4.4 Yaşamla Ölüm Kanımda✤

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 25.01.2023 (23:46)

Bölüm Şarkısı: Daniel Lavoie - Tu vas me détruire

İyi Okumalar!

Tavigan Cumhuriyeti - Tavigan

Chaezan

"Benden korkmayın, canınızı yakmayacağım. Tersine canınızdan can yaratmanıza yardım edeceğim." dedim. Korkuyla birbirine bakan yüzlere soğukça gülümsedim."Sizi kutsayacağım, lanetlemiyorum. Kutsamamla rahimlerinizde çiçekler açacak."

Esmer kız "Bizden öncekilere neler olduğunu gördük, Rahibe. Yılan insan karışımı bebekler doğurdular. Doğururken de öldüler."

Gülümseyerek "Tatlım, hayat dediğimiz şey bir savaştır. Güçlü olursan kazanırsın. Onlar güçlü değilmiş, benim kutsamamı bedenleri reddetmiş." dedim.

"Biz de aynı kaderi paylaşabiliriz, Rahibe. Bizim onlardan farkımız ne?"

"Onlardan daha güçlüsünüz." dedim. Kızlar birbirine bakmıştı. Hala emin değillerdi. Hafifçe gülümsedim. Gülümsememle bana odaklanmışlardı."Bana inanın."

Başlarını aşağı yukarı sallamışlardı. Korkularını silip atmıştım. Az önceki endişeler silinmişti. Gücümün bu yanını çok seviyordum. Bana dair korkuları siliveriyordum. Koşulsuz güven şarttı. Ben onların hayatlarına büyük bir armağan sunacakken korkmaları anlamsızdı. Benim gibi bir kadından niye korkulsun ki? Aksine mutlu olmalılardı. Hiçbir insanın sunamayacağı şeyi onlara sunacaktım. Hangi büyücü bu zamana kadar yaşam üfleyebiliyordu? Hiçbiri! Bense yaşam veriyordum. Yaşam ve ölüm, bendim.

Bunu demek çok iddialı olabilirdi ama ben gerçeği söylüyordum. Zaman beni bu seviyeye getirmişti. Bundan memnundum. Korkularım vardı ama görmezlikten gelmeyi seçiyordum. Biliyordum ki, korkularına esir olan bir insan yolunda ilerleyemezdi. Benim yolumsa yaşayan tüm insanların yolundan daha kutsal, daha zorluydu. 4 Yaratıcı'nın ışığını tüm insanlıkla buluşturacaktım. Zor ama bana göre olan bir yoldu. Zira ben sıradan birisi değildim. İmkansız denilen şey, benim hayatımda yoktu. Ne istesem oluyordu. Yaratıcılar beni kutsamıştı.Dışarıdan basit insanların lanet olarak gördükleri şey, bir armağandı. Öyle bir armağandı ki anlaşılması güçtü. Armağanımı kucaklamıştım ve bugünlere gelmiştim. Ben Lee Chaezan, 4 Yaratıcı'nın kutsadığı ruhtum.

Yaşam vermek. Kulağa korkutucu gelebilirdi. Tanrıların, tanrıçaların yapabileceği bir şey denilebilirdi. Fakat ben yapabiliyordum. Evet, bu zamana kadar başarılı olamadım, Farzad bir türlü bir evlada sahip olamamıştı. Bu benim sorunum değildi, onunla alakalıydı. Kendi tohumları güçlü değilse ben ne yapabilirdim? Her şeyi yapıyordum. Budala, kusuru kendisinde bulmuyordu. Nefret ediyordum, bu asil kanlıların kusursuzum düşüncesinden. Şu hayatta en zayıf olanlar, asil kan taşıdıklarını iddia eden zavallılardı.

Saevthaslı cariyelere tek tek büyümü yapmıştım. Karınlarına elimi koymuş, büyülü sözlerimle gücümü aktarmıştım. Sonrasında ay ışığında bekleyen sudan içirmiştim. Korkularını hissediyordum ama güvensizlikleri yoktu. Bu iyiydi. Son cariyeden sonra kapı tıklanınca gel dememle içeri Ardash girmişti. Yüzünde gergin bir ifade vardı. Cariyenin yanından kalkıp Ardash'ın karşısına geçtim.

"Ne oldu, Ardash? Neden geldin?" dedim.

Ardash "Dua salonunda görmeniz gereken bir şey var, Rahibe."

"İyi, gidelim." dedim. Sonra cariyelere döndüm. Merakla bana bakıyorlardı."Sizlerin işi bitti, ülkenize geri dönün. Kral'a oğullar verin ve bitsin bu mesele."

Odadan çıkmıştık. Ardash'ın düşüncelerinden ziyade duyguları baskındı. Korku hakimdi. Korkusu çürük bir yumurta gibi kokuyordu, berbattı. Nedendi? Bunu anlayabilmiş değildim. Korkusu çok baskın olduğu için düşüncelerini saklıyordu. Ne olduğunu merak etmiştim. Onu bu kdaar korkutan şey ne olabilirdi? Biz güçlüydük. Sayemde kimse Tavigan'a meydan okuyamıyordu, küçük bir din ülkesi diye küçümseyemiyordu. Tek başıma ülkemi koruyordum. Yaşam ve ölüm kanımda olduğu için meydan okuyamıyorlardı. Okumak isteyenlerinse başını ezmekte zorlanmazdım. Durum buyken korkunun bize uğramaması lazımdı.

