4.14 Bir Kraliçe✤

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 26.05.2024 (22:18)

Biliyoruum, çok beklediniz ve bu bölüm kısa oldu. Amaa dönüyorum, en azından öyle umuyorum ahdjaskd. Eğer burada olan varsa kendini belli ederse çok sevinirim. Gtç'ye tam gaz devam edelim.

Bölüm Şarkısı: House of the Dragon Soundtrack | King of the Narrow Sea - Ramin Djawadi | WaterTower

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Tamerin

Ne hissedeceğimi bilemiyordum. Karmaşık bir durumdaydım. Bir yandan mutluydum. Sonunda elle tutulur bir güç elimizdeydi. Onunla mutlak karanlığı ortadan kaldırabilecektik. Bu düşünce içimi rahatlatıyordu. Bu zamana kadar boşuna beklememiştik. Hepsi bunun içindi. Kendimi avutabileceğim bir şey vardı. Gazap'ın Oğlu'na göre artık Chaezan hakkında endişelenmemeliydim. Onu öldürecek hançeri yapmıştık. Bundan sonrasında zafer bizimdi. Kaveh hançeri o ruhu sapkın olana saplayacaktı, bitecekti.

Diğer yandan yatakta yatan adama bakıyordum. Paiman, büyüyü gerçekleştirmişti. Kan'ın Kızı, güçlü bir büyücü yapabilir demişti ve Paiman'ı öne sürmüştü. Bayılması fazlasıyla kendini yorduğu içindi, herhangi bir şey yoktu. Bir an için Paiman mı kurban edildi diye düşünmeden duramadım. Olabilirdi, neden olmasındı? Bedeli Gazap'ın Oğlu söylemişti. Bedel, bizim önceki kaderlerimizdi. Değiştirilmeden önceki hayatlarımızdı. Paiman'a bir şey olmayacaktı. Yine de üzülmüştüm. Paiman bana, Kaveh'e ve çocuklara çok düşkündü. Kibirli görünümünün altında hassas bir kalbi vardı. Yıllar geçtikçe bu kalp daha hassas bir hale gelmişti. Şimdi bizim için kendini harcardı. Böyle bir şey olsun istemiyordum.

Kaveh "Abim iyi, Tamerin. Korkma!" dedi ve arkama dönüp ona baktım. Bana diyordu ama o benden daha çok korkmuştu. Abisi yere yığılınca hançeri kenara attığı gibi kucaklamıştı. İyi olduğunu duyduktan sonra sakinleşmişti.

"Büyünün gücünü sen de hissettin, Kaveh. Hatta benden daha fazlasını. Onu yere yığılmış, bembeyaz görünce korktum." dedim. Tekrar Paiman'a baktım. Masum masum uyuyordu. "Öldüğünü düşündüm."

"Haklısın, haklısın ama rahatla. O, iyi. Kötü bir şey olmadı."

"Ailemizin bir parçası. Kötü bir şey olsaydı o büyücülere yapacağımı biliyordum. Kim olduklarına bakmaksızın emri verirdim."

Kaveh yanıma gelmiş, boynumdan öpmüştü. "Bir şey olmadı, sevgilim. Abim iyi, her şey yolunda." dedi. Ardından kapıya yönelmişti."Ben diğerlerinin yanına gidiyorum. Abimin iyi olduğunu söyleyim, Venira ve Bartan rahatlasın. Sonra odamıza çekileceğim."

"Paiman uyansın, geleceğim." dedim. Kaveh başını sallayıp odadan çıkmıştı.

Tekrardan Paiman'a baktım. Son zamanlarda benden bir şey sakladığını çok iyi biliyordum. Konuyu öğrenmeyi çok istiyordum ama bilerek sormuyordum. Her ne yapıyorsa, ne saklıyorsa benim kötülüğüm için değildi. Bu düşünce beni ona karşı tutuyordu.Bu sefer farklıydı, ona güveniyordum. Bencilliği uğruna bana karşı bir şey yapmayacaktı. Yıllar ona başkalarını da düşünmeyi öğretmişti. Bu yönde değişiminden memnundum. Azem Saevthas'ı aldığında bile buradan ayrılmayacaktı. Bizi bırakmaya niyeti yoktu. İtiraz etmiyordum, burada mutlu olduysa burada kalsındı.

