3.8 Gelincik✵

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 26.02.2022 (00:19)

Bölüm Şarkısı: Tove Lo - How Long

İyi Okumalar!

Saevthas Krallığı - Khahra

Paiman

Nefes  almakta güçlük çekiyordum. Ciğerlerime dolan duman beni öksürtüyordu,  sıcaklık terletiyordu. Koşmaya çabalamak zordu. Koridordan çıkmam  lazımdı. Çıkış uzaktaydı. Kaçabilecek gücü kendimde bulmaya  çabalıyordum. Çıkmak zorundaydım. Fakat olmuyordu. Bacaklarım beni  taşımakta zorlanıyordu. Dizlerimin üstüne çöktüm, nefes nefese kaldım.  Kurtamalıydım, çıkmalıydım. Zorlukla ayağa kalktım. Kendimi yürümeye  zorluyordum. Adım attıkça kapı benden uzaklaşıyordu. Tanrım! Bu nasıl  bir sınavdı? Yaşamak istiyordum, hayata sıkı sıkı tutunmak ama  olmuyordu. Bedenim beni taşımaktan acizdi. Ruhumun isteğine uymamak için  elinden geleni yapıyordu. Öl diyordu bana. Öl ve kurtul bu sıkıcı  hayattan. Kabuk olan benden ayrıl, yaratıcıların merhametine sığın.  Yapamazdım bunu, ölemezdim.

Son gücümle kapıya doğru koştum.  Yaşam içni kaybedeceğim bir şey yoktu. Karanlığa gömülmüş bu koridordan  çıkmak için her şeyi yapabilirdim. Koşarken duraksadım, arkama baktım.  Yangını neden söndürmüyordum? Onunla mücadele etmem gerekmez miydi?  Buraya nasıl düştüğüme dair fikrim yoktu ama söndürmek için bir şeyler  bulabilirdim belki. Çabalarsam düştüğüm yeri kurtarırdım. Burası  kurtarılmaya değer olmalıydı. Nedeni basitti. Çünkü ben buradaydım.

Kaç, Paiman! Arkana bakmadan kaç. Gel yanıma, yaşamak istiyorsan mecbursun. Yaşatman gereken bir can var.

Etrafımda  döndüğümde bunu diyeni görememiştim. Sesi çok tanıdık geliyordu ama kim  olduğunu çıkaramamıştım. Kimsin diye bağırdım, karşılık gelmedi.  Aldığım karşılık yine aynı cümle olmuştu. Kaçmak daha doğruydu. Sesin  sahibini dinleyecektim. Bu sefer yürümek daha kolaydı. Kapıya gelmiştim.  Arkama son kez baktım. Burası kurtarılmaya değer değildi. Belki başka  bir zamanda  kurtarmaya dönerdim. Bilemiyordum.

Kapıyı açınca  yemyeşil bir çayıra düşmüştüm. Gelincikler açmıştı, capcanlı bir  kırmızılıkta beni selamlıyor gibilerdi. Rüzgar yüzümü okşamıştı. Hoş  geldin der gibi. Derin bir nefes aldım. Ciğerlerime çektiğim bu hava,  tüm gerginliğimi almıştı. Sonra onu gördüm. Koyu saçları hafifçe  oynuyordu, yüzü sakindi. Derin ve tutkulu bakışları huzurluyken  dudaklarında masum bir gülümseme vardı. Buğday tenine yakıştırdığı ipek  kırmızı elbise, hatlarını ortaya çıkarıyordu. Gelinciklerin arasından  karşıma yavaş adımlarla gelmişti. Onu görmeyi beklemiyordum.  Şaşırtıcıydı. Yıllar sonra neden şimdiydi? Tüm izlerini sildiğime  inanıyordum, ona dair her şeyi terk etmiştim. Nedendi? Neden?  Anlamıyordum. Anlamak zor geliyordu.

"Tamerin!" diye fısıldadım.

Tamerin  "Beni özledin mi?" dedi. Özlemek. Çok yabancı olduğum bir duyguydu.  Özlemiş miydim? Yanıtı yoktu. Kızgınlığım vardı, beni kandırmıştı  sonuçta. Fakat şu an karşımda bana öylece bakınca ne hissedeceğimi  bilememiştim.

"Seninle ilgili her şey öldü bende. Tüm izlerini sildim, hiçbir şey hissetmiyorum."

"Kızgınlık da bir histir, Paiman. Bana kızmıyor musun? Benim tanıdığım adam bana çok kızıyordur."

"Sen öfkemi bile hak etmiyorsun, kendini bu kadar çok büyütme." dedim. Dudakları büküldü, alaycı bir bakışla bana bakıyordu.

"Sözlerin beni yaralayamaz, seni tanıyorum. Yaşadıklarımızı sindirmek kolay olmadı, farkındayım ama bunu sen istedin."

"Ben ikimizin iyiliği için çabaladım, sense nankörce davrandın. Durum bu. Beni aldattın."

"Herkes kendi yoluna gitti. Kendi yolumuza gitmek için hamleler yaptık."

Parmağımı kaldırıp onu işaret ettim."Birlikte çok daha iyi bir yol çizebilirdik ama sen istemedin."

"Sen  beni güç için bir basamak yapmak istedin. Bunu fark edince kötü olan  ben oldum. Bu bizim iyiliğimizi düşünmek değildir, kendi iyiliğini  düşünmektir." dedi. Arkamdaki kapıya baktı. Bakışları hüzünlenmişti.  Tekrar bana baktığında daha mutsuz bakıyordu."Her şeye rağmen ben senin  için endişeleneceğim."

"Yalan, koca bir yalan. Buna inanmamı bekleme."

"Senin kadar iyi bir yalancı değilim. Buraya gelebilme nedenin benim. O yangından seni çekip çıkardım. Ölümüne razı gelemezdim."

"Ne?" dedim şaşkınca.

"Neden  şaşırıyorsun ki? Senin yerin bende apayrı, sana değer vermeye devam  ediyorum. Sen başkasın. Özgür bir seçimi hatırlatıyorsun, hoşuma  gidiyor."

"O koridorda ne olduğunu biliyor musun?"

"Önemli olan bildiklerim değil, olanlar. Yaşaman lazım, hayatta kalmalısın. Hayatta kalmak için elinden ne geliyorsa yap."

"Beni önemseme, beni kandırmış olursun. Ben senin için asla önemli olmadım. Şimdi iyiliğimi düşünüyormuş gibi davranamazsın."

