3.39 Mezarların Hükümdarı✵
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 01.09.2022 (00:05)
Bölüm Şarkısı: Faouzia - My Heart's Grave
İyi Okumalar!
✵
Tavigan Cumhuriyeti - Tavigan
Chaezan
Tenimi nazikçe okşayan Shan "Seninle olmak, çok farklı. Sanki bir tanrıçayla sevgiliymişim gibi hissediyorum." dedi. Sonra ateşli bir şekilde öpüşmüştük.
Dudaklarımız ayrıldığında yutkundum. "Ben düşündüğün gibi değilim." dedim.
"Hayır, Chae. Sen sıradan bir kadın değilsin. İlahi bir varlıksın, bunu hissediyorum.Seninle her sevişmemde bambaşka hislere boğuluyorum." dedi. Gülümseyerek ona baktım.
Bu sözleri ondan duymak güzel bir iltifat gibi görünebilirdi. Oysa değildi. Ara ara Taishan'ın bana olan bakışlarında hayranlıktan öteliği görüyordum. Beni kendince bir tanrıça olarak görüyor olabilirdi veya ilahi bir varlık. Kendisini de bu ilahi varlığın aşığı ve koruyucusu. Tavigan'a döndüğümüzden beri bu konudaki tavırları daha keskindi. Beni her tehlikeden korumaya yeminli olarak davranıyordu. Gerek yoktu, kimse bana zarar veremezdi. Ayrıca onun yerini kimse alamazdı. Buna cesaret edemezlerdi, ben izin vermezdim. Taishan benim biricik sevgilimdi, eşimdi. Kimse onun yerine geçemezdi.
Peki bunu Taishan görüyor muydu? Hayır! Kocaman bir hayırdı. Garip bir kıskançlıktı. Kendisine tehlike olarak gördüğü isim vardı. Ben ne kadar tepkisiz kalsam da Shan Stoyan'ı anlamıştı. Stoyan'ın hayran bakışlarından kaynaklıydı. Ztin'den döndüğümden beri çevremde olmak için deliriyordu. Durum bu olunca Shan kıskanırdı. Bu kıskançlığı durduran bendim. Durdurmazsam olacaklar kötüydü. Shan en acılı yollarla Stoyan'ı öldürürdü. Ölüm konusunda merhametli olmazdı ve ona kazandırdığım güçlerle acılı bir ölümü nasıl elde edebileceğini çok iyi biliyordu. Stoyan fazla zorlarsa onun hayatını kurtaramazdım. Böyle bir zorluk yaşamaktan memnun değildim. Benim uğraşacağım şeyler arasında bu olmamalıydı. Uğraşacağım şeyler bile değil, uğraşacağım şey demem daha doğruydu. Uğraşacağım şey, düzendi. Bu bozulmuş düzene şekil vermekti. Ben bunun için bu hayatta vardım.
Dudaklarımı ısırıp Shan'ın yanağına dokundum. Bana bakan gözlerindeki saf sevgiyi görmek hoştu. Yatağımda olmasını ben istemiştim. Bugün fazla gerilmiştim. İnsanlar yoruyordu. Aptallarla konuşmak, onlara bir şey anlatmak kadar zor bir şey var mıydı? Bu siniri, yorgunluğu unutmak için Shan'ı yanımda istemiştim. Benimle olsundu, aşkımız beni rahatlatsındı. O itiraz etmemişti. Derin bir nefes aldım. Shan, benim sığındığım limandı ve bu gerçek asla değişmeyecekti. "Biliyor musun, sen benim hayatımda çok önemli bir yerdesin. Başka bir hayatım olsaydı, yine sen hayatımda ol isterdim." dedim.
Shan "Bu nereden çıktı?"
"Hiç, aklıma geldi söylemek istedim. Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun. Yanımda olduğun için çok mutluyum. Seninle beraber yükselmek, çok güzel. Yalnız olmadığımı hatırlatıyorsun."
"Chae, yalnızlıkla yüzleşmekten korkma. Sen bundan korkarsan düşmanların bunu sana karşı kullanırlar."
"Düşmanlarımın bana karşı kullanacağı tek şey bu mu? Hayır, değil. Gücüm de düşmanlarımın kullanacağı bir şey, biliyorsun. Hala gücümün sınırlarını bilemiyorum ve tamamen kontrol edemiyorum. Kimi zaman beni bu korkutuyor. Bu kontrolsüzlük yüzünden kendi kendimi bitirebilirim."
Yüzünü ekşitmişti, gözlerini kısmıştı."Ben buna inanmıyorum, aşkım. Sen kendi gücünü kontrol edebilen birisin."
"Sınırsızlığım beni korkutuyor. Sınırsız bir güç kulağa güzel gelebilir ama en korkutucu şey bu. Düşman aramak için uzağa bakmamalıyım, en büyük düşman benim. Kendi kendimin sonunu getirebilirim ve asla zorlanmam."
