Bölüm 14 - "Veda"
"Hayati değişimin kıyısında."
✨ ✨
Katedralin çanları henüz sabah ayini vaktinin geldiğini haber vermemişken kızıl kahve atının üzerinde olan Sandrino, Lucca'nın eskişehir olarak anılan arka sokaklarında ilerliyordu. Bir gece önce, içki sınırını kaçırdığı için Papalık Sarayında önüne çıkan ilk odada sızmış olsa da günün ilk ışıklarıyla yataktan kalkmıştı. Ağrıyan başı ve bitkin haldeki bedenini canlandırmak için hizmetkârlardan istediği soğuk suda yıkanıp, derin düşüncelere dalmışken odasının kapısı açılmış hizmetindeki adam eline bir mektup bırakmıştı. Viterbolu bir tanıdığından gelen, birkaç kısa ve okunaksız kelimeden oluşan mektup onu şehrin arka sokaklarındaki küçük hanlardan birine çağırıyordu. Hızlıca işini bitirip, üzerini giyindiğinde, arka kapıdan ahırlara inmiş, peşinde dolaşmalarından rahatsız olduğu iki Panzio muhafızı ile Papalık Sarayından ayrılmıştı.
Elinin altındaki dizginleri çekerek atını durduran Sandrino, eyerinden çevik bir hamleyle yere inmişti. Hanın sabahın o saatinde fazla kalabalık olmayan küçük avlusunda durmuş, önündeki üç katlı eski binaya göz atarken koşar adımlarla yanına gelen genç seyise atını emanet edip cebinden çıkardığı sikkeleri avucuna bırakmıştı.
"Atlara yem ve su verilsin."
İçeri girdiğinde onu kısa boylu fakat iri yarı bir adam karşılaşmıştı. Sandrino, han sahibinin bakışlarını kapıya çevirdiği ilk an duraksayarak, o sabah giydiği koyu mavi uzun pelerinine, içindeki aynı renk ceketine, dizlerine kadar gelen parlak çizmelerine ve erken bir vakit olmasına rağmen içerideki geceden kalma aşırı miktarda bira yüzünden boğucu olan hava sebebiyle yüzünü hafifçe buruşturmasına baktıktan sonra soylu kişiliğinden emin olup beceriksiz bir selam verişini sabırla izlemişti.
Pelerinin başlığını geriye itmiş Sandrino, aynı anlarda adamın başının üzerinden içeriye göz atmıştı. Neden buraya çağrıldığını kendi içinde sorgularken önündeki yaşlı hancı kolunu diğer tarafa çevirip yol göstermişti.
"Siz bu sabah gelen o tuhaf adamın beklediği kişi olmalısınız. Bu taraftan efendim, kendileri özel konuklar için ayrılan salondalar."
Sandrino bakışlarını önce koridorun ucundaki üzeri yıpranmış çift kanatlı tahta kapıya çevirmiş sonrasında yanındaki hancıya dönerek gerisini kendi halledebileceğini işaret etmişti. Kısa bir süre önce suikasta uğramıştı, üstelik arkasında kimin olduğu hala ortaya çıkmamıştı. Kendi şehrinde değilken artık eskiye göre daha tedbirli hareket ediyordu, her şeye şüpheyle yaklaşır olmuştu. Eğer mektubu gönderen kişi tanıdığı en sadık, yürekli ve değerli bir asker olmasaydı asla bu eski hana ayak basmazdı. Fakat Sandrino'nun anlamadığı tek şey adamın neden onca yolu tepip Lucca'ya geldiğiydi.
Açtığı kapıdan içeri girdiğinde, bakışlarını önündeki diğerine göre daha temiz görünen yemek salonunda gezdirmişti. Duvara dayalı karşılıklı dizilmiş masaların en sonunda oturan Tommasso büyük odada tek başınaydı. O içeri girdiğinde oturduğu ahşap sandalyeyi geriye çekip olduğu yerde bir dev gibi yükselmişti. Andreani'yi gece gündüz adeta bir gölge gibi takip eden sağ kolunun Lucca'da olması onu huzursuz etse de adamın alışıldık olan taşa benzer suratına baktığında tam aksi şekilde sırıtmıştı. Bir yandan deri eldivenleri çıkartırken aynı anda yanına yaklaştığı sarışın deve takılmadan edememişti.
"Demek sonunda eğlenceli kuzenin ben olduğumu anladın Tommasso."
"Ekselansları."
Geniş omuzlarını geriye atıp kollarını arkasında birleştiren Tommasso başını belli belirsiz bir şekilde eğip kaba bir selam vermişti. Sarışın dev olarak anılan adamın her türlü makamdan ve resmiyetten nefret ettiğini iyi bilen Sandrino, kötü selamın bile büyük bir ayrıcalık olduğunu biliyordu. Uzun yıllardır bir şey sorulmadığı sürece asla konuşmadığı konuşsa bile birkaç kelimeyi geçmeyen katı suskunluğu ve ifadesizliğiyle taştan yontulmuş bir heykel oluşu üzerine yaptığı sayısız şakalarını göğüsleyen adamın ona Andreani'ninkine eş olmasa bile saygı beslediğini hissediyordu.
"Eminim Andreani seni boşu boşuna buraya göndermemiştir, heybenden ne çıkacak çok merak ediyorum. Fakat uyarmalıyım son yaşananlardan dolayı sinirlerim bir türlü düzelmek bilmiyor, kötü haberi alıştırarak söyle."
"Kötü haberle gelmedim. Andreani Lucca'ydayken kabul ettiğin hediyeyi getirmemi istediği için geldim."
Tommasso heybetli bir adamdı. Bir boğanınki kadar geniş ve sağlam duran omuzları, iki metreyi geçen boyu, sol kaşının üzerinde büyük bir yara izi ve bunlara insanın doğrudan gözlerinin içine yönelen gece karası bakışıkları eklendiğinde dışarıdaki insanlara korku salıyordu. Sarı saçlarını kesip kısalmıştı. Kirli sakalları her zaman olduğu gibi çehresine dağınık asabi bir hava katıyordu. Üzerinde siyah çift düğmeli iri bedenini saran bir ceket vardı. Dizlerine gelen çizmeler giymiş, kemerine ise kılıç ve hançer takmıştı.
Sandrino adamın biraz önce oturduğu tahta masanın üzerine eldivenlerini atıp kenarına belini yaslamıştı. Uzun bacaklarını öne uzatıp kollarını göğsünde birleştirdiğinde tek kaşını kaldırarak sarışın deve dönmüştü.
"Hediye? Ne hediyesiymiş bu?"
Suikastın ardından Lucca'ya gelip birkaç gün yanında kalan Andreani ile uzun geceler boyunca pek çok önemli veya önemsiz konu hakkında konuşmuşlardı fakat Sandrino bir hediye göndereceğini hatırlayamıyordu. Üstelik Andreani gibi bir adamın hediyelerle işi olmazdı.
"Karşına çıkarmadan önce Andreani, çoktan kabul ettiğini ve geri göndermenin verdiğin söze ihanet etmek anlamına geleceğini özellikle hatırlatmamı istedi. İade kabul etmiyormuş."
"Beni meraktan kıvrandırmanı da söyledi mi?"
"Birazdan burada olur."
"Kim?"
Sandrino, hiç adeti olmadığı halde gizemli bir havaya bürünen Tommasso'nun karşısında beyaz dişlerini görerek gülmeye başlamıştı. Zihni Andreani'nin ona hediye edebileceği kişilerin uzun bir listesini çıkarmıştı, hiçbiri bir diğerinden daha masum değildi. Mantığı duruma müdahale ederek kuzeninin artık evli ve tek eşlilikten son derece memnun olan bir adam olduğunu hatırlatsa da bu geçmişteki maceraları hatırlayıp eğlenmesine engel değildi. Ellerini belini yasladığı masanın kenarına koyduğunda, bir kez daha gülerek kim? diye sormuştu.
Tommasso daha fazlasını söyleyemeyeceğini belli edercesine dudaklarını birbirine bastırmışken, bulundukları odanın kapısı çalınmıştı. Başını kapıya doğru çevirdiğinde Sandrino'nun yüzündeki muzip ifade donup kalmıştı.
Açılan kapıdan, içeriye daha önce hiç görmediği bir adam girmişti. En az Tommasso kadar iri ve heybetliydi. Sıra sıra dizilmiş yemek masalarının arasından geçerek onlara doğru yürürken attığı her adım yeri sarsacak kadar ağır ve sağlamdı. Omuzlarına değen uzun saçları sarının koyu bir tonuydu, iki yana ayırıp üst kısmını sıkıca örmüş, altlarını ise kendi hallerine bırakmıştı. Bronz teni, sert ve kaslı fiziği kolayca dikkat çekiyordu. Sert ruhunu yansıtan çehresinde tıpkı Tommasso gibi savaş sanatına olan tutkusunu kolayca göze çarpıyordu. Dudaklarında her ne kadar tebessüme benzer bir hareketlenme olsa da kara gözlerinde tekinsiz bir ışık vardı. Aralarında birkaç adımlık mesafe kaldığında aniden durup, kaslı kollarını arkasında birleştirdiğinde efendim diyerek ona başıyla selam vermişti.
"Andreani'nin hediye anlayışı epey değişmiş."
Sandrino sert bir şekilde iç geçirerek yerinden doğrulmuştu. Durumun neye işaret ettiğini anlamıştı fakat bu söylenmesine engel değildi. Önüne gelen ağır pelerinin elinin tersiyle geriye çektiğinde odaya giren yabancı adamın karşısına geçmişti. Çatık kaşlarının altındaki bakışlarını kısa bir an Tommasso'ya çevirdiğinde konuşmasını işaret etmişti.
"Gennaro Cornesta. Aynı kasabada büyüdük. On yaşındayken de birlikte evden kaçtık. Ben Andreani'ye sadakat yemini edinceye kadar birlikte aynı gurubun içinde iş yapıyorduk. Ben aralarından ayrıldığımda Gennaro'da işi bırakmıştı. Bulabileceğin en sadık adamdır. Bizzat kefilim. Çocukluktan beri tanıdığım güvenilir dostum olduğu için şu an karşımda duruyor, öylesine birini karşına çıkartmadık. Güçlü bir kılıç ustası, usta binicidir. Birlikte aynı eğitimlerden geçtik."
Tommasso geçmişteki mesleğinden basitçe iş olarak bahsettiğinde Sandrino, iğneli bir alaycılıkla gülü topuklarının üzerinde ona dönmüştü.
"Tommasso, bana hatırlat lütfen geçmişte yaptığını işi ve içinde bulunduğunuz grubu nasıl tanımlarsın."
Sarışın dev donuk bakışlarını önce, dik bir duruşla kıpırtısız duran arkadaşına çevirmiş onun belli belirsiz omuzlarını silktiğini gördüğünde tekrar Sandino'ya dönmüştü. Konuşurken gür sesinde yaptıklarından pişmanlık duymayan sert bir tını vardı.
"Yarımadanın köklü suikast grubu içinde paralı asker olarak yetiştirilmiştik. Yüklü miktarlar karşılığında soylu ve zenginlere suikastlar düzenliyorduk."
Hikayeyi iyi bilen Sandrino, adamı dinlerken dudaklarını sıkıp başını sallamıştı. Andreani, Tommasso'yu Fransız bir soyluya suikast düzenlemek üzereyken keşfetmiş, yolundan çevirerek kendi adamı yapmıştı. Fakat onun durumu farklıydı. Önce hala karşısındaki adama dönüp, şahsi algılama durum seninle ilgili değil demiş ardından kuzeninin elçiliğini yapan adama dönerek huysuz sesiyle söylenmişti.
