Bölüm 15 - "Tutkuyla Yaşamak"

" Sen benim nişanlımsın istediğimi söylerim."


Yağmur seslerinin hâkim olduğu derin sessizlik içinde birkaç dakika geçmişti. Üzerine çöken suçluluk hissiyle baş edemeyen Maddalena ellerini önünde birleştirmişti, tüm gücüyle sıktığı parmakları beyaz dönmüştü. Bernardo'nun kahır dolu yüzü zihnine kazınmış, kalbinde taze bir yara gibi zonkluyordu. Onu bu kadar çok incittiği için kendinden nefret ediyordu. Gözleri yaşlarla öylesine körleşmişti ki önüne geçen Sandrino'yu zar zor seçebilmişti. Herhangi bir şey söylemeden eline uzanmış onu kendiyle birlikte yolun kenarına çekmeye başlamıştı.

"Cardello Sarayından çıkarken biri seni gördü mü?"

Maddalena, Sandrino'nun uzun adımlarına yetişmekte güçlük çekiyordu. Her yanından öfke kıvılcımları çıkarken sorduğu sorunun ne işine yarayacağını ilk anda anlayamamış titreyen sesiyle ne? diyerek karşılık vermişti. Bunun üzerine Sandrino ona dönmek zorunda kalmıştı. Yüzü ifadesiz, gözleri safir gibi sertti.

"Cardello Sarayından çıkarken seni gören oldu mu?"

"H- H- Hayır. N- N- Na-aa Natilda dışında kimse görmedi. Halama mektup bıraktım ama ancak sabah bulur."

Sandrino yarı karanlıkta parlayan gözlerini üzerinden çekip karanlık yola dönmüştü. Yakından baktığı gözlerde yanan öfkeden korkmuş Maddalena güçlükle yutkunmuştu. Patlamaya hazır dehşet verici volkanik öfke her an üzerine yağabilirdi. Buz kesmiş elini sıkıca tutmuş Sandrino, onu ileride bekleyen atlara sürüklerken Maddalena da diğer eliyle yüzünden aşağıya süzülen gözyaşlarını silmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlama ihtiyacını bastırırken göğsü körük gibi inip kalkıyordu. Hisleri adeta iç içe geçmişti, korku ve kederi bir arada yaşıyordu.

Yol kenarında iki atı zapt eden adamının yanına geldiklerinde Sandrino elini bırakmıştı. Yağmurdan ıslanmış saçlarına ve yüzüne üstten şöyle bir baktığında uzanıp pelerinin başlığını kapatmış ardından sertçe onu belinden tutup atın üzerine atmıştı. Aniden kendini yukarıda bulan Maddalena öne bükülmüş dengesini sağlamak atın yelesini tutmak zorunda kalmıştı. O sırada kendi başladığını da indiren Sandrino, üzengiye koyduğu ayağıyla kendini yukarı çekip arakasına yerleşmişti. Bir eliyle dizginleri kavradığında kolunu onun beline dolayarak dengesini bulmasını sağlamıştı. Atı limanın tersi yöne, Lucca'ya giden yola çevirirken aralarında gittikçe derinleşen sessizliğe dayanamayan Maddalena, fısıltıyla konuşmak istemişti.

"Sandrino."

"Konuşmak istemiyorum Maddalena. "

Ses tonundaki o korkunç soğuk tını ve saldırgan kontrolsüzlük karşısında Maddalena ürkerek konuşmaktan vazgeçmişti. Ne hissettiğini tam olarak anlaması güçtü, her fırsatta onun için hiçbir şey ifade etmediğini söyleyen Sandrino'nun onu kıskandığı için bu hale geldiğini aklından geçirse bile inanamıyordu. Öte yandan Sandrino Panzio gibi bir adamın ortada büyük bir sebep yokken birine öldüresiye saldıracağına da kim olsa inanmazdı.

Bakışlarını önlerindeki karanlık yola dikmiş Sandrino, yanlarında onlarla birlikte at süren adamıyla aynı anda atını sertçe mahmuzladığında, altlarındaki hayvan dört nala koşmaya başlamıştı. Maddalena kızıl kahve atın uçuşan yelesine tutuğunda hala dengesini bulmadığını gören Sandrino çelik gibi kolunu beline dolamıştı. Öyle bir kuvvetle sarmıştı ki Maddalena artık istese de kıpırdayamayacağını anlamıştı, öfkesinin bir kısmını buradan çıkardığını düşünmeden edemiyordu..

O andan sonra Lucca'ya ulaşıncaya kadar tehlikeli bir hızda at sürmeye devam etmişlerdi. Şiddetlenen kötü hava adeta fırtınaya dönüşmüştü. Yağmur perde perde tepelerine iniyor, yüzlerini kırbaçlıyordu. Üzerlerindeki pelerinleri sırılsıklam olmuş, ağır bir yüke dönüşmüştü. Maddalena önce beline dolanmış sert kola rağmen eyerin üzerinde dimdik oturmaya çabalamış fakat yüzüne çarpan yağmura karşı koyamamıştı. Güçlü görünecek takati yoktu, başlığını tamamen indirip yüzünü kapattığında sırtını usul usul arkasındaki Sandrino'ya yaslanmıştı. Yaşadıkları için derin bir üzüntü duruyordu ayrıca yorgun, aç ve uykusuzdu. Yağmur sebebiyle görüşü çoktan kapandığı için bitkince kapatmıştı gözleri fakat eldivenli eliyle dizginleri sıkıca kavramış Sandrino, kötü havayı son derece iyi irade ediyordu. Damlaları yüzünden süzülse dahi farkında değil gibiydi, mavi gözleri adeta bir çivi gibi yağmuru delip geçiyordu.

Şehre sık kullanılan yüksek kemerli gösterişli kapılardan değil bu kez daha az kullanılan eski kapılarından girmişlerdi. Atları parke taşı yollarda geçerek nihayet yavaşladığında Maddalena, başlığını yavaşça geriye çekerek etrafına bakınmıştı. Karşısında Cardello Sarayını görmeyi beklerken, Sandrino'nun onu Papalık Sarayına getirdiğini gördüğünde yol boyunca düştüğü bitkinlikten bir anda sıyrılmıştı. Başını arkasına çevirip konuşmak istemiyorum dışında yolculuk boyunca ağzından tek kelime çıkmamış Sandrino'nun kayıtsız yüzüne bakmıştı.

"Neden Papalık Sarayına geldik?"

Sandrino birden belindeki elini çözüp başındaki başlığına uzanmıştı. Fısıltıyla konuşurken aynı anda yüzünü kapatacak şekilde indirmişti.

"Başını eğ, sakın yüzünü gösterme. Sesini de çıkarma."

Başlığının altından hoşnutsuzlukla Sandrino'yu süzmüş Maddalena, durumdan ne kadar memnun olmasa da dediğini yapmak zorunda kalmıştı. Sarayın Sandrino için açılan yüksek kapılarında nöbet tutan silahlı muhafızların önünden geçip ahırlara yönelmişlerdi. Önce Sandrino'nun yanında gelen Maddalena'nın henüz kim öğrenemediği uzun boylu adam yere inmiş, yardıma gelen seyisi hızla kovalamıştı. Etrafı gözleyen Sandrino bunun ardından atından yere atlamış, ellerini ona uzattığında limanda olduğu gibi belinden tutup aşağıya indirmişti. Kolunu beline dolayarak onu geniş bir kapıdan sarayın içine sokmuştu. Söylediği gibi başını kaldırmayan Maddalena, sadece geçtikleri mermer zeminleri ve uzun kavisli mermer merdivenlerden yukarı çıktıklarını seçebilmişti. Üst kata ulaştıkları anda arkalarında bir hizmetkârın sesi duyurulmuştu.

"Odana dön, hiçbir şey istemiyoruz."

Sandrino arkasına döndüğünde hizmekarı hızla başından savuşturmuştu. Hizmetkarın muhtemelen onu metresi sandığını tahmin eden Maddalena'nın sinirleri bozulmuştu fakat o anda buna ayıracak enerjisi yoktu.

Üst kattaki odalardan birinin kapısını açan Sandrino sırtına yasladığı eliyle onu içeri girmeye zorlamıştı. Maddalena, üzerindeki ısrarcı elden kurtulduğunda hızla kendini odanın ortasına atmıştı. Üzerinden su damlayan başlığını geriye ittirmişti ki, bulundukları yerin büyük bir yatak odası olduğunu fark etmişti. Kapının önünde dikilen Sandrino'ya dönmüş çıkışmaya hazırlanırken işittiği sakin sesiyle bir an duraksamak zorunda kalmıştı.

"Gün doğduğunda seni Cardello Sarayına gizlice sokmanın bir yolunu buluruz. Gecenin bu vaktinde kapıya dayanamayız. Şu çok bilmiş dadın eminim sabah içeri girmene yardım eder."

"Sandrino ben burada kalamam, çok uygunsuz."

"Bu gece yaşanan her şey çok uygunsuz Maddalena."

Sandrino bunu onu kızdırmak ya da aşağılamak için söylememişti. Bu gece yaşananlar canını hiç olmadığı kadar sıkmıştı, hem duygusal duygusal hem de fiziksel olarak kendini tam anlamıyla berbat hissediyordu. Maddalena'nın halasının evinde güven içinde uyuyor olması gerektiği anlarda karşısında bu perişan haliyle durmasını hiç istemezdi.

Sözleri üzerine kısa bir an için aralarına sessizlik çökmüştü. Küçük çenesini kaldırarak, sırtını doğrultan Maddalena'nın yavaşça şömineye ilerleyişini izlemişti. Utancını gizlemek için cesur bir mücadele verdiğini görebiliyordu fakat yeşil gözlerindeki minik dalgalanmalar her an dağılacağını işaret ediyordu. Sandrino ona biraz daha baktığında, bütün vücudunun soğuktan titrediğini fark etmişti. Kollarını zayıf vücuduna dolamıştı. Dişleri birbirine vuruyordu. Sırtındaki pelerin, altındaki elbise ve saçları sırılsıklam haldeydi. Gün doğana kadar bu şekilde bekleyemezdi.

