3.4 Bir Kuş Gibi✵

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 09.02.2022 (00:21)

Bölüm Şarkısı: Carla Morrison - Vez Primera

İyi Okumalar!

Naymahaen-Derhen

Venira - Yaş:34

Oturduğum yerde   kollarımı kavuşturmuş, çocuklarımı  izliyordum. Çevrelerinde birçok   çocuk vardı, kurdukları oyunda mutlu  gözüküyorlardı. Kimse onlara   karışmıyor, ters bir kelime demiyordu.  Oztavia çevresindeki çocukları   yönetiyordu. Sarımsı kahverengi  saçarını örülüydü, mavi bir elbise   üstündeydi. Kardeşi Abrek ablasının  sağ kolu gibiydi. Oztavia'nın emrine   uymayanlara karşı sertti. Minik  Tyber, ne olduğundan habersiz   peşlerinde koşuyordu. Hareketli bir  çocuktu. Düşüp kalkmak onu   yormuyordu. Onları izlemek beni hem mutlu  ediyordu, hem de endişelere   sürüklüyordu.

Endişem    geleceklerine yönelikti. Hayatın darbelerini yemiş birisiydim. Her    şeyimi kaybetmiş, hayata yeniden başlamıştım. Kaybetmemde kendi    hatalarım vardı elbette. Büyük hatalar. Her şey bitti diye düşünürken    yeniden başlama şansı bulmuştum. Kendi topraklarımda değil, yabancısı    olduğum topraklarda yeşermiştim. Köklerimi derinlere salmaya çabalıyor,    bu sefer kaybetmeyeceğim diyordum. Kazanmak ve yükselmek istiyordum.    İmkansız bir hayal değildi, çabalarsam olurdu. Hayatta kalmıştım,    yeniden yaşama başlamıştım. Şimdi neden yükselmeyeyim ki? Geçmişimde    kaybettiğim şeyleri neden almayayım? Bunu birçok kez sorgulamıştım,    yanıtını bulmuştum. Evet, alabilirdim. Daha güçlüydüm. Eski Venira    değildim, zayıf ve düşmüş olarak görmüyordum. Hiçbir şey ilk yaşadığım    gibi olmayacaktı.

Diğer   yandan ya sevdiklerimi kaybedersem diye  içim içimi yiyordu. Bartan'ı  ve  evlatlarımı kaybetme düşüncesi, beni  delirtiyordu. Canım çok  yanıyordu.  Sevdiği insanı kaybetmek nedir, çok  iyi biliyordum.  Hatalarına rağmen  kardeşimi kaybetmiştim. Deliydi,  mantıklı kararlar  almıyordu. Abrek'i  düzeltemediğim gibi ölümü  karşısında bir şey  yapamamıştım. Onu iyi  birisi yapabilseydim, belki  her şey farklı  olurdu. Geçmişte takılıp  kalmamam lazımdı. Ben bu  zamana aittim,  geçmişe değil. Fakat olmuyordu.  Kendime çok kızıyor,  affedemiyordum.  Hatalarımı düşündükçe boğuluyordum.  Aynı hataları  yapmaktan  korkuyordum. Kimseye diyemiyordum bunu. Ben  aynı hataları  yapmaktan  korkuyorum dersem benden vazgeçeceklermiş gibi  geliyordu.  Tamerin  yeniden kazanacak, ben her şeyimi kaybedecektim.  Bundan çok  korkuyordum  ve korkum beni Tamerin'den uzak durmaya teşvik  ediyordu. O  kalbi kara  fahişeden ne kadar uzak durursak iyiydi. Onun  varlığı,  acizliğimi  gösterirken nasıl karşısına geçebilir ve dost elini   sıkabilirdim?

Venira   sesiyle başımı yana çevirdim. Gelen  Kül'ün Oğlu'ydu. Bu adamı birçok   kez rüyalarımda görmüştüm. Babamla  beni buluşturmuştu. Ona koşulsuzca   güveniyordum. Herhangi bir  sorgulama yapmadan içimden güvenmek   geliyordu. Belki bağlı olduğu  tanrıçadan alakalıydı, belki de başka bir   şey. Kahverengi gözlerine  bakarken korkularımdan sıyrılmıştım. Huzur   içime dolmuştu,  sakinleşmiştim. O ise yan taraftaki koltuğa oturmuştu.   Hiçbir şey  sormadan kendisine bir kadeh şarap doldurup içmişti.   Çocuklara bakarak  "Onlar için endişelenme, onların geleceği çok güzel   olacak." dedi.

"Ben mahvetmezsem güzel olacaktır. Sevdiğim herkesin hayatını mahvetme gibi bir huyum var." dedim.

"Belki    de sorun sende değildir, Venira. Neden her suçu kendinde arıyorsun?    Karşı tarafta suç olamaz mı? Sevdiğin insanların kusurları olabilir."

Başımı    eğmiştim. Evlilik yüzüğüme baktım."Ben ablamdan ve annemden şunu    öğrendim. Sevdiğin insanların kusurları olsa bile o kusurları örtmek    zorundasın, kusurlarını görmezlikten gelerek sevmelisin. Bunu    değiştiremiyorum, kıramıyorum."

"Sana   çok zarar veriyor. Kendini  sevmene engel oluyor. Sevdiklerine karşı   yaptığın her hamleyi, hata  olarak görüyorsun ve kendinden nefret   ediyorsun."

