3.42 Duygularını Duy, Mantığınla Gör✵
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 12.09.2022 (00:13)
Bölüm Şarkısı: Neoni - Paranoia
İyi Okumalar!
*3. kısım son Chae bölümüdür!
✵
Tavigan Cumhuriyeti - Tavigan
Chaezan
İnsanlar yükselirdi. Kimileri zirveye en kolay yoldan çıkardı. Kolay yolun örneği de çoktu.Evlilikle, kan bağıyla, hileyle gibi çoğaltılabilirdi.Kimileri zirveye öyle kolayca çıkamazdı. En zor yollardan geçerdi, ayaklarına dikenler batardı. Zor yolların da örneği fazlaydı. En sefil kanı taşımak, hep yürüdüğü yola engel konulması gibi. Sonuç olarak zirveye ulaşılırdı. Zirveye ulaşmakla her şey bitmiyordu. Keşke bitseydi, keşke zirvede kalmak için verilen savaş aynıydı. Kolay yoldan çık veya zor yoldan, her şekilde aynı savaşı veriyordun. Kimse bu konuda üstün veya ayrıcalıklı değildi.
Zirveden düşünce olanlar acımasızcaydı. Etini koparmak için bekleyen sırtlanlar gibi çevreni sarıyorlardı. Hangi biriyle savaşacaksın, hangi birine karşı koyacaksın? Yaşamak için ne yapabileceksin? Bir yerden sonra tıkanma olacaktı. Tıkanınca ya kendi sonunu kendin tayin edeceksin ya da seni parçalayanlara bırakırsın. Her türlü sona gelinince nasıl olacağı bana göre pek düşünülecek bir şey değildi. Mesela kuzenim Lee Dahou. Ztin'i kaybetmişti, güçten düşmüştü. İnsanlar onu bu şekilde anacaktı, inithar etmesiyle değil. Kimse bu ayrıntıya takılmazdı, sonuç önemliydi. Hanedanlığın intiharı bile anılmayacaktı. İnsanların gözünde kaybeden ailelerdi onlar. Yaşam veya ölüm bir şeyi değiştirmiyordu.
Peki her şeyini kaybetmene rağmen kaybolmak ne anlama geliyordu? Bu soru beni düşündürüyordu. Net bir zafer hissi veremiyordu, huzursuz bırakıyordu. Bir boşlukta kalakalmış gibi. Zirveden düştü diyorsun ama bir yerden tutunmuş, uçuruma tam anlamıyla düşmemiş gibi geliyordu. Tırmanırsa zirveyi geri alırdı. Çok tedirgin ediyordu. İşin garibi bir şekilde kaybolanı ortaya çıkaramıyordum. Hani ben güçlüydüm, neden gücümü kullanamıyordum? Bu haksızlıktı. Çok ağır haksızlık. Yaptığım şey 4 Yaratıcı'ya saygısı olmayana ders vermekken engellenemezdim.
Farzad'ı gördüğümde mermer banktan ayağa kalktım. Artık karşıma bir kral gibi çıkıyordu. Siyah omuzlarına gelen saçları açıktı, siyah sakalı özenle kesilmişti. Siyah gömleğinin üstüne gitdiği kırmızı ceketi yaldızlıydı. Yılan figürlerindeki taç dikkat çekiyordu. Saevthas Kralı El'Farzad Rekistaan idi. İnsanları korkuyla kendisine kabul ettirmişti. Kanlı bir saray darbesiyle Paiman'ı devirmeyi başarmıştı. Gücümü ona sunmuştum, elimdeki yılan oydu. Ufak bir sorun vardı. Sevgili abisini bulamamıştı. Onu bulmasını istemiştim ama sanki Saevthas'ın ateşli toprakları Paiman'ı yutmuştu. O adam, sağ bırakılacak birisi değildi. Toparlanıp geri saldırırdı. Gücü kullanmayı bilen birisiydi, bunu yapardı. Azem'i ve onu bulunca tamamen bitti derdim.
"Son durum nedir, bir haber var mı?" dedim.
Farzad başını iki yana salladı. Gergin bir sesle "Nasıl diyeceğimi bilmiyorum ama onları hala bulamadık. Kimileri Lussamus'a gitti diyor, kimileri güneye kaçtılar deniliyor. Bir anda ülkede onlara benzeyen insanlar türedi." dedi. Tek kaşımı kaldırmıştım.
"Ciddi olamazsın. Bu büyük bir beceriksizlik." dedim sinirle. Elimi ağzıma götürmüştüm. Kaveh'in yanına giderlerse onlara ulaşamazdım.Kahretsin! "Lussamus onları asla vermez."
"Kaveh'le konuşmadım. Fikrini değiştirir. Azem onda kalsın, Paiman'ı versin. Bence adil bir pazarlık. Paiman'ın ona yaşattıklarını hatırlaması şart. Onun yüzünden yüzünde bir yara izi oldu, Khahra'dan kaçtı. Şimdi intikam alabilme fırsatı sunuyorum."
"Aynı Kaveh'in Paiman'ı ve Azem'i kurtarmak için en güvendiği askerlerini sızdırdığını unutuyorsun."
"Kaveh'in hassas noktalarına oynayacağım. Tamerin'le Paiman'ın geçmişini bile kullanırım. Her şeyi öne sürerim."
"Azem neyse ama Paiman çok tehlikeli. Dediğin gibi aşığı öldüyse acı onu daha sert bir hale getirir."
"Aşığını koruyamadıysa benim suçum yok. İnsanlar ölür, insanlar hayatlarımızdan çıkar. Bir çocuk gibi ağlamanın anlamı yok."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Farzad'ı haklı bulmuyordum. Paiman'ı anlıyordum. İnsan gözünün önünde sevdiğini kaybedince içi kavrulurdu. Aynı şey benim başıma gelseydi, eminim içimdeki gücü serbest bırakırdım ve kendimle beraber karşımdakileri yok ederdim."Ülkedeki son durum nedir?"
"Khahra'da ve diğer şehirleri denetime aldım. Sadece abimin gidişiyle bin hane aç kaldı deniliyor. Gizliden gizliye beslediği haneler varmış. Bunlardan yana sıkıntımız var. Çözeceğime inanıyorum."
"Saevthas, Paiman'ın yaşadığını bilirse sana sırtını çabucak döner. Ne yap ne et, tahtını sağlama al."
