3.6 Olması Gerekenler ✵
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 16.02.2022 (00:38)
Bölüm Şarkısı: The Neighbourhood - Heaven
İyi Okumalar!
✵
Lussamus Krallığı - Omae
Kaveh - Yaş:36
Yanımdaki kadına bakıyordum. Huzurla uyuyordu. Yüzü huzurluydu, sakindi. Zihnine ufak bir giriş yaptığımda kabus görmediğini anlamıştım, beni daha çok mutlu etmişti. Zira geçmişin ufak hasarı olarak ara ara kabuslarıyla boğuşuyordu. Zaman onun kalbini daha katılaştırmış olsa bile hala içinde yıpranmış, ezilmiş olan vardı. Kalbi sert, hükmü sonsuzdu. Tıpkı Gazap Tanrısı gibi. Bu haline itirazım yoktu. Özünde aynı Tamerin'di. Sadece sert olmayı öğrenmiş, bu şekilde davranmaktan çekinmiyordu. İstediğini aldığında özündeki Tamerin'i ortaya çıkıyordu.Aldığı kararların sertliğini biliyordu ama yapmam lazım diyerek kararlar alıyordu. Başka yolları kabul etmiyordu. Sonuçta hayat ona sert davranmıştı, o da hayatın ona öğrettiğini uyguluyordu.
Peki ben neden onun bu sert kararını kabul etmiştim? Tamerin'in sözleri mi beni ikna etmişti yoksa Esthere'nin konuşması mı? İkisi değildi. Beni ikna eden şey, Valcan idi. Tamerin'in abarttığı kadar var mı diyerek bu adamın düşüncelerini kendime çekmek için onu yanıma çağırmıştım. Konuşmasında beni kışkırtmamıştı, zihnindeki düşünceleri kışkırtıcıydı. Hedefi Nesenni'yi özgür bırakmak sonrasında kendisini yönetebileceği bir kukla kraliçe yapmaktı. Hatta başarabilirse evlenmek. Eldar bu planda neredeydi denilirse onun gücünü senatörleri ikna etmek için kullanacaktı. Dile getirilmeyen sözlerden dolayı bir insanı cezalandıramazdım. Yüzüme karşı oldukça saygıylıydı. Hızlı hareket edebilmek adına Tamerin'in planını kabul etmiştim. Eh, ona Valcan'ın düşüncelerinde bu var diyemezdim. Bir anda bunu dersem Valcan bunu anlardı. Tamerin'e diyecektim elbette, ondan bir şeyler saklamayı sevmiyordum.
Onun ipek tenini okşarken gülümsedim. Tamerin'in planı onun istediği gibi işlemeyecekti. Letite ve Eldar ayrılacaktı, buna itirazım yoktu ama Nuscha ile evlenmeyecekti. Nuscha hayatından memnundu. Evet, zor zamanlar geçiriyor olabilirdi ama bu ablasının istediği biriyle evlenmesi için yeterli bir bahane değildi. Bunun yerine daha göze batmayacak birisi lazımdı. Bunu yakın zamanda bulurdum. Tamerin ise ikna olurdu. Nasıl olsa ana hedefi Letite'ydi. Onlar ayrıldıktan sonra Nuscha veya başka birisinin olması sorun olmazdı.
Tamerin gözlerini araladı, bana eşsiz gülümsemesini bahşetti."Günaydın, sevgilim!" diye fısıldadım.
Tamerin "Günaydın." diye mırıldandı, uzanıp beni öptü. Daha yakınıma gelmişti. Derin gözleri üzerimdeydi. Bakışları derin ve davetkardı. İlk gördüğüm zamanda aynı şeyi düşünmüştüm, şimdi de aynı şeyi düşünüyordum. Efsunu bozulmuyordu.
"Dün kendimize vakit ayırmak, iyi geldi."
"Kesinlikle!" dedi neşeyle.
"Tabii insanlar arkamızdan konuşacaktır, kraliyet çifti boş durmuyor yeni bir bebek gelecek."
Tamerin gözlerini devirmişti."Onları ilgilendiren bir konu değil."
"Haklısın." dedim gülerek. Başını kaldırıp bana baktı.
"Birbirimizi hep mutlu edebiliyoruz. Bu hep böyleydi. Reme veya Omae fark etmedi. Bunu çok seviyorum, Kaveh. Zaman bizi yıpratmadı. Bundan korkuyordum."
"Korkma, Tamerin. Zamanın gücü bize geçmiyor. Seninle benim aramdaki bağ güçlü. Hiçbir güç bunu koparamaz."
"Hayatımda hep sevilmeye hasrettim. Sayende sevmek ve sevilmek nedir, çok iyi biliyorum. Teşekkür ederim."
Kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Teşekkür etmesine gerek yoktu. Normal bir şeydi bu. Fakat o hayatı boyunca bunu görememişti. Bir insanın sevilmek nedir bilmemesi, kötüydü. Yanağını okşamıştım."Teşekkür etmene gerek yok. Bu konu teşekkür edilecek bir konu değil ki, oldukça olağan şeyler." dedim. Başını iki yana salladı, eğdi.
"Benim için öyle olmadığını çok iyi biliyorsun. Hayatımın nasıl geçtiği ortada, Kaveh. Ben sevgiye açtım. İçten içe sevmek ve sevilmeyi arzuladım. Belki başıma ne geldiyse bundan geldi, bilemiyorum."
"Her şey geride kaldı, ben yanındaydım. Sen beni seviyorsun, ben seni seviyorum. İşte hikayemiz burada mutlu sonla bitiyor." dedim. Mutlu bir tebessüm yüzüne yayılmıştı.
"Haklısın, çok haklısın." dedi. Tebessümü yüzünde yavaş yavaş solmuş, yerini düşünceli bir hale bırakmıştı."Biz beraber daha güçlüyüz." diye mırıldandı.
"Evet, aşkım. Bunu çok iyi biliyoruz. Sen ve ben, birlikte güçlüyüz. Beraber planımız işleyecek ama sana farklı bir önerim var."
"Nasıl bir öneri?"
"Bence Nuscha'yı Eldar'la evlendirme, bunu yaparsan hiç hoşlanmadığın birine benzeyeceksin." dedim. Dikkatle bana bakıyordu."Baban gibi olmazsın değil mi?" dedim yavaşça.
Dişlerini sıkarak "Asla!" dedi.