Kafasını  iki yana salladı."Seni hep önemsedim, hala da önemsiyorum. Bizim  aramızdaki bağ, farklı. Bunu çok iyi bilmene rağmen sırf senin  kurallarına uymadığım için beni kötü görüyorsun. Düşündüğün gibi  olmadığımı ne zaman anlayacaksın? Kaybedince mi?"

"Seni kaybetmek benim pek umurumda olan bir şey değil."

"Boşuna  seni kurtarmışım, koca hayal kırıklığısın. Beni kaybetmek bir şey ifade  etmiyor ama kendini kaybetmen, birçok şey ifade ediyor. Sen  kaybedersen..." dedi ve sustu. Bakışlarını benden kaçırdı.

"Ben kaybedersem ne, Tamerin?" dedim.

Yanıt alamadım. Gelinciklere bakakalmıştı. Buruk bir tebessümle "Kazanmak zorunda olduğunu bil, yeter." dedi.

Titreyerek  uyanmıştım. Nefes nefeseydim. Başım ağrıyordu. Kendime su doldurup  içtim. Tanrım! Ne rüyaydı. Yıllar sonra Tamerin'i görmüştüm. Onunla  yüzleşmeye çabalayan zihnim bir oyun da oynamıştı. Cümleleri her zamanki  gibi ketumdu. Bir cümle diyordu ama binlerce anlamı vardı. Anlaşılmamak  için çabalıyordu. Onun bu çabasına hayrandım. Rüyamda bile aynıydı.  Şaka gibi! Umursamak istemiyorum. Alt tarafı bir rüyaydı. Fakat hislerim  basit bir rüya olmadığını söylüyordu. Uyarıldığımı hissediyordum. Ne  konuda olduğunu anlayamamıştım. Tamerin'i görme nedenimi bilemiyordum.  Neden o uyarmıştı? Onu hayatımdan silmiştim, söküp atmıştım. Yıllar  sonra onu görmüştüm. Şaşırtıcıydı.

Yatağımdan kalktım,  balkona çıktım. Doğan güneşe baktım. Rüyam canımı sıkmıştı. Düşünmek  istemedikçe yanlışa sürüklendiğimi hissediyordum. Bir uyarısı vardı ama  neydi? Çevreme karşı dikkatliydim, bir şey olacağı kanısında değildim.  Çok kontrollü davranıyordum ve onları kontrol ediyordum. Kontrolü  kaybedersem, kaybederdim. Tehlikeli bir oyundu bu ama ben tehlikeye  alışkındım. Bu sarayda tehlikeye düşmemek için tehlikeli olmayı  seçmiştim. Kaosa kapılmamak için kaos olmayı seçmiştim. Güçlü olmak için  kurallara uymamıştım, kuralları yazmıştım. Böyle birisi nasıl  kaybedebilirdi?

Kahvaltı sonrası annemle haremin gelirleri ve  giderleri üzerine konuşmuştuk. Şu sıralar harcamanın yüksek olması  dikkatimi çekmişti. Annemi uyarmıştım. Gereksiz harcamaların vakti  değildi. Sonsuz bir zenginliğe sahip olsak bile dikkatli harcamalar  yapmak, güzel olurdu. Annem önündeki defteri ittirdi, arkasına yaslandı.  Bana bakarak "Yeter artık, ders vermeyi bırak. Haklısın, bu ay  harcamalar fazla olmuş. Bu konuda düzenlemeler yapacağım." dedi.

"Ders vermiyordum, gerçeği anlatıyordum." dedim.

"Madem  gerçeklerden bahsediyoruz, benim de sana demek istediklerim var." dedi.  Kristal kadehi eline aldı, limon şerbetini yudumladı."Söylediklerim hiç  hoşuna gitmeyecektir."

"Gerçeklerden asla kaçan birisi olmadım, anne. Seni dinliyorum."

Yüzünü  ekşitmişti, sürmeli gözleri memnuniyetsizliğini belli edercesine  devrildi."Kaveh'in annesi rahat durmuyor. Roshni ve Farzad'ın sık sık  görüşüyormuş. Kulağa bela gibi gelmiyor mu?"

"Anne, Roshni'nin oğulları Khahra'da değil. Torunuysa benim gözetimimde büyütülüyor. Bize zarar vereceğini  düşünmüyorum."

"Farzad'ın annesi öleli yıllar oluyor." dedi sessizce.

"Kadını öldüren sensin, hatırla. Banyo sırasında ayağı kayıp düştü ama ayağı nasıl kaydı? Bu sorgulanmadan kapatıldı."

"Buna mecburdum!" diye tısladı.

"Farzad'ın  da pek umursadığını düşünmüyorum. Çünkü annesi sakin bir kadındı, ona  aradığı gücü veremezdi. Roshni ile yakınlaşmasının nedeni, güç."

"Madem tehlikeyi görebildin, durdurmak için bir şeyler yapmamız gerekli."

"Anne, ortada suç yoksa ceza vermenin nedeni yoktur. Onlar görüşüyor, evet ama ne konuştuklarını ispatlamamız lazım."

"Kaveh'in yerini almaya çabalıyor, daha neyi ispatlanacak?"

Arkama  yaslandım. Bu konular yorucuydu."İftira mı atalım? İnsanların gözünde  mağdur olsunlar, bizim üstümüze mi gelsinler? Hata olur, yapma."

"Ne  yapacağız? Farzad, senin iktidarına meydan okumak için adımlar atıyor.  Onu masum görmemeliyiz. Roshni ise kendi oğullarından elde edemediğini  onunla elde etmek istiyor."

"Bir anda onlardan kurtulamayız ama  tedbirli davranabiliriz. Roshni'yi sen gözlersin, ben Farzad'ı. İçin  rahat olsun, onlar bizim elimizden bir şey alamaz."

"İktidar  denilen şey, ellerimizin arasından kolayca uçup gidebilir. Ben bundan  korkuyorum. Senin için endişeleniyorum. Ben hayatımı yaşadım, Paiman.  Birçok şey gördüm, yaşadım. Yolum şu anda bitse asla sorun olmayacak ama  seninle kardeşinin yolu uzun. Sizlere bir şey olmaması için  çabalıyorum."

"Anne, yaptığın her şey için minnettarım." dedim. Elini tutup, gülümsedim."Sen yanımdasın, bu bile bana güven veriyor."

Derin  bir nefes aldı, gözleri zümrüt yüzüğümde takılı kalmıştı."Bazen  düşünüyorum, acaba sizin kaderiniz için çok mu çabaladım? Aşırıya  kaçtığım için cezalandırıldım."

"Böyle düşünmen gereken bir şey olmadı."