Kuru giysilerle ihtiyacı olduğunu düşünürken başını yana çeviren Maddalena'nın boynundaki yara izi gözüne çarpmıştı. Çattığı kaşlarıyla homurdanarak uzun birkaç adımda karşısına geçmiş Sandrino, yana kaçmasına izin vermeden omuzlarından tutmuştu. Arkasına elini yerleştirdiği başını geriye çekip narin boynunu ortaya çıkartmıştı.

"Sandrino, bırak beni. Boynumu mu kıracaksın?"

Maddalena o ana kadar boynundaki kesiği unutmuştu. Geriye yaslamak zorunda kaldığımda ağzından çıkan kısık inlemeye engel olamamıştı. Kesik derin değildi fakat sızlıyordu. Ümitsiz bir çabayla boynunu geriye çeken eli tutup üzerinden atamaya çalışmıştı fakat kan toplamış yarayı inceleyen Sandrino çabasını karşılıksız bırakmıştı. Sakin ve kısık bir sesle konuşmasına rağmen kendini tuttuğu her halinden belli oluyordu.

"Ne güzel fikir. Ama aslında şu an eteklerini kaldırıp aklın başına gelene kadar pataklamak geçiyor içimden."

Bu sözlerin ardından elini üzerinden çekmiş Sandrino, bakışlarını odanın içinde dolaştırmıştı. Kısa bir an sonra suya batırdığı ince bir bezle tekrar önünde belirmişti. Yanında duran elini tutup ıslak bezi avucunun içine bıraktığında ona şöyle bir göz atıp konuşmuştu.

"Yaranı bununla temizle, derin değil birkaç güne geçer. Bende o sırada gidip hizmetkarlara temiz giysi soracağım. Bu ıslak giysilerle biraz daha durursan hastalanıp öleceksin. Eminim burada daha önce kalmış lorların hanımlarına ait giysiler vardır."

Maddalena başını dikleştirerek teklifini reddedecekti ki Sandrino, ona söz hakkı vermeden arkasını dönerek odadan çıkmıştı. Yalnız kaldığında, şöminenin önündeki ahşap sandalyenin üzerine büzülüp, elindeki ıslak bezi yarasının üzerinde gezdirmişti. İşini bitirdiğinde bezi kenara bırakmış, hayatının son bir gününü silip atmanın da öyle kolay olmasını dileyerek hala gözyaşları ve yağmur damlalarıyla ıslak olsan yüzünü silmişti.

Birkaç dakika sonra bulunduğu odanın kapısı açılmıştı. Omzunun üzerinden arkasına döndüğünde, içeri giren Sandrino'nun elinde açık yeşil kalın bir sabahlık ve beyaz renk ipekten bir elbise olduğunu gördü. Tek bir kelime bile etmeden yanına gelmiş, elindekileri karşıdaki sandalyenin üzerine bırakmıştı. Maddalena tıpkı titreyen vücudu gibi sesinin de titrememesi engellemeye çalışırken fısıltıyla konuşmuştu.

"Ben böyle iyiyim, üzerimi değiştirmem."

"Şu kuru giysileri giy Maddalena."

"Üstümü değiştirmeyeceğim."

"Değişir dedim. Yoksa ben değiştiririm. İnan bana, elimin altındayken hiç de nazik davranmam."

Maddalena, karşısında garip bir soğuk asabiyetle konuşan Sandrino ile fiziksel bir mücadeleye giremeyecek kadar bitkindi. Hiçbir şey söylemeden başını başka tarafa çevirmişti. Sandrino içine büründüğü ürkütücü sessizlikle yukarıdan bir müddet onu süzmüş sonrasında ise emir verir gibi konuştuğunda arkasını dönerek onu tekrar yalnız bırakmıştı.

"Hazır olduğunda ateşin başında geçip ısın. Bende üzerimi değiştirmeye gidiyorum. Islak giysilerle titreyerek sabahın olmasını bekleyemeyiz."

Maddalena bir müddet yerinden kıpırdamamış, getirdiği kıyafetleri giymedi reddetmişti. Fakat titremeleri durmak bilmeyince bu şekilde gün doğana kadar oturmanın kendisine bir faydası dokunmayacağına karar vermişti. İçini çekip karşısındaki sandalyede duran sabahlığı eline almıştı. Ayrıca üzerini hızlı bir şekilde değiştirmezse giyinmiş olan Sandrino'nun o daha giyinmemişken odaya dalması muhtemeldi. Bu yüzden önce odanın kapısını kilitlemiş sonrasında sonrasında ise pelerinin bağlarını çözüp eldivenleriyle birlikte sandalyeye bırakmıştı.

Üzerindeki elbise sırılsıklam haldeydi ve vucuduna yapışmıştı. İsteksizce paravanın arkasına geçtiğinde aceleyle ıslak kumaşı üzerinden sıyırıp Sandrino'nun getirdiği ince beyaz elbiseyi ve kalın sabahlığı giymişti. Belindeki kalın kuşağı sıkıp en az iki düğüm attığında ıslak eşyalarını şöminenin yanındaki duvarda bulunan askıya asmıştı. Kalın örgüsünü çözüp sırılsıklam olan saçlarını odada bulduğu büyük bir havluyla kurulamıştı. Hala yarısı ıslak olan altın rengi ipek yığınını omuzlarından sırtına atarken odanın kapısı çalınmıştı. Bir an ciddi anlamda kapıyı kilitli tutup Sandrino'yu içeri almamayı aklından geçirmişti. Gün doğana kadar tek başına bu odada kalma fikri güzel olsa da Sandrino'nun vereceği tepki şüphesiz hoş olmazdı. Ağır adımlarla önüne geçtiği kapıyı araladığında yana çekilmişti.

Sandrino uzunca bir an kapının önünde durup üzerindeki sabahlığa ve beline inen açık saçlarına bakıp onu tepeden tırnağa süzmüş fakat yüzünde duraksamıştı. Sanki ona baktıkça daha kötü hissediyormuş gibi başını çevirip yanından geçmişti. Elinde gümüş bir kadeh tutuyordu.

Maddalena ise onun görünüşü karşısında gerilmişti. Üzerine beyaz bir gömlek ve bol kesimli siyah bir pantolon geçirmişti. Onu ilk kez bu kadar dağınık ve özel hayatının içinde görüyordu; fena halde dağınık ve asabi. Pantolonunun içine sokmadığı kırışık beyaz gömleğinin önündeki ince bağlar kaslı gergin göğsüne kadar açıktı ve hafifçe bronzlaşmış teni odadaki büyük şamdanın ışıklarında altın gibi parlıyordu. Sarı saçları onunkiler gibi ıslaktı ve bu haliyle vahşi görünüyordu. Çenesinde kendini göstermeye başlayan bir morluk belirmişti, sol kaşında ise kan toplamış küçük bir yara izi vardı. Üzerini değiştirirken kan lekelerini de yüzünden temizlemişti.

Uzun kirpiklerinin arasından Sandrino'ya kaçamak bakışlar atan Maddalena, içinde bulunduğu durumun son derece uygunsuz olduğunu düşündü. Sessizce şöminenin yanındaki sandalyeye tekrar ilişmişti. Bu durum Natilda'nın onaylamayacağı şeyler listesinin çok daha ötesindeydi. Sabahlığının altındaki ince beyaz elbisenin dışında korunmasız olduğunun fena halde farkında olarak belindeki kuşağı fark ettirmeden biraz daha sıkmıştı.

Sandrino yanına yaklaşırken Maddalena elindeki kadehin içinde şarap olmadığını fark etmişti. Onun yanındaki küçük sehpaya bıraktığında önünde durduğu şömineye dönmüştü.

"Nedir bu?"

"Sıcak süt. İçin ısınır."

Kuşkuyla gümüş kadehe bakan Maddalena içindekinin ne olduğunu sorduğunda sırtı ona dönük olan Sandrino kuru bir sesle cevap verip uzaklaşmıştı. Ağır adımlarla odanın içinde ilerleyip karşısındaki duvara yaslı büyük divana oturmuştu. Uzun parmaklarıyla yüzünü ovup, parmaklarını saçlarının arasına gezdirmeye başladığında aralarında ikisinin da bozmaya cesaret edemediği derin bir sessizlik başlamıştı.

Yanı başındaki üzerinde dumanı tüten süte bakakalmış Maddalena, öfkesini çoktan üzerine kusmuş olması gereken Sandrino'nun neden hala sessiz kaldığını düşünüyordu. Korkunç bir dehşetle, limandan çıktıklarından beri meseleyi açacağı büyük anı bekliyordu. Şimdiye kadar ne sırılsıklam oluşunu ne de titrediğini umursamadan çoktan bağıra çağıra hesap sormuş olması gerekiyordu. O konuyu açmadıkça Maddalena'nın tedirginliği artarak boğucu bir hal alıyordu. Eğer rahatsız ifadesiyle dirseklerini bacaklarına yaslayıp, öne eğdiği başını ellerinin arasına alışını görmese yaşananların onun için önemli olmadığını düşünebilirdi. Fakat Sandrino, kendi düşünceleri içinde boğuluyor gibiydi.

Korku verici ve sinir bozucu derecede yalnız oldukları odada öylece karşılıklı oturmak Maddalena'nın tenimi karıncalandırıyordu. Solukları da kalp atışları gibi düzensizleşmişti. Bir şey söyle! diye bağırmak isterken bulmuştu kendini. Öfkeyle bağırıp çağırması, bu şekilde susmasından kat kat daha iyiydi. Sonunda birden başını kaldıran Sandrino, ellerini yüzünden çekip gözlerini üzerine dikmişti.

"Bir şeyi çok merak ediyorum, kafamda dönen türlü düşüncelerin arasında en çok bunun cevabını merak ediyorum. Neden?"

Sandrino her şeyiyle vereceği cevaba odaklandığını öyle derin hissettiriyordu ki bakışlarının yoğunluğu Maddalena'yı yakıp kavuruyordu. Tüm yol boyunca canına okuyacağını kafasında kurmuşken meseleye bu şekilde başlaması onun için şaşırtıcı olmuştu. Oysa ki, öfkeden kendini kaybetmişçesine Bernardo ile yumruk yumruğa kavga edip hayatıyla tehdit etmiş Sandrino'nun ona da aynı şekilde davranacağından son derece emindi.

"Neyi sorduğunu anlamıyorum."

"Neden onunla gitmekten vazgeçtin? Dürüst ve açık bir cevap istiyorum senden. Bu herif senin için ne ifade ediyor? Bernardo Galeazzi'yi seviyor musun?"

