3.4 Bir Kuş Gibi✵
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 09.02.2022 (00:21)
Bölüm Şarkısı: Carla Morrison - Vez Primera
İyi Okumalar!
✵
Naymahaen-Derhen
Venira - Yaş:34
Oturduğum yerde kollarımı kavuşturmuş, çocuklarımı izliyordum. Çevrelerinde birçok çocuk vardı, kurdukları oyunda mutlu gözüküyorlardı. Kimse onlara karışmıyor, ters bir kelime demiyordu. Oztavia çevresindeki çocukları yönetiyordu. Sarımsı kahverengi saçarını örülüydü, mavi bir elbise üstündeydi. Kardeşi Abrek ablasının sağ kolu gibiydi. Oztavia'nın emrine uymayanlara karşı sertti. Minik Tyber, ne olduğundan habersiz peşlerinde koşuyordu. Hareketli bir çocuktu. Düşüp kalkmak onu yormuyordu. Onları izlemek beni hem mutlu ediyordu, hem de endişelere sürüklüyordu.
Endişem geleceklerine yönelikti. Hayatın darbelerini yemiş birisiydim. Her şeyimi kaybetmiş, hayata yeniden başlamıştım. Kaybetmemde kendi hatalarım vardı elbette. Büyük hatalar. Her şey bitti diye düşünürken yeniden başlama şansı bulmuştum. Kendi topraklarımda değil, yabancısı olduğum topraklarda yeşermiştim. Köklerimi derinlere salmaya çabalıyor, bu sefer kaybetmeyeceğim diyordum. Kazanmak ve yükselmek istiyordum. İmkansız bir hayal değildi, çabalarsam olurdu. Hayatta kalmıştım, yeniden yaşama başlamıştım. Şimdi neden yükselmeyeyim ki? Geçmişimde kaybettiğim şeyleri neden almayayım? Bunu birçok kez sorgulamıştım, yanıtını bulmuştum. Evet, alabilirdim. Daha güçlüydüm. Eski Venira değildim, zayıf ve düşmüş olarak görmüyordum. Hiçbir şey ilk yaşadığım gibi olmayacaktı.
Diğer yandan ya sevdiklerimi kaybedersem diye içim içimi yiyordu. Bartan'ı ve evlatlarımı kaybetme düşüncesi, beni delirtiyordu. Canım çok yanıyordu. Sevdiği insanı kaybetmek nedir, çok iyi biliyordum. Hatalarına rağmen kardeşimi kaybetmiştim. Deliydi, mantıklı kararlar almıyordu. Abrek'i düzeltemediğim gibi ölümü karşısında bir şey yapamamıştım. Onu iyi birisi yapabilseydim, belki her şey farklı olurdu. Geçmişte takılıp kalmamam lazımdı. Ben bu zamana aittim, geçmişe değil. Fakat olmuyordu. Kendime çok kızıyor, affedemiyordum. Hatalarımı düşündükçe boğuluyordum. Aynı hataları yapmaktan korkuyordum. Kimseye diyemiyordum bunu. Ben aynı hataları yapmaktan korkuyorum dersem benden vazgeçeceklermiş gibi geliyordu. Tamerin yeniden kazanacak, ben her şeyimi kaybedecektim. Bundan çok korkuyordum ve korkum beni Tamerin'den uzak durmaya teşvik ediyordu. O kalbi kara fahişeden ne kadar uzak durursak iyiydi. Onun varlığı, acizliğimi gösterirken nasıl karşısına geçebilir ve dost elini sıkabilirdim?
Venira sesiyle başımı yana çevirdim. Gelen Kül'ün Oğlu'ydu. Bu adamı birçok kez rüyalarımda görmüştüm. Babamla beni buluşturmuştu. Ona koşulsuzca güveniyordum. Herhangi bir sorgulama yapmadan içimden güvenmek geliyordu. Belki bağlı olduğu tanrıçadan alakalıydı, belki de başka bir şey. Kahverengi gözlerine bakarken korkularımdan sıyrılmıştım. Huzur içime dolmuştu, sakinleşmiştim. O ise yan taraftaki koltuğa oturmuştu. Hiçbir şey sormadan kendisine bir kadeh şarap doldurup içmişti. Çocuklara bakarak "Onlar için endişelenme, onların geleceği çok güzel olacak." dedi.
"Ben mahvetmezsem güzel olacaktır. Sevdiğim herkesin hayatını mahvetme gibi bir huyum var." dedim.
"Belki de sorun sende değildir, Venira. Neden her suçu kendinde arıyorsun? Karşı tarafta suç olamaz mı? Sevdiğin insanların kusurları olabilir."
Başımı eğmiştim. Evlilik yüzüğüme baktım."Ben ablamdan ve annemden şunu öğrendim. Sevdiğin insanların kusurları olsa bile o kusurları örtmek zorundasın, kusurlarını görmezlikten gelerek sevmelisin. Bunu değiştiremiyorum, kıramıyorum."
"Sana çok zarar veriyor. Kendini sevmene engel oluyor. Sevdiklerine karşı yaptığın her hamleyi, hata olarak görüyorsun ve kendinden nefret ediyorsun."
"Bunu nasıl bilebilirsin ki?" dedim sessizce. Başımı kaldırıp ona baktım. Karşımdaki adam, daha ciddiydi. Çevremizde hep muzip tavırlar sergilerken bana bakışı bir baba gibiydi. Sözlerinde bu sıcaklığı hissediyordum."Ben kendimi sevemiyorum. Sevmeye çabaladıkça geçmiş aklıma geliyor, başaramıyorum."
