yüksek sehpanın üzerine koyacaktı. Halasının içinde pek çok anlam taşıyan manalı tebessümünü üzerinde hissederken elindeki vazoyla masanın önünden ayrılmıştı ki Sinyor Cardello odanın kapısında belirmişti.
"Maddalena, senin olaylardan haberin var mıydı?"
"Hangi olaylardan?"
Endişeli bir ifadeye sahip olan Sinyor Cardello, eliyle çenesini ovarken odaya adım atmıştı. Bakışları önce pencere kenarında çayını yudumlayan karısının sonrasında ise onun üzerinde dolaşmıştı.
"Biraz önce haberini aldım, birkaç gün önce Sandrino Panzio'nun inşaatında çökmeler meydana gelmiş. Tüm Viterbo bu haberle çalkalanıyormuş. Bazı işçi ve ustaların altında kaldığı da söyleniyor. Yanındaki genç ressamı da tutuklamışlar."
Bu sözleri dinlerken Maddalena'nın gözlerinin önünden bir karanlık gölge geçmişti. Elleri arasından kayıp giden kristallerin uğursuz sesi odanın içinde yankılanmıştı. Kırık parçalar mermer zeminin üzerine dağılmış, biraz önce gerçek değilmiş gibi görünen göz alıcı güller bir anda tüm güzelliğini yitirmiş ve vazonun içindeki su satenden pabuçlarına ve eteklerine sıçramıştı. Duyduğu endişeyle yüzünün rengi gitmiş, olduğu yerde sendelemişti.
"Maddalena? İyi misin? Maddalena?"
Agnesia Halası yerinden kalkıp koşar adımlarla yanına gelmişti. Koluna uzanmış, solgun yüzüne bakarak iyi olup olmadığını sorgularken aynı anda dikkat et, kırıklara basma diyerek onu cam parçalarından uzaklaştırmaya çalışıyordu.
"Hemen telaşlanma hayatım, belki durum gözüktüğü kadar kötü değildir. Değil mi Edmondo?"
"Bu şapel işinin Panzio adını Papa'yla ne kadar yakınlaştırdığını düşünecek olursak durumun pek de iç acıcı gözükmediğini söylemek zorundayım. Şapel bildiğim kadarıyla Papa onuruna Viterbo Valisi tarafından onarılıyordu. Ayıca sadece bu da değil, Panzio hazinesinin boşaldığı da söylenenler arasında, tefecilerden borç almışlar. Fakat ben Sandrino Panzio'nun tefecilerle iş yapacak bir adam olmadığını bildiğim için herkese asılsız bir dedikodu olduğunu söyledim."
Maddalana tarifsiz bir kışın uzuvlarının içine işlediğini hissetti. Sandrino şapelden her gün biraz daha büyük bir heyecan ve ilgiyle bahsediyordu. Sanki Bruno'nun içindeki tutku ona da bulaşmıştı. İlk zamanlarında sadece sembolik olarak üstelendiği hamiliği Viterbo'ya gidip şapelin atmosferi içine girdiğinden beri tamamen benimsemişti. Birlikte oldukları akşam yemeklerinde şapelden ve Bruno'nun fikirlerinden övgüyle bahsetmiş, ne kadar çok gurur duyduğunu onlarla paylaşmıştı.
Maddalena'nın hemen Sandrino'yu görmesi gerekiyordu. Telaşla halası ve eniştesinin yüzlerine bakarken ellerini önünde birleştirmişti.
"Papalık Sarayına gidebilir miyim? Lütfen gitmem gerek, Natilda'da benimle gelir."
Sinyor Cardello ve halası onu şefkat dolu gözlerle izliyorlardı. Onaylar bir tavırla başını sallayarak omzuna dokunan Sinyor Cardello, rahatlatmak istercesine yavaşça onu kendine çekip omzunu okşamıştı.
"Elbette gidebilirsin ama çok uzun durmamaya çalışın. Hadi üzerine bir şeyler al ben arabayı hazırlamalarını söylerim."
Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim diye karşılık veren Maddalena dönüp Sinyor Cardello'nun yeni tıraş olmuş yanağına hızlı bir öpücük kondurduğunda yanlarından ayrılmıştı. Onun koşar adımlarla yeşil eteklerini savurarak odadan çıkışını izleyen Agnesia, düşünceli bir ifadeyle iç çekmişti. Yaklaşıp onun gibi Maddalena'nın arkasından bakan kocasının koluna girmişti.
"Babası Bernardo'yu Venedik'e gönderdiğinde üzülmüştüm. Annesinin dediğine göre uzun bir süre şehre dönmeyecekmiş. İkisinin hep evleneceklerine ve bizimle Lucca'da yaşayacaklarına inanıyordum. Panzio ile olan nişan tüm planları alt üst etti. Fakat son zamanlarda her şey öyle büyük hızla değişiyor ki kaderin başından beri Maddalena için başka planları olduğunu görüyorum. Sadece zamanını bekliyormuş. Onu Sandrino Panzio ile bir arada izlerken gördüklerim tüm inandıklarımı değiştiriyor."
Edmondo Cardello'nun yüzü karısının söylediklerini düşünen bir ifadeye bürünmüştü. Kolunun üzerindeki zarif parmaklarını kendi eliyle kapatıp tutarken bakışlarını Maddalena'nın gözden kaybolduğu koridordan ayırarak her defasında derinliklerinde kaybolduğu zarafetle ışık saçan mavi gözlerine bakmıştı.
"Bernardo'yu oğlum gibi severim biliyorsun. Fakat son zamanlarda bende Panzio ile yapılacak bir evlilikte kusur bulmakta zorlanıyorum. En başında, Panzio cesur bir adam. Çevresindeki devlet erkanını ve bilginleri hatta din adamlarını bile latife yaparak sert bir üslupla eleştirdiğinden, bazı yüksek rütbeli adamlar tarafından sevilmeyen ve çekinilen biri. Şehre ilk geldiğinde onu komik, eğlenceli insanlarla karıştırmıştım fakat şimdi hata ettiğimi görüyorum. Kısa sohbetlerimiz sırasında gördüğüm kadarıyla söyleyebilirim ki daima zekasını konuşturan bir adam, lafını da hiç esirgemiyor. Sanatların hamisi imajı, sportif yakışıklığıyla son yıllarda eski gücünü yitirmiş hasta babasının Panzio adı üzerinde yarattığı kasvetin önünde güneş gibi parlıyor. Maddalena ile el ele verirlerse Panzio ailesini daha da parlatacaklarına inanıyorum."
Sandrino Panzio'nun iyi yetişmiş bir beyefendi olduğuna şüphe yoktu fakat Agnesia Cardello, kocasının tüm sözlerine katılmıyordu. İki gencin birbirine çok yakıştığı ve aralarındaki enerjinin tuttuğunu o da gözlemlemişti fakat Sandrino Panzio'ya Maddalena'yı üzdüğü için hala bir parça tepkiliydi. Kocasına tüm şehrin konuştuğu dedikoduları ve daha fazlasını ima eden gibi sert bir bakış atmıştı.
"Kusur bulmakta zorlanıyor olmazsın Edmondo. O kadar çok ki ben hangisini seçeceğimi bilmiyorum."
Edmondo'nun yüzünde aniden muzip bir gülüş belirmişti. Sessizce gülüp, biraz daha yanına çektiği karısını yatıştırmak için usulca şakağından öpmüştü.
"Şu kötü şöhretinden endişe duyuyorsun. Fakat hayatım sende duymuşsundur 'uslanmış zamparadan iyi koca olur.'"
"Sandrino Panzio gibi bir adamın uslanacağından şüphelerim var."
"Eminim sen Maddalena'nın Sandrino Panzio ile tanıştığından beri yaşadığı inişli çıkışlı hallerin benden daha fazla farkındasındır. Bernardo'ya karşı böyle değildi. Özellikle buradaki akşam yemeklerinde birbirlerine olan tavırları benim bile dikkatimden kaçmadı, birbiriyle bu kadar çok didişmeleri bana bizim ilk yıllarımızı hatırlattı."
"Bazen bu kadar ince düşünceli bir adam olmanı sevmiyorum Edmondo."
"Benden niçin bu evliliği desteklemememi istediğini anlamıyorum doğrusu, yapılması gereken açık değil mi? Herkesin birbirlerine son derece yakıştırdığı bu iki gencin arasını yapmak için belki de bir büyüğün araya girmesi gerekiyordur. Halaları gibi."
Agnesia Cardello, son zamanlarda kendi de bu iki gencin evliliği üzerine düşünmeye başlamış olsa bile Sandrino Panzio'nun Maddalena'yı daha fazla üzmeyeceğinden emin olana kadar bu evliliği görünür anlamda desteklemeye yanaşmayacaktı. Genç adamın çabalarını görüyor, taktir ediyordu fakat onun için Maddalena'nın istekleri daha ağır basıyordu.
"Hayır gerekmiyor. Sana ikisinin arasında ne olduğunu söyleyeyim; Sandrino Panzio, Maddalena'nın kalbini en kötü şekilde kırdı ve şimdi Maddalena onunla evlenmek istemiyor. Ve bende onun isteklerine saygı duyuyorum. Bana gelip evlenmeye hazır hissettiğini söyleyene kadar bu işe karışmayacağım."
Karısını dinlerken usul usul başını sallayan Edmondo'nun yüzünde tüm bunları bildiğini işaret eden bir ifade vardı.
"Ben tüm bunları biliyorum zaten hayatım, buraya yemeğe geldiğinde Sandrino Panzio ile konuştuğumuzu söylemiştim sana. Bu, biz aristokratların birbirimizin ne demek istediğini anlamıyormuş gibi yaptığı konuşmalardan çok daha samimi bir konuşmaydı. Sandrino Panzio'ya açıkça niyetinin ne olduğunu sordum. O da bana Maddalena ile evlenmek niyetinde ciddi olduğunu söyledi. Ben de kendisine bundan sonra Maddalena'nın mutluluğundan onu sorumlu tutacağımı ve onun bizim kızımız olduğunu ve asla yalnız bırakmayacağımızı söyledim."
"Beni yanlış anlamanı istemem hayatım lakin bu kadarının yeteceğinden şüpheliyim."
"Ben bu evlilikte Maddalena'ya güveniyorum, ne de olsa onu sen yetiştirdin. Üzüldüğü kadar canına da okumasını bilir bizim kızımız."
**
Cardello arması taşıyan at arabası Papalık Sarayının yüksek kapıları önünde durduğunda Maddalena telaşla kendini dışarıya atmıştı. Arkasında sessizce onu takip eden Natilda ile birlikte içeriye girer girmez, bakışlarını etrafında gezdirmiş onu yönlendirebilecek birini aramıştı. Çok vakit geçmeden kalın kemerlerle bağlı dar koridordan çıkan kahya onur karşılaşmıştı. Maddalena dönüp adamın yüzüyle karşı karşıya geldiğinde halinden gözle görülür bir sıkıntı, gerginlik görmüştü. Şararmış eksik dişleriyle dudaklarını kemiriyordu. Bu Maddalena'nın korkusunu daha da arttırmıştı. Adama Sandrino'nun nerede olduğunu sorarken, bir süre önce adının Gennaro olduğunu öğrendiği Sandrino'nun sağ kolu ortaya çıkmıştı. Sert ve kendinden emin adımlarla yanlarına gelen iri yarı adam başını eğerek hızlı bir selam vermişti.
"Leydim affınıza sığınarak söylüyorum, ekselansları kim olursa olsun yanına almamamı emretti."
Bu tam da Sandrino'nun vereceği türden bir emirdi. Ne zaman kötü bir şey olsa insanlardan uzaklaşır, kaçardı. Maddalena onunla vakit geçirdikçe bu huyunu daha iyi görür olmuştu. Fakat bu kez onu kendinden uzaklaştırmasına izin vermeyecekti. Karşısındaki Gennaro şüphesiz şimdiye kadar gördüğü en iri ve en ürkütücü adamdı fakat Sandrino'nun yanına alınmayan Maddalena'nın yüzü kararmış, öfkeli bir mimikle dudakları gerilmişti. Ruh hali yeterince dengesizken geri çevrilmeye çalışılması daha da asabını bozmuştu.
"Israr edenleri yaka paça dışarı atmanı da emretti mi peki? Sandrino nerede?"
"Leydim, tavrının oldukça sert olduğunu söylemeliyim. Şapelin başına gelenleri iyi karşılamadı. "
Tanrım. Tabii iyi karşılamamıştır.
Bruno tutuklanmıştı kim bilir şimdi ne haldeydi. Şapelde çökmeler meydana gelmiş, insanlar yaralanmış, belki de ölmüştü. Birlikte katıldıkları davetlerde Sandrino'nun övgüyle şapelinden bahsedişi kulağına fısıldarken Maddalena'nın başına öldürücü bir ağrı saplanıyordu.
"Sana Sandrino nerede dedim!"
Önünde bir duvar gibi dikilen Gennaro şaşkın bir şekilde ona bakmıştı. Dudaklarında belli belirsiz bir kıvrılma belirirken bu beklenmedik çıkışına ne diyeceğini bilemeyen bir hali vardı. Bundan faydalanan Maddalena, elinin tersiyle omzuna vurup hışımla yanından geçmişti.
"Ben müstakbel Panzio düşesiyim beni geri çeviremezsin. Şimdi Sandrino neredeyse beni oraya götüreceksin."
Çalışma odasının büyük pencerelerini kaplayan koyu renk brokar perdeler çekilmişti. İçeriye süzülen ışık öylesine cılızdı ki ortalık son derece loştu. Şöminenin içinde alevler parlıyor, hafif çıtırtıları ortada süzülen gergin havaya karışıyordu. Endişeli yüzüyle usulca araladığı kapıdan içeri süzülen Maddalena, attığı en ufak bir adımın bile ölüm sessizliğine sahip büyük çalışma odasında çınladığını duydukça sessizliğin gergin şiddeti altında daha fazla eziliyordu. Sandrino çok üzülmüş olmalıydı. Acısını kendi içinde hissediyordu, göğsünün içi acıyordu.
Sandrino'nun ona döndüğünü daha nerede olduğu tam olarak bulamadan hissetmişti. Hava sert bir kış fırtınasının şiddetiyle aralarında çatırdıyordu sanki. Bahçeyi gören pencerelerin önündeki kalın kemerli sıradan çıktığında Maddalena'nın soluğu kesilmişti. Üzerinde ceket yoktu, beyaz gömleğinin kollarını yukarı çekmişti, yakası birkaç damla kanla lekelenmişti. Maddalena önce yüzüne sonra da kollarına ve ellerine dikkatle bakmıştı. Yumrukları sıkılıydı ve çıkık duran eklemleri şişmiş ve kızarmış gibi görünüyordu. Yüzünde tek bir hasar yoktu fakat gergin yüzünde sıkıca dizginlenmiş öfke ve kontrole dair izlenimini güçlendiren kavga izleri gözler önündeydi. Kavga etmişti ama kiminle? Siyah kirpikli mavi gözleri solgundu, neredeyse hiç uyumamış gibi gözaltlarına siyah lekeler gelmişti. Muhtemelen haberi duyduğundan beri aralıksız alkol de alıyordu.
Odanın içindeki derin sessizlik sanki Sandrino'nun dizginlemeye çalıştığı duyguları ile çatışma halindeydi. Acı çekiyordu. Onu bu şekilde görmek Maddalena'nın gözlerini yaşlarla doldurmuştu. Önünde durduğu kapıdan uzaklaşıp güçlükle ona doğru bir adım atmıştı.
"Sandrino."
Sandrino adını duyunca kesik bir soluk almıştı. Sesini duymak onu değiştirmişti, gerginliğin etkisi altında kıvranışını izlemiş Maddalena, usulca bir adım daha atmıştı. Fakat Sandrino duygularla dolup taşarken, bir an sonra buz kesmişti. Dışarıya gösterdiği yüzü cam gibi pürüzsüzdü.
"Burada ne işin var?"
"Yanında olmak istiyorum."
"Yanında olmak isteyeceğin biri değilim şu anda."
"Yine de yanında olmak istiyorum. Endişeleniyorum senin için."
Sandrino fazlasıyla hareketsizdi, sanki kıpırdamaya korkuyordu. Yumruk yaptığı ellerini sıkıyor sanki daha sonra bu halinden rahatsızmışçasına açıp sonrasında tekrar yumruk haline getiriyordu. Maddalena odanın içinde ilerken sol taraftaki sehpada iki boş içki şişesini gördü, yerde ise kırılmış bir sandalyeden kalan parçalar vardı. Büyük çalıma odasının içinde kaçamak bakışlarını dolaştırdıkça yaşadığı öfke nöbetinin izlerini daha açık görür olmuştu.
"Evine geri dön. Düzelirim ben. Yalnız kalmam gerekiyor."
Onun üzerinden ayırmadığı Sandrino'nun bakışlarının yakıcı ateşini hissederek yanına doğru bir adım daha atan Maddalena, kısık sesiyle konuşmuştu. Ona ulaşmak istiyordu, bu haldeyken arkasını dönüp gitmesi mümkün değildi.