Gülümsedim. Tamerin bunu düşünmüştür elbette ama önemsemediği açıktı. Fakat kıymet verdiği birisinin ona bunu demesi onu kızdırır, yaptığının hata olduğunu bilirdi. Benim yapmam gereken şey, canını acıtmadan yön değiştirmesini sağlamaktı. Ufak bir hamle ama gerekliydi."Baban zamanında senin adına karar verdi, sonucu gördük. Aynı kaderi Nuscha yaşamasın, aşkım. Bunun yerine çevremizde bekar ve evlenmek isteyen genç birisi kolayca bulunur."
"Bize sadık olacak mı?"
"Elbette. Sadık dostlarımızdan birisinin akrabası olabilir. Böyle düşün." dedim. Onu yastığına yavaşça itmiş, üstte yer almıştım."Madem oyunu katı bir şekilde oynamak istiyorsun, kendi özündne kopmadan yap."
"Babama benzemek istemiyorum. İlk başta bu bana önemsiz gibi gelmişti ama sen deyince her şey farklı gözüktü. Haklısın. Babam gibi olmak kötü, ben onun gibi olamam."
"Ayrıca şu var. Valcan'ın gözüne batmaması lazım. Eğer biz Eldar'ı Nuscha ile evlendirirsek Valcan gibi uyanık bir adamın dikkatini çeker. O adamın düşünceleri iyi değil, Tamerin. Düşüncelerinde bize karşı düşmanlık var." dedim. Boynunu öpücüklere boğmuştum. Dikkatini dağıtarak demek en sağlıklısıydı. Tekrardan ona baktığımda gözleri kısılmıştı."Her şey sakince ilerlemeli."
"Seni ikna eden şey bu oldu o zaman. O adamın düşüncelerini öğrendin."
Alnından öpmüştüm."Adamın düşüncelerini öğrendim ama bu sözler dile dökülmediği için bir şey yapmadım."
"Dile dökülseydi keşke. Her şey daha kolay olurdu. Suç kanıtlanmadığı sürece herkes masumdur. Onu düşüncelerinden dolayı tutuklarsak haksız oluruz."
"Temkinli adımlarla ilerlersek sorunu çözerceğimize inanıyorum. Fevrilikten kaçınmalıyız."
"Geç kalmak istemiyorum. Zamanımızın kısıtlı olacağı kanısındayım. Sertçe ilerleme nedenim bu. Valcan ve diğerlerinin önünü kesmemiz şart."
"Korkma, başaracağız." dedim yumuşak sesle. Onu ikna etmiştim. Bunun zaferiyle dudaklarına yöneldim, beni memnuniyetle karşıladı. Bacakları aralanmıştı, elleri sırtımda gezinmeye başlamıştı.
Kahvaltı ve banyo sonrasında gün içinde ordudaki üst rütbeden komutanlarla görüşmem vardı. Tabii bundan önce kısaca konuşulacak konulara göz gezdirmiştim. Lussamus'un beni kabul etmesindeki en büyük neden askeri meselelerdeki açığıydı. Orduyu yönetebilecek ciddi bir komutan yoktu. Tamerin ise ordu işleriyle arası pek parlak denilemezdi. Boşluğu güzel değerlendirmiştim. Siyasi meselelerde de ağırlığım vardı. Sonuç olarak Lussamus Kralı olmuştum. Abrek görseydi, kahrından sarayın en yüksek yerinden kendini atardı diye düşünmeden edemiyordum. Onun kral olmak istediği yerde benim hükmüm geçiyordu. Hayat ne kadar garipti, değil mi? Her şeyin başında bu noktaya geleceğimizi kimse bilemezdi. Reme'deki o festival alanında Tamerin'i görmemle her şey başlamıştı ve hikayemiz burada daha farklı devam ediyordu. Nerede noktalanacağını yaratıcılar bilebilirdi.
Hikayenin nasıl biteceği konusunda herhangi bir his yoktu. Ne zaman kendi sonumuzu düşünsem boşluk hissi oluşuyordu. Tarifi yoktu. Sonumuzu getirecekler vardı, bunu hissediyordum. Bastırmak güçtü. Bir şeyler yaklaşıyordu. Büyük bir şeyler. Kimsenin beklemediği, önemsemediği anda olacaktı bu. Büyük yıkımlara gebeydi, kan kokusu tüm topraklara yayılacaktı. Bitmek bilmeyecek olan bu fırtınada Tamerin'i ve çocukları korumam lazımdı. Geleceğimiz karanlığa batmamalı, kan kokusu bize doğru esmemeliydi. En önemli olan şey, yaşamak ve yaşatmaktı. Bunun için çabalıyordum. Üstelik yine aynı hisler beni o güçle yüzyüze getireceğini fısıldıyordu. Yüreğimdeki o karanlık ses, sadece benim değil Tamerin'in de karşılaşacağını söylüyordu. Bizim kaderlerimizin değiştirilme sebebi oydu. Onu bulmak istiyordum, tanımak ve gücünü test etmek. Fakat yaratıcılar zamanı değil diyerek bir şekilde yolumu tıkıyorlardı. Umarım doğru anda, doğru insanlarla ve doğru yerde karşılaşırdık.
Toplantı sonrasında kısa bir süreliğine kütüphaneye geçmiştim. Okumam gereken birkaç kitap vardı. Kitapları bulmuş, ceviz masaya geçmiştim. Tarihle alakalı seçmiştim. Desanz'la olan ilişkide askeri üstünlükle beraber siyasi üstünlüğü elde etmek için tarihi bilmek önemliydi. Öksürük sesiyle başımı kaldırdım, Fardin'i gördüm. Kumral saçları kısacık kesilmişti, bal gözleri ciddiydi. Başını eğdikten sonra bana bir zarf uzattı. Sakin bir sesle "Khahra'dan geldi, efendim." dedi.
Zarfı alınca ofladım. Bordo zarftaki mühürden mektubun sahibini tanımak zor değildi. Dijan. Bu sefer sorunu neydi, merak ediyordum. Her mektup gönderdiğinde bir şeylerden şikayeti vardı. Üstü kapalı olarak Azem'le onu buraya almamı ima ediyordu ama bu mümkün değildi. Abimle bir anlaşma yapmıştım, buna uymak zorundaydım. Üstüne üstlük Azem'in geleceği için bu olmak zorundaydı. Dijan kendi penceresinden olaylara baktığı için anlamak istemiyordu. Beni bu açıdan zorluyordu. Zarftan mektubu çıkardım okumaya başladım.