"Tommasso, sen ve Andreani bir anda karşıma gökten birini indirip; hadi bu adamı sağ kolun olarak yanına al, güvenip hayatında ne varsa onunla paylaş diyemezsiniz, o işler böyle yürümüyor. Andreani'ye de söyledim, kimseye öylece güvenemem. Ben tek başıma daha iyiyim."
"Andreani yanına birini almayı kabul ettiğini söyledi."
"İçkiyi fazla kaçırdığım ana denk gelmiştir."
Sandrino çok uzun zamandır Andreani'nin yanına kalıcı birini alma önerisini reddediyordu. Tek tabanca olmak bazı zamanlar zor olsa bile aynı zamanda büyük bir özgürlüktü. Peşinde sürekli birinin olması hoşuna gitmiyor onu tedirgin edip keyfini bozuyor hatta çoğu zaman öfkelendiriyordu. O diğer soylular gibi değildi, peşine heybetli bir adam takıp kimsenin ona bulaşmaya cesaret edememesi için etrafa korku salarak yaşamak tabiatına aykırıydı.
Lucca'ya geldiğinde Andreani ile bu konuyu tekrar konuştuklarını hatırlıyordu. Birlikte şömine başında içerlerken kuzeni özellikle başından geçen suikastın tekrarlanması ihtimaline karşı yanına birini almasını güçte olsa kabul ettirmiş fakat bunda aceleci davranmayacağını sezdiğinde bizzat birini seçip göndereceğini söylemişti. Sandrino öylece yeni birine güvenebileceğini düşünmüyordu. Suikastçı olmak için yetiştirilmiş karşısındaki adam boş bir anında onu da kurbanları arasına katabilirdi. Tüm bunlara rağmen işin içinde Andreani ve Tommasso olması durumu değiştirtiyordu, Sandrino kefil oldukları adamı en azından denemeyi kabul etmeden nankörlük edip geri çeviremezdi.
İç geçirerek diğer bir gerçekle de yüzleşti. İşlerini Tüm itirazlarına rağmen toparlayıp, emanet edebileceği kalıcı biri olması hayatını kolaylaştırabilirdi. Tekrar Gennaro'ya döndüğünde, ağır adımlarla etrafında yarım bir daire çizmeye başlamıştı. Mavi gözlerini karakterini okumak istercesine üzerinde dolaştırıyordu.
"Umarım espriden anlıyorsundur. Eğer anlamıyorsan bu iş asla yürümez."
"Şimdiye kadar bir sorun yaşamadım ekselansları."
Olduğu yerde yavaşça ona dönen Gennaro, temkinli bir şekilde konuşmuştu. Sandrino adamın hakkını teslim etmesi gerekiyordu. Karşısındaki adam gerekten güçlü ve kimsenin kolayca bulaşmaya cesaret edemeyeceği tekinsiz bir görüntü çiziyordu. Birkaç adım arkasındaki Tommaso ile Gennaro'nun karşısında duraksamış Sandrino içinden eski Roma'da insanları eğlendirmek, halkı askerliğe, dövüşlere ve olası savaşlara hazırlamak için seyirci önünde birbirleri veya vahşi hayvanlarla dövüşmek zorunda bırakılan profesyonel gladyatörlere benzediklerini geçirmişti. Sadece ellerinde bir kılıç başlarında ise ağır metalden siperli miğfer eksikti.
Fakat Sandrino yanına alacağı adamın güçlü görüntüsünden çok güvenirliğiyle ilgileniyordu. İki adımla Gennaro'ya biraz daha yaklaştığında resmi bir ciddiyetle konuşmuştu.
"Kolay güvenmem, o yüzden sana güvendiğimi söylediğimde beni buna pişman etme."
Gennaro başını sallayarak güveninin boşa çıkarmayacağına dair birkaç söz söylemiş bunun üzerine Sandrino aralarında gelişen anlaşmayı mühürlemek istercesine elini uzatmıştı. Onlar el sıkıştığında Tommasso, Gennaro'nun yemin etmeden önce Papalık Sarayında görülüp kimliği ortaya çıkmasını önlemek için handa buluştuklarından bahsedip adamı kabul ettiğine göre sadakat yemin işini tamamlayıp Viterbo'ya dönmesi gerektiğini söylemişti. Sandrino adamın Andreani'den uzak olmayı sevmediğini biliyordu, kuzenine olan sadakati saygıyı hak edecek cinstendi.
Onlar yemin işini konuştukları sırada bulundukları yemek salonunun kapısı çalınmıştı. Sandrino, içeri girileceğini söylediğinde dışarıda nöbet tutan Panzio Muhafızlarından biri kendini göstermişti. Adamı büyük dairenin ortasında karşılayan Sandrino, kulağına fısıldadıklarını dinlediğinde yüzündeki sakin ifade silinmişti. Odayı yıldırım hızıyla geçerek, içeri girdiğinde masaya attığı eldivenlerini almıştı. Muhafızın söyledikleri zihninde dolanırken dudaklarını sıkıp gülmüştü. Deri eldivenlerini asabiyetle parakalarına geçirirken başını kaldırıp meraklı bakışlılarla onu izleyen adamlara dönmüştü.
"Görünüşe göre kılıçtaki hünerlerini sergilemen için fazla beklemene gerek kalmayacak Gennaro. Çok yakında elimi kana bulayacak gibiyim, yanımda olacaksın."
"Ne kadar yakında?"
"Bu gece kadar yakında."
**
Soğuk kış rüzgârı ıslık çalarak pencere camlarına vururken bir çeşit uyuşukluk ve garip bir boşluk hissiyle boğuşan Maddalena odasında tek başınaydı. Vakit gece yarısını bulmuş, gecenin yoğun karanlığını şehrin üzerine çökmüştü. Daha fazla oyalanmadan Cardello Sarayından çıkması gerekiyordu fakat yeterince hızlı hareket edecek gücü kendinde bulamıyordu. Odanın loş ışığında rengi koyulaşmış yeşil gözleri elinde tuttuğu küçük mektubu üzerindeyken yatağın baş ucuna yaklaşmıştı. Katladığı kâğıdın üzerinde Agnesia Halam'a yazıyordu. Gitmeden önce bir mektup yazmak, kaçışının haklı gerekçelerini kendi diliyle açıklamak istemişti. O gittikten sonra Agnesia halasının yazdıklarını okuma fikri gözlerinin yaşlarla dolmasına neden oluyordu.
Büyük bir çıkmazın için girmiş ve sonunda bu kararı vermek zorunda kalmış olabilirdi ama mantığı yaptığının doğru olduğunu kabul ederken kalbi onu kendi çocuğu gibi büyütmüş halasının güvenine ihanet etmek üzere olduğunu haykırıyordu. Fakat artık seçim şansı yoktu, Roma'ya bir başkasının karısı olmak için dönmeyecekti. Maddalena elinin tersiyle gözyaşlarını sildiğinde, yatağının örtüsünü kaldırıp mektubunu yastığının üzerine bırakmış sonrasında ise üzerini örtmüştü. Bernardo ile çıkacakları yolculukta onu sıcak tutacak kalın pelerini eline alıp üzerine geçirdiğinde aynı sessizce odasından çıkmıştı.
Geç kaldığını bilse de mermer merdivenlerin başına geldiğinde bir an duraksayarak omzunun üzerinden arkasına dönmüştü. Agnesia Halası ve eniştesi Edmondo'nun yatak odalarının kapısı tam karşıdaydı. Keşke son kez sarılabilip, veda edebilseydim diye düşündü. Fakat bunun olmayacağını biliyordu. Teyzesi gibi Natilda'yı da son kez göremeyecekti. Sabah Bernardo ile kaçacağını söylediğinde Natilda adeta endişeden deliye dönmüştü. Ne kadar geçerli sebebi olursa olsun böyle bir kaçışa asla razı olmamıştı. Adına asla silinmeyecek bir leke sürmek üzere olduğunu birbirlerinin hayatlarını mahvedeceklerini anlatarak bu saçmalıktan vazgeçmesini istemişti. Onu ikna edemeyeceğini gördüğünde ise tepkili bir tavırla odasını terk etmiş ve onu tüm gün boyunca yalnız bırakmıştı. Muhtemelen şimdi odasında oturmuş içi içini yiyordu.
Önüne dönüp merdivenleri inmeye başlamış Maddalena, halasına mektup yazarken birkaç gün sonra Sandrino'nun eline geçecek bir mektup kaleme almayı da düşünmüştü.
"Biz Bernardo ile kaçtık. Artık hayatında yokum Sandrino."
Saçmalık! Maddalena arkasından mektup bırakmayı aklından geçirse de yapmamıştı. Sandrino'nun böyle bir açıklamayı hak etmediği gibi umursayacağından da şüpheliydi. Kaçıp kendi adına leke sürmesi Sandrino'nun işine gelirdi. Maddalena böyle bir mektup yazmış olsa Sandrino'nun okuduktan sonra vereceği tepkiyi görmek de isterdi elbette. Tahmin ettiği gibi ondan kurtulduğu için rahatlar mıydı yoksa farklı bir tepki mi verirdi? Bunu hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Bir daha Sandrino ile birbirlerini göreceklerini düşünmüyordu. Bir daha asla yüz yüze gelmeyecekler, konuşmayacaklar, adlarını bile anmayacaklardı. Muhtemelen o önündeki uzun seneler boyunca ahlaksız hatta düşmüş bir kadın olarak anılıp, sosyeteden dostları ve halasından uzak, basit bir hayata katlanırken Sandrino parlak bir hayat sürmeye devam edecekti. Bernardo ile beş belki on yıl sonra İtalya yarımadasına, Lucca'ya geri dönmeyi başarsalar bile baştan aşağıya değişmiş bir hayat onları bekliyor olacaktı.
Düşündüğünün aksine onu merdivenlerin altında, etrafa cılız ışıklar saçan bir mum taşıyan Natilda karşılaşmıştı. Cardello Sarayının arka merdivenleri kullanacağını doğru tahmin etmiş kadının sert çehresinden onu vazgeçirmek için değil yalnızca yanında olmak için geldiği anlaşıyordu.
Herhangi bir şey söyleyemeyen dadısı onu şöyle bir süzmüş sonrasına arkasına dönüp, önden giderek ona yol göstermişti. Arkasından gergin bir şekilde sessizce yürüyen Maddalena, üç kez konuşmak için ağzını açmışsa da cesaret edememişti. Bir müddet sessiz adımlarla yürüdüklerinde sabah kullandığı sokağa açılan arka kapıya ulaşmışlardı. Kapıyı onun için aralayan Natilda, inatla yüzüne bakmaktan kaçınıyordu. Öfkeyle içini çeken genç kız pelerinin siyah başlığını yüzüne doğru indirdiğinde bakışlarını son kez kadının yüzünde gezdirip dışarı çıkmıştı.
Bernardo daha önce konuştukları gibi onu sokağın başında bekliyordu. Hemen arkasında herhangi bir arma taşımayan siyah bir at arabası vardı. Açık kapıya dirseğini yaslamışken sabırsızca etrafı gözlüyordu. Onu gördüğünde ay ışığının altında parlayan yüzünden bir rahatlama geçmişti. Daralan göğsünü rahatlatmak için derin bir nefes çeken Maddalena, gülümsediğinde genç adamın yanına koşmuştu.
"Üzgünüm, geç kaldım."