"Tabi ki düzeleceksin. Önce Bruno'yu oradan çıkartacaksın sonrasında da şapelin inşaatına devam edeceksin."
Maddalena konuşurken aralarındaki mesafeyi usul usul kapatmıştı. Bu sözlerini duyan Sandrino'nun yumruklarıyla beraber gözleri de kapanmıştı. Attığı her adımda topuğunun mermer zeminde yankılanması, yeşil eteklerinin yere sürtünmesi dahi kolayca duyuluyordu. O ilerlemeye devam ederden birden delice mavi gözler açılıverdi ve onu olduğu yere öyle bir mıhladı ki Maddalena'nın adımı havada kaldı.
"Yapma! Bu benim sorunum, yapma! Ağlama! Sana yaptığım onca şeyden sonra bana böyle nazik davranma. Evine git lütfen. Şu anda pamuk ipliğine bağlı duruyorum Maddalena, bu halde seni kırarım."
"Durmak zorunda değilsin. Şu durumda benim kalbimi kırmazsın Sandrino."
"Zorlamadan duramıyorsun değil mi?"
Sandrino tanrım diye inleyerek elleriyle serçe yüzünü ovmuş sonrasında ona arkasını dönmüştü. Onu hüzünlü bakışlarla izleyen Maddalena, yüzüne kapattığında ellerinin halini daha net görmüştü. Eklemleri kan toplamıştı, biriyle yumruk yumruğa kavga etmiş olmalıydı. Kiminle?
Yalnız olduğu anlarda çekildiği köşeye yürüyen Sandrino yanından geçtiği masanın üzerinden kadehini de eline almıştı. Dirseğini yüksek dolaba yaslayıp yüzünü şömine dönmüştü. Maddalena olduğu yerden bile kadehi sıkıca kavrayan elinin bardağın üzerinde esneyişini görebiliyordu. Sandrino kadehi öylesine şiddetle sıkıyordu ki Maddalena eğer cam olsaydı parçalara ayrılacağından emindi.
Uyuşmuş halde bir müddet olduğu yerde kalan Maddalena, boğazına takılan acı dolu bir şeyi yutmak ister gibi yutkunmuştu. Şapelin çöktüğünü duyduğu andan beri ağır ağır içine saplanan bir suçluluk hissi vardı. Eğer tüm bunlar onun bir anlık öfkesi yüzünden olmuşsa bu yaptığıyla nasıl yaşardı hiç bilmiyordu.
İçine yatıştırıcı bir nefes çektiğinde, ağır adımlarıyla aralarındaki mesafeyi kapatarak yanında durdurmuştu. Başını öne eğmiş alevleri izleyen Sandrino yüzünü buruşturmuş, titreyen dudaklarını sıkıyordu. Temkinli fakat geri adım atmayacağını gösteren bir şekilde Sandino'nun elindeki kadehe uzanmıştı. Beklediğinin aksine direnmemiş, sessizce almasına izin vermişti. Yarısı boşalmış kadehi kenara bırakan Maddalena tekrar ona dönmüştü.
"Sandrino, sen gece hiç uyudun mu?"
"Uyumadım. Lanet olası haberi aldığımdan beri nefes dahi alamıyorum."
Sandrino başını ona çevirip fısıltıyla konuştuğunda Maddalena nefesindeki keskin alkol kokusuyla irkilmişti, pahalı bir içkinin zengin aromasıydı bu. Sandrino'yu hiç gerçekten sarhoş görmemişti, duyularını tümüyle köreltmeyecek kadar deneyimli bir içiciydi fakat şimdi sarhoşluk sınırındaydı. Maddalena onun azıcık da olsa yumuşamaya başladığını hissederek rahatlamaya başlamıştı. Bir elini usulca yanağına koyup ona sarılmaya niyetlenmişti ki Sandrino soğuk alnını şakağına yaslamıştı. Sert içki ve kendine has kokusu Maddalena'nın tenini kaplamıştı. Üzerine kan oturmuş yaralı eliyle sarı buklelerini kabaca okşayıp, omzundan geriye çektiğinde yanından geçip gitmişti.
Maddalena arkasını dönmüş onu izlerken Sandrino, sendeleyerek ilerlemiş önce kadehine kıvılımsı-altın sarısı yeni bir renkten oluşan bir içki doldurmuştu. Önce büyük çalışma odasının ortasındaki masaya oturmak istemiş, sandalyeyi yana çekerken beceremeyip öfkelendiğinde vazgeçerek mermer zeminde karar kılmıştı. Sırtını arkasındaki masaya masanın ayağına yaslamış, öne eğdiği başını ise dizine yasladığı koluyla kapatmıştı. Maddalena onu ilk kez bu kadar dağılmış görüyordu, yarı karanlığa gömülmüş odayı çekingen parıltılar saçarak aydınlatan şömine alevlerinin titrek ışıkları yansıyan sarı saçları kül grisi gibiydi. Bir kez daha şansını deneyen Maddalena ağır adımlarla yanına geçtiğinde eteklerini toplayarak onun gibi yere oturmuştu. Elini uzatıp usulca omzuna koyduğunda usulca adını fısıldamıştı.
"Sandrino sen her şeyi düzeltirsin."
Kolunu kendine çektiği dizine yaslamış elindeki kadehe hüzünlü gözlerle bakan Sandrino bir müddet daha sessiz kalmıştı. Maddalena omzundaki elini kımıldatmaya devam ederken ondan bir ses almak için çırpınıyordu adeta.
Sandrino bir süre sonra elindeki kadehi yere bırakıp yüzünü ona dönmüştü. Yüz yüze geldikleri o an Maddalena, dalgalı masmavi bir denizi andıran gözlerinde yer edinmiş akmayan gözyaşları ile karşılaşmıştı. Onu bu şekilde görmek canını tarifsiz bir şekilde yakıyordu. Göz göze gelmeleri ikisinin de içindeki bir şeyi tetiklemişti. Maddalena dudaklarını birbirine bastırmış onun acı dolu yüzüne bakarken Sandrino aniden kollarını uzatarak ona sarılmıştı. O ana kadar aralarında esen buz gibi gerginlik Sandrino'nun göğsünden kopup gelen boğuk sesiyle parçalanmıştı.
"Hakkımda soruşturma açmışlar. Şapelin inşası için sağladığım malzemeler, tuğla sütunların hiçbiri eski yapıya uymuyormuş, neredeyse yarısının içi kalitesiz malzeme ile doldurulmuş. Şapele harcadığım altınları başka yere yatırdığımı düşünüyorlar. Viterbo Valisi ve Papa Julius'un başkatibi mektup göndermiş, nasıl böyle bir saygısızlık yapmaya cüret ettiğimi soruyorlar. Bir yakama yapışıp hesap sormadıkları kalmış. Böyle inşaatların kilise adına ne kadar önemli olduğunu bilirsin, tüm saygınlığımı kariyerimi harcayabilirler!"
Ona hiç olmadığı kadar sıkı bir şekilde sarılırken başını omzuna yaslamış Sandrino, boğuk bir sesle konuşmayı sürüyordu. Hissettiği acı aldığı her nefeste fark ediliyor, tıpkı onun gibi başını omzuna yaslamış sözlerini dinleyen Maddalena'nin içine dert olup çıkıyordu.
"Lucca'ya çöküntü ihtimalini bildirmek için bir taşustası göndermişler fakat o lanet adam bana hiç gelmedi! Üstelik bana gelip ve planların uymadığını söylediğini iddia edip benim umursamadığıma inanıyorlar. Düşünebiliyor musun, benim ihmalim yüzünden olduğuna eminler. Papa'yı kızdırdığı için işinin başındaki Bruno'yu tutuklayıp Viterbo zindanlarına atmışlar. Beni de bir suçluymuşum gibi dört gün içinde savunma yapmam için Viterbo'ya çağırıyorlar."
O lanet adam bana hiç gelmedi!
Sandrino boğuk sesiyle konuşmaya devam ettikçe çatallanarak çatlamıştı. Onu sessizce dinleyen Maddalena önce ağlamasını durdurmak için dudaklarını tüm gücüyle ısırmış, kendini tutmaya çalışmıştı. Fakat kollarını ona dolamış omzunda ağlayacak halde olan Sandrino'nun sıcak nefeslerini omzunda hissettikçe vicdan azabı öylesine baskın gelmişti ki çok üzgünüm, çok üzgünüm diye fısıldayarak yüzünü Sandrino'nun omzuna gömmüştü.
Bunu yapmayacaktın Maddalena! Bunu yapmayacaktın! Hata ettin.
Hata ettin Maddalena, çok büyük hata ettin.
O adamı engellemeyecektin. Hata ettin.
Sandrino geriye çekilirken, akıttığı gözyaşlarını telaşla silen Maddalena tekrar yüz yüze baktıklarında karşısında dağılmamak için tüm gücünü harcıyordu. Aşırı bir tepki verecek olursa Sandrino'nun şüphelenmesinden korkmuştu fakat baktığında karşısındaki adamın onun çektiği suçlulukla perişan oluşunu görecek hali yoktu. Kollarından birini kendine çektiği dizine yaslamışken eliyle sertçe yüzünü ovmuş Sandrino, boğuk sesiyle anlatmaya devam etmişti.
"Halk ahlaksız bir adamın eli değdiği için şapelin Tanrı tarafından yıkıldığını söylüyormuş. Resmen şapelin çöküşünü kullanarak adımı karalıyorlar. Malzemelerin hepsi en iyi kalitedeydi bizzat en iyisi olmasını istedim, tuğlaların içinin kırık olduğunu bile yazmışlar. Ama buna rağmen inşaata devam edilmiş. Bana şapel hakkındaki tüm evrakları taşıyan bir adam gönderildiği söyleniyor ama lanet olası kimse, bana gelmedi! Gelmedi!"
Sözlerinin sonunda aniden avuç içini oturduğu mermer zemine çarpan Sandrino öyle bir küfür savurmuştu ki şiddetinden Maddalena'nın tüyleri ürpermişti.
"Öyle şey mi olur Sandrino. Aklı başında kimse inanmaz Tanrı'nın isteğiyle yıkıldığına. Bak gerçek bir şekilde ortaya çıkacaktır. Ne olur kendini bu kadar perişan etme."
"Hayatım bitebilir hayatım! Şapel Papa Julius adına yapılıyordu. Aleve biraz daha odun atılmaya devam ederse çığırından çıkar gider bu mevzu. Başından beri büyük risk almıştım ama yine de Bruno'nun zekasına sonsuz güven duyuyordum. O şapelden kaç kişi ekmeğini çıkartıyor bilmiyorsun, ya da Viterbo Valisi'nin bu şapelle kazanmayı umduğu yüksek statüyü de anlamıyorsun. İnsanlar yaralanmış bir kısmı canını zor kurtarmış. Parça parça Panzio adını aç köpekler gibi kemiriyorlar!"
"Olmaz öyle şey, bir küçük çöküntüyle."
Bu sözlerini duyduğunda histerik bir şekilde gülmüş Sandrino elleriyle saçlarını karıştırırken dişlerinin arasından bir küçük çöküntüyle diyerek sözlerini tekrarlamıştı. Sesinde derin bir umutsuzluk ve bıkkınlık vardı. İçinde büyüyen hiddete engel olamıyordu, bir küçük çöküntü sözlerini tekrarlarken üç kez daha elini sert bir şekilde yere çarpmış ardından yanında duran şarap kadehini alıp küfrederek karşıdaki duvara fırlatmıştı. En az onun kadar perişan halde olan Maddalena ne yapacağını anladığı an irkilerek kolunu yüzüne siper etmişti.
"Bir küçük çöküntü! Beni şapelin hamiliğinden atmışlar! Bruno hapiste! Resmen suçlu gibi Viterbo Valisinin karşısına geçip kendimi savunmamı bekliyorlar! Tüm Viterbo soylularının önünde! Diğer tarafta da adını sanını bilmediğim düşmanlar tarafından tehdit edilmeye devam ediyorum. Suikastı kim düzenlediyse hala bulunup cezası kesilmedi. Aslında biliyor musun, şu an karşında her an bok yoluna gidebilecek bir adam duruyor."
Sandrino başını arkaya doğru yaslamıştı. O mükemmel yüz hatlarına çöken kırgınlığı görmek Maddalena'nın kalbine dokunuyordu. Engel olamadığı gözyaşı damlaları yeşil gözlerinin köşelerinden kayıp kızarmış yanaklarına düşerken kapalı gözleriyle konuşan Sandrino'yu izliyordu.
"Panzio adını şehrin üst basamaklarına çıkartmak için yıllardır canımı dişime takıp çalışıyorum ben. Babamın son yıllarında anlaştığı ne kadar zarara uğradığımız iş varsa hepsini kapatmışken arkamdan yine işleri batırıyor. Şapeli biliyorsun, peki babamın Roma'daki bir tefeciden borç aldığını da duydun mu?"
"Paraya sıkıştığınızı duydum sadece, ama inanmadım."
Sandrino başını çevirip yan bir bakışla 'Çünkü doğru değil.' diye mırıldanmıştı. Durumun iç acıtıcı haliyle eğlenerek acı acı gülmüştü. Bacaklarından birini kendine çekmişken kolunu üzerine yaslamıştı, gözleri odanın loş ışığında mücevherler gibi parlıyordu.
"Sevgili babam av köşkünü ve ona bağlı arazileri satılığa çıkartmış, tüm dedikodu oradan geliyor. Önce benden habersiz gidip üzüm bağları satın almış sonra onları batırmış sonra Viterbo limanında bir iş anlaşması daha yapmış sonra onu da batırmış. Borçlar gittikçe katlanmış ve sonra daha fazla borç almış en sonunda da av köşkünü satılığa çıkartmış. O arazi ve içindeki köşk borcunun yarısını ancak kapatır. Bu sabah tefeciler kapıma dayanıp babamın borcunu ödememi istediler."
Yakasındaki kan izleri bu sabahtan kalmış olmalıydı. Onu sessizce dinleyen Maddalena dudaklarını sıkarak usulca başını salladığında fısıltıyla tahmin ettiği kavgayı sormuştu.
"Bu kan lekeleri sabahtan mı kalma?"
"Evet, düşünebiliyor musun önce topraklarıma, evime gidip parayı istemişler. Babamın emrindeki muhafızlar tarafından Sandretta'dan atıldıktan sonra buraya kadar gelmişler. Karşıma çıkıp hasta babamın borcunu ödememi söylerkenki cüretlerini gören her adam benim gibi insanlıktan çıkardı."
Maddalena, buraya gelirken ona destek olabileceğini sanmış, sığınağı olmak istemişti. Ama bu fırtınada sığınacak bir yeri yoktu Sandrino ani öfke patlamalarıyla fırtınanın ta kendisiydi. Muzipliğiyle tanınan bir adamın böyle alev saçan yakıcı bir öfke duygusuyla kendinden geçebileceğini daha önce hiç düşünmemişti.
"Basit bir çöküntü değil, an itibariyle tüm çevrede mülklerimizi elden çıkartacak kadar düştüğümüz de konuşuluyor. Param yok ve inşaatın malzemelerini de kaçakçılıkla elde etmişim. İnşaatta insanlar yaralanıp ölmüş. Mimar diye insanlara yutturduğum beceriksiz bir de ressamım var. Sadece benim hayatım değil Bruno'nun hayatı da kararmak üzere, eğer ben aklanamazsam o da bir daha asla iş yapamaz."
Konuştukça daha fazla öfkelenen Sandrino, yerinden doğrularak ayağa kalkmıştı. Hala yerde oturan ona bakarken acı bir tebessümle gülmeye devam ediyordu.
"Bunun babamın ilk hatası olduğunu düşünüyorsun değil mi? Hayır değil, Annemden gizli üstlenip batırdığı kaç işi temizlediğimin sayısını bilmiyorum bile. Söylüyorum, savaşa katılıp düşmanla çarpışmak, bir aile ile uğraşmaktan daha kolaydır."
Sandrino'nun son sözünü duyduğunda Maddalena elinde olmadan gülümsemişti. Ailenin insanın hayatını nasıl zora sokabileceğini çok iyi bilen biriydi o. Önce herhangi bir şey söylemeden yavaşça ayağa kalkmıştı. Sandrino'nun karşısına geçtiğinde boğazına yerleşmiş canını yakan yumruyla yavaşça konuşuştu. Sözleri tıpkı yeşil gözlerindeki ifade gibi içten ve kederliydi.
"Biliyorum, aile dediğimiz şey bazen insana en çok zarar veren olabiliyor. Bunu en iyi bilenlerden biriyim ben."
Sandrino gözlerini ondan ayırmadan dikkatle bir süre onu izlemişti. Sözlerinin altında yatan acıları görüyor gibi sessiz kalmış daha sonrasında içindeki öfke ve yorgunlukla ilerleyip yeni bir içki şişesini eline almıştı. Üst kısmından tuttuğu şişeyi gökyüzüne doğru kaldırdığında gür sesi ile düştüğü durumla alay etmişti.