Kaveh
İyi olduğunu düşünüyor, her daim iyi kalmanı istiyorum. Aramızda geçen olaylara rağmen artık kötülüğünü istemiyorum. Bunun nedeni her şeye rağmen Azem'in babası olmaya çabalamandan dolayıdır. Nerede olursan ol, oğlumuzu düşündüğünü ve onun iyiliğini istediğini gösteriyor olman yüreğimi ferahlatıyor. Korkularımı gerçekleştirmedin. Evliliğimiz kötü bitse bile sonrasındaki dostane tavrın için sana minnettarım.
Khahra'yı soracaksan olursan burası yokluğunda daha farklı bir yer haline geldiğini biliyorsun. Senin boşluğunu doldurmaya çalışan Rekistaan yılanları var. İtiraf etmem gerekirse bu beni korkutuyor. Oğlumuz 11 yaşında bir çocuk ama kimse onun çocuk olduğunun farkında değil. Bir rakip olarak görülüyor. Kalplerinde iktidar hırsı olanlar için Azem bir tehdit ve bu konuda ürküyorum. Kendilerinin güce erişememesi, Azem'in suçu değil. O, bir çocuk. Neden bunu anlamak istemiyorlar? Geceleri bunu çok düşünüyorum. Anladığım şey söz konusu iktidar olunca herkesin yetişkin olduğu. Çocuklara yer olmayan bir savaş. Yapmam gereken şeyse Azem'i korumak. Bunu layığıyla yapmak istiyorum. O, bizim Saevthas'a bırakacağımız bir miras. Belli bir yaşa gelesiye kadar bizim korumamıza muhtaç. En iyi biz koruyabiliriz, Kaveh. Onu senden ve benden başka kimse derin sevemez. Çevresindeki herkes onu çıkarı için sevecek.
Sözlerim seni kızdırabilir ama gerçeği değiştirmeyecektir. Amcası bile onu sırf veliahtı olduğu için seviyor. Sen görmüyorsun ama ben şahit oluyorum. Acaba Azem veliaht olmasaydı bu kadar çok üstüne düşer miydi? Sanmıyorum. Paiman'ın davranışları samimi gelmediği gibi sürekli olarak beni uzak tutma çabası var. Azem'den neden uzak tutuluyorum, sözlerimle oğlumu mu zehirleyeceğim? Çok komik bir şey bu. Kimse bir evladı annesi ve babası kadar çok düşünemez. Paiman bunu anlamak istemediği gibi benden habersiz işler yapıyor olması can sıkıcı. Ben uyarıyorum ama beni ciddiye aldığı söylenemez. Yetmezmiş gibi benden habersiz kararlar alıyor. Öğretmenini seçti, beni görmezlikten geldi.
Lütfen bir şeyler yap, Kaveh. Abini uyar, beni ciddiye almasını sağla. Onun karşısında denksin. Sen bir kralsın, o da. Ayrıca Azem'in babası olan sensin, o değil. Ona karışmakta özgürsün. Azem, Paiman'ın etkisi altında büyüdükçe bizden uzaklaşacak diye korkuyorum. Korkularımı anlar, müdahale yaparsın diye düşünüyorum. Belki de en iyi çözüm Azem'in seninle olmasıdır. Yıllardır bu fikrin sıcaklığına kapılıyorum. Ben ve Azem için bu olamaz mı?
Geleceğe dair umutla bakan, seni bir dost olarak anan
İl'Dijan Bejiran
Mektup düşünmeden yırttım. Dijan'ın mektuplarına yaptığım bir hareketti. Her seferinde böyle şeyler yazmaktan sıkılmıyordu.İstediğini ona vermemekte kararlıydım. Yırtılmış kağıtları zarfa koyarken "Dijan'ın klasik bir mektubu, önemli değil." dedim.
Fardin "Canını sıkmışa benziyor."
"Sıktı. Sözleriyle beni etkilemeye çalışıyor ama olmaz bu. Abimin Azem konusunda aldığı kararların, bana zıt olacağını düşünmüyorum."
"Neden?" dedi. Sonra kendisine sandalye çekip karşıma oturmuştu.
Arkama yaslandım, dudaklarımı büktüm."Çünkü Azem Saevthas'ın geleceği. Hangi hükümdar geleceğine kötü davranarak koca bir ülkenin geleceğini mahveder?"
"Haklısın ama elimde değil. Kral Paiman'ın sana olan bakışı çok açıktı. Senin oğlun olduğu için içine sinmiyor olabilir."
"Benim oğlum dışında bir veliahtı var mı? Yok. Azem'i yapmazsa kimi yapacak? Diğerlerinin soyu tutmadıysa ben ne yapabilirim? Ayrıca abimin Azem'e benim yüzümden sert davranacağını düşünmüyorum. Öyle bir şey olsaydı, anlardım. Azem'in mutlu olduğunu gözlerinde görüyorum."
"Belki bir gün yanında kalır, olamaz mı? Onun babası sensin."
"Bunu çok isterim. Kardeşleriyle büyümesini, onlarla oynamasını ama olamayacak, Fardin. Evlatlarım içinde kendimi en mahcup hissettiğim çocuk, o. Onun geleceği için diyorum her seferinde ama bu koca bir kandırmaca mı yoksa gerçek mi, zaman gösterecek."
"Seni tanıyorum. Sen bir kadın uğruna evladını terk edecek kadar duygusuz bir adam değilsin. Kalbin sert değil."
Buruk bir tebessümle ona baktım."Ben babam değilim, Fardin. Onun gibi evlatlarıma acımasız davranamam." dedim. Elim yarama gitti. O yaraya dokunurken içim sızlamıştı. Kaç yaşında olursam olayım, yaşananları silemiyordum. Silmek istesem bile aynaya baktığımda yüzüme vuruyordu."Ben babam değilim, bununla çok gurur duyuyorum."
"Başarılı bir kral, cesur bir komutansın. İnsanlar seni seviyor, sana saygı duyuyorlar. Kral Bahram sert birisiydi. Sertliği nedeniyle sevilmedi."
"Bugünlere gelmek kolay olmadı ama başardım. Kendimle gurur duyuyorum. Babam gibi olmadım, başarılı birisiyim, harika bir ailem var ve beni seven, çok sevdiğim bir kadınla evliyim. Başka ne isteyebilirim?"
"Daha iyi olacak, inanıyorum. Hatta ileride Prens Azem'in yanında olacağını düşünüyorum."
Kafamı iki yana salladım."Bu mümkün değil, Fardin. Azem'in kaderi Saevthas'da saklı. Çok isterim yanımda olmasını ama olamaz."