"Bunu nasıl bilebilirsin ki?" dedim sessizce. Başımı kaldırıp ona baktım. Karşımdaki adam, daha ciddiydi. Çevremizde hep muzip tavırlar sergilerken bana bakışı bir baba gibiydi. Sözlerinde bu sıcaklığı hissediyordum."Ben kendimi sevemiyorum. Sevmeye çabaladıkça geçmiş aklıma geliyor, başaramıyorum."

"Her insanın şifası kendisindedir der, Fırtına Tanrısı. Senin şifan, kalbinde. Sen ona ulaşmak istemiyorsun."

"İstemediğimi    nereden çıkardın? Bir insanın kendisini sevmemesi ne kadar zor,   haberin  var mı? Aynaya her baktığımda işte olmak istediğim kadın   diyemiyorum,  başka bir beni hayal ediyorum. Çevremdeki insanlar beni   övdüğünde cidden  ben böyle birisi miyim diye kendimi sorguluyorum.   Cidden güzel miyim,  cidden başarılı mıyım diyorum. Kendimi yetersiz   görüyorum. Bir süre  sonra en güzeli bir şey hissetmemek olduğunu   anladım. Bu bana daha iyi  geliyor."

Kadehini   yudumlayıp başını  hafifçe salladı."Kendinle ilgili bir şey hissetmemek   sana aynı  hataları tekrarlatıyor. Mesela Tamerin'e olan nefretin. Ona   olan  nefretin sana zarar veren bir hata ama tekrarlamaktan   çekinmiyorsun."

"Tamerin    bambaşka bir konu. Onun adı ne zaman geçse hatalarım yüzüme  vuruluyor,   kaybettiğim her şey gözümün önüne geliyor. Bir kez daha  içimdeki ben,   benden nefret ediyor. Kendimi sevemiyorum." dedim. Derin  bir nefes   aldım. Tekrardan çocuklarıma baktım. Mutlu çığlıkları minik  bir   tebessüme neden oldu."Başkasını sevmek, her daim kolay geldi.  Başkaları   adına yaşamak, kendim için yaşamaktan daha kolay. Onlara  verebileceğim   sevgi, hep fazla."

"Başkaları seni sever mi?"

"Başkaları    beni sever mi? Seviyorlar ama ismimin önüne bir şeyler getirerek    seviyorlar. Büyücü Venira, Kraliçe Venira, Asker Venira gibi. Venira'yı Venira olarak seven Bartan var.     Bu benim için çok kıymetli. Onu üzmek istemiyorum, onu mutlu etmek   için  çok çabalıyorum ama onu üzmeyi başardım. Bana kızgın."

"Nedeniyse yine sensin. Kendini sevmemen onunla olan ilişkini zedeliyor. Olduğun gibi kendini açmıyorsun."

"Çünkü    beni anlamayacak, benden tiksinecek. Bundan korkuyorum. Beni   anlamaması  beni çok yaralar. Tutunabildiğim bu sevgiyi kaybetmek   istemiyorum."

"Her şey senin elinde."

Gözlerimi    kapattığımda yanaklarım ıslanmıştı."Her şey benim elimde olmasın,    lütfen. Benim elimde olunca hata yaptığımı bile göremiyorum." diye    fısıldadım.

"Venira,   yaşananlar zordu. Ağır olaylar yaşadın ve  kaldırabildin. Şu an başka  bir  Venira'sın. Belki de kendini  sevebilecek birisine dönüşebilirsin.   Hiçbir şey için geç değil."

"Başarabilir miyim? Aynı hataları tekrarlamaktan vazgeçmeyen birisi, kendini sevmeyi öğrenebilir mi?"

"Sevmek    nedir bilen birisi için, kendini sevmeyi öğrenmek zor olmaz.  Başaramam   diyorsan sen asla bir insanı sevmemişsindir demek olur.  Unutma, şifan   kalbinde. Keşke ben senin için bir şey yapsam ama  elimden fazlası   gelemiyor."

"Neden bir şey yapacaksın?" dedim gülerek. Sanki onun suçuymuş gibi konuşması garip gelmişti.

"Bu halde hissetmenden dolayı üzülüyorum. Kendimi suçluyorum çünkü benim eserim."

Kaşlarımı çattım, güldüm. Komik bir şakaydı."Çok komiksin. Kendimi sevmemekle senin nasıl bir bağın olsun?"

"Venira, beni iyi dinle. Sen..." dedi ve anne sesiyle başımı çevirdim.

Yere    düşmüş olan Tyber ağlıyordu, Oztavia başındaydı. Onların yanına   gittim.  Ağlayan Tyber'in yüzüne baktım. Düşmüş olduğu için başı   kanıyordu ve bu  kan onun korkmasına neden olmuştu. Masmavi gözlerinde   korku ve acı  vardı. Onu kucağıma aldım, bir şey olduğu yok diye   fısıldadım. Biraz  olsun yatışmasını sağlamıştı. Ardından yarasını   kontrol edilsin diye  saray hekimlerinin yanına götürmüştüm. Ufak bir   yaraydı, ciddi bir durum  değildi. Tyber'in yüzündeki gülümseme içimi   rahatlatmıştı.

Kül'ün   Oğlu'yla konuşmak bir parça olsun iyi  gelmişti. Dediği doğruydu.   İnsanın şifası her daim kendinde olurdu.  Bir başkasının kendisini   iyileştirmesini beklemek mucizeydi.  Başkalarının yapabileceği şey,   kişinin içindeki yarayı göstermekti.  Tabii bu yarayı kabullenmezse   dışarıdan birisi ne yapabilirdi ki?  Karşımızdaki istediği kadar   çabalasındı, gözlere mil çekilmişse  açılmazdı. Ben bir şeyler yapmak   istiyordum. Kendimi olduğum gibi  kabullenirsem her şeyi başarabilirmişim   gibi geliyordu. Kanatlarımı  gerçek anlamda gökyüzüne açabilir, özgürce   uçabilirdim. Bir kuş gibi.  Bunu yaparsam sevdiğim insanları   kendim dahil herkesten korurdum.  Benim en büyük arzum buydu.   Sevdiklerimi korumak, onların canının  acımasını engellemek. Başaracağıma   inanıyordum. Benim hayat hikayem bu  şekilde ilerleyecekti.