"Her insanın şifası kendisindedir der, Fırtına Tanrısı. Senin şifan, kalbinde. Sen ona ulaşmak istemiyorsun."
"İstemediğimi nereden çıkardın? Bir insanın kendisini sevmemesi ne kadar zor, haberin var mı? Aynaya her baktığımda işte olmak istediğim kadın diyemiyorum, başka bir beni hayal ediyorum. Çevremdeki insanlar beni övdüğünde cidden ben böyle birisi miyim diye kendimi sorguluyorum. Cidden güzel miyim, cidden başarılı mıyım diyorum. Kendimi yetersiz görüyorum. Bir süre sonra en güzeli bir şey hissetmemek olduğunu anladım. Bu bana daha iyi geliyor."
Kadehini yudumlayıp başını hafifçe salladı."Kendinle ilgili bir şey hissetmemek sana aynı hataları tekrarlatıyor. Mesela Tamerin'e olan nefretin. Ona olan nefretin sana zarar veren bir hata ama tekrarlamaktan çekinmiyorsun."
"Tamerin bambaşka bir konu. Onun adı ne zaman geçse hatalarım yüzüme vuruluyor, kaybettiğim her şey gözümün önüne geliyor. Bir kez daha içimdeki ben, benden nefret ediyor. Kendimi sevemiyorum." dedim. Derin bir nefes aldım. Tekrardan çocuklarıma baktım. Mutlu çığlıkları minik bir tebessüme neden oldu."Başkasını sevmek, her daim kolay geldi. Başkaları adına yaşamak, kendim için yaşamaktan daha kolay. Onlara verebileceğim sevgi, hep fazla."
"Başkaları seni sever mi?"
"Başkaları beni sever mi? Seviyorlar ama ismimin önüne bir şeyler getirerek seviyorlar. Büyücü Venira, Kraliçe Venira, Asker Venira gibi. Venira'yı Venira olarak seven Bartan var. Bu benim için çok kıymetli. Onu üzmek istemiyorum, onu mutlu etmek için çok çabalıyorum ama onu üzmeyi başardım. Bana kızgın."
"Nedeniyse yine sensin. Kendini sevmemen onunla olan ilişkini zedeliyor. Olduğun gibi kendini açmıyorsun."
"Çünkü beni anlamayacak, benden tiksinecek. Bundan korkuyorum. Beni anlamaması beni çok yaralar. Tutunabildiğim bu sevgiyi kaybetmek istemiyorum."
"Her şey senin elinde."
Gözlerimi kapattığımda yanaklarım ıslanmıştı."Her şey benim elimde olmasın, lütfen. Benim elimde olunca hata yaptığımı bile göremiyorum." diye fısıldadım.
"Venira, yaşananlar zordu. Ağır olaylar yaşadın ve kaldırabildin. Şu an başka bir Venira'sın. Belki de kendini sevebilecek birisine dönüşebilirsin. Hiçbir şey için geç değil."
"Başarabilir miyim? Aynı hataları tekrarlamaktan vazgeçmeyen birisi, kendini sevmeyi öğrenebilir mi?"
"Sevmek nedir bilen birisi için, kendini sevmeyi öğrenmek zor olmaz. Başaramam diyorsan sen asla bir insanı sevmemişsindir demek olur. Unutma, şifan kalbinde. Keşke ben senin için bir şey yapsam ama elimden fazlası gelemiyor."
"Neden bir şey yapacaksın?" dedim gülerek. Sanki onun suçuymuş gibi konuşması garip gelmişti.
"Bu halde hissetmenden dolayı üzülüyorum. Kendimi suçluyorum çünkü benim eserim."
Kaşlarımı çattım, güldüm. Komik bir şakaydı."Çok komiksin. Kendimi sevmemekle senin nasıl bir bağın olsun?"
"Venira, beni iyi dinle. Sen..." dedi ve anne sesiyle başımı çevirdim.
Yere düşmüş olan Tyber ağlıyordu, Oztavia başındaydı. Onların yanına gittim. Ağlayan Tyber'in yüzüne baktım. Düşmüş olduğu için başı kanıyordu ve bu kan onun korkmasına neden olmuştu. Masmavi gözlerinde korku ve acı vardı. Onu kucağıma aldım, bir şey olduğu yok diye fısıldadım. Biraz olsun yatışmasını sağlamıştı. Ardından yarasını kontrol edilsin diye saray hekimlerinin yanına götürmüştüm. Ufak bir yaraydı, ciddi bir durum değildi. Tyber'in yüzündeki gülümseme içimi rahatlatmıştı.
Kül'ün Oğlu'yla konuşmak bir parça olsun iyi gelmişti. Dediği doğruydu. İnsanın şifası her daim kendinde olurdu. Bir başkasının kendisini iyileştirmesini beklemek mucizeydi. Başkalarının yapabileceği şey, kişinin içindeki yarayı göstermekti. Tabii bu yarayı kabullenmezse dışarıdan birisi ne yapabilirdi ki? Karşımızdaki istediği kadar çabalasındı, gözlere mil çekilmişse açılmazdı. Ben bir şeyler yapmak istiyordum. Kendimi olduğum gibi kabullenirsem her şeyi başarabilirmişim gibi geliyordu. Kanatlarımı gerçek anlamda gökyüzüne açabilir, özgürce uçabilirdim. Bir kuş gibi. Bunu yaparsam sevdiğim insanları kendim dahil herkesten korurdum. Benim en büyük arzum buydu. Sevdiklerimi korumak, onların canının acımasını engellemek. Başaracağıma inanıyordum. Benim hayat hikayem bu şekilde ilerleyecekti.