"Önemi yok gerekirse sabaha kadar beklerdim. Bana geleceğinden emindim."
Bernardo bunları söylerken kollarını açıp onu kendine çekmişti. Maddalena başını göğsüne yaslamışken bir an gözlerini kapatmış içinden güvendeyim, Bernardo'nun yanında güvendeyim diye geçirmişti. O ellerini yavaşça yükseltip sırtına koyarken Bernardo'nun elleri kollarının üzerinden kayarak belini bulmuştu. Yüz yüze bakabilmeleri için geriye çekildiğinde kısa bir an gülümsemiş sonrasında dudaklarına sokulmuştu.
Bernardo ondan her zaman ufak, kısa öpücükler çalmıştı. Nazikçe dudaklarına dokunup onu sıkmadan geri çekilir, yanaklarının nasıl da kızardığından bahsederdi; onun utangaçlık göstermesini sevimli bulurdu. Maddalena en son ne zaman dudaklarının birbirine değdiğini hatırlamıyordu. Sandrino hayatına girdiğinden beri hiç bu kadar yakınlaşmamışlardı. Sadece bu da değildi, Bernardo ile yıllarca birlikte olmalarına rağmen Sandrino ile birkaç ay içinde yakınlaştığının yarısı kadar bile aralarında bir şey geçmemişti. Bernardo Sandrino'nun aksine her zaman ölçüydü, ileri gidip onu sıkmaktan korkardı.
Bu yüzden genç adamın dilini ilk kez dudaklarının aralamak için uğraştığını hissetmek irkilmesine neden olmuştu. Ne yaptığını bilmeden başını bir anda geriye çektiğinde elini göğsüne yerleştirip kolları arasında geriye çıkmıştı. Fakat yeşil gözlerini yukarı kaldırıp yaptığına bir anlam veremeyen Bernardo'nun bakışlarıyla karşılaştığında yaptığına daha o anda pişman olmuştu. Karanlık sokakta ikisi de birbirlerinin yüzlerine bakakalmışken durumu nasıl kurtacağını bilememişti. Beceriksizce gülümseyip ellerini Bernardo'nun göğsüne koymuştu.
"Yolculuktan dolayı gerginim. Çabuk davranmamız gerekiyor."
Hala kollarıyla onu saran Bernardo bir müddet sanki içinden geçenleri okumak istercesine tedirgin yeşil gözlerinin içine bakmıştı. Olduğu yerde kıvranmamak için kendini sıkan Maddalena, ne düşündüğünü bilmeyi çok isterdi. O sert hatlara sahip yüzünde hiçbir şey okuyamamışken Bernardo başını sallayarak alnına bir öpücük kondurduğunda hadi gidelim diyerek yönlerini at arabasına çevirmişti. Onu nazikçe kabine yerleştirmiş, arabacısına dönerek daha önce konuştukları yoldan limana sürmesini söyledikten sonra kendisi de yanındaki yerini almıştı.
At arabaları karanlık sokakta takırdayarak hareketlenmişken Bernardo uzanıp kucağında duran elini kavramıştı. Bununla birlikte gözlerini sağ elini kendi kucağına çekmiş adamın yüzüne çeviren Maddalena, yavaşça tebessüm etmişti. Sessizce at arabasının iki yanında asılı duran kandillerin ışığı altında oturup yeni hayatlarına doğru yol almaya devam etmişlerdi.
Bernardo, önce Lucca limanından bir gemiyle Cenova'ya geçeceklerini orada bir süre tanıdıklarının yanında kalıp ortalığın yatışmasını bekledikten sonra karadan Venedik'e yolculuğa çıkacaklarını söylemişti. Cenova'da bir köy kilisesinde evlenebileceklerinden bahsetmeye devam ederken tuttuğu elini usul usul okşuyordu. Maddalena onun kuracakları ailenin büyüklüğünü anlatırken sesine yansıyan çoktan kararlaştırmış olduğu planlarının rahatlığı karşısında ürpermekten kendini alamamıştı. Bernardo ikisinin adına da çoktan bir hayat planı yapmıştı. Tüm o anlarda Maddalena, arkasına yaslanmış duyduklarıyla ilgileniyormuş gibi yapmak için kendini zorlamak zorunda kalmıştı. Buna rağmen mutluluğuna hevesle katılamamış yalnızca tebessüm ederek dinlemişti.
Sabah uyandığı andan beri boğazına ve göğsüne düğümlenmiş olan acı yumrusunu hep yaptığı gibi bastırmak ister gibi yutkunmuş ama başarılı olamamıştı. Yüreğini kemirin anlamlandıramadığı bir sıkıntı vardı. Başını pencereye çevirip karanlık yola baktı. Lucca şehrini çevreleyen yüksek surlardan çıkmış, limana giden kır yolunda ilerliyorlardı. Etrafındaki ağaçlar ay ışığı altında karanlık bir gölgeden ibaretti, gökyüzü normal bir zamana göre oldukça kasvetliydi, yağmur yağacak gibi duruyordu. Bernardo tatlı bir dille geleceklerinden bahsederken yüreğini kemiren en baskın düşünce; Karı koca olacağız. Bernardo kocam olacak. Bernardo. Çocuklarını doğuracağım.
"Bu çok ciddi bir şey."
Maddalena kendi sesini işitene kadar sesli düşündüğünü fark etmemişti. Duyduğu kendi sesiyle irkildiğinde yeşil gözleri küçük kabinin içinde dönüp Bernardo'yu bulmuştu. Göz göze geldiklerinde, Bernardo tuttuğu elini daha sıkı kavramıştı.
"Biliyorum, ilk zamanlar kolay olmayacak hatta kalıcı bir evimiz bile olmayabilir ama birlikte olduğumuz sürece her şeyi yoluna koyarım."
Bernardo'nun ona güven vermek için söylediği sözler Maddalena'nın canını daha fazla yakmıştı. Elini hızla genç adamın elinden kurtarıp yüzüne kapatmıştı, huzursuz düşüncelerine bir son vermek zorundaydı. Bir yol seçmişti ve seçtiği ve bu yolda yürümek zorundaydı. Yüreği bunu yapmak zorunda olmadığını haykırsa da Bernardo'yu yüzüstü bırakmaya gönlü el vermiyordu. Artık dönüşü yoktu, Bernardo onu kaçırarak başına gelecek her türlü kötü şeyi göze almıştı. Bunların arasında en kötüsü olan boynunun ilmiğe girmesi de vardı, onu kaçırdığı için canından olabilirdi. Maddalena, Bernardo'ya bunu yapamazdı.
Öte yandan Maddalena, kaçıp gitmek için yeterli cesareti ve isteği kendinde bulamıyor hatta kaçmak istediğinden bile emin olamıyordu. Tüm gün annesi ve Sandrino'ya duyduğu kin ve hüzün fırtınasıyla kararlar almış ve onları gözünü karartarak uygulamıştı. Fakat şimdi kendini soktuğu durumla en çarpıcı şekilde yüzleşiyordu. Hayati bir değişimin kıyısındaydı ve adımını atmakta tereddüt etmeye başlamıştı.
Henüz her ikisi de iki küçük çocukken en saf duygularla kurulan evlilik planı o zamanlar Maddalena'nın gözüne, yakın bir arkadaşıyla tüm hayatını geçirmek kadar eğlenceli gözükmüşse de şimdi iş ciddiye geldiğinde Bernardo'yu kocası olarak göremiyordu. Aynı yatağı paylaşma fikrini ise düşünemiyordu bile. Bu düşünceler onu büründüğü uyuşukluk halinden hızla çıkartmıştı.
"Ber-na-Bernardo arabayı durdurmalarını söyle."
Maddalena oturduğu yerde yanındaki Bernardo'ya döndüğünde güçlükte konuşabilmişti. Bir elini kasılan karnına bastırmaya başlamışken yeşil gözleri bir çıkış yolu bulmak için kabinin içinde geziniyordu. Bernardo bir an yüzündeki panik ve korkuya bakakalmıştı. Ne olduğunu sormak için elini yanağına koymak istemiş fakat Maddalena başını çekerek bir kez daha arabayı durdurmasını istemişti.
"A- ar- arabayı durdurmalarını söyle! Lütfen."
Bakışlarını üzerinden ayırmayan Bernardo, kolunu kaldırıp kabinin ahşap zeminine vurarak arabacıya bağırmıştı. Bunun üzerine arabacı dizginlere büyük bir kuvvetle asılarak arabayı yolun kenarına çekmişti. Kendinden geçmiş gibi tir tir titremeye başlamış Maddalena, ona arkasını döndüğünde hızla kapıyı açıp kendini dışarı atmıştı. Ne dışarı çıktığı an üzerine esen soğuk kış rüzgarını ne de kör bir karanlığın içinde olmalarını önemsememişti. Eteklerini yukarı kaldırdığında, toprak yoldan geçerek ağaçlık alana doğru yürümüştü.
Her an kusmaktan korkarken önüne gelen ilk ağaca elini yaslayıp nefes almaya çalışmıştı. Gözlerini kapatıp içine dondurucu havayı ciğerlerine çekerek kendini toplamaya çalışmıştı. Sıklıkla olduğu gibi üzüntüsü hassas midesine vurduğu için kusacağından korkuysa da bu olmamıştı. Eğdiği başını yavaşça kaldırdığında, o ana kadar sessizce onu izleyen Bernardo elini uzatıp önüne düşen sarı saçını geriye çekerken başını yüzüne doğru eğmişti.
"İyi misin? Su ister misin?"
Bu soruyu duymak Maddalena'nın içini sızlatmıştı. Bernardo ona böylesine iyi ve anlayışlı davranmaya devam edecek olursa, dayanamayıp olduğu yerde yere yığılacağını düşündü. Yavaşça hayır anlamında başını sallamıştı. Kelimeleri nasıl toplayacağını bulmaya çalışırken Bernardo, onun kahrolmuş gibi bakan yüzünü elleri arasına alıp, gözlerinin içine dikkatle bakmaya başlamıştı.
"Bu gözyaşları ne için Maddalena?"
Maddalena yutkunarak düğüm düğüm olmuş boğazında sesinin geçebileceği bir yol açmaya çalışmıştı.
"Ya- ya- yap- yapamam, özür dilerim ama yapamam."
Bernardo'nun elleri yüzünden sanki duyduklarına inanmak istemiyormuşçasına hızla yere düşmüştü.
"Neyi yapamazsın?"
"Y- ya- yapamam, seninle gelemem. Özür dilerim, son ana kadar yapabilirim sandım çok özür dilerim. Eğer şimdi seninle gelirsem bu ikimize de çok büyük bir haksızlık olur. Seni bu şekilde bıraktığım için özür dilerim ama seninle gelmemem, gelmemem gerekiyor."
"Maddalena yapma."
Bernardo sıkılı dişlerinin arasından yapmamasını söylediğinde Maddalena'nın dudaklarından acı dolu bir hıçkırık yükselmişti. Kendini kontrol etmeye çalışırken küçük omuzları sarsılıyor, engel olamadığı gözyaşları soğuktan kızarmış yanaklarında süzülmeye başlamıştı. Bernardo gibi mükemmel bir adamı üzdüğü, kalbini kırdığı için kendini ömrü boyunca affetmeyecekti. Eğer verdiği hasarı telafi edeceğini bilse hiç gocunmadan ayaklarına kapanıp geç kaldığı için ondan tekrar tekrar af dilerdi.