Bartan'ın   yanına gidebilme cesaretinde  bulmuştum. Mektup konusundan dolayı  aramız  limoniydi. Tartışmamak için  birbirimizden uzak durmayı tercih   ediyorduk. Evlendiğimizden beri  izlediğimiz bir yoldu. Ortada bir sorun   oldu, birbirimizle konuşmak  yerine kaçmak iyi geliyordu. Konuşunca   tartışmalar hararetli bir hal  alıyordu. Orta yolu bulabildiğimiz sürece   sorun yoktu. Evlilikte böyle  şeyler olurdu, değil mi? Her şeye rağmen   ilerleyebiliyorduk. Sonuç,  süreçten önemliydi.

Onu   sarayın kütüphanesinde bulmuştum.  Ara ara kütüphaneye çekilir, geçmişi   araştırırdı. Kendi kabuğuna  çekildiğinin göstergesi olurdu. Kapıyı  açıp  girdiğimde hiç beni fark  etmedi. İlk başta hemen konuşmak  istemedim.  Raflardaki kitaplara  yönelmiştim. Onun dokunabileceğini  düşündüğüm  kitaplara dokunarak  ilerliyordum. Beni fark etsin, görsün  istiyordum.  Amacıma ulaşmıştım,  rafların sonunda o vardı. Kollarını  kavuşturmuş, bir  kolunu raflara  yaslamıştı. Buz mavisi gözleri  üzerimdeydi. Yüzü ciddi  olsa bile  hisleri meraklıydı.

Gülümseyerek ona yaklaştım."Konuşmak için geldim." dedim.

Bartan "Tamerin nefretini kusmak için buradaysan, gitmen daha iyi olur. Aynı şeyleri duymaktan sıkıldım."

"Tamerin nefretimi kusmayacağım. Orta yol bulmaya geldim."

"Sen orta yol bulur muydun?" dedi. Ses tonundaki ukalalığı duymazlıktan gelecektim. Bir elimi onun omzuna koydum.

"Kralım,    çok haklı. Benim için orta yol yoktur. Ya beyaz vardır, ya siyah.    Grilere hayatımda yer vermem. Fakat bu sefer olmasına karar verdim.    Ülkemiz için, bizim için ve geleceğimiz için."

"İnadını   kıran  şey ne oldu, merak ediyorum. Senden böyle sözler duymak   şaşırtıcı.  Tamerin'den nefret etmiyorum de, bunun bir rüya olduğunu   düşüneyim."

"Tamerin    nefretim, geçmeyecek gibi duruyor ama bu nefretin seni, beni ve   ülkemizi  kötü etkilemesine izin vermek istemiyorum." dedim.

Kendimi sevmek istiyorum, Bartan. Kendimi sevmek için sınırlarımı zorlamam gerekli.

Bunu    ona diyememiştim. Birkaç adım daha yaklaştım."Tamerin'in bana    yaşattıklarının bizi etkilemesine izin veremem." diye fısıldadım.

"O zaman Lussamus'la görüşmeyi kabul ediyorsun."

"Kabul    ettiğimi söylemedim, bunun yerine şunu yapmayı öneriyorum. Chaezan ve    Dahou'nun haberleşip haberleşmediğini öğrenelim. Sanhun senin kelime    oyununa düşmüş olabilir. Fakat ben bunu tasdiklemek istiyorum."

"Tamerin'le görüşmemek için yine elinden geleni yapıyorsun."

"Sadece güvenli adımlar atalım istiyorum."

"Nasıl öğreneceksin?"

"Büyülerimle! Yapacağım basit bir büyü bu olayı çözer."

"Venira kaçınılmaz olandan kaçıyorsun. Chaezan ve Dahou işbirliği yapmasa bile Lussamus müttefikliği çok faydalı olur."

"Müttefikliğin    zamanı değil. Ztin meselesi tek bir savaşla çözülmeyecek, biliyorsun.    Bir anda en güçlü halimizle karşılarında olursak son savaşta bizden   daha  güçlü olmalarına neden oluruz."

Derin bir nefes aldı. Başını iki yana sallamıştı."Başka ne yapabiliriz?"

"Chaezan    ve Dahou'nun arasını bozmaya yönelik oyun oynarız. İkili oynar, iki    tarafın birlikte hareket etmesine izin vermeyiz. Son savaşta onlardan    destek alırız, biter."

"Yüz yüze görüşmeyi erteliyoruz. Harika!"

"Lütfen, bana inan. Üstelik aklımda başka bir plan daha var."

"Venira, en sonunda Tamerin'le karşı karşıya geleceksin. Kendini buna hazırla. Bugün olmasa bile yarın olacak."

"Biliyorum ama şu an buna gerek yok. Dediklerim senin de aklına yattı. Yatmasaydı, karşı çıkardın."

"Şuna   katılıyorum. Müttefiklik konusunda aceleci olmamalıyız. Lussamus'u  daha  büyük bir savaşa saklamak, daha doğru olacak. Hoş, o zaman  geldiğinde  karşımda olursan seni dinlemeden adım atacağımı bil  isterim."