Sandrino bu soruyu sorduğu için pişman değildi. Bundan birkaç ay önce olsa kendini asla böyle bir durumun içine düşürmezdi. Fakat önceleri sadece merak gibi gelen Maddalena'ya ilgisi zamanla zihnini öylesine meşgul etmeye başlamıştı ki artık düzgün düşünememeye başlamıştı. Özellikle Lucca'ya geldiklerinden beri aklını tırmalayan türlü imgeler onu çileden çıkartana kadar devam etmişti. Bernardo Galeazzi ve Maddalena onlarca kez birlikte olmuş, evlenmiş ve Lucca'da bir hayat kurmuşlardı kafasının içinde.. ve o her defasında kendini hastalıklı bir öfke içinde kıvranırken bulmuştu. Kendine ne olduğunu anlayamıyordu fakat tek bildiği Maddalena ile aralarındaki bağın kopmasından sonra yaşanacaklara katlanamacağıydı.

Sandrino artık cevabı her ne olursa olsun duymak istiyordu. Tam da bu yüzden mavi gözlerini odanın karşı ucunda, şöminenin yanında oturan Maddalena'nın yüzünden bir an olsun ayırmamıştı. Onun Bernardo ile kaçmayı istemesinin iki sebebi olabileceğini düşünüyordu. İlk ihtimal Bernardo Galeazzi'ye âşık olduğu için onunla gitmek istiyor olmasıydı. Eğer sebebi buysa, lafı eveleyip gevelemeden her zaman yaptığı gibi yüzüne karşı cesurca söylerdi. İkinci ihtimal ise, aynı gün öğle vakti dadısı Natilda'nın getirdiği Contessa De Benardi'nin mektubunda yazan sebepti. Nişan bozulduğunda onu bir başkasıyla evlendirme korkusu yüzünden Bernardo ile kaçmayı kurtuluş olarak görmüş olabileceğiydi. Eğer durum böyleyse Maddalena'nın bunu sonuna kadar inkar edeceğini ve kendini acımasına katlanamayacağını biliyordu. Fakat tüm bunların dışında Sandrino'nun aklında bir başka ihitmal daha vardı; Maddalena eğer Bernardo Galeazzi'yi seviyor olsaydı o ortaya çıkmadan çok önce evlenirdi. Evlilik yaşı çoktan gelmişti bu kadar beklemesinin ardında başka bir sebep olması muhtemeldi. Gerçek ne olursa olsun bu akşam öğrenmeyi kafasına koymuştu. Önce Maddalena'nın ne söyleyeceğini duyacak sonrasında ne yapacağına karar verecekti.

Derin bir soluk alan Maddalena, böyle bir soruya nasıl bir cevap vermesi gerektiğini bilememişti. Yanındaki şöminenin alevlerine odaklanarak Sandrino'nun derin mavi gözlerinin onda yarattığı keskin hisse kulak asmamaya çalışmıştı. Fakat yine de konuşmak kolay olmamıştı.

"Bernardo, bana karşı hep iyi davrandı. Yıllar önce bu şehre geldiğimde tamamen dağılmış durumdaydım tam ihtiyacım olduğu zamanda hayatıma girdi. Kendimi güvende hissetmemi sağladı. Aşkın nasıl olması gerektiğine hiç tanık olmadım sanırım, hala da bilmiyorum. Ama... bu gece yoldayken kaçmak doğrusu buymuş gibi hissettirmedi."

O sık sık duraksayarak ne hissettiğini anlamaya ve anlatabilmeye çalışırken tüm bu uzun süre boyunca Sandrino, onu kıpırtısız bir halde izlemekle yetinmişti. Sözlerini bitirdiğinde ise bir süre daha tepki vermemiş sadece gözlerinin içine bakmıştı. Maddalena'ya bir asır gibi geçen sürenin sonunda başını öne eğip, dirseklerini bacaklarına dayamıştı. Derin sessiz bir soluk çektiğinde konuşmuştu, ağzından çıkan sözler sanki onu boğuyor gibiydi.

"Gitmene izin verecektim."

"Ne?"

"Lanet olsun ki gitmene izin verecektim Maddalena. Eğer sevdiğin adam oysa ve onunla mutlu olacaksan gitmene izin verecektim. Verdiğim karardan daha ilk anda nefret etmiştim ama istediğin buysa izin verecektim."

Konuşurken Sandrino'nun sesi bir an yükselir gibi olmuş sonrasında tekrar ürkütücü sakinliğine dönmüştü. Verdiği karardan nefret ettiği beden diline açıkça yansıyordu. Omuzları gerginleşmiş, kollarını öne uzatarak, ellerini yumruk haline getirmişti.

Onun gariplikleri nedeniyle şaşkına dönmüş olan Maddalena, yüzüne tuhaf bir bakışla bakıyordu. Gitmesine izin vereceğini söylemesini beklemiyordu. Kafasından geçenleri tahmin eden Sandrino, içine ağır bir soluk çektiğinde devam etmişti.

"Ne sanıyordun ki? Ben seni saçından sürükleyerek sevdiğin adamdan ayırıp sonra da istemediğin bir hayata mahkûm edecek bir adam değilim. Hiçbir zaman öyle biri olmadım. Bazı zamanlar kendi çıkarlarım için ikimizin hayatı adına kararlar verebilirim ama başka adamı seven bir kadını zorla yanımda tutmam. Limana neden geldiğimi bilmiyorum. Sanırım o adamla gittiğini kendi gözlerimle görmek, uzaktan yüzüne bakmak istedim. Oradaydım ama sen istemediğini haykırana kadar müdahale etmeyi düşünmemiştim ne kadar öfkelenirsem, ne kadar kendime kızarsam kızayım her şeyin sonunda gidip gitmemek senin seçimin olacaktı."

Sandrino, gidip gitmemek senin seçimin olacaktı dediğinde Maddalena, buz kesmiş elleri arasında tuttuğu sabalığın kuşağını bırakarak, oturduğu yerde doğrulmuştu. Neredeyse tanıştıkları zamandan beri onu hırpalayıp canını yakmış olan Sandrino'dan bunu duymak sinirini bozmuştu.

"Benim seçimim öyle mi? Senin gözünde benim bir değerim yok ki, seçimimin önemi olsun Sandrino."

"Öyle söyleme."

"Neden gerçek bu değil mi? Her defasında yaptıklarınla bunu kafama vura vura göstermedin mi?"

Maddalena'nın bu sözleri beklemediği bir şekilde Sandrino'yu sarsmıştı. Böyle düşündüğü için ona inanamıyormuşçasına bakarken dizlerine dayadığı kollarını indirerek oturduğu yerde tıpkı onun gibi doğrulmuştu. Bakışlarında tuhaf bir yoğunluk vardı.

"Maddalena ben sana değer veriyorum."

Bunu duyan Maddalena'nın adeta ağzı açık kalmıştı, yaptığı ve söylediği tam aksi onca şeyden sonra bunu bu kadar kolayca söyleyebilmesi onu çileden çıkartıyordu. Sinirden gözlerinin dolduğunu hissediyordu, boğuluyormuşçasına ellerini önüne gelen altın sarısı saçlarına geçirmişti. Uzun bukleleri arasında parmaklarını gezdirip hırsla arkaya attığında titreyen sesiyle Sandrino'ya dönmüştü. Bir elini oturduğu sandalyenin kulpuna koymuşken bayağı yalanına karşı ne kadar öfkelendiğini açıkça göstermişti.

"Bana değer veriyorsun? Beni sevdiğini de söyle istersen Sandrino. Hadi söyle.. ama söyleyemezsin. O kelimenin anlamını bile bilmiyorsun çünkü sen. Kimseyi sevemezsin. Kendinden başka kimseyi sevemezsin sen. Anlamadan, karşındakinin ne hissedeceğini önemsemeden parlarsın hemen. Bir tek kendin haklısındır kendi gözünde, başka kimse değil. Bir tek senin hayatın önemlidir. Canını sıkan her şeyde hemen kaçar gidersin. Birini sevmek, onun mutluluğunu önemsemek nedir, bilmezsin. Sen bana değer vermiyorsun. İnsan değer verdiği kişiyi aşağılamaz, ihanet etmez, insanlar önünde küçük düşürmez, kalbini kırmaz. Bunun değer vermekle hiçbir alakası yok."

O ana kadar Sandrino'nun üzerine bırakacağı öfkeden çekinen ve sessiz kalmayı düşünen Maddalena içindekileri döktükçe sessizlik kararından vazgeçmişti. Bu kez konuşurken sıklıkla yaptığı gibi ne kekelemiş ne de duraksamıştı, tüm bunları o kadar uzun bir zamandır içinde biriktiriyordu ki kapağı açılmış bir baraj suyu gibi bir anda dilinden dökülüvermişlerdi.

Elinin altındaki sandalyenin ahşap kulpunu hırsla sıkarken, inatla duyduklarıyla yüzüne hüzünlü ve şaşkın bir ifade oturan Sandrino'ya bakmayı sürdürmüştü. Ona yaşattıklarıyla yüzleşmesini istiyordu. Sözlerinin sonunda ağlamamak için titreyen dudaklarını sıkıyorken Sandrino'nun yerinden kalktığını görmüştü. Yanına geldiğinin farkına vardığında, hızla yerinden sıçrayarak ayağa kalkmıştı. Şu an ona dokunması en son isteyeceği şeydi. Onun getirdiği sıcak sütü eline alıp bağırarak yere çarpmıştı. Tam ortalarında patlayan süt üzerlerine kadar sıçramış, Sandrino geriye çıkmıştı. Kısılan mavi gözleri yere saçılan beyaz leke ile yüzü arasından gidip geliyordu.

"Sen hep bana sırtındaki bir kamburmuşum gibi davrandın! Bizi gizlice nişanlayanlar annelerimizdi ama sen acısını benden çıkardın. Beni suçladın! Oysa ki bende seninle aynı durumdaydım. Sen Lucca'ya kaçtığında ben bir başıma Roma'da bu yalanı devam ettirmek zorundaydım. Bir gün olsun, bir gün olsun ben nasılım diye düşünmedin. Ben çok yalnızdım! Zaten kimsesiz yersiz yurtsuz bir kızdım, sen zaten zor olan hayatımı daha da zorlaştırdın! Senin kaçtığın ne varsa ben tek başıma mücadele ettim. Bir yandan sen sürekli başıma nişanın yalan olduğunu kakarken ben insanlara mutluluk pozları vermek zorunda kaldım! Tek başıma bıraktın beni! Kaçıp gittin, defalarca yaptın bunu!"