"Olduğunu  biliyorsun. Sırf sizin iktidar yolunuzda engel olmasınlar diye diğer  kardeşlerinin soyunu kuruttum. Fakat ne oldu? Kendi oğullarımın  tohumları bile bir rahme tutunamadı." dedi. Başını eğmişti."Günahımın  bedelini ödüyorsunuz." diye fısıldadı.

"Sen bizim geleceğimizi  düşündün. Evet, çok korkunç bir büyüye bulaştın ama bulunduğumuz ortam  korkunç değil mi? Rekistaan Prensi olmak büyük bir güçle beraber büyük  bir savaşı beraberinde getiriyor. Yaşamak için her şeyi yapmak  zorundaydık. Rakiplerimizi ortadan kaldırmak istedin. Korkunç bir karar  aldın."

"Aldığım karardan pişman değilim. Yine olsa yine yapardım.  Sen ve erkek kardeşinin daha iyi bir geleceği olsun istedim. Düşündüğüm  gibi olsaydı her şey daha iyi olurdu."

"Eğer düşündüğün gibi  olsaydı her şey daha farklı olurdu." dedim. Doğu ve Batı, Rekistaan  soyuyla buluşmazdı. En azından Tamerin'in Kaveh'le evlenirse bu ihtimal  gerçek olurdu. Bu da uzak değildi.

"Babana bunu dediğimi  hatırladım. Çok delirmişti, biliyor musun? Bana çok kızmıştı. Ona göre  bunu yapmaya hakkım yokmuş. Kadere karışmamalıymışım. Çok komik! Kadere  karışmayıp ne yapacaktım? Oğullarımın harcanmasını mı izleyecektim? Onun  birçok kadından birçok çocuğu olabilir. Biri gider biri gelir ama benim  için öyle değil. Sizi kaybedemezdim, kaybetmemek için her şeyi yaptım."

"Anne, geçmişe takılı kalma. Evet, korkunç bir karar bu ve acı verici. Fakat bunu değiştiremeyiz."

"Paiman,  beni anlamıyorsun. Normalde benim dediğim gibi olsaydı her şey çok  güzel olacaktı. Şimdiyse senin de bir çocuğun olamıyor. Tuhaf olan  Kaveh'in birçok çocuğu oldu. Nasıl olduğunu hala anlamıyorum."

"Nasıl olduysa oldu. Bu bizi ilgilendirmiyor. Belki kandırıldın, belki Roshni bilmediğimiz bir şey yaptı. Olamaz mı? Olabilir."

"Roshni buna cesaret edemez." diye homurdandı.

"Anne, sen nasıl cesaret ettin? O da oğulları için cesaret etmiş olabilir."

"Roshni, babanı kızdıracak her adımdan kaçınırdı. Babanın sevgisine sığındığı için bunu kaybetmek istemedi."

"Sen kaybetmeyi göze aldın."

"Elbette  alırdım. Ben şimdiye göre yaşayan birisi olmadım, geleceği de  hesapladım. Roshni gibi şimdiyi kurtarma peşinde koşsaydım şu an sen  bile kral olmayabilirdin."

"Anne, anne. Benim kendi çabalarımı  unutuyorsun. Ben de kral olmak için birçok şey yaptım. Rakibim olan  kardeşimle babamın arasını bozdum."

"Sonra o kardeşin yine kral oldu. Sanki başka sorunumuz yokmuş gibi Kaveh'i düşüneceğiz."

"Kaveh'in  bize bir zararı yok. Lussamus Kralı olması pek bir anlam ifade  etmiyor." dedim. Annemse gözlerini kısarak bana bakmıştı.

"Oğlu  burada, hatırla. Oğlu için bir şeyler yapmaktan çekinmeyecektir. Dijan  gibi değil. Oğlunu başına bir şey gelmesini istemiyor."

"Tartışmayacağım, anne. Beni kışkırtma."

"Gerçeklerden  kaçma. Kaveh'e çok güveniyorsun, hata yapıyorsun. O yılan, daha zehrini  akıtmadı. Belki de annesinin aklına Farzad'ın kendi yerini almasını  öğütleyen o."

"Kaveh mantığını kullanan birisi. Farzad'ı güçlendirmek, onun hatası olur. Onun oğlunu veliaht yapan benim, o değil."

"Farzad da aynı sözleri verebilir." dedi ve ayağa kalktım.

"Seninle tartışmayacağım. Bu konu, kapandı. Sakın bir daha Kaveh'in bana karşı hareket edeceğini söyleme."

"Kör  olmamanı söylüyorum. Kaveh masum birisi olsaydı, evli olduğu kadını  yabancı bir kadın uğruna bırakmazdı. Zavallı Dijan, başına gelen bu  olayları hak etmedi."

"Anne, yeter. Ben gidiyorum, orduya  bakmam lazım. Sakın bu düşüncelerini başkalarına paylaşma. Özellikle  Dijan'a deme. Kendisini mağdur görürse hoş şeyler olmaz." dedim.

Annem  yanıt vermedi. Odadan çıkmıştım. Kaveh konusunda haksızdı. Kaveh'in  bana saldırması, onun aptallığı olurdu. Oğlu benim yanımdaydı, ne hakla  saldırabilirdi ki? Farzad'ı desteklemesi için geçerli bir nedeni yoktu.  Farzad'ın bir güç arayışında olduğunu biliyordum. Yıllardır önüne tam  anlamıyla geçemediğim bir konuydu. Ne yaparsam yapayım, başaramıyordum.  En azından kontrol altında tutabiliyordum. Roshni ise yaşı kaç olursa  olsun, Ana Kraliçe olmaya çok hevesliydi. Onu ortadan kaldırırsam çok  fazla dikkat çekerdi. Özellikle Farzad bunu kullanırdı, herkesi  kışkırtmaya çalışırdı. Kaveh'e bile ulaşırdı, kuşkum yoktu. Dikkatli  olmak zorundaydım. Khahra'daki saray, hiçbir saraya benzemiyordu.

Sarayımdan  kaçıp gitme isteğim yoktu, bunun yerine içindeki insanları değiştirmek  istiyordum. Bazı insanlardan kurtulabilseydim, her şey daha iyi olurdu.  Bana zararları yoktu ama olması muhtemeldi. Kral olunca her şeyin daha  rahat olacağını düşünürdüm gençken. Ne büyük bir yanılgıymış! Kral  olunca her şey daha beter hale gelmişti. Eh, ben de hepsiyle tek tek  ilgilenirdim. Bunda ne vardı? Bu zamana kadar geldiysem hepsi zekam  sayesindeydi. Başıma gelen her şeyin sorumlusu bendim. Kendimi  kurtarmasını da bilmiştim, yukarı çıkmayı da. Gelecek beni  korkutmuyordu, korkutamayacaktı.