"Korkma,  o zaman geldiğinde karşında olmayacağım."  dedim. Yüzü ellerimin  arasındaydı. Yavaşça onu öptüm."Bazı şeyler  zamanında olmalı, değil mi?"  diye fısıldadım.

"Hiçbir  gerçekten  kaçamayız, Venira. Senden şunu istiyorum. Saplanıp kaldığın  duyguları  aş, ne olursa olsun aş. Bize zarar veriyor, üzülüyorum. Beni  yoruyor,  seni üzüyor. Geçmişi her seferinde ardımda bıraktım diyorsun  ama  bırakmadığın çok ortada. Tamerin'e olan nefretin, seni olmayacak   kararlar aldırıyor. Bir gün bu kararların sevdiğin insanların zarar   görmesine neden olacak. O zaman üzülecek bir durumda bile olmayacak."

Başımı iki yana sallayarak "Ben bizim iyiliğimizi istiyorum. Ne sana ne de evlatlarımıza zarar vermeyeceğim. Göreceksin." dedim.

"Ah,   benim hırçın sevgilim. Benim ölümüm senin yüzünden olacak, değil mi?   Olsun, itirazım yok." dedi ve beni kendisine bastırdı. Bense bir şey   demedim, gözlerimi kapattım. Böyle bir şey olmayacağını bildiğim için   sustum. Bartan'ın felaketi olmayacaktım, hayır. Ben onun en iyiye   ulaşmasını sağlayacaktım ömrümün sonuna kadar.

Aramız   düzelmişti. Buna çok mutlu olmuştum. Fırtına Tanrısı yüreğimi   biliyordu, Bartan'ı kaybetmekten korkuyordum. Sığındığım tek limanı,   Tamerin'e duyduğum nefretten dolayı kaybedemezdim. Ben onundum, o   benimdi. Hiçbir güç bizi birbirimizden koparamazdı. Biz her şeyin   üstesinden gelirdik. Her şeyi yapacak güç bizde vardı. Lussamus'u bile   bu güçle alacaktık. Bunu Bartan'a işlemiştim. Daha büyük bir krallık   fikri onun aklına yatmıştı. Neden güçlü bir krallık olmayalım, neden   atamın toprakları olan o topraklar benim kanıma geçmesindi? Her şey bir   neden sorusuyla başlıyordu. Olumsuz bir yanıt benim gözümde yoktu. Her   şey istediğim gibi olacaktı. Kimbilir belki bir gün, kendimi tam   anlamıyla severdim.

Akşam  yemeği büyük bir eğlenceyle  geçmişti. Ztin elçisi olan Sanhun için  düzenlenmişti. Ona her şeye  rağmen güçlü olduğumuzu göstermenin yolu  buydu. Ablam böyle derdi.  Ablam. Keşke onu yanıma almanın bir yolu  olmalıydı. Birkaç kez mektup  olarak yazmıştım. Sabırla ve kelimeleri  dikkatli seçerek ablamı  Tamerin'den istemiştim. Fakat o vermemişti.  Bahanesi ise ülkesinin  istikrarı için ablamın serbest kalması  tehlikeliymiş. Oldukça sinir  bozucuydu. Ablam serbest kalınca ona nasıl  zararımız olsun ki? Aklınca  hala intikam alıyordu. O da geçmişi  arkasında bırakabilmiş birisi  değildi. Cupuer kini devam ediyordu. Hoş,  hiç sevmediği soyun soyadını  kullanmaya devam ediyordu. İkizleri için  olduğunu duymuştum. Benim  merak ettiğim şey, ikizler gereken saygıyı  görüp görmediğiydi. Eminim  ki, Tamerin asla ikizleri varis olarak  belirlemeyecekti. O çocuklara  hakları olan itibarı sağlamayacaktı. 

Eğlence  başkaydı,  siyaset başka. Sabah erken kalkmış, danışma meclisinin dahil  olduğu bir  Ztin-Naymahaen toplantısı düzenlenmişti. Ticari anlaşmalar   gündemdeydi, askeri anlaşmalardan iki taraf bahsetmiyordu. Ztin'le olan   ilk savaşımızın işaretiydi. Bunu engellemeye çalışmamak akıllıcaydı.   Engellemeye çabalarsak, askeri anlaşmaya yapmaya çalışmak gibi, Sanhun   bizi küçümserdi. Onun buraya gelişindeki amaç, gözlemdi. Buradaki   gözlemlerini Dahou'ya aktaracaktı.Elimizden geldiğince güçlü görmeliydi.   Diğer yandan da zayıf noktalarımızı tespit etmekte zorlanmalıydı.  Bunun  için ufak bir karışım yapmıştım. Sanhun'un aklı bulanması, burayı  tam  anlamıyla çözememesi için bir ilaç hazırlamıştım. Beyni  bulanacaktı, tek  yorumlayacağı şey güçlü olduğumuz olacaktı. Diğer  kısımlar hakkında  fikri olmaması daha çok işimize gelirdi. Böyle  ilaçları şimdi değil, ne  zaman kullanacaktım? Ülkemin iyiliği içindi.