Bartan'ın yanına gidebilme cesaretinde bulmuştum. Mektup konusundan dolayı aramız limoniydi. Tartışmamak için birbirimizden uzak durmayı tercih ediyorduk. Evlendiğimizden beri izlediğimiz bir yoldu. Ortada bir sorun oldu, birbirimizle konuşmak yerine kaçmak iyi geliyordu. Konuşunca tartışmalar hararetli bir hal alıyordu. Orta yolu bulabildiğimiz sürece sorun yoktu. Evlilikte böyle şeyler olurdu, değil mi? Her şeye rağmen ilerleyebiliyorduk. Sonuç, süreçten önemliydi.
Onu sarayın kütüphanesinde bulmuştum. Ara ara kütüphaneye çekilir, geçmişi araştırırdı. Kendi kabuğuna çekildiğinin göstergesi olurdu. Kapıyı açıp girdiğimde hiç beni fark etmedi. İlk başta hemen konuşmak istemedim. Raflardaki kitaplara yönelmiştim. Onun dokunabileceğini düşündüğüm kitaplara dokunarak ilerliyordum. Beni fark etsin, görsün istiyordum. Amacıma ulaşmıştım, rafların sonunda o vardı. Kollarını kavuşturmuş, bir kolunu raflara yaslamıştı. Buz mavisi gözleri üzerimdeydi. Yüzü ciddi olsa bile hisleri meraklıydı.
Gülümseyerek ona yaklaştım."Konuşmak için geldim." dedim.
Bartan "Tamerin nefretini kusmak için buradaysan, gitmen daha iyi olur. Aynı şeyleri duymaktan sıkıldım."
"Tamerin nefretimi kusmayacağım. Orta yol bulmaya geldim."
"Sen orta yol bulur muydun?" dedi. Ses tonundaki ukalalığı duymazlıktan gelecektim. Bir elimi onun omzuna koydum.
"Kralım, çok haklı. Benim için orta yol yoktur. Ya beyaz vardır, ya siyah. Grilere hayatımda yer vermem. Fakat bu sefer olmasına karar verdim. Ülkemiz için, bizim için ve geleceğimiz için."
"İnadını kıran şey ne oldu, merak ediyorum. Senden böyle sözler duymak şaşırtıcı. Tamerin'den nefret etmiyorum de, bunun bir rüya olduğunu düşüneyim."
"Tamerin nefretim, geçmeyecek gibi duruyor ama bu nefretin seni, beni ve ülkemizi kötü etkilemesine izin vermek istemiyorum." dedim.
Kendimi sevmek istiyorum, Bartan. Kendimi sevmek için sınırlarımı zorlamam gerekli.
Bunu ona diyememiştim. Birkaç adım daha yaklaştım."Tamerin'in bana yaşattıklarının bizi etkilemesine izin veremem." diye fısıldadım.
"O zaman Lussamus'la görüşmeyi kabul ediyorsun."
"Kabul ettiğimi söylemedim, bunun yerine şunu yapmayı öneriyorum. Chaezan ve Dahou'nun haberleşip haberleşmediğini öğrenelim. Sanhun senin kelime oyununa düşmüş olabilir. Fakat ben bunu tasdiklemek istiyorum."
"Tamerin'le görüşmemek için yine elinden geleni yapıyorsun."
"Sadece güvenli adımlar atalım istiyorum."
"Nasıl öğreneceksin?"
"Büyülerimle! Yapacağım basit bir büyü bu olayı çözer."
"Venira kaçınılmaz olandan kaçıyorsun. Chaezan ve Dahou işbirliği yapmasa bile Lussamus müttefikliği çok faydalı olur."
"Müttefikliğin zamanı değil. Ztin meselesi tek bir savaşla çözülmeyecek, biliyorsun. Bir anda en güçlü halimizle karşılarında olursak son savaşta bizden daha güçlü olmalarına neden oluruz."
Derin bir nefes aldı. Başını iki yana sallamıştı."Başka ne yapabiliriz?"
"Chaezan ve Dahou'nun arasını bozmaya yönelik oyun oynarız. İkili oynar, iki tarafın birlikte hareket etmesine izin vermeyiz. Son savaşta onlardan destek alırız, biter."
"Yüz yüze görüşmeyi erteliyoruz. Harika!"
"Lütfen, bana inan. Üstelik aklımda başka bir plan daha var."
"Venira, en sonunda Tamerin'le karşı karşıya geleceksin. Kendini buna hazırla. Bugün olmasa bile yarın olacak."
"Biliyorum ama şu an buna gerek yok. Dediklerim senin de aklına yattı. Yatmasaydı, karşı çıkardın."
"Şuna katılıyorum. Müttefiklik konusunda aceleci olmamalıyız. Lussamus'u daha büyük bir savaşa saklamak, daha doğru olacak. Hoş, o zaman geldiğinde karşımda olursan seni dinlemeden adım atacağımı bil isterim."
"Korkma, o zaman geldiğinde karşında olmayacağım." dedim. Yüzü ellerimin arasındaydı. Yavaşça onu öptüm."Bazı şeyler zamanında olmalı, değil mi?" diye fısıldadım.