"Fırtına Tanrısı der ki, hayal et. Hayal ettikçe gerçeklik toprağına tohmunu ekersin ve bir gün o tohum yeşerir." dedi. Ona baktım, bir şey demedim. Hiçbir şey bilmiyordu. Bazen hiçbir şey bilmemenin verdiği saflığı istiyordum. Kısa bir süreliğine kafamı dinlerdim.
Saevthas'da neler oluyor, merak etmiyordum. Azem'in zarar görmemesini istiyordum sadece. Orası yılanların yuvasıydı. Azem'in sağ kalması lazımdı. Abimin onu koruyacağına inancım tamdı. Bana duyduğu hisler nedeniyle Azem'e saldıracak kadar alçak birisi değildi. Ayrıca onun mutlak gücü için Azem mükemmel bir araçtı. Her şeyi güce çeviren bu adam, nasıl Azem'e zarar verebilir değil mi? Diğer yandan benden sonra Saevthas'da oluşan boşluğun farkındaydım. Bu boşluğu doldurmaya çalışan sırtlanlar vardı. Abimin dikkatli olması şarttı. Kimse ben değildi. Ben, onun için büyük bir şanstım. Benim kadar güçlü olan birisi orada kral olmak isterdi. Abimin açığı yok gibiydi ama yalanlarla yaratılması hiç zor değildi. Bastırılabilirdi elbette ama emin olamıyordum. Sonuçta birçok düşman birleşirse tek başına ne kadar direnebilirdi?
Abimle bu zamana dek iletişime geçmemek, yararlıydı. Yaşananlar kolay değildi. Ona göre onu kandırmıştım. Hayallerinin önüne bir engel olmuştum. Bana göreyse olması gerekenler olmuştu. Ben hiçbir zaman Saevthas'a ait olamamıştım. Babam bunu istemişti. Tamerin'den uzak kalmamı, Saevthas'a odaklanmamı arzulamıştım. Beyhude bir istekti. Olmamıştı, yapamamıştı. Sahip olduklarımla yetinememiştim. Daha fazlasını arzulamıştım. Pişman değildim. Pişman olursam delirirdim. Bunu çok iyi biliyordum. Şu anki halimden memnundum. Şikayetim yoktu, olmazdı. Geleceğe odaklı olmam gerekiyordu. Bundan sonrası için en iyisi buydu. Zira gelecek karanlıktı.
Kütüphaneden sonra çocuklarla vakit geçirmek güzel gelmişti. Onların birbiriyle olan iletişimleri izlemek güzeldi. İkizler kardeşlerini seviyorlardı. Ayrımcılık yapmıyorlardı. Bu konuda Tamerin'in etkisi büyüktü. Babaları farklı olsa bile kardeş olduklarını çok güzel vurgulamıştı. Ne olursa olsun, birlikte olacaklarını belirtiyordu. Onlar böyle olmalıydı. Kardeşlik bağları güçlü olursa devlet güçlü olurdu. Kim ne derse desin. Aile bağları, ülkelerin geleceğini etkiliyordu. Kuvvetli olursa iktidar konusunda çatışma olasılığı azalıyordu. Ah, şu iktidar insanı ne hale getiriyordu.
Bahçenin kenarına çekilip çocukları izlerken yanıma Gazap'ın Oğlu gelmişti. Zaman geçse bile bu adam değişmiyordu. Varlığı destekti, itirazım yoktu. Boş yere oturdu. Gülümseyerek "Ufak bir sohbet güzel olur." dedi.
"İtirazım olmaz." dedim.
"Buraya yerleştiğinden beri kendini güzel kanıtladın, insanlar kabullendi. Olması gerekeni yaptın."
"Bundan sonrası ne olacak, Büyücü? Ben bunu çok düşünüyorum ve hissettiğim tek şey kaos oluyor. Yaklaşan kaosu sen de hissediyorsun, eminim."
"Nasıl bir kaos hissettiğini merak ediyorum."
"Dipsiz bir çukur olarak niteleyebilirim. İnsanı içine çeken, yutan bir güç. Üstüne üstlük asla olmaması gerekliymiş gibi geliyor." dedim. Yutkunup derin bir nefes aldım. O gücü düşündükçe tuhaf bir ağırlık üstüme çöküyor gibiydi."Lanetli bir güç var, herkesi lanetiyle kasıp kavuracakmış gibi hissediyorum."
"Kan Tanrıçası'nın etkisini taşıyorsun, Kaveh."
"Sezgilerimin bu kadar güçlü olması kimi zaman canımı sıkıyor. Hiçbir şey bilmeseydim, kafam daha rahat olurdu. Diğer yandan bu güzel bir avantaj. Sevdiğim herkesi koruyabileceğim anlamına geliyor."
"Hislerinde yanılmadığın doğru. Şunu bil, sen ve diğerleri olmasaydı bu bahsettiğin güç kendi kendini tükettiği gibi başka insanları da tüketecekti. Şimdiyse bir umut var. Tabii bu umut özgür iradenizle bozulmazsa."
"Özgür iradeyle nasıl bozulacak?" dedim merakla.
Gazap'ın Oğlu'nun yüzü ekşimişti. Bu durumdan hoşlanmadığı çok açıktı."Delice alınan kararlar, geçmişten gelen kin yüzüne bozulabilir. Özgür iradeye karışmak çok güç, biliyorsun. Kişinin kararına bağlı. Örneğin Tamerin ve abindeki ilişki, tamamen bir özgür seçim üzerine kuruluydu. Tamerin'in seçtiği bir seçim."
"Geleceğe yönelik birçok savaşın olabileceğini düşünüyorum. Bir tanesi var ki, beni huzursuz ediyor. Bunun nedeni özgür iradeden kaynaklı mı?"
"Hangi savaşı görüyorsun?"
"Kuzey'dekilerle olan savaş." dedi keskin bir ses. Gelen Kan'ın Kızı'ydı. Kırmızı ipek kumaş, bedenini sarmıştı. Simsiyah saçları açıkta kalan bir göğsünü kapatıyordu.Uzun tırnakları onun korkutucu havasını tamamlıyordu. Yavaşça Gazap'ın Oğlu'nun yanına oturdu, bacak bacak üstüne attı."Kaveh bunu gördüğü yetmezmiş gibi Kral Katili olduğunu da görüyor. Hadi, Kaveh. Söyle bunu."
Kaşlarımı çatıp "Bu kadar düşüncelerimi okuyup bilmesen keşke, çok rahatsız edici." dedim.