Önümdeki   kitabı okurken hizmetçi kız kulağıma eğilip bir şey söylemişti. Bunu   demesiyle yerimden kalkmam bir oldu. Kızın dediği odaya gittim, kapı   açıldı. Sarayın benim misafir odalarımdan birinde haberim olmadan   toplanılmıştı. Areum misafirdi, ona bir şey diyemezdim ama Bartan'ın  halası Cirina'ya çok şey diyebilirdim. Ev sahibiymiş gibi benim yerime  geçmişti. Saçlarını örgülerle toplamıştı. Yeşil elbisesiyle ana  kraliçecilik oynadığını ilan ediyordu. Gelişimi görünce yüz ifadesi  değişmemişti. Dagesi ise halasının yanındaydı. Beni görünce gözlerini  kaçırmıştı. Diğer hanımlar hemen ayağa kalkmış, majesteleri diyerek  başlarını eğmişlerdi. Areum ayağa kalktıktan sonra zarifçe dizlerini  kırdı, başını eğdi. Daha sonra bana baktı.

Gülümseyerek "Davete geç geldiğim için özür dilerim. İşlerim vardı, benim yerime Cirina idare etmiş, çok memnun oldum." dedim.

Areum  "Sizin yoğun olduğunuzdan dolayı gelmeyeceğiniz söylenmişti,  majesteleri." dedi. Çekik gözleri, Cirina'nın üstündeydi. Cirina bana  haber vermediği hakkımda yalanı uyduruvermişti. Beni kabullenmediğini  biliyordum ama benim üstümde daha büyük bir hüküm kurmasına izin  veremezdim. Bu sarayda tek bir kraliçe vardı, o bendim.

"Kraliçe  olarak işim ne zaman biter, ne zaman bitmez belli olmuyor. Elimden  geldiğince iyi bir ev sahibi olmak istediğim için işimi çabuk halletmeye  baktım."

"Gelmenize çok sevindim, Kraliçe."

Yavaş  adımlarla oturacağım koltuğa doğru yürüdüm. Cirina hiç hareket  etmemişti. Tam karşısında durdum, kaşlarımı hafifçe kaldırdım."Kraliçe  olan kim? Ben mi, sen mi?" dedim. Sesim nazik olsa bile bakışlarımda ne  demek istediğimi anlamış olmalıydı. Saklı öfkemi görmüştü. Dudaklarını  bastırdıktan sonra ayağa kalktı, boş olan yere geçti.

Areum  sohbet sonrasında kalkmak istemişti. O gittikten sonra Cirina'nın davet  ettikleri de ayrılmıştı. Cirina ve Dagesi de ayrılacakken onlara  kalmalarını emretmiştim. Eski yerlerini oturduktan sonra bacak bacak  üstüne atıp onlara baktım."Ne amaçlıyordun, Cirina? Benim hükmümün bir  etkisi yok mesajı vermeye mi çabalıyordun?" dedim.

Cirina "Bir şey amaçladığım yoktu. Areum'un söylediği gibi, sen meşgulsün."

Gözlerimi  kısarak başımı iki yana salladım."Karşında aptal bir yeni yetme yok. 34  yaşındayım, insanların içlerindeki iyiyi ve kötüyü görebiliyorum. Senin  amacın dediğin kadar masum değildi. Sen beni Areum'un gözünde küçük  düşürerek Ztin'e Venira bir etkisiz demek istedin. Kendini ciddiye  aldırmak için çabaladın."

"Paranoyalarınla Bartan'ın başını ağrıtacaksın, bu konuyu burada kapat."

"Kapatmıyorum! Sen masum birisi değilsin. Şunu aklına kazı, sana bu sarayda ana kraliçelik rolü verdirmem."

"Delisin!" diye tısladı.

"Deli  olabilirim ama saf değilim. Kendi hareketlerine bir bak, Cirina. Aksi  halde parlak bir son seni beklemiyor. Bartan'a güvenme, o bile seni  benim elimden alamaz. Beni anladın mı?"

"Boş bir konuyla onu  meşgul edecek kadar bencil değilim. Ben sen değilim, her şeyde bir şey  aramıyorum. Böyle bir insanla bir ömür geçirmek zor olmalı."

"Yeğenin  beni beğendi, benimle evlenmek istedi. Benden iyisi varsa neden  önermedin? Çok komiksin! Sanki kutsal bir soysun, beni  yakıştıramıyorsun. Cirina, benim damarlarımda Oztavin'in kanı akıyor.  Sıradan bir ailenin cahil bir kızı değilim. Beni ezip geçmene izin  verecek olsaydım en başında al tacım senin derdim."

Başını  dikleştirdi. Gözlerinde nefret kıvılcımı vardı."Keşke evlenmenize engel  olsaydım diyorum, Bartan daha mutlu bir hayat sürerdi. Özgürce  davranabilirdi."

"Bartan'ı benimle evlen diye zorlamadım. Hatta  evlenme konusunda çekimser davranan bendim. Bence hekimlere git,  hafızanı güçlendirecek ilaç kullan. Çok iyi gelir. Yaşında ilerliyor,  bir an evvel başla." dedim. Cirina sinirle ayağa kalktıktan sonra bir  şey demeden gitmişti. Dagasi kalkacakken "Dur" dedim ve yerinde kaldı.

Dagasi "Venira, inan haberim yoktu. Oldu bittiye geldi. Bilseydim, sence sensiz bir adım atar mıydım?"

"Bilemiyorum,  Dagasi. Seni görür görmez şaşırdım. Yakın olduğumuzu düşünüyordum ama  düşündüğümüz kadar değilmişiz. Herhalde geçenlerde eşin için istediğin  makamı vermedim diye bana karşı cephe aldın."

"Alakası bile yok, nereden çıkarıyorsun?"

"Benim  büyücü olduğumu unutuyorsunuz. Ben sizin gibi değilim. Hislerim  kuvvetli. Sen sana istediğim makamı vermediğim diye bana karşı  alınganlık yapıyorsun. Boş bir alıganlık, gereksiz. Bana karşı cephe  alırsan sen ve kocanı sınıra sürerim. Açık konuşuyorum, iyice anla  diye."