"Böyle bir şeye izin vermeyeceğimi çok iyi biliyorsun. Senin harcanmanı izleyecek değilim. Sen bu topraklar için, bu insanlık için lazımsın. Yaratıcılar da bunu istiyor."
"Evet, istiyorlar. İstemeselerdi şu ana dek beni durdururlardı." diye mırıldandım.
"Yaratıcıların isteklerini görmeyen o büyücülere kızmamız lazım. Birisi öldü ama diğer üçü yaşıyor. Bu sorunu çözmeliyiz."
"Nerede olduklarını bulamıyoruz. Kendilerini gizleme konusunda muazzam bir yeteneğe sahipler. Onlar sıradan büyücüler değil. İlk başlarda rahip veya rahibeler. Aynı zamanda büyücülük yetenekleri var. Sonra değişiyorlar."
"Bana yaptığın büyü gibi."
"Evet, o şekilde değişiyorlar ve ağır denilecek bedelleri kabul ederek güce kavuşuyorlar. Ne kadar komik değil mi? Bana gücün laneti var diye karşılar ama onlar güç için çok ağır bedeller ödüyorlar."
"Onlar buna yaratıcılarımıza hizmet diyorlar, biz de hizmet ediyoruz. Neden bunu anlamıyorlar? Çok komik geliyorlar. Yaptıkları bencillikten başka bir şey değil."
"Ölümden dönmeyi sanki ben istedim, bana sorulmadı bile. Annemin seçtiği bir seçimdi. Çılgınca istediği bir dilek. Normalda başarılı olması bile zormuş ama özgür iradesi güçlü gelmiş, olmuş. Burada neden ben suçlu oluyorum? Bunu çok sorguluyorum."
"Bize öğretileni hatırla, sevgilim. Yaratıcılar bizi her daim sınar. Senin sınavınsa gücün."
Gülümsemiştim. Haklıydı. Haklı olduğunu kabul etmek zorundaydım. Diğer türlüsünü kabullenmek delirmeme yol açardı."Evet, doğru. Yaratıcılar beni bu şekilde sınıyorlar. Bu güçle kendimi tüketeceğim söyleniyor ama ben çok farklı bir şey yapacağım. Her şeyi koruyacağım ve doğruyu getireceğim."
"Evet, yapacaksın." dedi ve elimi alıp öptü.
"Diğer taraftan kaderi değiştirilenleri düşünüyorum. Onlara da sorulmadı. Daha bebeksin ve birileri hayatın adına çok farklı bir karar veriyor. Kaderini değiştiriyor. Bunu istesen bile bozamazsın. Özgür iradenle hareket et, özgür iraden seni ölüme sürüklesin. Ne kadar korkunç, ne kadar acınası bir durum."
"Ben onlara üzülmüyorum, Chaezan. Onlar yolumuzda engeller. Bu şekilde bakıyorum."
Alaycı bir şekilde "Birde bana kalbi soğuk derler, seni görmemişler." dedim.
"Gerçekçi yaklaşıyorum, bu şekilde tanımlamaya ne dersin? Onların durumunu düşünme. Onlar Tavigan'ı yıkmak için varlar, bencil insanların eseri."
Taishan'ın yakınına gelmiştim. Onun gözlerine bakıyordum. Dudaklarını hafifçe öpmüştüm."Bence onları konuşmayalım. Seni istiyorum." diye fısıldadım. Sonra onun yanıt vermesine fırsat vermeden kucağına çıkmıştım. Bedenlerimiz birbirinde kaybolmuştu.
Taishan'ın varlığına sığınmayı seviyordum. Bu hayatta beni olduğum gibi kabul eden tek insandı. Bundan öncesinde de düşüncelerimiz çok uyuşuyordu. Ruhlarımızın eşliğine inanıyordum. Uzun ömrüm boyunca yanımda olabilecek olması beni mutlu ediyordu. Yalnızlıktan hoşlanmıyordum. Yanımda beni anlayan birisini istiyordum. Benim hakkımdı. Yalnızlık, benim gibi güçlü varlıkları delirtirdi. Sıradan bir insan olsaydım dert etmezdim bunu. Sıradansın bir kere, yalnız kalsan olurdu. Bense özel birisiydim. Kendi gücümle başa çıkarken birini yanımda istemem, onun yanında soluklanmak hakkımdı. Kimse buna karışmamalıydı, kınamamalıydı. Güçlü insanlar, güçsüz durabileceği bir insan olsun isterlerdi yanında. Doğru insanı seçmek önemliydi. Ben inanıyordum, Taishan doğru insandı.
Tanrı biliyor ya, ben her daim doğrudan yana olmak için çabalıyordum. Yaratıcıların yapmayın dedikleri şeylere uymuştum, çoğunlukla uymuştum. Çoğunlukla diyordum çünkü Tavigan'a göre büyü yasaktı. Büyücüler yakılmalıydı. Madem büyü yasaktı neden vardı? İşte ben bunun cevabını bulamıyordum. Ah, sınanma falan değildi. Gerçek apaçıktı. Büyü vardı, yaratıcılar sunulan bir nimetti. Bunu kullanmamak aptallıktı.