"Sana yardımcı olmaya çabalıyorum. İnan, ben de istemem o kralın katili olmanı. Fakat şimdilik engel olmak mümkün değil."
Gazap'ın Oğlu "Kral Bartan'ın katili misin?" dedi. Sakince bunu sormuştu.
"Evet, onun katiliyim. Normalde buna yönelik bir şey hissetmemem lazım ama olmuyor. Hissediyorum. İçim acıyor, bu adamın ölmemesi gerektiğini bilir haldeyim. Venira'ya kızıyorum." dedim.
Kan'ın Kızı, Gazap'ın Oğlu'na baktı. Sertçe "Böyle bir şey olursa sonumuz geldi demektir." dedi. Gazap'ın Oğlu rahattı. Onun rahatlığı Kan'ın Kızı'nın daha sinirlendirmişe benziyordu."Bir şey söyler misin? Olması gereken şeyin bu olmadığını çok iyi biliyorsun."
Gazap'ın Oğlu "Biliyorum, biliyorum. Her şeyin farklı olabileceği kanısındaydım. Savaş zamanına kadar vaktimiz var, kardeşim. Sabırlı ol."
"Savaş olursa ne olacak? Bartan Ztin'le olan savaşında galip geldi, benimle sevaştı ve öldü. Sonrasında bizi bekleyen kaosa nasıl direnebileceğiz?" dedim.
Kan'ın Kızı "Direnmemiz mümkün mü diye sorsan daha gerçekçi olurdu." dedi. Alaycı sesi, ürpermeme neden olmuştu. Acımasız gerçekleri açıkça dile getiren birisiydi, yalan söyleyeceğini düşünmüyordum.
Gazap'ın Oğlu "Kaveh'i korkutma, hala bir şey bitmiş değil."
"Onun güçlendiğini hissederken senin gibi iyimser kalamıyorum." diye mırıldandı. Aralarındaki konuşmayı çözememiştim. Daha huzursuz olmama neden olmuştu.
"Böyle gizli saklı olmanız hiç hoş değil. Açık olmanız gerekiyor." dedim. Karşılık alamamıştım, susmuşlardı. Onların suskunluğu bir çözüm değildi, bir kaçıştı. Onlar susarsa sussunlardı. Ben ne yapacağımı çok iyi biliyordum. "Suskunluğunuz bir yanıt değil, bir kaçış. Bunun farkında olun."
Kan'ın Kızı "Her şeyi zamanında öğrenmen daha iyi. Şu an odaklanman gereken şeyler bunlar değil, Kaveh."
"Ben her şeye odaklanabilirim, sıkıntı yaşamıyorum.Aklımı kurcalayan meseleler olunca huzursuzum. Hissettiğim kaos, Ölüm'den Dönen'le alakalı. Madem siz açık olamıyorsunuz, ben açık olayım."
Gazap'ın Oğlu "Kaveh, doğru hissediyorsun ama şimdi gerilme. Yapılması gereken çok şey var.Olması gereken birçok olay varken sakin kalmak şart."
"Yine de bazır sorularıma yanıt bulamıyorum. Bartan konusu soru işaretli kalıyor, yanıt veremiyorsunuz."
Kan'ın Kızı "Karmaşaya neden olmasından endişeleniyoruz."
Gazap'ın Oğlu "Tamerin gibi olmayı deneyebilirsin. Kimi zaman onunda senin gibi soruları oluyor, cevaplarını buluyor. Aklını karıştırmamak için ufak bir şekilde zihnini karıştırıp unutmasına neden oluyorum." dedi. Sıradan bir şeyden bahsedermiş gibi konuşması hoşuma gitmemişti. Tamerin duysa kızardı.
"Tamerin bunu bilirse sana çok kızar." dedim.
Gülerek "Onun gibi keskin zekalı birisinden bu kaçar mı? Bir şey demiyor, rahatladığını hissettiği için susuyor." dedi.
"Bana böyle bir şey yapmanıza izin vermem."
"Sana böyle bir şey yapmak mümkün değil. Tamerin sıradan bir insan olduğu için kolayca yapılıyor fakat sen Rekistaan kökenli bir büyücüsün. Anlaman zor olmaz."
Bir şey diyememiştim. Acaba Tamerin'in yanıtını bulduğu sorular neydi, merak etmiştim. Bunu ona soracaktım. Yanıt vermedikleri soruların yanıtını bulacaktım. Zihnimde bunu oynayamayacaklarını söylüyorlardı, buna güvenebilir miydim? Bilemiyordum. Karmaşık bir konuydu. Bu zamana kadar bize karşı dürüstlerdi ama sakladıkları çok fazla şey vardı. Ölüm'den Dönen kimdi, bilmiyorduk. Hayatımızı şekillendirecek olan sorunun yanıtını vermemeleri canımı sıkıyordu. Öbür yandan Bartan meselesi vardı. En azından bunun yanıtını alabilirdim. Onların sunduğu bahane, zamana bırakmaktı. Akışın bozulmasından korkuyorlardı. Benim akışa yönelik bir müdahalem olmayacaktı, neden kadere karşı bir hamlem olsundu? Çok saçmaydı, gerçekten saçma.
Akşam yemeğinde aklımda bu konular olduğu için suskundum. Tamerin daha konuşkandı. Onun konuşkanlığını izlemek güzeldi. Cıvıl cıvıldı, hayat dolu olduğunu hissediyordum. Çevresindeki insanlarla eğleniyor, onlarla sohbet etmekten keyif alıyordu. Özellikle bugün onu sinir edecek birisi masada olmadığı için neşesini daha çok gösteriyordu. Hoş, Tamerin söz konusu duyguları olunca ketumdu. Sevmediği birisine karşı hislerini muazzam bir şekilde saklayabilirdi. Kimse anlamazdı. Düşmanlarına acıyordum. Tamerin'in ne zaman zehrini salacağını anlayamazlardı.
Yatak odamıza geldiğimizde ona bugün olanları anlattım. Daha fazla içimde tutamamıştım. O da merakla dinlemişti. En sonunda güldü. Neden güldüğünü anlayamamıştım. Kaşlarımı çatıp "Neden güldün?" dedim.
Tamerin "Gazap'ın Oğlu'na güldüm, yaptığı şeyin farkındayım ve o da benim farkında. Komik geldi."
"Anlıyorum." diye mırıldandı.
"Öncelikle Dijan'ın kuruntularından sıyrılman güzel, aşkım. O nasıl desem, abinle seni kapıştırmak için bahane arıyor gibi geliyor. İkinizi kapıştırıp Azem'de üstünlük kurmak istiyor."