Başını eğdi."Özür dilerim, Venira. İnan, kötü bir niyetim  yoktu. Haklısın biraz alındım ama abimle konuşunca o beni ikna etti.  Devlet için insanlar arasında ayrımcılık olmamalı."

"Abinle konuşmana sevindim. Ondaki sadakati örnek al. Eşine söyle. Sakcek olması ona sarayda yüksek makamlara yer açmıyor."

"Haklısın." diye mırıldandı.

"Madem  bir işe yaramak istiyorsun, bundan sonra halan Cirina'nın ve diğer  halanın attığı her adımı bana söyle. Cirina'nın kafasında şu olacak.  İkimizin arasını kötü bilecek, buna göre sana yakın davranacaktır. Tabii  böyle düşünmesi için sen de ona oynayacaksın. Beni azarladı, ağlattı  diyeceksin. Zaten şimdi odadan çıkarken arkandan bağıracağım ve sen de  ağlarmış gibi çıkacaksın."

"Peki."

Parmağımla kapıyı  gösterdim. Yüksek sesle "Defol buradan!" dedim. Dagasi dediğim gibi  yaptı, ellerini yüzüne götürüp koşarak odadan çıktı.

Arkama  yaslandım, ofladım. Bugün buraya gelmeseydim, Areum'un bakışında nasıl  yorumlanacaktı bunlar? Cirina beni hiçe sayarak adım atmıştı.  Bayılıyordu beni görmezlikten gelmeye. Hala beni kabullenemiyordu, içine  sindiremiyordu. Kabullenmiş  olsaydı bunu yapmazdı. Beni desteklerdi.  Naymahaen insanlarında gözlemlediğim buydu. Birbirilerine mükemmel bir  şekilde sahip çıkıyorlardı. Onların arasına girmek meseleydi işte. Ben  bunu başarabildim mi, başaramadım mı çözebilmiş değildim. Bazıları beni  seviyordu, sahip çıkıyorlardı. Bazıları ise görmezlikten geliyordu.  Cirina bir örnekti. Bunu bozabilmek için elimden gelen her şeyi yapmaya  çabalıyordum.

Bartan'a bunu hemen anlatmayacaktım. Ailesiyle  olan meselelerde hassas davranmaya özen gösteriyordum. Benimle ailesi  arasında kalmaması için elimden geleni yapıyordum. Üzülmesini  istemiyordum, ayrıca onların arkamdan kocasını bize karşı doldurdu  demesini istemiyordum. Bartan'a sığınarak beni sevmeyen Mengaeller ile  savaşmayacaktım. Kendim onlarla savaşacaktım. Benim hükmüm bu sarayda  sürecekti, başka bir gücün varlığını kabul etmiyordum. Alnımı  ovuşturdum, ofladım. Saray denilen yer yılan yuvasıydı. Bu yuvada sağ  kalmak istiyorsam güçlü olmam şarttı.

Çocuklarımla ilgilenmek  beni bir parça olsun rahatlatmıştı. Kafamdaki meselelerden  sıyrılmıştım. Onların mutluluğu beni mutlu ediyordu. Anne olmak,  farklıydı. Farklı bir kutsallık hissediyordum. Onlar için her şeyi  yapardım bu dünyada. Yüzlerindeki en ufak tebessüm için savaşırdım.  Varlıkları bana armağandı. Anne olmayı çok sevmiştim.

Akşam  yemeğinden sonra büyüyü yapabilmek adına küçük büyü odama Berude ile  geçmiştim. Bana yardımcı olacaktı. Beraber yapılacak büyü için hazırlık  yaparken ona gündüz yaşadığımı anlatmıştım. Beni haklı bulmuştu. Hatta  Talger'e anlatmamız lazım dediğinde istememiştim. Talger'e kız kardeşini  anlatmayacaktım, şimdilik planım işlesindi.

Berude "Dagasi'nin dediğinden çıkacağını düşünmüyorum, onu güzel korkuttun. Ben de biraz korkuturum, merak etme."

"Korkutman  güzel olur. Dagasi o küçük aklıyla benden intikam almaya çalışıyordu  ama sert birisinin karşısında olduğunu anladı." dedim.

"Talger duysa çok kızar. Kız kardeşinin yaptığını sadakatsizlik olarak görür. Biliyorsun, biz size bağlıyız."

"Bağlılığını  için teşekkür ederim, bunu hissetmek beni mutlu ediyor." dedim.  Gerçekten böyle hissediyordum. Berude ve Talger ikilisine güvenim çok  fazlaydı, ihanet görmeyeceğime çok emindim."Sizler bizim sadık  dostlarımızsınız. Sadakat her şeyden mühimdir. Ben buna çok inanıyorum."

"Biliyor  musun, geçen gün Kül'ün Oğlu denilen adam da bunu demişti. Sadakati  hiçbir güç satın alamazmış yürekten gelirse. Sanki onunla konuştum  sandım."

"O adam, değişik geliyor. Tarif edemediğim bir bağ hissediyorum, yıllardır hep bu var."

"Garip."

"Fazlasıyla garip, doğru. Çözemedim ve düşünmüyorum. Ondan daha önemli sorunlarım var."

"Bence sormalısın. Uzun zamandır yanında olan birisine böyle hissetmen normal değil."

"Dün  bir şey açıklayacaktı ama Tyber'in düşmesiyle yarım kaldı. Ben de  devamını merak etmedim. Belki bununla ilgilidir. Sözleri garipti."