Paiman'ın gözleri aralanmıştı, baygın bir gülümsemeyle bakıyordu. Yorgun bir sesle "Kendi beğenen bir adam için endişelenmeye değer mi, Tamerin?" dedi. Gülümsedim.

"İnsan ailesinden birisi için endişelenir." dedim.

"Aileden biriyim, öyle mi?" dedi. Gevrek bir kahkaha atmıştı. "Bunu duymak güzel."

"Bildiğin bir şeyi bana söyletme. Sen de bunu görüyordun, sen de bunu hissediyordun. Ben dediğim için bilmiyormuş gibi davranma."

"Duyduğum şeyi biliyordum, sadece biraz eğlenmek istedim."

Daha dik oturmuş, başımı dikleştirmiştim. "Büyü seni yorduğu için bayıldın. Tüm gücünle yapmışsın. Kendini beğenen, kendi dışında kimseyi önemseyen bir adam için şaşırttın beni." dedim. Alaycı sözlerim karşısında tek kaşını kaldırmıştı.

"Borcumu ödedim, bitti."

"Rahat ol diye söylüyorum. Hançer başarılı bir şekilde yapıldı. Benden, Kaveh'den, Venira'dan ve Bartan'dan parça içeriyor. Ruhlarımızdan kanla bir parça aldın. O parça, Chaezan'ın kalbini kurutacak."

Kibirle "Hançerin tamamlandığını biliyorum. Muazzam bir güç taşıdığını da. Benim eserim o. Bir Rekistaan Büyücüsü tarafından yapıldı. Atalarım görse benimle gurur duyardı." dedi.

"Teşekkür ederim, Paiman. Her şey için teşekkür ederim. Sayende bu gece daha rahat başımı yastığa koyabileceğim."

"Benim bir şey yapmadığımı biliyorsun. Ben sadece sizin parçalarını birleştirdim. En başından beri saklı olanı bütün kıldım. Bunda teşekküre gerek yoktu."

"Olsun. Demem lazımdı." dedim. Ayağa kalkmıştım. Artık kendi odama çekilmeliydim. Paiman dinlensindi. "Hadi, yat dinlen. Zor bir gece geçirdik."

"Sen de uyu artık, Tamerin. Gelecek artık bizim."

"Umarım." diye mırıldandım.

Odadan çıkmıştım. İçim rahat değildi. Chaezan'ı öldürecek hançer yapılmıştı ama o hançerin saplanması meseleydi. Üstüne üstlük bu hançeri Kaveh kullanacaktı. Aklım başka ihtimallere kayıyordu. Düşünmemek istiyordum ama yapamıyordum. Mutlu olmam gerekirdi. Artık elimizde sonsuz kötülüğü durduracak bir güç vardı, hayatımızın amacı yerine getirilmişti. Peki şimdi bu huzursuzluk nedendi? Kalbim neden sıkışıyordu, ruhum neden daralıyordu? Cevabı basitti. Chaezan'ın durmayacağını biliyordum. Son anına dek, o kadın durmayacaktı. Kalbi duruncaya dek karanlığını saçmaya devam edecekti. Beni korkutan şey, buydu. Keşke şu an bu hançer onun kalbine saplansaydı.

Odaya geldiğimde Kaveh yatağımızda uyuyordu. Geceliğimi giyip saçlarımı açtıktan sonra makyaj masamın üstünde duran süslü sandığı açmıştım. Bu gece yapılan hançer karşımdaydı. Kanla mühürlenen hançer. Dokunduğumda ondan yayılan gücü hissediyordum. Garip bir histi, içim gıdıklanıyordu. Özel bir hançer olduğu belliydi.Bu hançerle zafere ulaşacaktık. O zamana kadar Chaezan'a direnecektik. Sonrası bizimdi. Rahat ve temiz bir gelecek bizi bekliyordu.Fazlasıyla rahatlamıştım. Daha kötü bir şey olacak değildi. Kaveh'in yanına yattığımda beni sarıp sarmalamıştı. O, benden de mutlu gözüküyordu. Her şey çözülmüş gibiydi.