Dua salonuna gelmiştik. Nişlere yerleştirilen yaratıcıların tasvirleri olan heykellerden kırmızı bir sıvı sızıyordu. Heykeller kanıyordu. Şaka değildi. Gerçekten kanıyordu. Gözlerinden, bileklerinden, boyunlarından. Hep kan geliyordu. Mermer zemine yayılıyordu. Şakaysa komik değildi. Derhal cezalandırılması lazımdı ama bunun şakası olmazdı ki! Burada bu şakayı yapacak kadar dengesiz birisi yoktu.

Heykellerin temizlenmesiyle Taishan ilgileniyordu. Gergindi. O da benim gibi yaşı yoktu. İkimiz için zaman durmuştu. Kendim yaşlanmıyordum, yanımda birisini istemiştim ve Shan mükemmel bir seçimdi. Zavallı Ardash bile bizden daha yaşlı dururken biz sabittik. Taishan bana baktığında başını iki yana salladı. Onun yanına geçip "Neler oldu burada? Şakaysa yapan cezalandırılmalı." dedim.

Ardash "Rahibe, şaka değil. Heykellerden gördüğünüz üzere kan geliyor ve durduramıyoruz. Bakın, kanıyorlar."

Kan Tanrıçası'nın heykeline baktım. Sert yüz hatlarına sahip, bir göğsü açıkta kalan bir heykeldi. Gerçekten kan sızıyordu. Çaylak bir rahibe silse bile kan yine sızmıştı."Bu nasıl olabilir?" diye fısıldadım.

Taishan "Neden olduğunu tahmin etmek zor değil."

"Neden oldu?"

"Ardash, ne zaman olduğunu söyle ve Rahibe çözsün."

Ardash çekingen bir sesle "Sizin yanınıza Saevthaslı cariyeleri getirdikten sonra oldu, Rahibe." dedi.

Tek kaşımı kaldırmıştım. Ben cariyeleri kutsarken heykeller kanamaya başlamıştı, öyle mi? Ah, hayır. Bunu bir işaret sayamazdım. Saymak istemiyordum. "Çocukça hurafelerle karşıma gelmeyin." dedim.

Taishan "Ardash, çaylaklarla gidin.Rahibeyle özel konuşmak istiyorum." dedi. Ardash temizlik yapan çaylaklarla çıkasıya kadar sessiz kalmış. Kapının kapanmasıyla Shan derin bir nefes almıştı. Başını iki yana sallamıştı. "Chae, ne zaman bu cariyelerin rahmine yaşam üflesen hep uğursuz işaretler alıyoruz. Heykeller kırılıyor, su kuyuları ya zehirliyor ya kana dönüşüyor. Birkaç defa ağaçlardaki kuşlar aniden öldü. Yıllarca verilen işaret bu. Neden inat ediyorsun?"

"Çünkü yaşam ve ölüm benimle birlikte, Shan. Ben bu gücü taşıyorum."

"Bu durumu her defasında Saevthas Kralı'nın uğursuzluğundan dolayı diyerek geçiştirdik ama heykellerin kanamasını aynı nedenle geçiştirebilir miyiz?"

Alaycı bir şekilde "Bana meydan okuyabilecek bir aptal varsa karşıma çıksın." dedim. Sızan kan bana doğru gelmişti. Shan geri çekmese eteğime bulaşacaktı."Kimse karşımda duramaz. Bu nedenle bu olay da sorgulanmayacak."

"Tamam, bu konuda haklısın. Fakat yaratıcıların işaretini görmezlikten gelemeyiz. İşareti gör, sevgilim. Yaşamla uğraşmaktan vazgeç."

"Neden? Ben ölüme hükmettiğim gibi yaşama da hükmedebiliyorum."

"Çürümüş çiçekleri canlandırmaya benzemiyor. Yaşam, senin gücün değil. Neden inat ediyorsun? Sen ölüme bağlısın."

"Hayır, Shan. Dediğin doğru değil. Ben yaşama hükmedebiliyorum!"

"Yaşama dair gücün olsaydı şu an Farzad'ın çocukları olurdu. Hadi, Farzad lanetli. Peki daha önceden denediğimiz kadınla kocasına ne demeli? Kadının rahmine dokundun, canlandırdın ama doğan çocuk bir canavardı." dedi. Yüzünü ekşitip dudaklarını büktü."Birkaç çift daha vardı.Hepsinde sonuç aynıydı."

"Bana inanmadığını korkmadan deseydin daha az incinirdim. Korkak olduğun için bu bahanelerin ardına sığınıyorsun."

"Sana inanıyorum, sen üstün bir ruhsun ama gerçeği görebiliyorum. Beni diğerleri gibi düşünme. Yeri geldiğinde seni hatalarından döndürmek, benim vazifem."