"Keşke öğrenseydin, Venira. Neden ilgisiz davranıyorsun ki?"

Omzumu  silktim. Kül'ün Oğlu'nun söyleyeceği şeylerden daha önemli meselelerim  vardı."Sonra öğrenerim. Çok acelesi olsaydı bana söylerdi."

"Öğrenirsin bir şekilde, rahat olalım. Hadi, şu büyüye başlayalım." dedi. Kafamı salladım.

Yere  serilen kumaşa oturdum. Birçok taş çevremdeydi. Berude çevremde dönerek  adaçayı tütsüsünü yakmıştı. Gök'ün gücünü çekerek beni koruyacaktı.  Yıldızların gücünü çekiyordu.Boyayla kuyruğunu yiyen yılan sembolünü  çizdiğimiz kasenin içine baykuş tüyünü yakacaktım. Gri muma baykuş  tüyünü uzattım, kelimeler dudaklarımdan döküldü. Yanan tüyü kaseye  attıktan sonra gözlerim kasedeydi. Öğrenmem gereken gerçeğe kendimi  odakladım. Dahou ve Chaezan'ın ortaklığı var mıydı, bunu öğrenmek  istiyordum. Yaratıcılar bana bunu göstersindi. Göstersin ki, ben  Naymahaen'e faydalı olabileyimdi.

Yanan tüy hemen sönüvermiş,  yanamamıştı. Demek yoktu. Eğer gerçekten olsaydı tüy cayır cayır  yanardı. İçim rahatlamıştı ama farklı bir şey beni çekiyordu. Tüye  dokunmam gerektiğini hissediyordum. Tüye dokunduğum gibi ruhum  çekilmişti, farklı bir yere savruldum. Bir yerdeydim ama bilemiyordum.  Bambaşka insanlar karşımdaydı. Bir masa etrafına toplanmışlardı. Güçleri  ise muazzamdı. Üstünlerdi. Sanki Kül'ün Oğlu gibi. Fakat o burada  değildi. Biraz daha yaklaştığımda  masada yatan ölü bebeği gördüm. Ölü  bir bebekle ne yapabilirlerdi ki? Sonra büyü yapmışlardı. Onların gücüne  yakışan bir büyü. Söyledikleri sözler korkunçtu. Ölü bebeği  canlandırmaya yönelikti ve korkunç olan şeyse bebeğin canlanmasıydı.  Bebek canlanmıştı, ağlıyordu. Korkmuştum, birkaç adım gerilemiştim.  Bebeğin canlanmasından sonra üç büyücü ölmüştü. İçlerinde Ztinli bir  kadın kalmıştı. Bebeği kollarındaydı, çok mutlu duruyordu. Tanrım!  Korkunç bir şey yaptığının farkında değil miydi? Yaratıcıların iradesine  karşı gelmişti, nasıl mutlu olabilirdi? Ölü bir ruhu buraya geri  getirerek onların lanetini bebeğine vermişti ama o bunun farkında  değildi.

Buradan kaçmak, kendime gelmek istedim. Olmadı, yapamadım. Ruhum bu sefer bambaşka bir yere savruldu. Gözlerimi açtığımda yıkılmış bir yerdeydim. Dumanlar yükseliyor, her yer yanıyordu. Kan gölleri görüyordum, ceset kokuları ciğerlerime doluyordu. Yıkım ve vahşeti iliklerime kadar hissediyordum. Şehirse Omae'ydi. Güzel şehri bu hale getiren kişi, Tamerin değildi. Bunu biliyordum. Çünkü hissettiğim güçle alakalıydı. Bu güç, az önce gördüğüm çocuktandı. Ölüm'den Dönen'di. Karşıma baktığımda onun silüetini gördüm. Bir kadındı, arkası dönüktü. Gücü buram buram yayılıyordu. Düzeni getirdim düşüncesi vardı ama hayır, düzen bu değildi. Gerçek düzenin vahşet olmadığını öğrenmiştim.

Titreyerek gözlerimi açtığımda nefes nefeseydim, Berude karşımdaydı. Endişeyle bana bakıyordu. Bir elini omzuma koydu. Heyecanla "Venira ne oldu?" dedi.

"Berude, ters bir şeye şahit oldum. Ölümden dönmüş bir ruh aramızda." dedim. Bir elimi göğsüme koydum. Kalbim hızla atıyordu. Şahit olduğum şey karşısında sakin kalmak mümkün değildi."Anormal bir şeyler var."

"Delirdin mi? Böyle bir şey nasıl mümkün olsun? Hangi ölü ruh yeniden hayata dönebilir ki?"

Kafamı iki yana sallayıp "Bilemiyorum." dedim. İlk görümü düşündüm. Oradaki büyücülerin güçleri aklımdaydı. Hepsi Kül'ün Oğlu gibiydi.

"Ölüm kimseyi geri vermez, sarıp sarmalar."

"Evet, haklısın ama güçlü bir büyüyle bunun olabileceğini biliyorum. Güçlü bir büyü olduğu gibi güçlü büyücüler gereklidir. Tıpkı kaderin değiştirilmesi gibi. Fakat bu daha tehlikeli."

"Neden?"

"Çünkü yaratıcılar asla onaylamaz, Berude. Hangi yaratıcı ölü bir ruhun geri dönmesini ister ki? Özgür iradenin gücüne bakarlar, güçlüyse tamam gitsin derler ama bedeli ağırdır. Ruh, büyük bir lanet taşır ve kendi kendinin bitirir. Onu bu hayata getirene büyük bir sınav, ceza olur." dedim. Derin bir nefes aldım."Fakat bu kadın farklı bir sınav olacak sanki. Hislerim kuvvetlidir. Bu kadının laneti, yaşadığımız toprakların sınavı olacak. Ona boyun eğersek kan ve vahşet bizimle. Direnmemiz lazım."