Orduyla ilgilendikten sonra  kütüphaneye gitmem gerekmişti. Dabeer'in dediğine göre saklı tutulan  kitaplardan birisi kayıptı. Önemli büyülerin yazılı olduğu bir eserdi ve  kütüphanenin saklı arşivinde tutuluyordu. Kolay kolay erişilmezdi.  Kütüphanemiz zengindi. Her bilgi bulunurdu. Saklı kitaplar da vardı.  Büyünün işlediği topraklardık. Karanlık ve güçlü büyüler içeren  kitapları saklamak, sorumluluğumuz olmuştu. Kaybolan kitapsa Kraliçe  Yesfar'ın yazmış olduğu kitaplardan biriydi. Kraliçe Yesfar, büyülerle  uğraşan bir kadındı. Çok güçlü bir büyücü olduğu söylenirdi. Birçok  büyücüyü sarayda ağırlayıp onlardan büyüler öğrenirmiş. Eh, bu gücü yeri  geldiğinde kullanmaktan çekinmemişti.

Yesfar eşi Arisap kral  olsun diye Arisap'ın abisi Kral Kerses'i öldürmüştü. Yaptığı büyü  sayesinde bir sabah Kral Kerses yatağında ölü bulunmuştu. Büyüyle  öldürüldüğü söylense bile kanıtlanamadığı için Yesfer  cezalandırılmamıştı. Fakat her büyünün bedeli olurdu. Yesfer'in asla  çocuğu olamamıştı. Arisap'ın haremle ilgilenmesine karışmamıştı ama  çocuklarını kendisi yetiştirmişti. Korkulan bir kadın olmanın gücünü  kullanmıştı. Kral Darian'ı büyücülüğe teşvik etmişti.

Şimdi  onun yazdığı büyü kitabının kayıp olması çok can sıkıcıydı. Kütüphanenin  saklı arşivinde yoktu. Dabeer'e bakıp "Bu nasıl olabilir? Kraliçe'nin  kitabının kaybolması sıkıntılı bir durum." dedim.

Dabeer "İnan, ben de şaşırdım. Buradaki kitaplar saklı kalmak zorunda. Birisinin eline geçerse yanlış şeyler olabilir."

"Birçok  büyü kitabı burada. Kadim büyüler üstelik. Her büyücünün yapamayacağı  şeyler." dedim. Derin bir nefes aldım. Kitabın kaybolması kadar kitabı  isteyen kişi de önemliydi. Kütüphaneden sorumlu Misa'ya baktım. Genç  kadın, siyah saçlarını toplamıştı.Birkaç tutamı yüzüne düşüyordu. Sarı  ipek elbisesi boyundan bağlamalıydı, esmer tenine yakıştığı denilemezdi.  Karşımda mahcup duruyordu."Misa, sen nasıl fark edemedin?"

Misa  "Her şey çok normaldi, efendim. Arşiv bildiğiniz gibi korunaklı bir  yerde, kimse hangi kitabı çekince arşivin ortaya çıkacağını bilemez.  Fakat birileri öğrenmiş."

"Senin sorumluluğundaydı. Bunun için yetiştirildin. Baban senden çok umutluydu."

"Evet, hayal kırıklığına uğrattım." diye mırıldandı.

Dabeer "Kitabın kaybolmasını fark etmeseydin ne olurdu, düşünmek istemiyorum."

"Kaybolan kitapta yazılanlar ne, biliyor musun?" dedim. Kraliçe Yesfar'ın kitaplarının hepsini okumuştum ama hatırlayamıyordum.

Misa  başını heyecanla sallamıştı."Yazdığı son kitap kayıp, majesteleri. O  kitabın içeriğinde de ağır büyüler vardı. Yaratıcılarla pazarlıkların  yapıldığı büyüler."

Dabeer kaşlarını çatıp "Nasıl?" dedi.

"Kader  değiştirme büyüsü, yaratıcılara  bağlanma büyüsü gibi büyüler  içeriyordu." dedi ve ürperdim. Yaratıcılara bağlanma mı? Bu tuhaf bir  şeydi. Kitabı okumuştum ama bu büyüyü hiç hatırlamıyordum.

"Yaratıcılara bağlanma büyüsü nedir, Misa?"

"Fikrim  yok, efendim. Kitapların içeriklerinin yazıldığı defterde hatırlıyorum.  Tuhaf bir büyü adı. Yaratıcılara nasıl bağlanabiliriz ki?"

"Kraliçe  Yesfar güçlü bir büyücü olduğu söylenirdi. Böyle bir büyüyü yazdığına  göre bir bildiği vardı. Büyünün ne amaçla olduğunu merak ettim."

Dabeer "Kitabı çalan kişi bu tarz büyülerle başımıza bela olacak." diye homurdandı.

Misa "Çok güçlü büyücülerin yapacağı büyüleri içeriyor. Buradaki kitaplardaki büyüleri, herkes yapamaz."

"Kitabı  çalan kişi yapabilir. Yapabileceğine inandığı için çaldı. Bu da işleri  daha karmaşık bir hale getiriyor. Bir an evvel bulunması lazım." dedim.

"Ekselansları, lütfen beni cezalandırın. Benim sorumluluğumdaydı, ben hataya neden oldum."

Gülümseyerek  Misa'ya baktım. Düşüncelerine baktığımda ciddi anlamda suçluluk  duyuyordu, beni kandırma peşinde değildi. Kendisini kötü hissediyordu.  Nesillerdir saray kütüphanesi o ve onun ailesinin  sorumluluğundaydı."Misa, seni yargılayacak değiliz. Sorgulanacak olan  kişiler, emrinde çalışanlar. Onlar tutuklanacak ve sorgulanacak."

"Ben de suçluyum." diye mırıldandı.

"Senin  yapacağın şey, daha dikkatli olmak. Bundan sonrasında da bir kitap  değil, bir kitabın sayfası kaybolsun daha ağır sonuçlarla  karşılaşırsın."

Dabeer "Kitabı nasıl bulacağız?"

"Hemen  ticari noktalara haber gönder, eski bir kitap ellerine geçmiş mi  geçmemiş mi öğrenelim. Belki bir hizmetçi aldı, eski bir kitap olduğu  için sattı. Diğer ihtimallere gelince sorgulamalarda düşünmemiz   gerekecek."

"Umarım yanlış insanların eline geçmemiştir."

Üçümüz birlikte arşivden çıkmıştık. Misa, arşivi kapatmıştı. Tekrardan kimsenin sözde bilmediği bir arşive dönüşmüştü.

