3.43 Kuyruğunu Yiyen Yılan✵
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 16.09.2022 (00:46)
Bölüm Şarkısı: · Elley Duhé - MIDDLE OF THE NIGHT
*3. Kısım son Tamerin bölümüdür.
İyi Okumalar!
✵
Lussamus Krallığı - Omae
Tamerin
İnsanların en zayıf anı, kendilerini olduğundan güçlü ve kusursuz olarak gördükleri andır.
Bunu diyen kişi, şu an karşımda rahatça oturuyordu. Kavruk tenli, kel adamın bu rahatlığını anlayabilmişt değildim. Gazap'ın Oğlu'nu ne zaman tam anlamıyla anlamıştım ki şimdi anlamış olacaktım? Söyledikleri ilk başta çok anlaşılır duruyordu. Evet, anladım diyordun. Sonra düşününce binlerce anlam içerdiğini anlıyordun. Şimdi neden bunu dediğini düşünüyordum. Konuya nasıl geldiğimizi bile bilmiyordum. Ne desem bilemiyordum.
Bir yaşındaki oğlum Narter'in saçlarından öpmüştüm, kafa karışıklığımdan kurtuluşum buydu. Kucağımdaydı. Benim güzel bebeğim. Kaveh'in yokluğunda bana güzel bir arkadaş oluyordu. Kaveh dönüyordu, Desanz'ı almış bir şekilde dönüyordu. Onunla gurur duyuyordum. Gelişiyle güzel bir kutlama düzenlenmiştim. Desanz'ı alması açıkçası çok önemliydi. Sıradan bir savaş değildi, toprak kazanma durumu olarak görülmemeliydi. Desanz'ı almakla Lussamus'u başarılı bir şekilde yönetiğimizin kanıtıydı. Cupuerler'den bile daha iyiydik. Lussamus'un sorunları çözülmüş, toprakları genişlemişti. Gücünü kanıtlamıştı. Bir hükümdar olarak daha ne isteyebilirdim?
Bu süreçte değişik haberler de almıştım. İlki kuzeyle alakalıydı. Ztin düşmüştü, Dahou intihar etmişti. Naymahaen kuzeyin tek ülkesi olmuştu. Naymahaen'e bu savaşta asker yardımı yapamamıştık, Kaveh Desanz için askerleri kendisine ayırmak istemişti. Fakat ordunun ihityacı olacak yemek, ilaç gibi malzemeleri göndermekte sorun olmamıştı. Bu konuda Bartan'ın özel teşekkür mektubu geçen gün gelmişti. Venira'ysa minnettarlığını göstermek amacıyla ufak bir kılıç ve kalkan takımı göndermişti. Yeğenlerime diyerek not düşmüştü. İyi niyetle düşülmüş bir not olarak düşünüyordum. Durduk yere ikizlerimi bana kışkırtacak değildi, yapsaydı önceden başlardı buna. Kendim adına seviniyordum. Tehlikeli bir düşman silinmişti.
Kötü haberse Paiman'la alakalıydı. Esthere söylemişti. Dabeer büyü gücüyle Esthere ulaşmıştı. Güvenle gelmeleri için sınıra askeri birlik göndermiştim. Başlarına gelenler korkunçtu. Saevthas'ı kaybetmişti, zorlukla kaçabilmişti. Şükredeceğim şey, yılanların ölmemiş olmasıydı. Hala tavandan sarkan ölü yılanlar beni irkitiyordu. İster istemez ürpermiştim. Narter'i bir kez daha öptükten sonra oğlum kollarımın arasından kurtulmak istemişti. Bakıcılarına vermiştim, onlarsa onu oyun oynaması için halıya oturtmuşlardı. Şimdi ahşap oyuncağını sürerek oynuyordu.
Ona bakarken "Kendimi asla ben kusursuzum ve en güçlüyüm diye kandırmadım. Mutlaka kusurum, zayıflığım vardır." dedim.
Gazap'ın Oğlu "Normal bir insan olan her insan bunu der. Kendini kaybedenler kusurlarını görmezlikten gelir, kendini güç içinde kaybeder."
"Peki biz konuya nasıl geldik? Az önce gelecek hakkında konuşuyordum. Lafı ustaca çevirmelerine hayranım."
Sözlerime gülmüştü. İçten, babacan gülüşü içimi rahatlatmıştı."Ben de senin keskin zekana hayranım. Lafı bir noktaya getirme peşindeydim, sessizce yapmak istiyordum. Sen bunu anladın."
"Konuş bakalım, büyücü." dedim. Kollarımı kavuşturup arkama yaslandım.
"Geçen gün ufak bir hamle yaptım. Karşımızdaki rakiple görüştüm, onun aklını bulandırdım. Tek değildim, kardeşlerim de vardı ama o onları göremedi. Kendini o kadar güçlü gördüğü için diğerlerinin farkına varamadı. Ben onunla konuşurken kardeşlerimse onun planlarını, düşüncelerini okudular."
"Anlamadım."
Parmaklarını oynatarak "Büyünün gücü, kızım." dedi. Önündeki fincanı aldı, çayını yudumladı."Kendi gücünü kullanarak bir şeyler yapmak istiyor. Neler yapmak istediğini daha önceki görülerimizde görmüştük, şimdi daha emin olduk. Onun amacı size ve sizin kanınızı taşıyanlara lanet bulaştırmak."
"Aman ne güzel! Daha kim olduğunu bilmediğim sözde düşmanımın planları var."
"Kim olduğunun bir önemi var mı, yapacaklarını ciddiye almalısın. O, yaşama öfkeli. Öfkesini kusmak istiyor. Kustuğu öfkeyse ölümün çürümüşlüğünü saçacak."
"Peki sen onu nasıl oyaladın?"
"Ona duymak istediği şeyleri söyledim. Evet, ufak bir bedel olarak açıklamamam gereken bir şeyi söyledim ama çözüm olarak Paiman'a güveniyorum. Ona güvenmek zorundayım."
Tek kaşımı kaldırdım. İşler gittikçe karmaşıklaşıyordu. Sinirden kahkahalarla güldüm. Gazap'ın Oğlu, dudaklarını inceltip gülümsemişti. "Tanrım, ne berbat bir döneme denk geldim. Söyle bana, düşmanımızın lanetini nasıl bozacağım? En azından kanımı taşıyanları korumak istiyorum. Ben zaten kaderin seçtiği bir kurbanım, bana ne olursa olsun ama çocuklarım için bir şeyler yapmam şart. Gördüğüm kabuslar gerçeğe dönüyorken evlatlarımın tabutlarını görmek istemiyorum."
"Bence bulduğum çözüm aşırı hoşuna gidecek. Bunun için sevgili kocana ihtiyacımız var. Daha önceden ona söylediğim çözümü uygulamanın sırası."
"Nasıl bir çözüm?" dedim. Alaycı bir şekilde beni süzmüştü
"Oldukça memnun olacağını bil yeter. Eski ve güçlü bir büyü. Bunu yapacak insanların arasındaki bağ çok kuvvetli olmalı. Sen ve Kaveh'in arasındaki bağ çok kuvvetli."
"Sana inanıyorum, büyücü."
"Ateşle oynamayı sevdiğini biliyorum, bunu bir çözüm yolu olarak kullanmak iyi olacak. Kan'ın Kızı da benim gibi düşünüyor. Dediğim gibi sevgili kocanın dönmesiyle büyümüzü gerçekleştireceğiz."
"Peki düşmanımızı açıklamayacak mısın? Yıllardır bunu söyleyip duruyorsun ama kim olduğunu demiyorsun."
"Her şey olması gerektiği gibi ilerliyorken bunu bozamam. Kadere defalarca müdahale ettim, daha fazlasını yapamam. Şunu bil, her şey yolunda. Bu savaşı kazanacağınızı inanıyorum."
"Kaderimde değişen bir şey yok o zaman. Böyle anlıyorum."
Kafasını hafifçe salladı."Evet, rahat ol. Bu zamana kadar düşmanınızı dememek iyi oldu. Kendinizi daha güzel geliştirdiniz, güçlendiniz. Üstünüzde herhangi bir baskı olmadı. Düşmanınızı bilseydiniz işte o zaman baskı altında kalır, özgürce gelişemezdiniz."
"Fırtına Tanrısı'nın seçtiği kişi kim? Venira'nın çevresinden birisi mi yoksa uzakta mı? Onu de."
"Tamam, diyorum. Fırtına Tanrısı'nın kaderini değiştirdiği çocuk..." dedi ve kapı tıklandı. Gözlerimi devirmiştim. Kapı bir kez daha tıklanmıştı. Gazap'ın Oğlu gülmüştü."Yaratıcılar nerede, nasıl engelleyeceğini biliyorlar."
"Zaman bana göre kimi zaman en tehlikeli zehir." dedim. Gel dememle içeri asker girmişti. Asker saygıyla eğildikten sonra bana dönmüştü.
Asker "Kraliçem, Kral Kaveh ve şanlı ordusu geldiler. Sizi bekliyorlar."