"Abimden farklı bir yönetimim olmayacak. Ondan daha adil olacağım, daha güçlü olacağım. Yersiz merhametini sürdürmem."
"Paiman'dan hoşlanmıyorum ama şunu demeliyim. İyi bir kraldı, Saevthas'ı düşünerek hareket etti. Hatası benimle anlaşamamaktı."
Sinsice gülümsemişti. Verdiğim mesajı anlamayacak kadar aptal değildi."Paiman'dan da iyi bir kral olacağımın işareti sizinle iyi anlaşmamdan belli olmuyor mu? Onun en büyük hatası sizin gibi bilge birisine ukala davranmak oldu. Büyük bir ders olarak görüyorum."
"Aldığın dersi asla aklından çıkarmamanı dilerim."
"Peki veliaht mevzusu nasıl olacak? Bahsettiğinizi yapabilecek misiniz? Tohumlarım bir rahimde yeşerebilir mi?"
"Endişelenme, o sorunu çözeceğim. Bir Tavigan ziyaretine bakar."
"Başarılı olunmazsa Kaveh'in çocuklarını çekerim, biter. Kaveh sanki beni düşünür gibi çocuk konusunda bol bol oldu."
"Kaveh'e dikkat etmeni öneririm." dedim. Kaşlarını hafif çatmıştı. Sorgulaması iyiydi. Çok iyiydi. Ufak bir tohum güzel olacaktı."Malum sen Rekistaan tahtını aldın. Kimse Kral Paiman yıkılmaz, o çok güçlü diyorlardı. Sen başardın, yıkılabileceğini gösterdin. Şimdi Kaveh de bunu yapabilirim der."
"Böyle bir şey diyemez, yapamaz. O zaten Lussamus'u aldı, neden Saevthas'ı istesin?"
"İnsanlar doğası gereği aç varlıklardır. Ya bu açlığı terbiye eder, elindekiyle yetinirsin ya da içindeki açlıkla hareket eder, her şeyi almaya oynarsın. Kaveh'e gelince o elindekiyle yetinseydi Dijan'ı boşar mıydı? Bunu düşün. Ona karşı tedbirli ol, yeri gelirse Lussamus'u al. Doğu'nun ve Batı'nın Hükümdarı El'Farzad Rekistaan diye anılmak hoşuna gider."
"Kaveh'e güvenmek istiyorum."
"Güvenirsen kendi sonunu hazırlarsın. Azem için bile sana savaş açar. Tavsiyem ondan önce davranman olur."
"Hemen savaş açamam, Rahibe. Saray darbesi ülkeyi yıprattı. Siz istediğiniz kadar güç verin, destek olun ama saray içinde yıpranma söz konusu."
"Yarın savaş aç demiyorum, sadece gelecek yılları kast ediyorum. Bunu yaparsan çok güzel olacak."
"Dediğinizi düşüneceğim." diye mırıldandı.
"Geç kalmamanı diliyorum. Fakat asıl mesele olan Paiman'a odaklan, onu istiyorum."
"Onu yakalayacağım, kuşkunuz olmasın." dedi. Gülümseyerek ona baktım. Sonra saçımdan çıkardığım tokayı kendime saplamamla gerçekliğe döndüm.
Gözlerimi açmıştım. Derin bir nefes almıştım. Başımı yastığımdan kaldırmıştım. Her şey yola girdi dediğim zamanda nasıl bir aksilik çıkıyordu, anlamıyordum. Paiman ve Azem'in ortadan kaldırılması gerekirdi. Özellikle Paiman'ın. O adam kadar kibirli ve küstah birini tanımamıştım. Madem benden yana değildi, ölmeliydi. Fakat kaçmıştı. Gittiği yer Lussamus'du. Kaveh'e sığınacaktı. Sadece Farzad'ın dikkatini dağıtmak istiyordu, bu nedenle iki farklı yerde görünme taktiğine başvurmuştu. Acısı taze olsa bile zekası işliyordu. Bu zekanın önünü kesmek istiyordum. Benden yana olsaydı bir parça iyi olurdu. Zeki insanları severdim, onlara bir şey anlatmak kolay olduğu gibi yepyeni fikirlerle geliyordu. Diğer yandan Farzad'ın bahsettiğine göre Paiman da güçlü bir Rekistaan büyücüsüydü. Bu büyücüyü neden kullanmayayımdı? Farzad kendisinin de güçlü olduğunu söylese de Paiman kadar değildi. Paiman'ın gücü, bana dair düşüncelerinden belliydi. Bende bir şeyler hissetmişti.
Kaveh apayrı bir sorundu. Kaderi değiştirilmiş olması onu Paiman'dan bile büyük bir sorun hale getiriyordu. Paiman onun yanında yer alırsa iki sorunum karşımda olacaktı. Şu zamana kadar Paiman'a olan yaklaşımımda bir hata görmüyordum. O sorunlu yaklaşmıştı. Diğer ülkelerin hükümdarları gibi yaklaşsaydı, her şey normal olurdu. Dost olurduk. O ise karşımda olmayı seçmişti. Bedelini ödeyecekti. Sadece tahtını ve aşığını kaybetmesi yeterli gelmiyordu. Onun canını da almalıydım. Kökten çözüm istiyordum.
Paiman'ı kendi rüyama çekebilmek için görü suyumdan içsem bile olmamıştı. Onu çekememiştim. Bir güç koruyordu onu. Bana karşı koyabilecek kadar güçlü bir şey. Kim olduğunu çözememek sinir bozucuydu. Sinirle şişeyi attım. Kapım tıklandığında gel dedim, içeri Shan girmişti. Siyahlar içindeydi, boynunda iki tane ahşap boncuklu kolyesinin ucunda bu sefer kırmızı püskül vardı. Kül sürülü gözleri bana merakla bakıyordu. Yanıma oturması için yatağa hafifçe vurdum. Yanıma geçmişti.
Taishan "Farzad'la konuştun mu? Neredeymiş Kral Yılan?" dedi. Saklı bir alayla söylemişti. Onun baktığı yerden bu olaylara bakmak isterdim.
"Konuştum, hala bulunamamış. İki farklı yerde görülmüş sözde ama bana kalırsa Lussamus'a gidiyor. Kaveh'in yanına gidiyor olması hiç işime gelen bir durum değil." dedim.