"Hiçbir gerçekten kaçamayız, Venira. Senden şunu istiyorum. Saplanıp kaldığın duyguları aş, ne olursa olsun aş. Bize zarar veriyor, üzülüyorum. Beni yoruyor, seni üzüyor. Geçmişi her seferinde ardımda bıraktım diyorsun ama bırakmadığın çok ortada. Tamerin'e olan nefretin, seni olmayacak kararlar aldırıyor. Bir gün bu kararların sevdiğin insanların zarar görmesine neden olacak. O zaman üzülecek bir durumda bile olmayacak."
Başımı iki yana sallayarak "Ben bizim iyiliğimizi istiyorum. Ne sana ne de evlatlarımıza zarar vermeyeceğim. Göreceksin." dedim.
"Ah, benim hırçın sevgilim. Benim ölümüm senin yüzünden olacak, değil mi? Olsun, itirazım yok." dedi ve beni kendisine bastırdı. Bense bir şey demedim, gözlerimi kapattım. Böyle bir şey olmayacağını bildiğim için sustum. Bartan'ın felaketi olmayacaktım, hayır. Ben onun en iyiye ulaşmasını sağlayacaktım ömrümün sonuna kadar.
Aramız düzelmişti. Buna çok mutlu olmuştum. Fırtına Tanrısı yüreğimi biliyordu, Bartan'ı kaybetmekten korkuyordum. Sığındığım tek limanı, Tamerin'e duyduğum nefretten dolayı kaybedemezdim. Ben onundum, o benimdi. Hiçbir güç bizi birbirimizden koparamazdı. Biz her şeyin üstesinden gelirdik. Her şeyi yapacak güç bizde vardı. Lussamus'u bile bu güçle alacaktık. Bunu Bartan'a işlemiştim. Daha büyük bir krallık fikri onun aklına yatmıştı. Neden güçlü bir krallık olmayalım, neden atamın toprakları olan o topraklar benim kanıma geçmesindi? Her şey bir neden sorusuyla başlıyordu. Olumsuz bir yanıt benim gözümde yoktu. Her şey istediğim gibi olacaktı. Kimbilir belki bir gün, kendimi tam anlamıyla severdim.
Akşam yemeği büyük bir eğlenceyle geçmişti. Ztin elçisi olan Sanhun için düzenlenmişti. Ona her şeye rağmen güçlü olduğumuzu göstermenin yolu buydu. Ablam böyle derdi. Ablam. Keşke onu yanıma almanın bir yolu olmalıydı. Birkaç kez mektup olarak yazmıştım. Sabırla ve kelimeleri dikkatli seçerek ablamı Tamerin'den istemiştim. Fakat o vermemişti. Bahanesi ise ülkesinin istikrarı için ablamın serbest kalması tehlikeliymiş. Oldukça sinir bozucuydu. Ablam serbest kalınca ona nasıl zararımız olsun ki? Aklınca hala intikam alıyordu. O da geçmişi arkasında bırakabilmiş birisi değildi. Cupuer kini devam ediyordu. Hoş, hiç sevmediği soyun soyadını kullanmaya devam ediyordu. İkizleri için olduğunu duymuştum. Benim merak ettiğim şey, ikizler gereken saygıyı görüp görmediğiydi. Eminim ki, Tamerin asla ikizleri varis olarak belirlemeyecekti. O çocuklara hakları olan itibarı sağlamayacaktı.
Eğlence başkaydı, siyaset başka. Sabah erken kalkmış, danışma meclisinin dahil olduğu bir Ztin-Naymahaen toplantısı düzenlenmişti. Ticari anlaşmalar gündemdeydi, askeri anlaşmalardan iki taraf bahsetmiyordu. Ztin'le olan ilk savaşımızın işaretiydi. Bunu engellemeye çalışmamak akıllıcaydı. Engellemeye çabalarsak, askeri anlaşmaya yapmaya çalışmak gibi, Sanhun bizi küçümserdi. Onun buraya gelişindeki amaç, gözlemdi. Buradaki gözlemlerini Dahou'ya aktaracaktı.Elimizden geldiğince güçlü görmeliydi. Diğer yandan da zayıf noktalarımızı tespit etmekte zorlanmalıydı. Bunun için ufak bir karışım yapmıştım. Sanhun'un aklı bulanması, burayı tam anlamıyla çözememesi için bir ilaç hazırlamıştım. Beyni bulanacaktı, tek yorumlayacağı şey güçlü olduğumuz olacaktı. Diğer kısımlar hakkında fikri olmaması daha çok işimize gelirdi. Böyle ilaçları şimdi değil, ne zaman kullanacaktım? Ülkemin iyiliği içindi.
Önümdeki kitabı okurken hizmetçi kız kulağıma eğilip bir şey söylemişti. Bunu demesiyle yerimden kalkmam bir oldu. Kızın dediği odaya gittim, kapı açıldı. Sarayın benim misafir odalarımdan birinde haberim olmadan toplanılmıştı. Areum misafirdi, ona bir şey diyemezdim ama Bartan'ın halası Cirina'ya çok şey diyebilirdim. Ev sahibiymiş gibi benim yerime geçmişti. Saçlarını örgülerle toplamıştı. Yeşil elbisesiyle ana kraliçecilik oynadığını ilan ediyordu. Gelişimi görünce yüz ifadesi değişmemişti. Dagesi ise halasının yanındaydı. Beni görünce gözlerini kaçırmıştı. Diğer hanımlar hemen ayağa kalkmış, majesteleri diyerek başlarını eğmişlerdi. Areum ayağa kalktıktan sonra zarifçe dizlerini kırdı, başını eğdi. Daha sonra bana baktı.