Heyecanla ayağa kalkmıştım. Dün gelen haberci onun yarın şehre giriş yapacağını söylemişti."İnanamıyorum, gerçekten geldi mi? Hani yarın geliyordu, beni mi kandırdı?"
"Bunu kendisine sorarsanız, majesteleri." dedi ve başını eğdi.
Gazap'ın Oğlu "Askere soracağın, git kocana sor." dedi gülerek.
Odadan hızla çıkmıştım. Kalbim hızla atıyordu. Onunla her uzak kaldığımda onu çok özlüyordum. Her karşılamadaysa yüreğim bir kuş yüreği gibi hızlı atıyordu. Oysa yarın gelecek diye her şeyi hazırlatmıştım. Şehire girişlerinden itibaren büyük bir kutlamayla karşılanacaktı. Haber vermeden erken gelmesi planlarımı bozmuştu. Neyse hemen bu akşama güzel bir kutlama yemeği ayarladım. Saray mutfağı biraz daha çok çalışırdı, karşılığını alırlardı. Davet salonuda süslenirdi. Ah, Tanrım! Kaveh neden böyle yapmıştı? Hala erken gelmesinin şaşkınlığı vardı üstümde.
Aşağı indiğimde herkes benden önce gelmişti. Kaveh en öndeydi. Siyah zırhı üstündeydi,saçlarını at kuyruğu olarak toplamıştı. Çocuklarımızla konuşuyordu. Berslan, ikizi Merisa'yı yanına çekmişti. Diğer taraftan diğer kardeşleriyle gülüşüyordu. Kaveh başını kaldırıp beni gördüğünde Metkan kenara çekilmişti. Bana doğru birkaç adım atıp kollarını iki yana açmıştı. Ona koşup sarılsam ne olurdu? Kraliçeyim diye duygularımı gösteremeyecek miydim? Özlemiştim, korkmuştum. Her duamda Kaveh'in sağsalim dönmesi vardı. Şimdi karşımdaydı, kollarını açmış beni bekliyordu. Kendimi bu kollara bırakmak istiyordum.
Kaveh diye fısıldadım. Gülümsemiştim. Dayanamamıştım. Koşup ona sarıldığımda beni kendisine çekmişti. İncecik bedenimi kollarıyla sarmış, çevremizde döndürmüştü. İşte huzurun benim için tanımıydı. Kaveh'in kollarının arasında olmak, bana yeterdi. Önüme mücevherler dökülsündü, değerli kumaşlar serilsindi. Hiçbiri şu andan değerli değildi. Korkularım dinmişti, Kaveh sapasağlam bir şekilde yanımdaydı. Onun varlığı bile benim için mutluluk demekti. Onun yüzüne bakınca aynı şeyi görüyordum. Yüzündeki yara izine dokundum. Bu iz bile benim için bir anlamdı.
"Hayatımın ışığı!" diye fısıldadım.
Kaveh dudaklarımı yavaşça öptükten sonra "Benim güzeller güzelim, yüreğimin ateşi." dedi. Alnımdan öpünce gülümsedim.
Onun kollarının arasından çıkmış, ikizlerime doğru yürümüştüm. Berslan çocukluktan yetişkinliğe doğru geçiyordu tıpkı Merisa gibi. Tipik bir Cupuer'di. Sarı saçlar, mavi gözler. Kaveh onu alıp götürmüştü. Savaşı tatmak onu daha başka şekilde büyütür demişti, haklıydı. Kollarımı açmamla bana gelip sarılması onun hala içindeki çocuğu gösterirdi. Saçlarından öpmüştüm. Merisa'ya gel dediğimde gelmişti, o da bu sarılışa dahil olmuştu. Sarılmayı bıraktığımızda Berslan'ın yanağını okşadım.
"Büyümüşsün, Berslan. Bir askerin çehresi yüzüne oturmuş." dedim.
Berslan utangaç bir şekilde bakmıştı. Merisa heyecanla "Ben de aynısını söyledim, anne. Çok utandı." dedi.
"Utanmana gerek bile yok. Bu bir gerçek. Bakarsın deden Tyber gibi ünlü bir komutan olursun, Lussamus'u yükseltirsin." dedim.
Berslan "Senden ve ikizimden bu sözleri duymak, beni onurlandırdı anne." dedi. Sonra Kaveh yanımıza gelmişti. Elini belime koymuştu."Kaveh bana bu sözleri söyleyeceğini söylemişti."
Kaveh "Anneni yıllardır tanıyorum, Berslan. Onun hangi olaylara nasıl tepki vereceğini biliyorum."
Merisa "Bir gün öncesinden geleceğinizi bilmiyorduk. Annem yarın geleceğinizi söylemişti."
"Tatlım, ufak bir sürpriz olsun istedik. Ayrıca abartılı bir gösteriden kaçınmak adına bunu yaptım."
"O zaman saraya geçelim mi? Güzel bir dinlenme, hakkınız. Kaveh, sen odamıza geç. Ben ufak bir işimi halledeyim. Bugün için güzel bir kutlama olsun." dedim.
Kalabalık dağılmıştı. Bense yarın akşam düzenlenecek zafer ziyafetini bu akşama almak için uğraşmıştım. Akşam yemeği, ziyafette yapılacak gösteriler, konuklar. Her şey bu akşama kaydırılacaktı. Eh, salonun süslemeleri eksik olacaktı ama olsundu. Zaferin ışıltısı yeterdi bana göre. Bu gecenin kusursuz olacağına emindim. Desanz zaferinin ışıltısı yeterdi. Kaveh'in yanına geçmeden önce terzilere uğramıştım. Ziyafet için giyeceğim elbisenin hazır olduğunu görmüştüm. Son kez deneme amaçlı giymiştim. Birazcık daraltmaları gerekiyordu. Onu da gün içinde hallederiz demişlerdi. Artık Kaveh'in yanına geçebilirdim.
Yatak odasına geldiğimde Kaveh koltukta oturuyordu. Şile bezinden yapılma alt ve üst giymişti, saçlarını tepeden toplamıştı. Yorgun ama mutlu bir şekilde bana bakıyordu. Yanına oturmuştum. Yanımda olması bein mutlu ediyordu. Artık evine gelmişti işte. Niye hala aşamıyordum? Hala heyecanım vardı. Kalbim sakinleşseydi keşke. Bitmişti, Kaveh kazanmıştı. Artık yanımda olacaktı. Almak istediğimiz toprakları almıştık, daha fazlasını istemiyorduk. Daha fazlasını istercesine hırsla saldıramazdık, o zaman biz haksız konumuna düşerdik. Şimdi durmamız iyiydi. Bundan sonraki planımız, daha iyi bir gelecek için savaşmak olacaktı. Söz konusu tehlike dipsiz bir karanlıkken ona karşı planlarımızın olması şarttı. Bakalım, hayat bize ne gösterecekti?
Kaveh "Yoldayken bana özel bir elçi gönderdin. Saevthas'da durumların karıştığını, Paiman ve Azem'in hızla Omae'ye geldiğine dair. Detayları söyler misin?"
Dudaklarımı bastırdım. Ani bir karar almaması adına böyle bir şey yazmıştım. Detayı bilseydi eminim Farzad'ın başına Khahra'yı yıkmak için giderdi."Sakin olmanı istiyorum. Sakinliğin benim için önemli." dedim.
"Sakinim, seni dinliyorum. Burada olduğuma göre bir şey yapmam mümkün değil."
Gözlerimi kısıp "Senin gibi bir büyücüden bunu duymak, pek inandırıcı gelmiyor. Kan Tanrıçası'ndan güç alıp yaptığın büyüler aşikar." dedim.
"Tamam, tamam. Anlat, Tamerin." dedi. Ona Dabeer'in dediğini söylemiştim. Yüzü donuk bir ifade alırken ellerini sıkmıştı. Sıktığı eli tuttum."Sağlam bir şekilde gelecekler, aşkım. Lütfen, abini ve oğlunu dinlemeden bir adım atma."
"Farzad gibi bir sefil, ailemizin şanlı tahtına oturarak değerini düşürüyor."
"Evet, doğru. Fakat öncesini de biliyorsun. Tavigan sürekli olarak abinle uğraştı. En sonunda abin bu güç savaşında yoruldu, Farzad o zaman darbe indirdi. Zaten son bir yılda Farzad'la Tavigan yakın ilişkide deniliyordu."
"Oğlumun geleceğini çaldı, Tamerin. Ben buna göz yumacak değilim. Tavigan değil, tüm ülkeler o piçi desteklesin hiç umurumda olmaz. Kılıcımı elime aldığım gibi önüme çıkan herkesin kanını dökmeye hazırım."
"Savaş yorugunu bir orduyla hiçbir şey yapamayacağını çok iyi biliyorsun. Biraz zamana ihtiyacımız var. Önce Farzad'ı politik anlamda zayıf düşüreceğiz. Kendisi herkesin önünde rezil olacak. Ardından ordumuzun gücüyle onu tahtından edeceğiz."