Örneğin Saevthas'ı yöneten Rekistaan ailesi. Büyücü kökenli bir aileydi ve güçlerini kullanmaktan çekinmemişlerdi. İktidar savaşlarında büyüyü kullanmaktan çekinmemişlerdi. Hırslı bir kadın olarak bilinen Kraliçe Yesfar kocası Arisap başa geçsin diye kocasının abisi Kerses'i büyüyle öldürmüştü. Hem kocasının isyan etmesini engelleyip öldürülmesine engel olmuştu hem de tahtı almıştı. Bedel olarak Yesfer'in çocukları olmamıştı ama amacına ulaştıysa bu önemsizdi. Başka bir amacına ulaşansa Kral Arisap'ın oğlu Kral Darian idi. Darian kayıtlarda büyücülüğü Yesfar'dan öğrendi diye geçerdi. Saevthas'ı sonsuz zenginliğine büyüyle kavuşturmuştu ve Altın Kral olarak anılıyordu. Yine bedeli vardı. Darian'ın çocukları olmamıştı ve Saevthas yılanlarının zehrinin panzehri yoktu. Amacına ulaştıysa böyle ufak detaylar önemini yitiriyordu.
Gel bunu buradaki odun kafalılara anlat. Bu örnekleri versem bile onları tatmin etmeyecekti. Büyü kötü diyeceklerdi. Bu hataydı. Kazanmak istiyorsak her yolu denemeliydik. Kurallara bağlı kalarak savaşıp kazananlar gerçek bir galibiyet kazanamamışlardı. Kazandıkları şeyler onlardan kolayca geri alınmıştı. Kuralsızca savaşıp kazananlar mutlak zafer elde ediyorlardı. Kalıcı bir zafer istiyordum. Bir şekilde beni zincirleyen bu durumdan kurtulacaktım ama nasıl olacaktı bilemiyordum. Büyünün yararını görmeleri lazımdı.
Meclis toplantısı, mektuplar, görüşmeler derken gün geçmişti. Kitabımı okurken Ardash gelmişti. Buradaki en sadık yardımcımdı. Ona güveniyordum, o da bana fazlasıyla güveniyordu. Eh, bunun temelinde buraya ilk geldiğinde ona en çok ben sahip çıkmıştım. Kitabı kapatıp "Ne oldu, Ardash?" dedim.
Ardash "Rahibem ufak bir sıkıntı var, görmeniz gerekiyor."
"Nasıl bir sıkıntı?"
Derin bir nefes aldı."Şehrimize bir gezgin gelmiş. Sizi kötülüyor, dinimize hakaretler yağdırıyor. Şehir hakkında bir kehanet söylüyor. Tapınakların yıkılacağını, insanların o tapınakların altında ezileceğini söylüyor." dedi. Gözlerimi devirmiştim. Şehri misafirlere kapatacaktım, kesin bir çözüm olacaktı. O zaman para akışını sağlamak güç olacaktı. Fırtına Tanrısı, benimle olsundu. Bazen beni çok sınıyordu.
"Nereden gelmiş?" dedim sinirle.
"Anlayamadık. Ne ben, ne Rahip Stoyan anlayabildi. Bence siz bu gezgini görün."
"Tamam, geleceğim." dedim.
Odadan beraber çıkmıştık. Ardash'ın son dediği şey, huzursuz ediciydi. Tavigan hakkında kehanet söylemeye kimsenin hakkı yoktu. Nereden geldiği önemliydi. Düşmanlarımın böyle hileleri vardı. Şehir hakkında olmayacak şeyler söyleyip paniğe sürüklemeye çalışırlardı. Komikti. Genellikle ciddiye alınmazdı ama bu sefer ciddiye alınmıştı. Adam tutuklandığına göre neler demişti merak ediyordum. Hakkımdaki gerçeği demiş olamazdı ya. Bunu nereden bilebilsindi, değil mi? Bu minik bir sırdı ve bu zamana kadar iyi saklanmıştı. Şimdi de aynı şekilde saklanmaya devam edilecekti.
Zindanlara gelmiştik. Rutubet öksürmeme neden olmuştu. Ardash'la işkence salonuna geçmiştik. Kokuysa berbattı. Salondaki sandalyede ağır zincirlerle bağlanmış adam vardı. Onun karşısında onu izleyen Stoyan'ı ve sevgilisi Rahip Gera vardı. Gera'nın badem gözleri bana çevrilmişti, sakince bakıyordu. Stoyan'sa benden yana bakmıyordu ama ellerini hafif sıktığını görmüştüm. İlgisiz kalmaya çabalıyordu. Böyle olması daha iyiydi. İkimizin hayatını zorlaştırmamalıydı, kendi hayatını riske atmamalıydı. Bana bir şey olmazdı, yoluma devam ederdim ama o yaşamak istiyorsa bana yönelik adımlarında dikkatli olmalıydı.