O ne şimdi ne de ileride Bernardo'yu onun beklediği, hakkettiği gibi büyük bir aşkla sevemeyecekti. Yıllarca sevdiğine inansa bile aslında hep içten içe ona âşık olmadığını hissetmiş sadece şimdiye kadar hiç aşkın ne anlama geldiğine kafa yormamıştı. Onu hala çok seviyor hala çok değer veriyordu fakat ama aşk; bu kelimeyi Bernardo için kullanamıyordu. Yüreğindeki acıları yatıştırmak için içine derin bir nefes çekip sakin bir sesle Bernardo'nun yüzüne bakıp açıklamaya çalışmıştı.
Sonunda gerçek hisleri öfkesine, bilinci bilinçdışına galip gelmişti ve Maddalena hayati bir kararın kıyısında dururken acı verici olsa da doğru olduğuna inandığı şeyi yapacaktı.
"Y- ya- yapmam gerek. Lucca'ya geldiğimde, yanımda olduğun elimden tuttuğum için sana minnettarım. Mutlu olabileceğimi hiç düşünmemiştim ama sonra seninle tanıştım. Benim için her şeyi değiştirdin. Beni hayata bağladın. Fakat ben hayatını mahvetmenin nedeni olamam. Buna değmem. Çünkü sen bundan daha fazla sevilmeyi hakkediyorsun. Benim seni bırakmam gerek ki kendin için çok daha güzel bir hayat seçebilesin. Geç kaldığın hayatı yaşamaya başlamalısın. Seni çok seviyorum ama senin hakkettiğin gibi sevemiyorum. Benden bunun için nefret edersen seni anlarım."
Sözlerinin ardından aralarında onun düzensiz nefeslerinin gürültüsünün hâkim olduğu derin bir sessizlik olmuştu. Bernardo karşısında, uzun boyu, geniş omuzlarıyla kımıldamadan duruyor, nefes bile almadan ağlamaktan kızarmış yüzüne bakıyordu. Maddalena söylediklerini kabul edip onu Lucca'ya geri götürmesini bekliyordu fakat Bernardo herhangi bir tepki vermemeye devam ediyordu. Sanki olduğu yerde taş kesmişti, yüz ifadesinden bir şey anlamak olanaksızdı. Sonunda bu ıstırap verici sessizliğe dayanamayan Maddalena, kısık sesiyle konuşmuştu.
"Bernardo lütfen bir şey söyle. Benden nefret ettiğini söyle ya da herhangi bir şey."
"Bence bu konuyu karanlığın altında bir yol kenarında değil de Cenova'ya gittiğimizde daha sakin bir şekilde konuşalım."
"Ne?"
"Gemiye geç kalacağız."
Bernardo bunu söylediğinde eline uzanıp sıkıca tutmuştu. Onu at arabasının beklediği yola doğru kendiyle birlikte yürümeye zorlamıştı. Ağaçların arasından çıkıp kapısı açık arabanın önünde geldiklerinde Maddalena yaşadığı şoku ancak üzerinden atabilmişti. Ayaklarını sıkıca yere basıp kendini geriye çekmeye çalışırken Bernardo'yu bu saçmalıktan vazgeçirmeye çalışmıştı.
"Bernardo lütfen şu an çok sinirlisin, haklısın da ama lütfen geri dönelim."
"Sinirli miyim? Hayır değilim, yalnızca kafanın karıştığını düşünüyorum."
"Bernardo benim kafam karışmış değil."
"İçeri girer misin Maddalena? Daha sonra konuşacağız."
Maddalena elini tutuşundan kurtarmayı denediğinde Bernardo ısrarcı olmamış, parmaklarını gevşeterek bırakmıştı. Bileğini diğer eliyle kapatırken bakışlarını çevresinde gezdiren Maddalena, Bernardo'nun ortaya çıkan aşırı sakin ve kontrolcü haliyle nasıl başa çıkacağını düşünmeye başlamıştı. Şimdiye kadar bu konuda pek bir başarı elde edebilmiş değildi. Uzun yıllar birlikte geçirmişlerdi, Bernardo hayatı boyunca tanıdığı ikna kabiliyeti en yüksek insandı. O hiç sakin değil hatta aksine hissettiği her ruh halini dışarı yansıtan bir insanken Bernardo'nun aşırı sakin halleri çoğu zaman sinirlerini bozar fakat onun gibi mükemmel bir adamın karşısında sorunlu bir kız gibi görünmemek için kendisini yatıştırmasına razı olurdu. Şimdiye kadar bu ona pek çok fayda sağlamıştı, Bernardo sayesinde çok daha kontollü ve mantıklıydı fakat şu an ne yatıştırılmak ne ikna edilmek istiyordu.
Karanlığın ortasındalardı, nerede olduklarını bilmediği gibi Lucca'dan epeyce uzaklaşmışlardı. Çaresizlik içinde önüne dönen Maddalena, dediğini yaparak at arabasına binmişti. Bernardo'nun ona zarar vermeyeceğinden emin olsa da korkmaya başlamıştı. Limana ulaştıklarında, onu zorla gemiye bindirip Cenova'ya götürme fikri bir anda önünde koca bir felakete dönüşmüştü, gitmek istemiyordu.
Atlar arabacının dizginleri altında silkelenerek öne atıldığında at arabası tekrar yola dönmüştü. Koltuğunda ne yapacağını bilmez halde oturan Maddalena gözlerini karşısında oturan Bernardo'ya dikmişti, zihni allak bulmak olmuş düşünemiyordu. Onu yarı yolda bıraktığı için sert bir tepki vermesine hazırdı fakat zorla yanında götüreceğini hiç düşünmemişti. Bernardo onun gözünde bunu yapacak son adamdı. Bir an için kendini kaybetmiş olmalıydı. Maddalena, oturduğu yerde ona biraz yaklaşıp oldukça nazik bir tavırla elini dizinde duran büyük elinin üzerine koymuştu.
"Bernardo, lütfen Lucca'ya geri dönelim. "
Bernardo'nun pencereye çevirdiği yüzü öylesine donuktu ki Maddalena sözlerini duyduğuna emin olamamıştı. Sessizliğini korumaya devam edince hüzünlü bir fısıltıyla özür dilerim diye fısıldamıştı. Ses tonu içini sızlatmış olacak ki Bernardo aniden ona dönmüştü. Elinin üzerinde duran elini kavrayıp kendi elinin arasına almıştı.
"Özür dilemene gerek yok. Anlamıyorsun değil mi Maddalena? Benim senden nefret edebileceğim bir dünya yok. Belki o adamla nişanlı olmandan nefret edebilirim ama senden asla nefret etmem. Yolculuğumuzdan korktuğun için hiç etmem. Maddalena eğer seni mutlu edebileceğimi bilmesem hemen şu an geri dönerdik. Bana güvenirsen bahse girerim hiçbir şey kafanda kurduğun gibi kötü olmayacak."
"Bernardo böyle hissederken seninle gelmem bir hata olur, lütfen geri dönelim."
"Beni şu an Lucca'da tutacak hiçbir şey yok, ihtiyacım olan tek kişi yanımda. Umarım senin için de böyledir."
O ana kadar başını eğmiş sessizce konuşarak Bernardo'yu ikna etmeye çalışan Maddalena, Umarım senin için de böyledir. dediğinde başını kaldırıp gece kadar siyah olan gözleriyle yüzleşmişti. Sözlerinin manidarlığını kaçırmamıştı fakat o an bundan çok daha ciddi sorunları vardı. Natilda'dan gün içinde Bernardo ile kaçacak olursa, hayatlarının nasıl mahvolacağına dair birçok şey dinlemişti. O an öfkeden kulağını tıkadığı yorumlar şimdi panik ve korkuyla ateşlenmiş zihninde ilk kez ciddi anlamda yer ediniyordu. Hislerine güvenemezken onu böyle bir ihitmale sürükleyemezdi.
"Hayatını mahvetmenin nedeni olmayacağım. Venedik'e git Bernardo, babanın istediği gibi işlerin başında dur. Sen Galeazzi ailesinin tek erkek çocuğusun, eğer işler planladığımız gibi gitmezse çok daha kötüleri olabilir. Benim için bunu yapma. Biliyorum geç kaldım ama benim için bunu yap-"
"Her şeyi göze almıştım ben. Bu yolda ne Tanrı ne de sosyal statü ben durdurabilir. Senin için gelecekte yapacağım saygın evlilikten vazgeçmeyi, bunun için kiliseyi karşıma almayı hatta aforoz edilip hapse atılmayı bile göze almıştım. Amcası kardinal olan nişanlı bir kızı kaçırmanın cezasının ölüm olduğunu söylemelerine rağmen ben bunu göze almıştım. Senin için her şeyi elimin tersiyle itmişken şimdi geri dönmek isteyemezsin Maddalena. Artık çok geç, bunu yapmak zorundayız."
"İşte tam da bunlar yüzünden geri dönmeliyiz! Ben tüm bunlara değmem! Sen çok daha iyisini, daha fazlasını hak ediyorsun."
"O adam hayatımıza girmeden önce bizim harika bir hayatımız vardı! Belki şimdi evliydik bile."
Aniden sesini yükselten Bernardo, hala avucunun arasında duran elini farkına varmadan sıkmaya başladığında Maddalena'nın soluğu kesilir gibi olmuştu. Canı yanmış değildi fakat Bernardo'nun tepkisinden ürkmüştü. Sakinliğinin altında soğuk bir öfke vardı. Bağırıp çağırarak, yıkıp dökerek değil ürkütücü bir sakinlikle dışarı çıkıyordu. Maddalena, elini hızla kendine çekip Bernardo'nun tutuşundan kurtardığında ondan uzaklaşıp yükselen sesiyle bağırmıştı.
"Bunun Sandrino ile bir alakası yok."
Bernardo önce sanki içindeki duygulara hakim olamıyormuşçasına sertçe yüzünü ovmuş fakat birden başını ona çevirip bağırmıştı. Sandrino adını duymaya katlanamıyordu.
"Tüm bunların o adamla çok yakından alakası var! Sizi gördüm. Isabella'nın düğün akşamı sizi bahçede gördüm. Kahretsin, o adamla öpüşüyordun!"
Bunu duyan Maddalena donup kalmıştı. Ellerini iki yanına oturduğu koltuğun üzerine yaslamışken pelerinin kapattığı göğsü usul usul inip kalkıyordu. Biliyor. Sandrino ile öpüştüğümü biliyor! İzlemiş! Maddalena, Bernardo'nun sabit bakışları altında daha fazla nefes alamayacağını hissettiğinde kaskatı bir utanç duygusuyla gözlerini kaçırmıştı. Söyleyecek kendini savunacak hiçbir sözü yoktu.
"Tüm hislerimle sana güvendim. Ama sen ne yaptın? Benimle gelmen için sana zaman tanıdığım sürede o adamın aklına girmesine izin verdin. İnsanlara karşı onun kelimeleriyle konuşmaya, onun ressamı, onun hayatı hakkında konuşmaya başladın. Fakat anlayamadığım şey; benim sevgilimin böylesine rezil bir adamın arkadaşlığından nasıl zevk alabildiği? Sen böyle biri değildin. Benim Maddalena'm bu değildi."
"Ben bile kendimi tam olarak tanımıyorum ki sen tanıyasın."
Uzun süren bir sessizlikten sonra bu mahzun sözler Maddalena'nın dudaklarından öylece çıkıvermişti. Yanağına düşen damlaların farkında olsa da Bernardo'nun karşısında kımıldamaya dahi çekiniyordu.