"Benim hata yaptığım yok. Neden şu açıdan bakmıyorsun, belki de benim gücümü taşıyamadıkları için o bebekleri doğuramadılar."

"Sevgilim, benim haklı olduğumu biliyorsun ama yenilgiyi kabul edememek kabullenmene engel oluyor. Sen bu zamana kadar her daim kazanmayı bildin."

"Bak, şu konuşmamız süresince doğru bir şey dedin. Ben her daim kazanmayı bildim. Kaybederken bile kazandım."

Omuzlarıma ellerini koymuştu. Kül sürülü gözlerinde yalvarış hakimdi."Lütfen, Chae. İnadı bırak. Daha fazla buna devam etme. Farkında değilsin ama bu seni tüketiyor."

"Beni hiçbir şey tüketmez." diye fısıldadım.

"Yanılıyorsun. Sen kendi kendini tüketmeye çok meyillisin. Nasıl bunu göremiyorsun? Hayır, görüyorsun ama görmezlikten gelmek daha çok işine geliyor."

"Şu hayatta tanıdığın en güçlü insan, benim. Nasıl böyle konuşabiliyorsun? Nasıl böyle düşünebiliyorsun? Bunu düşünmek, nasıl desem aptal insanların işi. Ben kendimi biliyorum. Asla dediğin gibi değilim. Kendi kendimi tüketmem."

"Chae, sana yalvarıyorum." dedi. Dizlerinin üstüne çökmüştü. Acı ve endişenin dansı, gözlerindeydi. Beni kaybetmekten korktuğu belliydi. Aramızdaki bağla da hissedebiliyordum."Lütfen, kendini tehlikeye atmaktan vazgeç. Sahip olduklarınla ilerle, haklı davamızı sürdür. Sahip olmadığın gücü bırak. Aksi halde bu senin sonun olacak."

Yanağını okşarken gülümsedim. Onun bu endişesi yersizdi, korkusuysa anlamsızdı. Ben güçlüydüm. Kimsenin anlayamadığı bir armağana sahiptim. Dışarıdan bakanlar için lanetti ama benim için kutsamaydı. Sakince "Hiçbir şey benim sonumu getiremez, aşkım. Yaşamla ölüm damarlarımda dolaşıyor." dedim.

"Sen sadece ölüme hükmedebilirsin, yaşam seni tüketiyor." dedi. Kaşlarımı hafifçe kaldırdım.Ne dersem diyeyim hep bunu mu diyecekti? Benim sözlerim, hiç olamazdı. Yanağını okşarken tırnaklarımı yanağına bastırdım. Yüzünü çizmiştim. O ise bir şey dememişti.

Soğuk bir şekilde "Yaşam ve ölüm, benim kanımda. Ölüm'den Dönen olmam yaşama hükmetmeme engel değil. Bunu anla." dedim.

Taishan başını eğimişti. Bir şey demesine fırsat vermeden onun yanından ayrıldım. Onunla daha fazla konuşmak istemiyordum. Sıkılmıştım. Ben hata yapmıyordum. Onun düşündüğü gibi bir şey yoktu. Ölüm bendim, yaşamsa sadık gölgemdi. Bazı durumlardan başarısızlığı görmesi hataydı.Eh, onu da anlamalıydım.Benim gibi değildi. Beni anlamakta zorlanması çok normaldi. Basit bir insandı, ruhu işaretlenmemişti. Benim sayemde bugünkü güçlerine kavuşmuştu. Bense ölüme meydan okumuştum, ruhum tekrardan bu dünyaya gelmişti. Lanet denilen şey, benim sınavımdı. Bu sınavı layığıyla verecektim. Kaderimdi. Kimse kaderinden kaçamazdı.

İtiraf etmeliyim, Taishan'ın bu tavrı beni bir parça üzmüştü. Bana inanmadığına işaret gibi geliyordu. Bunca yıldır beni destekliyordu, hayallerimiz ortaktı. Her daim beraber hareket etmiştik ama şimdi aramızda bir uzaklaşma hissetmiştim. Benimle aynı noktadan bakabilseydi, yaptıklarımda hata görmezdi. Benim kendi kendimi yok edeceğim gibi bir şeye inanmazdı. Ben yok olamazdım, kimse beni yenemezdi. Şu topraklarda benden daha güçlü kimse var mıydı? Yoktu. Kendilerine yaratıcıların hizmetkarı diyen, kader değiştirici büyücülerden bile üstündüm. Shan bunu nasıl görmezlikten gelebilirdi? Yaşam da benimleydi. Sadece ölümle sınırlı değildim.

Yatak odama gelmiştim. Kapıyı kapattıktan sonra şöminenin yanında olan masama geçmiştim. Solmuş bir çiçeğin olduğu saksıyı önüme çekmiştim. Ellerimi kaldırmıştım, çiçeğe odaklanmıştım. Yaşam vermek istiyordum. Solup gitmişti, şimdi tekrardan can bulacaktı. Ne kadar kendimi odaklasam da olmuyordu.