Onların yanına geçip adama baktım. Siyah saçları uzundu, keçi sakalı göğsüne kadar geliyordu ve örülüydü. Boncuklar vardı. Kirlenmiş gömleği yırtılmıştı, pantolonunda yamalar vardı. Dayak yemiş olsa bile halinden memnun duruyordu. Ardash'a bakıp "Adı neymiş?" dedim.
Ardash "Hiçbir şekilde söylemedi, Rahibe."
Stoyan "Bence biz ikimiz onu konuşturabiliriz. Gera ve Ardash, siz çıkın."
Gera "Neden çıkıyoruz, Stoyan? Ardash ve ben varken neden konuşmuyorsunuz?" dedi. Ses tonu sorgulayıcıydı. Gera beni mi kıskanıyordu? Komik. Stoyan'la alakam yoktu, Stoyan bana takılıp kalmıştı. Üstelik bu aşk değildi, yaptığım bir hatanın eseriydi. Tabii bu dışarıdan böyle gözükmüyordu.
"Gera, neden zorluyorsun? Baş Rahip olarak emrediyorum, emrime karşı mı geleceksin?"
Gera'nın badem gözlerinde hayal kırıklığı oluşmuştu."Baş Rahip olarak ilk defa bana emir veriyorsun. Seni tanımakta zorlanıyorum."
"Duygusallığın ne yeri ne zamanı. Ardash ve Gera, buradan çıkın. Baş Rahip'in emri ciddiye alınmıyorsa benim alınmalı." dedim.
Ardash "Gel Rahip Gera. Çıkalım." dedi ve ikisi beraber çıktılar.
Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım. Duygusal fırtınalarla boğuşacak yer değildi. Stoyan baan dönüp gülümsemişti. Mavi gözlerinde zafer kazanmanın parıltısı vardı. Hevesle "Güçlerini kolayca kullanman için yaptım." dedi. Aferin dememi mi bekliyordu? Neydi karşımdaki, bir çocuk mu? Zoraki bir şekilde gülümsedim. Stoyan'la uğraşmayacaktım.
Sandalyeye doğru birkaç adım attım."Evet, gezgin. Şehrim huzursuzluk çıkaran çok olur ama ciddiye alınmaz. Fakat sen farklısın. Söyle bakalım nereden geldin, adın ne ve neden buradasın?" dedim.
Gezgin "Sorularını tek tek yanıtlayacağım kadın. Gabur'dan geldim, adımın bir önemi yok ve neden burada olduğuma gelince halkına gerçekleri söylemek için geldim."
"Halkım senin masallarına inanacak yaşta değil. Söyle ne anlattın?"
"Mezarlara hükmeden, kemikten tahtı olan bir güç var. O güç, Tavigan'ın yıkımına neden olacak. Tapınaklar yıkılacak, insanlar o tapınakların altında ezilecek."
"Hadi canım, sence ben buna izin verir miyim? Aklını kaçırmışsın."
Gülmüştü, başını iki yana sallamıştı."Gerçek bu. Mezarların hükümdarı, kan hasatı yapan çiftçi burada. Yaşıyor ve kendi zamanını bekliyor. Yakıp yıkacak, kaosla besenecek. O asla yaşamın güzelliğini istemiyor. Ölümün soğukluğunu yayacak ve tek gerçek bu diyecek."
Stoyan "Gerçek inanç kalbinde olmadığı için böyle konuşuyorsun. 4 Yaratıcı'nın kalbine dokunmasına izin verseydin, böyle delirmezdin."
"Rahip, rahip, rahip. Ben doğruyu görüyorum. Asıl sen görmelisin." dedi. Kara gözleri bana çevrilmişti. Gözlerini kısmıştı."Bu tapınakta normal olmayan birisi var, hissetmiyor musun? Ölüm denizinde yüzmüş birisi var. Ah, Yaşam Ana adına! Yoksa mezarların hükümdarı burada mı yaşıyor? Tam Tavigan'ın kalbinde mi yer alıyor? Yazık o zaman halinize. Kendi ellerinizle sonunuz getirmişsiniz."
"Burası doğruluğun yuvasıdır, asla yanlış barınmaz. Sen ve senin gibiler bunu anlayamaz, ruhunuz karanlığa boğulduğu için."
"Beni ciddiye almamanız hata olur. Siz almadınız ama halkınız ilgiyle dinledi. Çünkü sözlerim etkiledi."
"Onları etkilemek için hazırladığın büyü vardı, değil mi? Sizin gibi büyücüler bunu yapar." dedim. Stoyan'a bakmıştım."Gaburlu büyücülerin böyle ufak hileleri var."
Stoyan "Sözleri insanları paniğe sürükledi, Chaezan. Bağıra bağıra meydanda konuşmuş."