"İbret olsun diye Khahra meydanında öldürteceğim onu. Pislik herif."
"Benim asıl korkum, şu an buraya gelmekte olan Paiman ve Azem'in durumu. Hiç iyi şeyler hissetmiyorum. Dabeer'in bu kısa haberinde bile Esthere yoğun bir yas hissettiğini söyledi."
Kaşlarını hafifçe çatmıştı."Kamren'den bahsetti mi? O nerede?" dedi. Derin bir nefes aldım. Başımı eğmiştim, eteğimi düzeltmiştim.
"Kamren'den bir haber yok. Umarım onlarla olduğu için Dabeer bahsetmemiştir. Diğer türlüsünü düşünmek bile istemiyorum."
"Dijan'ın da adı geçmedi." diye mırıldandı.
"Evet, geçmedi. Umarım Kamren ve Dijan geliyordur. Ağır bir yıkımla karşılaşmak, istemiyorum."
Kaveh öfkeyle yerinden kalktı. Odanın içinde dolanıp duruyordu."Farzad nasıl bir yıkıma yol açtığının farkında değil. Üstüne üstlük bir varisi bile yok. Nasıl taht peşine düşebilir ki? Yarını olmayan bir hükümdara kimse destek vermez. Saevthas Kralları için haremin kurulma nedeni budur. Hükümdarlar bugünü taşır, varisleri yarını. Bunun için varisler önemlidir, bir hükümdarın varisi olma şansı artsın diye harem kuruldu. Bizim dönemimizde sadece benim oldu. Diğerlerinin ne olduğu ortada." dedi. Aklıma gelen şeyler yüzünden ürpermiştim.
Gözlerimi kısıp "Farzad'a asla evlatlarımı yem etmem!" diye tısladım.
"Farzad'a karşı daha dikkatli olmalıyız. Kendisinin bir varisi olamayacağı açık. Bizim çocuklarımıza bulaşma olasılığı çok yüksek. Bense asla bir evladımı ona kaptıracak kadar saf değilim."
"İsterse yerle gökün varisi yapsın, asla olmayacak. Delare, Metkan, Raza ve Narter. Onları tehlike göz göre göre atamam."
"Farzad'ın bencil olduğunu biliyordum ama hep sakladı. Dışarıdan bizim gölgemizde kalan bir prens olarak görüldü ama içten içe kendi planlarını yaptı. Zamanı geldiğinde o planları gerçekleştirdi. Benim inanamadığım durum, abimin yenilmesi. Bunu ona yakıştıramıyorum."
"Abini çökerten şey, yılların verdiği yorgunluk oldu. Bir yerden sonra dayanamadı, çöktü. En ufak hatası onu bu noktaya getirdi. Şimdi nasıl toparlanacak, toparlanabilecek mi bu mühim. Azem adına mutluyum. Sonunda senin yanında olacak."
"Dijan umarım onunla geliyordur, Tamerin. Yoksa Azem'i de toparlamak zaman alacak."
Dijan. Öteki kadın. Benden hazzetmediğini biliyordum, ben de ona bayılmıyordum. Geliyorsa ona Azem için iyi davranırdım. Geçmişte yaptıklarını unutmamıştım, o da unutmamış olmalıydı. Hafifçe gülümsemiştim. "Dijan'ı sarayımda ağırlamak değişik olacak." diye mırıldandı.
"Benim Kamren'e ulaşmam lazım. Ondan her şeyi dinlersem içim rahatlar."
"Bence bu biraz zor çünkü Esthere başaramadı. Ne Paiman'a, ne Dabeer ne de Kamren'e ulaştı."
"Esthere'den daha güçlü olduğumu unutuyorsun. Üstelik Kamren bana karşı koymayacaktır. Öğrenmek istediğim şey, durumları."
"Buraya geldiklerinde her şeyi öğreniriz. Beraber yeni bir yol çizeriz. Zira Farzad'ın yaptıkları yanına kâr kalmamalı. Dünya adaletsiz bir yer, yeni bir adaletsizlik eklenmemeli."
"Çok sert bir şekilde adaleti tadacak. Hakkı olmayana elini uzatmak nedir, görecek."
"Chaezan'a da karşı dikkatli olmamız şart. Mutlaka bizimle görüşecektir. O kadın, takıntılı. Kazanmak adına her şeyi yapan birisi. Paiman ve Azem'i isteyecek." dedim. Ayağa kalktım, Kaveh'in karşısına geçtim. Onun ellerini tutmuştum."Asla ona teslim etmeyeceğimizi bilmeli. Bunun getireceği sonuçlara hazır olmamız gerekecek."
"Rahibeden korkmuyorum, Tamerin. İstediğini yapsın, zerre beni alakadar etmiyor. Gerekirse ona karşı da savaşırım."
Gülümseyerek ona baktım."Kılıcın bu kadar uzun mu? Herkese savurup duruyorsun. Düşmanın olmak istemezdim." dedim. Dudaklarıma minik bir öpücük kondurmuştu.
"Bence sen hayatımın en güzel konumundasın." diye fısıldadı. Kıkırdadım, ona sarıldım. Saçlarımı okşarken gözlerimi kapatmıştım. Hayat gittikçe zorlaşıyor olabilirdi ama Kaveh yanımdaydı. O ve evlatlarımın varlığı beni hayata karşı daha dik durmamı sağlıyordu.
Saevthas konusunda planlarımız Paiman'la şekillenirdi. Onu devredışı bırakma gibi bir planım yoktu aksine daha aktif rol alsın istiyordum. Saevthas'ı tamamen bilen oydu. Kaveh orada doğsa bile abisi kadar yakından bilemezdi. Paiman, hayatını ülkesine göre şekillendirmişti. Hayatı bu ülke uğruna paramparça olsa bile Saevthas'dan vazgeçeceğini düşünmüyordum. Başına ne gelirse gelsindi. Güçe aşık olan bu adamdan güçten vazgeç demek, komik bir şaka olurdu. Saevthas ise gücün diğer anlamıydı. Şu anki durumunda kaybetmesinin nedenini zayıflığından dolayı görmüyordum. Yorulmuştu, tükenmişti. Kolay değildi. Yorulduğu anda saldırıya uğraması onun suçu değildi. Hatası var mıydı? Hikayeyi tamamen bilmeden bir şey diyemezdim.
Diğer tehlikelere karşı dikkatli olmak şarttı. Farzad ve Chaezan. Hangisi daha ciddiydi diye sorulursa düşünmeden Chaezan derdim. Kadın Tavigan'ın başına geçtiğinden beri gittikçe güçlenmişti. Güçlendikçe gücünü Tavigan dışına da kullanmaya başlamıştı. Saevthas'da yaşananlar bu gücün zirvesi gibi geliyordu. Aynı şey neden bizim başımıza gelmesindi? Hükümdarları değiştirebilen bir güce karşı direnmek zor olacaktı ama başarmak zorundaydık. Ne olursa olsundu. Hatta bir müttefiklik kurulabilirdi bunun için. Güçlü ülkeler arasında kurulabileccek bir bağ, Chaezan'a karşı direnmemizi sağlardı. Neden olmasındı? Paiman siyasi anlamda tek olmayı seçen birisiydi ve kolayca avlanmıştı. Onun yaşadıklarından ders çıkaracaksam bunu çıkarırdım. Güçlüyüm diye kendimi yalnızlaştırmamalıydım. Gücüme denk bir müttefik, Tavigan'a karşı direnmeyi kolaylaştırırdı.
Her şeye rağmen bugünkü kutlama olacaktı. İçimizdeki olumsuzluklara rağmen dışarıya güçlü duruşumuz görülmeliydi. Akşamki kutlama yemeğine özenle hazırlandım. Koyu saçlarım bukle bukle yapılmıştı. Kraliçeliğimi belli eden defne yapraklarından yapılma altın tarak tokalar takılmıştı. Kırmızı elbisemi giymiştim. Ateş kırmızısı tenimde can bulmuştu. Eteği belimden gittikçe açılıyor, salınıyordu. Kollarımı şeffaf kırmızı bir kumaş sarıyordu. Altın işlemeleri omuz kısmımda, bileklerimde ve bel kısmında mevcuttu. Kolye olarak ince zincir olan, ucunda yakut bulunan kolyeyi seçmiştim. Yakut küpelerimi taktıktan sonra hazırdım.
Kaveh beni görünce beğeniyle süzmüştü. Onun koluna girmiştim. Kral ve kraliçe olarak gösteriyi sürdürmek zorundaydık. Beraber salona geldiğimizde kapıdaki asker gelişimizi duyurmuştu. Davetliler masalarından ayağa kalkmışlardı, saygıyla bize bakıyorken dizlerini kırmışlardı. Gururla süzülüyordum. Kraliçe olarak bu saygıyı görmek, hoşuma gidiyordu. Güçlü olduğumu hissettiğim için seviyordum. Evet, ben güçlüydüm. Bu sarayın hanımıydım, ülkenin hükümdarı. Kimsenin değiştiremeyeceği bir gerçekti. Yanımdaki adamsa gücümü paylaşandı. Hoş, Omae sarayı benim dışımda birçok hükümdar görmüştü. Cupuerlere ev sahipliği yapmıştı. Fakat benim gibisini görmemişti. En dipten en zirveye çıkan bendim. Şimdiyse zirvede kalmanın savaşını verecektim. Ömrümün sonuna kadar.