Sandrino aralarındaki mesafeyi kapatarak üzerine gelmeye başlamıştı. Kollarını iki yan açmışken tıpkı onun gibi bağırıyordu.

"Evet kaçtım. Kahretsin ki kaçtım oldu mu?! Bunu saklayacak değilim, yaptığımdan utanmıyorum da! Seni korumak için kaçtım. Ben senin aradığın o adam değildim, ben seni mutlu edemezdim kendimi tanıyordum. Enerjin, neşen, sıcaklığın çok güzel ama ben bunu mahvedebilirdim. Seni kendimden uzak tutmak için yaptım."

"Keşke beni saygı göstererek korumayı bilseydin Sandrino. Beni tüm Lucca'nın, tanıdım sevdiğim insanların önünde küçük düşürdün. Halamın, eniştemin en yakınlarımın önünde utanç içinde bıraktın."

"Maddalena niyetim bu değildi."

"Niyetinin ne önemi var! Sonucunda tüm şehrin önünde beni aşağılamış oldun! İnsanlar arkamdan gülüyor!"

Sesinin çıktığı kadar bağırırken elini arkasındaki şehri göstermek istercesine geriye savurmuş Maddalena, sözlerinin sonunda nefes nefese kalmıştı. Daha fazla Sandrino'nun yüzüne bakamayacağını düşündüğünde ellerini dağılmış sarı saçlarına götürüp inleyerek arkasına dönmüştü. Arkasında duran Sandrino'nun bundan gurur duyuyor değilim dediğini işitmişti fakat artık olan olmuştu.

"Tamam ben kendi payıma düşeni kabul ediyorum. Peki sen benim bu gece nasıl bir durumun içinde kaldığımın farkında mısın? Ne hissettiğimi hiç düşündün mü? Tüm günüm senin o lanet adamla kaçacağın gerçeğini hazmetmekle geçti!"

Tıpkı dile getirdiği gibi Sandrino'nun tüm günü Maddalena'nın Bernardo Galeazzi ile kaçacağı haberini hazmetmekle geçmişti. Önce genç kızın dadısından acil bir mektup almış, Papalık Sarayında bir araya geldiği kadının ağzından bizzat kaçacağını işittiğinde bir müddet tepki dahi verememişti. Tek kelimeyle mosmordu. Kadın her ne kadar Maddalena'nın annesi Contessa De Benardi'den gelen mektubu eline verip, yeni talipler aradıkları ve onu başkasıyla evlendirecekleri için çaresizlikten kaçtığını savunsa dahi Sandrino, dinlerken çoktan içten içe köpürüyordu. Sözlerini bitiren kadın sonunda, Maddalena'yı durdurup durdurma kararını bir an önce vermesi gerektiğini söyleyip Papalık sarayında ayrılmıştı.

Sandrino vakit gece yarısını buluna kadar çalışma odasında öylece oturmuş ne gün içindeki görüşmelerine katılmış ne de doğru düzgün çalışabilmişti. Bakışlarını önündeki işlere dikmişken zihni içinde sonu gelmeyen kavgalar vermişti. Bir tarafı Bernardo Galeazzi'yi öldürmüş, Maddalena'yı ise tıpkı biraz önce olmadığını söylediği zalim adam gibi elleriyle paralamıştı. Diğer tarafı ise olaylardaki kendi payını düşünmüştü. Gözlerini kapatıp sinirini ötesini görebilmek için derin nefesler aldığında Maddalena'ya şimdiye kadar tanıdığı pek çok kadından daha sert davrandığını fark etmişti. İşler bu kadar çıprından çıkmışken ona bu kez sakin bir konuşma borçluydu, şimdiye kadar birbirlerini kırıp kavga ederek yol aldıkları yoktu. Üstelik kendisi de gerçekleri konuşabilecekleri mantıklı bir ortam istiyordu.

Fakat hepsinin sonunda zihnindeki çekişme bir şekilde hep Maddalena'nın o adamla kaçışına geliyordu, Sandrino bunu nasıl hazmedemediğini bilmiyordu. Kendine içinde yükselen ateşe teslim olmayacağını hatırlatsa da durum tahmin edebileceğinden çok daha fazla canını sıkmıştı. Maddalena'yı o adamla düşündükçe içindeki canavarın homurdanmaya başladığını hissediyordu.

"Başka bir adamla kaçıyordun!"

Ona arkasını dönmüş Maddalena'yı burnundan soluyarak izlerken Sandrino bir anda parlamıştı. Sözlerini duyduğu anda beline dökülen uzun saçlarını savurarak ona yüzünü dönen Maddalena boğuk sesiyle bağırarak çıkışmaya başlamıştı. Titreyen elini ona doğrultmuşken birkaç adımla üzerine doğru yürümüştü. Zarif yüzünün aldığı ifade, ses tonundaki hırçın tonla birleştiğinde ateşli bir ruhunu göz önüne koyuyordu. En az onun kadar kendini kaybetmiş bir hali vardı. Zümrütleri andıran yeşil gözleri ıslaktı fakat bu kez üzüntüden dolayı değildi, öfkeyle yanıyorlardı ve hedefleri oydu.

"Senin için suikastın ortasında bile kaldım! Nerdeyse canımdan oluyordum. Beni Lucca'da görmek istemediğini söyleyip yolumdan çevirmeyi denediğinde bile yanındaydım. Yaralı bir halde kanlar içinde inlerken elini tutup, destek oldum! Yaralarını temizledim, sana bir şey olacak korkusuyla aklımı kaybediyordum. Ama sonra sen ne yaptın? Lucca'ya gelir gelmez çok sevgili metresinin kollarına koştun!"

"Beni yargılayabilirsin hakkın var ama bir yere kadar. Bernardo Galeazzi ile gözümün önünde flörtleştiğini inkâr edemezsin, şehir sadece beni değil sizi de konuşuyor! Bu gece adamla birlikte kaçıyordun! Durumun ciddiyetini kafan almıyor mu senin?"

Bu sözleri bitirdiği an Maddalena, başını arkaya atıp beklenmedik bir şekilde gülmüştü. Eliyle dudaklarını kapatmışken inanamıyormuş gibi başını usul usul iki yana sallamıştı. Tekrar ona döndüğünde kendinden emin bir tavırla aralarındaki kısa mesafeyi kapatıp önünde durmuştu. Başını kaldırarak öfkeden kısılmış mavi gözlerinin içine bakmıştı. Aralarındaki mesafe o kadar azdı ki fısıltıyla konuşmaya başladığında nefesi Sandrino'nunkine karışıyordu.

"Evet, onunla flört ettim. Beni seviyor benimle evlenmek istiyordu. Beni buradan çok uzaklara, Venedik'e götürmek istemişti. Eğer onunla gitseydim karısı olacaktım. Ama gitmedim, ben istediğim için gitmedim."

Aynı şeyleri tekrar tekrar düşünmek bile onu çileden çıkartmaya yeterken Maddalena'nın kısık ve meydan okuyan tatlı sesinden bunları işitmek Sandrino'nun şimdiye kadar bile zor zapt ettiği kafasındaki canavarı uyandırmaya sebep oluyordu. Maddalena'nın bunu damarına basmak, canını yakmak için yaptığını biliyordu. Kahretsin ki işe de yaramıştı. Onu dinlerken sıktığı dişlerinin arasından beni sınama Maddalena diye fısıldamıştı. Fakat istediğini almış olmanın cesaretiyle konuşmaya devam eden Maddalena sinirleriyle oynayan cilveli gülümsemesiyle devam etmişti. Bunun üzerine uzaklaşmasının ikisi içinde sağlıklı olacağını bildiği halde oyununa dahil olmayı seçen Sandrino, kolunu tuttuğu gibi onu kendine çekmişti. Duvar gibi göğsüne çarpmış kızın üzerine eğilmiş yeşil gözlerinin içine bakarken kelimelerin üstüne basarak açıkça tehdit etmişti.

"Zaten kendimde değilim beni sınama."

"Seni terk edecektim Sandrino. Yaptığın tüm şeyler için seni terk edecektim."

"Ellerim kaşınıyor, avuçlarım, dirseklerime kadar.. seni uyarıyorum daha fazla devam etme. O adamı bulur, kendi ellerimle boğarım. Sana yapabileceklerimi ise tahmin bile edemezsin."

"Senin bu tehditlerinden fena halde sıkıldım."

"Söylediklerimi küçümsemeden önce iyi düşün, seni buna pişman ederim."

Maddalena bir anda korkunç bir havaya bürünen mavi gözlerin bakışı altında ezilse bile ödün vermemişti duruşundan. Öfkeden yüzündeki kasların, dudaklarının titrediğini görmezden gelmişti. Canı her istediğinde onu hırpalamayacağını göstermek istiyordu. Bu yüzden kısık tuttuğu tatlı sesiyle içinde yükselen ateşe ses tonuyla odun serpmeye devam etmişti. Artık birbirlerine öyle yakınlardı ki konuştuklarında dudakları birbirine değecek gibi oluyor ama asla değmiyordu.

"Bernardo ile gidecektim. O iyi nazik bir insandır, o beni severken kendini değil benim mutluluğumu düşünen bir adam o. Onunla birlikte olmayı istemeliydim."

Sandrino'nun suratında yavaşça tekinsiz, sinsi bir sırıtış belirmeye başlamıştı. Bir eliyle hala kolunu tutarken diğeriyle yavaşça saçlarına uzanmıştı. Maddalena ayaklarının üzerinde sakin bir duruş sergilemeye çalışırken aynı tuhaf sırıtışla saçlarını okşamış, parmaklarıyla şakaklarından ve yanaklarından geçerek elini boynuna yerleştirmişti. Çoktan normal safhadan çıkmış mavi gözlerini tekrar gözlerinin içine odakladığında sesi Maddalena'nın yüreğini hoplatmıştı.

"Bundan sonra istesen bile gidemezsin."

"Giderim."