"Tanımadığın bir yabancıyla öpüşmenin hiçbir mazereti yoktu ama ben yine de sana güvenmeyi seçtim. Sana bu konuyu hiç açmadım çünkü benim yanımda, benim elimi tuttuğun sürece bunu atlatabilirdik. Şu ana kadar da çok iyi gidiyorduk. O akşam meyhanedeki kavgayı sadece seninle nişanlandığı için çıkartmadım, seni öptüğü için çıkarttım. Seni daha önce benim öpmediğim şekilde öptüğü için o adamı öldürmeye gittim. Dudakların onundu! Kahretsin! "
Genç adamın gözlerinin içinde yanan öfkeyi gören Maddalena'nın nefesi kesilmişti. Şimdiye kadar bir parça da olsa sakin ve anlayışlı görünüşün altında kıskançlık ve öfkeden kendinden geçen bir adam olduğunu fark etti. Sözlerine herhangi bir karşılık verememişti. Ona her zaman bir ağabey, yakın arkadaş sıcaklığıyla yaklaşmış Bernardo'nun kendisine böylesine baskı yapıp öfkeyle yaklaşabileceğini hiç düşünmezdi. Onu her zamanki mantıklı ve anlayışlı haline döndürebileceğine dair olan umudunu kaybediyordu, kalbine ağır ağır korku kıvılcımları yerleşmeye başlamıştı. Gözyaşlarıyla dolu olan gözlerini pencereye çevirip karanlığa endişeyle bakmıştı. Bu ıssız karanlığın sonunda limana ulaştıklarında olacaklardan korkuyordu. Aynı anlarda onun sessizliğine katlanamayan Bernardo, konuşması için ısrar etmişti.
"Neden konuşmuyorsun? Bir şey söyle Maddalena."
"Sen böyle bir adam değilsin Bernardo."
"Öfkede bir duygu ama işte Maddalena, hak aramıyor kapıyı çalıp girebilir miyim demiyor. İzin istemiyor. Bir an geliyor o öfkeyi ben bile bastıramıyorum. Hangi erkek olsa son birkaç aydır olanları kaldıramazdı. Gözümün önünde o beş para etmez adamın nişanlısı rolünü oynuyorsun!"
"Oynamak zorundaydım! Beni nişanlandığım için suçlaman haksızlık! Rızam dışında oldu çünkü! Annem benim yerime karar vermişti! Kimse bana ne isteyip istemediğimi sormadı, onlar için benim fikrimin bir önemi yoktu! Peki siz Isabella'ya evlenip evlenmek istediğini sordunuz mu? Hayır. Kendiniz Lucca'nın en güçlü ailesiyle evlenmesine karar verdiniz. Bana bunun için işkence edemezsin."
"Kendi rızan dışındaydı? Her şey mi?"
Bernardo'nun bu sorusuyla suçlamalarını daha fazla kaldıramayan Maddalena elini yüzüne kapatmıştı. Konuşmaları ilk kez bu kadar sert bir yöne gidiyordu. Onun sessiz kalışı Bernardo'nun öfkesini körüklemişti. Bir anda yüzündeki ellerine uzanıp, bileklerinden kavrayarak aşağıya indirmişti. Bir şey söyle diyerek ısrar ettiğinde Maddalena kızarmış yeşil gözlerini üzerine çevirmişti. Tanıştıkları uzun yıllardan beri ilk kez ona karşı olan tavrından bu kadar çok rahatsız olmuştu. Kendini sert yüzüne bakmaya zorlarken konuşmayı denemiş ama şu durumda ne söylerle söylesin yeterli gelmeyeceğini düşünerek geri çekilmişti.
"Hadi Maddalena, kendi rızan dışında öpüştüğünü söyle! O adamla kendi rızan dışında davetlere katıldığını, kolunda gezip gülücükler saçtığını söyle! Kendi rızan dışında karısıymış gibi davrandığını söyle! Kendi rızan dışında o lanet olası adamla ücra bir kasabada geceyi aynı evde yanında şaperonun olmadan yalnız geçirdiğini söyle! O evde aranızda ne geçtiğini bilmemek beni delirtiyor!"
O ana kadar Bernardo'yu bir şekilde yatıştırmaya çalışan Maddalena, 'o evde aranızda ne geçtiğini bilmemek' diyerek onu neyle suçladığını anladığında öfkeyle ne yaptığını bilmez bir halde Bernardo'ya dönmüştü. Boğuk ve çatlayan sesiyle bağırarak konuşurken sesine öfkeden çok çaresizlik yansıyordu.
"Suikasta uğraşmıştık! Bizi korumaya çalışırken muhafızlarımız ölmüştü. Bizde onlarla birlikte ölebilirdik! Saldırganların birinden kaçarken neredeyse ölüyordum da! Yola devam edemeyecek kadar yaralıydık! Yardım gelene kadar kasabadaki eve sığındık, o kadar! Ne yapmamı istiyordun? Tek başıma Lucca'ya dönemeyeceğimi biliyordun, beni bunun için suçlaman çok anlamsız."
"Sandrino Panzio'nun o suikastta tek başına ölüp hayatımızdan çıkması gerekiyordu. O suikast iyi bir fırsattı."
Bernardo'nun sesi birden alçalmış, hınç dolu bir sakinlikle konuşurken aksi bir hareketle yüzünü karanlığa dönmüştü. Sandrino'nun ölümünden bu kadar zevkle bahsedişi Maddalena'nın tüylerini ürpertmişti. Öleceğini ihtimalini düşünmek içini kötü ediyordu. Tam anlamıyla şekillenmemişte olsa korkunç bir şüphe içini kemirmeye başlamıştı.
"O gün bir sürü kişi bizi korurken öldü ve sen buna iyi bir şey mi diyorsun? O zaman iyi ki de De Benardi muhafızlarıyla birlikte onunla yolculuk ediyordum ki suikastı düzenleyenlerin planları bozulmuş ol..."
Maddalena birden susmuştu. Bernardo, Sandrino ile öpüştüğünü izlemiş olmasına rağmen bu zaman kadar susmuş, tüm öfkesine rağmen hiç yaşanmamış gibi davranabilmişti. Suikastla ilgisi olup olmadığını sorduğunda da onu kolayca inanmasını istediği şeye inandırmış olabilirdi. Yıllardır tanıdığı adama olan sonsuz güvenin sarsılmasının acısı kalbini sızlatmıştı. Elleriyle ıslak yanaklarını sildiğinde güçlükle yutkunup hala karanlık yolu izleyen adama yaklaşıp sakin bir sesle konuşmuştu.
"Suikastla bir ilgin var mıydı Bernardo?"
"O adam ikimizin de hayatını mahvetti. Bak Maddalena, sen benim hayatımda gördüğüm en aklı başında genç kadınsın, kafanı karıştırmasına izin verme. Onun dertleri ya da başına gelenler seni ilgilendirmesin. Bırak kendi pisliğinde boğulsun. Sandrino Panzio'nun başı yakında daha büyük belalara girecek, bu daha başlangıç."
Bernardo'nun sürekli olarak nasıl hissetmesi ve nasıl davranması gerektiğini ısrarla tekrarlaması Maddalena'nın asabını bozmuştu. Karşısında oturan adam söze döktüklerinden çok daha fazlasını biliyor fakat ondan saklıyordu. Maddelena sesinin yükselmesine ya da bir anda sert bir tavra bürünmesine aldırış etmeden çıkışmıştı.
"Ne biliyorsun? Bernardo ne biliyorsun?"
"Bazı zamanlar ben yapmış olmayı dilesem bile suikastı ben düzenlemedim. Tabi bu, o adamın nefes alıyor olmasından rahatsız olduğum gerçeğini değiştirmez."
"Ama bunu kimin yaptığını biliyorsun, öyle değil mi?"
"Nişanı ilk öğrendiğimde, onunla evlenmene izin vermeyeceğimi konuşmuştuk. Bunun başka ne anlama geleceğini sanıyordun?"
"Onu ortadan kaldırmak için suikast düzenleyeceğini sanmıyordum! Bir şekilde vazgeçmesini sağlayacaktım, ben sağlayacaktım!"
"Vazgeçmediğini gördük! Bizzat o gece meyhanede yüzüme karşı asla vazgeçmeyeceğini söyledi. Seninle olan nişanı sayesinde elde ettiği hatta ilerde edeceği fırsatlardan vazgeçmeyecek kadar akıllı çünkü! O vazgeçse bile Viterbo'daki ailesi hatta Kilise vazgeçirmez. Ya kaçacaktık ya da o adamın ölmesini umacaktık, başka yolu yoktu."
Bernardo'nun bu sözleri Maddalena'yı şaşkına çevirmişti. Bernardo'nun yüzüne odakladığı parlayan yeşil gözlerinde bu kez açık bir suçlama vardı.
"Bir adamı böyle kolayca mı öldürüyorsun?"
"Eminim o adam da daha önce pek çok insan öldürmüştür."
"Bu seni yine de katil yapmıyor mu?"
Bu sorusu Bernardo'nun hoşuna gitmemişti. Ondan böyle bir çıkış beklemediği çok açıktı. Gergin sesiyle konuşmaya başlamadan önce uzanıp ellerinin avuçlarının içine almıştı.
"Maddalena, ben sadece önüme gelen şansı değerlendirdim. Sandığın gibi elimi kana bulamış değilim sadece onun geçeceği yolu ve ne zaman Lucca'ya döneceğini ve diğer detayları haber verdim."
Küçük kabinlerinin içinde bir anda buz gibi bir rüzgar esmişti sanki. Maddalena'nın o anda gözyaşları daha da sıklaşmıştı. Çocukluğunun en güzel dönemlerini, bir zamanlar sevdiğine inandığı yakışıklı gence dönmüştü. İlk anda hiçbir şey söyleyememişti. Ne söylebilirdi ki? Sadece sessizce ağlamaya devam etti. Bernardo'nun böyle bir suça karışmasının suçluluğu ruhuna saplanıp onu paramparça ediyordu.
Benim yüzümden hayatını zaten mahvediyormuş!
Sandrino, o günden beri her yerde adeta delirmiş gibi kendini suikastın sorumlusuna götürecek ipuçlarını kovalıyorken Maddalena, Bernardo'nun ilgisi olduğunun ortaya çıkması ihtimalini düşünmeye bile dayanamıyordu. Sandrino'nun bunu öğrendiğinde Bernardo'nun canını istemekten çekinmezdi. Maddalena, elini tutan adamın yüzüne bakarken öğrendiği bu şeyi ömrünün sonuna kadar kendine saklayacağına yemin etmişti.
Suikast ile hiçbir alakası olmadığını duymak istemiş ama yanılmıştı. Tüm bunlar hiç yaşanmamış olmalıydı. Bakışlarını yavaşça aralarında birleşmiş ellerine indirdi. O esnada bu işte Bernardo'nun payı olduğunun öğrenilmesi midesine ağrılar sokuyordu. Olanlar için onu suçlamıyordu, onun Sandrino'ya olan öfke ve zaafından faydalanıp onu böyle bir suçun içine çeken kişi suçluydu. Bernardo'nun ellerini tutarak sorusunun cevabını almak için hafifçe sıkarken kısık sesiyle konuşmuştu. Alacağı cevapla ne yapacağını bilmiyordu, gerçeği ortaya çıkaracak olsa bile Bernardo'da aynı darağacında canını kaybedebilirdi.
"Saldırının arkasında kim var?"