"Kaveh abisini neden teslim etmesin? Abisiyle yaşadığı sorunları biliyoruz. Şimdi ona alması için bir intikam sunuluyor. Kendisi zamanında Khahra'dan kaçmıştı, Paiman yüzünden olduğu söylenirdi. Şimdi Paiman kaçtı. Kaveh bunu göz önünde bulundurmalı."
"Aynı Kaveh, Khahra içine asker sızdırdı. Abisiyle Azem'in kurtarmasını sağladı."
"Azem için yaptığını düşünüyorum. Abisine bayılan birisi olsaydı yıllar içinde aralarındaki bağ daha güçlü olsun diye çaba harcardı."
"Bilemiyorum. Paiman'ı görmek istedim, olmadı. Bir şeyler bana engel oldu."
Kaşlarını hafifçe çatmıştı."Bu nasıl oldu?"
"Anlamadım, Shan." dedim. Dudaklarımı bastırmıştım. Kontrolüm dışında gelişen şeylerden hoşlanmıyordum."Bu olmamalı. Şu hayatta benden daha güçlü birisi yok. Şimdi nasıl istediğimi yapamam?"
"Beni şaşırttı. Acaba o büyücülerden dolayı mı?"
"Büyücüler mi? Ah, hayır. Ben onlardan daha güçlüyüm. Geçtiğimiz yıl, onların arkadaşını kolayca öldürdüm. Benden, senden daha üstün değiller."
"O zaman bunu çözmemiz şart. Başka bir yerde başka bir güç varsa önünü kesmeliyiz."
"Bu savaşta üçüncü bir tarafa yer yok, haklısın. Her neyse Paiman'ı görmek için çabalamanı istiyorum. Onu gör ve son kez teslim olmasını iste."
"Benden dağları delmemi isteseydin gerçekleşmesi daha olası bir istek olurdu. Paiman asla teslim olmayacak. Kendimi onun yerine koyuyorum, ben de olmazdım. Tahtını, tacını kaybet. Yetmezmiş gibi gözlerinin önünde sevdiğin insan öldürülsün. Teslim olmak yerine direnirdim."
"Bunu ben de yapardım ama herkes sen veya ben gibi değil. Paiman bencil bir adam, yaşamayı seviyor. Yaşamak için her şeyi yapar. Tıpkı diğer Rekistaanlar gibi."
"Paiman'ı tanıdım, haklısın diğer Rekistaanlar gibi ama onu diğerlerinden ayıran şey hayata karşı verdiği mücadele. Mücadelesini bırakacak bir adam değil. Onunla uzun bir süre geçirdim, biliyorsun. Her şekilde onu farklı buluyordum."
"Acaba Tamerin'le evlenseydi nasıl olurdu? Bunu sorguladım. Sonunda şunu gördüm, daha zor bir şekilde Paiman'dan kurtulurmuşuz."
"Tamerin'le de uğraşırdık. Tamerin güçlü bir kadın, eş olarak seçtiği adamı güçlendirmesini de çok iyi biliyor."
"Kaveh güç kazanmazdı. Kaveh biliyorsun ki, kaderi değiştirilmiş birisi. Şimdi bir ülkenin başında. Bundan hiç hoşlanmıyorum. Saevthas içinde sıradan bir prens olmasını isterdim. Uğraştırıcı olmazdı."
"Paiman ve Tamerin evlenseydi, Kaveh bu kadar parlamazdı. Paiman, onu Tamerin'den uzak tutmak için sürekli sınırlara gönderir dururdu diye tahmin ediyorum."
"Hayat işte, beklemediğimiz olaylar bizi başka yerlere getiriyor. Başka bir geleceği düşünmek yerine şu ana odaklanalım.Paiman bulunmalı. Aksi halde Saevthas tamamen bizim kontrolümüzde olmayacak."
"Farzad'a verdiğin çocuk sözü vardı, onu nasıl çözeceksin?"
Beyaz ellerime baktım. Parmaklarımı oynatırken gülümsedim."Ölümü çağırdığım gibi yaşamı da çağıracağıma inanıyorum."
"Çiçeklere can vermeye benzeyeceğini düşünmüyorum, Chaezan. Evet, bir yıl içinde çürüyen çiçekleri canlandırdın ama bu farklı. Ölüm konusundaki başarını yaşam konusunda göstereceğini düşünmüyorum."
"Neden böyle düşünüyorsun?"
"Bu zamana kadar her daim ölüme çalıştın. Ölüm de sana çalıştı. Aranızdaki bağsa tarif edilemeyecek şekilde kuvvetli. Yaşamla olan bağın bu kadar kuvvetli değil."
"Düşündüğün gibi olmayacak, seni şaşırtacağım."
"Beni şaşırtmanı çok isterim. Neyse hadi, akşam yemeği öncesi dua törenine gidelim. İnsanlar Baş Rahibe Chaezan'ı görmek istiyor."
"Gidelim." dedim.
Odadan beraber çıkmıştık. Gündüzden beri odama kapanmıştım, daha fazla dikkat çekmemeliydi. Baş Rahibe Chaezan olmayı seviyordum. Bana olan bağlılığı hissetmek çok güzeldi. Güçlü olduğumu hissediyordum, bu insanların bana inandığını. Muazzam bir şeydi. Sorun olarak gördüğüm şey gerçek benliğimi gösterememekti. Üstüne üstlük yıllardır yaşlanmıyor olmam konuşuluyordu. Birileri bu konuyu sürekli ateşliyordu ama kim bilmiyordum. Ellilerine gelen bir kadın gibi durmuyordum, daha genç gösteriyordum. İlk başta basit bir yanılgı, yaşlanıyorum desem bile şimdi bu durumun önüne geçmekte zorlanıyordum. Ben farklıydım işte, farklılığım sorun olmamalıydı. Herkes bu yaşamda aynı olacak diye bir kural yoktu.
Bugün dua edilecek salona gelmiştik. Bu salonu ben yaptırmıştım. Kullanılmayan eski bir salondu, neden yeni bir salon olmasın diye düşünmüştüm. Hem bir gelenekti. Başa geçen her baş rahibe veya rahip ya bir salonu düzenliyordu ya da yeni bir salon. Ben yeni bir yer yapmayı seçmiştim. İhtiyaç vardı. Yapımı yıllar sürmüştü ama değmişti. Bundan sonra her törenimiz burada olacaktı. 4 Yaratıcı'nın heykelleri daha büyüktü. Tavana kadar geliyorlardı. Ortadaki alanın dört yanına devasa heykeller bulunuyordu. Granit zemin parlaktı. Tavanındaysa 4 Yaratıcı'nın resimleri işlenmişti. Gelişimle heykellerin önünde mum yakan rahipler ve rahibeler tahta sıralara ellerindeki mumlarla geçmişlerdi. Bense en ortadaki yere geldim. Heykellerin karşısında diz çöktüm, duama başladım. Böylece dua töreni başlamıştı.