Gülümseyerek "Davete geç geldiğim için özür dilerim. İşlerim vardı, benim yerime Cirina idare etmiş, çok memnun oldum." dedim.
Areum "Sizin yoğun olduğunuzdan dolayı gelmeyeceğiniz söylenmişti, majesteleri." dedi. Çekik gözleri, Cirina'nın üstündeydi. Cirina bana haber vermediği hakkımda yalanı uyduruvermişti. Beni kabullenmediğini biliyordum ama benim üstümde daha büyük bir hüküm kurmasına izin veremezdim. Bu sarayda tek bir kraliçe vardı, o bendim.
"Kraliçe olarak işim ne zaman biter, ne zaman bitmez belli olmuyor. Elimden geldiğince iyi bir ev sahibi olmak istediğim için işimi çabuk halletmeye baktım."
"Gelmenize çok sevindim, Kraliçe."
Yavaş adımlarla oturacağım koltuğa doğru yürüdüm. Cirina hiç hareket etmemişti. Tam karşısında durdum, kaşlarımı hafifçe kaldırdım."Kraliçe olan kim? Ben mi, sen mi?" dedim. Sesim nazik olsa bile bakışlarımda ne demek istediğimi anlamış olmalıydı. Saklı öfkemi görmüştü. Dudaklarını bastırdıktan sonra ayağa kalktı, boş olan yere geçti.
Areum sohbet sonrasında kalkmak istemişti. O gittikten sonra Cirina'nın davet ettikleri de ayrılmıştı. Cirina ve Dagesi de ayrılacakken onlara kalmalarını emretmiştim. Eski yerlerini oturduktan sonra bacak bacak üstüne atıp onlara baktım."Ne amaçlıyordun, Cirina? Benim hükmümün bir etkisi yok mesajı vermeye mi çabalıyordun?" dedim.
Cirina "Bir şey amaçladığım yoktu. Areum'un söylediği gibi, sen meşgulsün."
Gözlerimi kısarak başımı iki yana salladım."Karşında aptal bir yeni yetme yok. 34 yaşındayım, insanların içlerindeki iyiyi ve kötüyü görebiliyorum. Senin amacın dediğin kadar masum değildi. Sen beni Areum'un gözünde küçük düşürerek Ztin'e Venira bir etkisiz demek istedin. Kendini ciddiye aldırmak için çabaladın."
"Paranoyalarınla Bartan'ın başını ağrıtacaksın, bu konuyu burada kapat."
"Kapatmıyorum! Sen masum birisi değilsin. Şunu aklına kazı, sana bu sarayda ana kraliçelik rolü verdirmem."
"Delisin!" diye tısladı.
"Deli olabilirim ama saf değilim. Kendi hareketlerine bir bak, Cirina. Aksi halde parlak bir son seni beklemiyor. Bartan'a güvenme, o bile seni benim elimden alamaz. Beni anladın mı?"
"Boş bir konuyla onu meşgul edecek kadar bencil değilim. Ben sen değilim, her şeyde bir şey aramıyorum. Böyle bir insanla bir ömür geçirmek zor olmalı."
"Yeğenin beni beğendi, benimle evlenmek istedi. Benden iyisi varsa neden önermedin? Çok komiksin! Sanki kutsal bir soysun, beni yakıştıramıyorsun. Cirina, benim damarlarımda Oztavin'in kanı akıyor. Sıradan bir ailenin cahil bir kızı değilim. Beni ezip geçmene izin verecek olsaydım en başında al tacım senin derdim."
Başını dikleştirdi. Gözlerinde nefret kıvılcımı vardı."Keşke evlenmenize engel olsaydım diyorum, Bartan daha mutlu bir hayat sürerdi. Özgürce davranabilirdi."
"Bartan'ı benimle evlen diye zorlamadım. Hatta evlenme konusunda çekimser davranan bendim. Bence hekimlere git, hafızanı güçlendirecek ilaç kullan. Çok iyi gelir. Yaşında ilerliyor, bir an evvel başla." dedim. Cirina sinirle ayağa kalktıktan sonra bir şey demeden gitmişti. Dagasi kalkacakken "Dur" dedim ve yerinde kaldı.
Dagasi "Venira, inan haberim yoktu. Oldu bittiye geldi. Bilseydim, sence sensiz bir adım atar mıydım?"
"Bilemiyorum, Dagasi. Seni görür görmez şaşırdım. Yakın olduğumuzu düşünüyordum ama düşündüğümüz kadar değilmişiz. Herhalde geçenlerde eşin için istediğin makamı vermedim diye bana karşı cephe aldın."
"Alakası bile yok, nereden çıkarıyorsun?"
"Benim büyücü olduğumu unutuyorsunuz. Ben sizin gibi değilim. Hislerim kuvvetli. Sen sana istediğim makamı vermediğim diye bana karşı alınganlık yapıyorsun. Boş bir alıganlık, gereksiz. Bana karşı cephe alırsan sen ve kocanı sınıra sürerim. Açık konuşuyorum, iyice anla diye."
Başını eğdi."Özür dilerim, Venira. İnan, kötü bir niyetim yoktu. Haklısın biraz alındım ama abimle konuşunca o beni ikna etti. Devlet için insanlar arasında ayrımcılık olmamalı."