Çözülmemişti. Çözülmediğini ruhumun başka bir yere savrulmasından anlamıştım. Nereye gittiğimi bilmiyordum, karanlıkta savruluyordum. Savrulduğum karanlıktan çıkabilmiştim. Bir kapıdan kurtuluşu bulmuştum. Geldiğim yerse Reme'ydi. Doğduğum şehri görmek harikaydı. Reme pazarında yürüyordum, insanlar yanımdan geçip gidiyordu. Diğer yandan satıcılar bağırıyordu. Klasik Reme'ydi. Özlemiştim! Acaba Kaveh'le bir gün Reme'yi ziyaret eder miydik? Neden olmasındı? Hem onun da şehriydi. Bizi buluşturan bu şehir onun için de özel olmalıydı. Hatta evlatlarımızla gelmeliydik. Ah, Reme! Burada bana acılar yaşatsan da sana olan sevgim her daim başka olacak.

Büyüdüğüm eve geldiğimde yakılıp yıkılmış haldeydi. Bu beni dehşete düşürmüştü. Yıkıntıların arasında bir el çıkmış, duruyordu. Bir kadın eliydi. Enkaza gidip taşları güçlükle çekmiştim. Karşıma çıkan ceset karşısında çığlık atmıştım. Geriye düşüvermiştim. Bir elimi göğsüme koyup derin derin nefes alıyordum. Karşımdaki ceset bendim. Başımdan akmış olan kurumuş kan, tozlanmış yüzüm ve yıpranmış mor elbisem. Sadece defne tacım başımda parlıyordu. Altın göz alıcıydı, ben buradayım diyordu. Dudaklarım titrerken ayağa kalkmıştım. Böyle bir şey olamazdı. Ben bu halde ölecek bir kadın değildim. Arkamdaki kıkırtıdan dönmüştüm. Karşımda Chaezan vardı. Kabuslarımdan beslenen, korkularımın hükümdarı olan o kadın. Varlığı bana ıstıraptı. Bu gece yapılan şeyi hissetmişti işte. Onun hissetmeyeceği bir şey yoktu.

Chaezan bana doğru yürümüştü. Sakin bir sesle "Bu gece bir şeyler oldu, Kraliçe. Bunu hissettim." dedim.

"Bilmem oldu mu? Sıradan bir geceydi." dedim. Ona karşı sakin kalacaktım. Gözlerinde ölümü gördüğüm bu kadına boyun eğersem her şey mahvolurdu. "Bence kuruntu yapmışsınız."

"Kuruntu mu? Ben hissederim, Tamerin. Hissettiklerimse asla yanlış çıkmaz."

"Bir şeyler olduysa oldu, sana diyecek değilim. Bana göre sıradan bir geceydi."

Alaycı bir şekilde gülmüştü. O gülüşün altındaki kızgınlığı hissetmemek, mümkün değildi. "Böyle bir şeyi sizin gibi acizler yapar. Bir şeyler oldu ve bana diyeceğini sanmıyorum. O kadar saf bir kadın değilsin."

"O zaman neden beni çektin?"

"Neden mi? Çünkü sen içlerinde en zayıfısın, Tamerin. Senin korkuların, şüphelerin daha fazla ve bu beni çok cezbediyor." dedi. Aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Gözleri gözlerimdeydi. Soğukluğu ve ölüme olan açlığı, kalbime bir hançer gibi saplanıyordu. "Beni besliyor."

"Ben senden korkmuyorum." diye fısıldadım.

"Korkuyorsun, Tamerin. İliklerine işlenmiş bir korku bu. İtiraf etmem gerekirse ben bu korkuyu sevdim. Böyle hisset ki, ölürken şaşkınlık yaşama."

"Senden korkmuyorum. Senin sonun geldi."