İnci tesbihim hemen getirilmişti. Heykellere bakıyordum. 4 büyük heykel sanki bana bakıyordu. Bakışlarındaki destekleyeci gücü görüyordum. Onlar benim yanımdalardı. Bunu hissediyordum. Kaderi değiştirilmiş olanların yanında değillerdi. Yaratıcılar da biliyordu onların yoldan çıkmış olduğunu. Onlar adına savaşıyordum. Getireceğim düzense tamamen yaratıcıların memnun olacağı şekildeydi. Tüm insanlık onlara bağlı olacaktı, onlar için çalışacaklardı. Gerçek yol buydu. Kurtuluşa giden yolu insanlığa sunduğum için kendimi kutsanmış hissediyordum. Böyle bir hayata seçildiğim için mutluydum. Benim dışımda kimse bunu yapamazdı. Ölüm'den Dönen olmam, bu görevim için uygundu. Yaşamımda daha güçlü olmamı sağlamıştı. Annemden miras aldığım güçle birleşince büyük bir güç bendeydi. Bu gücü doğru kullanacaktım.
Duadan sonra akşam yemeği için dağılmıştık. Soframda bugün için davetlilerim vardı. Kritah elçisi Aaro ile Ruykar Elçisi Kaja vardı. Taishan ve Ardash benle olacaktı. Stoyan'ı çağırmamıştım, onunla uğraşmak istemiyordum. Yemek öncesi özel bir şekilde hazırlanmıştım. Siyah düz saçlarımı açık bırakmıştım, minik örgüme gümüş tokalar takmıştım. Mor ipek elbise seçmiştim. Yemek salonuna geldiğimde herkes gelmişti, ben eksik kalmıştım. Minik bir tebessümle yerime geçmiştim. Tabağıma bıldırcın dolmasıyla patates salatası almıştım. Kırmızı şarabım hemen doldurulmuştu. İlk başta her şey normaldi. Aaro dikkatli ve saygılı davranmaya çalışıyordu. Kestane rengi saçlarını tepeden toplamıştı. Top sakalı kısaydı. Parmaklarındaki yüzükler göz kamaştırıcıydı. Güneyli görgüsüzlüğ dersem yanlış olmazdı. Kaja ise daha sadeydi. Genç kadının çilli, sevimli bir yüzü vardı. Kızıl saçları açıktı, lacivert elbisesi sadeydi. Kendisini öne çıkarmıyordu ama yeri geldiğinde Ruykar'ın başarısını söylüyordu. Unuttukları bir gerçek vardı. Benim gücüm sayesinde ülkeleri bir yere gelmişti. Kritah zenginse benim para yardımımla zengin olmuştu, Ruykar bugün Zahtery'i himayesi altına aldıysa benim sayemdeydi.
Şarabımı yudumladıktan sonra "Sizleri kutsal şehrimizde görmek beni mutlu etti. Eminim yaratıcılarımız da memnun olmuştur." dedim.
Aaro "Rahibe, siz davet ederseniz biz gelmez miyiz? Sizin davetiniz bizi mutlu etti."
Kaja "En ufak görüşme isteğinizi seve seve yerine getirmek hükümdarlarımız için onurdur."
Bıldırcınımı keserken "Ruykar'ı Zahtery konusunda destekledim, Kritah'ı ise gerçek dine davet ettim. Bu iki ülkenin yeri bende ayrı olduğu için ilk sizleri davet ettim." dedim.
Aaro "Ne oldu, Rahibe? Bir sorun mu var?"
"Evet, var. Nasıl diyeceğimi bilemiyorum ama birileri 4 Yaratıcı'ya karşı savaş başlatmak istiyor. Bunu durdurmaksa bizim vazifemiz." dedim. Şarabımı yudumlayıp ikisine baktım. İkisi şaşkın şaşkın birbirilerine bakıyorlardı."Bu günahkarlara izin vermemeliyiz."
"Nereden biliyorsunuz diye sorsam haddimi aşar mıyım?"
Ardash "Ben söyledim, Elçi. Bildiğiniz üzere benim kanımda büyücülük var. Görülerim sayesinde Rahibe'yi uyarıyorum." dedi ve Ardash bana baktı. Ona gülümsemiştim. Bu minik yalanı beraber konuşmuştuk.
Kaja "Büyü dinimizde günahken buna izin verilmesi, tuhaf." diye mırıldandı.
"Büyü konusunu düşünmeyin, evet bir günah ama bu Ardash'ın isteğiyle olmadı. Görüleri, yaratıcılarımız rüyalar aracılığıyla gösterdi. Durum buyken nasıl görü büyüsüne izin vermezdim? Bazı esneklik sağlanmalı diye düşündüm."
"Peki düşmanlarımız kim?"
"Düşmanlarımızın kim olduğunu sizlere söyleyemem ama duyunca şaşırmayacağınızı garanti edebilirim. Onların ruhları günaha batmış, yüreklerinde inancın ışığı sönmüş. Kendilerini kaybederek dini yıkmak istiyorlar. Buna kimse izin vermemeli."
Aaro "Haklısınız, Rahibem. Bu bir savaşsa sonuna kadar yer alacağız. Zamanında siz bizlere yardım elinizi uzattınız, bu eli tutarak doğru yolu bulmuştuk olduk. Şimdi sırtımızı dönemeyiz."
Kaja düşünceliydi. Gözleri kısıktı. Düşüncelerine bakınca sorgulama çok fazlaydı. Neden biz diyordu. İlk sorusuna sıkı sıkıya tutunuyor, ikna olmasına engel oluyordu. Yavaşça şerbetini yudumlayıp "Kader her daim değişken olduğu söylenir. Bakarsanız bu savaş gerçekleşmez. Nasıl gerçekleşeceğine emin olabilirsiniz?" dedi.
"Rahibe'yi yalancılıkla suçlayamazsın, Elçi Kaja."