"Bu  arşivin yerini kimler biliyor, bu önemli. Dabeer, bunu araştırmanı  istiyorum. Kardeşlerim durumu bilmemeli. Belki içlerinden birisi bunu  yaptı."

Misa "Kraliyet ailesinin bunu yapması, mantıksız. Neden yapsınlar?"

"Misa  ben kardeşlerime senin kadar güvenmiyorum. İşlerine ne geliyorsa onu  yapmayı seviyorlar. Onlardan her şeyi beklemem lazım." dedim. Misa bir  şey diyememiş, başını eğmişti. Derin bir nefes aldım. Bu sorunu oldukça  gizli yürütmem gerekliydi. Duyulursa hırsızımız ürkebilirdi."Dabeer ve  Misa, sorgulamaları gizli yürütün. Tutuklanan herkese farklı bir suç  bulun."

Dabeer "Nasıl arzularsan."

Kütüphaneden  çıkmıştım. Kraliçe Yesfar'ın kitabını çalan kişi kadar kitabı elinde  tutan kişi de önemliydi. İkisinin aynı insan değildi. Sonuçta kitabı  okumak isteyen kişi okuduktan bir şekilde yerine bırakırdı. Fakat kitap  uzun zamandır yoktu. Kitabı alan kişi beni düşündürüyordu. Güçlü büyüler  içeren bir kitapla ne yapmak isteyebilirdi? Hangi büyüyü yapma  peşindeydi? Çalan kişinin de amacını öğrenmek istiyordum. Aptal  olmalıydı. Bu kitaplar, Saevthas içinde kalmalıydı. Dışarı çıkarsa büyük  bir karmaşaya neden olabilirdi. Of! Neden insanların aptallıklarıyla  uğraşmak zorunda kalıyordum? Şimdi o kitabı bulmak ayrı bir sorundu,  kitabı çalanı bulmak başka bir sorun. Şanslıysam kitabı elinde tutan  kişi anlamsız işlere girişmezdi. Girişirse başka sorunlara neden  olacaktı. Şansımı si... Neyse, sakin kalmalıydım.

Kitabı  bulacaktım. Kitabı çalanıysa ağır bir şekilde cezalandıracaktım. Mesele  ağırdı. Kitaplar, korunması gerekiyordu. Zamanında kitapların  kullanılmasına izin verildiğini biliyordum. Babam zamanında bile izinler  olmuştu. Zor izin alınıyordu. Tavigan olmasaydı izinler daha rahat  verilirdi, bu başka konuydu. Tavigan'ın büyüye bakışı çok açıktı.

Majesteleri  sesiyle arkamı döndüğümde Kamren'i gördüm. Saçlarını özenle geriye  doğru taramış, sakalını birazcık kısaltmıştı. Ela gözleri her zamanki  gibi baygındı. Beyaz gömleğinin üstüne bordo uzun ceket tercih etmişti.  Saygıyla eğildi. "Ne oldu, Kamren? Bir sorun mu var?" dedim.

Kamren "Sanırım sorun var. Benimle gelmenizi rica edecektim."

"Bugün neden bitmiyor?" diye homurdandım.

Onunla yürüyordum. Kamren, farklı birisiydi. Çözdüğümü sanırken bambaşka yanını ortaya çıkarıyordu. Onun bu hallerinden uzak durmaya çabalıyordum ama o bu sefer kendisini hatırlatıyordu. Karmakarışık bir mesele. Zamana bırakmak bir çözümdü. Dabeer'e göre her şeyi normaldi. İyi bir öğretmendi, Azem çok seviyordu. Benim fazla kuşkucu davrandığımı söylüyordu. Böyle bir şey yoktu. Ben kuşkucu değildim. Kamren'de bir şeyler olduğunu seziyordum, hepsi bu. Kamren de benimle uğraşıyordu, bu açık değil miydi? Her neyse. Azem'i mutlu ettiği sürece sorun yoktu.

Geldiğimiz yer, Azem'in derslerini çalıştığı odaydı. Krem rengine boyanmış odada, Azem'in kendisi çizdiği bir tablo asılıydı. Resme yönelik büyük bir yeteneği olunca onu yeteneğine yönlendiriyordum. Sol taraftaysa ceviz kitaplık vardı. Okuması gereken kitaplar yer alıyordu. Pencere tarafında tekli koltuklar vardı. Odanın ortasında çalışma masası yer alıyordu. Azem masada oturmuş, annesine bakıyordu. Dijan'ın yanında kuzeni Jahan vardı. Can sıkıcı bir durum. Dijan, beni gereksiz yoruyordu.

Kamren kapıyı kapattıktan sonra "Majesteleri karşınızda, sorununuzu ona anlatın." dedi.

"Neler oluyor?" dedim.

Dijan başını dikleştirip "Azem'i götürmeye geldik. Edurei'de kuzenim Jahan'ın düğünü var, orada olmamız gerekli." dedi.

"Sen gidebilirsin ama Azem'in gitmesine gerek yok." dedim sertçe. Azem bana baktı. Bakışlarında arada kalmışlığı görmüştüm. Ben ve annesinin çatışması onu kötü etkiliyordu."Azem, sen dışarı çık. Bugünlük dersin bu kadar olsun." dedim.

Azem dışarı çıkmıştı. Dijan'sa kollarını birleştirdi."Oğlum hakkında beni sınırlamaktan vazgeç." diye tısladı.

"Bu düğüne gitmeyecek, Dijan. Niyetin iyi olsaydı günler öncesi bana söylerdin, ben izin verirdim. Son anda onu başka bir şehre çıkarmak, hiç iyi anlama gelmiyor."

Jahan "Majesteleri, bu konuda kusurlu olan benim. Düğüne Dijan'ı son anda davet ettim." dedi. Çocuğun pis bakışlarından hoşlanmamıştım. Dijan üzerinden itibarlı görünmeyi planlayan piçin tekiydi. Dijan'sa saftı. Bunu anlamamıştı.

Tek kaşımı kaldırdım."Son anda davet edilen bir düğün demek. Dijan neden hala ailene yaranma çabasına girdiğini anlayabilmiş değilim. Neden bu piçin planını anlamıyorsun?"

"Efendim, ne planından bahsediyorsunuz?" dedi. Sahte bir şaşkınlık yüzüne yerleşmişti. Kendisini masum göstermeye çalışması beyhudeydi.

"Sen Dijan ve oğlunu düğününe çağırarak, itibarını yüksek göstermeye çalışıyorsun. Niyetini anlamayacağımı mı sanıyorsun?"

"Böyle bir niyetim yok."

Dijan "Neden herkesi kendi ailen gibi görüyorsun?" dedi öfkeyle.