Maddalena dişlerini sıkıp başını meydan okurcasına biraz daha ona doğru kaldırarak inatçı bir tavırla fısıldamıştı. Bir müddet daha cesurca Sandrno'nun gözlerinin içine baktığında kolunu kurtarıp geri çekilmek için adım atmıştı fakat kolunu tutan elinden kurtulamamıştı. Aynı anda boynundaki uzun parmaklar yavaşça ensesine doğru kaymıştı. Sertçe geriye doğru çekerek yumuşak ve vahşi bir sesle dene de olacakları gör diye mırıldanmıştı. Maddalena karşılık olarak diğer elini kaldırıp göğsüne vurmak istemişti fakat Sandrino cezalandırıcı sert bir öpücükle sesini bastırmıştı.

Sıkı dudaklarının yumuşaklığı ve Sandrino'nun onları dudaklarına bastırırken ki ateşli öfkesi Maddalena'yı hayrete düşmüştü. Elini saçının arasına sokmuş, kafasını çevirememesi için sımsıkı tutuyordu. Alt dudağı ağzının içinde erirken yapabildiğince savaşmıştı fakat Sanrino öyle vahşi bir dürtüyle dudaklarını öpüyordu ki Maddalena bir an parçalanacaklarını sandı. Hiçbir karşılık görmemesine aldırış ettiği yoktu. O demir gibi sert kolları arasında debelenirken Sandrino daha da küstahlaşıp acımasızlaşıyordu. Onu bir süre daha açlıkla öptüğünde aniden üzerindeki kollarını gevşetmeden dudaklarını kulağına yaslamıştı.

"Maddalena benimle oyun oynayabileceğine inanmam hoşuma gitse de yanlış yapıyorsun. Kazanamazsın ancak kendini şimdi olduğu gibi ateşin içine atarsın."

Maddalena karşılık olarak hırsla tırnaklarını pazılarına geçirmişti, canını yakmak ona zarar vermek istiyordu. Bastırdığı yerin yeni iyileşmeye başlamış olan ok yarasının üzeri olup olmadığına dikkat bile etmemişti. Fakat Sandrino bunu hissetmiş gibi durmuyordu, dudaklarını tekrar onun dudaklarına uzatmıştı. Maddalena dudaklarının haşin baskına dişlerini sımsıkı birbirine bastırarak kendini korumaya almıştı fakat Sandrino bir anda alt dudağını dişlemişti. Bununla birlikte acıdan çok şaşkınlıkla boğuk bir ses çıkardığında dili saldırganca ağzına girmişti. İçtiği şarabın tadı bir anda Maddalena'nın ağzının içine dolmuştu. Tavrı ısrarcı ve sahipleniciydi.

Dengesini kaybedeceğini hissettiğinde sırtındaki kaskatı kol ince beline dolanarak, bedenlerini tamamen birbirine yapıştırmıştı. Bütün gücüyle delice çırpınsa da artık tamamen Sandrino'nun insafına kalmıştı. Dilinin yaptığı uzun ve acımasız hareketlerine devam ederken Maddalena'nın boğazından bir ses yüklemişti. Kendi sesini işitmek sinirlenmesine sebep olmuştu. Ani bir fikirle, ağzının içine dolan dilini ısırmış sonrasında ise altdudağını. Kan tadı alıyordu ama Sandrino durmuyordu. Verdiği karşılık beklediğinin tam tersiydi, eli belinin ince kıvrımlarını okşayarak sabahlığın üzerinden kalçalarını bulmuştu. Kalçalarımın kıvrımından kavrayarak onu yukarı kaldırdığında Maddalena, göğsünde patlayan boğuk bir çığlık atmıştı. Onu adeta vücuduna katmak istercesine kendine bastırıyordu. Kolları arasında hapsolmuşken bütün gücüyle pazılarına vurmaya devam etmişti fakat Sandrino durmak yerine daha şiddetleniyordu. İkisi de birbirleriyle adeta bu şekilde kavga ediyorlardı.

Maddalena sonunda karşı koymayı bıraktığı anda Sandrino onun kolları arasında titrediğini hissetmişti. Genç kız hareket ettiklerini hayal meyal fark etmişti ki kendini Sandrino'nun omuzlarına asılmış halde kucağında buldu. Onu güçlü kollarıyla sarıp itirazlarına aldırış etmeden şöminenin önünden ayrılıp karşı duvardaki yatağın üzerine yatırmıştı. Bir anda tüm dünyasının ter yüz olduğunun farkına varan Maddalena, telaşla yerinden doğrulup kaçmaya çalışmıştı. Dirseklerini yatağa yaslamış, koyu mavi örtünün üzerinde kendini geriye çekerken arkasını dönmeye çalışmış fakat dizlerinin üzerinde ona yaklaşan Sandrino'yu fark ettiğinde can havliyle tekme atmayı denemişti. Büyük bir ıstırap ve mutsuzluk kaynağı haline gelen bu adamın istediğini vermemek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı.

"Sandrino yapamazsın! Üstümden in. Saçma-"

"Biraz önce o cilveli sesinle beni delirtirken çok cesurdun ama."

"Aynı şey değil! Üzerime gelme!"

Savurduğu bacağını tek eliyle yakalayan Sandrino, kana bulanmış alt dudağını dişleyerek sırıtmıştı. Bakışları elinin altında inci gibi parlayan beyaz bileğininden belli bir yere kadar açılan uzun bacağına kaymış sonrasında ise panik içindeki yüzüne dönmüştü. Dizlerinin üzerine ona yaklaşırken kaçmaması için belinden tutup yatağa bastırmış. Yüzlerini aynı hizaya getirdiğinde, hem hınzırca hem de sinirliydi gülüşü. Maddalena'nın göğsünün telaşla sıkışmasına neden oluyordu.

"İsa şahidim bana böyle dokunmaya devam edersen, bu ellerimle gözlerini oyarım!"

Maddalena göğsüne vurarak onu uzaklaştırmak için çırpınırken avazının çıktığı kadar bağırmıştı. Hislerine yapılan bu saldırıya daha fazla ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu.

"Durdur beni Maddalena."

Sandrino yumuşak bir tınıyla dudaklarının üzerine sıcak nefesini bırakarak fısıldamış ardından ise gelebilecek karşı çıkışı bastırmak istercesine tekrar dudakları arasındaki minik mesafeyi de kapatmıştı. Kendi kanı bulaşmış dudaklarını Maddalena'nın aynı şekilde kızarmış duran dolgun dudaklarına bastırırken ilk anda olduğu gibi hoyrat ve talepkar olsa da karşılık verdiği taktirde birbirleriyle uyum içinde olacaklarının sözünü veriyor gibiydi. Öpüşmeleri gittikçe derinleşirken, eli de ateşli dokunuşlarla genç kızın bedeninin kıvrımlarında ve kaçlarında dolaşmaya başlamıştı. Maddalena'nın cılız çıkan boğuk itiraz çığlıkları Sandrino'nun gürültülü nefesleriyle buluşuyordu.

Dilinin ucunu tekrar onun dudaklarının kenarına getirip giriş aradı, nihayet dudaklarını araladığında ise önce dilini Maddalena'nın ağzının boşluğuna daldırmış sonrasında ise yavaşça geriye çekmişti. Aynı hareketi daha şiddetli bir arzuyla tekrarlayıp tehlikeli bir kararlılıkla öpmeye devam etmişti. Sandrino'nun altında kalan Maddalena'nın tüm dünyası sarsılmıştı adeta. İstemediği bir zevk dalgası içini dolduruyor, aklını başından götürüyordu. İçinde bilerek maharetle uyandırdığı ateşli tutkuda tecrübesiz ve masum olan Maddalena, o akşam yaşadıklarını unutacak kadar baştan çıkmıştı. Ağlamakla karşılık bir inilti çıkardığında örtüyü sıkmaktan bembeyaz kesilmiş ellerini serbest bırakmış ve Sandrino'nun gerilmiş pazılarına koyarak yavaşça omuzlarına doğru yükseltmişti.

Biraz sonra Sandrino'nun öpücükleri daha da arzulu bir hal almıştı, eli durmaksızın sabahlığının üzerinden bedeninde geziniyor, göğüslerini okşuyordu. Yağmura susamış bir toprak gibiydi. Ellerinin altında titreyen Maddalena Sandrino'nun aklını kaybetmesine neden olmuştu. Kendini dizginliyordu ama dizginlenmiş zevk tutkuyu daha da kamçılıyordu. Durmadan, yavaşlamadan onu öperken diğer eliyle aşağıya inip çabucak sabahlığının kemerini çözmüş beyaz elbisesinin üzerinden elini göğüslerinin üzerine yerleştirmişti. Maddalena, epey ince olan kumaşın üzerinden elinin sert, kayan dokunuşlarını hissettiğinde dudaklarını yırtarcasına Sandrino'dan ayırmaya çalışmıştı.

"Yapma, şu anda yapma bunu."

Sandrino'nun boğuk sesindeki gizli yalvarış Maddalena'yı durdurmuştu. Bununla birlikte Sandrino dudaklarını yavaşça boynundan ilerletip hafifçe aşağıya çektiği yakasından taşan göğüslerine indirmişti. Elbisenin yakasını tamamen açıp göğüs uçlarının tadına bakmak için ölse de yapmamıştı, sadece inci kadar beyaz olan dolgun teninin tadıyla yetinmişti. Beyaz teni dudaklarının geçtiği yerlerde kızarıyordu. Onun izleri, onun beyazını adeta damgalıyordu. Daha önce böylesine iç gıdıklayıcı bir şey gördüğünü sanmıyordu, eli üzerindeki beyaz elbiseyi tamamen yırtıp çıkarmak istese de bir noktada Maddalena'yı bırakması gerekiyordu. Eğer elbiseden kurtulursa bunu yapabileceğinden ciddi şüpheleri vardı. Tamamını belli belirsiz bir pembelik olan haliyle görmek bile yeterince baştan çıkarıcıydı. Dudaklarını elinin altındaki şişkin göğüslerinde gezdirirken dokunuşları sertleştirip neredeyse birkaç küçük ısırık bırakmıştı.