"Yalancılıkla suçlamıyorum. Sorguluyorum."
"Sorgulamak yerine inanmayı seçmelisin. Bu topraklar, kutsal topraklar. Bu topraklardan yalan asla çıkmaz."
"Konuyu farklı bir yere çekmeye çalışmayın. Sadece bir olasılık olarak gördüğümü dile getiriyorum. Üstelik neden biz? Lussamus, Saevthas gibi ülkeler daha yakınken ilk biz çağrıldık. Bu durumu da merak ediyorum."
"Kaja, samimiyetime inanmıyor olmanız beni çok incitti. Tamamen iyi niyetimle sizi davet ettim. Ayrıca bu davetimin temeli, size olan güvenim daha fazla olduğuna işaret. Böyle bir sorgulama yakışmadı." dedim.
"Bir devleti yönetirken tamamen duygularımıza esir olamayız. Siz bizim en iyi dostumuzsunuz, yardımlarınızı unutmak büyük bir nankörlük olur ama diğer taraftan sorumlu olduğumuz bir devlet var. Hükümdarım beni buraya gönderirken onu temsil etmemi, onun adına kararlar almamı emretti. Ben de bu sorumluluğa uygun davranıyorum. Sorumu kişiselleştirmeye hiç gerek yok."
Tek kaşımı kaldırmıştım. Kaja zorluydu, eh biraz eğlence olurdu. Çatalımla bıçağımı tabağımın kenarına bırakmıştım. Şarabımı yudumlamıştım. "Duygularına esir olanların sonu kaçınılmaz olarak uçurumdan aşağı düşmektir. Tamamen mantıkla hareket edenlerin sonu kendisini asmaktır. Duygularını duy, mantığınla gör der Fırtına Tanrısı. Yürüdüğümüz yolda duygularımızla mantığımız eşit olmalı. Bu yoldan asla şaşmadım. Sizlere daha çok güveniyorum. Benim güvenimi kazanmanız her şeyden daha değerli olmalı. Zira güvenimi kazanmayanları akıbeti çok açık."
"Ne demek istiyorsunuz, daha açık konuşun."
Taishan "Rahibe El'Paiman Rekistaan'ı diyor, Elçi Kaja. Kendisi Baş Rahibe'yle zıtlaşma gafletinde bulundu. Sonu açık. Tahtından oldu ve yerine bana sadık olan, dini benimseyen Farzad geçti. Saevthas daha huzurlu bir yer olacak. Yaratıcılar'ın ışığıyla kutsanacak. Paiman'sa bir yılan olmaktan ziyade bir solucan olarak sefilce hayatlarımızdan silinecek. Acaba sevgili hükümdarına bu hikayeyi yakıştırır mısın? Yazık olmaz mı?"
"Saklı bir tehdit savuruyorsunuz. Acaba sizin bu savaşınızda yanınızda olmayanlara hep bunu mu yapacaksınız?"
"Saklı bir tehdit mi, bugün çok yanlış anlama günündesiniz Elçi. Söylediklerimiz ufak bir şey. Tehdidimiz böyle olmaz, daha cüretkar olur."
"Bence ufak bir gerginliğe sürüklenmemiz, çok yersiz. Büyük bir tehdidin varlığı varken birbirimizle gerilim yaşarsak onlara yarar. Elçi Kaja, bence ikna oldu." dedim. Kaja'nın gözlerine baktım. İlk başta bana bakmak istemese de bakmıştı. Bana olan bakışlarındaki sertlik yavaş yavaş erirken gülümsedim."Ruykar bundan sonra bizimle olacak."
Kaja hafiçe başını sallamıştı."Beni affedin, ne olur. Büyük bir hata yaptım hatta günah bile olabilir. Sizi sorgulamak gibi bir hataya düştüm." dedi. Sesi ağlamaklı çıkarken başını eğmişti.
"Korkma, Kaja. Herkes hatalar yapar. Sen şanslıydın, hatanı sürdürmekte ısrar etmedin. Ruhun kurtuluş yolunu bulmak istiyor."
Aaro kadehini kaldırarak "Yaşasın bu güzel dostluğa! Düşmanlarımız bizden korksun, yeni dostlarımızsa bize güvensin." dedi. Kadehimi ben de kaldırmıştım. İşte geleceğe dair güzel bir yatırımdı.
Amacım şimdiden bir güç oluşturmaktı. Boş boş duracak değildim, hazırlanmalıydım. İlk başta böyle basit ülkeleri çekecektim sonra diğerleri. En son Lussamus ve Naymahaen olacaktı. Belki Tamerin ve Bartan yanlarındaki tehlikeyi görürdü. Her şey olabilirdi bu hayatta. O zaman diğerlerini bastırmak kolay olurdu. Eğer Bartan ve Tamerin bizden yana olmazsa işte o zaman kendi sonlarını getirirlerdi. Her neyse elimdeki ülkeleri iyi kullanmalıydım. Her şeyi yapmak zorundaydım. Yeri geldiğinde Gabur'un ötesindekilerle iletişime geçmeliydim. Benim kutsal görevimdi. Her şeyi yapacaktım. Durmak yoktu. Düzeni kurduktan sonra kurduğum düzeni izleyecektim ve kendimle gurur duyacaktım.
Yemek sonrasında ufak bir sohbet etmiştik. Ardından konuklarımız gittiğinde keyif için üçümüz şarap içmeye karar vermiştik. Bizim için minik bir zaferdi. Bu zaferi kutlamazsak olmazdı. İleriye yönelik bir adım atılmıştı. Bu nasıl kutlanmazdı? Kaja için gücümü kullanmıştım ama olsundu. İnat etmişti. Sorgulamasaydı bu olmazdı. Aaro direk inanmayı seçmişti. En doğrusu buydu. Ben ne dersem o kabul edilirse daha huzurlu bir dünyaya kavuşacaktık. Bunu görememeleri ne büyük bir aptallıktı!
Ardash "Elçi Kaja her şeyi az kalsın berbat ediyordu." dedi. Başını iki yana salladı. "Raykar'ın bu sorgulaması cezalandırılmalı."
Taishan "Çok sert değil misin, Ardash? Basit bir elçi yüzüne koskoca ülke cezalandırıyorsun. Baş Rahip olsaydın, Tavigan'ın en sert dönemi yaşanırdı."