"4 Yaratıcı'nın nefesini üflüyorum sana." diye mırıldandım.

Çiçek yavaş yavaş canlandı, muhteşem karanfillere dönüşmüştü. Kırmızılığı çok güzeldi, ihtişamlıydı. Kan Tanrıçası'na layıktı. Keşke Shan yanımda olsaydı, görebilseydi bu güzelliği. Benim eserimdi. Yaşam da benim gücümdü. Ben ölümün lanetini taşımıyordum. Yaşam da benimleydi. Parmaklarımı şıklatmamla karanfiller soluvermişti. Derin bir nefes aldım. Keşke yaşama da böyle hükmedebilseydim. Ölümün gücü parmaklarımdan çıkmak için hevesliydi ama yaşam bana gelmek için isteksizdi. Yine de yaşam vardı, benimleydi.

Kendimi zorladıktan sonra karanfilleri canlandırmıştım, onları izliyordum. Kapım tıklandığında gel dememle içeri Stoyan girmişti. Hastalık derecesinde bana takılı kalan rahip. Yıllardır durum buydu. Gücümün eseriydi. Taishan bu duruma da kızıyordu. Ona göre Stoyan öldürülmeliydi, ondan asla hoşlanmıyordu. Bense bize faydalı olduğunu düşündüğüm için yaşamasını istemiştim. Evet, faydalıydı. Tavigan içindeki her şeye yardımcıydı. Sözü etkiliydi. Böyle birisini nasıl ortadan kaldırabilirdik ki? Taishan kıskançlığından yapıyordu. Pek umursamıyordum.

Stoyan yanıma gelmiş, karanfillere hayranlıkla bakakalmıştı."Hayatım boyunca gördüğüm en güzel karanfil bunlar." dedi ve gülümsedim.

"Solmuşlardı, canlandırdım. Çok güzeller, solup gitmeleri yazık olur." dedim.

Stoyan karanfile dokunmuştu."Gerçek olamayacak kadar güzeller. Hayatın içinde olamayacak kadar narin gibiler."

"Neden hayatın içinde olamasın ki?"

"Hayat, bu karanfiller kadar güzel değil. Her daim güzelliği çürütme peşinde."

"Stoyan, hayatımızda da güzellikler var. Evet, güzelliği çürütme peşinde kimi zaman ama yeri geldiğinde güzellikleri yaşatabiliyor." dedim. Karanfillere baktım. Onlar için veda zamanıydı. Yaprağa dokunmamla solup gitmişlerdi. Stoyan şaşkın şaşkın bakakalmıştı."Kesin olan şey, herkesin ve her şeyin belirli bir süresi olması."

"Buna sen de dahil misin?"

"Evet, dahilim. Ben ilahi bir varlık değilim, benim de bir sürem var."

Ardından ayağa kalkıp yatağıma oturmuştum. Stoyan yanıma oturmuştu. Ah, bana yakın olma arzusu! Bir gün sonu olacaktı."Sen öyle düşünüyor olabilirsin fakat buna inanmaları zor. Yarın tanrıçalığını ilan etsen kimse hayır demez."

"Böyle bir yalana insanları peşimden sürüklemem."

"Senin yerinden başka birisi olsaydı çoktan bunu yapardı.İşte senin kalbinin güzelliği burada ortaya çıkıyor. Ah, Chaezan. Sen inandığım her şeyden daha üstünsün."

"Bu sözleri gerçek düşüncelerin mi? Ben sanmıyorum. Hastalanmış zihninin sözleri. Gerçek seni kaybedeli çok oldu." dedim. Stoyan tek kaşını kaldırmıştı."Bakma öyle, gerçeği söylüyorum. Seni bu hale getiren benim."

"Chae, sen beni bu hale getirerek gerçekleri görmemi sağladın. Senin sayende hayatımdaki boşluk doldu.Neden bu yaşamda olduğumu biliyorum. Senin için buradayım."

"Bir zamanlar Tavigan için rekabet ediyorduk, hatırla. Sonradan güçlerimizi birleştirdik ama hep sınırı vardı. Şimdiyse sen benden kopamıyorsun. Son durum, benim eserim."

"Ben bundan çok memnunum." diye fısıldadı.

Derin bir nefes aldım. Bundan memnun olması ne kadar doğruydu? Stoyan'a baktıkça güçlerimin ne kadar kontrolsüz olduğunu görüyordum. İçten içe bunun bir zayıflık olduğunu biliyordum."Memnun olmamalısın. Hatta bana kızman gerekirken sen sadıksın." dedim sinirle. Stoyan'ın bir şey anlamadığı bakışlarından belliydi. Ona göre sorun yoktu."Bu sadakatin, normal değil."

"Şikayet edecek bir durum göremiyorum. Hatta memnun olmalısın, sevinmelisin. Şu dünyada benim baktığım gibi sana bakan birisi yok."

Gülerek "Taishan bunu duymasın." dedim.