O sırada Maddalena çıplaklığını örtmek için içgüdüsel olarak ellerini kaldırmıştı. Ama, Sandrino eğilip parmaklarının uçlarını öperek onu engelledi. Maddalena büyük bir şaşkınlıkla irkilmiş ve bedeni kasılmıştı. Elini yavaşça geri çekmişti. O zaman Sandrino'nun dudakları istemsizce elbisenin gevşek yakasını geçip göğüs uçlarına kaydı. Maddalena şaşkınlık dolu bir soluk koyerdiğinde inleyerek ilkel bir zevk dalgasının içine yuvarlandı ve parmaklarını Sandrino'nın ensesine uzatıp, yumuşak sarı saçlarının arasına daldırdı. Yüreği onu, Sandrino'ya durmasını söylemesi konusunda ümitsizce uyarıyordu.

Fakat Sandrino, daha fazla devam etmeden bir anda ağırlığını ellerine verip üzerinden doğrulmuştu. Kasıkları ısrarlı ve arzulu bir şekilde pantolonunu zorlarken zevkten öleceğini düşünmeye başlamıştı. Daha fazla devam edemezdi. Güçlükle derin bir nefes alıp Maddalena'ya bakmıştı. Tıpkı boynu ve göğüsleri gibi yüzü de al al olmuştu ve sarı saçları lacivert yatak örtüsünün üzerine dağılmıştı. Tezatlık cılız mum ışıklarından dahi belirgindi. Görüntü fazlasıyla baştan çıkarıcıydı.
Sandrino yorgun ve tuhaf bir ses tonuyla fısıldamıştı.

"Burada hemen durmamız gerek."

Öpücüklere boğulup, okşanarak Sandrino'nun dokunuşları altında duyuları uyuşup sersemlemiş Maddalena, onun yüzünün kızardığını, kaşlarını çatılıp göğsünün hızla inip kalktığını gördü. Halihazırda dağınık duran gömleği üzerinden kaymıştı. Sandrino ona bakmaya drvam ederken başını eğip biraz önce usulca dişlerini geçirdiği yumuşak tenini öpmüş, sonrasında ise beyaz elbisesini çekerek üstlerini örtmüştü.

Maddalena'nın uyuşmuş zihni önce yavaş yavaş gerçeği kavramaya başlamış, sonra büyük bir hızla durumun bilincine varmıştı. Yarı çıplak olarak Sandrino'nun kolları arasında olduğunu fark edince, biraz önce onu ele geçiren tutku yerini utanca bıraktı. Çıplak bedenini görmüş, ona dokunmuştu. Üstelik böyle bir akşamda! Sandrino'nun elini iterek doğruluğunda, titreyen bir sesle konuşmuştu. Gözlerini ondan kaçırıyordu.

"Ellerini üzerimden çek."

Maddalena kendi üstü başı ne haldedir acaba diye düşününce kâbus görmüş gibi olmuştu. Üzerindeki beyaz ince elbiseyi düzeltiyor, sabahlığını üzerine çekip kuşağını bağlamaya çalışırken elleri titriyor, bedeninde soğuk ürpertiler dolaşıyordu. Ancak, dağılmış görüntüsünü düzeltebilmek için erkeğin kollarından sıyrılması gerekiyordu. Sandrino onu saran kollarını gevşetince, yatakta ona arkasını dönmüştü.

"Dur bakayım."

Onu izleyen Sandrino, olduğu yerde dönerek ellerini üzerine uzatmıştı. Sabahlığının arkaya dolanmış yakasına dokunmuştu ki Maddalena öfkeyle ellerine vurmuştu.

"Yapma. Bırak beni."

"Sen yapma şunu Maddalena."

Sandrino ciddiyetle ve brokar sabahlığının yakalarını düzeltip Maddalena'ya bırakmadan bir araya getirmişti. Ardından hala sanki tüm hayatı buna bağlıymış gibi parmakları arasında tuttuğu kalın kuşağı çekiştirip kendi eline geçirmiş sakin, usta ellerle belini sıkarak bağlamıştı.

"Saçların da dağılmış."

Cevap verecek durumda olmayan Maddalena, başını çevirip yataktan inmek için hareketlenince çenesinden tutup yüzünü zorla kendisine çevirmişti. Dakikalar önce kolları arasında ona tutkuyla teslim olmuştu ama onu dizginleyen utancı ve öfkesi yeniden gelmişti. Sandrino, Maddalena'nın içinden böylesine tutkulu bir kadın çıkacağını uzun zamandır önce tahmin ediyordu ve bu onu daha da kontrolden çıkarıyordu.

"Hey? Bunda utanılacak bir şey yok. Kendine işkence etmeyi hemen bırak."

Maddalena bu sözler karşısında hıçkırıklara boğularak patladı. Aslında öfkesi kendineydi, Bernardo'yu kalbi kırık bir şekilde göndermişken birkaç saat sonra kendini bulduğu bu durum onda çığlık çığlığa ağlama isteği uyandırıyordu. Sandrino'ya karşı koyabilmiş, dokunuşlarından etkilenmemiş olması gerekiyordu! Ona duyduğu tutkunun asla bağışlanamayacak bir şey olduğunu düşünüyordu. Öfkesi kendineydi ama onu Sandrino'ya yönlendirmeyi seçmişti, böylesi çok daha kolaydı.

"Neden utanayım ki? Senin düşüncenin aksine ben saf bir çocuk değil genç bir kadınım ve senin gibi olmasam bile bu işlerin nasıl yürüdüğünü bilirim. Hayatımdaki tek erkek sen değil-."

Bir anda üzerine eğilen Sandrino, eliyle ağzını kapatıp sözlerini yarıda kesmişti. Yüzü sert, gözleri kısık ve kararlıydı. Maddalena istemsizce titremişti.

"Kapat çeneni tatlım ve beni iyi dinle; o adamla birdaha görüşmeyeceksin artık. Ve ben bunu bir kez daha söyleyemeyeceğim."

Maddalena hala onu tehdit edebileceğini düşünmesine inanamıyordu, elini dudaklarından indirmesini bekledikten sonra öfkeyle başını geriye çekmişti.

"Ne yapacağımın söylemesinden nefret ettiğim için muhtemelen seni görmezden gelirim."

Bunu söylediği an Sandrino'nun dudakları alaycı bir sinirle kıvrılmıştı. Gömleğinin bileğine dudakları ve çenesine bulaşmış kan lekesini silerken gözlerini üzerinden ayırmamış sonrasında ise aniden iri bedeniyle üzerine eğilmişti. Yatağın ucunda oturan, bacaklarını dışarı sarkıtmış Maddalena'nın sırtı arkasındaki ahşap direğe dayanmıştı.

"Bana iyi bak Maddalena, eğer benim öfke sınırımı merak ediyorsan bilgin olsun bu gece o sınırı çoktan geçtik. Şu anki gözü dönmüş halimle seni bu yatakta öyle bir paralarım ki İsa şahidim bir hafta boyunca o sıska poponun üzerine oturamazsın. Şimdi bu söylediğimi de görmezden gelebilecek misin acaba?"

Bir çocuk gibi şaplakla cezalandırılma tehdidi Maddalena'nın yanaklarını utanç ve aşağılamadan kırpkımızı hale getirmişti. Üzerine gelen adamın karşısında cesur görünmeye çalışırken elini göğsüne koyup ittirmişti.

"Ruh hastasısın sen!"

"Sayende tatlım, delirttin beni."

"Gidecek olsaydım giderdim! Bunu senin için değil kendim için yapmadım!"

Sandrino bu karşılığını duyduğunda, göğsündeki elini tutup aşağı indirmişti. Bir elini yatağın üzerine diğerini ise omzunun üzerinden yaslandığı ahşap direğe koymuştu. Bu hareketi ince gömleğini altındaki pazılarını şişirmişti. Kolları arasında kıskaca girdiğini için panikle kaçış yolu arayan Maddalena ile burun burunalardı.

"Teşekkür ediyorum Maddalena. Her şeye rağmen beni göt gibi arkada bırakmadığın için teşekkür ederim. Bunu mu duymak istiyorsun? Sen benim nişanlımsın. Elimde hem ağabeyinin hem de başpiskoposun mührünü taşıyan evlilik sözleşmesi var. Karım bile sayılırsın."

"Ön- önce ni- nişanlı olmadığımızı söyleyip bunu bana kabul ettiriyorsun. Sonra nişandan kurtulmak için kaçtığımda tepki veriyorsun. Biz nişanlı falan değiliz Sandrino."

Sandrino sözlerine katılmadığını gösterircesine başını iki yana sallamıştı. Gizemli mavi gözleri kısık ve kararlıydı. Sanki birlikte bir irade savaşına girmişlerdi ve kimin galip çıkacağı çoktan belirlenmişti. Elini usulca onun gerginlikten kasılmış yüzüne uzatmış Sandrino dağılmış sarı saçını yüzünden geriye çekerken sinirlerini oynatan yumuşak bir sesle konuşmuştu. Başı arkasındaki cibinliği taşıyan direğe yaslı olan Maddalena istese de kımıldayamıyordu.

"O muhabbet çoktan kapandı, ben kapattım."

"O da ne demek?"

"Bozmuyorum ben nişanı vazgeçtim."

Maddalena bunu duyduğunda dudaklarından hıh diye bir ses kaçırmıştı. Yüzüne yerleşmiş kızgın ifade daha da genişlemişken gözleri hala saçında dolanan Sandrino'nun eline takılmıştı. Kalın bir bukleyi parmaklarının arasına almış, zevkle çeviriyordu. Maddelena uzanıp saçlarını ondan kurtardığında, elini de hırsla kendinden uzağa itmişti.

"Buna kendi başına karar veremezsin. Senin dengesiz ruh halinde olmuyor bu işler."

"Aslında verebilirim, verdim de zaten. Nişanlıyız. Ve sevgili nişanlım bugünden sonra buna uygun şekilde davranacağız. İkimizin de adını lekelemeyeceğiz."

"Bana o kadar kötü lafı edip, nişandan kurtulmak istediğinden bahsedip sonra vazgeçtim demek ne acaba?"

"Sen benim nişanlımsın istediğimi söylerim."

Sandrino'nun lanet olası kendini beğenmiş hallerine daha fazla dayanamayan Maddalena, gözlerini devirip histerik bir şekilde gülmüştü. Onu denemek için aptal bir şaka yaptığını düşünüyordu. Fakat zaman geçiyordu ve önünde duran Sandrino hala gözlerindeki son derece ciddi görünen ifadeyle onu süzmeye devam ediyordu. O ana kadar sıkı bir cesaret gösterisi sunan Maddalena telaşlanmaya başlamıştı. Sandrino şaka yapıyor gibi değildi. İtiraz halinde başını iki yana sallarken, karşılık vermişti.