"O zaman gökte aradığım düşmanlarım başka bir saldırı peşine düşmeden önce kendimi şu içkiyle boğmaya devam edeceğim. Viterbo'ya gidip beni türlü şeytanlıkla suçlayanları asıl şeytanla tanıştırmadan önce yapılacak en güzel şey kafayı bir güzel çekmektir. Şerefinize Viterbo! Ve tüm kusursuz zamanlamalara!"
Bu sözlerinin ardından şişeyi tepesine diken Sandrino'nun daha sonrasında elinin tersi ile dudaklarını silmesini izleyen Maddalena bu görüntüye daha fazla dayanamayacağına karar vermişti. Önce kararlı adımlarla en büyük pencerenin önüne geçip, kalın perdeyi sertçe kenara çekmiş gün ışığını içeri kabul etmişti. Yüzünü buruşturan Sandrino şişeyi bir kez daha dudaklarına götürürken uzanıp bir anda şişesini de elinden almıştı. Koyu renkli içki elbisesinin koluna ve onun beyaz gömleğinin yakasını lekelerken huysuzlanan Sandrino'ya kulak asmamıştı.
"Bense sarhoş halinin hiç çekilmediğine karar verdim. Kes artık şunu."
"Ben sarhoş olmam."
Sandrino, işaret parmağıyla ondan uzakta tuttuğu şişeyi geri vermesini işaret etmişti. Karşılık olarak omuzlarını silken Maddalena, bir adım geriye çıktığında huysuz mavi gözlerinin içine bakarak şişeyi kendi dudaklarına götürmüştü. Tanrı biliyor ya en az Sandrino kadar onun da sert içkiye ihtiyacı vardı.
"Fazla sert."
"Durumuma çok uygun işte."
Cansız bir gülüşle onu izleyen Sandrino, uzanıp başparmağıyla çenesindeki içki damlasını sildiğinde şişeye doğru bir hamle yapmış fakat Maddalena hızla kendini geri çekmişti.
Onlar şişe üzerinde tartışırken bulundukları çalışma odasının bağlı olduğu koridordan gelen gürültüyle, Sandrino beline koyduğu elini gevşetti ve Maddalena hemen bir adım geriye çıktı. Aceleyle birbirlerinden uzaklaşırlarken alçak ama sert ses tonundan öfkeli olduğu anlaşılan bir erkek sesi çalışma odasına dolmuştu. Ahşap kapı tıklatılma gereği duyulmadan sert bir şekilde açılmıştı. Bir eliyle kapının kulpunu sıkıca kavramış olan San Lorenchi'nin Dükü Andreani Alessandro Ludovico kapının önünde gözükmüştü.
Üzerinde siyah, gümüş rengi kıvrımlarla bezenmiş dizlerine kadar inen bir pelerin vardı. Viterbo'dan gelmiş adam atından iner inmez Sandrino'yu görmek için çalışma odasına gelmişti. Açtığı kapının arkasında Maddalena'nın artık sağ kolu olduğunu bildiği sarışın bir dev vardı, elinde efendisinden teslim aldığı bir kılıç tutuyordu.
Andreani Ludovico keskin bakışlarını önce büyük çalışma odasının içinde hızlıca dolaştırmış, kemer sırasının altında onları bulduğunda yüzündeki huysuz maske yerini manalı bir bakışa bırakmıştı. Dudakları ince bir tebessümle kıvrılırken kaşları usulca havaya kalkmıştı. Sandrino'yu yalnız bulmayı beklediği açıktı. İçeri girdiğinde onun yukarı kaldırdığı şişeyi aniden indirerek ne yapacağını bilemeyen telaşlı halini görmek suratındaki sert ve karanlık ifadeyi silip atmıştı.
Maddalena adamı yakından tanımıyordu, birlikte uzun bir sohbetleri olmamıştı. Fakat De Benardi Sarayındaki yemekte tanıştıklarında dükün etrafına yaydığı karanlık auradan ürkmüştü. Gözlerinde parlayan masmavi şüpheci bakışları, her daim biraz çatık olan kaşları ve en ufak bir hareketiyle bile ortaya koyduğu otoriter tavırlarını sadece bir kez görmek bile adamın sert bir mizaca sahip olduğunu anlamasına yetmişti.
Onun ilk izlenimlerine rağmen Sandrino'yu ne zaman kuzeniyle birlikte izleme şansı bulsa iki adamın birbirine sataşarak anlaştığını tecrübe etmişti. Bir araya geldikleri Panzio toprakları Sandretta'daki piknikte Andreani Ludovico'nun kahkahalarla güldüğünü dahi görmüştü. İlk bakışta birbirine oldukça zıt mizaçlarda görünen iki kuzenin iyi bir dostluk ilişkisi vardı.
O kendi içinde piknikte olduğu gibi, San Lorenchi Dükü'nün dudağındaki çarpık tebessümün mesafeli olmaktan ziyade son derece samimi olmasının şaşkınlığını yaşarken yanı başındaki Sandrino yönünü kuzenine dönmüştü.
"Gezintiye mi çıktın Andreani?"
Sandrino kuzenine sert ve huysuz sesiyle selam vermesine rağmen etrafına yaydığı enerji farklıydı. Meraklı yeşil gözlerini dağınık sarı saçlarının bir kısmının alnına düştüğü yüzüne doğru kaldıran Maddalena, kuzenine keskin hatlı dudaklarında çarpık bir tebessümle baktığını görmüştü. Söylenmesine rağmen Sandrino kuzenini görmekten mutlu olmuştu.
Elinin altındaki kapıyı zahmetsizce kapatan Andreani Ludovico, çalışma odasının içinde ilerlemeden önce Sandrino'nun üzerinden ayırdığı bakışlarını ona çevirmişti. Kısık sesiyle Leydi De Benardi diyerek centilmence başıyla selam vermişti. Adama utangaç bir tebessümle karşılık vermiş Maddalena reverans yapıp yapması gerektiğin sorgularken elinde unuttuğu içki şişesini fark etmişti.
O ne yapacağını bilemezken halini fark eden Sandrino uzanıp tek hamlede şişeyi elinden çekip elinden almıştı. Yaşadıkları bu kadar ciddi olmasa Andreani'nin onları bu şekilde görmesine gülerdi. Sandrino, kadehi önünden geçtiği alçak sehpaya bıraktığında kuzenine doğru ilerlemişti.
"Ne kadar istenmeyen bir sürpriz Andreani."
"Ve ne kadar alışılagelmiş bir karşılama Sandrino."
Sandrino'nun karşısındaki Andreani Ludovico kaşlarını soğukkanlılıkla kaldırmışken ona aynı kinayeli tavırla karşılık vermişti. Uzaktan onları izleyen Maddalena dudaklarının tebessümün izleriyle titrediğini görmeseydi birbirlerine ciddi anlamda laf atıyorlar sanabilirdi. Kuzenini karşısına geçen Sandrino, omuzlarını silktiğinde durumunun acınası haliyle dalga geçmeye devam etmişti.
"Geçit töreni düzenleyecek vaktim olmadı kusura bakma, birkaç küçük sorunla uğraşıyordum."
"Viterbo ve Roma'da düzenledin say. Ortalığı bir güzel karıştırdın."
"Bilirsin beni, büyük yaşamayı severim."
Maddalena iki adamın birbiri ile atışmasını izlerken gülüşünü zar zor bastırmıştı. Sandrino'nun kendisiyle neredeyse taban tabana zır mizaçta görünen kuzeniyle arasındaki tuhaf anlaşma tarzını ilk kez bu kadar yakından gözlemliyordu. Şaşkına dönmüştü, eğlenen bakışlarını ikilinin arasında gezdirmeye devam ederken sözlerinin sonunda huysuz bakışlarla bir müddet birbirlerini süzen adamlar sonunda birbirlerinin omuzlarına sertçe vurup, sarılmışlardı.
"Viterbo hatta Roma cadı kazanına döndü."
Bir eli hala Sandrino'nun geniş omzunda duran Andreani Ludovico bunu söylerken ciddileşmiş, kaşları memnuniyetsiz bir şekilde çatılmıştı. Bu sözlerini duyan Sandrino'nun ise bakışlarındaki onu karşısında gördüğü için oluşan memnun ifade solmuş, yüzüne tekrar huysuz ve bıkkın bir ifade yerleşiyordu.
"İçinde de ben mi varım?"
"Çocuğumu, karımı ve topraklarımı bırakıp buraya gezmeye gelmedim. Durumlar kötü."
"Sence ben bunun farkında değilmişim gibi mi duruyor?!"
Sandrino bir anda parlamıştı, hışımla geri çekilirken elleriyle üzerindeki beyaz gömleğin yakalarını çekiştirip bağırarak Andreani'ye kan lekelerini göstermişti. Sesinin tonu takındığı tavır öylesine kontrolsüz çıkmıştı ki Maddalena öfkesini hala tam olarak durulmadığını fark etmişti. Harap olmuş haldeydi, ani iniş çıkışları bunu açıkça ortaya koyuyordu.
Onun gibi Sandrino'nun yansıttığı katıksız öfke karşısında duraksayan Andreani Ludovico bir süre tek kelime etmemişti. Kaskatı kesilmiş suratıyla asabi adımlarla ilerleyip büyük şömineye yürüyen Sandrino'yu izlemişti.
Hala kalın kemerleri bağlayan mermer sütunun yanında olan Maddalena bir an için iki adamı yalnız bırakması gerektiğini düşünmüştü. Dışarı çıkmak için hareketlenirse konuşmalarını bölmekten korkuyor diğer yönden ise, içten içe Sandrino'nun Andreani Ludovico ile ne konuşacağını duymak istiyordu. Eğer adam habercinin Lucca'ya gelip de Sandrino'yu görmesine birinin -onun- engel olduğuna dair en ufak bir şey öğrenmişse bunu bilmeliydi. Bilmek ve ipucunu takip etmelerini engellemek zorundaydı. Şapelin çökmesinde payı olduğu öğrenilirse mahvolurdu.
Tuhaf ölüm sessizliği içinde bir süre geçmişti ki bir ayağını şöminenin demirlerine dayamış olan Sandrino, omzunun üzerinden Andreni'ye bakmıştı.
"Babam nasıl?"
"Hasta ve pişman. Küçük bir gut atağı geçirdi ama merak edilecek bir durum yok, yola çıkmadan önce ziyaret ettim. Senin yanına geleceğimi söylediğimde kötü oldu. Seninle görüşmekten çekiniyor. Halamla da arası iyi değilmiş. Tefeciler eve kadar çıktığında, halam her şeyi onlar karşısında öğrenmiş. Zaten adamları karşılayan ve evden kovduran da halammış. Sonrasında ise Juan Amca ile tartışmışlar."
Yanına yaklaşmış kısık tuttuğu sesiyle Viterbo'da yaşanan krizi anlatan kuzenini dinleyen Sandrino'nun bakışlarına çökmüş olan hüzün ve yorgunluk, öfkeli kabuğunun altında dert edindiklerinin oldukça farklı şeyler olduğunu dile getiriyordu. Şömine rafına dirseğini dayayıp, sağ elinde taşıdığı Panzio aile yüzüğüne bakarken konuşmaya başlamıştı. Koyu bir kederin gölgesi düşmüştü sesine.
"Babam iyi ve onurlu bir adam. Hayatım boyunca ona hep saygı duydum, hep onun gibi iyi yürekli bir adam olmak istedim. Fakat benden habersiz böylesine büyük bir işe karışması hiç iyi olmadı. Bu kadarını yapmamalıydı. Ailenin geleceği için emekliliği kabul etmiş olmalıydı."
"Sandrino sen Juan Amcanın bunu neden yaptığını biliyorsun. Hayatının büyük bir kısmını hastalığın gölgesinde geçirmek zorunda kalmış bir adam o. Girdiği bu işlerin kar sağlayacağından eminmiş. Faydalı olmak istemiş. "
Kuzeninin söyledikleriyle birlikte gözünün önündeki yüzükten rahatsız olmuş gibi elini yere indiren Sandrino biliyorum diye karşılık vermişti. Sandretta Dükü olan Juan Panzio gençliğinden bu yana aileyi Kilise eyaletlerinin en üst basamaklarına çıkarmak uğruna ömrünü adamıştı. Fakat beş sene kadar önce şiddetlenen gut hastalığı onu Panzio hanesinin yönetimini yatağının battaniyeleri arasından takip etmeye zorlamış, bunun üzerine ruh halinde de büyük çaplı dalgalanmalar yaşanmaya başlamıştı. Hayatının büyük bir kısmını dük olarak geçirmiş bir adamdı o. Altın çağını yaşadığı dönemlerin bittiği gerçeğiyle yeterince iyi baş edemiyordu.
İşlerden ne kadar çekilmiş olursa olsun aile için faydalı işler yapmaya ümitsizce ihtiyaç duyuyordu. Bu babasının büyük ve karsız birkaç yatırımlar ve riskli teşebbüslerde bulunduğu ilk sefer değildi. Sandrino şimdiye kadar küçük çaplı batırdığı işleri babasıyla karşı karşıya gelmeden sessizce kapatmıştı. Fakat bu kez farklıydı. İşleri başarısız olunca aynı türde daha fazla yatırımlarını ikiye katlamak, daha sonrasında kayıplarını telefi etme yoluyla tefecilere gitmek ve anaparayı elde etmek yoluyla onlardan aldığı parayı da başka riskli bir işe yatırıp onu da batırmak şimdiye kadarki en başarısız teşebbüsü olmuştu. Sonucunda kaybettikleri şey ise yalnızca altın değil bu kez ailenin itibarıydı.
"Şapeli gördün mü? Durumu ne kadar kötü? Bruno nasıl?"
"Şapel tekrar ayağa kalkacak benim bundan şüphem yok. Bruno da her zamanki gibi muhteşem."
"Ne kadar muhteşem Andreani?"
"Delilik anlamında muhteşem. Gidip gördüm, hücrede üç gün geçirmek bile narin sanatçı ruhunu epey sarsmış. Benden tebeşir istedi, içeriye kâğıt sokmadıkları için duvarlara çizim yapacakmış. Onu oradan çıkaracağını söyledim fakat durmadan nerede yanlış yaptığını bulacağını tekrarlıyordu. Dediklerimi anlayıp çabuk olmanı söylese de benden daha çok kendi kendiyle konuşuyordu. Ressamın delirmiş Sandrino."
"Bruno zaten deliydi."
Maddalena'nın parmakları bir onları dinlerken bileğinden çıkardığı işlemeli mendilini mengene gibi sıkıyordu. Şapelin durumu hakkında konuşan iki adamın sıkıntılı sesleri ona acı çektiren sabit bir vicdan azabına dönüşmüştü kulaklarında. Neredeyse aynı boydalardı, asık suratlarıyla gözünün önünde ara sıra ellerini kolları sinirli bir ruh haliyle sallayarak konuşmaya devam ediyorlardı ama Maddalena'nın beyni bunu takip etmekten acizdi. Daha yaşandığı gün zihninin ücra köşesine attığı, Viterbolu taş ustasının elinden aldığı raporları şöminede yaktığı günün görüntüler hummalı bir şekilde gözünün önünden geçiyordu. Yüreği küt küt atarken Sandrino'nun bütün bunları onun yüzünden çektiğini görmeye katlanamıyordu. Mide bulantısının artmasından korkarak mendilini ağzına kapatmıştı. Pişmanlık gözyaşları kıpkırmızı kesilmiş yanaklarından mendiline düşünüyordu.
Yapmayacaktın Maddalena. Bunu yapmayacaktın.
Sandrino öğrenirse... öğrenirse.. Asla affetmeyecek!
Seni asla affetmeyecek. Bunun için senden nefret edecek.
Bir süre sonra kontrolsüz bir şekilde sessizce ağladığının farkına varmıştı. Başını kaldırmış ve gözyaşlarının buğusunu gidermek için yeşil gözlerini kırpıştırarak Sandrino'ya bakmıştı. Kollarından birini şömine rafına dayamış nişanlısı mavi gözlerini alevlere dikmişti. Arkasındaki Andreani ise omzunu kavramış yavaşça konuşuyordu.
"Viterbo'ya dönmen gerek Sandrino. İşleri yoluna sokmak için değil, kesin bir dönüş yapman lazım."
Sandrino olduğu yerde yavaşça kuzenine dönmüştü, omzundaki elinden kurtulurken bakışları oldukça sertti. Gözlerinin altındaki o koyu gölgeler ve şeytanca seksi olan ağzının etrafına yerleşen derin çizgilerle öyle belirsiz bir yüz ifadesi içindeydi ki Andreani bunu olumsuz anlamda değerlendirmişti. Normal bir zaman olsa özgürlüğüne düşkün olmasını saygıyla karşılar tercihlerine bu kadar keskin bir tavırla karışmazdı. Fakat içinde oldukları bu durum hiç olmadığı kadar ciddiydi kızacağından emin olmasına rağmen katı ve sistematik bir mantık kullanıp sözlerini pekiştirmişti.
"Ben hiçbir yere temelli yerleşmem sözlerine başlamadan önce içinde bulunduğun şu durumu görmeye çalış. Sandretta'dan uzakta işlerin yürümediğini görüyorsun. Topraklarını hakkıyla yönetmek istiyorsan orada yaşamak zorundasın. Orada doğmuş, gençliğine kadar orada yaşamış olsan bile kök salmadığın toprakta tutunamazsın. Böyle rüzgarlarda savrulur gidersin. Sakın bana tepki gösterme, sen de biliyorsun ki yılladır seni uyardığım gerçeğin ta kendisini yaşıyorsun şu an."