"Dijan'ın yıllardır istediği şey bu ama olmaz. Azem için, abim daha iyi bir seçenek. Ters bir şey olmayacağına inancım tam."
Bir eli yüzümdeydi, yanağımı okşadı."Azem konusunda içimiz rahat, her şey olması gerektiği gibi ilerliyor. O konuda iyi iş çıkardın, sevgilim. Yapılması gereken her şeyi yaptın."
"Yapmak zorunda olduğum şeylerdi. Azem'i abime bırakmış olsam bile tam anlamıyla rahat olmam lazımdı." dedim. Minik bir gülümseme yüzümde oluşmuştu. Planımda başarılı olacağıma inanıyordum."Peki diğer konu hakkında ne diyeceksin?"
"Gazap'ın Oğlu ve Kan'ın Kızı, her zamanki gibiler. Bir şeyler var, çok genel bahsediyorlar ama ne olduğunu söylememekte ısrarcılar."
"Akış bozulmasın diye yapıyorlar."
"Kendi kuralları olsun diye oluyor. Bizim kötülüğümüzü istediklerini düşünmüyorum. Fakat bu kadar gizemi sevmiyorum. Senin ve benim gibi kaderi değiştirilmiş olanlar var."
"Kim?"
Buruk bir tebessüm yüzündeydi. Gözleriyse başka anlara dalıp gitmişti."Abrek kaderi değiştirilmiş birisiydi. Hayat onun kaderini benim kurbanım olması için önüme attı, bense acımadım."
"Ciddi olamazsın. Abrek, hiç öyle durmuyordu. Herhangi bir insan gibiydi."
"Kaderi değiştirilen herkesin aklı başında olacak diye bir kural yok. Abrek bir deliydi, korkunç bir deli üstelik. Fakat öldü ve ölümü bir şeylere hizmet etti. Sayesinde ikizlerim Cupuer Laneti taşımıyor."
"Bunları daha önce söylememiştin." diye mırıldandım. Tamerin omzunu silkti. Söylememe nedenini anlıyordum. Korkunç geçen yıllarıydı. Bu yıllardan bahsetmek istemiyordu, her seferinde kaçacak bir yolu oluyordu. "Kendi yaralarını benimle paylaşmaktan asla çekinme."
"İnan, sana açıklamayı çok istedim ama olmadı. Kelimeler zor döküldü, şimdi biliyorsun. Abrek'i öldürme nedenim krallığı almak için değildi, ayrıca ikizlerin geleceği içindi. Tabii Prens Tyber bunun olacağını biliyor muydu, bilseydi evet der miydi merak ederim."
"Bilmediği kanısındayım."
"Ben de senin gibi düşünüyorum. Onun veya babamın yerinde olsaydım, asla evladımın kaderiyle oynamazdım. Ne olursa olsun bunu yapmazdım." dedi ve derin nefes aldı. Gözlerindeki derinlik beni üzmüştü. Kendi içindeki düşüncelerde boğuluyordu. Elini alıp öptüğümde bana baktı.
"Şöyle düşün, birbirimizi bulmamızı sağladı. Bundan daha iyi bir şey var mı?"
Gülümsemişti. Gözlerindeki bir parça keder dağılmıştı, buna sevinmiştim."Doğru diyorsun. Konu çok dağıldı, sana diğer kaderi değişeni demem lazımdı."
"Bir kişi daha mı var?"
"Evet, var. Ara ara ben bunu unutuyorum, Gazap'ın Oğlu sayesinde. Venira'nın da kaderi değiştirildi. Nedeni hakkında bir şey bilmiyorum."
"İşte bu çok ilginç." diye mırıldandım.
"Fazlasıyla ilginç. Amacı bizimkisiyle aynıysa işimiz zor. Bana olan nefreti nasıl yıkılacak? Bunu merak ediyorum. Amacı farklı olabilir, tıpkı Abrek gibi bir kurban olabilir. O zaman her şey çok daha iyi olur."
"Bir kişi daha var, Tamerin."
Kaşları hafif çatılmıştı."Onun kim olacağına dair bir tahminim yok. Bulmamız gerekli mi, evet ama çok fazla meseleyle uğraşıyoruz."
"Venira'dan önce ulaşırsak daha iyi olmaz mı?"
"Bilemiyorum, düşünmek istemiyorum. Zamana bırakalım. Çok yorucu bir konu." dedi. Gülümseyip dudaklarını öptüm, birbirimize sarılıp uyumuştuk.
Gün günlük rutinlerle başlamıştı. Senato toplantısı, sakindi ama ileride kaynayan bir kazan olacağını biliyordum. Çünkü Tamerin artık köleliğin kaldırılmasına karar vermişti. Bunun için ön hazırlık yapıyordu. Köleler ve azatlıkların rahatlığını sağlayacak yasaları sokmak istiyordu. Senatörlerin kimileri anlıyordu, kimileri anlamıyordu. Bazı uyanıklar anlamama konusunda direniyorlardı. İstedikleri kadar direnip karşı çıkmaya çabalasınlardı. Tamerin bir şeye karar vermişse o iş bitmiş demekti. Kararından dönerdi ama ikna olursa. İkna etmek zor değildi. En azından ben zorlanmıyordum.
Toplantı sonrası Elbruz'u çağırmıştım. Bu sarayda ona güvenim, başkaydı. Bir keresinde zeki insanları severdim, çevremde böylelerini tutardım. İkincisi bana olan bakışı diğerleri gibi olmamıştı. İnsanlar benim ilk başta kendimi kanıtlamamı beklerken o yanımda olmuştu. Kendimi kanıtlamam şarttı, kabul ediyorum ama ben onlara zarar verme amacıyla gelmemiştim. Bu çok açıktı. Olanları biliyorlardı, benim nasıl olduğumdan haberdarlardı. Ah, neyse. Bunu düşünmeyecektim. Zor olan geride kalmıştı. Geleceğe odaklanmak şarttı.Gelecek her daim daha güzel olacaktı. Bizi ne beklerse beklesin.
Elbruz'la gerekli belgeleri inceledikten sonra ona Tamerin'le olan planı anlattım. Ters bir şey olacağını sanmıyordum, ona güveniyordum. Böyle bir şeyde uygun görmeseydim asla onu seçmezdim. Beni sakince dinlemiş, başını sallamıştı. Gözlerine bakarak "Senin çevrende böyle birisi var mı?" dedim.
Elbruz "Elbette var, efendim. Kız kardeşim, uygun olabilir diye düşünüyorum."