"İstediğini duysun, istediğini yapsın. Ben gördüğüm gerçeği dile getiriyorum." dedi. Elimi aldı, sol göğsünün üstüne koydu. Kalp atışları hızlıydı."Ruhum ve kalbim, sana bağlı. Ben sana hizmet etmek için varım. Lütfen, beni bu kutsal amacımdan alıkoyma. Bırak, daha fazlasını yapmama izin ver."

"Nasıl olacakmış o?"

"Beni dönüştür, Taishan gibi olmamı sağla."

Kafamı iki yana sallayıp elimi çektim. Yıllardır bunu istiyordu. Bıkmadan usanmadan dile getiriyordu."Sen ve Shan'ın durumları çok farklı. O güçlü bir büyücü, sense sıradan birisin. Kendini onunla bir tutma."

"Sana hizmet etmek, sana tapmak istiyorum. Bunun için en iyi halde olmam şart. Beni kendine bağla."

"Neden anlamıyorsun? Yıllardır bunu benden istiyorsun. Cevabım aynı."

"Aslında senin de aklında bunu yapmak var ama çekiniyorsun. Çekinme benim güzel tanrıçam, çekinme. Sen asla bana zarar vermezsin."

"Stoyan, sözlerine dikkat et." diye tısladım. Sonra gözlerim kapıya gitti. Ya birisi duyarsa ne olurdu? Evet, tüm yetkiler bendeydi ama tanrıça olarak anılmam buradaki herkesi memnun etmezdi."İnsanların dikkatini çekmemeliyiz."

Sırıtarak "Ne var? Gerçek bu." dedi.

"Gerçek bu değil. Ben yaratıcıların seçtiği birisiyim, ilah değilim. Herhangi bir tanrıçanın beden bulmuş hali olsaydım şu an bu dünyada hiçbir sorun olmazdı."

Elini yanağıma götürmüştü. Mavi gözleri saf saf bakıyordu. Sonra dudaklarıma yöneldi. Ona karşı koymak yerine öpüşüne izin verdim. Onu yakınıma çekmiştim. İnsanlar istediğini düşünsündü. Pek umurumda değildi. Bunu yapıyordum çünkü Stoyan'ı oyalamanın başka bir yoluydu. Ufak oynaşmalarımızla mutlu olsundu, beni rahat bıraksındı. Shan deliriyordu ama şu an bunu da pek umursamıyordum. O, bugün beni yeterince kızdırmıştı. Hatta şu an hissettiklerimi hissetmesi güzel bir intikam şekli olabilirdi. Ara ara bu şekilde Taishan'ı delirtiyordum ve inanılmaz zevk alıyordum. Beni kızdırırsa olacağı buydu. Deli bir düşünce olabilirdi, Kül Tanrıçası'nın sadakat bağına ihanet ediyor olabilirdim. Fakat tüm bunlar kimin umurundaydı? Tek isteğim, istediğimi istediğim yerde yapmaktı ve ben şu an bunu istiyordum. Zevk için değil, intikam için. Söz konusu intikamsa her şeyi yapabilir olduğumu Shan iyi bilirdi.

Kollarımı boynuna dolarken Stoyan beni yatırmıştı. Dudaklarımız ayrıldığında nefes nefeseydi. Sonra dudakları boynuma geçmişti. Gözlerimi kapatıp dudaklarımı ısırdım. Kendimi onun dokunuşlarına bırakmak, her şeyden sıyrılmak istiyordum. Kısa bir kaçamak. Stoyan da halinden mutluydu. Efendisine hizmet etmekten aşırı memnundu. Elbisemi omuzlarımdan sıyırmıştı, göğüslerimi öpücüklere boğuyordu. Yavaş yavaş aşağı inmişti. Bacaklarımı okşarken yutkunmuştu. Tam anlamıyla bir olmak için yalvarsa da hayır demiştim. Herkesin sınırı vardı.

Stoyan'ın bir şey yapmasına kalmadan kapı açılmıştı. Kapının açılmasıyla hemen doğrulmuştum. Gelen Taishan'dı. Soğuk öfkesini hissetmek için aramızdaki bağa gerek yoktu, yüzünden anlaşılırdı. Stoyan'sa tek kaşını kaldırmıştı, meydan okurcasına ona bakıyordu. Alaycı bir şekilde "Ne oldu, izlemeye mi geldin?" dedi.

Taishan "Senin gibi bir böceği bu zamana kadar yaşatıyorsam bil ki sebebi, Chae'nin sana karşı olan yersiz merhametidir."

"Ah, az önce burada olmalıydın. Onun inlemelerini duymanı isterdim. Eminim senden daha çok onu tatmin ediyorum. Keşke daha fazlası olabilse." dedi ve bana göz kırptı.

"Odadan çık, Stoyan. Aksi halde ben şimdi seni inleteceğim ama bu zevk dolu değil, acı içinde olacak."

Stoyan bana bakmıştı. Eli açıkta kalan beyaz bacağımı okşuyordu. Kalmak için yaptığı bir taktik değildi, meydan okumaydı. En güzeli gitmesiydi. Gitsindi ve Shan'la yüzleşeyimdi. "Stoyan, çık odadan." dedim. Stoyan yüzünü ekşitip odadan çıkmıştı. Çıkmadan önce Shan'a omuz atmıştı. Salak! Shan'ın büyü güçlerini bu kadar küçümserse artık onu ben de koruyamazdım.