"Abinle konuşmana sevindim. Ondaki sadakati örnek al. Eşine söyle. Sakcek olması ona sarayda yüksek makamlara yer açmıyor."
"Haklısın." diye mırıldandı.
"Madem bir işe yaramak istiyorsun, bundan sonra halan Cirina'nın ve diğer halanın attığı her adımı bana söyle. Cirina'nın kafasında şu olacak. İkimizin arasını kötü bilecek, buna göre sana yakın davranacaktır. Tabii böyle düşünmesi için sen de ona oynayacaksın. Beni azarladı, ağlattı diyeceksin. Zaten şimdi odadan çıkarken arkandan bağıracağım ve sen de ağlarmış gibi çıkacaksın."
"Peki."
Parmağımla kapıyı gösterdim. Yüksek sesle "Defol buradan!" dedim. Dagasi dediğim gibi yaptı, ellerini yüzüne götürüp koşarak odadan çıktı.
Arkama yaslandım, ofladım. Bugün buraya gelmeseydim, Areum'un bakışında nasıl yorumlanacaktı bunlar? Cirina beni hiçe sayarak adım atmıştı. Bayılıyordu beni görmezlikten gelmeye. Hala beni kabullenemiyordu, içine sindiremiyordu. Kabullenmiş olsaydı bunu yapmazdı. Beni desteklerdi. Naymahaen insanlarında gözlemlediğim buydu. Birbirilerine mükemmel bir şekilde sahip çıkıyorlardı. Onların arasına girmek meseleydi işte. Ben bunu başarabildim mi, başaramadım mı çözebilmiş değildim. Bazıları beni seviyordu, sahip çıkıyorlardı. Bazıları ise görmezlikten geliyordu. Cirina bir örnekti. Bunu bozabilmek için elimden gelen her şeyi yapmaya çabalıyordum.
Bartan'a bunu hemen anlatmayacaktım. Ailesiyle olan meselelerde hassas davranmaya özen gösteriyordum. Benimle ailesi arasında kalmaması için elimden geleni yapıyordum. Üzülmesini istemiyordum, ayrıca onların arkamdan kocasını bize karşı doldurdu demesini istemiyordum. Bartan'a sığınarak beni sevmeyen Mengaeller ile savaşmayacaktım. Kendim onlarla savaşacaktım. Benim hükmüm bu sarayda sürecekti, başka bir gücün varlığını kabul etmiyordum. Alnımı ovuşturdum, ofladım. Saray denilen yer yılan yuvasıydı. Bu yuvada sağ kalmak istiyorsam güçlü olmam şarttı.
Çocuklarımla ilgilenmek beni bir parça olsun rahatlatmıştı. Kafamdaki meselelerden sıyrılmıştım. Onların mutluluğu beni mutlu ediyordu. Anne olmak, farklıydı. Farklı bir kutsallık hissediyordum. Onlar için her şeyi yapardım bu dünyada. Yüzlerindeki en ufak tebessüm için savaşırdım. Varlıkları bana armağandı. Anne olmayı çok sevmiştim.
Akşam yemeğinden sonra büyüyü yapabilmek adına küçük büyü odama Berude ile geçmiştim. Bana yardımcı olacaktı. Beraber yapılacak büyü için hazırlık yaparken ona gündüz yaşadığımı anlatmıştım. Beni haklı bulmuştu. Hatta Talger'e anlatmamız lazım dediğinde istememiştim. Talger'e kız kardeşini anlatmayacaktım, şimdilik planım işlesindi.
Berude "Dagasi'nin dediğinden çıkacağını düşünmüyorum, onu güzel korkuttun. Ben de biraz korkuturum, merak etme."
"Korkutman güzel olur. Dagasi o küçük aklıyla benden intikam almaya çalışıyordu ama sert birisinin karşısında olduğunu anladı." dedim.
"Talger duysa çok kızar. Kız kardeşinin yaptığını sadakatsizlik olarak görür. Biliyorsun, biz size bağlıyız."
"Bağlılığını için teşekkür ederim, bunu hissetmek beni mutlu ediyor." dedim. Gerçekten böyle hissediyordum. Berude ve Talger ikilisine güvenim çok fazlaydı, ihanet görmeyeceğime çok emindim."Sizler bizim sadık dostlarımızsınız. Sadakat her şeyden mühimdir. Ben buna çok inanıyorum."
"Biliyor musun, geçen gün Kül'ün Oğlu denilen adam da bunu demişti. Sadakati hiçbir güç satın alamazmış yürekten gelirse. Sanki onunla konuştum sandım."
"O adam, değişik geliyor. Tarif edemediğim bir bağ hissediyorum, yıllardır hep bu var."
"Garip."
"Fazlasıyla garip, doğru. Çözemedim ve düşünmüyorum. Ondan daha önemli sorunlarım var."
"Bence sormalısın. Uzun zamandır yanında olan birisine böyle hissetmen normal değil."
"Dün bir şey açıklayacaktı ama Tyber'in düşmesiyle yarım kaldı. Ben de devamını merak etmedim. Belki bununla ilgilidir. Sözleri garipti."
"Keşke öğrenseydin, Venira. Neden ilgisiz davranıyorsun ki?"
Omzumu silktim. Kül'ün Oğlu'nun söyleyeceği şeylerden daha önemli meselelerim vardı."Sonra öğrenerim. Çok acelesi olsaydı bana söylerdi."