"Rahip, Kaja'nın düşünceleri ne kadar değişse de hükümdarına anlatırken bunları aktaracağı kanısındayım."
"Kaja'nın düşünceleri değişti, Raykar'a da bu şekilde aktaracağına emin ol. Rahiben güçlü bir kadın, onu ikna etti." dedi. Ardash merakla bana baktı. Başımı hafifçe salladım.
"Endişelenme, Kaja ikna oldu. Raykar bizden yana olacak. Kritah zaten ikna oldu. Daha da çok ikna olması için eski Kritah Prensesi ile elçinin görüşmesine izin verdim. Prenses ona öğrettiğim cümlelerle ona konuşacak, böylece Kritah daha da çok bize güvenecek." dedim.
Ardash "Sizin sözünüze güveniyorum. Saevthas hakkında son durum nedir?"
"Kral abin düzeni sağlamış, insanlar Kral Farzad diyor.Kaçak abini bilmiyoruz. Lussamus'a veya Kritah'a gidiyor. Hangisini seçer sence?"
"Benimle eğleniyor olmalınısız, Rahibe. Cevabı çok açık. Abim Paiman, kesinlikle Lussamus'a gider."
"Neden? Abin Kaveh'le yaşadıkları ortada."
"Aralarında kötü olaylar yaşandı ama onlar çocukluğunda birbirilerine bağlılardı. Abim Paiman'ın taht hırsı olmasaydı her daim iyi olurdu. Şimdi taht aralarında bir engel değil. Abim Kaveh, merhametiyle kucaklar."
Taishan "Yüzünün bugün yara izi olmasına neden olan abisini mi kucaklayacak? İnanılmaz bir durum derim."
"Aralarındaki karmaşık ilişkiye rağmen ben onların aralarının kötü olacağı kanısında değilim. Bana göre abim Paiman Lussamus'a giderse onu asla istemeyin. Daha da çok korunacak, daha çok sahiplenecek. Bırakın, birbirilerini yesinler. Asla olmayacak bir olay değil."
Alaycı bir şekilde "Rekistaan zekası başka oluyor." diye mırıldandı.
"Rahip, alay etmeyin. Ben ciddiyim."
"Alay etmiyorum, seni övüyorum. Alınganlık yapan sensin."
Ardash bir şey diyecekken öksürdüm, Ardash susmuştu."Ardash, dediğini keşke yapabilseydik ama şu detayı atlıyorsun. Abin diğer abini kurtardı. Bu durumda senin dediğin gibi basit olamıyor." dedim.
Ardash "Benim bıraktığım gibilerse birbirilerini tüketecekler."
"Farzad için ne diyorsun?"
"Sadık olacaktır. Size ihanet edeceğini düşünmüyorum. Cesaret gösterileri yapsa bile içinde bir korkak saklıdır. Şimdi Azem'le Paiman abim yaşıyor. Haliyle korkusu fazla olacak. Bırakın eteğinizi öpmeyi, elbisenizi bile sadakati uğruna yer ve sesini çıkarmaz."
Yüzümü ekşitip "Ne tatsız bir tabir bu!" dedim.
Gülerek "Gerçeği söylüyorum. Size karşı bağlılığını başka nasıl göstereceğini bilemeyecek bir budala o." dedi.
"Farzad sadık olduğu sürece o tahtta olmasından bir sakınca yok. Paiman'ın sonunda ibret aldığı kanısındayım."
Taishan "Paiman'ın sonu sadece Farzad değil, diğer hükümdarlar ders almalı. Almazlarsa tahtlarını nasıl kolayca kaybedeceklerini görmeliler."
"Haklısın. Ben hükümdarlardan üstünüm. Bir sözüm bile onların taçlarını kırar. Onların tahtları ahşaptandır, benimkisi kemikten. Bana karşı olurlarsa tahtıma eklenecek yeni bir parça var demektir." dedim. Taishan'a gülümseyerek bakarken o bana hayranlıkla bakmıştı. Bakışlarında bunu gördüğüm için mutlu olmuştum.
Gerçeği dile getirmiştim. Bundan sonra bana sadık olmayana acımayacaktım. Paiman gibi yolumda duranı ezecektim. Düşmanlarım ezilmeye layıktı. Mezarların hükümdarı olmak kulağa kötü gelmemeye başlamıştı. Ölüm'den Dönen adına alıştığım gibi buna da alışmıştım. Yani üstün bir güç olduğumu gösteriyordu. Sıradan birisi değildim. Karşımda kimse duramazdı. Gücümü doğruya kullandığımı inanıyordum. Benim yolum yanlışın yolu değildi. Hayır, olamazdı. Diğerleri yanlıştı, ben değil. Bunu kalpten biliyordum, rahattım.
Zayıflığım vardı benim de. İlk zayıflığım olarak babamla yaşadıklarımı görürdüm. Babamın bana yaşattığı bir zayıflığa neden olmuştu. O sorun çözülmüştü. Ztin düşmüştü, babamsa Naymahaen'e esir olmuştu. Artık orada ölürdü. Durduk yere beni ifşa edemezdi, yapacak güç onda yoktu. Bir insan bir konuda nasıl davranırsa öyle devam ederdi. Ben konusunda korkaktı. Yine öyle davranacaktı, hiç şüphe etmiyordum. Konuşsaydı çoktan harekete geçerlerdi. Venira kaderi değiştirilendi, beklemesi için bir neden yoktu bence. Saldırsaydı, saldırsaydı da haddini bildirseydim. Deli soyu! Bana meydan okursa karşılığını alırdı.
Ah, neyse! Naymahaen'e ılımlı yaklaşacağım. Venira sinirlendirse de Bartan iyi bir seçenekti. Belki karısını baskılayan o olurdu. Hayat sürprizlerle doluydu. Başarabilirsem veliahtları olan Prenses Sahrnei'yi buraya çekecektim. Sadakat her şeyden mühimdir. Bana, mevcut düzene ve dine sadık hükümdarlar olsun istiyordum. Başarabilirsem kurduğum gelecekte korkacağım bir şey olmayacaktı. Tavigan'da neden veliahtlar yetişmesindi? Burada hem dini öğrenilerdi hem de yönetmeyi. İmkanlarımız fazlaydı. Bartan akıllı bir adamsa yapardı. Yapmazsa da aramızdaki soğuk savaşı başlatırdı. Ztin'i almakla büyük kral olunmuyordu. Büyük Kral olacaksa benle iyi geçinmeliydi.