Yemek masasına geçtiğimizde herkes oturmuştu, ziyafet başlamıştı. Büyük bir cümbüş hakimdi. Soğuyan havaların etkisiyle salonda olmasını istemiştim ama bu eğlenceye engel değildi. Saray orkestrası müziği çalıyordu, dans etmek isteyen ortaya çıkıyordu. Çocukları eğlendiren soytarılar ve hokkabazlar vardı. Masamızda dostlarımızın olmasını istemiştim. Gergin bir ortam olmasındı. Yemeklerin bir çoğu Kaveh'in sevdikleriydi. Kimileri bundan memnun olmasa da Kaveh'i böyle şımartmak hakkımdı bence. Ufak bir sürprizdi.
Hindi etini keserken neşeyle "Çok güzel bir kutlama olmuyor mu?" dedim.
Esthere etrafa bakarak "Muazzam! İnsanlar gösterişli Lussamus günlerine döndük diyorlar." dedi.
Kaveh "Cumhuriyet dönemini kast ediyorlar olmalı. Okuduğum kitaplara göre Oztavin'den önceki cumhuriyet döneminde Lussamus zaferlerini kutlamayı severmiş."
Drant "Evet, ekselansları. Cumhuriyet döneminde Lussamus her zaferini kutlamayı severdi. Kraliçe o günlere atıf yaparak böyle bir şey düşünmüş olmalı." dedi. Gülümseyerek ona baktım. Yaşlı adam, bugüne özel sarayı ziyaret etmişti. Onu davet etmeseydim olmazdı. Bugünkü bende onun da payı büyüktü.
"Evet, o günleri düşünerek böyle bir şey ayarladım. Hava soğuk olmasaydı, halka açık olacaktı. Şu an dışarıda halk için farklı bir kutlama var. İlerleyen vakitlere doğru oraya uğrarız. Olur mu, Kaveh?" dedim.
Kaveh "Benim için sorun değil. Kraliçe ne derse o." dedi ve elimi tutup öptü.
Eldar "Zaferimizi kutlamayla taçlandırmak, her güçlü krallığın yapması gereken bir şey bence. Aksi halde insanlar bu zaferi görmezlikten gelmekte zorlanmayacaktır. Desanz Savaşı'nın olumlu söylemleri olduğu kadar olumsuz söylemleri de var."
"Neymiş o?"
"İkizlerinizden Berslan'ın savaşa gitmiş olmasını ilk başlarda yadırgayanlar bugün zehirli sözler saçıyorlar. Halkı size karşı kışkırtmak için bunu kullanıyorlar, Kraliçe. Güya siz Berslan'ın tahtı almasını istiyormuşsunuz, insanların takdirini toplasın diye Berslan'ın savaşa gitmesini istemişsiniz. Biliyorsunuz, Cupuer Devri'nin başı muhteşem olsa bile sonu korkunçtu. Delilikle lanetlenen bir hanedanlığın üyelerini insanlar bir kez daha başta görmek istemiyorlar."
Kaveh kaşlarını hafifçe çatmıştı. Şarabını yudumladıktan sonra "Böyle çirkin söylemi çıkartanları anlamak güç." dedi.
"Taht konusunda neden bana güvenmiyorlar, anlamıyorum. Benim ikizlerimi veliaht ilan etme gibi bir arzum yok. Onları kaostan uzak tutmak istiyorum, daha mutlu bir hayata sahip olmanın yolu bu onlar için. Babalarından aldıkları mirası reddetmenin de yolu bu." dedim.
Harsa merakla bize bakıyordu. Esthere'yle evlendiğinden beri buradaydı, ara ara ülkesine gidiyordu. Bizden haberler götürüyordu veya onlardan bize haberler getiriyordu. Merakla "İkizler gayet akıllı çocuklar. Neden deli olacaklarına inanıyorlar?" dedi.
Esthere "Sevgilim, Cupuer hanedanlığı Oztavin'in iktidar uğruna yaptığı bir anlaşma nedeniyle delilikle lanetlenmişler. İnsanlar Berslan veya Merisa'nın başa geçince babaları Abrek'den daha deli bir şekilde davranıp ülkeyi felakete sürüklemesinden korkuyorlar."
"Kraliçe'nin sözüne niye güvenmiyorlar?"
"İnsanlar hükümdarlarına bağlılardır ama her dediklerine inanacak kadar saf olurlarsa korkunç bir hata yapmış olurlar."
"Veliaht konusunda güvenmelerini isterdim, Esthere. Üstelik Merisa ve Berslan'ın akıbeti babaları gibi olmayacak. Delirmeyecekler." dedim.
Drant "Nasıl emin olabilirsiniz?"
"Eminim, Drant. Gerisi ilgilendirmiyor."
Eldar "Bu söylemlerin çıkma nedeni, veliaht olan kişiyi belirlememe de yatıyor. Geleceği bilemedikleri için korkuyorlar."
Drant "Eldar'a katılıyorum. Veliaht olan evladınızı belirlerseniz ikizleri korursunuz. Aksi halde bu konuda başınız çok ağrır."
Kaveh "Veliaht olan çocuğu ilan edelm sonra soylu aileler evladımın hayatını zehir etsin, hayır ben bunu istemiyorum. Veliahtı ilan ettiğim gibi insanlar hemen bu gücün peşinde koşmaya başlayacak. Lussamus insanları dışarıdan kapalı gözükür ama içten içe kendi hesaplarını yaparlar."
"Ekselansları, böyle olunca Cupuer ikizleri haksız yere insanların baskısı altında olacak."
Elimi boynuma götürmüştüm. Bu sorunun çözümü bir bildiri yayınlamaktan geçiyordu."Kaveh'e hak verdiğim gibi ikizlerimi de savunmak durumundayım. Yarın senatoda bu konuyu açacağım, net kararımız ilan edecek. Böylece insanların ağzı kapanır." dedim.
Drant "Net bir isim daha iyi olamaz mıydı?"
"Net bir isim verirsem veliaht olan çocuğum baskıya girecek. İkizlerimi koruduğum gibi onları da bu baskıdan korumam şart. Çocuk daha onlar, bırakalım çocukluklarını yaşasınlar."
Harsa "Kral ve Kraliçe'yi doğru buluyorum. Çocuklara yetişkinliklerin sorumluluklarını yüklemek, bu dünyada yapılan en büyük acımasızlık."
Kaveh "Doğru zaman geldiğinde açıklanır, ilanı yapılır. O zamana kadar sessiz kalmak, ülkeye bir zararı olmaz."
Eldar "Doğru diyorsunuz. Aslına bakarsınız bu söylemlerin kökeninde Naymahaen'in veliahtını belirlemesi etkili."
Dudaklarımı bastırdıktan sonra gülümsedim. Venira'yla karşılaştırılacak kadar insanlar kör müydü? Ah, sakin kalmalıydım."İnsanlar neden bir karşılaştırmaya gidiyorlar? Venira ve benim yönetim anlayışımız farklı. Naymahaen'in ortamı buna uygun. Onlar hayata çok düz bakıyorlar. Veliaht olan çocuk, baskıya girmez. Fakat burası öyle değil." dedim.
"Haklısınız." diye mırıldandı.
"Zamanı geldiğinde veliaht açıklanacak. İkizlerin geleceği için aldığım kararın sonuna kadar arkasındayım." dedim.
Drant "Size olan inancımız sonsuz, hanımefendi." dedi. Saygıyla başını eğince konuyu uzatmamak daha iyi olacaktı.
Kaveh bu konuyu değiştirmişti, Desanz'da gördüklerini anlatmaya başlamıştı. Varislik konusunun değişmesi iyi olmuştu. Huzursuz ediyordu. Daha çocukların kişilik yapıları oturmadan bir karara varmak istemiyordum. Ayrıca çevrelerinde dolanacak o zararlı insanlar vardı. Akıllarını karıştıracak, taht konusunda nefret tohumu ekmeye çalışacaklar. Bunlara karşı önlem alıyordum. İkizlerimi de korumam gerektiğini biliyordum. Yarınki bildiriyle onları güvene alacaktım. Senatörler sert yüzümü görmeyeli çok olmuştu, bir görsünlerdi. Ne zaman yumuşasam çizdiğim yoldan sapıyorlardı. Budalalar. İlla sert mi olacaktım? Peki olayımdı. Hiç kimse beni baskılayamazdı.