Bütün bunları söyledikten sonra Andreani sessizleşmiş, sert sözlerini nasıl karşılayacağını beklemeye başlamıştı. Maddalena'da aynı şekilde nefesinin tutmuş Sandrino'nun tepkisini bekliyordu.
Ne var ki Sandrino konuşmadan önce bir müddet daha belirsiz ifadesiyle Andreani'nin karşısında durmaya devam etmişti. Sonunda tıslamayı andıran sert ses tonuyla ayağını şömine rafından çekip Andreani'nin karşısına dikilmişti.
"Bitti mi?"
Andreani asabi bir şekilde başını salladığında Sandrino'nun sert yüzünde tilkiyi andıran bir bakış belirmişti. Omuzlarını silktiğinde sanki söylediği önemli bir karar değilmişçesine başını eğip dirseklerine kadar çektiği gömleğin kollarını aşağıya indirme işine koyulmuştu.
"Kararımı vermiştim zaten. Dönüyorum."
Maddalena duyduğu cevapla birlikte derin ve titrek bir soluk alırken Andreani Ludovico'nun verdiği ilk tepki kahverengi kaşlarını yavaşça yukarı kaldırmak olmuştu.
"Doğru duydum değil mi?"
Gömleği ile işini bitiren Sandrino, kuzenine "doğru duydun" diyerek cevap verdiğinde bir anda olduğu yerde dönerek gözlerini odanın karşı ucundaki ona dikmişti.
"Ve sende benimle geliyorsun."
Maddalena bu duyduğuyla birlikte altında durduğu kemerden çıkarak öne doğru birkaç adım atmıştı. Başını olumsuz anlamda iki yana sallarken sesi isteği dışında yüksek çıkmıştı.
"Ben Roma'ya dönmem. Asla dönmem."
"Seni gerçekten burada bırakıp gideceğimi düşünüyor musun?! On gün önceki anlaşmamızı unuttuysan sana küçük bir hatırlatma yaparım burada. Görüyorsun ki şu an, adam öldürmeye hiç olmadığım kadar yakınım."
Ona doğru bir adım atan Sandrino'nun aralarında bir kırbaç gibi şaklayan öfkeli sesinden ürkerek geri çekilmiş Maddalena ilk anda neden bu kadar büyük tepki verdiğini anlamakta zorlanmıştı. Daha sonra onu Lucca'da bıraktığı taktirde Bernardo'nun şehre döneceğini düşündüğünü anlamıştı. Sandrino kaçma girşimini hala tam anlamıyla kapatabilmiş değildi, en ufak bir hatırlatıcı olduğunda öfkeleniyordu. Daha önce hiç olmadığı kadar kontrolcü davranmaya başlamıştı. Maddalena onun Bernardo'nun attığı her adımdan haberi olduğundan emindi. Şehre girdiği taktirde dediklerini yapacağından hiç şüphesi yoktu. Aynı şekilde onunda hareketlerini kontrol ediyordu, Maddalena o geceden beri sürekli olarak üzerinde Sandrino'nun gölgesini hisseder olmuştu.
Onlar bakışlarını birbirlerinin üzerine kitlemişken bulundukları odanın kapısı çalınmıştı. Sandrino, yüzünü kapıya dönmeden yüksek sesiyle izin verdiğinde, Gennaro içeri girmişti.
"Ekselansları, Roma'dan gelen bir haberci dışarıda bekliyor. Size elden teslim etmesi gereken bir mektup varmış."
Bunu duyan Sandrino kötü haber geldiğini sezmişçesine gerilmişti. Topuklarının üzerinde kapıya doğru dönmüş kollarını büyük bir otoriteyle arkasında bağladığında içeri gönderilmesini işaret etmişti.
Gennaro'nun açtığı kapıdan içeriye seyahat kıyafetleri içinde yabancı bir adam girmişti. Hızla odayı geçerek Sandrino'nun karşısında durmuş, başındaki şapkayı çıkartıp belini bükerek selam vermişti. Maddalena ise ağır adımlarla onlara yaklaşmaya başlamıştı, gelen adamı diğerlerinin aksine yakından tanıyordu. Ağabeyi Alfonso De Benardi'nin kişisel habercisiydi.
"Alfonso De Benardi'nin özel habercisiyim ekselansları. Bu mektubu sizin elinize teslim etmem ve imzaladığınız zaman tekrar Roma'da götürmek üzere emir aldım."
Sandrino bunu duyduğunda ileri çıkarak adamın uzattığı mektubu çekip almıştı. De Benardi mührü basılmış balmumu kırdığında, arkasına dönmüş yazılanları okumaya başlamıştı. O sırada nefesini tutmuş bir halde ağabeyinin Sandrino'ya neden mektup göndermiş olabileceği üzerine, sonu gelmeyen fikirler üretmeye başlamış Maddalena, yanına doğru bir adım atmıştı ki sinirli gülüşünü duyduğunda duraksamıştı. Elindeki mektuptan başını kaldıran Sandrino, dudaklarındaki alaycı gülüşle mektubu yukarıya kaldırarak ne olduğunu çözememiş ona ve Andreani'ye gelen haberi açıklamıştı.
"Nişan iptali."
Andreani Ludovico mektubu eline alıp kendi gözleriyle yazılanları okurken Sandrino konuşmaya devam etmişti.
"Bu kâğıdı sorun çıkartmadan imzalamamı ve yarısını ödediği çeyizi de geri göndermemi istiyor."
"Ne yapacaksın?"
Maddalena olduğu yerde şaşkınlık ve dehşetle donakalmışken mektubu Sandrino'ya geri veren Andreani Ludovico, kısık bir tonda ne yapacağını anlamaya çalışmıştı. Sandrino'nun karşılığı ise oldukça hızlıydı, imzalaması beklenen mektubu acelede etmeden boylu boyunca yırtmaya başlamıştı.
"Ne mi yapacağım? İşte bunu."
"Sandrino ne yapıyorsun?"
Mektubu parçalara ayırışını izlerken telaşa kapılan Maddalena kekeleyerek konuşmuştu. Fakat şöminenin önüne geçmiş olan Sandrino ona ilk ada cevap vermemişti. Parçalara ayırdığı mektubu şöminede yanan ateşin üzerine bırakmıştı. Başını çevirip yüzüne baktığında oldukça kararlı bir hali vardı.
"Sevgili ağabeyin kıymetli altınlarını alabilir fakat seni alamayacak."
Maddalena bu tavrından rahatsız olmuştu. Verilen bir bağış çanağı gibi ağabeyi ve Sandrino'nun arasında gidip gelmek canını sıkıyordu. Bir an Andreani Ludovico'nun varlığını unutarak öfkeyle parlayan yeşil gözlerini Sandrino'ya dikmiş ve sert sesiyle sözlerine itiraz etmişti.
"Ben sizin aranızda kimde kalacağını konuşabileceğiniz bir vazo değilim. "
Çoktan kararını vermiş olan Sandrino sözlerini duymamıştı, tüm odayı dolduran gür sesiyle bağırarak Gennaro'ya seslenmişti. Neredeyse anında kapı açılmış Gennaro heybetli bedeniyle odaya girmişti.
"Biraz önce Roma'dan gelen o adam benim karşıma hiç çıkmadı ve getirdiği mektup benim hiç elime geçmedi. Yapabilir misin bunu?"
"Evet Ekselansları."
"Güzel, nasıl yapacağını senin hayal gücüne bırakıyorum. Çıkabilirsin."
Sandrino ve Gennaro arasında geçen dehşet verici konuşmanın şahitlerinden biri olan Andreani Ludovico'nun dudağının kenarında keyifli bir sırıtış belirirken Maddalena'nın ise uğradığı şaşkınlık karışısında ifadesi yüzünde donup kalmıştı. Serseme dönmüş bir tavırla az önce Gennaro'nun çıktığı kapıyı işaret edip kekeleyerek konuşmuştu.
"O adam Alfonso'nun en değerli habercilerinden."
"Öldürmez, belki sadece sakat bırakır. En kötü ihtimalle Alfonso De Benardi kendine yeni birini bulur."
Tekrar ona dönen Sandrino'nun dudakları şeytanca bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. Az önce belki de ağabeyinin kişisel habercisinin ölüm fermanını vermişti ve bundan zerre rahatsızlık duymuyordu. Yine de Maddalena onun neden bunu yaptığını anlayamıyordu, mektubu ortadan kaldırması ona en fazla bir hafta kazandırırdı. Alfonso beklediği imzayı alamadığı taktirde yenisini gönderir, her şekilde Sandrino'ya nişanın iptalini kabul ettirirdi. Elbet bir gün imzalamak zorunda kalacaktı.
O sırada Sandrino, Andreani'ye dönmüştü. Konuşurken yüzündeki bir şeyler planlayan gülümsemesi sesine yansıyordu.
"Sence Kardinal Foscari hala bizimle özel ricalarımızı kabul edecek kadar iyi ilişkiler içinde midir? Yoksa kendime başka bir din adamı mı bulmam gerekecek?"
"Bence bu geri çevirmek istemeyeceği bir onur olur."
Şimdi birbirine bakan iki adamın da suratında son derece şüphe uyandırıcı şeytani bir gülümseme vardı. Maddalena ikisinin arasında geçen tuhaf konuşmayı izlediği süreç boyunca kafası daha fazla karışmış ve aklına gelen ihtimallerle buz gibi terler dökmeye başlamıştı. Tuhaf konuşmanın dışında tutulmaya daha fazla dayanamayacaktı, araya girdiğinde sesi korkuyla titriyordu.
"Beni bağışlayın fakat ne hakkında konuştuğunuzu burada hiçbir şey anlamayan kıza da söyleyebilir misiniz? Kardinale ne için ihtiyacın var?"
"Nikah kıyacak. Seninle benimkini. Evleniyoruz."
Kararlılıkla parlayan gözlerini onun şaşkın bakan yeşil gözlerine odaklamış Sandrino öylece söyleyivermişti. Maddalena kelimenin tam anlamıyla şok olmuştu, güçlü bir şok dalgası vücudunu sarmış, belirgin bir şekilde irkilmişti. Şaşkın zihni ilk anda söylediğini anlamdırmayı reddetmişti. Önce bir şey söyleyememiş, onun rengi kaçan halini izleyen Sandrino endişeyle karışık bir keyifle adını mırıldadığında ne dediğinin daha net farkına varmıştı. Kendinden emin çıkmayan kısık sesiyle konuştuğunda Sandrino'nun arkasında kalan Andreani Ludovico önünde yaşanan anları gülümseyerek izliyordu.
"Şaka yaptığını söyle."
"Yarın. Sonrasında da Viterbo'ya yola çıkacağız."
Bunları söylerken Sandrino'nun gülümsemesi hiç olmadığı kadar keskindi, en ufak bir tereddüt yoktu sesinde. Onun bu hali Maddalena'nın başını döndürüyordu. Geriye doğru bir adım atarken başını şiddetle iki yana sallamıştı. Böyle konuları bir dük olan kuzeninin yanında konuşmalarının ikisine de yakışmadığının farkında olsa bile kendi bildiğini okumayı seven Sandrino'ya fırsatı varken itiraz etmeliydi. Üstelik dükün bu durumdan rahatsız olur gibi bir hali de yoktu.
"Ben seninle evlenmem."
"Öyle bir evlenirsin ki. Andreani bize biraz zaman ver. Geri döneceğiz."
Bunu söyleyen Sandrino birkaç uzun adımda yanına gelmişti. Yeşil gözlerinin öfke ve itirazla parlayışına aldırış etmiyordu, omzunun üzerinden kuzenine dönüp izin istediğinde dirseğini kavramıştı. Onun dediğini yapacağını bilen Maddalena odadan çıkarmaya razı gelirken Andreani Ludovico'nun arkalarından "zevkle" dediğini duyar gibi olmuştu.
Koridora çıktıklarında Maddalena, kolunu Sandrino'nun elinden kurtarmış ve başını dimdik tutarak giriş holünde onu bekleyen Natilda'ya ulaşmak içinde hızlıca yürümeye başlamıştı. Şapelin çöküşüne neden olmuşken onunla evlenmek yapacağı en büyük hata olurdu. Evlilikleri böylesine ciddi bir sırrın üzerine kurulacak olursa asla çocukluğundan beri hayalini kurduğu mutlu ve huzurlu evliliğe kavuşamazdı. Çünkü sırlar eninde sonunda ortaya çıkardı.
Gözyaşlarını at arabasının sağlayacağı mahremiyete ve Natilda'nın koruyuculuğuna ulaşana kadar tutabilmek için içinden dua ediyordu. Arkasında, Papalık Sarayının kahyasının Sandrino'yu durduğunu duymuştu ve adamın Sandrino'yu o elinden kurtulup evlilik konusunu bir daha açamayacak kadar uzaklaşmasına imkan verecek kadar oyalaması için adımlarını hızlandırmıştı. Sarayın giriş holüne ulaştığında bir an bunu başarabileceğini sanmıştı.
"Maddalena, bekle."
Sandrino'nun sesinin duyduğunda gelişini gören Natilda'ya doğru ilerlemeye devam etmiş ve dönüp yüzüne bakmamıştı.
"Ben gidiyorum."
"Evlilik konusunu kararlaştırdığımızda gidebilirsin ama şimdi değil."
"Kararlaştıracak bir şey yok Sandrino. Ben gidiyorum, eminim sende oturup düşündüğünde bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu anlayacaksın."
Dönüp yüzüne bakmak zorunda kalmış Maddalena tam ondan uzaklaşamaya yeltenmişti fakat Sandrino onu birden dirseklerinden yakalayıp öyle bir hızla diğer tarafa çevirmişti ki Maddalena ince bir çığlık atmıştı. Onları izleyen Natilda'nın şaşkınlık ve endişeyle bir adım öne çıkışını son anda fark edebilmişti. Önlerin çıkan ilk kapıdan kapıdan onu geçirip arkalarından ayağıyla kapattığında Maddalena çırpınarak belini saran kolundan kurtulmuştu.
"Evlenmeyeceğim seninle. Duydun mu beni? Evlenmeyeceğim."
"Ağabeyinin para sıkıntısı çeken ve şapeli çöktüğü için Papanın gözündeki değeri düşmüş birine kardeşini vermek istememesi gibi sende zavallı bir koca istemediğin için mi evlenmek istemiyorsun? Hastalıklı Juan Panzio'nun oğlu olduğum için mi?"
Yüce İsa! Onunla bu yüzden evlenmek istemediğini düşünüyor olmazdı. Maddalena bir an afallamıştı, bunu söyleyen tanıdığı Sandrino değildi. Konuşurken, yürürken bile kendini beğenmiş bir ifade taşırdı o. Bulduğu en ufak fırsatta bile yakışıklılığı ve mükemmel bir adam oluşuyla övünür, yaptığı her şeyin takdire şayan olduğunu ve istisnasız her zaman kendisinin haklı olduklarını iddia ederdi. Fakat bugün farklıydı Sandrino bugün o parlak maskenin altında, ciddiyetsizliğin ardında söz konusu ailesi olduğu zaman başarısız olmaktan korkan bir adam olduğunu göstermişti. Sandrino Panzio gülen bir yüzden alaycılıktan çok daha fazlasıydı.
"Böyle düşünmediğimi biliyorsun."
Gözyaşlarıyla ıslanmış yanaklarını silip bakışlarını toplayan Maddalena, tüm ciddiyetiyle karşılık vermişti. Sandrino duyduklarıyla birlikte dudaklarındaki gerginliği serbest bırakarak ona doğru yürümeye başlamıştı. Maddalena o yaklaştıkça geriliyordu, sırtı yüksek arkalıklı bir sandalyeye dayanınca durmak zorunda kalmış ve Sandrino'ya bu konuda ikna olmayacağını gösteren inatçı bakışlarla karşılık vermişti.
"Evet diyeceksin Maddalena. Gayet kolay -evet seninle evleneceğim Sandrino."
Sandrino ellerini omuzlarına koyarken o da başını hızla iki yana sallamıştı. Zorlukla yutkunmuş, kısık sesiyle bir kez daha itiraz etmişti.
"Hayır."
"Neden bu kadar inat ediyorsun? Sorun ne?"
"Sorun sensin. Ne paran ne de şapelin ne de Panzio adın hiçbiri değil. Evlenmek istememin sebebi; sensin Sandrino. Senin hoşuma gitmeyen pek çok huyun var."
Onu dinleyen Sandrino'nun yüzündeki ifade bir an için gerilir gibi olmuşsa da bozulduğunun izlerinin uzun süre yüzünde durmasına izin vermemişti.
"Ne kadar çok?"
"Bana bir ay ver. O zaman liste çıkarabilirim."
"Biliyor musun Maddalena, bu hazırcevaplığının beni sinir edebileceğini düşünüyorsun ama tam tersi etki yapıyor. Şu an aklımdan geçen şey; bana ne kadar uygun olduğun oluyor. Hayatımız sonu gelmeyen bir müzikal gibi olacak."