"Sandrino sen normal değilsin. Seninle nişanlı falan kalmayacağım ben. Nişanlın olmayı reddediyorum, duydun mu beni? Bu sahte nişandan kurtulacağım, işte o kadar."

Sözlerinin karşılığında Sandrino epeyce gürültülü bir şekilde iç çekmişti. Gözlerinin içinde hala o aynı kendinden emin ifade olsa dahi kaşlarını kaldırıp onu garip bir bakışla süzerken yavaşça elini onun sırtını dayadığı ahşap direkten çekmişti. Önemli bir konuyu tartışmaya hazırlanır gibi sırtını dikleştirip ona bakmıştı.

"Bunu nasıl yapacağını da söyler misin? Annenlerin nişanı bozmasını bekliyorsan çok umutlanmamanı öneririm. Ortada büyük ve geçerli bir sebep yokken nişanı öylece bozmaya cesaret edemezler. Bu işler o kadar kolay olmuyor. Zaten tanımadığın bir adamla evlenmeyi istiyor da olamazsın."

Bu sözlerinin ardından Maddalena bir anda Natilda! diyerek ayağa fırlamıştı. Natilda kaçışının doğru bir karar olmadığını söyledikten sonra onu neredeyse tüm gün yalnız bırakmıştı. Kadının bu süre içinde Sandrino'ya gidip kaçmasına engel olacağını hiç aklına getirmemişti, ona kızıp tartışsa bile Sandrino'nun karşısında çıkacağını hiç düşünmezdi. O an duyduklarıyla birlikte tüm taşlar yerine oturmuştu.

"Annemin mektupta yazdıklarını sana anlatmaya hakkı yoktu. Bu seni ilgilendirmiyordu."

"Beni yakından ilgilendiriyor Maddalena. Açıkçası mektuptan bana bahsetmeni isterdim."

Sandrino bu konuşmanın Maddalena için ne kadar utanç verici olduğunu bilmiyordu. Onun yatağın üzerinde dik oturmasıyla oluşan boşluktan yararlanarak ayağa fırlamış Maddalena, arkasını dönmüştü. Ne zaman sıkıntıya düşse yaptığı gibi hırsla saçlarıyla oynarken bir el boğazını sıkar gibiydi. Annesinin onu başkasıyla nişanlayacağını öğrendiği için ona acıyor olmalıydı. Bunun farkında varmak Maddalena'yı üzmüştü. Utancımı ve yürek burkan düş kırıklığımı bastıran bir kederle çenesini kaldırmıştı.

"Acınacak halde değilim ben. Senin acımamana ise hiç ihtiyacım yok. Şimdiye kadar yaptığın gibi arkanı dönüp kaçabilirsin. Umurunda değil, çünkü neden biliyor musun? Hakkettim ben bunu gider annenin seçtiği adamla evlenirim. Umarım benden çok daha yaşlı biri olurda yakın zamanda ölüp gider bende kurtulurum. Rahat bırakılmak istiyorum, yaşlı biriyle evlenirsem bu mümkün olabi-."

Onu dinleyen Sandrino'nun kaşları çatılmış yüzüne ağır ağır tiksinmiş bir ifade oturmuştu. Ayağa kalkarak karşısına geçriğinde kendine çizdiği bu hayat planından hoşlanmadığı ifadesinden açıkça okunuyordu. Daha fazlasını dinlemeye katlanamayacağını belli edercesine sesini yükselterek onu susturmuştu.

"Kapat çeneni Maddalena. Senin acınacak hiçbir halin yok."

Maddalena'nın omuzları çökmüştü. Bakışlarını ondan kaçırdığında ağır adımlarla ilerleyip yatağın önündeki divana çökmüştü. Ruhu paramparça olmuş, artık kendini tam anlamıyla perişan halde hissediyordu. Bu akşam yaşananlarla kendini öyle çok rezil duruma düşürmüştü ki yeşil gözlerini yumduğu an uzun kirpiklerinin arasından gözyaşları süzülmeye başlamıştı. Başını önüne eğmiş, ellerini kucağında sıkı sıkıya birleştirmişken içine kırık bir nefes çekmişti, sessizce içten ağlıyordu. Kendini böylesine kırılmış hissederken o andan sonra toparlanacak takati kendinde bulamayacağını biliyordu. Yüzünü önüne gelen sarı saçlarının arkasına saklayıp usulca mırıldanmıştı.

"Odadan çıkar mısın? Sabah ya da daha sonra konuşalım."

Bu hali Sandrino'nun yüreğine dert oluyordu. Onu kollarının arasına alıp bizzat kendisinin sebep olduğu acılarını paylaşmak istiyordu ama bunu denerse Maddalena'nın kendini daha acınacak halde hissedeceğinden emindi. Her şeyden önce yapması gereken bir şey vardı; genç kızın aşağılandığı düşüncesini hafifletebilecek bir şey. Yavaşça yaklaşıp divanda yanına oturmuştu. Maddalena'ya döndüğünde çenesinden tutup başını kaldırmıştı. Gür kirpiklerle çevrili yeşil gözleri, kavisli kaşlarının altında gözyaşlarıyla parlıyordu. Yüzünü iki avucunun içine almışken baş parmaklarıyla yanaklarını silmişti.

"Konuşmamız daha bitmedi. Sabah ya da başka bir zaman olmaz bu gece her şeyi konuşacağız çünkü benim artık daha fazla bu saçmalıklara tahammülüm kalmadı."

Maddalena başını geriye çekerek Sandrino'nun dokunuşundan kendini kurtarmıştı. Kendi gözyaşlarını kendi sildiğinde oturduğu yerde sırtını dikleştirip bıkkın bir sesle konuşmaya dair isteksizliğini belli etmişti.

"Daha ne istiyorsun Sandrino?"

Sandrino konuyu açık yüreklilikle konuşmaya kararlı olsa da ilk anda söze girmekte zorlanmıştı. Elini sakalların çıkmaya başladığı kemikli çenesine götürmüş, altın bir yüzük taşıdığı işaret parmağını üzerinde gezdirip, kuruyan boğazını temizlemişti. Bu daha önce sıklıkla yaptığı bir şey değildi. Onun alışıldık olmayan ciddi ifadesine bakarak altından ne çıkacağını kestirmeye çalışan Maddalena'ya döndüğünde parlak maviliklerini onun zümrüt yeşili gözleriyle buluşturmuştu.

"Biraz önce söylediklerinde haklıydın. Nişanlandığımızı öğrendiğim zamandan beri yaptıklarımla seni zor duruma soktum, bencillik ettim. O yüzden özür dilerim senden. Aslında normalde ben böyle bir adam değilim, hayatımda ilk kez bir kadın bana senin baktığım gibi öfkeli gözlerle bakıyor. Daha önce hiç böyle bir adama dönüşmemiştim. Anneme öfkeli olduğum konusunda haklıydın. Evet ona çok öfkeliyim çünkü bu son yaptığıyla sınırını aştı. Benim annem her zaman bir şekilde beni yola sokmaya, istediği evlat olmam için düzeltmeye çalışan bir anneydi. Ben buna çocukluğumdan beri çok alışmıştım ama bu artık sınırını bilmediğini gösterdi. Bu da benim geçilmemesi gereken ince çizgimdi ve annem o çizgiyi bile isteye geçti. Ona çok öfkeliyim, sinirim asla da geçmiyor. Uzunca bir süre de onunla eskisi gibi olmayı düşünmüyorum. Fakat dediğin gibi bunun için seni hırpalamamam lazımdı, hata ettim."

Maddalena Sandrino'dan bunları duymanın büyük bir gelişme olduğunu düşünüyordu fakat sırf onun ne istediğini bilmemesi yüzünden geçirdiği kötü ayların bu kadar kolayca unutulup, kapatılmasına da izin verecek değildi. Aslına bakılırsa bir özür istediği de yoktu. Yaşadıklarından sonra bu basit birkaç kelime ona hayatı boyunca hiç olmadığı kadar anlamsız ve boş geliyordu. Sırf kendi vicdanını rahatlatmak için söylenmiş kelimelerden ibaretti. Onun çektiği acıları unutturması düşünülemezdi bile.

Bu yüzden Maddalena, Sandrino'yu dinlerken dudaklarını kıvırarak gülümsemiş, hiç acelesi yokmuşçasına önüne gelen sarı bukleleriyle oynamış sonunda ise başını yavaşça sallayarak konuşmuştu.

"Tamam, anladım seni. Başka?"

"Ne başkası Maddalena, özür diledim senden işte. Olmadı mı?"

"Ne söylememi bekliyorsun Sandrino? Tamam seni anlıyorum haklısın annene kızmışsın sinirini gelip benden çıkardın, önemi yok altı üstü birkaç ay üzüldüm demem mi gerek? Ben gözyaşı akıtmışım, insanlar arkamdan konuşmuş, hayatım darmaduman olmuş, sayende yine yersiz yurtsuz kalmışım, sana güvenecek halim kalmamış.. ne söylememi istersin? Affedeyim de büyüklük bende kalsın mı diyeyim? İstemiyorum ben affetmemek falan istemiyorum. Özrün sende kalsın."

"Peki ne yapmamızı istersin? Biz hep böyle sürekli olarak kavga mı edelim?"

"Biz başka ne yaptık ki? Biz şimdiye kadar başka ne yaptık? Sadece kavga ettik, kalp kırdık."

İçinde yükselen öfkeyle hüzünlü halinden sıyrılan Maddalena, oturduğu divandan kalktığında Sandrino'nun karşısına geçmişti. Ellerini durumlarını anlatmaya çalışır bir hareketle açarak konuşurken Sandrino onu belli belirsiz bir şeyler homurdanarak dinlemişti. Maddalena ona yukarıdan bakmasına rağmen oturmaya devam ettiği divanda bir doksanlık sert ve sıcak bir bedeniyle gözüne bir parça bile küçük görünmemişti. Ellerini iki yanına divana yaslamışken başını ona doğru kaldırıp mavi gözlerini üzerine dikmişti, bağları gevşek duran beyaz gömleği öne düştüğü için yakası tamamen açıktı. Küllü sarı saçlarının çevrelediği yüzünde huysuz fakat dizginlenmiş öfkenin izleri yansıyordu. Bunun en büyük kanıtı ise kaşında ve dudağındaki kan toplamış yara izleriydi. Sözlerini başını sallayarak kabul ettiğinde bir çözüme ulaşmayı kafasına koymuş kararlı bir sesle konuşmuştu.