Ziyafetin ilerleyen vakitlerinde Kaveh'i alıp dışarı çıkmıştım. Sarayın önünde kurduğum eğlence için gözükmek istemiştim. İnsanların arasına karıştığımızda saygı ve coşku birlikteydi. Nazik bir tebessümle elimi kaldırıp el sallamıştım. Sonra birkaç masaya Kaveh'le oturmuştuk. Bu beni bir nebze sakinleştirmişti. Veliaht konusundan uzaklaşmıştım. İnsanların sevgisini görmek, duydukları saygıyı hissetmek beni iyi hissettirmişti. Doğru olanı yaptığımı görüyordum. Bu zamana kadar doğru bir yolda yürümüştüm. Şimdi de aynı yolda yürüyecektim.
Gecenin sonunda yorgun bir şekilde yatak odamıza dönmüştük. Eğlenceyi bile dışarda yapmıştık. Saraylılar arasında dans etmek yerine halkla eğlenmek daha iyi gelmişti. Kaveh'in kollarının arasında neşeyle savrulmuştum. Bir yerden sonra düz tabanlı ayakkabılara geçmiştim. Ayrıca dağıtılan biranın etkisiyle çakırkeyif olmuştum. Güzel bir gece geçirmiştim. Yatağımda Kaveh'in kollarında olmaksa en güzel ödüldü. Kendimi daha güvende hissediyordum. Fakat ruhum bedenimden ayrıldığında o güven hissi kayboluyordu. Rüyalara karışmak isterken bir büyücünün beni çekmesi bir nebze korkutuyordu. Karşımdakinin kim olacağını bilmiyordum.
Bir salona gelmiştim. Karşımda büyük heykeller vardı. 4 Yaratıcı'ya aitti. Ne görkemli bir salondu. Etrafımda dönmeme neden olmuştu. Tamerin sesiyle karşımdaki kadını gördüm. Siyah saçları açıktı, çekik gözlerinde saklı kibri vardı. Beyazlar içindeydi. Bana doğru yürürken sakin dursa bile ona güvenmemem gerektiğini biliyordum. Karşımda durduğunda Rahibe Chaezan'a herhangi bir şekilde ne eğildim, ne saygımı gösterdim. O hafifçe gülümsedi. Beni şaşırtan şey, bu şekilde buluşmaktı. Demek hakkındaki iddialar doğruydu. Bir büyücüydü. Bunu göstermekte çekinmediğine göre bir şeylerin değiştiğine ama bize bu değişimin ulaşmadığına işaretti.
Chaezan "Kraliçe Tamerin, görüşmeyeli ne kadar uzun bir süre oldu. Zaman sizi daha olgun bir kadın haline getirse de gözlerinizde silinmeyen o acıyı görebiliyorum."
"Evet, görüşmeyeli uzun bir zaman oldu. Herkes değişir, zaman değiştirir ama sizin bir değişiminiz yok." dedim.
Chaezan elini ağzına götürüp kıkırdadı. Sonra bana baktı. Gizli bir acıma vardı. Hayır, acıma değil. Kibir! Elini ağzından çekip tekrardan o soğuk ifadesine büründü."Benim gibi insanlar nadir bir şekilde olsalar varlar diyelim. Zaman onlar adına durmuş oluyor, ömürleri akıp gidiyor ama daha yavaş bir şekilde."
"Lee hanedanlığının bir özelliği olmamalı diye düşünüyorum."
"Hayır, o zavallılarla alakası bile yok. Ne olduğuysa sizi ilgilendirmez."
Kollarımı kavuşturup onu süzdüm."Beni ilgilendirmez, tamam ama bir şeylerin değiştiği çok açık. Söyleyin bana, büyü Tavigan'da yasakken nasıl biz buluştuk?"
"Haberci size ulaşmamış demek, benden duyun. Büyü artık serbest. 4 Yaratıcı'nın verdiği bir nimet bu, neden günah diye düşünülsün? Madem günah, neden aramızda böyle insanlar var?"
"Yazık onlarca yakılan insana, onların hesabını nasıl vereceksiniz? Binlerce insan yakıldı. Daha önce bu kuralı getirebilirdiniz."
"Size hesap verecek değilim, Kraliçe. Bence bana hesap sormayı bırakın yoksa sizin açınızdan iyi olmaz."
"Saçımın bir teline dokunun, nasıl bir belaya bulaşırsınız görürsünüz. Ben sizin ezebileceğiniz birisi değilim. Diz çöküp etek öpmem. Haddinizi bilin." dedim. Chaezan derin bir nefes aldı, sol elinin parmaklarını oynattı. Zoraki bir şekilde gülümsedi.
"Nezaketimin sınırlarında dolaşıyorsunuz. Bence siz karşınızdakinin kim olduğunu bilmiyorsunuz neyse öğreceksiniz. Buraya dostça konuşmak için geldim. İki kadın olarak sorunları çözebiliriz. Erkekler sorunları çözmek yerine daha karmaşık hale getiriyorlar. Karmaşık olayları çözmekten yoksunlar, bildikleri tek şey basitlik. Kadınlar öyle mi? Karmaşık olayları tek bir hamleyle çözebiliyoruz. Erkekler bunu anlayamıyor bile."
"Nasıl bir sorun?" dedim. Neyden bahsedeceğini tahmin etmek zor değildi. Fakat onun düşüncelerini duymak istiyordum. Birkaç adım attım."Anlatın, dinliyorum. Erkeklerin yarattığı bir sorun olmalı."
"Evet, öyle. Sizden isteğim El'Paiman Rekistaan'ı Tavigan'a göndermeniz. Böylece evlatlık oğlunuz El'Azem Rekistaan'ın canını bağışlayayım. Kral Farzad adına konuşuyorum, kendisi benim aracı olmamı istedi. Dinin doğru temsilcisine inancı sonsuz. Sizin de öyle olacağınıza inancı tam."
"Kaveh'le neden konuşmadı? Erkek olduğu için basitçe kadar diye mi düşündü?"
"Onun duygusal yaklaşacağı kanısındayım, ben istemedim. Abisi Paiman'a acır, tatsız bir şekilde karşımızda olur. Sizi bu üzer. Üzülmenizi istemem, Kraliçe." dedi. Bana doğru yaklaştı, aramızdaki mesafeyi kapattı.
Gözleri gözlerimdeydi. Tuhaf, Gazap'ın Oğlu'yla ilk karşılaşmamdaki gibi hissetmiştim. Beni etkiliyor gibiydi. Ne derse yapacakmışım gibi. Bu hissin Gazap'ın Oğlu'ndaki durumdan farkı doğru gelmemesiydi. Çürük bir şey vardı, hissediyordum. Gazap'ın Oğlu'na teslim olmama nedenimle şu anki neden aynı olmalıydı. Gazap Tanrısı'yla olan bağımla alakalı. Chaezan bunun farkında değildi, gözlerinde odaklanma vardı. Elinin tersiyle yanağımı okşarken ürpermiştim. Ölümü hissediyorum, buz gibiydi. Kulağıma eğilmişti. Sessizce "Doğru düşündüğümü biliyorsunuz, Paiman'ın varlığı size ve Kaveh'e zarar verecekken krallık emrinizle ondan kurtulmanız doğru olacak." dedi.
Birkaç adım gerileyip başımı iki yana salladım."Hayır, doğru düşünmüyorsunuz. Paiman ne bana ne Kaveh'e zarar verir. O bize sığındıysa bu konuda size söz hakkı düşmüyor." dedim. Gözleri şaşkınlıkla irileşmişti. Kaşlarını hafifçe çattı.
"Bu nasıl olur? Nasıl direnebildin?"
"Ben demiştim, bana bulaşmayın. Belli ki sıradan bir büyücü değilsiniz, sizde doğru olmayan bir şeyler var. Fakat şunu unutmayın, ne olursanız olun ben çevrenizdekiler gibi himayenize girmem. Bu zamana kadar insanları nasıl uyuşturduğunuz belli oldu."
"Küstah fahişe!" diye tısladı ve güldüm.
"Taçlı fahişe diyebilirsiniz, azıcık yaratıcı olun. Hele Paiman konusunda karşımda durun, size karşı nasıl direndiğimize şahit olursunuz. Biz diğerleri gibi değiliz."
"Beni yenebileceğini mi sanıyorsun?" dedi alaycı bir şekilde. Kafamı hafifçe salladım.
"Ben bu zamana kadar kimleri devirdim, kimleri karşıma aldım? Sizden mi korkacağım? Gazap Tanrısı ve diğer yaratıcıların gücüne sığınarak size karşı son anıma dek direnirim, savaşırım ama kaybetmem."
"Kendine güveniyorsun, Tamerin. Bu güvenin senin sonun olacak, haberin yok. Sen ne yaparsan yap, karşımda bir hiçsin. Tıpkı diğer hükümdar denilen kuklalar gibi. Bu topraklarda tek gerçek bir güç varsa o da benim." dedi. Elini kaldırmasıyla beni savurması bir olmuştu.