"Çok güzel. Valcan'ın davranışları çok can sıkıcı, Daraes soyuysa kaybetmememiz lazım. Üstelik bu akrabalık sana da çok güzel yarayacaktır. Otan soyunu daha çok benimseyecekler."
"Bu ince plan için teşekkür ederim. Bir tehlike daha savuşturulmuş olacak."
"Tam anlamıyla değil. Onun düşüncelerinde farklılık devam edecek. Başka bir şekilde onları ortadan kaldırmamız lazım. Açıkça saldırmalarını bekleyeceğiz, fena bir seçenek değil. Belki de bir oyun kuracağız, tamamen kurtulmuş olacağız."
"Bana kalırsa şimdilik sessiz kalalım. Kraliçe ve sizin oyununuza göre verecekleri tepki, yol haritamızı çizecektir."
"Eldar'ı kaybetmeyeceğimiz için mutluyum. Vaktimiz azken böyle bir oyun oynamak, şarttı. Ben başka bir soyun güçlü olabileceğini düşünmüştüm."
Elbruz gülümseyerek "Efendim, burada hiçbir şey için uzun vakit olmaz. Süre azdır, sert oyunlar oynamak şarttır." dedi.
"Khahra ve Omae iki uç nokta. Bazen elimde olmadan Khahra kafa yapısıyla olaylara yaklaşıyorum."
"Bu bize faydalı oluyor, yeni bir bakış açısı sunuyor. Kraliçe de bunun farkında. Bunun için size minnettar." dedi ve kapı tıklandı.
Gel dememle içeri Caelum girdi. Caelum, Tamerin'in ablasının eşiydi. Sekreterlikte çalışan bu adamdan hoşlandığım denilemezdi. Hırsları buram buram bana geliyordu. Bozuk bir peynir gibi kokuyordu. Oysa o kendisini güzel saklıyordu. Saygıyla başını eğdikten sonra Elburz'a baktı.Sakin bir sesle "Baş başa konuşabilir miyiz, majesteleri?" dedi.
"Hayır, ne söyleyeceksen burada söyle." dedim. Tamerin ailesinden pek hoşlanmıyordu ve hoşlanmamakta çok haklıydı. Caelum, Lividas ailesine uygun bir damat olmuştu ve sürekli olarak bizden bir şeyler talep ediyordu. Yine bir şeyler isteyecekti."Konuş, dinliyorum."
"Buraya özür dilemek için geldim. Geçen gün eşim benim adıma Kraliçe'den nahoş taleplerde bulunmuş."
"Nasıl bir talep?"
"Benim senatör olmamla ilgili, ekselansları. Benim böyle bir arzum yokken karım kendi hırslarına kapılıp Kraliçe'nin karşısına çıkması beni utandırdı. Kraliçe'nin vaktini harcadı."
Başımı hafifçe salladım. Ah, şu mesele. Caelum karşısındakini salak sanıp uyanık geçinenlerden birisiydi. Düşüncelerini karşımda saklamaya çalışması nafileydi. Onu açık bir kitap gibi okuyordum."Kraliçe Tamerin'den özür dileyebilirdin, bana neden geldin ki?" dedim.
"Çünkü siz onun eşisiniz, onun adına görüşmeler yapar ve kararlar alırsınız." dedi. İşte zehrini dökmüştü. Gülümseyerek masaya kollarımı koyup ona baktım.
"Ben Tamerin'in sahibi değilim, Caelum. Onun eşiyim dediğin gibi. Onun adına kararlar almak, benim haddime değildir. Keşke şu düşünce yapını değiştirsen öyle karşıma çıksan. Tamerin bu sözlerini duyarsa seni sarayın içine almaz, haberin olsun."
"Majesteleri, Lussamus kuralları..." dedi ve elimi havaya kaldırdım.
"Savunman beni ilgilendirmiyor. Lussamus kuralları diye savunmanı istemiyorum. O kurallar geçerli olsaydı, ben burada olmazdım."
"Size saygısızlık yapmak istemiştim." diye mırıldandı. Başını eğmişti."Biz aynı ailedeniz."
"Saygısızlık istesen de yapamazsın, Caelum.Ayrıca biz aynı aileden değiliz. Tamerin Lividaslar'la görüşmüyor. Kendine samimiyet yaratma. Şimdi odadan çık, bu saygısızlığını görmezlikten geleyim."
Yüzü kızaran Caelum odadan çıkmıştı. Elbruz onun arkasından "Bu adam çok tuhaf, efendim." dedi.
"Tuhaf demeylim, kurnaz. Aramızda samimiyet yaratıp istediğini alma peşinde. Senatör olabilecek bir akla sahip değil, bunu anlamıyor. Böylesinin Senato'da ne işi var, haksız mıyım?" dedim.
"Haklısınız, haklısınız." dedi. Sonra konu değişmişti.
Aradan geçen günler daha sakin geçmişti. Afsun geri dönmüştü, Tavigan'da olanları anlatmıştı. Orası başka bir meseleydi. Afsun sinirli bir halde dönmüştü. Rahibe iyi ağırlamıştı, bunda sorun yoktu. Sorun diğer ülkelerin tavırları olmuştu. Ona göre diğer ülkelerle asla dost olmamalıydık. Hepsini saygısız bulmuş, hepsi kibirliydi. Buna bir şey diyememiştim. Karar vermek erkendi. Afsun anlık öfkeyle anlatıyordu. Belki hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Bu ihtimali gözardı edemezdik. Bulunduğumuz konum hassasken her ihtimali değerlendirmemiz şarttı.
Tamerin de benim gibi düşünüyordu. Ona göre Tavigan ciddiye alınmamalıydı. Tavigan bir toplantı düzenliyorsa bir tersliğin olduğunu düşünüyordu. Çünkü Rahibe Chaezan güven vermiyordu. İkili oynadığı zamanlar çoktu. En basiti bizim evliliğimizi onaylamıyorken şimdi biz onun sözde en güvendiği hükümdarlardık. Bu davetlerde farklı bir hesap güdüldüğünü düşünüyordu. Ona katılmıyorum diyemezdim. Chaezan, garip bir kadındı. Göründüğünden daha fazlaydı. Bu hem ürkütücüydü, hem de hayranlık verici. Sonuçta onun gibi birisi için bulunduğu konum muazzamdı. Hiçbir insanın başaramayacağı bir şeydi. Daha fazlasını istiyor muydu? Elbette! Sonuçta iktidar şerbetini bir defa tadan, bir daha bırakamaz derdi benim atalarım. Bu söze inanıyordum.