"Benden korkmuyorsun, öyle mi? O zaman söyle, ülkenin geleceğini kim karanlığa boğabilir? Halkının kanı kim için şarap olur?" dedi. Birkaç adım gerilemiştim. O, rahat tavrını bozmamıştı. "Kocanın kalbini kim söküp elinde tutabilir? Evlatlarının kemiklerinden taç yapabilecek kişiyi tanıyabiliyor musun? Tüm bunları yapacak tek bir isim var, biliyorsun. Kalbin sana bunu fısıldıyor. Her an, her nefes alışında ismimi duyuyorsun. Korkmuyorum demen, çok zayıfça bir savunma."

Dudaklarımı bastırmıştım. Ellerimi sıkıyordum. Dediklerinde haklıydı. Tüm dediklerini yapacak güçteydi ama ona bunu gösterecek değildim. "Korkularımdan beslenmene izin verecek değilim! Düşündüğün gibi zayıf değilim."

"Zayıfsın ve bunu kabul etmek senin gibi bir kadın için çok zor. Azatlıktan kıtanın en güçlü ülkelerinden birinin hükümdarına yükselen bir kişi, nasıl zayıflığını kabul eder ki? Fakat gerçek açık. Zayıfsın! Korkuların seni an be an zayıflatıyor. Sense bu durum karşısında çaresiz kalıyorsun."

"Korkularım ve kabuslarım var, doğru ama bunu yenecek gücüm de var. Ben deli bir kocayı öldürdüm, hayat kalmak adına kendimi bir silaha dönüştürdüm. Sana dair korkularımı yenerim."

Gözlerini kısmıştı. Boydan süzerken dudakları kibirle kıvrılmıştı. "Ne yaparsan yap, kaderinden kaçışın yok. O gördüğün ceset gibi enkazlar altında ezilip gideceksin. Ne tacın ne tahtın seni kurtaracak."

"Kendi rüyalarını bana açık etme." diye homurdandım.

"Benim rüyalarım, düşlerim her daim gerçekleşir. Kül Tanrıçası demiyor mu, siz hayal ben gerçek kılayım diye? Bence yazmalarımıza bakmalısınız."

"Sen ve senin gibi yozlaşmış olanların yazdığı dini yazmalara bakmayacağım. İnsan kalbiyle gerçeği bulur."

Bana doğru yürümüştü. Aramızdaki mesafeyi yine kapatmıştı. Bedenim gerilse bile güçlü durmak zorundaydım. Bu kadına zayıf olduğumu gösteremezdim. "Haklısın, kalbimizle buluruz. Sen de bulabilirsin, Tamerin. Sevdiklerin için, evlatların için neden doğruyu seçmiyorsun?"

Dişlerimi sıkarak "Doğru sensen bin kere yanlışı seçerim!" dedim.

"Aptallık bende. Senin doğruyu bulacağına inanmak, bir hataydı. Yine de bu teklifi sunmak istedim. Günahlarından arınmanı istemem, beni kötü bir insan yapmaz."

"Senin buraya gelmekteki amacın, bir şeyleri kontrol etmekti. Ne olduğunu anlamadın ama bir şeyler hissettin. Beni çektin çünkü benim zayıf olduğumdan değil, benim sevdiklerime olan zaafımı bildiğin içindi. Venira büyücü, ona ulaşmakta zorlanırdın. Bartan sana yumuşak bir şekilde karşılamazdı. Kaveh'i de biliyorum. Kocam da büyücü."

"Kadınlarla konuşup anlaşmak, erkeklerle anlaşmaktan daha kolaydır. Erkekler basit düşünüyorlar çünkü hayatı basit yaşamayı seviyorlar. Biz kadınlarsa karmaşık düşüncelerimizle hayatı şekillendiriyoruz." dedi. Eliyle çenemi tutup kaldırmıştı. Gözlerinin içine bakmaktan korkmayacaktım. Korkumu yenmeliydim, o korkudan besleniyordu. Korkumla onu besleyip üstümde güç kullanmasını sağlayamazdım. "Diğer yandan o dörtlü içinde anlaşması en uygun insan sendin. Taishan beni uyardı gerçi, böyle bir şey yapmamam adına ama şansımı denemek istedim."