Gülen Sandrino gözlerinin içine öylesine derin bakıyordu ki Maddalena bir an kendini karşı koyamadığı bir akıma kapılmış gibi hissetmişti. Neredeyse karşılık olarak gülümseyecekti. Hayatlarını bir müzikale benzetmesi hoşuna gitmişti. Onun dudaklarındaki gülümsemeyi andıran seğirmeyi izleyen Sandrino, baş parmaklarıyla omuzunu okşayarak ısrar etmişti.
"Yine de benden nefret etmiyorsun. Sende istiyorsun bunu. Benimle olmaktan sandığın kadar rahatsız olmuyorsun."
Maddalena omuzlarını kavrayan ellerden kurtulmayı denedi fakat başaramadı. Sandrino onu usul usul kollarıyla sararak kendine çekerken ellerini göğsüne yaslayıp daha fazlasına izin vermemişti.
"Yüce isa! Delirmişsin sen!"
"Mümkündür ama delirdiysem de bunun sebebi sensin."
Nefes alamadığını hisseden Maddalena'nın ağzından tek bir söz çıkmamıştı. Sadrino'nun kararlı bir biçimde sürdürdüğü evlilik konusu başını döndürüyordu. Onun sessizliğinden faydalanan Sandrino ise sözlerine kulak vermesi için kolları arasında hafifçe sarsarak konuşmaya başlamıştı.
"Ağabeyin ve annen seni güçlü bir aileye gelin vermekte kararlı. Hiçbir şey onları bu fikirden caydıramaz. Tam da bu yüzden, itibarımın zedelendiğini ve para sıkıntısı çektiğimi duyar duymaz nişanı iptal edip seni başkasıyla evlendirmek istiyorlar. Eğer iptalin altına imzamı atmış olsaydım yeni anlaşma için vakit kaybetmeyeceklerdi belki de. Gerçekten istediğin bu mu?"
Maddalena hafif bir histeri tınısıyla gülmüştü. Sandrino'nun lafı annesi ve ağabeyinin onu gelin verecek güçlü ve zengin bir damat bulma hırsına getirmesinden öyle rahatsız olmuştu ki asabiyetle lafı yapıştırıvermişti.
"Seninle evlenmektense başka biriyle evlenmeyi yeğlerim belki de."
"Senin adına ne üzücü, benden kurtuluş biletin şu an şöminenin içinde küle dönüşmüş durumda."
"Bu evliliğin sana getireceği faydaları da konuşalım mı Sandrino? De Benardi adıyla Panzio adını birleştirip Viterbo'ya dönmek senin için kesinlikle çok faydalı olur. Eğer bu nişan bozulursa itibarın daha fazla zarar alacak."
"Tüm bunlar ortada yokken ben sana evlenme teklif etmiştim zaten. Sen benim bu dünya üzerinde evlenmeyi düşündüğüm tek kadınsın. Şimdiye kadar benim sırf itibar ve güç için evlenmeyecek bir adam olduğunu anlamış olman lazım. Evlilik tüm bunlardan daha tehlikeli bir oyundur."
Sandrino'nun son sözleri üzerine Maddalena'nın yüzündeki isyankar ifade bir an donmuştu. Bu bir iltifat mıydı yoksa onu ikna etmek için öylece ağzından çıkıvermiş önemsiz bir şey miydi bilmiyordu. Söz konusu Sandrino olduğunda artık hiçbir şeyden ama anlamıyla emin olamıyordu. Bezgin bir sesle direncinin son kırıntılarına tutunmaya çalışmıştı.
"Öylece bir anda evlenemeyiz. Hem ağabeyim nişanı iptal etmeye karar vermiş bile."
Bunu duyan Sandrino gülerek gerçekten mi? diye mırıldanarak kendini beğenmiş bir bakış atmıştı. Konuşurken gülmeye devam ediyordu fakat sesi son derece kararlıydı.
"Ağabeyin Roma'da nişanı iptal ettiğini düşünmeye devam edebilir. Gönderdiği mektup bana hiç ulaşmadı. Viterbo'ya evlenmiş olarak döndüğümüzde bizi tebrik etmekten başka hiçbir şey yapamayacak çünkü artık senin üzerinde hiçbir söz hakkı kalmamış olacak."
Maddalena itiraz halinde başını salladı ama eğer Lucca'da onlardan habersiz nikah kıyar ve Viterbo'ya evli olarak dönerlerse Sandrino'nun da dediği gibi Alfonso ve annesinin bunu kabul etmekten başka hiçbir seçeneği olmayacağını biliyordu. De Benardi ailesinin itibarı için Panzio ailesiyle olan evliliği destekliyormuş gibi görünmek zorunda kalacaklardı. Duruma bu yönden baktığında Maddalena, bu gizli nikahın onun haberi bile olmadan yeni evlilik pazarlığı yapmaya başlamış annesi Contessa'ya sert bir cevap olacağını görmüştü. Fakat her ne olursa olsun öyle kaçar gibi bir günde evlenmek hoşuna gitmiyordu.
"İ-i-izin lazım. Himayesinde olduğum aile büyüğümün nikah için izni lazım."
"Viterbo ve Roma başpiskoposunun mührünü taşıyan evlilik sözleşmesi çalışma odamda duruyor."
"Evlenmek istemiyorum derim. Ağabeyim ve annem seçmiş benim bu adamla evlenmeye rızam yok derim, Kardinal Foscari bu durumda nikahı kıymaz."
Bunu duyan Sandrino panikleyeceği yerde daha da keyiflenmişti. O karşısında kendine olan tüm inancıyla yılmadan evlenmemeleri için sebepleri sıralarken gözlerinde parlayan eğlencenin ışıltısı Maddalena'yı çıldırtıyordu. Onun dinlerken gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı.
"Eğer gelin, kendi seçmediği bir adamla evlendiriliyor diye kardinaller nikah kıymasaydı, şu anda içeride bizi bekleyen Andreani hala bekar olurdu."
Bu sözlerle dikkati dağılan Maddalena bir an duraksamıştı. Sandretta topraklarında verilen kır ziyafetinde tanıştığı Clarissa Ludovico'nun kocasıyla rızası dışında evlendirilmiş olduğuna bir an bile inanmıyordu. Çehresini kuşan mağrur ifadenin güzelliğine en ufak bir gölge düşürmeye yetmediği düşesin Andreani Ludovico ile birlikte insanları kıskandıracak kadar muhteşem uyumları vardı. Aklından geçenleri dillendirmekten kendini alamamıştı.
"Onlar çok mutlu görünüyorlar."
Sandrino bunun çok uzun bir konu olduğunu gösteren bir ifadeyle elini havada savurmuştu.
"O başka bir hikâyenin konusu. Şu an bizimkinin yoluna çıkan sorunları çözmeye çalışıyoruz. İşimizi kolaylaştırıp, evet diyebilirsin."
Maddalena'nın bunu yapmaya niyeti yoktu, onunla evlenmek istediğini söylemektense bu inatlaşmayı sonsuza kadar sürdürürdü. Bir çıkış yolu aramaya devam ederek hiddetle karşı çıkmıştı.
"Kardinale ağabeyimin mektubunu söylerim. Bana inanacaktır."
Maddalena'yı kolları arasında sıkı sıkıya tutmaya devam eden Sandrino itirazlarının hala sona ermemesi karşısında başını eğerek fırtınalı yeşil gözlerinin içine bakmıştı. Kahkahalarla mı gülsün, itirazlarını sona erdirmek için konuşmak yerine daha etkili bir yöneteme başvurarak öpsün mü yoksa tehdit mi etsin karar veremiyordu. Sinirli bir şekilde gülerken inatçı cadı diye söylenmişti. Bunu duyan Maddalena ise kolları arasında çırpınmış fakat Sandrino konuşmaya başlamasıyla onu durdurmuştu.
"Maddalena, sen de başka bir adamla evlenmek istemiyorsun. Ben de başka bir kadınla evlenmek istemiyorum. O zaman neden direniyorsun?"
Gerekçeler Maddalena'nın zihnine bir bir doluşmaya başlamıştı. Ortada karşılıklı bir sevgi yokken yapılan evliliğin ne kadar kötü gidebileceği pek çok neden, önlerine çıkabilecek her bir sorun, şapelin çökmesine neden olduğunu öğrendiğinde yaşanacak felaket, Sandrino'nun evlilik adamı olmadığı gerçeği, çocukluğundan beri onu sevecek koruyacak her zaman destekçisi olacak ona bir yuva verebilecek birinin hayalini kurması... hepsi gayet netti aklında. Fakat ağzından sadece tek bir söz çıkmıştı.
"Çılgınlık bu."
Sessiz kaldığı süre boyunca Maddalena'nın kendi içinde panikle evliliğin hesabını yapışını ifadesinden kolayca okuyan Sandrino gitgide kızaran yanaklarına ve farkında olmadan dişlediği alt dudağına bakarken boğuk sesiyle kıkırdamıştı. Ona bırakırsa asla evliliğin doğru bir karar olduğunu kabul etmeyecekti. Bunun için durumu kesin bir tavırla ele almaya ve ona fazla bir söz hakkı tanımamaya karar vermişti. Ellerinin kollarına yerleştirdiğinde tedirgin yeşil gözlerinin içine bakmıştı,
"Yapıyoruz bu nikahı Maddalena. Sana iki seçenek tanıyorum bu noktada; ya kendi rızanla ya da zorla. Benim için fark etmez iki şekilde de seni Viterbo'ya evli olarak götüreceğim."
Yumuşak bariton sesinin içindeki yapmaya karar verdiği her şeyi başarabilecek çelik gibi bir kararlılık hatta büyük bir delilik, kibirli bir kendine güven vardı. Bu da Maddalena'yı daha fazla tedirgin ediyor hatta korkutuyordu. Isırdığı dudağını serbest bıraktığında konuşmadan önce iki kez vazgeçip tekrar denemişti.
"N- n ne - neden evleneyim seninle?"
Sandrino, Maddalena'nın hıçkırır gibi bir sesle kekeleyerek konuşmasını elbette kaçırmamıştı. Bir eliyle hala kolunu tutarken diğerini nazikçe yanağına yaslamış, hafifçe yüzünü ona doğru kaldırmıştı. Dudakları samimi bir tebessümle kıvrılmışken yeşil gözlerinin derinliklerinde kaybolmak ister gibi bakıyordu.
"Çünkü Maddalena birlikte bir hayat kurabiliriz. Birbirimizin çoktan içine işledik. İkimiz için de başka kimsenin olmayacağını sen de hissediyor olmalısın. İstersen bu konuda benimle daha fazla tartışabilirsin ancak kaybedersin. Tıpkı senin yarın benimle birlikte evlilik yemini etmeni engelleyecek her türlü gerekçe ve herkes gibi."
Bu sözlerini dinleyen Maddalena bir süre duraksamıştı. Hala bir yanı bu evliliğin nereye gideceğini bilmediği için korkuyordu fakat ne kadar inkar ederse etsin haftalardır düşünmemeye çalıştığı yaklaşan felaketin bütün gerçekleriyle karşısına dikildiğini de yadsıyamazdı; annesi ve ağabeyi nişanı bozmuştu ve onu başka bir biriyle evlendirme planı yapıyorlardı. Sorunlarını ancak Sandrino ile evlenerek çözebilirdi. Şu durumda bekar kalmasına izin vermeyeceklerdi. Yüzündeki isyankâr ifade yerini daha farklı bir şeye gururlu ve öfkeli bir tanrıçaya özgü bir iradeye bırakmıştı. Aniden Sandrino'nun kolları arasından geriye çekilmişti, göz temasını kesmeden mağrur bir tonla konuşmuştu.
"Şartlarım var. Tehditlerinin hiçbiri beni seninle evlenmeye ikna edemez."
Sandrino'nun gözleri ışıldamıştı, anlayışlı bir tavırla şartlarını kabul edeceğini vurgulamak için elini buyur anlamında havada sallamayı da ihmal etmemişti.
"Elbette olacaktı. Şartlarını söyle, bekliyorum."
Maddalena biraz sonra söyleyeceklerini alaylı yüzüyle ciddiye almamasına ya da geçiştirmesine izin veremezdi. Tüm evlilik yaşantılarını etkileyecek önemli bu şartı en iyi şekilde anlaması gerekiyordu. Tam da bu yüzden yüzüne beklenmedik bir biçimde mağrur bir ifade yerleştirmişti. Karşısında omuzlarını geriye atarak dimdik durduğunda eski, ruhundaki yaralarla hayatın içinde kaybolmamış güçlü genç kız oluvermişti. Ailesinin ona yaşattığı aşalamaları, hor görmeleri, varlığının yok sayılmasını başkalarının tekrar yaşatmasına izin vermeyecekti. Aşktan vazgeçebilirdi ama saygıdan asla. Yeşil gözlerinin içinde kopan ateş fırtınasıyla aniden elini kaldırıp Sandrino'nun havadaki bileğini tutmuştu. Parmaklarının sıkıca kavradığı bileğini kendine çektiğinde, gözlerinin içine bakarak konuşmuştu.
"Tanrı önünde yemin etmeden önce bu şartımı çok iyi düşünmen gerek. Çünkü bu konuda asla taviz vermeyeceğim. Şimdiye kadar senden bir şey istemediğim Sandrino ortada bir nişan varken bile sahte olduğunu söyleyip bekarmış gibi şekilde davranmana razı geldim. Fakat bunu evliliğimde asla yapmam. Asla. Ailelerimizin, dostlarımızın, hizmetçilerin önünde beni küçük düşürmene, aşağılamana izin vermeyeceğim. Ben tüm bu saygısızlığa, küçük görülmeye çocukluğumda yeterince katlandım artık asla kimsenin bana o şekilde davranmasına izin vermem. Evliliğimize sadık kalacaksın, ancak bu şartla evlenirim. Seni terk ederim Sandrino, inan bana ne pahasına olursa olsun bunu yaparım. Ben kocasını başka kadınlarla paylaşırken ağırbaşlı bir eş gibi davranacak kadınlardan değilim, öyle bir hayatı asla kabul etmem. Beni biraz tanımışsındır, eğer yaralarıma basarsan tepkimi gösteririm. Aşktan vazgeçebilirim ama saygıdan asla. Adı Vitalia o olan kadınla, ne de bilmek istemediğim diğerleriyle aranda ne varsa hepsi sona erecek, evliliğimin üzerinde en ufak gölgelerini dahi istemiyorum."
Eğer bu soylu ailelerden gelen başka bir çiftin evliliği olsaydı Maddalena kadının kocasından böyle bir şey istemesinin hakkı olmayacağının farkındaydı. O gerçekçiydi, kocasının ilgisi için yaşayan ve belki de bu uğurda kendini perişan eden kadınlar gibi romantik saf bir kız değildi. Babasının De Benardi Sarayına uğramadığı zamanlarda bir metres edindiği ve annesinin bunu bilmiyormuş gibi davrandığını dahi biliyordu. Bir erkeğin kadınlarla kurduğu gelip geçici bedensel ve rasgele ilişkileri hep olurdu. Anneleri, Marianna ve ona bunu hep söylerdi. Asil bir kadın böyle meseleler hakkında fazlaca söylenmemeliydi. Onlardan beklenildiği gibi vakur bir tavırla kabullenir, model bir eş görevini devam ettirirdi.
Fakat onun ve Sandrino'nun aralarındaki ilişki diğer soylu çiftlerden oldukça farklı dinamiklere sahipti. Hiçbir zaman hangi aileden geldiklerini ya da Sandrino'nun yakında bir dük olacağını umursamadan diğer insanlarla aynı insanı duygulara sahip olduklarını birçok kez göstermişlerdi. Yüzlerine karşı bir çok kez hakaret etmiş, bağırmış hatta zarar dahi vermişlerdi, resmiyet sınırları tanıştıkları ilk günden beri aralarında hiç olmamıştı. Tam da bu yüzden Maddalena, bunlardan cesaret alıp metres konusundaki kesin çizgisini açıkça yüzüne söylemiş hatta tüm o kadınlarla ilişkisini kesmesini emreden bir tavır takınmıştı. Bunun sonuna kadar hakkı olduğunu düşünüyordu.
Sandrino, konuşmaya devam ettikçe farkında olmadan tırnaklarını bileğine geçirmeye başlamış Maddalena'nın güzel ve asi yüzüne bakıyordu. Eğer bir gün biri, bir kadının karşısına geçip de görüştüğü tüm kadınlarla ilişkisini kesmesini ve çapkınlığını geride bırakmasını isteyeceğini -hayır şart koşacağını hatta dayatacağını- ve üzerine de onun da bunu uysalca kabul edeceğini söylese Sandrino büyük bir kahkaha patlatır, bu şakayı yapanı hayal gücünün sınırsızlığından dolayı tebrik ederdi. Fakat şimdi bu konu ona uzaktan yakından komik gelmiyordu. Özellikle de karşısındaki göz alıcı sarışın güzelin ataklığına şaşırmış istemeden mağrur tavrından etkilenmişken. İnsanın içini eriten yemyeşil gözlerin içindeki bakış güçlü ruhunun yansımasıydı, ağlamaktan gözbebeklerinin etrafını sarmış kızarıklar buna en ufak bir gölge dahi düşürmüyordu. Arkasındaki sandalye ve onun geniş bedeni arasında sıkışmış olsa bile Maddalena'nın dimdik ve gergin bedeni her türlü kötü şeye dayanmaya hazır olduğunu gösteriyordu.