"Tatsız bir durum. Dedikleri yalandan başka bir şey değil. Gabur bizimle uğraşıyor çünkü korkuyorlar. Hanedanlığın oyunu bu, belli. Gerçek dine halkları kavuşmasın diye bizi karıştırmayı seçiyorlar."
Gezgin "Hayır, hayır benim sarayla bağlantım yok. Ben oradan kovulan bir büyücüyüm, bu gerçeği kendime saklamak istemedim. Onlarsa halktan sakladı, yeni müttefikler edinmek için kullanacaklar. Adiler."
Tek kaşım kalkmıştı, işte bu ilginçti."Nasıl?" dedim.
"Nasıl olduğunu bilmiyorum, tek bildiğim şey bu. Oysa yaptıkları yanlış. İnsanlara geleceği söylemek zorundalar, gerçek bilinmeli. Onlarsa farklı hesaplara düştüler. Gerçekten varolup olmadığı belli olmayan insanları arıyorlar. Bulamazlar, onlar asla olmadı."
"Kimler?"
"Ölüm'ün soğukluğunu bozacak olan kişiler işte, Rahibe. Yaşamın sıcaklığını yayacak olanlar. Kraliyet ailesi onların peşine düştü."
Dudaklarım gerilmişti. Derin derin nefes alıyordum. Kafamda birçok ses yükseliyordu. Alay edenler, bana kızanlar, emredenler ve daha fazlası. Hangisini dinleyecektim? Kendimi tutamamıştım. Elimi hafifçe havaya kaldırdım. Hedefim pis Gaburlu'ydu. Boğazını sıkıyordum işte. Diğer taraftan zihnine sızmıştım. Delirmesini istiyordum. Delirsindi korkudan. Zihnine gösterdiğimden sonra gözlerindeki korkuyu görmek güzeldi. Gösterdiğim şeyse cesedini yiyen böceklerdi. Bu korku yarınki halka açık idamına kadar onu tutardı. Elimi indirdiğimdeyse gezgin altına işemişti. Bense tırnaklarıma bakmıştım. İnsanlara hakkettiği dersi vermeliydik. Gezgin söylediklerinin karşılığını almamıştı, Gabur'un yaptığının karşılığını almıştı.
Stoyan'a baktım. Bir elimi onun omzuna koydum. Mavi gözlerinde hayranlık vardı."Yarın bu adam halka açık idam edilecek. Cesediyse parçalanıp Gabur'a gönderilsin." dedim.
Stoyan "Emrin yerine getirilecek. Gabur bunu hakketti."
Büyücü "Sen osun, sen osun." dedi kekeleyerek. Ona baktım. Gözlerimi kısmıştım.
"Ben senin bahsettiğin gibi mezarlara hükmetmeyeceğim, kemiklerden tacım olmayacak. Ben bu diyara doğruluğu getireceğim, gerçeğin ışığını sunacağım. Sen ve senin gibiler büyük bir yalana inanmışsınız. Çok acınası bir durumdasınız."
"Sen felakete neden olacaksın, gerçek dediğin şey senin güç açlığın. Yaşama olan lanetin çok büyük, ölüme olan bağlılığın çok derin. Kendi kendini tüketeceksin. Yazık senin yanında olanlara. Onları da kendin gibi çürüteceksin."
Gülümseyerek ona baktım."Ölecek bir adam için çok iddialı konuşuyorsun. Senin asılarak idamın yerine farklı bir şekilde idamını sağlamama ne dersin? Madem ben ölüm getirenim, bir farklılık sağlayayım." dedim. Karşımda titreyen adama baktım.Ona farklılık sağlamalıydım. Böyle bana güzel konuşan bir adama sıradan bir idam yakışmamalıydım.Ah bulmuştum."Dört bir yanını iplerle bağlayıp atlarla çektirmeye ne dersin? O atlar bir yandan gitmeye çalışsın. Sana uyuyor. Böylece cesedinin parçalanması gibi bir derdimiz olmaz."
"Hayır, hayır! Bu çok acımasızca."
"Sen bunu istedin, ben değil. Hakkımda böyle ileri geri konuşursan karşılığını her şekilde alırsın. Ben Rahibe Lee Chaezan'ım, diğerlerine asla benzemem."
"Hayır!" diye haykırdı.
Omzumu silkip Stoyan'a baktım. O ise sorgulamıyordu. Tüm bu olanalrı sorgulamıyordu. Bana hayran hayran bakıyordu. Ona göre tüm bunlar normaldi. Bana takılı kalmadan önceki adam olsaydı, kesinlikle şu an delirirdi. Korkudan mı öfkeden mi işte orası tartışılırdı. Bu hali zaman zaman işime geliyordu."Sen emirlerimi ilet, Stoyan. Emrim dışına çıkılmasın. İzleyiciye açık olsun. Gezginlerin ibret alması lazım."
Stoyan "Nasıl arzu edersen, rahibem." dedi yumuşak bir sesle.