Taishan sinirle "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ben senin açıklarını kapatırken yatağımızda başka bir adamla oynaşıyorsun." dedi.

Ayağa kalkıp elbisemi düzelttim. Shan'ın karşısına geçmiştim."İstediğimi yapmakta özgür bir kadınım, buna karışmaya hakkın yok." dedim.

"Sırf sana karşı çıktım diye bana işkene çektiremezsin, Chaezan. Benim hassas noktamı bilip ona göre davranamazsın."

"Beni kızdırmamayı öğrenemediysen bu senin sorunun olur. Üstelik Stoyan'la bu ufak oyunlara alıştın sanıyordum."

Alaycı bir şekilde gülmüş, alkışlamıştı."Bu ufak oyunların zamanlamasına bayılıyorum en çok. Ne zaman seni kızdırsam bu yatağa veya başka bir yerde bedenini sunuyorsun. Tam senlik bir hareket değil mi?"

"Onunla bedenlerimiz bir olmadı. Sadece ufak tefek tatminler yaşıyoruz." diye mırıldandım.

"Bunun ne önemi var? Onun aklında senin süt tenin olduktan sonra ne önemi var? Adamın aklında bedenin var."

"Beni kızdırmasaydın olmazdı."

Gözlerini kısıp beni süzdü."Aslında bu kızdırmakla alakası yok. Senin doyumsuzluğunla alakalı. Sen doyumsuz bir kadınsın, Chae. Her daim her şeyin daha fazlası olması peşindesin. Güçlerin seni bu hale getirdi."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla.

"Evet, gerçek bu. Benim aşkımdan memnunsun, bana aşıksın ama aklında neden daha fazlası olması diyorsun. Böylece başka bedenlere yöneliyorsun. Önceden Cacande vardı, ilk başta oyundu ama oyun olsa bile zevk aldın. Şimdi Stoyan var. Ara ara başka hizmetçi kızların da olduğu hakkında söyleniyor ama ben araştırmadım, yapmak istemedim."

"İnsanların söylentilerine inanacak mısın? Bir zamanlar bakire kanında yıkandığım da söyleniyordu."

"Haklısın ama doyumsuz olduğun gerçeğini değiştirmiyor. Ruhundaki açlık, her konuda kendisini gösteriyor. Yazık, sana acıyorum."

Bunu demesiyle yüzümdeki ufak tebessüm silinmişti. Son söylediği çok acımasızcaydı. Bana bunu nasıl diyebilirdi ki? Ben acınası halde olan birisi değildim. Soğukça "Şu sefil hayatında acıyacağın en son kişi, benim." dedim.

"Yaptıkların ve davranışlarınla bunu başardın. Kendini tebrik et. Ayrıca bana da yazıklar olsun.Ne yaparsam yapayım, sana yetemeyeceğim için. Ne yaparsam yapayım, sana olan aşkım da sana yetmeyecek. Kendime de acıyorum."

Yakasını tutup kendime çekmiştim. Kül sürülü gözlerine bakarak "Benim bu hayatta sevdiğim tek insan sensin. Değer verdiğim, aşık olduğum tek kişisin. Nasıl böyle düşünebilirsin?" dedim.

"Benim tek düşündüğüm şey, senin benim felaketim olduğun. Beni mahvettiğin gerçeğini değiştiremem. Aynı zamanda sana olan aşkım öyle büyük ki, her şeye rağmen yanında olmamı sağlıyor. Bile bile sonuma yürüyorum ama korkmuyorum. En azından aşkıma değer diyorum. Senin gibi acımasız ve doyumsuz bir kadın kıymetini bilmese de olur." dedi.

Ne diyeceğimi bilememiştim, kafamı iki yana sallamıştım. Sözleri karşısında savunmasızdım. Ben onun canını acıtmak isterken o benim canımı acıtmıştı."Kan Tanrıçası'nın dediği gibi. Eğer birisine yüreğimizi kanatma izni veriyorsak bunun sebebi aşk ve tutkudandır. Sözlerin beni yaralasa bile seni hep yanımda görmek istiyorum. Sen benim doyumsuz bir fahişe olduğumu düşün ama hakikati söylüyorum." dedim. Gözlerim dolmuştu. Kontrolü kaybetmiştim. Duygularımı açığa vurmayı sevmiyordum ama Shan beni çok zorlamıştı.