"Herkesi kendi ailem gibi görmüyorum. İnsanların niyetlerini okuma konusunda oldukça iyiyimdir."

"Öyle olduğunu iddia ediyorsan neden Tamerin'i anlayamadın? Seninle nasıl oynadığını çok iyi hatırlıyorum, ara ara sen de hatırla."

Donup kalmıştım. Bu kadın ne dediğini bilmiyordu. Öfkeyle çıkan sözleri zehirden ibaretti. Kamren bana bakıp Dijan'a döndü. Hızla "Açıkçası tek böyle düşünen, Majesteleri değil. Ben de ona katılıyorum. Bu düğüne götürülme nedeni hiç hoş değil." dedi.

Jahan "Sana soran oldu mu?"

"Bana soran olmadı, haklısınız ama Azem'i ilgilendiren her konu beni ilgilendiriyor. Görüşümü belirtmem, şarttı."

Dişlerimi sıkarak "Dijan, sen istediğin deliğe gidebilirsin ama Azem gitmeyecek." dedim. Jahan'a baktım sonra. Sırtlan gülüşü daha da sinirlendirmişti."Kamren görüşünü dile getirebilir. Azem'in sevdiği birisi ve sizden daha çok faydası var."

Dijan "Oğlumu alıp istediğim yere gidebilirim!"

Parmağımı kaldırmıştım. Ciddiyetle "Hele buna bir kalkış sana acımam, Dijan. Azem'e iyiliğin dokunsun, kötülüğün değil." dedim.

Dijan yutkunmuştu. Bakışlarını benden kaçırmıştı. Elini boynuna götürdükten sonra "Sinirlenmene hiç gerek yok. Ben tek giderim, Azem sarayda kalır." dedi.

Jahan "Dijan..." dedi ve sustu. Dijan bakışlarıyla susturmuştu.

"Anlaştığımıza sevindim. Azem'e ters bir şey yansıtılmayacak. Anlarsam ikinizin canını yakarım." dedim.

Kamren "Azem de düğüne gitmek istemiyordu, efendim. Kendisi bana söylemişti."

"Güzel. Azem burada kaldığı sürece onunla ilgileniriz, Kamren." dedim.

Dijan "Azem'i kendi oğlun gibi düşünüyor olmana hayranım. Kaveh görse gururlanırdı. Diğer yandan sana onun asla yerini alamayacağını söylerdi."

Alaycı bir şekilde "Onun yerini almak isteyen kim? Sen kendini düşün. Onu sık anıyorsun, özlediğini düşüneceğim." dedim. Dijan dudaklarını ısırdıktan sonra odadan çıkmıştı. Peşinden Jahan gitmişti.

Bense pencere kenara geçip oturdum. Arkamı yaslanıp ofladım. Ne gün ama! Bitmek bilmediği gibi can sıkıcı meselelerle uğraşıyordum. Güzel olan bir bok yoktu. Dijan beni yoruyordu. Aptal kadın. Hala ailesine yaranmaya çabalıyordu. Bunu yapmak için oğlunu kullanmaya çabalaması mide bulandırıcıydı. Tiksindirici. Kendisi ne yaparsa yapsındı ama Azem'i bu işlere bulaştırmasındı. Azem birilerine yalaka olmak zorunda değildi. O bir Rekistaan idi. Taşıdığı kanı bilerek yetişecek, kimseye yaranmaya çabalamayacaktı. Herkes onu olduğu gibi kabul edecekti. O da herkese gücünü gösterecekti. Kanının verdiği gücü göstermekten çekinmediği gibi bundan gurur duyacaktı. Kaveh bunları bilse eminim Dijan'a kızardı. Kaveh de oğlunun birilerine yaranması için kullanılmasını istemezdi. Güçlü ve kendi ayakları üstünde duran birisi olmasını isterdi.

Kamren karşıma geçmişti. Bana bakarak "Azem, annesiyle olan çatışmanızdan dolayı huzursuz." diye mırıldandı.

"Böyle olmasını istemezdim ama Dijan beni zorluyor. Aptal kadın, birilerine yaranmak uğruna oğlunu kullanıyor. Buna dur demek zorundaydım." dedim.

"Azem'e ben durumu uygun bir dille anlatabilirim."

Gülerek "Seni ayrı seviyor, senin durumu anlatman iyi olabilir." dedim. Kamren ve Azem'in iyi anlaşıyor olmasından hoşnuttum. Azem ilk defa bir öğretmenini seviyor, saygı duyuyordu.

"Onun üzülmesini istemem. Çok iyi bir çocuk. Onun öğretmeni olarak kendimi görmüyorum, daha çok sorumlu olduğum bir akrabam gibi. O da bana öyle bakıyor, hissediyorum."

"Güzel." dedim. Başıma ağrı girmişti. Alnımı ovuşturdum."Can sıkıcı insanlar, can sıkıcı olaylar. Başıma ağrı girdi, hekimden ilaç istemem lazım."

"İsterseniz ağrınızı alabilirim."

"Nasıl?"

Ellerini havaya kaldırdı, parmaklarını oynattı."Siz bana bırakın." dedi hevesle. Ayağa kalktı, koltuğun arkasına geçti. Parmaklarını şakaklarıma değdirmişti."Lütfen, gözlerinizi kapatın ve kendinizi serbest bırakın."

Gözlerimi kapatmıştım. O ise yavaş yavaş parmaklarını hareket ettirmeye başlamıştı. Diğer yandan yumuşak bir sesle bir şeyler mırıldanıyordu. Ne olduğuna takılmadım. Her ne diyorsa iyi geliyordu. Parmaklarından şakaklarıma bir sıcaklık yayılıyor, o sıcaklık yavaş yavaş ağrıyı alıyordu. Sakin bir sesle "Kendinizi huzurlu olabilecek bir yerde hayal edin, efendim." diye fısıldadı. Bu yeri hayal etmek zor değildi. Kendimi kırmızı gelinciklerin olduğu bir yerde düşlemiştim. Rüzgar esiyor, gelincikler dans edercesine salınıyorlardı. Buradan kopmak istemiyordum. Huzurun kendisi gibi bir yerdi.

Rüzgarı dinliyordum. Bana bir şeyler fısıldıyor gibiydi. Ne dediğini anlamıyordum. Birçok cümle geçiyordu. Tanımadığım bir sesti.

Yık duvarlarını.