Soğuk bir tebessümün ardından çıktım. Gabur can sıkıcıydı. Bir kehanete tutunup beni devirmek istiyorlardı. Çok komik geliyordu kulağa. Beni devirmek öyle herkesin yapabileceği bir şey değildi. Bunu anlamaları lazımdı ama aptal insanlara istediğinizi anlatın, sizi anlamazlardı. Yetmezmiş gibi kaderi değiştirilenlerin peşine düşmüşlerdi. Bu daha beterdi. Onları bulurlarsa benim işim zorlaşırdı. Şu bir gerçekti, hala 4 Yaratıcı'nın kutsallığını göremeyen kör gözler vardı. Kendi yalanlarına sıkı sıkı sarılan bu insanlar düşmanlarımla birleşmemeliydi. Buna nasıl engel olacaktım ki? Daha kaderi değiştirilenleri bilmiyordum. Ah, başka bir can sıkıcı konu.
Oturma odama gelmiştim, koltuğuma oturmuştum. Serinlemek için soğuk vişne şerbeti istemiştim. Elimi çenemin altına koymuştum. Kaderi değiştirilenler hakkında net bir bilgi elde edememe nedenim şu büyücülerden dolayıydı. Bir şekilde beni engellemeyi başarıyorlardı. Fakat tahminlerim vardı. Ztin'den döndüğümden bu yana düşünüyordum. Naymahaen ve Lussamus içinde olduğuna artık emindim. İsimlere gelince bilemiyordum. Bir keresinde Kaveh olabilir gibi geliyordu. Güçlü büyücülüğü, hayat hikayesi çok fazla Kan Tanrıçası'nın dokunabileceği anlamına geliyordu. Yaptığı büyüler herkesin yapabileceği büyüler değildi. Rekistaan büyücüsü olsa bile olamazdı. Belki de kaderi değiştirileni tanıyordu. Tanımasından ziyade Kaveh'in olmasını isterdim. İşim daha kolay hale gelirdi.
Şerbetimi yavaşça yudumladım. Kuzeydeyse Venira aklımı kurcalıyordu. Şu büyücülerden Venira ismi dökülmüştü. Venira'yla tanışınca onun da güçlü bir büyücü olduğunu hissetmiştim. Cupuer soyunda büyücülük yoktu, bunu Flavia'dan hatırlıyordum. Venira'nın büyü güçlerini kazanmasının yolları vardı ama hepsi çok güçlü büyücüler tarafından yapılması gerekiyordu. Kaderi değiştirildiyse büyücü olabilirdi. Tıpkı Soyambike gibi. Soyambike büyücü değildi, sıradan bir insandı. Ailesinin kaderini değiştirmesi üzerine büyücülük yeteneği kazanmıştı. Hoş, bu yeteneği soyuna aktaramamıştı. Venira'nın da hikayesinin başlangıcı Soyambike gibi olabilirdi. Parçaları düşününce çok güzel oturuyordu. Soyambike'nin lanetini tıpkı onun gibi kaderi değiştirilen Venira tarafından bozuluyordu. Venira kaderi değiştirilendi, evet, birisi oydu. Diğeri de Kaveh dersem diğer ikisi neredeydi? Üstelik Venira hangisini temsil ediyordu? Parçaları tamamlamak zordu ama başaracaktım.
"Sen kimi temsil ediyorsun, Venira? Gazap, Kül veya Fırtına. Hangisi senin ruhuna dokundu?" diye mırıldandım. Gazap Tanrısı'nı eliyordum. Gazap Tanrısı olsaydı, kardeşi Abrek'in deliliklerine bu denli sessiz kalmazdı. Belki Fırtına Tanrısı'ydı. Şu zamana kadar ülkeyi başarıyla yönettiyse bu zekası sayesindeydi. Akıllıca hamlelerle Bartan'ın yokluğunda Naymahaen'in zarar görmesini engellemişti.
Şerbetimi bitirdiğimde sehpanın üzerine koydum. Keşke Venira'yı biraz daha incelemiş olsaydım. Anlardım. Kaveh'i de görmek istiyordum. Ona dair sadece bir tahmindi. Hatta tahminden daha fazlasıydı, oydu işte. Kaveh için ikinci seçenek uymuyordu. Tanıyorsa nasıl tanışmıştı, nasıl saklamıştı? Saevthas içinde öyle birisi olsa haberim olurdu. Bir şekilde ortaya çıkardı. Kaveh onu saklamayı nasıl başarsındı abisiyle iktidar mücadelesi verirken? Kendisiyse ustaca saklardı. Risk alıp Kaveh diye kabul etmeliydim.
Kapım tıklandığında gel dememle içeri Gera girmişti. Onu gördüğüm için şaşırmıştım. Gera ara ara yanıma gelirdi ama iş anlamında. Hazineyle ilgileniyordu, Stoyan'ın çözemediği konularda gelirdi. Şimdiyse düşüncelerinden sezdiğim iş anlamında gelmemişti. Oturması için tekli koltuğu göstermiştim. O da oturmuştu. Karşımda donuktu. Yumuşak sesle "Rahip Gera, seni görmek ne kadar hoş. Ne oldu, bir sıkıntı mı var?" dedim.