"Tamam işte yapalım diyorum sana, oturalım insan gibi konuşalım diyorum. Olduğum bu adamdan bende memnun değilim diyorum. Eskiden böyle bir adam değildim diyorum. Hata ettim, artık bu sahte nişan işi yürümüyor neysek o olalım diyorum. Geldim sana beni affet diyorum."

Maddalena başını şiddetle iki yana salladığında birkaç adım gerileyip ondan uzaklaşmıştı.

"Affetmiyorum. Bende seni affetmiyorum diyorum. Affettim desem bile zaten bu nişanı, seni istemiyorum diyorum."

"Neyim varmış acaba benim bu kadar istemediğin?"

Maddalena artık ciddi anlamda bağırarak saçını başını yolmak istiyordu. Sinirden yanakları kızarmış yeşil gözleri kocaman açılmıştı.

"Bir de soruyor. Hiçbir şeyin yok Sandrino! Sen yoksun ki, sen hiçbir zaman olmadın. Yanımda hiçbir zaman olmadın. Çünkü sen sadece kaçtın. Ben.. mesela ben bilmiyorum.. neden beni bu kadar çok istemediğini söylerken neden gelip beni öptüğünü neden bana dokunduğunu bilmiyorum! Neden... neden bana bunu yapıyorsun? Bir bakıyorum Roma'ya gelip benimle flörtleşip, piknikte öpüşüyorsun sonra bir bakıyorum metresinin koynundasın sonra bir bakıyorum benimle kaçmak istediği için Bernardo'yu öldürmek istiyorsun. Sonra yine bana bağırıp hırpalıyorsun sonra yeniden değişiyorsun! Kıskanıyor musun yoksa bu tamamen bir ego meselesi mi bilmiyorum! Senin benim aklımı karıştırmaya hakkın yok! Ben hayatımda daha fazla belirsizlik istemiyorum! Ya da senin tek derdin affedilmekse sırf için rahat etsin diyeyse, tamam affettim seni. Ama benden bu kadar. Şimdi sende daha önce söz verdiğin gibi nişanı boz ve hayatımdan çık."

"Evlenelim mi biz?"

Soru öyle bir rahatlıkla sorulmuştu ki Sandrino'nun ne dediğini anlamak Maddalena'nın birkaç saniyesini almıştı. Hızla arkasını dönüp onunla yüzleşmiş, durup inanamaz gözlerle yüzüne bakmıştı. Şaşkınlıktan açık kalan ağzını dahi kapatmayı akıl edememişti. Ya duyduklarını yanlış anlamış ya da sonunda olan olmuş ve aklını kaçırmıştı. Ya da Sandrino aklını kaçırmıştı. Sertçe soluk aldığında sesi ancak fısıltı gibi çıkabilmişti.

"Ne?"

"Evlen benimle, yani evlenelim bence biz. Zaten bu iş can sıkıcı şekilde uzadı. Güzel olmadı böyle."

Sandrino, onu denediğini hatta şaka yaptığını söyleyeceği yerde daha da keyiflenmiş hatta rahatlamış görünüyordu. Omuzlarını silktiğinde, dudaklarına yerleşen neden olmasın diyen gülümsemesiyle bir imkânsız gerçekleşti ve Sandrino daha da kararlı gözüktü. Aman Tanrım...Maddalena'nın siniri artık başına vurmuştu, farkında olmadan elini üzerine doğrultup, üzerine yürümüştü.

"Sen benim ruh sağlımı bozmaya ant mı içtin Sandrino?! Her şey senin gözünde çocuk oyuncağı değil mi? Biz insanlar senin piyonların değiliz! Bir saat sonra olmamış gibi davranacağın şeyi teklifi edemezsin!"

Onu dinleyen Sandrino, tam önünde zahmetsiz bir zarafetle ayağa kalktığında Maddalena'da tamamen içgüdüsel bir hareketle geri çekilip arkasını dönmüştü. Fakat uzun bir adımla onu yakalayan Sandrino, dirseğimden tutup nazik ama ısrarlı bir hareketle kendisine çevirmişti. Mavi gözlerinin içindeki sıcak bakış bir anda kararmıştı, sesi yükselmiş, mahrem bir tona bürünmüştü.

"Sen bana iyice bir baksana? Karşında bunu kolayca söyleyecek bir adam görüyor musun? Ben Sandrino Panzio; ağzıma evlilik kelimesini alırken üç kez düşünen adam. Bunun şakasını yapacak son adam benim."

"Bunu bu akşam mı teklif ediyorsun?"

"Zamanın bir önemi yok. Teklif ediyorum işte. Roma'ya dönüp başka bir adamla evlenecek değilsin gel benimle evlen diyorum."

Her ne kadar suçlu hisseden bir yanı Bernardo'yu kalbi kırık halde gönderdiği için bunu hakkettiğini düşünse de Maddalena'nın annesinin seçeceği bir adamla evlenmeye niyeti yoktu fakat Sandrino ile de evlenmeye de niyeti yoktu.

"Senin kahrolası merhametini istemiyorum. Tek istediğim rahat bırakılmak!"

"Sana düşündüğün gibi merhamet ediyor olsaydım, hayatından çıkar giderdim. Ama artık neye karar verdim biliyor musun? Bu ateşin içinde yanacaksak, yanalım o zaman. Sonunda ne olacağı zerre umurumda değil artık. Her zaman yaptığım gibi anı yaşayacağım."

Maddala karşısında bir kez daha donup kalmıştı. Sandrino'nun bu uzlaşmacı tavrını hala aynı kararlılıkla sürdürmesine şaşkındı, evlilik sözlerini ise de tıpkı diğer zamanlarda olduğu gibi ortaya atıp sonrasında geri çekileceği bir şaka olarak görmeyi ne çok istemişti. Fakat Sandrino karşısında tüm ciddiyetiyle duuryordu. Maddalena'nın boğazı düğümlenmiş, gerilim bütün vücudunu sarmıştı.

"Ciddisin sen."

"Gayet ciddiyim. Peki sen ciddi olabilecek misin? Benimle evlenecek kadar cesur musun? Yapabilir misin bu deliliği? Hiçbir gelecek vaadi yok, sadece hayat nereye götürürse yanımda ol diyorum. Dümdüz öylece söylüyorum. Yer mi evlenmek benimle? "

Sandrino'nun sinsi sırıtışı ve omuzlarını silkişi o kadar beklenmedik ve tartıştıkları ciddi konuya tezattı ki sinirleri boşan Maddalena, geri gülümemek için kendini zor tutmuştu. Elini kaldırıp, işaret parmağını kıvrılan dudaklarının üzerine koyarken uzun kirpiklerinin altından Sandrino'ya bakıyordu.

"Meydan mı okuyorsun?"

"Okuyorum tabi. Sen değil miydin, 'sen uzun yol yürünmeyecek bir adamsın Sandrino, sana güvenilmez falan diyen. Al sana şimdi sana, o çok kıymetli bekarlığımı teklif ediyorum. Ne yapacaksın görelim. Sen söyle, benimle evlenecek kadar cesur musun?"

Maddalena kaşlarını manalı bir gülümsemeyle yukarı kaldırmıştı. Bir adımla ona yaklaştığında sağ elini uzatıp usulca gömleğinin yakasını tutmuştu. Sesine yansıyan işveli bir tınıyla fısıldamıştı. Sandrino'nun ne kadar ileri gideceğini görmek istemişti.

"Cesurum."

Sandrino, yakasında duran eline bakıp kendine duyduğu kibirli güveniyle gülümsemiş, kendi elini üzerine kapatmıştı. Başını yüzüne çevirdiğinde mavi gözlerinde tuhaf bir ışık vardı, Maddalena onu tanımasa heyecanlandığını düşünürdü.

"Tamam, bak bu işin geri dönüşü olmaz."

"Tam da bu yüzden cesursun diyorum ya. Öyle çok cesurum var ki seni reddedebilirim. Çok kıymetli bekarlığın sende kalsın istemiyorum."

Maddalena elini sert bir hareketle Sandrino'nun elinden kurtararak sözlerini zafer edasıyla bitirmişti. Fakat onu çarpık bir gülümsemeyle izleyen Sandrino, sözlerine bozulmuş olmaktan çok uzaktı. Onun bu cilveli sinsi halleri kanını kaynatıyordu. Asıl kolayca evlenmeyi kabul etse şaşırırdı. Onca yaşanandan sonra kolay ikna olmayacaktı.

Başını arkaya atarak boğuk sesiyle bir kahkaha atmış Sandrino sonrasında ise kaşlarını çatmış onu izleyen kızı belinden yakalamıştı. Ellerini arkasında sıkıca tuttuğunda, diğer eliyle de küçük çenesini tutup başını yukarı kaldırmıştı. Sinsi sinsi gülümseyip konuştuğunda, dudaklarına ıslak ateşli bir öpücük bırakıp ellerini üzerinden çekmiş ve açtığı kapıdan çıkarak onu yatak odasında yalnız bıraktı.

"Tüh bu durumda, inatçı kızlara da mücevher yok. "

Yazan; Mirena Martinell

✨ ✨

İşte Maddalena ve Sandrino'nun büyük yüzleşmesi. Özellikle Sandrino'nun patlattığı son bomba hakkında ne düşündüğünüzü inanılmaz merak ediyorum. Sandrino gibi bir adamın da evlilik teklifi böyle sıradışı ve garip olurdu bence. Çok doğal olmasının yanında bence bizim çifti yansıtan bir teklif oldu. Gerçi yalıçapkının teklif etmesi bile büyük bir olaydı. Reddedildi ve şimdi tekrar teklif eder mi onu bende bilmiyorum birlikte göreceğiz 🤷🏻‍♀️😂

Lütfen sessiz kalmayın ve düşüncelerinizi yazın 🙏🏻 Bölümü okuyan herkes oy verirse sevirinirim. Herkese iyi bayramlar, çok öpüyorum ❤️ ❤️

Bölümün son okumasını detaylı yapmaya fırsat bulamadım, malum bayram telaşım var. Hatalarım olmuşsa şimdiden affola.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top