"Cevaplarını kaldırmayacağın sorular sorma Maddalena. Duydukların hoşuna gitmediği gibi suçluyu ortaya da çıkaramazsın. Sadece sırtına ömür boyu taşımak zorunda kalacağın bir yük almış olursun. Gerçek, sadece suçluyu değil ailesini de mahveder."
"Kim? Bernardo kim? O suikastın arkasında kim varsa bana söylemelisin."
"Sana kızamayacak kadar hayranım aslında Maddalena. Kendini artık böyle konularla yıpratma, biz bundan sonra sadece ikimiz olacağız. Yerinde olsam limana ulaşana kadar biraz dinlenirdim, yaşadığın şeyler kolay değil yüzün çok solgun duruyor."
Yaklaşık olarak bir saat kadar süren yolculuklarının sonunda at arabaları rıhtım yoluna sapmış bir süre daha ilerlediğinde nispeten tenha olan köşede yavaşlayarak durmuştu. Gökyüzündeki tüm kara bulutlar sanki üzerine çökmüş gibi hisseden Maddalena'nın iliklerine kadar ürperten gerginlik tüm bedenini uyuşturmuş, kabinin içinde uzak bir köşeye sinmişti. Bernardo'nun asık yüzündeki karanlık ifadeyle gözlerini ara sıra üzerine gezdiriyor, kazara göz göze geldiklerinde ikisi de hemen bakışlarını üzerlerinden çekiyordu. Maddalena gemiye binip Cenova'ya gittiklerinde olabilecekleri bir türlü aklından çıkaramıyordu. Bir yanı hala Bernardo'dan korkmasına gerek olmadığını söylüyordu fakat yıllardır sürdürdükleri ilişkiye ihanet eden Maddalena'ymış gibi, onu alttan alta yargılayan öfkeli bakışlarla bakması korkmasına sebep oluyordu. Sandrino ile öpüştüklerini bilip onca zaman hiç yaşanmamış gibi davranması onu yeterince sarsmışken suikastta payı olması hatta Sandrino'nun ölmesinden bu kadar zevkle bahsetmesi içini ürpertiyor sonrası için tedirgin ediyordu.
Arabacının dizginleri altında yeri döverek duran atların yüksek sesleriyle kapıldığı sersemletici ruh hali kaybolmuş Maddalena pencereden gördüğü manzara karşısında kaskatı kesilmişti. Karanlık gökyüzünün altında belli belirsiz bir siluet halinde süzülmekte olan küçük bir gemi vardı. Meşalelerle aydınlatılmış nispeten daha aydınlık olan tarafa çekilmişti. Birkaç liman işçisi sessizlik içinde sırtlarındaki yükleri sandıklarla yola çıkmak üzere gemiye yüklüyorlardı. Bernardo kabinin kapısını açıp dışarı çıktığında Maddalena'nın kalbi öyle hızlı çapıyordu ki uzattığı elini tutup aşağıya inerken nefesi kesilecek gibi olmuştu.
"Bernardo lütfen Lucca'ya geri dönelim."
"Kamaramıza yerleştiğimizde sakin bir şekilde konuşuruz. Maddalena sende düşündüğünde bunun en doğrusu olduğunu göreceksin."
Bernardo onu kolundan tutup limana doğru çekerken söylediği sözler Maddalena'yı sinirlendirmişti.Kolunu hırsla çekip elinden kurtarırken ne söylediğini düşünmeden bağırmıştı.
"Aşk düşünüp bulabileceğin bir şey değildir. Ben Lucca'ya dönmek istiyorum."
Bir bakıma yıllardır er ya da geç aralarında yaşanacak bu kötü yüzleşmenin acısı Maddalena'nın tahmin ettiğinden daha kötü oluyordu. Arabacının taşıdığı meşale inci inci yağmaya başlamış yağmura direnmeye çalışırken dalgalanan kırmızı ışığın altında kalan Bernardo'nun yüzüne bakınca, adamın sakinlik maskesinin düştüğünü gördü. Karanlık bir kuyuyu andıran siyah gözleri içinde aniden patlayan bir canavar vardı, sanki onca zaman sabretmiş ve şimdi açığa çıkmak için uygun zamanı bulmuştu. Yüzündeki sert ifadeyle üzerine yürüdüğünde onu omuzlarından kavramış, yüzünü ona doğru eğmişti.
"Bende seni o adama kendi ellerimle götürmeyi reddediyorum! O adamın karısı olmanı reddediyorum! Ben Venedik'e sürülmüşken, evlilik hayali kurduğum kadının o orospu çocuğuyla fingirdemesini, evlenip çocuklarını doğurmasına katlanamam, katlanmayacağım da! Öylece ortaya çıkıp sevdiğim kadını alamaz! Şimdi birlikte o lanet olası gemiye binip, buradan gideceğiz! İstesen de istemesen de bu olacak!"
"Bırak beni!"
Maddalena öfkeden tir tir titriyor, hissettiği acı aldığı nefeste bile fark ediliyordu. Onu omuzlarından tutmuş sarsarak konuşan Bernardo'nun elinden kurtulmayı denemiş ama başaramamıştı. At arabasındaki konuşmaları sırasında da bir an kontrolünü kaybetmiş, elini sıkarak sinirini belli etmişti. Fakat sonrasında yeniden sakinliğine geri dönebilmişti, Maddalena bunun ona benzediğini sanmıyordu. Bir kez daha bırak beni! diye haykırdığında Bernardo omuzlarını daha sıkı kavramıştı. Kollarından kurtulmak için çırpınırken onu kendi göğsüne çektiğinde belinden tutup limana doğru çevirmişti.
"Maddalena gidecek buradan başka hiçbir yerin yok!"
Hava gittikçe kötüleşirken yağmur hız kazanmış, rüzgâr şiddetle esmeye başlamıştı. Yaşlarla parlayan yeşil gözlerini Bernardo'nun acıyla kendini kaybetmiş kaskatı yüzünde dolaştırırken bir an aralarında kalan eli belinde taşıdığı küçük hançerine değmiş ve içgüdüsel bir hamleyle aniden kınından çekip çıkarmıştı. Üzerine doğrultulan hançeri fark ettiğinde büyük bir şaşkınlıkla kendini geriye atan Bernardo, yüzüne öyle büyük bir hayretle bakıyordu ki Maddalena onun sakin tabitatını gerçekten çok ciddi bir şekilde sarstığından emin olmuştu.
"Bana bıçak mı çekiyorsun? Gerçekten mi Maddalena?"
Maddalena birkaç adım daha gerileyip aralarına belli bir mesafe koymuştu. Elini temkinli bir hareketle ona uzatmış, tuttuğu hançeri gözleyen Bernardo'nun sorusuyla bir an gözlerini aralarındaki hançere indirmişti. Ben ne yapıyorum? Bernrdo'yu yaralayacak değilim. Elindeki hançeri sıkı sıkıya tutuyordu sonra aklına uyanan bir fikirle hançeri çevirip kendi boynuna dayamıştı. Kendini yaralamak onun için hiç sorun değildi.
"Bıçağı kendime çektim. Beni o gemiye zorla bindirmeye çalışırsan boğazımı keser herkes için bu işkenceyi burada bitiririm."
"Maddalena onu bana ver."
"Seninle yolculuğa çıkarak yanlış anlaşılmalara yol açtığım için özür dilerim. Ama böyle hissederken hayatını mahvetmene izin vermeyeceğim."
"O bıçağı elinden tek saniye de alabilirim."
Bernardo usulca elini kaldırıp sert bir sesle konuşmuş aynı anda ona doğru bir kısa bir adım atmıştı. Bunu gören Maddalena, keskin ucunu boynuna biraz bastırdığında, aynı yerden sıcak bir sıvının akmaya başladığını hissetmişti. Ne yaptığını bilmeden boynunda ince bir kesik açmıştı.
"Evet ama ben boğazımı kesmeden önce alamazsın."
Boynunda ince bir çizgi halinde parlak kırmızı bir kanın aktığını gördüğünde Bernardo'nun öfkesi farklı bir boyut almıştı. Ellerini yukarı kaldığında gür sesiyle bağırmıştı.
"Lanet olsun! Lanet olsun tamam! Gerçekten o şerefsiz adamla bu kadar çok birlikte olmak istiyorsan tamam! Lanet olsun ona!"
Bernardo bunları söylediğinde, aralarında yağmurun sesine karışan düzensiz soluklarının duyulduğu uğursuz bir sessizlik doğmuştu. Düşen damlalar yüzlerine değiyordu fakat ikisi de bunu fark edecek durumda değildi, yağmurun altında karşı karşıya kalmış bir halde birbirlerinin acı içindeki ifadelerine bakıyorlardı. Yavaşça yutkunan Maddalena boynundaki hançeri hatırladığında yavaşça aşağıya indirip yere düşürmüştü.
Aynı anda üzerlerine sert bir rüzgâr esmiş, mavi renk bir şimşek gökyüzünde patlamış, gök tehlikeli bir şekilde gürlemişti. Göz görülmeyecek kadar simsiyah olan etraf bir anda aydınlanmıştı. İrkilen Maddalena başını çevirdiğinde bir an yol kenarında duran tamamen siyaha bürünüp bir silüet görür gibi olmuştu. Yüzünü buruşturmuş gördüğünü seçmeye çalışırken her yer tekrar simsiyah kesilmişti. Elinden olmadan bir adım gerilemişti, bunun öylesine bir yanılmasa olduğunu düşünmüyordu. Tekrar baktığında geceyle bir olmuş siluet hala aynı yerde dikiliyordu. Korktuğu şey başına gelmişti. Yüce İsa diye mırıldandığında bir elini kalbinin üzerine bastırmıştı. Onun verdiği tepki dikkatini çekmiş Bernardo, bakışlarını takip ettiğinde karanlıkta onları izleyen adama dönmüştü. İşte o anda elini yavaşça kaldırıp yüzünü kapatan başlığını geriye iten Sandrino Panzio kendini göstermişti.
Maddalena'nın bakışları birkaç adım arkasında bekleyen heybetli adama takıldı. Her kimse onu Sandrino'nun yanında daha önce hiç görmemişti, en az onun kadar karanlıkla bütün olmuştu. Genç kızın kalbi yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Sandrino bir anda hareketlenerek üzerlerine doğru yürümeye başladığında Bernardo yerinden fırlayarak onu bileğinden tutup arkasına çekmişti. Geniş bedeniyle önünü kapatmışken bir elini kemerinde duran kılıcının üzerine yerleştirmişti.
Sandrino, Bernardo'nun sahiplenircesine önüne geçişini gördüğünde omuzları kasılmıştı, iki yanında duran eldivenli ellerini yumruk haline getirmişti. Korkulu gözlerle onu izleyen Maddalena verdiği sessiz tepkiyi hemen fark etmişti. Yaklaşmaya devam ederken dönüp onun yüzüne bakmıştı, Bernardo'nun zarar vermeye hazır bir halde elini kılıcına götürmesinden çok onu arkasına çekip aralarına girmesine takılmış gibiydi. Öfkesini güçlükle kontrol ettiği yüzünden belli oluyordu. Mavi gözlerini Bernardo'nun üzerine çevirerek ilgisizce hançerinin üzerindeki eline bakmıştı. Son derece tehditkâr görünen bir gülümsemeyle konuştuğunu duyan Maddalena'nın tüyleri ürpermişti.
"Yerinde olsam, bu aptallığı yapmazdım."