Işıltılı mavi gözlerini önce Maddalena'nın hala ince parmaklarıyla sıkı sıkıya sardığı bileğine indirmiş sonrasında ise yavaşça ondan bir cevap bekleyen kıza dönmüştü. Dudakları ağır bir gülümsemeyle kıvrılırken aniden elini beline yerleştirip hışımla kendi göğsüne çekmişti.
"Şartınızı kabul ediyorum hanımefendi. Başka bir şey?
Sandrino'nun anlayışlı fakat son derece tekinsiz gelen ses tonunun yarattığı heyecan dalgasıyla afallayan Maddalena yavaşça yutkunmuştu. Ona doğru eğilmiş kasıtlı bir biçimde belinde duran elini bastırırken niyeti dengesini bozmaktı, artık bunu öğrenmişti. Sandrino onun tecrübesizliğini kullanıyordu. Bu adam ona kesinlikle yaramazdı, o olmadan da hayatı yeterince berbattı gidiyordu Sandrino bunu daha da mahvedecekti. Onun için tüm bunlar bir eğlenceli bir oyun ve irade savaşı olabilirdi fakat Maddalena için çok daha fazlasıydı. Sandrino'nun sırf eğlenmek onu utandırmak için duygularıyla oynamasına izin veremezdi. Öfkeyle göğsüne vurup kızaran yanaklarıyla kollarından kaçarsa bu Sandrino'nun daha fazla hoşuna giderdi. Bunun yerine başını kaldırıp gözlerinin içine korkusuzca bakmıştı.
"Son bir şey daha var. Evlilik yeminini etmem senin karın olmayı istediğim anlamına gelmez. Bunu bilmeni istiyorum."
Kesin bir tavırla söyledikleri üzerine Sandrino'nun yüzündeki gülümseme daha da aydınlanmıştı. Başını zarifçe yana eğerek anlatmak istediğini anladığını göstermişti. Bir adım geri çıkıp elini tuttuğunda konuşmuş ardından onları odadan çıkartmıştı.
"O halde yarın resmileştiriyoruz bunu."
Çalışma odasındaki Andreani Ludovico onları yüksek pencerelerin köşesindeki meşe ağacından büfenin önünde bekliyordu. Uzun boyuyla öylece dikilirken perdeleri açılmış çekilmiş camlardan içeri süzülen günışığı koyu kumral saçlarına ve kirli sakallı yüzüne vuruyordu, seyahat ederken kullandığı siyah pelerinin çıkartıp kenara bırakmıştı. Maddalena her yanından otorite akan adama bakarken bir an yanında karısı Clarissa Ludovico'yu görür gibi olmuş, Sandrino'nun diğer odada söylediklerine hala inanmıyordu. Birbirlerine bu kadar çok benzeyen bir çifte daha rast gelmemişti.
O bunları düşünürken Andreani Ludovico'da onun elini sahiplenir gibi sıkı sıkıya tutan Sandrino'ya bakıp muzip bir tavırla gülümsemişti.
"Sanırım evlilik kararı verilmiş."
Sandrino bu sözlere tabi ki verilecekti diye bakan kendini beğenmiş ifadeyle karışık verirken o telaşla elini parmakları arasından çekmişti. Kuzeninin karşısında huzursuz bir biçimde kaşlarını çatarak söylenmişti. Bugün gördükleriyle birlikte adamın artık Sandrino ile aralarında olan bitenden zaten en başından beri haberdar olduğunu çıkartmıştı.
"Gönülsüz olsa da evet."
Gülümseyen Andreani Ludovico, Sandrino ve ona manalı bir bakış attığında arkasındaki büfeye dönmüştü. Keyifli bir tavırla daha önceden doldurduğu üç kadehi de zahmetsizce eline aldığında, onlara doğru taşırken konuşmuştu.
"Evliliğinizin onuruna kadeh kaldıran ilk kişi ben olmalıyım."
**
Işık ve gölge her varlıkta bir arada bulunur, birbirinden ayrılmazlar. Ancak gölge ışıktan daha güçlüdür; çünkü cisimleri tamamen ışıksız bırakabilir. Oysa ışık gölgeyi cisimden o kadar kolayca uzaklaştıramaz.
Maddalena bu sözleri Lucca'nın en büyük üstadı kabul edilen Franco'nun atölyesinde geçirdiği zamanlarda duymuştu. Üzerinde altı ayı aşkın zamandır çalıştığı Mecdelli Meryem ya da Maria Magdalena olarak bilenen azizenin resmine hızlı fırça darbeleriyle gölgeler eklerken, hevesle çalışmasını izleyen ona dönmüş ve hikayedeki esinlendiği kısmı anlatmıştı. Bir rivayete göre İsrail'de fahişelik yaptığı gerekçesiyle taşlanan ve İsa'nın yardım elini uzatmasıyla tövbe eden Mecdelli Meryem'in Hristiyanlığı benimseyip bir azize olması gibi üstat Franco'da ışık ve karanlığı bir arada kullanmıştı. O gün isminin kökeni olan bu azize hakkındaki üstadın sözleri Maddalena'nın zihnine kazınmıştı.
Mecdelli Meryem'in gölgeleri ışığı kapattı.
Maddalena istemsizce annesinin koyduğu ismin kendisine ne kadar da uyduğunu düşünerek iç geçirmişti. Bernardo'nun kalbi kırık bir şekilde öylece kimsesiz gibi yolculuğa çıkmasının da Lucca'dan sürgün edilmesinin de suçlusu oydu. Belki öfkesine yenilip Viterbolu taş ustasını yolundan çevirmemiş olsaydı şapelin çökmesi de engellenmiş olacaktı. Bruno hiç zindana atılmamış, sanatkarlığı tehlikeye girmemiş, insanlar ölüp yaralanmamış ve Sandrino'nun başı derde girmemiş olabilirdi. O böyle olsun istememişti.
Tüm bunların üstüne ise bu öğleden önce Sandrino'nun karısı olmayı kabul etmişti. Hiçbir şey yapmamışçasına, Viterbo'ya dönecek ve şapelin durumu yüzünden kahrolan kocasına destek olacak, ailesinin arasına karışacaktı.
Tüm bunları ne kadar düşünürse düşünsün işin içinden çıkamayan Maddalena, zümrütleri andıran yeşil gözlerini yavaşça kapattığında başını arkasına yaslayıp sıcak suyun içine biraz daha gömülmüştü. Cardello Sarayındaki yatak odasında, omuz yüksekliğindeki küvetteydi. Yanı başındaki şömine içindeki ateşin güçlü çıtırtıları, halasının nikaha hazırlanması için yanına gönderdiği hizmetkarların ayak seslerine karışıyordu. Her şey son bulana kadar vanilya kokusu yayılan küvetin içinde saklanmayı ne çok isterdi.
Nikah öğleden önce gerçekleşecekti. Önce Papalık Sarayı'nın şapeli düşünülmüş daha sonra Agnesia Halasının rehberliğinde kilisede yapılmasın karar verilmişti. Kardinal Foscari, müstakbel Panzio dükünün nikahındaki kendi özel rolünün farkındaydı ki Lucca'daki soylulara da haber verilmesi gerektiğini söylemişti. Maddalena bunu çok gereksiz bularak içinden kimsenin bir gün önce haber verilmiş nikaha gelmek istemeyeceğini geçirmişti.
Sandrino, nikahın ardından vakit kaybetmeden Viterbo'ya yola çıkmak istiyordu. Bu haberi duyan Natilda ise tüm gecesini Sandrino Panzio'ya söylenerek eşyalarını sandıklara doldurmakla geçirmişti. Tüm bu kararlar ve nikah telaşının ortasında kalan Maddalena ise adeta hiçbir şeyi kontrol edemiyor fakat aslında her şey onun başının altından çıkmış gibi hissediyordu.
"Maddalena artık seni nikah için hazırlamalıyız."
Küvetin durduğu yeri gizleyen beyaz tülü araladığında karşısına geçen Natilda, sert ses tonuyla dikkatini çekmeye çalışmıştı. O sabah erkenden onu uyandırmaya gelmişti. Fakat Maddalena günün ilk ışıklarıyla çoktan uyanmış, üzerine giydiği sabahlığıyla pencerenin yanındaki sandalyelerden birine oturup nikah gününde Lucca'nın gündoğumunu izlemeye koyulmuştu. Avucunun içine aldığı küçük bir haçın önünde birkaç kez dua etmeye çabalamış fakat sözleri hep yarıda kalmıştı.
Hayatı boyunca hiç bu kadar duygularının birbirine karıştığı olmamıştı. İçi bir yandan nefesini kesen bir suçlulukla kavrulurken diğer tarafı sevgisiz bir geleceğin korkusu içindeydi. Başladığı tüm duaların hepsi, henüz küçük bir çocuğuyken kendine verdiği mutlu bir hayatı olacağına dair sözlerinden vazgeçtiği için yarıda kesiliyor, Sandrino'nun şapeline verdiği zararı ve bu gerçeğin bir gün ortaya çıkma ihtimali ise mutlu hayata olan inancını tamamen kaybettiriyordu.
"Maddalena?"
İçine gömüldüğü derin sessizlikle küvetten çıkmayı reddetmesi üzerine Natilda bir kez daha ona seslenmişti. Fakat bu ısrarı Maddalena'yı daha fazla geriyor huysuzlandırıyordu. Neden saatler öncesinden hazırlanmasını bekliyorlardı ki? Ne giyecek bir gelinliği ne de herhangi bir hazırlığı vardı. Hiçbir şey hayal ettiği gibi olmamıştı. Uzun kirpikleri kıvrık birer yelpaze gibi yukarı kalktığında, ortaya çıkan asi yeşil gözlerini Natilda'ya çevirmeden tülün arkasındaki hizmetkarlara seslenmişti.
"Bu su soğudu, birazdaha sıcak su getirin."
Yüksek sesini duyan hizmetkarlardan biri elindeki işi bırakıp istediğini yapmak üzere kapıya doğru dönmüştü fakat bir anda elini havaya kaldıran Natilda onunkini bastıran sert bir tonda "Hayır!" diyerek kadını durdurmuştu. Koyu kahve gözlerini tekrar ona çevirdiğinde yanına doğru bir adım atmıştı.
"Maddalena daha fazla su için yer yok."
Maddalena gözlerine dolan yalnızlık ve umutsuzluk gözyaşlarını tutmak için gözlerini devirdiğinde kendini tamamen suyun içine batırmıştı. Küvetteki suyun dalgalanmasıyla yüzeyindeki kuru gül yaprakları hareketlenmiş, vanilya kokusu etrafa dağılmıştı. Tüm bu banyo sefası Natilda'nın nikaha kusursuz bir şekilde hazırlanması için canını dişine takmasının sebebiydi. Sıcak suyla doldurulmuş küvetin içine gül yağı da karıştırmış, mercanköşk yağıyla saçlarını özenle yıkatıp, uzun beyaz bacaklarını keseleyip, yüzünü başka bir sabunla iki kez yıkatmıştı. Uzun süren banyo bitmesine rağmen Maddalena inatla hazırlanma aşamasın geçmeyi geciktiriyordu.
Onun suyun altından çıkmasını çatık kaşlarıyla bekleyen Natilda, tam söze başlamıştı ki arkasındaki beyaz tülün hareketlendiğini fark etmişti. Agnesia Cardello'nun anne sıcaklığını andıran gülen bakışları suyun içindeki yeğeni üzerindeydi. Eteğini tutarak küvetin yanında durduğunda ona Natilda'ya sessizce çıkabileceğini işaret etmişti.
Maddalena elleriyle ıslak saçlarını geriye çekip yüzünü sildiğinde kırpıştırdığı ıslak kirpiklerinin arasından yanı başındaki halasıyla karşılaşmıştı. Parlak mavi gözleri şefkat ve sevgiyle öylesine doluydu ki bir anda tüm huysuzluğu yatışmıştı.
"Korkmanda hiçbir sakınca yok hayatım. Her gelin piskoposun karşısına çıkmadan önce biraz korkar."
Maddalena'nın yemyeşil gözleri hüzünlü ve masum bakıyordu. İçine derin bir nefes çektiğinde yavaşça kollarını kendine çektiği dizlerine sarmış, çıplak bedenini kapatan suyun içinde küçücük kalmıştı.
"Ya ben diğerlerine göre daha çok korkuyorsam. Ben belki senin kadar şanslı olmayacağım Agnesia Hala, gerçekten mutlu evlilikler nadir oluyor."
"Eğer istemiyorsan ne paha-"
Maddalena başını iki yana sallamıştı. Sandrino'nun bir anda evlilik meraklısı olmasına bir anlam veremiyordu fakat mantığı bu nikahın ikisi içinde doğrusu olduğunu söylüyordu.
"Hayır, öyle bir şey değildi. Sadece korkuyorum."
Anlıyorum diye mırıldanan Agnesia halası yüzündeki korku ve bitkinlik ifadesine bakıp iç çektiğinde eteklerini tutarak yavaşça küvetin yanına oturmuştu. Kollarından birini ahşap kıyısına yasladığında, gözlerinin içine bakıyordu.
"Lucca'ya geldiğin yıl, bir gün yemek vaktinde ortadan kaybolmuştun. Av köşkündeydik, hatırlıyor musun? Seni saatler sonra koruda, bir çalılığın altında saklanırken bulmuştum. Orada ne yaptığını sorduğumda, bana bir süre orada yaşamak istediğini söylemiştin. Yanına elma, ekmek ve su bile almışsın. Birlikte bir süre oturduğumuzda bana kadınlar ve çocuklarla nehrin kıyısındaki düzenlenecek pikniğe davet edildiğimizi ama gitmekten korktuğunu anlatmıştın. Konuşmakta zorlandığın için kimsenin seninle oynamak istemediğini eğer nehrin kıyısında yanlış bir şey yaparsa senden nefret edeceklerini düşünüyordun. Seni sevmekten tamamen vazgeçmelerinden korkuyordun. Peki bu sözlerinin üzerine ben sana ne söylemiştim hatırlıyor musun?"
"Hatırlıyorum."
"Sana, ben korktuğum zamanlarda ne yaparım biliyor musun demiştim. Gözlerimi kapatır, kalp atışlarımı dinlerim. Ben küçük kız çocuğuyken annem de bana böyle söylemişti. Kendine, iç sesine, kalbine güvenle yaslan. Sen kendine güvenirsen hiçbir şeyden korkmana da gerek kalmaz. Hayattaki en büyük gücün kendine sahip olman. Sana sevilmesi zor biriymişsin gibi hissettiren herkes yanılıyor. Sana yetersiz gibi hissettiren herkes yanılıyor. Sen çok özelsin, hayatın, hislerin hepsi çok özel. Ve inanıyorum ki her şeyle başa çıkabilecek kadar güçlüsün. Keskin zeka ve sadık, güçlü bir kalp.. Bugünden sonraki hayatında atacağın adımlarında bunlara daha fazla ihtiyacın olacak. İkisi de sende var. Şu an olduğun bu güçlü genç kızla gurur duyuyorum. Eğer Viterbo'daki yeni hayatında olur da bir gün yine korkuya kapılacak olursan bu sözlerimi hatırla, hatırla ki her zaman senin yanında olduğumu insanın değerini kendi belirlediğini unutma."
Bu sözleri dinlerken sıcacık yaşları Maddalena'nın gözpınarlarında dolup taşmış ve yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Halasına karşı hissettiği duygu sevginin çok daha ötesindeydi, hayatını ona borçluydu. Yıllar önce Roma'ya gelip onu babasından ısrarla isteyerek yanına alıp Lucca'ya getirmiş olmasaydı şu an ne halde olacağını düşünemiyordu bile. Ona yeni bir hayat vermişti. On dokuz yaşına kadar sağlıklı bir şekilde gelmeyi başarmış bu genç kız halasının eseriydi. Üst üste kırpmaya başladığı yeşil gözleri gittikçe buğulandığında parmaklarının ucuyla yavaşça silmişti. Sesi hissettiği yoğun duygularla boğuk çıkıyordu.
"Seni çok seviyorum Agnesia hala. Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Ne zaman kendimden şüphe etsem, kendime olan güvenimi yitirmem için sana güvenebileceğimi biliyorum."
Agnesia Halası uzanıp yanağına değen ıslak bir saç tutamını geriye çekerek ona güven vermek istercesine gülümsemişti. Eteklerini tutarak yavaşça ayağa kalktığında arkasını dönmüştü. Şöminenin yanında duran sıcak havluyu alıp tekrar içinde olduğu küvetin yanına geldiğinde ayağa kalkabilmesi için elini uzatmıştı.
"Hadi seni nikahına hakkettiğin gibi, en iyi şekilde hazırlayalım."