Uykumda ruhum başka bir yere çekilmişti. Çekildiğim yer, yaptırdığım salondu. Fakat bu salon harabe haldeydi. Tavan yıkılmıştı, kar yağıyordu. Zemin çatlamıştı. Görkemli heykellerden parçalar düşmüştü. Hayır, hayır demiştim. Arkamda bir gülme sesini duyunca dönmüştüm. Gazap'ın Oğlu karşımdaydı. Siyahlara bürünmüştü. Ellerini iki yana açarak "Bu senin eserin, Chaezan!" dedi.
"Benim eserim olamaz. Senin çarpık ruhunun eseri bu." dedim.
"Beni vazgeçirmeye çalıştığın zaman ne olduğunu biliyorsun. Arkadaşın öldü. Bence karşımda dikkatli ol."
"Senden korkmuyorum, Rahibe. Sen ölümü çağırırsın, ben yaşamı. Sen mezarlara hükümdar olmak istersin, bense yaşamın savaşçılarını yetiştirmek. Aramızdaki bu farkı görmüyorsan kibrinden gözlerin kör olmuş demektir."
"Süslü sözleri nereden öğrendin? Saevthas mı?"
"Gerçekleri söylüyorum. Sen kaybedeceğin bir savaşa giriyorsun. Bile bile kendini tüketeceksin. Hoş, senin gibilerinin kaderi bu olmuştur."
"Benim gibi mi?"
"Tarihte nadir de olsa senin gibiler hep oldu. Çok çok nadir. Hepsinin sonu, kendini tüketmekti. Evet, senin farkın büyük bir savaş başlatacak olman. Diğerlerinden ayrıldığın taraf bu. Belki de annenden aldığın gücün etkisiyle iyice özün bozuldu."
Dudaklarım kasılmıştı. Dediği doğru olamazdı. Hayır, olamazdı."Beni kandırmak için böyle konuşuyorsun. Seni sefil fare!" dedim ve elimi kaldırdım. Boğazını sıkmak istiyordum, sıkmak ve parçalamak. Fakat olmamıştı. Gülümseyerek bana doğru yürürken gözlerim irileşmişti."Bu nasıl olabilir?"
"Düşündüğün kadar kusursuz birisi değilsin. Gücünün sınırları yok ama bu büyük bir sıkıntı. Her daim ölüm sana yardım edemez."
"Benim gücüm beni ilgilendirir!"
"Senin gibileri araştırdım. Kral Bahram, yardımcı oldu. Saevthas kütüphanesini bize açtı. Rekistaanlar düşündüğün gibi 4 Yaratıcı'ya düşman bir hanedanlık değil tersine onlar en başından beri sadıklar."
Gözlerimi kısıp "Nasıl?" dedim.
"Daha detaylı bilgi sahibi olmak istedik ve bir takım oyundan sonra başardık. Sonrasıysa bildiğin gibi kaderi değiştirilmiş çocuklar. Aslında düşününce büyük bir bencillik ama binlerce hayatı kurtarmak için değer."
"Önüme attığın avlar onlar. Dediğin gibi ben diğerlerinden farklıyım. Annem de bir zamanlar sizin gibiydi, onun güçleri de bana kaldı. Ölümden döndüm, daha da güçlü oldum. Diğerlerinin eksiği buydu. Güçleri bir temele oturmuyordu."
"Kendini böyle kandır, böyle inandır."
"Siz kaybettiniz. Venira ve Kaveh'i biliyorum. Onların karşımda hiçbir şansı yok. Venira, Kaveh'den nefret ediyor. Abrek'in kinini güdecek, Kaveh'e karşı duracak. O zaman senin ukala suratını görmek isterim."
"Venira konusunda ne kadar eminsin."
"Yaşananlar ortada, Venira'yı gördüm. Bana bir anda Kaveh'e karşı yumuşayacağını mı söylüyorsun? Çok komik olur bu! Bir deliden çok şey bekliyorsun. Yanlış çocuğun kaderini değiştirmişsin."
"Değiştirdiğimiz çocuklar, doğru çocuklardı. Hepsine ulaşmak kolay olmadı. Kimler olacağını görmek de aynı şekilde. 4 Yaratıcı sesimizi duymasaydı, işimiz zor olurdu."
Yutkundum. 4 Yaratıcı benden yanaydı, neyden bahsediyordu? Kafamı iki yana salladım."Onlar benden yana. Benden yana olmasalardı beni bu hayatta tutmazlardı."
"Annenin korkunç iradesinin eserisin. Acınası bir durum bu. Bir annenin evladına yaptığı en büyük kötülük."
"Değil!" diye bağırdım.
Gazap'ın Oğlu tavana baktı, gülümsedi."Sana son bir uyarım var. Paiman'a dokunmaktan vazgeç, başarılı olamayacaksın. Seni görme nedenim buydu."
"Paiman'ın da mı kaderi değişti, Gazap Tanrısı'nın seçtiği o mu? Kral Bahram'a bak, neler yapmı neler!"
"Sıradan insanların büyük görevleri vardır, Chaezan. Birilerinin bu hikayeyi taşıması şart." dedi. Bir şey diyemeden ellerini çırpmasıyla tavan üstümüze yıkıldı.
Titreyerek uyanmıştım. Nefes nefeseydim. Gazap'ın Oğlu'nun gücü farklıydı. Sınırları olan bir güç olduğundan gerek, benden üstün olabiliyordu. Bilemiyordum. Söylediklerine gelince ne düşüneceğimi bilemiyordum. Benim kaybedeceğimi diyordu. Komikti. Kaybedemezdim, hayır. Ben kazanacaktım. Tüm bu işaretler buna yönelikken nasıl kaybederdim? Kendimi tükecekmişim sözde. Hayır, hayır. Ben daha kontrollüydüm. Kendi kendime kıkırdadım. Duyduğum en komik şeydi bu. Benim gibi bir kadın nasıl kaybederdi? Neredeyse ilahlara yaklaşan bir gücün sahibi nasıl kaybederdi? Çok komik bu, çok komik! Kendilerini bu şekilde kandırsınlardı.