"Sana inanmıyorum, Rahibe. Şunu bil, senin sonunu getireceğim. Elimde ne varsa bunun için harcayacağım."

"Benim sonum demek, senin ve diğerlerinin sonu demek olur. Eğer gidersem asla yalnız gitmeyeceğim. "

"Her şeyi göze aldım. Sen bu hayatta olmaması gereken bir varlıksın. Ruhun çürük, bedeninse lanetli. Böyle bir varlığın aramızda olması ne kadar doğru?"

Gözlerini kıstıktan sonra beni öfkeyle enkaza fırlatmıştı. Canım acımıştı, hem de fazlasıyla. Kemiklerime saplanan acı, nefes almamı zorlaştırırken öksürüyordum. O ise yavaş adımlarla geliyordu. "Kiminle dans ettiğinizi bildiğinize göre buna göre ayaklarınız adımlarını güzel yapmalı. Fakat yapmıyorsunuz. Ritmi kaçırıp canımı sıkıyorsunuz. Sizi edeceğimi görmeden büyük laflar konuşmak, hayatını kaybetmekle sonuçlanacak."

"Gerçeği söyledim, Chaezan. Kiminle dans ettiğimizi biliyoruz. Bilmeseydik sana meydan okumazdık." dedim. Yerimden doğrulmuş, dizlerimin üstünde ona bakıyordum. Buradan kurtulmam şarttı. Beni istese çok rahat burada tutabilirdi. "Fakat görüyorum ki, korkuyorsun. Bana diyordun ama senin korkuların daha fazla."

"Nasıl?" dedi alaycı bir sesle.

Ayağa kalkmıştım. Üstümü silkelerken ona baktım. Saçındaki çubuğu görmüştüm. O çubuğu alıp batırsam sıyrılırdım. Ama önce dikkati dağılmalıydı. "Nasıl mı? Baksana en zayıf olana yalvarmak için gelmişsin. Sırf ölmemek için. Kabul edelim, sen ölümden korkuyorsun."

"Ben bu zamana kadar kimseden korkmadım."

"Kendin dışında kimseden korkmadın, Rahibe. Kendinden korkuyorsun, kendinin kendi sonunu getireceğini çok iyi biliyorsun. Sen kendi sonunu kendin getireceksin."

"Aciz kadın, bunu söyleyerek beni kışkırttığının farkında değilsin." dedi ve üstüme yürüdü.

Aciz kadın mı? Kibri kendisini boğuyordu, görmüyordu. Ondan daha hızlı davranıp saçındaki çubuk tokayı aldım. Hiç beklemeden şah damarına saplamıştım. O boynunu tutarak bana bakarken "Şimdi bu aciz kadının senin gibi baştan aşağı güç olan senden nasıl kaçtığını düşün ve kendine kız." dedim. Hiç düşünmeden parmaklarımı onun yüzüne geçirdim. Gözlerine bastırırken kesik çığlıkları her yeri sarmıştı. Bense kana susamış, aç bir vahşi hayvandan farkım yoktu. Sanki onun kanı, onun eti beni doyuracaktı. Öyle bir açlık hissetmiştim, öyle bir öfke.

Titreyerek uyandığımda Kaveh'in endişeli gözleriyle karşılaştım. Nefes nefeseydim. Doğrulup elimi alnıma götürmüştüm. Terlemiştim. Ne rüyaydı ama! Yine de bundan bir şeyler öğrenmiştim. Korkularımın beni esir almaması gerektiğini. Korkularım ve kabuslarıma boyun eğdiğim zaman Chaezan denilen o varlığın güçlendiğini görmüştüm. Şimdi birisi duysa düşüncelerimi, aptal yeni mi gördü der ama korkuların insanın mantığını nasıl körelttiğini düşünmezler. Ben bu körlükten sıyrılmıştım.

Kaveh elimi tutup "Tamerin iyi misin? Uykunda inliyordun, sayıklıyordun. Bir türlü seni uyandıramadım." dedi.

"Chaezan. O bir şeyler olduğunu anlamış, Kaveh ve boş durmayacak." dedim.