"Öğrenirsin bir şekilde, rahat olalım. Hadi, şu büyüye başlayalım." dedi. Kafamı salladım.
Yere serilen kumaşa oturdum. Birçok taş çevremdeydi. Berude çevremde dönerek adaçayı tütsüsünü yakmıştı. Gök'ün gücünü çekerek beni koruyacaktı. Yıldızların gücünü çekiyordu.Boyayla kuyruğunu yiyen yılan sembolünü çizdiğimiz kasenin içine baykuş tüyünü yakacaktım. Gri muma baykuş tüyünü uzattım, kelimeler dudaklarımdan döküldü. Yanan tüyü kaseye attıktan sonra gözlerim kasedeydi. Öğrenmem gereken gerçeğe kendimi odakladım. Dahou ve Chaezan'ın ortaklığı var mıydı, bunu öğrenmek istiyordum. Yaratıcılar bana bunu göstersindi. Göstersin ki, ben Naymahaen'e faydalı olabileyimdi.
Yanan tüy hemen sönüvermiş, yanamamıştı. Demek yoktu. Eğer gerçekten olsaydı tüy cayır cayır yanardı. İçim rahatlamıştı ama farklı bir şey beni çekiyordu. Tüye dokunmam gerektiğini hissediyordum. Tüye dokunduğum gibi ruhum çekilmişti, farklı bir yere savruldum. Bir yerdeydim ama bilemiyordum. Bambaşka insanlar karşımdaydı. Bir masa etrafına toplanmışlardı. Güçleri ise muazzamdı. Üstünlerdi. Sanki Kül'ün Oğlu gibi. Fakat o burada değildi. Biraz daha yaklaştığımda masada yatan ölü bebeği gördüm. Ölü bir bebekle ne yapabilirlerdi ki? Sonra büyü yapmışlardı. Onların gücüne yakışan bir büyü. Söyledikleri sözler korkunçtu. Ölü bebeği canlandırmaya yönelikti ve korkunç olan şeyse bebeğin canlanmasıydı. Bebek canlanmıştı, ağlıyordu. Korkmuştum, birkaç adım gerilemiştim. Bebeğin canlanmasından sonra üç büyücü ölmüştü. İçlerinde Ztinli bir kadın kalmıştı. Bebeği kollarındaydı, çok mutlu duruyordu. Tanrım! Korkunç bir şey yaptığının farkında değil miydi? Yaratıcıların iradesine karşı gelmişti, nasıl mutlu olabilirdi? Ölü bir ruhu buraya geri getirerek onların lanetini bebeğine vermişti ama o bunun farkında değildi.
Buradan kaçmak, kendime gelmek istedim. Olmadı, yapamadım. Ruhum bu sefer bambaşka bir yere savruldu. Gözlerimi açtığımda yıkılmış bir yerdeydim. Dumanlar yükseliyor, her yer yanıyordu. Kan gölleri görüyordum, ceset kokuları ciğerlerime doluyordu. Yıkım ve vahşeti iliklerime kadar hissediyordum. Şehirse Omae'ydi. Güzel şehri bu hale getiren kişi, Tamerin değildi. Bunu biliyordum. Çünkü hissettiğim güçle alakalıydı. Bu güç, az önce gördüğüm çocuktandı. Ölüm'den Dönen'di. Karşıma baktığımda onun silüetini gördüm. Bir kadındı, arkası dönüktü. Gücü buram buram yayılıyordu. Düzeni getirdim düşüncesi vardı ama hayır, düzen bu değildi. Gerçek düzenin vahşet olmadığını öğrenmiştim.
Titreyerek gözlerimi açtığımda nefes nefeseydim, Berude karşımdaydı. Endişeyle bana bakıyordu. Bir elini omzuma koydu. Heyecanla "Venira ne oldu?" dedi.
"Berude, ters bir şeye şahit oldum. Ölümden dönmüş bir ruh aramızda." dedim. Bir elimi göğsüme koydum. Kalbim hızla atıyordu. Şahit olduğum şey karşısında sakin kalmak mümkün değildi."Anormal bir şeyler var."
"Delirdin mi? Böyle bir şey nasıl mümkün olsun? Hangi ölü ruh yeniden hayata dönebilir ki?"
Kafamı iki yana sallayıp "Bilemiyorum." dedim. İlk görümü düşündüm. Oradaki büyücülerin güçleri aklımdaydı. Hepsi Kül'ün Oğlu gibiydi.
"Ölüm kimseyi geri vermez, sarıp sarmalar."
"Evet, haklısın ama güçlü bir büyüyle bunun olabileceğini biliyorum. Güçlü bir büyü olduğu gibi güçlü büyücüler gereklidir. Tıpkı kaderin değiştirilmesi gibi. Fakat bu daha tehlikeli."
"Neden?"
"Çünkü yaratıcılar asla onaylamaz, Berude. Hangi yaratıcı ölü bir ruhun geri dönmesini ister ki? Özgür iradenin gücüne bakarlar, güçlüyse tamam gitsin derler ama bedeli ağırdır. Ruh, büyük bir lanet taşır ve kendi kendinin bitirir. Onu bu hayata getirene büyük bir sınav, ceza olur." dedim. Derin bir nefes aldım."Fakat bu kadın farklı bir sınav olacak sanki. Hislerim kuvvetlidir. Bu kadının laneti, yaşadığımız toprakların sınavı olacak. Ona boyun eğersek kan ve vahşet bizimle. Direnmemiz lazım."