Shan bir şey demeden bana bakıyordu. Bense kendimi ona bıraktım. Dudaklarını dudaklarıma çekmiş, kollarımla sarmıştım. Bana karşı koymasını bekledim, beni itmesini ama yapmadı. Yapamadı. Elim saçlarının arasındayken aramızdaki bağda hem bana olan tutkusunu hissediyordum, hem de çektiği acıyı. Serbest bırakmıştı kendisini. Aynı şekilde karşılık verdim. Aradaki bağda ne hissettiğimi hissetmesini sağladım. Hüzün, aşk, acı. Birbirimize ne kadar acı versek de biz bütündük. Ayrılamazdık, kopamazdık. Aramıza kimler girerse girsindi. Bunu Shan da çok iyi biliyordu. Bildiği için acı çekiyordu. Acı çektikçe beni çok farklı görüyordu. Keşke bunu önleyebilseydim. Gücüm her şeye yetiyordu ama buna asla yetmiyordu.

Onunla olmaktan huzurluydum. Akşam yemeğinde bile dışarıya çıkmamıştık. Bunu istememiştik. Aramızda olanlar hiç yaşanmamış gibi birlikte vakit geçirmiştik. Gülmüş, eğlenmiştik. Dünya sadece ikimize ait olunca  hiçbir sorun olmuyordu. Ne kutsal görev aklımıza geliyordu ne de sorun yaratan insanlar. Böyle olmasını çok istiyordum. Belki bir gün olurdu. Her şey sona erdiğinde yapardık. Ömrümüzün sonuna kadar burada kalamazdık. Beraber gezerdik. Shan ömrü boyunca birçok şehre gitmişti, anlatmayı çok severdi. Bu sefer yanında ben olunca gezerdi. Bundan güzel hayal mi vardı?

Shan'ımın kollarında uykuya dalmıştım dalmasına ama bu gecenin farklı olacağı belliydi. Ruhum başka bir yere savrulmuştu. Sis ve kızıl gökyüzünün hakim olduğu bir yere gelmiştim. Ağaçlar çürümüş, yaşama dair tek bir belirti yoktu. Topraksa kanla karışık çamurdu. Yavaş yavaş yürürken arkamda kahkaha sesleri gelmişti. Arkamı döndüğümde karanlıkla karşı karşıyaydım. Yürümeye devam ettikçe o kahkaha sesleri daha dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı. Alay ediyorlardı, küçümsüyorlardı. Bunu gülüşlerinde hissediyordum. Neydi bu? Nasıl bir cezaydı? Beni kimse küçümseyemezdi. Yapamazlardı.

Parmaklarımı oynattım ve bağırdım. Tüm gücümle, seslerin sahiplerinin ölmesi adına yaptım. Yapmasaydım bu kahkahalar beni delirtecekti. Kesilmişti.Evet, kesilmişti. Muzaffer bir tebessümle arkamı döndüğümde dört karartıyı gördüm. İki kadın, iki erkek. Kadınların saçları savruluyordu, yanlarındaki erkeklere yakın duruyorlardı. Korkusuz ve güçlü duruşları vardı. Tek kaşımı kaldırmıştım. Bir kez daha ölümü çağırdım. Yeniden yaptım. Tek elimi uzattım, kalplerini avucumda hissettim. Sıktım ama olmadı. Yapamadım. Ardından tiz bir kahkaha sesi yükseldi.

Dalga geçercesine "Ne oldu, Ölüm'den Dönen? Sonunu getirecekler karşısında çaresiz mi kaldın?" dedi.

Arkamı dönmemle karşımdaki kadını gördüm. Siyah saçları beline kadar uzanıyordu, tırnakları uzundu. Ölü gibi cildi vardı ama yüzü kusursuz güzellikteydi. Dudakları kan kadar kırmızıydı, tıpkı elbisesi gibi. Tek göğsü açıkta kalan elbisesinde açıkta kalan göğsünü bir tutam saçı belli belirsiz kapatıyordu. Gözlerimi kısıp "Kan'ın Kızı." diye tısladım.

Kan'ın Kızı bana doğru yürürken "Azıcık konuşmak için geldim. Birazcık seni korkutmak istedim ve o korkunla beslenmek. Senin gibiler nadir bulunuyor, biliyorsun. Korkunla beslenmek, ilerleyen zamanlardaki işime yarayacak." dedi.

"Buranın kontrolünü ele geçirebileceğimden korkmuyor musun? Sizden güçlüyüm, içinizden birini öldürdüm."

"Güçlü olsan ne fayda, sonun yaklaşıyor."

"Beni hiçbir güç durduramaz. Artık o zaman geçti. Ben en yukarıda olanım. Kaderlerini değiştirdiğiniz zavallılara acıyorum. Kaveh, Tamerin, Bartan ve Venira. Karşımda toz olacaklar."

"Onların isimlerini biliyorsun."

Gülümsemiştim. Kaveh ve Venira'yı çözmüştüm. Büyü ve aklım sayesinde diğer ikisini bulmuştum. Zordu ama başarmıştım. Hoş, bu bilginin bedeli de vardı. Ne zaman ödeyeceğim belli değildi ve ne olacağı da belli değildi."Eh, Saevthas Kütüphanesi sayesinde oldu."

"Bu bilginin bedeli vardır, söyle bana. Bedelin ne oldu? Kimi kurban edeceksin bu bilgi için?" dedi. Çevremde döndü, beni inceledi. Tam karşımda durdu."Bu bilgi, değerli bir bilgi. Kanla öğrendin bunu, hissediyorum. Kimin kanı dökülecek, Chaezan?"