Sözleri karşısında Bernardo'nun parmakları kılıcın kabzasını daha sıkı kavramıştı. Uyarısını umursamadığını, Her an kınından çekip üzerine saldırmaya hazır olduğunu gösteriyordu. Yağmurun altında karşı kaşıya gelmiş iki adamın etraflarına yaydıkları gerilim parlatılmış çelik gibi sert ve pürüzsüzdü.
"Yerinde olsam siktir olup giderdim Panzio."
Gülümseyen Sandrino, dudaklarını kıvırarak başını sallamıştı. Başka bir zamanda olsa bunu Sandrino'nun normal tepkilerinden biri sayacak olan Maddalena yağmur damlaları süzülen yüzüne baktıkça korkuyordu. Islanan sarı saçlarını geriye çekmişti, çenesindeki seğirme her an kontrolden çıkacağını haber verirken mavi gözlerinin içindeki soğuk insanın içine işliyordu. İğneleyici bir tavırla konuşmaya başladığında yüzükler taşıdığı sağ elini Bernardo'nun üzerine doğrultmuştu. Üzerine atlamaktansa önce alay etmeyi seçmişti.
"Zor birisin Galeazzi ama bil bakalım ne var? Ben de zor biriyimdir. Lucca meydanında başını bedeninden ayırıp şehrin ressamlarına sanatsal bir görüntü vermeyi planlıyorum. Bu yapacağım uygun bir mesaj verir diye düşünüyorum; "
Sözlerine devam ederken aniden sert ve hızlı adımlarla Bernardo'nun karşısında geçen Sandrino, iki eliyle yakasına yapışmıştı. Onu sertçe kendisine çekmişti, sözlerinin devamını gözlerinin içine bakarak dile getirmişti.
"Nişanlı kızlardan uzak dur."
Sıktığı dişlerinin arasından kısık bir küfür savuran Bernardo, yakasındaki ellerini kavrayıp üzerinden atmıştı. Koyu renk gözleri tıpkı Sandrino'nunkiler gibi öfkeden parlıyordu. Bernardo'nun daha önce gözlerinin hiç bu geceki gibi baktığını görmemişti, kan donduran tehditkâr bir ifade vardı. Birkaç adım gerileyerek burnundan soluyan Sandrino'nun üzerine kısa bir adım atmıştı.
"Hiçbir şey yapamazsın, buna gücün yetmez."
"İnan bana gücüm yeter."
Sandrino, Bernardo'yu aşağılar gibi gülmüştü. Onun ölümden bahsedişindeki kararlılığı Maddalena'nın kanını donduruyordu. Panikle bir adım öne çıkmış, bir elini aralarına girmek için öne uzatırken sesi titremişti.
"Sandrino b-"
"Şu an araya girmek için en uygunsuz zaman Maddalena."
Sandrino yüzünü ona dahi çevirmeden bir çırpıda sözünü kesmişti. Maddalena olduğu yerde kalakalmışken Bernardo'nun üzerine yürüyüp aralarındaki kısa mesafeyi kapatmıştı.
"Daha benim nişanlımı kaçırmaya çalıştığından bahsetmedim bile!"
Sandrino bunu söylediğinde bağırarak Bernardo'nun ceketinin yakasını kavramış bu kez ikisinin de tahmin edemediği bir şekilde kafa atmıştı. Bu sert hamle üzerine dengesini kaybeden Bernardo arkaya doğru sendelemiş fakat toparlanması uzun sürmemişti. Öne doğru atıldığında yumruğunu Sandrino'nun çenesine geçirmişti.
"Benden ne aldığına dair bir fikrin var mı?"
Bernardo'nun bağırarak söylediği bu sözler üzerine eğdiği başını ona çeviren Sandrino histerik bir şekilde gülmüştü. Kan sızmaya başlamış dudağını elinin tersiyle sildiğinde doğrulup yeniden karşısına dikilmişti. Yakasından kavrayıp onu kendine çektiği an haykırarak sorusuna cevap vermiş sonrasında ise yumruğunu yüzüne geçirmişti.
"Şimdi benden almayı denediğin tek şeyi; Maddalena'yı değil mi? Cezan da suçuna uygun olacak, bunun için asılacaksın."
"Ben sana hesap mı vereceğim? Yıllardır sevgilim olan kız hakkında sana hesap verecek değilim."
Bernardo sevgilim dediğinde öfkeyle haykıran Sandrino, üzerine atılıp yüzüne sert bir yumruk daha geçirmişti. İki adım gerileyerek başı yana düşen Bernardo daha ilk darbeyi atlatamamışken yakasından tutup bir yumruk daha atmıştı. İkisi de nefes nefese kalmış yüzleri kan içindeydi. Bernardo Sandrino'ya göre kilolu ve iri bir bedene sahip olsa bile Sandrino, daha öfkeli ve tüyler ürpertici derecede gözünü karartmıştı. Kendinden yaşça küçük olan Bernardo'ya üzerinde daha önce hiç kimsenin karşılaşmadığı tekinsiz bir yanı ortaya çıkmıştı. Bernardo'nun yakasından tutup kendine çektiğinde sarsarak bağırmıştı.
"Cümleni düzgün kur, sevgilindi. Benimle nişanlandığında bitti, geçmişte kaldı. Senin hiçbir şeyin değil."
"Senin de nişanlın değil. Formaliteden ibaret."
"Eğer öyle olsaydı şu an burada olmazdım şerefsiz piç"
Sandrino bunu söylediğinde Bernardo'ya tekrar saldırıp onu yere devirirken, hızı öfkesi gibi kontrolsüzdü. İki adam Maddalena'nın içini çok fena yapan bir gürültüyle yere düşmüştü. Elinden hiçbir şey gelmeyen Maddalena delice birbirine dolanıp düğümlenen birden çok duyguyla ellerini ağzına kapatıp dona kalmıştı. Sandrino, Bernardo'yu boğazından tutup yere yapıştırmıştı. Buna o neden olmuştu, iki adamı da caniye çevirmişti.
"Leydi Benardi."
Maddalena dirseğine uzanan bir el hissettiğinde başını hızla yana çevirmişti. Sandrino'nun yanında gelmiş uzun boylu iri yarı adam yanı başında dikiliyordu. Maddalena, kolunu kendine çekerken yardım istemişti.
"Onları durdurmalısın."
"Benimle gelin. Sizi buradan uzaklaştırmam gerek."
Önüne dönen Maddalena, Bernardo'nun ağzına dolan kanı yere tükürdüğünü görmüştü. Sandrino yana çekilerek saldıran Bernardo'nun yumruğunu savuşturunca Bernardo bu kez yumruğunu omzuna geçirmişti. Maddalena ne yaptığını bilmeden yanındaki adamın kaskatı olan koluna yapışmıştı.
"Onları bu şekilde bırakamayız. Durdur onları!"."
"Sandrino Panzio ne zaman durması gerektiğini bilir."
Öfkeyle soluyan Maddalena , aralarında kalma tehlikesini umursamadan araya girmek için atılmıştı fakat yanındaki adam onu tutup yolun kenarına doğru çekmeye başlamıştı. Çırpınırken panik içindeki sesi yağmurun altında boğuluyordu. Yapmamalarını haykırarak ikisine sesini duyurmaya çalışmış fakat ne kadar çabalarsa çabalasın kolunu tutan adamdan kurtulamayacağını fark ettiğinde çaresizlikle uzaklaşmak zorunda kalmıştı.
Kaldı ki kendini kaybetmiş gibi bağırarak birbirlerine zarar veren iki adamın onu gördüğü de yoktu. Ellerini dudaklarına kapatmış ilerlerken son bir yumrukla dengesini kaybedip yere düşecek gibi sendeleyen Bernardo, aniden belindeki kılıcını kınından çıkarıp Sandrino'ya doğru savurmuştu. Havada bir şimşek gibi parlayan keskin kılıcın darbesinden kendini son anda geriye çekerek kurtulmuş Sandrino, vakit kaybetmeden kendi kılıcını çıkarmıştı. İki adamın kılıçları çarpıştığında, çığlık atarak geriye atılan Maddalena bu kez ne pahasına olursa olsun aralarına girmeye kararlıydı.
"Hayır, hayır, hayır!"
Maddalena hala onu bırakmamakta inat eden adamın yanında buna bir son vermeleri için çırpınırken gür bir erkek sesinin bağırışı duyulmuştu. Önüne geçen iri adamın arkasında gelenin kim olduğunu görmek için başını uzatmışken, arkasında iki muhafızla birlikte onların olduğu tarafa ilerleyen yabancı tekrar seslenmişti.
"Kılıçlarınızı indirin! İndirin, bu yaptığınızın hiçbir manası yok."
Bu Bernardo'nun babası Giovonni Galeazzi'ydi. Başındaki koyu renk başlığını geriye ittiğinde Maddalena onun da yüzünün endişe ve telaşla kasıldığını görmüştü. Baba! diyerek seslenen Bernardo'nun yanına geldiğinde elini kılıcı tutan oğlunun elinin üzerine koymuştu. Önüne geçtiği oğlundan geri çekilmesini istemişti.
"Kılıcını indir."
"Baba s-"
"Bernardo kılıcını indir dedim."
Bernardo kaskatı bir duruşla kılıcını indirmeyi reddederken sıkılı dişleri arasından konuşmaya çalıştı. Fakat bunu duyan babası omzunun üzerinden bakışlarını üzerine çevirdiğinde aynı elini bastırarak kılıcını indirmesini sağlamıştı. Bunun üzerine Bernardo, koyu renk bakışlarını karşısındaki Sandrino'dan ayırmadan kılıcını indirmişti.
"Ekselansları bu konuyu kılıç çekmeden konuşup çözüme ulaştırabileceğimizi düşünüyorum."
"Oğlunuz nişanlımı kaçırmaya kalktı, eğer yetişmeseydim kaçıracaktı da konuşarak çözebileceğimiz noktayı çoktan geçtik Bay Galeazzi. Bu yaptığı için yargılanacak, en ağır cezayı almasını garanti edeceğimden emin olabilirsiniz. Onu uyarmıştım, yaptığını be-
Sandrino bunları söylerken hala havada olan kılıcının ucunu babasının arkasında kalan Bernardo'ya doğrultmuştu. Aynı anda yere indirdiği kılıcının kabzasını parmakları arasında sıkmaya devam eden Bernardo öfkeli bir sesle sözünü kestiğinde yeniden kılıcını ona doğrulmak için havaya kaldırmıştı.
"Şerefsiz piç!"
İki keskin kılıç yeniden birbirlerine doğrultulmuş, yeni bir kavganın fitili ateşleniyordu ki Giovonni Galeazzi öfkeyle araya girmişti. Oğlunun gözlerinin içine baktığında bir kez daha bağırmıştı.
"O kılıcı yerine koy! Burada hiç kimse sokak hayduttu değil!"
Bakışların güçlükle Sandrino'nun üzerinden çekerek babasına bakan Bernardo, kılıcını yavaşça bir kez daha yere indirmişti. Konuşmamak için kendini güçlükle tuttuğu kasılan çenesinden okunuyordu.