Hızla bedenim Kan Tanrıçası'nın heykeline sertçe çarptı. Canım acırken kendimden geçememiş, bu rüyadan sıyrılamamıştım. Chaezan bilerek beni burada tuttuğuna işaretti. Kaburgalarım acıyordu, ciğerlimde baskı hissediyordum. Sanki birçok hançer ucu ciğerlerime batıyordu. Kendimi toparlamak isterken yapamıyordum. Karşıya baktığımda Chaezan'ı havadaki elini görüyordum. Keyifle gülümsüyordu."Pislik!" dedim kısık bir sesle.
"Direnme kızım, bana sığın. Koruma Paiman'ı. Koruma ve dediğime uy."
"Asla olmayacak. Ben adaletten yanayımdır. Zalimle hareket eden zalimin uşağı olur. Senbir rahibesin, bunu çok iyi bilirsin. Gazap Tanrısı'nın öğütleri aklınızda değil mi?"
"Senin gibi günahkar birisi yaratıcıların öğütlerini bilir mi?"
Öfkeyle soludum. Beni kimse küçümseyemezdi, Chaezan gibi bir deli bile."Gazap Tanrısı şunu. Zalime dur demeyen onun dokuduğu halıya ip taşımış olur, zalimi görüp susan onun şekillendirdiği taşı sırtında taşır. Kim bir zalime dur derse işte o zaman yaratıcının eli olunladır." dedim. Chaezan'ın yüzündeki alaycılık giderken ben gülümsedim. Zorlukla ayağa kalkmıştım. Bedenim titrerken hala ciğerlerimde baskıyı hissediyordum. Kurtulmak istiyordum, birileri beni bu kabustan çıkarsındı. Bir süre sonra bu kadına direnemeyeceğim açıktı. Kaveh, lütfen, duy beni. Hisset.
"Ben bir zalim değilim, Tamerin. Ben bu topraklar için, bu zaman için gerekli olan gücüm. Senin gibi yüreği kör, akılları sağır olanlar bunu anlayamaz. Gazap Tanrısı'nın dilinden düşürmüyorsun ama Fırtına Tanrısı'nın bilgelik derslerini unutuyorsun. Bu senin olacak."
"Ben hayatım boyunca Gazap Tanrısı'nın yolundan gitmeyi tercih ettim. Diğer yaratıcılara da bağlıyım ama ruhumu dokuyan o. Kendimi ona yakın hissediyorum. Şimdi onun dediklerini yapmazsam ruhum ölünce huzur bulmaz."
"Karşı duracağın bir zalim mi var?" dedi. Sesi yumuşaktı, yine o etkileyici havaya bürünmüştü. Direnecektim. Ona inanıp her şeyi mahvedemezdim. Kafamı iki yana salladım. "Hala anlaşabiliriz, inat etme. İçten içe bana youn eğmek istediğini biliyorum."
"Evet, var! Sensin, Chaezan." diye bağırdım.
Bağırmamla savrulmam arasındaki süre çok çok azdı. Bu sefer Gazap Tanrısı'nın heykeline çarpmıştım. Acım daha da çok artmışken nefes almakta zorlanıyordum. Bayılsam, keşke bayılsam ve buradan kurtulsam. Olmuyordu. Chaezan'a baktığımda o öfkeyliydi. "Paiman konusunda anlaşsaydın bunlar olmazdı. Şimdi elimde savrulan oyuncak bebek olacaksın. Kimse seni elimden alamaz. Senin ruhunu buraya hapsetsem kim anlar?"
Kan tükürdükten sonra "Yap bakalım, Tavigan'ın en derin çukuruna nasıl ulaşıyorsun gör." dedim.
"Bana direnme, Tamerin. Karşımda ezileceğini biliyorsun."
"Ezilmeyeceğimi çok iyi biliyorsun seni ölümle beslenen piç!" diye bağırdım. Bunu dememle yüzündeki öfke daha korkunç bir hale gelmişti. Ellini sıktıkça içimdeki acı artıyordu. Ölmeme izin verecek kadar değildi. Tanrım, bir kurtarıcı lütfen. Kaveh'i istiyordum, beni o kurtarabilirdi. Ruhumun sıkışmasını istemiyordum.
Depremin olmasıyla Chaezan dengesini kaybetmişti. Bir nebze üstümdeki baskı kalkmıştı. Fakat üstüme düşen heykelle dünyam tamamen kararmıştı. Duyduğum son şey, Chaezan'ın çığlıkları olmuştu. Gözlerimi açar açmaz Kaveh'in endişeli yüzünü görmüştüm. Derin derin nefes alırken ona sarıldım. Sonra korkunun etkisi olsa gerek hıçkırıklara boğuldum. Cesaret gösterimlerim olsa bile korku içimde oluşmuştu. Karşımdaki kadın bir anda delirmişti, hissettiğim acıysa tarif edilemezdi. Tanrım! Korkunçtu. Yaşadığım asla normal değildi.
Kaveh'in geçti, geçti sözlerinden sonra bir bardak suyu içmiştim. Odada tek değildik. Kan'ın Kızı ve Gazap'ın Oğlu da vardı. Kan'ın Kızı ifadesizken Gazap'ın Oğlu'nda bir miktar endişe vardı. Banyoya gidip yüzümü yıkayıp içeri gelmiştim. Bir elimi belime koydum. İki büyücüye bakarak "Chaezan'da bir anormallik yok deyin sonra sizi nasıl saraydan kovuyorum, görün." dedim.
Kaveh "Tamerin, sakinleş. Onlar sayesinde seni kurtarabildim."
"O kadın delirmiş, Kaveh. Çok farklı. Büyücüyüm diyor ama içi çürümüş onun." dedim. Gazap'ın Oğlu'nu işaret etmiştim."Tıpkı onlar gibi insanları etkiliyor ama doğru olmayan bir şekilde."
Gazap'ın Oğlu "Tamerin sakinleş." dedi. Kaveh'in yardımıyla yatağa oturmuştum. Gazap'ın Oğlu bana bakıyordu. Sakinliğini koruyordu. Ben ne kadar karşısında delirirsem delireyim, bu sakinliği korurdu.
Kan'ın Kızı "Beklenilen an gelmiş olmalı. Sonunda savaşman gerekeni gördün, Tamerin. Bu zamana kadar sustuk çünkü yaratıcılarımızın arzusu bu yöndeydi.Her birinizin kendi yollarında onu tanımanız istendi. En sonunda Ölüm'den Dönen'i görecektiniz. Zamanın bir önemi yoktu. Biz demiş olsaydık, olaylar farklı gelişirdi. Erkenden tanımanızla yanlış kararlara sürüklenecektiniz."
"Ne?" diye fısıldadım.
Kaveh "Alkışlıyorum. Bu şekilde öğrenmemize gerek var mıydı? Tamerin'in az önce başına gelenler neydi? O hissettiğim yıkıcı güç, belirsizlik hissi korkunçtu!"
Gazap'ın Oğlu "Olması gerekenler oldu. Chaezan'ın kontrolü kaybetmesi lazım, kontrolü kaybettiğine dair bir işaretti. Kontrol onda olsaydı emin ol, Tamerin'i onun elinden alamazdın."
Dişlerini sıkarak "Korkunç!" dedi.
"Diğerlerinin haberi var mı? Yoksa acilen Venira'ya demek zorundayız. Chaezan'la samimi olursa işler karışır. Ayrıca Chaezan benim farklı olduğumu anlamış olmalı. Ona karşı direndim." dedim.
Gazap'ın Oğlu gülümsemişti."Hayır, güzel kızım. Anlamadı. Sana ne dediğimi hatırla. İnsan ne zaman kendisini en güçlü sanar, işte o zaman zayıftır. Chaezan seni ezmenin zevkini yaşadığı için senin farklı olduğunu anlamadı. Muhtemelen Kaveh'e bağlayacak. Zamanla seni çözecektir ama bundan kaçışın yok."
Kan'ın Kızı "Venira konusuna gelince beklemek zorundasınız. Venira'ya bir şey demeyin, o size gelmeden bir adım atmayın."
Kaveh "Neden? Bu çok saçma değil mi?"
"Zamanı gelmediği için, Kaveh. Zaman ince ince ilerlemeli, hiçbir şey aceleye gelmemeli. Bu sürede yapılması gerekenler güçlenmeye çalışmanız olmalı."
"Harika! Venira'nın insafına kalarak nasıl yok oluyoruz izleyeyim."
Gazap'ın Oğlu "Venira hakkında keskin kararın olmasın. Dışarıdan size karşı tutumu sert, nefret dolu olabilir ama kalbinde doğruyla yanlışı ayırt ediyor. Yaşatmak istedikleri var, onların canını korumak adına en sevmediği insanla anlaşmaya hazır."
"Sen nereden biliyorsun? Fırtına Tanrısı'nın seçtiği insanı da bilmiyoruz." dedim.
Gülümseyerek "Kül'ün Oğlu'yla konuşuyorum. Fırtına Tanrısı'nın seçtiğini de bulmak zor değil." dedi.
Kaveh bıkkın bir sesle "Bartan işte. Venira, Reme'deyken Bartan'ı gördüğünü söylüyordu. Sebebi bu olmalı." dedi.