"Seni ilgilendirmez, Büyücü. Nasıl öğrendiysem öğrendim." dedim sertçe.

"Ah, konuşuyoruz. Senden daha yaşlıyım, belki faydam dokunur."

"Senin en faydalı halin, ölü halin."

Dudaklarını bükmüştü."Bedel ödeyecek olman, canını sıkıyor. Ödemezsen olacakları da biliyoruz. Kan Tanrıçası'yla alınan bilgilerin bedeli er yada geç ödenir. Kanla alınanlar kanla verilir."

"Seni ve diğerlerini ilgilendirmiyor!" diye bağırdım.

"Diğer yandan onları öğrenmek istedin, seni ortadan kaldıracakları görmek hakkın. Eh, öğrendin şimdi. Hadi, feda et birisini."

"Belki de bedel ödemem. Hatırlasana, ben Ölüm'den Dönen'im. Kan Tanrıçası'nın bir parçası benim ruhumda kazılı. Bana bunu gösterdiyse bedel ödememi istemez." dedim. Gözlerini devirmişti, gülmüştü.

"Kaveh olsaydın seni anlardım. Kan Tanrıçası, biricik oğluma bu imtiyazı tanırdı ama sana gelince Tanrıça sana öfkeli. Ölü bir ruhtun, yaşama tutundun. Onun yanında olmak istemedin. Senden mutlaka bir şeyler koparacak."

"Bunu bilemezsin!"

"Bilebilirim, ben onun hizmetkarıyım. Senin gibi lanetli değilim. Ettiğim yemin sonucunda tanrıçama bağlandım."

"Madem birine bağlanmak istiyorsun bana bağlan. Ne dersin? Bana öğretecek çok şeyin vardır."

Gülümseyerek en dibime kadar gelmişti. Uzun tırnakları yanağımdaydı. Korkmuyordu, hayır. Benden korkmasını istesem de olmuyordu."Senin gibisi mi beni yolumdan döndürecek? Ben buna sadece gülerim. Ne sen beni yolumdan döndürebilirsin ne de başkası. Sadakatim kanla yazılıdır, kanla bozulur."

"Kan Tanrıçası'nın bir parçası benim ruhumda."

"Benim pek ilgimi çekmiyor. Hatta bana kalırsa çok abartılan birisin.Kendi gücün seni bitirecekken kardeşlerim bu kadar seni abartmamalı."

"O zaman kardeşlerine hak vermenin zamanı geldi." dedim.

Hızla onun kalbini hayal etmiştim, elimde gibi geliyordu sıcak et parçası. Tek hamlede sıkmamla dizlerinin üstüne çökmüştü. Dehşet içinde bana baksa bile dudaklarında saklı alaycı gülüşü vardı. Her an kahkahalara boğulacaktı. Daha çok elimi sıkarken diğer elimi havaya kaldırmıştım. Parmaklarımı oynatmamla gözlerinden kan gelmesi bir olmuştu. Acıyı bedenine bırakmıştım. Onu acı içinde kıvrandırmıştım. Bütün gece bunu yapmıştım. Bana direnmişti, pes etmemişti. Eh, Kan Tanrıçası'na sadık birisinden ne beklenirdi? İşkenceme dayanmak, bir parça bundan zevk almak onun doğasında vardı.

Sabah uyandığımda kendimi bitik hissediyordum. Tanrım, neden böyle olmuştum? Kan'ın Kızı yüzündendi. Yapacağını yapmıştı. Korkumla beslendiğinden bu yorgunlukla uyanmıştım. Ayrıca ona işkence ederken de bir şeyler olmuştu. Her ne olduysa yorgunluğuma sebep vermişti. Lanet olsun! Bu büyücülerden nefret ediyordum. Kaderlerini değiştirdikleri bile onların yanında daha masum, daha sevilesi geliyordu. Büyücülerse sömürüyordu. Budalalar! Kendi bencillikleri uğruna her şeyi yapıyorlardı ama ben bir şey yapınca kötü ben oluyordum. Hepsini öldürecektim, hepsini.

Chae'yi nasıl buldunuz?Zaman ona nasıl bir etki bırakmış?

Chaezan yaşamı kontrol edebiliyor mu yoksa kendisini mi kandırıyor? İlerleyen zamanda bu durum ona zarar verir mi?

Shan'la olan tartışmasında kim haklıydı?

✤Chae'nin ödeyeceği bedel sizce ne olacak? Kan'ın Kızı neyin peşindeydi?

Gelecek bölüm Venira olacaktır. Sevgilerle!

*4. kısmın ilk bölümleri her karakterin girişleri tadında olacaktır. :) Ayrıca kendime de ufak bir hatırlatma bu. Hoş, Bartan ve Venira bölümlerinde yavaş yavaş hızlanmaya başlayacağız gerçi. Chae'nin bu bölümüyle girişin girişi tamamlanmış mıdır, tamamlanmamış mıdır gelecek bölüm görürüz. 😂

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top