"Gelecek zor günlere gebe."
Buruk bir tebessümle ona baktım."Dostum, birlik olursak her sınavı aşarız. Buna dair kuşku duyma." dedim.
Büyü odasından çıkmıştım. Kendimi yorgun hissediyordum. Hem zihnen, hem bedenen. Gördüğüm görü beni yıpratmıştı ama iyi ki görmüştüm. Geleceğin karanlığı karşısında hazırlıklı olmalıydık. Ölüm'den Dönen hakkında daha çok araştırma yapmam gerekiyordu. Onun gücünü tanımam lazımdı. Benden bile güçlü bir büyücüydü. Diğer yandan leyhime olan şey onun ruhundaki lanetti. Kendi gücüyle kendini tüketecekti. Tıpkı kuyruğunu yiyen yılan gibi. Yaratıcılar bu gücü bir lanet olarak verebiliyorlardı. Bartan'a şimdilik demeyi düşünmüyordum. Onun odaklanması gereken şeyler Ztin idi sonra Lussamus olacaktı. Sıra en son buna gelmeliydi. Belki Lussamus bizim elimize geçince daha iyi olacaktı. Ölüm'den Dönen ile uğraşmayacaktık. Ah, şimdilik hayallere kapılmamalıydım. Önüme bakmalıydım.
Birkaç gün geçmiş, Salhun ve ekibi aramızdan ayrılmıştı. Onların gidişinden memnuniyet duymuştum. Saray hafiflemişti. İyi bir ev sahibi olmuştuk ve Salhun'un burada bir şeyler öğrendiğini düşünmüyordum. Yaptığım iksir sayesindeydi. Aklı bulanık olduğu için sorun olmamıştı. Fakat Areum için aynısı geçerli değildi. Cirina'nın hamlesi her şeyi bozmuştu. Yapacak bir şeyim yoktu. Areum'un anlatacakları, Dahou'ya etki eder miydi ederdi. Cirina'ya ulaşmak isteyebilir, benim gücümü kırmaya çabalayabilirdi. O da biliyordu ki, Bartan ve ben bir bütündük. Bunu kırmaya yönelik oynamakta asla zorlanmazdı.
Onlar gittikten sonra Bartan ve Kül'ün Oğlu'yla bahçede yürümeye başlamıştık. Üçlü sohbetlerimiz hem garipti, hem komik. Tuhaf bir üçlü oluyorduk."Salhun'un gitmesine çok sevindim. Sarayda bir Ztinli görmek yorucu." dedim.
Bartan "Dahou'ya neler anlatacak, merak ediyorum. Umarım çok açık vermedik."
Gülümseyerek "Korkma, o durumu kontrol altına aldım. Ufak bir iksir çözdü." dedim.
"Venira, neden insanları iksirle müdahale ediyorsun? Bu bir hile."
Gözlerimi devirdim."Onursuz bir davranış değil, yapmam gereken bir şeydi."
Kül'ün Oğlu "Bartan, kızmana gerek yok. Herkes oyunu senin kurallarınla oynayacak değil. Üstelik Venira bunu yapmasaydı, Salhun Dahou'ya neler anlatırdı neler. Her şeyi abartacaktı, bunu gördüm. Venira iyi bir şey yapmış."
Bartan "Doğru olan bu değil." diye mırıldandı.
"Doğrular değişkendir, oğlum. Mutlak bir doğruya saplanıp kalsaydık, hayat daha sıkıcı olurdu. Üstelik sana demem gereken bir şey var."
"Ne?"
"Bu saraya senin için çok önemli birisini davet ettim." dedi hınzır bir sesle.
"Kim olduğunu söyler misin?"
"Geldiğinde görürsün." dedi ve gökyüzüne baktı. Uçan kuşlara gülümsemişti."Şu hayatta önemli olan şey, bir kuş gibi kanatlarımızı gökyüzüne açmak ve uçmak değil mi?"
"Konuyu çok güzel değiştiriyorsun, Kül'ün Oğlu." dedim. Bu adamın benimle benzer düşünceler taşıması ürperticiydi.
Gelenin bizim için iyi olduğunu düşünüyordum. Zarar verecek birisi değildi, hayır. Güç verecek birisiydi ve iç sesim Bartan için farklı birisi olduğunu söylüyordu. Garip. Böyle hisler taşıdığımı Bartan'a sonra derdim. Aynı garip olan şey Kül'ün Oğlu'na olan hislerimdi. Birbirimizle aynı olduğumuz gibi delice bir düşünceye kapılıyordum. Bunu da çözmem lazımdı. Çözmem gereken birçok şey vardı. Zamanla çözecektim. Kül Tanrıçası'nın bir sözü yüreğimi ısıtmaya yetiyordu.
Zamanın düğümleri sadakatin külleriyle karışacak, güç damarlarımızdan ateş gibi akacaktı.
✵
✵
✵Venira'yı nasıl buldunuz? Zaman ona nasıl etki etmiş?
✵Bartan-Venira konuşması için düşünceniz nedir?
✵Cirina'nın Venira olmadan bir davet düzenlemesi bir güç gösterisi midir yoksa Venira bu olayı abarttı mı?
✵Venira'nın görüsü için düşünceniz nedir? Ölüm'den Dönen'i Venira bulabilecek mi?
Gelecek bölüm Tamerin olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top