Gera "Konuşmak için geldim, Rahibe. Özel bir konu bile denilebilir."
"Konuş, seni dinliyorum."
"Ben artık dayanamayacağımı söylemek için geldim. İtiraf etmenizi istiyorum, ben de buna göre kendi yolumu çizeceğim."
"Neyi?"
"Stoyan'la olan ilişkinizi." dedi. Kırgın gözlerle bana bakıyordu. Bense kaşlarımı hafifçe kaldırdım."Bakmayın öyle, bana acınmasını istemiyorum. Belki içten içe bana gülüyorsunuz, alay ediyorsunuz ama ne yapabilirim? Söyleyin."
Başımı iki yana salladım. Düştüğümüz durum gerçekten komikti ama acınası bir komiklik. Stoyan her şeyi karmaşık hale getiriyordu."Gera, neden böyle düşündüğünü sana sorabilir miyim? Nerede yanlış olduğunu anlamam konusunda bana yardımcı olacak."
"Onun size olan bakışlarına katlanamıyorum, sizi sürekli olarak övüyor, bağlılığından bahsediyor. Benim de onun gibi olmamdan bahsediyor. Tamam, aşka saygım var ama bana göre bu duygu bir han gibi kullanılamaz. Aşk iki kişiliktir, başkaları dahil olamaz."
"Aşk konusunda keskin tanımlamalar yapma, aşk değişken bir duygu. Herkes aşkı farklı farklı yorumluyor. Kim doğru kim yanlış bilemeyiz." dedim. Gözlerini kısıp bakmıştı. Bana inandığı pek söylenemezdi. Kendi bilirdi. "Diğer iddiana gelince benim Stoyan'la bir alakam yok. Düşündüğün gibi yok. Benim tek bir ilişkim var, o da Rahip Taishan. Onunla mutluyum, o beni seviyor ve ben de onu seviyorum. Bu dediğinin olabilmesi için Taishan'a olan aşkım ölmeliydi."
"Bu sözlerinize nasıl inanabilirim? Belki beni kandırıyorsunuz."
"Kandırmak mı? Ah, hayır. Taishan'ı seviyorum ve hayatımda başka birisini istemiyorum. Seni anlıyorum, aynı durum benim başıma gelseydi kıskançlıktan delirirdim."
"Beni anlıyorsanız Stoyan'ı kendinizden uzak tutun. Ona karşı net olun. Sürekli olarak o sizin de onu desteklediğini söylemesin."
"Ben ona dair sınırımı çizdim. Ne seni ne Taishan'ı incitecek bir şey yapmam. Bana yakışmaz. Ben basit ilişkilerin insanı değilim. Biriyle bir şey yaşamak istiyorsam bunu saklamam."
"Stoyan'la yıllardır beraberim, aramızdaki bağ sarsılmaz derken ne olduysa size olan bakışı bambaşka oldu. Ben bunu çok sorguladım. Evet, siz çok farklısınız. Bambaşka bir güzelliğe sahipsiniz, hayranlıkla sizi tüm gün izlerim. Sözleriniz insanı kendine bağlıyor. Yaşınız yok gibi. Tüm bu farklılığı sorgulamayı bıraktım. Şu ansa çözemediğim bir şeyler olmuşa benziyor ve benim aşık olduğum adam elimden alındı. Hiç adil değil."
"Adil değil, haklısın. Fakat ben bir şey yapmadım. Stoyan'a gelince o da eminim seni seviyordur. Sana aşıktır."
"Aşk bu olamaz, Rahibe. Aşk, bir kalpte iki insanı barındırmaz."
Dudaklarımı bastırdım. Ne dersem diyeyim ikna olmayacak gibiydi."Stoyan bana aşık değil, inan. Onun hissettikleri başka, sadece bunu bil."
"Ne o zaman söyleyin? Belki siz bir şey hissetmiyorsunuz ama onunla eğleniyorsunuzdur."
"Sence bu mümkün mü? Stoyan'la dostluğumun başlangıcı parlak değildi, biliyorsun. Şimdi neden bu olsun? Üstelik Taishan buna kızardı."
"Bilemiyorum, size soruyorum."
"Bak, benim de hayatıma birçok insan girdi. Aşkın ne demek olduğunu biliyorum. Senin hislerinin incinmesi beni üzdü. Buraya bir umutla geldin, gerçekleri duyacağına inandın. Bak, sana söylüyorum. Ben ve Stoyan arasında hiçbir şey yok."
"Size güvenmekten başka çarem yok." dedi ve başımı hafifçe salladım. Gera ayağa kalkmıştı. Hala üzgün bakıyordu. Diğer taraftan düşüncelerinde ikna olmamış bir taraf vardı."Zamanınızı bana harcadığınız için size teşekkür ederim. Umarım bana karşı dürüst olmuşsunuzdur. Kül Tanrıçası'nın sadakat bağına sığınmaktan başka çarem yok."