Diğer taraftan bir şeyler dikkatimi çekmişti. Acilen Saevthas kütüphanesi bana geçmeliydi. Orada ne yazıyorsa okumalı, kendi gücüm üstünde kontrol sağlamalıydım. Mükemmelin en mükemmeline ulaşmalıydım. Kimsenin benden şüphesi olmasındı. Farzad kütüphaneyi verirdi bana. Ne dersem yapardı. Evet, evet bunu yapacaktım. Mükemmelliğe oynayacaktım. Kendimi tüketmeyecektim. Farklılık olacaktı. Gazap'ın Oğlu kaybedecekti. Onun yanında olanlar da. Mutlak doğruyu ben yayacaktım. Beni görmesi iyi olmuştu. Daha da çok hırslanmıştım.
Farzad'a bu konu için mektup yazmıştım, göndermiştim. Sürekli büyüyle görüşüp samimiyet kurmak istemiyordum, mesafesini bilsindi. Aaro ve Kaja'yı da bir kez daha görmüştüm. Bunlar birkaç günümü almıştı. Taishan'sa Paiman'a ulaşamamıştı. Gazap'ın Oğlu koruyordu işte. Paiman'la nasıl bir planı varsa her şeyiyle kendini Paiman'a adamış gibiydi. Ne komik! Acaba beni kandırmış mıydı? Belki de Gazap Tanrısı'nın seçtiğiydi o, ondan düşkündü. Hayır, büyücü dürüst davranmıştı. Nedendi? Neden koruyordu? Düşünmeyecektim. Belki Ardash haklı çıkacaktı. Kaveh ve Paiman birbirini tüketecekti.
Gara'nın çağırmasıyla yaptırdığım salona gelmiştim. Yanında diğer rahipler ve rahibeler vardı. Onlar neden buradaydı? Kaşlarımı çatarak onlara baktım. "Neler oluyor?" dedim.
Gara "Rahibe Chaezan, buraya sizi çağırma nedenim bize hesap vermenizi istememizle alakalı. Sizin büyücü olduğunuzu kanıtladım." dedi. Sonra elindeki şişeyi gösterdi. Geçen gün Farzad'ı görmek için kullandığım şişeydi. Odam karıştırılmıştı.
"Ne?" dedim dişlerimi sıkarak.
"Odanızda bulduk, niye şaşırıyorsunuz? Büyücü olduğunuz Rahip Stoyan'ı ve Rahip Taishan'ı kendinize aşık yapmanızdan belli."
"Aşık yapmak mı? Tanrım! Gara, kıskançlık gözünü kör etmiş ama bedelini ağır ödemenden kaçınmana neden olmayacak."
"Siz korkun. Sizi tutuklayıp hakkettiğinizi yaşatacağız. Kazığa bağlayıp yakayacağız. Büyücülük büyük bir günah."
Dur diyen bir ses vardı. Arkamda Stoyan'ı gördüm. Nefes nefeseydi. Stoyan "Gara, dur! Rahibe masum. O iyi birisi."
"Görüyorsunuz, bu büyücü onu nasıl etkisi altına almış. Aşığı yapmış, gözlerine mil çekmiş. Yakılmalı dostlarım."
Kendini serbest bırak, Chaezan! Bırak görsünler gücünü.
Elimi havaya kaldırdım. Gara'nın boğazını sıkmak az kalırdı. Onun kalbini sıkıyordu. Sıcak kalbimi elimde atıyordum, tırnaklarımı geçirmemle duracaktı o sıcak et parçası. Damarlarından kanlar patlasındı, kan içinde kalsındı ki diğerleri ibret alsındı. Gara'nın gözleri iri iri olmuştu. Kan kulaklarından, burnundan sızmıştı. Elini göğsüne koyduktan sonra yere düşmüştü. Kan kustuktan sonra nefesi kesilmişti. Diğerleri nefesi kesilmiş bir şekilde bana bakıyordu, başımı dikleştirdim.
Yutkundum, gözlerimi kapattım. O etkileyiciliğimi salmalıydım. Kusursuz güzelliğimle onları kendime bağlamalıydım. Annemin gücü bu yerde işe yaramalıydı. O nasıl insanları, babamı kendine bağladıysa aynısını ben yapmalıydım. Ne olur, anne. Bana yardımcı ol. Aksi halde beni yakarlar. Ölmek istemiyorum, yapacağım çok şey var. Gözlerimi açıp onlara baktığımda hepsi hayran hayran bana bakıyordu. Gülümsemiştim.
"Ne demeliyim, nereden başlamalıyım bilmiyorum. Sadece şunu bilin, ben böyle olmayı istemedim. Tek arzum Tavigan'ın yükselişidir, dostlarım. Bana inanın, bana güvenin. Birlikte inancımızı yükseltelim." dedim. Birkaç adım attım. Ne kaçan vardı, ne korkan. Hayranlık hakimdi."Ben Tavigan'ın başına gelen en iyi şeyim. Büyü günah değildir. Yaratıcılar vermişse bunu neden günah olsun? Gelin bunu inanç için kullanalım."
Stoyan öne çıkmıştı. Karşımda durup diz çöktü. Bağırarak "Ulu Rahibe Chaezan!" diye bağırdı. Diğerleri birbirine baktıktan sonra aynısını yapmıştı. Ulu Rahibe Chaezan mı? Kulağa güzel geliyordu.
Onlara gülümseyerek baktım. Bu sorunu bu kadar basit çözmeyi beklemiyordum. İşte yaratıcıların yanımda olduğuna işareti. Fırtına Tanrsı beni seviyordu, göstermişti bunu. Bundan sonra kimse beni durduramazdı. Ben, benden öncekiler gibi olmayacaktım. Duygularımla duyacak, mantığımla görecektim. Düşmanlarımın şansı yoktu. Zavallılar! Kazanmaya geliyordum. Kuracağım düzenle doğruluğa kavuşacaktık. Ben başaracaktım bunu.
✵
✵
✵Chaezan, Farzad'a verdiği sözü tutabilir mi? Farzad'ın bir çocuğu olur mu?
✵Chaezan'ın elçiler hamlesi hakkında düşünceniz nedir? Kaja Raykar'a nasıl bir aktarım yapacak?
✵Gazap'ın Oğlu-Chae konuşması için düşünceniz nedir?
✵Gara'nın tuzağı için düşünceniz nedir? Chaezan'ın büyüyü Tavigan'a kabullendirmesi beklediğiniz bir şey miydi?
Gelecek bölüm Tamerin olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top