Halasının zayıf bedenine tuttuğu kalın örtüye sarılan Maddalena, küvetin içinden dışarıya adım atarken gülmeden edememişti. Ayaklarına Natilda'nın bıraktığı tüylü terliklerini geçirirken dudakları arasında en iyi şekilde diye mırıldanmıştı. Sırtından damların süzüldüğü saçları için başka bir havlu daha uzatan halasına döndüğünde içinden geçeni dile getirmişti. Sandrino ile evlenmeye isteksiz olsa bile dolabından herhangi bir elbise seçip nikahına gitmek canını sıkıyordu. Hayalleri bundan çok daha renkli çok daha gösterişliydi.
"Agnesia Hala benim gelinliğim bile yok."
"Kim demiş yok diye?"
Birlikte küveti gizleyen ince gülün ardındaki odasına geçerlerken Agnesia halası başını ona çevirip gülümsemişti. Ne demek istediğini anlamamış Maddalena önüne döndüğünde odasında herkesin onu beklediğini fark etmişti.
Leydi Loredana başına geçirdiği narçiçeği renkli türbanıyla divana oturmuş bir sandığa eşyalarını yerleştiren hizmetkara söylenirken, halasının hizmetkarı elinde bir fırçayla boy aynasının önündeydi, ıslak saçlarını taramayı ve nikahı için şekil vermeyi bekliyordu. Başka bir hizmetkar elindeki büyük çiçek vazosunu pencerenin önündeki masaya yerleştirirken Natilda yatağının ucundaydı. Agnesia Halasıyla aralarına katıldığını gördüğünde elindeki duvağı andıran beyaz tülü indirip onlara dönmüştü.
"Natilda, Maddalena gelinliğini görmek istiyor."
Natilda elindeki tülü özenle yatağının üzerine bıraktığında arkasını dönmüştü. Maddalena şaşkınlıkla halasına bakarken fark etmediği duvara asılmış beyaz satenden üzerinde sarı işlemeleri olan elbiseyi ona doğru çevirmişti. Kare kesimli fazla derin olmayan bir yakası vardı, hafif kuyruğu yerde toplanmıştı. Maddalena öne doğru bir adım atarak büyülenmiş gibi bakışlarını küçük incilerin işlendiği gördüğü en zarif gelinlikten arkasındaki halasının yüzüne çevirdi.
"Ama nasıl?"
"Benim gelinliğimdi, artık senin. Senin bedenine göre küçültülüp, üzerinde değişiklikler yapıldı. Evlilik kararınızı öğrendiğim anda iki terzi çağırtıp sabaha elbiseyi senin için hazırlamalarını istedim. Kısa zaman içinde bu kadar oldu, umarım beğenirsin hayatım."
Maddalena'nın gözleri tekrar yaşlarla dolmuştu, dağılmamak için dudaklarını sıkıyordu. Onun bu halini gören halası ise şefkatle gülümserken kollarını açmıştı. Maddalena tüm bu duyguların altından tek başına kalkamayacaktı, hep yaptığı gibi kendisini teselli edip güç vermesi için halasının kollarına koşmuştu.
O andan sonra zaman adeta kanat çırpan bir kuş misali hızla uçup gitmiş ve Maddalena kendini üzerinde sanki onun için özel olarak dikilmiş gibi yakışan olaganüstü zariflikteki gelinlikle kiliseye doğru yola çıkmak üzere Cardello Sarayının mermer merdivenlerinden inerken bulmuştu.
"Ah Maddalena!"
Onu kocasına takdim etme onurunu taşıyacak olan eniştesi Edmondo ve Agnesia halası aşağıda onu bekliyordu. Eniştesi onu gördüğünde hislerin engel olamamıştı, gözleri hayranlık parlıyordu. Öne doğru bir adım attığında masumiyetini ve gençliğinin pürüzsüzlüğünü muhteşem bir şekilde yansıtan gelinliğin içindeki görüntüsüne bakmıştı.
Yıllar önce karısının üzerinde görüp etkilendiği gelinlik Maddalena'nın kendine özgü ruhuyla çok farklı bir havaya bürünmüştü. Ufak incilerle süslenmiş elbisenin etekleri fazla kabalık değildi. Bedenine oturup hatlarını belli eder şekilde ayarlanmıştı, saten kolları sıkıca sararak, ellerinin üzerine kadar uzanıyordu. Uzun gür bukelere sahip sarı saçlarını alnından geriye doğru taratmış üzerinde küçük incilerin olduğu bir taç takmıştı. İpek duvağı öylesine inceydi ki saçları altında ipeksi bir şelale gibi beline dökülüyordu.
Maddalena ona yıllarca babalık yapmış eniştesinin bakışları altında merdivenlerden inmeye devam ederken Agnesia halası elinde bir buketle ortaya çıkmıştı. Nikah için mavi gözleriyle mükemmel bir uyum yakaladığı buz mavisi bir elbise tercih etmişti, öylesine zarif ve asil bir kadındı ki insanın ona baktıkça içi açılıyordu. Kocasının yanında durduğunda ışıltılı bir gülümsemeyle onu işaret etmişti.
"Çok güzel görünüyor değil mi?"
"Çok güzel, çok zarif. Ressamın tablosundan fırlamış bir güzellik tanrıçası gibi."
Agnesia Cardello sessiz bir sevinçle başını sallamıştı. Gözlerinin mutluluk gözyaşlarıyla dolduğunu hissediyordu. Şimdi bir düşey adayı olmak üzere gelinliğiyle evinden çıkan yeğenine bakarken on bir yaşında, yaşıtlarıyla oyunlar oynaması gerektiği zamanlarında adeta koca bir insanmış gibi sırtında dertlerle bir başına, sevgisiz bırakılmış, küçük balkonunda umutlarına tutunmaya çalışan halini hatırlıyordu. Yetiştirdiği şimdi bir güneş gibi etrafına ışık saçan kızın, sevgisizlik, yok sayılma hatta nefretle cezalandırılışı mıh gibi dimağına kazınmıştı. Agnesia ömrü boyunca, yeme bozukluğu ile boğuştuğu için bir deri bir kemik kalmış, güçlükle kelimeleri bir araya getiren küçük kızın o halini asla unutamazdı.
Hiçbir çocuk bunlara göğüs gererek zorunda bırakılarak büyümemeliydi, hiçbir çocuk annesinin nefretini hak etmezdi. Hele de böylesine temiz kalpli içten samimi bir kız asla hak etmezdi. Maddalena o içine kapanık kabuğun altında bir cevher saklıyordu, Agnesia'nın yaptığı bu cevheri ortaya çıkarması için onu teşvik etmek ve en önemlisi sevgisini vermekti. Çünkü sevgi her yarayı iyileştirirdi. Şimdi ise yeğeninin bugün geldiği yere bakarken Agnesia, içinden dua ediyor, Sandrino Panzio'nun da bu cevherin kıymetini bilmesini diliyordu tanrıdan.
Agnesia Cradello mutluluk gözyaşlarını parmağının ucuyla silip hissettiği gururla öne çıkmıştı. Bizzat kendinin seçip beyaz bir kurdeleyle bir araya getirdiği beyaz ve açık sarı güllerden oluşan gelin buketini Maddalena'ya uzatmıştı.
"İşte güzel gelinin çiçeği."
Maddalena gözyaşlarıyla buğulanan yeşil gözlerini kıpıştırırken uzanıp yavaşça buketini eline almıştı, bir gün önce kendi yaptığı buketin biraz daha gösterişlisiydi Agnesia Halası beyaz ve uçuk sarı güllerin çevresine canlı yeşil yapraklar da eklemişti. Hazır olduğunda, Edmondo eniştesinin kolunda kiliseye gitmek üzere evden ayrılmışlardı.
Onları bir adım arkalarında takip eden Agnesia yanağına düşen bir mutluluk gözyaşını silmişti. Yüreklerinde ancak kendi kızlarının sahip olabileceği bir yerde olan Maddalena'yı elleriyle evlendiriyorlardı. Yıllardır elbet bir gün bir yerde işe yaracağını umut ederek atmaya sandığında tuttuğu gelinliğini zarafetle taşıyordu. Kocasına teslim etme onuruna ise Edmondo sahipti. Agnesia bundan daha mutlu daha gururlu olmazdı.
Birkaç sokak ötedeki kilisede ise beklenmedik bir haraketlilik nikah vakti yaklaşmasıyla giderek artmaya devam ediyordu. Özel bir kararla bir gün sonra evleneceklerini duyurmalarına rağmen Lucca soylulardan oluşan meraklı kesim tüm işlerini bırakıp nikaha katılmak için kiliseye geliyordu. Kardinal Foscari'nin yöneteceği nikahın davetlilerinin on beş kişiyi geçmeyeceğini düşünen Sandrino kilisenin devasa büyüklükteki ana şapeli yerine orta büyüklükteki şapelde kıyılmasına karar vermişti. Fakat kilisede kendine tahsis edilen tören eşyalarının tutulduğu dairenin kapısında, dışarıyı izlerken hata yaptığını düşünüyor, insanların neden evlenmelerine bu kadar meraklı olduklarını anlamakta güçlük çekiyordu.
Elinin altındaki gösterişli ağır kapıyı sertçe kapatıp küçük odanın içinde yeri döven adımlarıyla ilerlediğinde ellerini ortadaki mermerden tören masasının üzerine yaslamıştı. Hiç olmadığı kadar gergin ve bir o kadar da panik içindeydi. Nikah yaklaştıkça nabzı çılgın gibi atıyordu. Nikah vakti gelmişti ama Maddalena hala ortalıkla olmadığı gibi geldiğine dair hiçbir iz de yoktu. Sandrino onu en son dün öğle vakti görmüştü. Halası ve Sinyor Cardello'ya ani nikah kararını söylemek için birlikte Cardello Sarayı'na gitmişlerdi. İçinde bulunduğu zor durumlardan kısaca söz edip, Maddalena ile Vitebo'ya dönmek istediğini söylerken bir gün sonra evleneceği kız da sessizce bir köşede konuşmaları dinlemişti.
Sandrino Maddalena'nın kaçar gibi aniden evlenmelerinden hoşlanmadığının farkındaydı fakat şu durumda elinden başka bir şey gelmiyordu. Bir anda içine kapanıp, endieyle dudaklarını kemirmeye başlayan nişanlısını halasına emanet ettiğinde Cardello Sarayı'nın terk etmişti. Fakat şimdi o zamandan bu yana haber alamadığı Maddalena'nın nikahtan kaçmış olma ihtimali içini kemiriyordu.
Seninle evlenmeyeceğim, ne pahasına olsun evlenmeyeceğim, diyen kızın dediğini yapmak gibi bir huyu vardı. Yaptıkları arasında Sandrino'yu en çok kızdıran ama bir o kadar da sadistçe bir zevk veren şey de Madalena'nın kırılmayan iradesi, bükülmeyen bileği, keskin dili hata yaptığını bilse dahi inatla yolundan dönmemesiydi. Kendini kaydedip ağlasa bile, yaptığı şeyin yanlış olduğunu kabul etmekte direnen küçük bir çocuk gibiydi. Bu halleri Sandrino'da çok tuhaf hisler, istekler uyandırıyordu.
Kendi içinde Maddalena'nın inatçılığına söylenirken içinde kopan ateş fırtınası yakışıklı yüzüne yansımıştı. Bernardo Galeazzi'nin şehre girmediğinden emin olsa bile ona kaçmış olma ihtimali bile geçiyordu aklından.
Yapar mı bunu?
Bu kez kafasında kurduğu senaryoların bir sınırı ya da insafı yoktu. Gürültülü huysuz nefesleri küçük odayı doldururken duvara dayalı gösterişli ahşap bir sanldayede oturan Andreani ise gülerek onu izliyordu. Sandrino bir bacağını diğerinin üzerine atmış rahat bir tavırla oturan adamın yüksek gülüşünü duydukça içinde uyanan katil olma istediği körükleniyordu. Aniden yerinden doğrulduğunda onunla çocukça bir tavırda dalga geçen, otuzlu yaşlarında ve bir çocuk babası olan adama çıkışmıştı.
"Gülmeye devam edeceksen seni şimdi yakandan tutup şu kiliseden silkeleyerek dışarı atacağım!"
Andreani, üzerinde ince bir çizgi halinde siyah kabartmaların olduğu yüzüklü eliyle dudaklarını kapatmaya çalışmıştı. Fakat Sandrino'nun gerginlik ve panikle, komik hatta iç acıtıcı bir hal almış yüzüne baktıkça içinde patlayan kahkahaya engel olamıyordu. Aileden sadece onun tanık olma şerefine ulaştığı durum bir hayli komikti. Önce isteksizce gülümsemesini bastırmaya çalışmış fakat kendini bu zevkten mahrum bırakmak istemediğinde kıkırdayarak gülmeye devam etmişti.
"Engel olamıyorum."
"Ben komik olan bir şey göremiyorum. Çünkü yok!"
Geçirdikleri gece boyunca şapel ve ailesinin durumu hakkında neredeyse hiç uyumadan içip konuşmuş olmalarına rağmen Sandrino'nun aklı fena halde dağınıktı. Andreani onun kendini kaybetmişçesine nikahını düşündüğünü biliyordu. Boşluğu izleyerek elindeki kadehle dalıp gittiğini fakat gergin çenesinden ve sabit durmayan mavi gözlerinden aslında yerinde duramadığını açıkça belli oluyordu. Gecenin geri kalanını dairenin içinde bir o yana bir bu yana volta atarak bitirmişti.
Sandrino nikaha karar vermiş fakat sonrası için hiçbir plan yapmamıştı. Nikahın ardından ne yapacağını bilmediği için inatla hemen Viterbo'ya dönmek istiyordu. Andreani onun gibi bir çapkının karısına tutulduğun itiraf etmektense kolunu keseceğini çok iyi bildiğinden bu hallerini gülerek karşılıyordu. Kıvranan Sandrino'yu izlemek hem şimdi hem de Viterbo'da oldukça keyifli olacaktı.
"Andreani öldürürüm seni, sırıtmayı kes."
"Siktir oradan. Hatırlatırım ki, şu an aileden yanında bir tek ben varım. Bu durumda tek sağdıcın da ben oluyorum. Benimle iyi geçinmeye bak derim."
"Sağdıcım olarak çok yardımcı oluyorsun, teşekkür ederim."
Sandrino uzun ve sabırsız adımlarla tekrar kapıya dönmüştü. Kulpunu tuttuğunda dikkat çekmeden aralayıp tekrar ayak seslerinin yankılandığı koridora göz atmışt. Maddalena'yı koridorda göremeyeceğini düşünemeyecek kadar stresliydi. Üzerindeki şarap rengi kadifeden kalçalarının altında biten ceketin sıkı yakasını çekiştirirken söylenmişti.
"Maddalena nerede kaldı? Gennaro'yu başına dikmeliydim, gerekirse kolundan tutar zorla kiliseye getirirdi."
Düşündükçe Maddalena'nın kaçmış olma fikrine iyiden iyiye inanmaya başlayan Sandrino, ezmek istercesine kavradığı kapıyı büyük bir gümbürtüyle kapatmıştı. Hala rahat bir tavırla sandalyede oturan Andreani'ye döndüğünde çenesinde bir kas atıyordu.
"Tanrı şahidim eğer o sarışın cadı kaçmak gibi saçmalık yapmışsa, her ne kadar onu omzuma atıp çığlık çığlığa kiliseye getirmekten nefret etsem de bu nikahın bir an önce bitmesi için bunu yaparım. Bu kez yaparım bunu."
"Biraz sonra evlilik yemini edeceğin kadın hakkında ne güzel sözler sarf ediyorsun sen öyle. Tebrik ediyorum, nişanlanmak seni baya bir değiştirmiş. Bir de bu ailedeki sert (maço) erkeğin ben olduğumu söylerler. Ayrıca evlenmeye bu kadar istekli olman gözümü yaşartıyor kuzen."
"Sensin zaten! Bu ailede tek bir sert erkek var o da sensin Andreani! Ben öyle biri değilim, uzaktan yakından alakam yok."
Bu ani çıkışı üzerine Andreani "Sen öyle diyorsan." diye karışık vermişse de ifadesinden böyle düşünmediği açıkça okunuyordu. Sandrino bir an Bernardo Galeazzi ile olanları kısaca anlatmakla yanlış yapıp yapmadığını düşünmüştü, Andreani onu dudaklarındaki manalı bir kıvrılmayla dinlemiş daha sonrasın ise fazla irdelemeden bu evlilikten ne beklediğini anlamaya çalışmıştı. Açıkçası bunun cevabını Sandrino'da bilmiyordu. Ruhunun derinliklerine işleyen sıkıntıyla nefesini dışarı verip, ceketinin yakasını bu kez daha sert çekiştirmeye devam etmişti.
"Nikah kıyılır kıyılmaz Viterbo'ya yola çıkacağız. Yapılacak çok fazla iş var, bir an önce orada olmam gerek."
"Agnesia Cardello saraylarında bir aile yemeği düzenliyor, sen dün akşam Kardinal Foscari ile konuşmaya gittiğinde kabul ettim."
"Tamam yemekten sonra."