Bu cümleyi yakalayabilmiştim. Neyi yıkacaktım? Neden yapacaktım? Hiçbir fikrim yoktu. Tek isteğim huzurdu. Ruhumdaki ağrıyı da alabilseydi keşke. Kamren her ne yapıyorsa, inanılmaz iyi gelmişti. Ara ara böyle bir masaj, fena olmazdı sanki. Tüm dertlerimden kaçtığımı hissediyordum parmaklarında. Şifalıydı. Belki de ona bunu Negin'e öğretmesini söylemeliydim. Her akşam Negin beni böyle sakinleştirebilirdi.

Burnuma gelen kokuyu duyunca gözlerimi açıvermiştim. Sardunyalarla sarılmıştı çevrem. Kan kırmızı sardunyalar her yerdeydi. Nasıl düşmüştüm buraya? En sevmediğim çiçekti, görmeye katlanamadığım. Hemen doğruldum, Kamren'e baktım. Şaşkınca bana bakıyordu. Ağrımı almıştı almasına, neden sardunyalara bulaştırmıştı? Sertçe "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedim.

Kamren "Bir şey yaptığım yok, majesteleri. Sadece ağrınızı almak için çabalıyordum."

"Sardunya ne demek oluyor peki?"

"Efendim, kendinizi nerede hayal ettiğinizi bilmem mümkün değil." dedi. Fakat gözlerini benden kaçırmıştı. Biliyordu işte, biliyordu. Gözlerimi kısarak ona baktım.

"Hiç iyi yalan söyleyemiyorsun, Kamren. Kendine dikkat et. Benim karşımda özellikle. Ben diğerleri gibi değilimdir."

Başını saygıyla eğdi, hafifçe gülümsedi."Sizin karşınızda cam gibiyim, kuşkunuz olmasın. Saydam olmalıyım ki, bana koşulsuzca güvenebilin."

"Tatlı sözlere hiç gerek yok."

Kapıya yönelmiştim. Efendim demesiyle arkamı döndüm."Ağrınızı aldım, değil mi? Eğer yine başınız ağrırsa beni çağırabilirsiniz. Kan Tanrıçası'nın şifasıyla sizi rahatlatayım."

"Küstah!" dedim. O muzipçe omuzlarını silkti. Bir şey demeden odadan çıktım.

Kamren yapmıştı yapacağını. Neyin peşindeydi, anlamıyordum. Baş ağrımı almıştı ama başka kuşkulara neden olmuştu. Tanrım! Başka derdim yok muydu? Birçok insanla uğraşıyordum, Kamren'le neden uğraşayım? Az önce yaptığı beni başka bir yere sürüklemişti. İlk başta huzuru bulmuştum. Rüyamdaki gelincikli bahçeyi görmüştüm. Sonrasında gelişenler kontrolün benden çıktığını gösteriyordu. Yık duvarlarını diyen de oydu. Neden duvarımı yıkacaktım ki? Çektiğim duvarlardan çok memnundum. İnsanlar bana zarar veremiyordu. Kimse bu duvarı geçemezdi. Diğer yandan gelinciklerin sardunyalar olması beni çıldırtmıştı. Sardunyaların yeri, bende apayrıydı. Sanki bunu bilirmiş gibi karşıma çıkarmıştı. Tamerin'i hatırlatmak istemişti. Budala herif! Amacı neydi? O kadını hatırlatıp ne elde edecekti? Sersem. Bana acı çektirmek istiyorsa büyük bir hayal kırıklığına hazır olsundu.

Akşam yemeğini tek başıma yemek istemiştim. Kimseyi görmek istemiyordum. Bunun için çalışma odama kapanmıştım. Bir kase çorba sonrası önümdeki belgelerle ilgilenmiştim. Kafamı dağıtmam lazımdı. Kamren, kütüphane sorunu, Farzad ve diğerleri. Her şey çok fazlaydı. Anlamsızca. Bugün fazla yoğun geçmişti. Güzel bir yalnızlık iyi gelirdi. Beni gevşetirdi. Yalnız kalmayı seviyordum. Ruhum dinleniyordu, insanlarla savaşma gücü buluyordum. Benim en iyi dostumdu. İnsanlara göre bana zarar veriyordu. Oysa bunda zarar verecek bir şey yoktu. Daha az duygularım inciniyordu, daha az üzülüyordum. Mükemmel bir çözüm. İnsan denilen varlık, yalnızlığıyla barışırsa güçlü olabiliyordu.

Yatak odama geçmiştim. Benden kısa bir süre sonra Negin gelmişti. Mavi elbisesi ona yakışmıştı, koyu saçları açıktı. Yeşil gözleri bendeydi. Onu çağırmamıştım ama gelmesine itirazım olmamıştı. Usulca yanıma oturdu, gülümsedi. Elini yanağıma koymuştu. Gülümseyerek "Birkaç gündür görüşemiyoruz." dedi.

"Sarayın yoğunluğu." dedim.

"Seni özledim ve yanına gelmek istedim. Askerlerin girmeyin deseler bile aldırış etmedim. Bana ihtiyacın olduğunu hissettim."

"Yalnızlık bana iyi geldiği için kimseyi istemedim."

"Kendini bu kadar yalnız bırak, Paiman. Çevrenden koparsın." diye fısıldadı ve yanıma yaklaştı. İyice yakınımdaydı."Ayrıca hani bu sarayda sana en yakın olan bendim. Alındım."

Gülerek "Alınman gereken bir şey yok." dedim.

"Kendi yerimin farklı olduğunu sanıyordum. Biliyorum, aramızdakiler farklı ama olsun. Ben sana yakın olmak istiyorum."

"Negin, sen olması gereken yerdesin. Seni kendimden uzaklaştırmıyorum. Sadece dinlenmek istedim, hepsi bu."

Elinin tersiyle yanağımı okşadı."Bırak, ben sana şifa olayım. Kendini soyutlama." diye mırıldandı. Yüzlerimiz yakınlaşmıştı. Dudaklarım dudaklarına değince itiraz etmedi. Kendimi ona bıraktım. Onun teninde kaybolmuştum.

Birkaç gün boyunca ne Kamren'i görmüştüm ne de diğerlerini. Saray içinde beni geren insanlardan kaçabildiğim için kendimi şanslı görüyordum. Azem'le vakit geçirmek beni mutlu ediyordu. O sıralarda Kamren'i görüyordum ama pek konuştuğum denilemezdi. O ise suçunun farkında değildi. Pişkin davranıyordu. Utanmaz herif! Yaptığı şeyin farkında olmaması daha da beni sinirlendiriyordu. Azem'e yansıtmamaya çalışıyordum. Annesiyle olan çatışmamın yeterince farkındaydı, sırada Kamren olmasındı. Kamren bunun avantajını da çok iyi kullanıyordu. Ara ara üçlü sohbetlerle başarıyordu. Kamren'i çözmeliydim.