Bir süredir oğlu yüzünden içinde bulunmak zorunda kaldığı bu durum Giovonni Galeazzi'yi canından bezdirmişti. Yirmili yaşlarının ortasında olan Bernardo'nun şu anda duygularının esareti altında olduğuna emindi; ne kadar büyük bir hata yaptığını göremiyordu. De Benardi soyundan gelen kızın peşini bırakmasını açıkça emretmişken gelip geçici bir heves için kendi ailesinin geleceğini tehlikeye atmasına oldukça öfkelenmişti. Giovonni arada Panzio Dükü olmasa bile De Benardi ailesinin kızlarını onlara gelin vermeyeceğini biliyordu, Roma'nın köklü dindar aileleriyle akraba olacak kadar büyük bir servete ve güce sahip değillerdi. Kaldı ki Giovanni, Luccalı bir aileyle akraba olmayı arzu ediyordu, nişan görüşmelerinin neredeyse sonuna gelinmişti. Fakat Bernardo verdiği karara razı gelmektense De Benardi kızını kaçırmaya kalkışmıştı, bu aileleri için tam bir felaketti. Tam da bu yüzden Sandrino Panzio'nun karşısına geçip durumu toparlamak için büyük bir gayret gösteriyordu.
"Bakın ekselansları, burada yaşanan hiçbir şeyi tasvip etmiyorum. Daha önce haberim olsaydı, işler buraya gelmeden çoktan engel olurdum. Kaldı ki bir baba olarak defalarca oğluma Leydi De Benardi'nin nişanlı bir hanım olduğu ve uzak durması üzerine uyarılarda bulunmuştum."
"Bu konuşmayı yapmak için çok geç kaldınız. Oğlunuz bunun bedelini ödeyecek."
Sandrino'nun sesinde keskin bir öfke vardı, öyle bir noktaya gelmişti ki Bernardo Galeazzi'yi öldürmeyi ciddi anlamda kafasından geçiriyordu. O an dahi babasının birkaç adım arkasında durmuş karanlık bakışlarla onu süzen odamın üzerine atlamamak için vücudunda ne kadar kas varsa hepsini sıkmak zorunda kalıyordu. Tam o sırada sözlerine küfrederek karşılık veren Bernardo'nun kısık sesini duymuş karşılık olarak dişlerini sıkıp, tekinsiz bir ifadeyle gülümsemişti. Bunun onu delirteceğini biliyordu.
"Bernardo benim tek varisim bunu biliyorsunuz."
Bu sözleri söyleyen Giovonni Galeazzi'nin sesinde uğursuz bir nota vardı. Tek oğlunu eline bırakmayacağını gösterircesine karşısında güçlü görünmeye çalışıyordu. Sandrino aralarında duran adamın omuzları üzerinden Bernardo'nun gözlerinin içine bakmıştı. Ondan en az beş yaş daha küçük olan adamı her zaman turnuvalardaki zaferleriyle genç hanımları mızraklarıyla heyecanlandıran parlak bir genç olarak görmüştü. Koyu renk kısa kesilmiş saçları, kaslı iri bedeni ve yüzündeki yara izine rağmen süslü bir şövalye görüntüsü çiziyordu. Sandrino onun, parlak dış görünüşünün altında henüz görüp geçirmemiş gerçekçilikten uzak bir genç olduğuna kanaat getirmişti.
"Varisiniz sağduyunun sesini dinlemeyi öğrenememiş aptalın teki. "
"Bernardo'nun kellesini istediğinizde Leydi De Benardi'ye ne olacağı hakkında bir fikriniz var mı? Kesinlikle büyük bir skandal çıkacaktır, sizce insanlar onu nasıl çağıracaklardır? Bunlar temiz kalpli genç bir kızın kaldırabileceği şeyler değil. Gerçekten onu da mahvetmek mi istiyorsunuz? Bir daha asla toparlanamaz, bir hayatı olmaz."
"Baba!"
Bernardo bir anda patlamış fakat babası elini kaldırarak sözlerinin devamını getirmesine engel olmuştu. Bakışları karşısındaki durumun ciddiyetini göstermeye kararlı olduğu Sandrino Panzio'nun üzerindeydi.
Aynı anlarda ne kadar çırpınırsa çırpınsın kolunu tutan büyük elden kurtulamamış Maddalena, endişeli ifadesiyle konuşan adamları izliyordu. Bulunduğu mesafeden ne konuştuklarını tam olarak duyması imkansızdı fakat Giovanni Galeazzi'nin başıyla onu işaret ederek Sandrino'ya bir şeyler söylediğini görmüştü. Her ne söylemişse Sandrino çenesini öylesine sert sıkmıştı ki yanağında bir kas atmaya başladığını karanlıktan bile görebiliyordu.Onun üzerinden hoş bir konu konuşmadıkları çok açıktı. Göğsüne boğucu bir utanç hissi oturmuş, yüzünü yavaşça başka tarafa çevirmişti. Titreyen bacaklarının üzerinde dengesini kaybeder gibi olduğunda Sandrino'nun yanında getirdiği adam ayakta durmasına yardımcı olmuştu. O an yer yarılsa da içine girseydi her şey çok daha kolay olurdu.
"Beni tehdit mi ediyorsunuz?"
Giovanni Galeazzi, Maddalena'nın itibarını korumak için yaşananların üzerini kapatma karşılığında Sandrino'yu Bernardo'dan şikayetçi olmamaya zorluyordu.
"Sadece yaşlı bir adam olarak olacakları söylüyorum. Benim oğlumun hayatı mahvolursa nişanlınızın hayatı da onunla birlikte mahvolur."
Sandrino'nun bakışları altında ezilmesine rağmen dik durmayı başaran Giovanni Galeazzi söylediklerinin ciddiyetini görebilmesi için bir müddet beklemişti. Tekrar konuştuğunda daha yapıcı bir tavır takınmıştı.
"Bernardo'nun yaptığı kabul edilemez. Sizden affetmenizi beklemiyorum bedelini ödesin fakat bunu biz aramızda sessizce halledelim. Zararınızı belirleyin, ne isterseniz vermeye hazırım. Bernardo hemen bu gece gemiye binip Lucca'dan ayrılacak, bir daha asla ne sizinle ne de Leydi Benardi ile yüz yüze gelmeyecek, haber dahi almayacak. Bizzat ben bunu sağlayacağım. En kısa zamanda da evlenip, ailesine olan görevini yerine getirecek."
Sandrino adamın son sözlerini duyamamıştı, bakışlarını aniden Maddalena'ya çevirmişti. Yanlarına geldiğinden beri ilk kez uzun bir süre gözlerini üzerinde tutabilmişti. Her an yere yığılacak bir hali vardı, sıkıca örülmüş sarı saçları ıslanmış, üzerindeki pelerin yağmuru içine çekmişti. Yüzü karanlığa dönükken sanki ona baktığını hissetmişçesine omzunun üzerinden mücevher gibi parlayan gözlerini üzerine çevirmişti. Göz göze gelmeleri iyi değildi, birbirlerini birebir hissetmek içinde yanan ateşe odun atmakta eşdeğerdi. Maddalena'yı bir başka adamın kollarında görmek lime lime etmişti onu, yüzüne baktıkça türlü imgeler beynini kemiriyordu. Sandrino bu yüzden bakışlarını Maddalena'nın üzerinden ayırıp asıl hasmına dönmüştü.
Bernardo Galeazzi'yi Maddalena'yı alıp götürmeye cüret ettiği için ciddi anlamda öldürmeyi kafasından geçirmişti. En azından kalıcı bir hasar vermiş olmalıydı. Fakat aklından geçeni yapacak olursa Giovanni Galeazzi'nin de söylediklerini yapacağından emindi. Sandrino, Maddalena'nın hayatının mahvolmasına izin verecek değildi. Onun iyiliği için anlaşmayı kabul ederdi, ömrü boyunca bir ölümden suçluluk duyarak yaşamaması için bunu yapardı. Fakat ne uysallaşır ne değişir ne de herhangi birinin hükmü altına girerdi. Merhametle zayıflığı karıştırmalarına izin vermezdi. Demirden daha sert ve katı olan bir tavırla nişanlısı ve Bernardo Galeazzi arasındaki tüm bağı kesip atmıştı.
"Bernardo Galeazzi, bir daha Maddalena ile aynı şehirde nefes bile almayacak. Venedik'e gidecek ve Maddalena Lucca'dan ayrılmadan hiçbir şekilde geri dönmeyecek. İsterseniz buna sürgün diyebilirsiniz, umurumda değil. Aynı şehre ayak basamayacak. Haber almayacak, mektup yazmayacak. Sadece Lucca değil onu Viterbo ve Roma'da da görmeyeceğim. Maddalena'nın olduğu şehirde nefes almayacak. Eğer yakınlarda olduğunu, görüştüklerini öğrenmeyi geçiyorum hissedersem bile varisinizi acımadan öldürürüm. Arkamdan hiçbir iz bırakmam. Bu kez ne siz ne de Maddalena için canını bağışlarım, bunu kafanıza iyice yazın. Altınlarınız da sizde kalsın, Galeazzi adına dair olan her şeyi benden ve benim yakınımdakilerden uzak tutacaksınız."
"Kabul ediyorum, istediğiniz gibi olacak."
"Bu akşam burada yaşanılanları tek bir kişiden bile duyarsam anlaşmamız bozulur."
"Hiç yaşanmamış gibi olacak."
Bernardo babasının bu sözleri üzerine derin bir iç çekişle ağır ağır Madalena'ya dönmüştü. İçini yakan bir ıstırapla yerinde onu izleyen kıza doğru birkaç kısa adım attığında, ikisinin de bakışları birbirinin hüzünlü yüzüne kitlenmişti. Yağmur damlaları tüm şiddetiyle üzerlerine düşerken duyabileceği bir sesle konuşup limana doğru yürümüştü. Ne arkasına bakmış ne de duraksamıştı.
"Beni bu şehirde tutacak hiçbir şey kalmadı zaten. Umarım Maddalena, hak ettiğin gibi seni onurlandırmayı öğrenir."
Gözleri yaşlarla dolu olan Maddalena, arkasından kısık bir sesle özür dilerim diye mırıldanmıştı.
Bernardo hayatından çıkmıştı.
Yazan; MirenaMartinell
✨ ✨
Şimdi yazar hikayedeki ana karakterini koruyacak, başlıyorumm 😇 Maddalena aslında hep Bernardo ile bir evlilik düşünmediğini, içinde bir şeylerin oturmadığını ilk bölümlerden beri söylüyordu. Yapabilirim sandı ama yapamadı. Muhtemelen en büyük hatası da ne hissettiğini çok geç fark etmesi oldu 😕 Maddalena ailesinden sevgi görmeden büyümüş bir çocuk, hayatını da sevgi bulmaya adamış. Bernardo'ya çekilmesinin en büyük sebebi de buydu aslında. Kısaca onun yaralı bir ruhu var, bu yüzden kararları çok da sağlıklı olmuyor 🤷🏻♀️
Ama tabi kii hikayede yanan kişinin Bernardo olduğu gerçeğini de unutmadım. Yazarken içim parçalandı resmen 😔
Gennaro aslında uzun zamandır hikayeye katılmayı bekliyordu. Ama onu Tommasso gibi detaylı yazmayı düşünmüyorum. Sanki bizim sarışın devin yeri bir başkaydı, özel kalsın istiyorum. Ama Sandrino'ya çok faydası olacak bir karakter olacağı kesin. Dış görünüşünü merak ederseniz koyabilirim, bu kez önceden seçerek yazdım sjsjdh
Diğer bölüm buradan devam edecek. Koca bir bölüm tamamen Sadece Maddalena'nın yüzleşmesini yazdım. Onu da pazar günü ya da cumartesi gece yayınlamış olurum.
Bölümü okuyan herkes oy verirse çok sevinirim. Kısacık da olsa yorum yazın lütfen, fikirlerimizi çok merak ediyorum.
Hepinize sevgililerimi gönderiyorum, bizim delilerin ateşli kavgasında görüşmek üzere. ❤️❤️❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top