Şaşkınlıkla ona baktım."Ciddi misin? Ah, Tanrıçam! Her şey göz önünde ama bir o kadar saklı." dedim.
Kan'ın Kızı "Bence onları şimdilik boşverin, bir an evvel evlatlarınızı koruyacak büyüyü size anlatayım." dedi. Böylece konu değişmişti, bu beni daha çok mutlu etmişti. O kabusun etkisi silinmişti.
Parçalar yerine oturmuştu. Chaezan, Ölüm'den Dönen diye adlandırılan lanetli bir ruhtu. Kaveh, Saevthas'daki kütüphaneden bildiklerini aktarmıştı. Genel bilgilerdi. Çok güçlü özgür bir iradenin eseriyle gerçekleşebilirdi. Ayrıca büyüyü yapan kişi de güçlü olmalıydı. Chaezan'dan öncekiler onun kadar güçlü olamamış, en azından Gazap'ın Oğlu öyle diyordu. Fakat verdikleri zarar ağırdı. Chaezan'sa annesinin güçlerini de miras alan birisiydi. Annesi önceden rahibe büyücülerdenmiş. Komutan Seojin'e aşık olmasıyla verdiği yemini bozmuş, delirmişti. Ah, korkunç geliyordu kulağa. Annesinin verdiği kararla bugüne gelmişti. Hangi anne ölen evladını diriltmeye çalışırdı? Tamam, çalışırdı ama sonunun ne olacağını bile bile yapmak korkunçtu. Ruhu lanetlemekti. Chaezan'ın akıbeti, kendini tüketmekti. Kendisi bunu reddetmiş gibi duruyordu.
Chaezan'ı sonunda öğrendiğime sevinmiştim. Korkunç bir deneyimle olmuştu. Kaveh'e kaburgalarımı kontrol ettirmiştim, kırık olmamadığına inanasım gelmiyordu. Hala içim eziliyordu. Chaezan'ın gücünü üstümde hissetsem de kazanacağımıza inanıyordum. Venira ve Bartan bizimle birleşirse Chaezan'ı yenmenin yolunu bulurduk. Dördümüzde yaratıcıları temsil ediyorduk. En azından ruhlarımız onlar tarafından kutsanmıştı. Chaezan gibi lanetlenmiş değildik. Chaezan ölümü taşıyordu ama bizler yaşamın temsilcileriydik. Yaşam ve ölümün dansında biri diğerinden üstün gelemezdi. Chaezan'ın ölümü üstün kılmasına izin veremezdik.
Düşününce dinin sembolü kuyruğunu yiyen yılan sembolünü tamamlıyorduk. Chaezan başsa biz kuyruktuk. O bizi yemeye çalışıyordu. Her bizi yediğinde yeniden doğuyordu farkında olmadan. Sonsuz bir döngüydü. Kaderin işleyişi bu sonsuz döngüde saklıydı. Başlangıcımız ve sonumuz yoktu. Chaezan bunun farkında değildi. Ona göre yılan kuyruğunu yiyince her şey bitecekti ama yanılıyordu. Sonsuz döngüye hapsolan bu evreni kimse bu döngüden çıkaramazdı. Düzen bunu gerektiriyordu.
Ne kadar kötü bir kabus görsem de gün içinde yapmak istediklerimi yapmıştım. Evlatlarımı korumak adına senatoya haddini bildirdiğim gibi bildiriyi yayınlamıştım. Evlatlarımın hiçbirini ayırmıyordum. Birini diğerinden ayırmak gibi bir şey aklımın ucundan bile geçmezdi. İnsanlarsa onları ayrıştırmaya çok hevesliydi. Şükürler olsun, evlatlarım birbirilerine bağlılardı. Asla ayrılmayacaklarına emindim. Onları bu şekilde yetiştirmiştim. Aynı şekilde şimdi yanlarına gelecek olan Azem'i de sahiplenmelerini istiyordum. Onlar bir oldukça düşmanlarını yenerlerdi.
Onları korumak istiyordum. Bunun için her şeyi yapmaya hazırdım. Büyü mü yapılacaktı, hemen dahil olurdum. Kan'ın Kızı'nın anlattığı büyü eski bir büyüydü. Kan Tanrıçası'na bağlı bir büyü olduğu için Kaveh şarttı. Her şey hazırlanmıştı. Yere büyük bir şekilde beyaz kuyruğunu yiyen sembolü çizilmişti, minderler yerdeydi. Dört köşeye mumlar ben dizmiştim, tek tek yakmıştım. Üstümde siyah, saten elbisem vardı. Gazap'ın Oğlu yanıma siyah kurdeleyle gelmişti. Koluma bağlarken "Sakın bu kurdeleyi çıkarma, tamam mı?" dedim.
"Tamam, çıkarmam." dedim.
"Kaveh'in de kolunda kırmızısı olacak, onu da çıkarayım deme. Bunlar sizin yaratıcılarınızla olan bağınıza bir işaret."
"Her şey sona erdiğinde ne olacak?"
"O senin kurdeleni çözecek, sen onunkisini. Sonra yakacaksınız. Böylece evlatlarınız ve gelecekteki evlatlarınız korunmuş olacak."
"Bir daha hamile kalmayı düşünmüyorum."
Gülerek "Bu konuda sana güvenmiyorum, Tamerin." dedi.
Somurtmuştum. Çok kaba bir şakaydı. Gazap'ın Oğlu kurdeleyi bağladıktan sonra gül tütsününü büyülü sözlerle yakmış, bana vermişti. Odayı güzelce tütsülemiştim. Gazap'ın Oğlu, odadan çıkmıştı. Bense derin bir nefes aldım. Kaveh'i bekliyordum. Odanın kapısı açıldığında ona dönmüştüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Üstünde bordo sabahlığı vardı, saçları açıktı. Yavaş yavaş gelmişti. Tam çemberin ortasındaydı. İlk başta çevremde dönmüştü, dudaklarımı ısırmıştım. Tam karşımda durmuştu. Elinin tersiyle yanağımı okşarken "Kan Tanrıçası benim ve senin neslini korusun, Tamerin." dedi.
"Gazap Tanrısı benim ve senin neslini korusun, Kaveh." dedim. Sabahlığının cebinden çıkardığı gül yapraklarını havaya saçmıştı. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu.
"Nesillerimiz korunacak, hiçbir güç onlara değemeyecek." diye fısıldadı.
"Evet, biliyorum."
"Zalimliğin Temsilcisi, Şehvetin ve Acının Hanımı, bu gece bizi duy ve gör. Bağımızı gör, koru bizden gelen nesilleri."
"Adaletin Temsilcisi, Gücün Efendisi. Yüceliğin Beyi, bu gece bizi duy ve gör. Bağımızın gücüyle bizden gelen nesilleri koru." dedim.
Ben yutkunduktan sonra dudaklarımı Kaveh'e değmişti. Yavaş yavaş onu öperken Kaveh'in elleri omuzlarımdaydı. Öpüşümüz şiddetli bir tutkuya dönüşürken kendimi tamamen ona bırakmıştım. Büyünün etkisinden miydi, bilmiyorum ama sanki ilk defa Kaveh'le beraber oluyordum. Çok garip geliyordu. Beni kollarıyla sararken üstündeki sabahlığı çıkarmıştım. Onun tenini hissetmek istiyordum. Ateşiyle yanmak şu an tek ihtiyacımdı. Elimi kasığına götürmüştüm. Onu hazır hale getirmek istiyordum. Kötü bir düşünce değildi bu.
Saten gecelik ayaklarımın dibine kaymıştı. İkimizde kıyafetlerimizden kurtulmuştuk. Minderlere nazikçe yatırılmıştım. Eli aşağıdayken dudaklarımız ayrılmıştı. Beni kendimden geçirmeyi seviyordu. Her seferinde bunu yapıyordu. Adıyla inlediğimde sırıtmıştı, dudakları boynuma yönelmişti. Hem aşağıdaki parmakları hem göğüslerimde olan dudakları beni şehvetin doruklarında gezmeme neden oluyordu. Kaveh diye inlememle arsızca gülümsemişti.
Artık onu kontrolünden çıkmalıydım. Dudaklarımız buluştuğunda onu kendime çekmiş, devirmiştim. Kucağına çıkmıştım. Yavaş yavaş hareket ederken ellerini kalçalarıma koymuştu. Her hareketimde sıkıyordu, her hareketimde tenimi yakıyordu.
Kaveh "Tanrım, Tamerin. Her seferinde böyle hissetmemi nasıl başarıyorsun?" diye fısıldadı. Sırıtarak onu öptüm.
"Sana iyi gelen tek kişi benim, bana iyi gelen tek kişi sensin." dedim.
Hızımı artarken zirveye ulaşmak kaçınılmazdı. Zirveye ulaştığımızda nefes nefese birbirimize bakıyorduk. Bu sefer farklıydı. Birbirimize ulaşmanın hazzıydı. Büyünün başarılı olması için kolumuzdaki kurdeleleri Kaveh yakmıştı. Yaktıktan sonra tekrar tekrar birbirimizin olmuştuk. Aşkımızı birbirimize göstermenin yolu buydu.