Kütüphane konusuysa pek ilerleme kaydedildiği denilemezdi. Kayıp kitap hala bulunamamıştı, sorgulamalar sonuç vermiyordu. Laf almak zordu. Hepsi sözleşmiş gibi aynı cümleleri sıralıyorlardı. Durum bu olunca çözülmesi güç bir düğüm meydana gelmişti. Sinirlerimi geriyordu. Kitabı çalan ve kitabı elinde tutan kişileri düşündükçe ister istemez geriliyordum. Yapılacak büyüyü bilsem önüne geçmek için her şeyi yapardım. Tehlikeli bir büyünün sorun açmasını istemiyordum. Kitap, Khahra sınırları içinde değildi. Dabeer bunu kesinleştirmişti. Neredeydi, kimdeydi? Nasıl Khahra dışına çıkmıştı? Birçok soruyu çözmeye çalışıyordum. Yorucuydu.

Sorgulamadan çıkmıştım. Bir sonuç alamamıştım. Diğer yandan Roshni benimle görüşmek istiyordu. Kaveh'in annesinin derdi neydi? Bir şeyler karıştırdığı kesindi ama ispatlanmayan suçla karşısına çıkmak beni kötü gösterirdi. Sanki annemin etkisi altında kalmışım ve ona saldırmışım gibi olurdu. Roshni bunu çok iyi biliyordu ve kullanıyordu. Ah, Kaveh! Neden anneni burada bırakmıştın ki? Başıma belaydı. Eh, o da haklı. Tamerin sarayında Roshni gibi güç arzusuyla yanan bir kadını asla istemezdi. Haliyle Khahra'da kalması doğaldı.

Roshni'nin oturma odasına gelmiştim. Yaşlı kadın, ben gelince ayağa kalktı ve saygıyla eğildi. Haremde saygı görüyordu. Babamın büyük aşkı olduğu içindi. Bu saygıyı iyiye kullandığı denilemezdi. Başımı hafifçe sallayıp "Kısa süreliğine geldim, Roshni." dedim.

Roshni "Majesteleri, sizi gördüğüm için mutluyum."

"Kısa kes, yalakalık cümlelerini sonraya sakla." dedim. Yüzü bozulsa bile zoraki bir şekilde gülümsedi.

"Sizi uyarmak istedim, ekselansları. Bu uyarıyı bir annenin oğluna yaptığı bir uyarı gibi düşünün."

"Konu ne?"

"Ana Kraliçe Elaleh. Kendisi beni asılsızca suçluyor. Ona göre ben size karşı pek iyi duygular beslemiyormuşum."

Annem, neden dilini tutamamıştı? Yeri gelince çok sinsi davrandığına şahit olmuştum ama şimdi sinsi olmakta zorlanıyordu."Annemin her zamanki hisleri olarak görün. Yılların verdiği bir şey bu. Aranızdaki çekişmeyi bilmeyen yok."

"Size katılıyorum. Yılların verdiği kinle düşünüyor. Benim size nasıl bir zararım dokunabilir ki?"

"Hiçbir şekilde dokunamaz."

"Anneniz bunu anlamıyor. Prens Farzad'la görüşmemden rahatsız olmuş, bunun hakkında konuşuyor. Oysa Farzad'la görüşmemde hiçbir kötü niyet yok."

"Annemi ikna edin, beni değil. Ben sizin kimle görüşüp kimle görüşmediğinizi düşünecek birisi değilim. Zira sizi etkisiz birisi olarak görüyorum."

Tek kaşını kaldırdı, dikkatle beni süzdü."Böyle düşünüyor olmanız beni şaşırttı. Hatırlarsanız, ben Kral Kaveh'in annesiyim."

"Kaveh'in annesi olmanız, Saevthas topraklarında size bir ayrıcalık tanıdığı anlamına gelmiyor. Sarayda kalma nedeniniz Kral Bahram'ın yani babamın cariyesi olmanızdan kaynaklı." dedim. Sesim soğuk çıkmıştı.

Roshni donukça bana bakıyordu."Kral Bahram'ın çok sevdiği cariyesiydim ama hayat bana hak ettiğim konumu veremedi. Bir cariye olmaktan öteye gidemedim. Yine aynı hayat bana bir kralın annesi olma şansı verdi. Üstelik benim kanımı taşıyan bir çocuk, bu topraklara varis oldu. Düşünüldüğü kadar küçümsenecek birisi değilim, ne dersiniz?"

"Açıkçası karşınızdaki aynanın sizi nasıl olduğundan büyük gösteriyor, düşünüyorum. Böyle bir aynayı bulmanız, size yakışırdı. Eh, haklısınız. Hayatınızda çok fazla kayıp oldu, teselli şart."

"Kral, sınırları çok zorluyorsunuz. Anneniz sizi doldurmuş, belli."

Ona doğru birkaç adım attım. Gözlerinde nefreti görmüştüm. Aynı zamanda sönmeyen hırsı. bu hırsın beni zehirlemek istediği apaçık ortadaydı."Ben hür hareket eden birisiyim. Kimseye bağlı kalmam. Sizi uyarıyorum. Ters bir hareketiniz olursa Kaveh bile sizi kurtaramaz."

"Bence siz dikkatli olun. Dostlarınız kadar düşmanlarınız da var."

"Uyarınız için teşekkürler. Konuşmamız bitti." dedim.

Roshni'nin yanından ayrılmıştım. O kadın, tehlikeliydi. Bir şeyler yapmam lazımdı. Sözlerinde gizliden gizliye tehdit vardı. Benim dengemi sarsmakla tehdit ediyordu. Farzad'a verdiği söz bu olmalıydı. Ona güç verecekti, o da hayaline kavuşacaktı. Kendisini önemli görmeye bayılıyordu. Ben buna izin verir miydim? Asla! Karşısında kim olduğunu unutuyordu. Onun oğluna benzemezdim. Acımazdım. Kimseye acımazdım. Bunu öğrenemediyse öğrenecekti. Benim için hiç sorun yoktu. Neden ona acıyacaktım ki? Merhameti hak etmeyen zavallıydı o. Kimseye merhamet göstermemeliydim belki. Merhamet göstermek, zayıflıktı.

Kaveh-Paiman karşı karşıya gelir mi? Kaveh Saevthas'ın iç meselelerine karışır mı?

Paiman kayıp kitabı bulabilecek mi? Kitabın yokluğu saray içinde öğrenilir mi?

Dijan-Paiman tartışmasında kim haklıydı? Paiman'ın yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Paiman-Roshni konuşması için düşünceniz nedir? Roshni sizce neyi amaçlıyor?

Gelecek bölüm Bartan olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top