Şimdiyse sakin adımlarla yürüyordum. Nesenni'yle görüşecektim. Onun isteği vardı, benden istiyordu. Nesenni'yi oda hapsine almıştık. Öldürmek fazla zalim gözükmemize neden olabileceği için oda hapsinin uygun olacağına karar verilmişti. Fakat fazla dikkat çekiyordu. Bize karşı olanlar için mükemmel bir seçenekti. Bu konuda ne olacağını bilemiyordum.
Kilitli kapı açılmış, içeri girmiştim. Nesenni ayakta beni karşılamıştı. Cupuer güzelliğinden bir şey kaybetmemişti. Bal rengi saçları açıktı, mavi gözlerine uyan mavi bir elbise giymişti. Gergin bir şekilde bana bakıyordu. Biraz da korkuyordu. Yıllardır hapisti, ister istemez korkuları artmıştı. Elini boynuna götürmüştü. Yumuşak bir sesle "Bir isteğin varmış, beni görmek istemişsin." dedim.
Nesenni "Ben kütüphaneden kitaplar alıp okumak istiyorum." dedi. Sesi masum çıkmıştı. Küçük bir kız gibi duruyordu.
"Bunu yazıp iletmen yeterliydi, neden beni çağırdın ki? Önemli bir şey oldu sandım."
"Yazıp iletseydim, karın yırtıp atardı. Sen ondan daha samimi geliyorsun. Yüzüne dersem olabileceğini düşündüm. Reme'de bir zamanlar dosttuk."
"Tamerin düşündüğün kadar zalim birisi değil."
"O zaman ben neden bu dört duvardayım? Vahşi bir hayvan gibi beni buraya kapattı.Özgürlüğümü bana vermeyen bir zalim."
"Onu anlaman lazım, Nesenni. O hükümdar, kendisine bir rakip olmasını istemiyor. Sense karşımızda olabilecek en iyi seçeneksin."
Kafasını iki yana salladı."Benim size zararım olmaz, Kaveh. Benim isteğim bu dört duvardan kurtulmak ama mümkün değil."
"Senin iyiliğin için burada kalman daha güzel."
"Venira'ya gönderin o zaman." dedi. Masumca bana bakıyordu. Sonrasında bakışları durgunlaştı, bakışları benden kaçtı."Hoş, o da beni ister mi yanında? Naymahaen Kraliçesi oldu, Lussamus kalbinden silinmiştir."
Ona Venira'nın aklındaki çılgın planı demeyecektim. Gülümseyerek "Kardeşlik sevginizi her daim takdir etmişimdir. Reme'de birbirinize çok bağlıydınız. Hala o bağlılık devam ediyordur, bundan eminim." dedim.
"Buna inanmamı bekliyor musun? Çocuk değilim."
"Venira'nın yanına gönderilsen bile sorun olur. Bir Cupuer'den daha kötü bir şey varsa iki Cupuer'in birlikte olmasıdır. Lütfen, ömrünün sonuna dek burada olacağına alış. Senin isteğinin kütüphane olmadığı belli, sen özgürlüğünü istiyorsun."
"Ben çok yalnızım, görebileceğim kimsem yokken isteklerimi birine demem lazımdı."
"Eğer böyle yaparsan ben bile gelmem, Nesenni. Kitap istiyorum dedin ama özgürlüğünü istediğini dile getirdin."
"Kötü bir şey istemiyorum, Kaveh." diye fısıldadı.
"Bizim için kötü bir şey istiyorsun, bu nedenle istediğini sana veremem. Evet, rahat olmanı sağlarız. İnsansın, neden yapmayalım? Fakat özgürlüğün bizi felakete sürükler. Özellikle hassas bir ipte yürüyorken sana bunu yapamam."
Dizlerinin üzerine çöktü, ellerini sıkmıştı. Başı eğikti."Ben bunu hak etmedim, böyle bir son benim sonum olamaz. Prens Tyber'in kızıyım, düştüğüm şu duruma bak. Yıllardır özgürlüğümü dileniyorum."
"Böyle olsun istemezdim ama yapacak bir şeyim yok. Keşke her şey farklı olsaydı." dedim. Gözlerini bana dikmişti. Yaşlarla doluydu.
"Tamerin'in sana zarar vereceğinden korkmuyor musun? Abrek'i öldürdü, seni öldüremez mi sanıyorsun? Nasıl ona güvenebilirsin, yanında olabilirsin? O, kendisi dışında kimseye değer vermeyen birisi."
"Nesenni, ben Abrek'le bir değilim. Tamerin bana aşık, beni öldürmez." dedim sertçe.
"Onun aşkı, koca bir yalandan ibaret. Seni sevmiyor, sana değer vermiyor. Sen de onun için bir kuklasın. O kara fahişenin sana vereceği zararı göreceksin, Abrek gibi bir sonun olmasın."
Derin bir nefes aldım. Sağ elimi havaya kaldırdım. "Cupuer Deliliği'ni yeterince gördüm. Senin bu lanetten az pay aldığını sanırdım, almışsın. Kendi kendini zehirlemeye devam et. Kütüphane isteğine evet demiştim ama şu haline bakınca düşüneceğim. İyi günler, Nesenni!" dedim ve odadan çıktım.
Onun bu halleri acınasıydı. Özgürlüğünü dilenmek beni çağırmıştı. İlk başta ona üzülsem de üzülmemem gerektiğini hatırlatmıştı. Cupuer Laneti'ni göstermişti. Olmayacak gerçeklerle saldırıya geçmişti. Tamerin'in beni sevmediğini iddia etmesi, delilikten başka ne olabilirdi? Biz birbirimiz için yaratılmıştık. Her şeye birlikte göğüs geriyor, düzene alışıyorduk. Bundan sonrasında da bu olacaktı. Zamanı gelince birlikte savaşmaktan çekinmeyecektik. Birbirimizden güç alarak devam edecektik. Olması gerekenler olacaktı, korkumuz yoktu.
✵
✵
✵Kaveh'i nasıl buldunuz? Zaman ona nasıl etki etmiş?
✵Dijan'ın mektubundaki amaç sizce neydi? Kaveh'in tepkisi doğru muydu?
✵Nesenni-Kaveh konuşması için düşünceniz nedir? Nesenni, Tamerin'e zarar verebilir mi?
✵Kaveh-Gazap'ın Oğlu konuşması için düşünceniz nedir? Olması gereken şeyler sizce ne?
Gelecek bölüm Chaezan olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top