"Ne? Chaezan nereden çıktı?"

"Onu gördüm, karşımdaydı. Hissetmiş. Hançerin varlığını hissetmiş ama tam olarak ne yaptığımızı değil. Beni yoklamak istedi."

"Ondan kurtulmuş olmana sevindim diğer yandan tek başına yapmış olmana şaşırdım. O, güçlü bir büyücü biliyorsun."

Gülümseyerek elimi yanağına koydum. "O güçlü olabilir ama ben Tamerin'im. Her daim hayatta kalanım, bunu unutma aşkım."

"Chaezan bir hamle yapacaktır. Ne olduğunu bilmiyor ama boş duracak değil."

"Bence o kaybetse bile bizi peşinden götürmeye kararlı. Hamlesi ne olursa olsun, ondan korkmayacağım. Korkularımla onu güçlendirmeye niyetim yok!"

"Senden bu sözleri duymak, güzel. Böyle düşünmen beni mutlu etti."

"O deliyi karşımda görünce akıllandım. Evet, korkularım var ama kontrolü bende. Kontrolü kaybedersem ona açığımı vermiş olurum."

"Benim Tamerin'ime yakışan sözler bu." dedi ve beni sarıp sarmaladı. Sonrasında gıdıklamasıyla güne güzel bir başlangıç yapmıştık. Neşeli ve saf. Geleceğimize karanlık çökmeyecekmiş gibi.

Kahvaltı sonrası toplantıya katılmıştım. Senatörlerimi dinlemek, onlarla uyumlu çalışmak zorundaydım. Kendimi çok hafif hissettiğim için hiçbir senatörü azarlamamıştım. Elbruz buna şaşkınlıkla baksa da ona gülümsemiştim. İnsanın korkularından sıyrılması kadar güzel bir şey yoktu. Korkularım hayatımı yönetince karamsarlıktan renkleri göremiyordum, insanlara öfkemi kusacak yer arıyordum. Şimdi renkler vardı, insanlar öfkemden paylarını almıyordu. Evet, içimde korku vardı ama bu korkuyu kontrol edebiliyordum. Bu korkunun hayatımı benden çalmasına izin veremezdim.

Bendeki bu rahatlamayı evlatlarım bile fark etmişti. Merisa benim için sevinmişti, ona göre bu karamsarlık beni hasta edecekmiş. O en çok bundan korkuyormuş. Delare ise insanların öfkeme maruz kalmadığı için rahatlamıştı. Her seferinde ortamı sakinleştirmek onu geren bir şeydi. Onlara korkularımın hala var olduğunu ama artık kontrol etmem gerektiğini demiştim. Karamsarlığa saplanırsam kendimi kaybederdim. Oysa ben kendim bu hayatta hep vardım. Kendimi kaybedersem hayata tutunamazdım. Chaezan'a dediğim gibi, benim en büyük silahım kendimdim.

Gainaz ile mali belgeleri incelerken kapım tıklanmış, hizmetkârım bir misafirimin olduğunu demişti. Paiman'ın metresi Tanakail'di. Gainaz şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp bana bakmıştı. Sakin bir sesle "Bir fahişenin sizle konuşmak için nasıl bir konuşma ihtiyacı olabilir? Size bu kadar nasıl rahat ulaşabilir?" dedi.

Dudaklarımı büküp "Bilmiyorum, sevgili dostum. Paiman için gelmiştir herhalde. O yönlendirmiştir." dedim. Hizmetkâra dönüp Tanakail'in gelmesini söyledim.

Tanakail içeri özgüvenle girmişti. Kestane dalgaları açıktı, eflatun elbisesi tenine yakışıyordu. Saygılı bir ifadeyle eğilmişti. Gainaz'ın çıkmasını isteyince kel dostum homurdanmış, belgelerle beraber çıkmıştı. Oturması için karşımdaki sandalyeyi göstermiştim. "Ne oldu, Tanakail? Paiman haber mi gönderdi?" dedim. Kafasını iki yana sallamıştı.

Tanakail "Hayır, majesteleri. Beni Prens göndermedi. Buraya beni rahatsız eden bir konuyu size iletmek için geldim."