Sandrino en azından bir yemeğe hakları olduğunu düşünmüştü. Viterbo'da çözülmesi gereken bir çok sorun vardı fakat Maddalena'yı nikahtan apar topar çıkartıp nerdeyse iki gün bir gece sürecek bir yolculuğa çıkarmaya gönlü razı gelmiyodu. Onu boğan ceketinin yakalarıyla kavga etmeye devam ederken Andreani karşına geçmişti. "Oynayıp durma şununla gayet iyi duruyor." diye söylenip konuyu daha önce de dile getirdiği bir diğer soruna getirmişti.
"Rosia Halam onsuz ve hiçbir hazırlıksız nikah yaptığımızı duyduğunda çıldıracak. Yıllardır bu günü beliyordu, ön sırada durup töreni gururla izleyecekti. Çok kızacak."
"Müstahak bu ona. Maddalena'yı kendi seçimim haline getirmiş olabilirim ama bu annemin mührümü kullanıp bana ihanet ettiği gerçeğini değiştirmez. Onu affetmiyorum, yaptığı şeyin ne kadar büyük bir şey olduğunu görmek zorunda. Belki Maddalena ile Roma'daki villada bile yaşayabiliriz. Kimse benim arkamdan iş çeviremez, hayatım hakkındaki kararları ancak ben veririm. Bunu yapan annem bile olsa affetmem. Hem merak etme kızmayacaktır, Viterbo'ya temelli döndüğümü duyduğunda sevinçten gözü hiçbir şey görmez onun. Sonunda istediğini elde etti, ne mutlu Rosia Panzio'ya. Biliyor musun belki de, şapelin durumunu başından beri biliyordu Viterbo'ya dönmeye mecbur kalmam için durumun bu hale gelmesine izin vermiş bile olabilir. Beni oraya döndürmek için her şeyi yapar annem."
Sandrino annesinin nikahını görememiş olmasına fena halde bozulacağından emindi. Belki de bu arkasından iş çevirip onu tamamen belirsiz bir hayata atmasının karşılığı olabilirdi. Eğer karşısına çıkan kız hiç hoşuna gitmeyen sığ bir kadın olsaydı Sandrio, o zaman bu nişanı iptal etmek için her şeyini riske atmak zorunda kalacaktı.
Onlar bunları konuşurken, bulundukları odanın kapısı tıklatılmış bir an sonra siyah bir cübbe içindeki rahip görünmüştü. Sakin sesiyle söyledikleri Sandrino'nun hem nikahta terkedilme korkusunu almış hem de biraz sonra kardinalin önünde diz çöküp evlilik yemini edeceği için daha da telaşa sürüklemişti.
"Ekselansları gelin hanım geldiler. Törene başlamak için hazırız."
Nikah töreninin yapılacağı, devasa Geç Gotik ve Romanesk kilisenin iç mekânı, beyaz alçıyla yapılmış zarif kabartmalarla hoş bir görüntüye sahipti. Sütunlara ve panellere İncil'deki sahneleri yansıtan freskler çizilmişti. Babasının ürkütücü bir törene zorla getirdiği bir çocuk gibi törenin yapılacağı şapelin geniş koridorunda bekleyen Maddalena, Edmondo eniştesinin yanında durmuş yapmak üzere olduğu şeyin cesametini düşünmemeye çalışıyordu. Tedirgin yeşil gözlerini arkasına geçmiş Natilda'nın düzelttiği inci süslü saten eteğinde gezdirirken boştaki eliyle yüzünü yelpazelemişti. Sakin olmasını ve direk olarak karşıya bakarak yürüyüp başını öne eğmemesini söyleyen Natilda'nın sesi çok uzaktan geliyor gibiydi.
Edmondo eniştesi yanına geçip başını ona çevirerek gözlerinin içine baktığında kollunu ona doğru uzatmıştı. Maddalena soğukkanlı olmaya çalışarak derin bir nefes almış ve eniştesinin kolunun üzerine zarif parmaklarını yerleştirmişti. Mumlarla aydınlatılmış koridorda, onlar için açılan şapelin yüksek kemerli gösterişli kapılarına doğru yürümeye başlamışlardı. Yüksek tavanın asma katından yükselen ilahiler gelinin geldiğini haber veren yüksek bir notaya çıktığında Maddalena korku ve karmaşa içinde hafifçe titremişti. Kendine cesaret vermek için yavaşça fısıldamıştı.
"Yapıyorum bunu."
Edmondo eniştesi, koluna girdiği elini sıkıca kavrarken korkudan büyümüş gözlerine bakıp gülümseyerek, yumuşak bir sesle fısıldayarak cevap vermişti.
"Bizim için güçlü ol ve kendin için mutlu ol güzel kızım."
İçeri adım attıklarında, ilahilerin sesi biraz daha yükselmişti. Sandrino'nun kısa koridorun sonunda onu bekliyor olma düşüncesi Maddalena'nın bacaklarının titremesine sebep oluyordu. Neredeyse büyük kısmının dolduğu hatırı sayılır kabalığa içeri girene kadar bakmamıştı ama her adımıyla beraber mırıltılar ve kısık mırıldanma sesleri geldiğini duyuyordu. Kanı yanaklarına doğru çekiliyordu, yakında kıpkırmızı kesilecekti.
Sandrino, dün gece huzursuz ve çakırkeyif haliyle Maddalena'nın kilisenin koridorunda ona doğru yürürken nasıl görüneceğini gözü önüne getirmeye çalışmış, zihninde gelinliğe yakın bir elbise içinde canlanmıştı. Fakat ona doğru yaklaşmakta olan nefes kesici güzellik hayalinin çok ötesindeydi. Mum ışığında omuzlarına dağılmış sarı saçları, incilerle bezeli sade tacı, duvağın üzerindeki zarif parıltıların ışıltısı, üzerindeki beyaz satenin parıltısına karışarak görkemli bir zarafetle ilerliyordu. Korkulu bakışlarıyla rağmen başı dimdikti, uzun bacaklarıyla attığı her kendinden emin adımla kıvrımlı hatlarından bembeyaz akan gelinliği mumların ışığında ışık saçıyordu.
Kırmızı tören kıyafetleri ve mücevher ışıltıları içinde bekleyen Kardinal Foscari'nin olduğu sunağın önünde yavaşça Maddalena'ya dönmüştü. Aynı anda içinden "bu kadar güzel olmak zorunda mıydı ki?" diye geçirmişti. O anda Maddalena'da yeşilin sıcak bir tonuna sahip muhteşem gözlerini ona çevirmiş, bakışları birbirine kitlenmişti.
İlahilerin hoş tınıları eşliğinde geçtiği koridorun yarısına geldiğinde Maddalena'nın gözleri Sandrino'yu aramıştı. Kısa bir an için, sunağın üst kısmındaki İsa İkonasına takıldı gözleri, can vermekte olan bedeni acı bir şekilde aşağı doğru sarkmış olan İsa, sukut içinde görünüyordu. Canlı olan hiçbir şeyi görmüyordu. Ancak puslu bakan gözleri zihninin korku dolu gölgelerinden çıkıp onu izleyen kalabalığı görünce, yanakları daha fazla kızarmış en sonunda biraz sonra ömrü boyunca bağlanacağı adamı bulmayı başarmıştı. Sandrino iki kısa basamakla çıkılan sunağın hemen önünde onu bekliyordu.
Andreani Ludovico'nun biraz yanında durduğunun pek farkında değildi. Teyzesini de tam olarak görememişti ön sırada diğerleri gibi onun gelişini izliyor olmalıydı. Yani ne ailesinin ne de bir zamanlar dostu olduğu Luccalı soyluları da görmemişti. Tam anlamlıyla net olarak gördüğü tek şey Sandrino'nun yüzüydü. Odağını kaybetmiş aklını ve gözlerini tek dolduran oydu. Tuhaf bir duygu derinliğiyle iyice ciddileşmişti ve sonra yavaşça ona doğru dönmüş ve gözleri buluşmuştu.
Şarap rengi kadifeden bir damatlığa bürünmüştü; kadifen ceketi altın rengi süslü düğmeler ve taşlarla bezeliydi. Omuzlarını daha da uzun gösteren geniş kolları aynı renk brokardandı. Bacakları daracık kesimli siyah bir pantolonla sarmalanmıştı. Sunağın olduğu kısımda çok daha fazla olan mumların ışıkları altındaki yüzüyle çok uzun ve kaslı adeta usta bir heykeltıraşın elinden çıkmış bir heykeli andırıyordu. Evlilik yeminin etmek üzere şapelin önünde duran bir damada göre bile kendine özgü bir yapısı vardı. Bu da Maddalena'ya bilinmez bir geleceğe doğru adım adım ilerlediğini hatırlatıyordu.
Edmondo eniştesinin kolunda Sandrino'ya doğru yürürken Maddalena'nın huzursuz zihninde bir düşünce zonklamaya başlamıştı. Ya öğrenirse? Ya taş ustasını yolundan çevirdiğini öğrenirse?
Maddelan nefesini kesen onu eteklerini toplayarak gerisin geri kaçmaya sevk eden çığlığa karşılık vermişti. "Eğer öğrenirse Sandrino beni siler. Artık bunun geri dönüşü yok. Öğrenmemeli. Öğrenemez."
"Söyle kurtul! Hemen şimdi evlenmeden önce söyle. Sırların en kötü yanı bir gün ortaya çıkmasıdır." diyordu korku dolu diğer ses.
Fakat Maddalena kulaklarında uğuldamaya başlayan korkunç ihtimalleri inatla geri çeviriyordu. Kalbi öğrenme ihtimalini düşündükçe irili ufaklı çakıl taşları adeta göğsüne saplanıyordu.
Öğrenemez! Adam ömrü boyunca göremeyeceği kadar yüklü bir altınla yeni bir hayat kurmak için gitti. Şimdiye kadar Sandrino ile arasına koca bir deniz koymuştur. Hiçbir kanıt ya da şahit yok! Viterbo'dan gelen belgeler şöminede yanıp kül oldu. Giorgio sokağın boş olduğundan emindi. Natilda ve o bana sadıklar.
Fakat içini kemiren diğer ses karşılık vermeye devam ediyordu.
Sandrino bu işin peşini bırakmaz!
Ben her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm! Benimle bağlantısını asla bulamaz!
Sandrino seni asla affetmeyecek. Seni bu yaptığın için seni asla sevmeyecek.
İşte bu yüzden de Sandrino asla öğrenmeyecek! Öğrenmesine asla izin vermeyeceğim. Yanında olacak, en ufak bir ipucu yakalayacak olursa bile onu ortadan kaldıracağım. Ne pahasına olsun bu yaptığım ortaya çıkmayacak.
Maddalena elindeki çiçeği tüm kuvvetiyle sıkmaya başladığının farkında dahi değildi. Kendi içindeki çatışmaya sonunda "Asla öğrenmeyecek!" diyerek sert bir tavırla son vermişti. O anda birinin elindeki çiçeği usulca aldığını ve Edmondo eniştesi onun titreyen elini Sandrino'nun sıcak eline bırakarak sessizce geri çekildiğini güçlükle algılayabilmişti. Sandrino tuttuğu eliyle onu sunağa doğru çekerek yan yana durmalarını sağladığında arkalarındaki davetlilere sırtlarını dönüp yönlerini kardinal ve İsa İkonasına çevirmişlerdi.
İlahilerin hoş sesiler alçarak durduğunda onlar da Kardinal Foscari'nin önünde, yere konan beyaz tafta minderin üstüne diz çökmüşlerdi. Bununla birlikte boynuna astığı gösterişli haçın üzerinde istavroz çıkartan kardinal töreni başlatmıştı. Önce Kutsal Kitaptan dualar okumuş ekmek-Şarap ayini ile devam etmişti. Kilisenin altın yaldızlarla kaplı tavanı derin bir kavis çizerek uzanıyor, Kardinalin görkemli Latincesi, altın gök kubbeye yükseldikten sonra yeniden Tanrı'nın çocuklarına geri dönüyordu. Sandrino'nun yanında diz çökmeye devam Maddalena ise ne yakılan buhurun kokusunu ne de ağzına konulan beyaz ekmeğin tadını alabiliyordu. Kardinalin altında beyaz bir mendille dudaklarına koyduğu İsa Mesih'in kanını sembolize eden şarabı tadarken bir an boğulacak gibi bile olmuştu.
Ayinin sonunda Kardinal kutsal şalla aralarında birleştirdikleri ellerini sarmıştı. Maddalena'dan evlilik yeminini onun ardından tekrar etmesini isteyince Maddalena yavaşça Sandrino'ya döndü ve ürkek yeşil gözleri onun rengi koyulaşmış yeminini mavi gözlerine çevirmişti. Usulca yutkunduğunda zarif ses tonuyla konuşmaya çalışarak yemini tekrarlamaya başladı ama Sandrino'ya ömrünün sonuna kadar sadık olacağına dair yemin ettiği sırada sesi hafifçe titremişti, az kalsın devamını getiremeyecekti.
Fakat Maddalena'nın suçluluk hissi bir anda gidivermişti. Sandrino'nun daha ilk gün sanat atölyesinde hayran kaldığı derin ve tok sesi şapelde yankılanıyor, sahip olduğu ne varsa, hepsini müstakbel düşes unvanıyla birlikte önüne seriyordu. Elini sıkıca tutmuş, derin mavi bakışlarla gözlerinin içine bakarak Tanrı'nın huzurunda yemin ederken her bir kelimesi başını ona çevimiş Maddalena'nın içine işliyordu. Sandrino sözlerinin sonuna geldiğinde, Kardinal Foscari ellerinin üzerindeki beyaz işlemeli şalın üzerine kendi elini yerleştirip, yüksek sesiyle birliktelikleri kutsayıp onları ömürlerinin sonuna dek birbirine bağlamıştı.
"Tanrı'nın huzurunda, Sandrino di Juan Panzio ve Maddalena De Benardi'yi karı koca ilan ediyorum."
Bu sözlerle ilahi sesleri yükselerek şapelde yankılanmaya başlamıştı ve Kardinal Foscari aralarında duran şalı çekip almıştı. Adam bir adım geriye çıkarak hareketlenen davetlilere bakışlarını çevirirken ikisi de kıpırtısız halde minderin üzerinde oturmaya devam ediyordu. Sonunda yavaş ve oldukça gergin bir halde başlarını yana çevirip yüzlerine bakmışlardı. İkisinin de yüzündeki ifade birbirinin aynısıydı, kelimelere ihtiyaç duymadan aynı şeyi düşündüklerini anlamışlardı.
Evlendik. Yaptık bunu.
Yazan; Mirena Martinell
✨ ✨
Sandrino 💙
Bu sıralar çok üzüyorlar onu kıyamıyorum, o yüzden şöyle yakışıklı halini koyayım dedim.
Maddalena'nın neredeyse hiç hareketli fotoğrafı yok, diğerleri de hikayeye uygun değil. Sanırım onun dış görünüşünü artık sizin hayal gücünüze bırakıyorum.
Bölümün gizli kahramanları;
Agnesia Hala ❤️
Andreani Ludovico 🖤
Bence bu gülüşü siz de görmeliydiniz, kendime saklayamayacağım kadar harika. Kilisedeki halleri gibi düşünebilirsiniz. Kendisini çok yakışıklı bulduğumu söylemiş miydim? 😇 Bu adama bir 700 sayfa daha hikaye yazılır dermişim sjshsh Tövbe 😂 Ama Clarissa'nın pabucunu dama atacak kadar hayranıyım orası doğru dhdh
**
Ben geldim 🙋🏻♀️ Uzun bir süreden sonra bölüm ekleyebildiğim için çok mutluyum. Öncelikle bu kadar beklettiğim için herkesten çok özür dilerim. Hayatım şu ara çok hareketli, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyorum aklımda hikayelerle ilgili birçok fikir var ama vaktim yok. Bu da beni çok yıpratıyor. Fakat yakında bu tempo bitiyor, o zaman sizi bu kadar çok bekletmeyeceğim.
Bölüme gelirsek, ben ilerisi için çok heyecanlıyım. Aslında ipuçlarını verdim, bence söylemem de hiçbir sakınca yok; bu nikahtı efenim asıl düğün ve kutlama ve diğerleri Viterbo'da, Rosia Panzio'nun organizatörlüğünde gerçekleşecek 👰🏼 🤵🏼 Bir sonraki bölümü direk Viterbo'da açacağım. Lucca kısmı bitti bundan sonra Viterbo'dayız. Rosia Hala, Juan Panzio, Andreani, Clarissa, Lavinia, küçük Marchello hikayede daha sık karşımıza çıkacak.
Bu iki delinin evliliğini yazmak beni çok heyecanlandırıyor, ortaya güzel bir cümbüş çıkacak gibi ama dur bakalım 😂 Hala bazı konulara -bence anladınız 😉- karar vermiş değilim hafta sonu planlayacağım djdjdj Lütfen hepinizden olumlu, olumsuz eleştirilerinizi benimle paylaşmanızı rica ediyorum. Oy verip yorum yazmadan geçmeyin ❤️❤️
Düğün kutlamalarına beklerim, hepinizi çok öpüyorum kendine iyi bakın 🌹🌹
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top