Gece sürprizlerle doluydu. Büyüden sonra uyumak istemiştik. Kendi odamıza çekilmişken askerin saraya gelen misafirlerden bahsetmesiyle hemen giyinmemiz bir olmuştu. Bu gece nasıl bitmiyordu, anlamıyordum. Kaveh'in peşinden odadan çıkmıştım. O, ciddi duruyordu. Kimlerin geldiğini anlamıştık. Bu çok açıktı. Heyecanlıydım. Azem ve Paiman'ı merak ediyordum, bir şey olmaması için dua ediyordum.
Kaveh'i geçen gün karşıladığım yerde bu sefer atlılar vardı. Pelerinli atlılar biz gelince atlarından inmişti. Baba sesi geceyi bölmüştü. Pelerinin başlığını indiren Azem gecenin loş ışığında Kaveh'e doğru koşmuştu. Yüzünde acı vardı, yoğun bir acı. Kaveh'se oğluna sıkı sıkıya sarılmıştı. Azem'in hıçkırıkları aslında tüm hikayeyi anlatıyordu. Anladığım tek bir cümle vardı.
Annemi kaybettim, baba.
Bu cümle her şeyi özetliyordu. Tüm felaketi. Acı yoğundu, yasla savaşmak imkansızdı. Azem hıçkırıklara boğulurken başımı diğer atlılara çevirdim. Paiman'ı görmüştüm. Bana bakıyordu. Yorgun ve bitkindi. Soluk ışıkta rengi daha da solgun gözüküyordu. Ruhu çekilmiş gibi. Tek bir ifade yoktu. Bir kelime deseydi, bir şey. Heykel gibi durmasaydı. O,böyle bir adam değildi. Dabeer ve Afsun'u görünce tek kaybın Dijan'la sınırlı kalmadığını anlamıştım. Kamren de yitip gidenler arasındaydı. Yutkundum, dudaklarımı ısırdım. Korkunçtu! Buraya gelseler bile ruhları o korkunç gecede kalakalmıştı. O acı sönmedikçe böyle olacaktı.
Paiman bana doğru gelmişti, karşımda durmuştu. Sonra bir şey demeden bana sarılacakken kollarımın arasında yığılıvermişti. Paiman çığlıklarım onu kendisine getirmemişti. Hızla saraya alınmasını emretmiştim. Hemen toparlanmalıydı, hemen. Acısı ağır olabilirdi ama yaşatması gereken bir can vardı. Azem'i buraya sağsalim getirdiyse devamını getirecekti. Tanrım, lütfen güç ver ona. Bu adamın bu yıkılmış hali ona yakışmıyordu. Kesinlikle yakışmıyordu. İçimin bu denli acıdığını hissetmemiştim. Ona güç yakışıyordu, acı değil. Her şeye rağmen dik durabilen bir adamdı. Acı onu yıkamazdı.
Onların gelişiyle uyuyamamıştım. Kaveh oğluyla ilgilenirken ben Paiman'la ilgilenmiştim. Yolculuğun vermiş olduğu yıpranma denildiğinde içim rahatlamıştı. Tanrı biliyor ya, gizli yarası var diye korkmuştum. Paiman'la yaşananlara rağmen hala onu önemsiyordum. Elimde değildi. Geçmişin hatırası mı denilirdi yoksa aynı yoldan yürüdüğümüzden mi kaynaklıydı? Emindim ki, burada yaşamaya başladığında en yakını ben olacaktım. Denge görevi de görecektim. Kaveh ve Paiman birbirine girerse Lussamus içeriden çökerdi. İnsanlar bu iki yılanın savaşına hazır olmadığı açıktı.
Akşamüstü Paiman kendisine geldiğini hekimler söylemişti. Onu ziyaret etmeliydim. Odasına geldiğimde yatağında yatıyordu. Şatafatlı bir odayı ona vermiştim. Onu ne olarak gördüğümü görsün diyeydi. Benim geldiğimi görünce hiçbir ifade yüzünde oluşmamıştı, başını çevirmişti. Hala taş gibiydi. Donuktu. Yatağa oturdum. Sol elini tuttuğumda bana bakmıştı.
"Küs müyüz?" dedim.
Paiman "Yorgunum, uğraşma benimle. Hatta odadan gitmeni isterim."
"Sarayın kraliçesine bunu demek senin gibi bir krala yakışmadı."
"Kral mı? Sarayına bir dilenci gibi geldim. Sefildim. Ben bir kral değilim. Artık değilim."
"Kral olman için bir taht sahibi olmana gerek yok. Sen gücü kontrol ederek bunu kanıtladın."
Buruk bir tebessüm yüzündeydi. "Sonra o güç beni tüketti. Her şeyimi kaybetmeme neden oldu. Gücü elimde tutmak yetmedi."
"Yoruldun, kaybettin ama şu an nefes alıyorsun. Yaşamak için neden bulabilirsin."
"Ya yorulduğum için pes etmişsem ne olacak?"
"Benim tanıdığım Paiman pes etmez. O, asla bir savaşta kaybetmedi."
"Her şeyin bir ilki varmış. Kaybettim ve bedeli ağır oldu. Ülkem, tahtım, tacım elimden alındı. Sevdiklerimin acısını gördüm. Yetmezmiş gibi aşık olduğum insan gözlerimin önünde öldü." dedi. Derin bir nefes alsa da dolan gözlerine engel olamamıştı. Taştan ifadesi çözülmüştü, saf acı yüzüne oturmuştu. "Düşünüyorum, acaba hata kendimi Kamren'e açmamdan mı kaynaklı oldu? En azından o yaşardı, Tamerin. Hayatıma dahil olmasaydı şu an kıyıda bir yerde nefes alıyor olurdu."
"Kendini suçlama. Onun kaderinde ölüm varsa yine gerçekleşirdi."
"Bu acımasızlık! Büyük bir acımasızlık. Tekrardan yalnızlığa mahkum olmama mı yanayım yoksa Saevthas'ı kaybetmeme mi? Azem'e de ayrı üzülüyorum. Zavallı çocuk, yol boyunca konuşmadı. Onu güçlü tutmak için kendi acımı yaşayamadım."
"Her şey düzelecek, göreceksin. Kaveh, sen ve ben, bu olayları düzelteceğiz."
"Fakat o geri gelmeyecek." diye fısıldadı.
"İntikamını alabileceksin. Madem onu koruyamadın, intikamını al. Hayata karşı en güzel zaferin bu olur."
"Şu an hayata geri dönmek çok zor. Kaldığım yerden başlamak istemiyorum. O gücü kendimde hissedemiyorum."
Elini sıkıp diğer elimi elinin üstüne koymuştum. "Beraber o gücü bulacağız, inan bana. Bana özgürlüğü öğreten bu adamı tekrardan diriltmek benim vazifem olsun."
"Kaybetmeyi iyi bilen iki insanız. Sonunda eşitlendik."
Gülümseyerek "Kibrin hala yaşıyor. İnanıyorum, eski Paiman olacaksın. Gücün ve kaosu yöneten o adam geri gelecek." dedim.
Paiman'ın acı dolu tebessümüne bakarken ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Ona zayıflık yakışmıyordu, hayır. Gücün kendisi olan bu adam aciz olamazdı. Toparlanacaktı, savaşacaktı. Saevthas'ı geri alacaktı. Hissediyordum, daha fazla şeyler yapacaktı. Onun da bu hikayede payı vardı. Bizim kadar büyük değildi ama yaşıyorsa yaratıcılar onun hakkında son sözü dememişti. Dengeler yeniden kuruluyordu. İnancımız ve gücümüzle yükselecektik karanlığı ait olduğu çukura gömmek için. Ruhlarımızı bunun için feda edebilirdik. Zira bize biçilen rol buydu.
✵
Yine rei-nia/ Nebahatxx gifleriyle karşınızdayım! Ona zirilyon kez teşekkür ederim! Bu kızın çalışmalarına bakın derim. 💜🤍 Bu gifleri yapalı çok oldu ama bu bölüm için sakladım. Sebebine gelince Paiman-Tamerin arasındaki bağdan dolayı bu bölüme saklı kalsın istedim. Bu ikili arasındaki bağı ayrı seviyorum desem, ne düşünürdünüz?
✵
✵Tamerin varislik konusunda doğru mu düşünüyor? Akşam yemeğindeki konuşmalarındaki düşünceniz nedir?
✵Chaezan-Tamerin buluşması için düşünceniz nedir? Tamerin'in gerçek kimliğini anlar mı?
✵Sizce Venira-Bartan'a gerçeği bildiklerini dememeleri doğru bir adım mı?
✵Paiman'ın gelişi için düşünceniz nedir? Kaveh'in abisine yaklaşımı nasıl olacak? Pai-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir?
Gelecek bölüm Kaveh bölümü olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top