"Konu nedir?"

"Konu Prenses Delare ve Prens Azem. İkisi gizli toplantıları için genelevi kullanıyorlar." dedi ve tek kaşım kalkmıştı. Delare böyle bir şey söylememişti. Paiman da bahsetmemişti. Bir prensesin ve prensin genelevde dolanması ne kadar doğruydu? Derin bir nefes aldım.

Kaşlarımı hafifçe kaldırdım. "Haberim vardı, saray uygun olmadığı için ben gönderdim." dedim. Bu kadının benden hoşlanmadığını biliyordum, aptal değildim. Neden açık verecektim? Bir kadının kıskançlığı şu yaşamda en kışkırtıcı şeydi.

"Ben bilmediğinizi biliyordum."

"Ben kraliçeyim. Her yerde gözüm, kulağım var. Evlatlarım bana söz etmese bile biliyorum. Paiman da söylemez, onları korumak ister amca olarak."

Tanakail hafifçe gülümsedi. Kendini korumak için duygularını maskelemek istiyordu. "Sizi takdir ediyorum. Her yerde gözünüz, kulağınız var. Bir fısıltı kulağınıza gelir, görülmez denilen şeyleri görürsünüz. Fakat şunu duydunuz mu?"

"Neyi?"

"Siz ve Prens Paiman hakkında nahoş şeyler, Kraliçem." dedi. Bu sefer gülümsemesi sinsiydi. Kendimi donuk tutmaya çalışsam bile huzursuzlanmıştım. İstemsizce yerimde kıpırdandım. "Sizin fazla yakın olduğunuzu konuşuyorlar."

"İnsanların dillerini kesemem, Tanakail."

"Neden? Hakkınızda çıkan bu dedikodu çok uygunsuz."

"Ben bir kraliçeyim, kasap değil. İnsanların hakkımda dediği her kötü şeyde onları cezalandırsaydım, şu an dilsizlere, körlere veya en kötüsü mezarlara hükmediyor olurdum. Onlar dedi diye, ben Prens Paiman'la uygunsuz bir ilişki olacak değilim."

"Bu dedikodunun yaratacağı şeylerden korkmuyorsunuz. Kral Kaveh'in tepkisinden çekinmiyorsunuz."

Rahatça "Neden çekineyim ki?" dedim. Sonra arkama yaslandım. "Korkacak olan ben değilim, bu dedikoduyu hakkımda çıkaranlar. Onları bulduğum zaman nasıl bir kasap olacağımı halkıma göstereceğim."

Tanakail gerilmişti. "Yalan olduğu açık. Siz, büyük aşkınıza büyük bir sadakatle bağlısınız. Prens Paiman'la aşk yaşamazsınız."

"Evet, öyle. Zavallılar bana nereden saldıracaklarını şaşırmışlar. Olmayacak bir şeyi söyleyerek kendilerini küçük düşürüyorlar."

Tanakail ayağa kalkmıştı. Saygıyla eğilip gitmek istediğini söylediğinde göndermiştim. Bu söylediği şeyler dikkatli olmam için uyarıydı. Paiman'la hakkımda çıkan bu söylenti, birilerinin beni karalamak için çıkardığı bir şeydi. Bunu kim yapardı sorusu daha önemliydi, nedeninden ziyade. Bastırmalıydım. Venira buradayken bu söylentinin ufak ufak yayılması da hoş olmamıştı. Umarım duymazdı. Her ne kadar müttefik olsak bile zayıflığımı kullanmaktan çekinmeyecekti.

Ayağa kalktım ve dışarı baktım. Gelecek karanlık olabilirdi ama ben de karanlıktım. Hakkımda söylenenleri kafaya takacak yaşı geçmiştim ama bana zarar veriyorsa o söylenenleri tıkayacak gücümü kullanmaktan çekinmemeliydim. Bir kraliçeydim. Bu gücü kullanmayacaksam, başka ne zaman kullanacaktım?



Tanakail-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir?

Chaezan-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir? Tamerin korkmalı mı?

Gelecek bölüm Paiman olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top