"Gelecek zor günlere gebe."

Buruk bir tebessümle ona baktım."Dostum, birlik olursak her sınavı aşarız. Buna dair kuşku duyma." dedim.

Büyü odasından çıkmıştım. Kendimi yorgun hissediyordum. Hem zihnen, hem bedenen. Gördüğüm görü beni yıpratmıştı ama iyi ki görmüştüm. Geleceğin karanlığı karşısında hazırlıklı olmalıydık. Ölüm'den Dönen hakkında daha çok araştırma yapmam gerekiyordu. Onun gücünü tanımam lazımdı. Benden bile güçlü bir büyücüydü. Diğer yandan leyhime olan şey onun ruhundaki lanetti. Kendi gücüyle kendini tüketecekti. Tıpkı kuyruğunu yiyen yılan gibi. Yaratıcılar bu gücü bir lanet olarak verebiliyorlardı. Bartan'a şimdilik demeyi düşünmüyordum. Onun odaklanması gereken şeyler Ztin idi sonra Lussamus olacaktı. Sıra en son buna gelmeliydi. Belki Lussamus bizim elimize geçince daha iyi olacaktı. Ölüm'den Dönen ile uğraşmayacaktık. Ah, şimdilik hayallere kapılmamalıydım. Önüme bakmalıydım.

Birkaç gün geçmiş, Salhun ve ekibi aramızdan ayrılmıştı. Onların gidişinden memnuniyet duymuştum. Saray hafiflemişti. İyi bir ev sahibi olmuştuk ve Salhun'un burada bir şeyler öğrendiğini düşünmüyordum. Yaptığım iksir sayesindeydi. Aklı bulanık olduğu için sorun olmamıştı. Fakat Areum için aynısı geçerli değildi. Cirina'nın hamlesi her şeyi bozmuştu. Yapacak bir şeyim yoktu. Areum'un anlatacakları, Dahou'ya etki eder miydi ederdi. Cirina'ya ulaşmak isteyebilir, benim gücümü kırmaya çabalayabilirdi. O da biliyordu ki, Bartan ve ben bir bütündük. Bunu kırmaya yönelik oynamakta asla zorlanmazdı.

Onlar gittikten sonra Bartan ve Kül'ün Oğlu'yla bahçede yürümeye başlamıştık. Üçlü sohbetlerimiz hem garipti, hem komik. Tuhaf bir üçlü oluyorduk."Salhun'un gitmesine çok sevindim. Sarayda bir Ztinli görmek yorucu." dedim.

Bartan "Dahou'ya neler anlatacak, merak ediyorum. Umarım çok açık vermedik."

Gülümseyerek "Korkma, o durumu kontrol altına aldım. Ufak bir iksir çözdü." dedim.

"Venira, neden insanları iksirle müdahale ediyorsun? Bu bir hile."

Gözlerimi devirdim."Onursuz bir davranış değil, yapmam gereken bir şeydi."

Kül'ün Oğlu "Bartan, kızmana gerek yok. Herkes oyunu senin kurallarınla oynayacak değil. Üstelik Venira bunu yapmasaydı, Salhun Dahou'ya neler anlatırdı neler. Her şeyi abartacaktı, bunu gördüm. Venira iyi bir şey yapmış."

Bartan "Doğru olan bu değil." diye mırıldandı.

"Doğrular değişkendir, oğlum. Mutlak bir doğruya saplanıp kalsaydık, hayat daha sıkıcı olurdu. Üstelik sana demem gereken bir şey var."

"Ne?"

"Bu saraya senin için çok önemli birisini davet ettim." dedi hınzır bir sesle.

"Kim olduğunu söyler misin?"

"Geldiğinde görürsün." dedi ve gökyüzüne baktı. Uçan kuşlara gülümsemişti."Şu hayatta önemli olan şey, bir kuş gibi kanatlarımızı gökyüzüne açmak ve uçmak değil mi?"

"Konuyu çok güzel değiştiriyorsun, Kül'ün Oğlu." dedim. Bu adamın benimle benzer düşünceler taşıması ürperticiydi.

Gelenin bizim için iyi olduğunu düşünüyordum. Zarar verecek birisi değildi, hayır. Güç verecek birisiydi ve iç sesim Bartan için farklı birisi olduğunu söylüyordu. Garip. Böyle hisler taşıdığımı Bartan'a sonra derdim. Aynı garip olan şey Kül'ün Oğlu'na olan hislerimdi. Birbirimizle aynı olduğumuz gibi delice bir düşünceye kapılıyordum. Bunu da çözmem lazımdı. Çözmem gereken birçok şey vardı. Zamanla çözecektim. Kül Tanrıçası'nın bir sözü yüreğimi ısıtmaya yetiyordu.

Zamanın düğümleri sadakatin külleriyle karışacak, güç damarlarımızdan ateş gibi akacaktı.

Venira'yı nasıl buldunuz? Zaman ona nasıl etki etmiş?

Bartan-Venira konuşması için düşünceniz nedir?

Cirina'nın Venira olmadan bir davet düzenlemesi bir güç gösterisi midir yoksa Venira bu olayı abarttı mı?

Venira'nın görüsü için düşünceniz nedir? Ölüm'den Dönen'i Venira bulabilecek mi?

Gelecek bölüm Tamerin olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top