"Ben sana karşı dürüst oldum, Stoyan da dürüst. Bence içindeki kuşkuları Kan Tanrıçası'yla terbiye et. Başka bir yolun yok."
"İyi günler, Rahibe." dedi ve odadan çıktı.
Ofladım. Stoyan ve açtığı sorunlar. Adamla gerçekten bir aşk yaşasam bu kadar sorun yaşamazdım herhalde. En azından çektiğim sıkıntıya değerdi. Şaka gibi! Olmayan bir ilişki yüzünden sorgulanmıştım. Gera'nın kuşkuları dinmemişti. Gücümü kullanabilirdim ama ya Stoyan gibi olursa diye korkmuştum. Bu riski alamazdım. İçgüdülerimi dinleyip konuşmuştum. Gera ikna olmamıştı. Kafasında hala ben ve Stoyan vardı. Bir sorun yaratır mıydı? Neden olmasındı? Taishan'ı kışkırtabilirdi. Bir ara onu düşünmüştü. Al işte bir soruu iyice büyütmekti. Kesin bir çözüm arıyordum ama yoktu. Stoyan'ı dönüştürmek riskli geliyordu, öldürmekse haksızlıktı. Köşeye sıkışmaktan memnun değildim. Zamana bırakacaktım. Yaratıcılar bana yardım ederdi.
Geçen birkaç gün daha sessizdi. İdamı büyük bir kalabalık izlemişti ve ibret alınmıştı. Gera'ysa bana tavırlıydı. Bunlara takılacak değildim çünkü daha mühim işlerim vardı. Gabur'a karşı hamlemi düşünüyordum. Sanırım birkaç devleti ona karşı kışkırtmak daha iyi olurdu. Belki de büyü. Buna karar vermekte güçlük çekiyordum. Doğruyu bulmak meseleydi. Gücümü kullanmaktan çekinmemeliydim. Kaveh gibisi bile sınırlara kan büyüsü yaparak askerleri delirtiyorken ben neden daha fazlasını yapamayımdı? Kaveh bu konuda bana ilham vermişti. Büyünün gücü konuşmalıydı. Mezarların hükümdarı deniliyorsa bunu göstermeliydim. Ölümün gücünü topraklarında hissedeceklerdi, yaşamın nasıl solduğuna şahit olacaklardı. Onlara arzuladıkları ölümü verecektim.
Başka işlerim de vardı. Mesela Saevthas. Paiman'ı unutmuş değildim. O kibir budalasına hakkettiği dersi vermek için elimden geleni yapacaktım. Ayrıca Saevthas'ın bitmek bilmeyen hazinesine ulaşmak istiyordum. Tüm bu amaçlar beni bir kişiye ulaştırıyordu. Onu kendi yanıma çekmekse kolaydı. Yaşadığı güç kaybında sığınacak birisini arıyordu. Teklifime ilk başta sıcak bakmamıştı, kibir budalası olmak Paiman'a özgü değildi. Beni yedek planı gibi görmüştü. Hoş, bir zamanlar o kapımda dolanıyordu. Şimdiyse bana muhtaçtı. Bu benim işime geliyordu. Çok fazla sadık olacaktı. Gücü ona ben veriyordum.
Büyü sayesinde Farzad karşımdaydı. Rüyalar ne için vardı, değil mi? Uzak mesafeleri kısa kılmak için. Sinsi bir tebessüm yüzündeydi, bakışlarında saygı ve hürmet vardı. Eğilip eteğimi öpecek gibi olduğunda onu durdurmuştum. "Sakın yapma, bir krala yakışmaz bu." dedim soğukça.
Farzad "Yapmak içimden geldi, Rahibe. Aptallığımı bağışladığınız için size minnettarım."
"İnsanlar hata var. Hatalarınla övün der Fırtına Tanrısı. Bugünkü bilgeliğe ulaşmanı sağladı."
"Sizin sayenizde hayalime ulaşacağım, Saevthas Kralı olacağım. Saevthas gerçek bir hükümdara kavuştuğu gibi doğru yoldan asla sapmayacak."
"Bunun karşılığında bana sonsuz hazineden pay vereceksin. Abinden değil, diğer krallardan daha fazla olarak. Sana isyanın için gerekli altını sunacağız nasıl olsa. Ayrıca zamanı geldiğinde Kral Paiman'ın tahttan indirilmesi gerektiğine dair bildiri yayınlayacağız. Diğer krallıklardan destek alacaksın."
"Meşru varis için bir çözüm bulmamız şart. Azem ölmeli, Rahibe. O sizin arzu ettiğiniz gibi burada yetişemez, onun düşünceleri çoktan zehirlendi."
"Ne öneriyorsun?"
"Güçlü büyücülerle çalışmayı teklif ediyorum. Saevthas büyücülerin kalbidir.Mutlaka tohumlarımı bir rahimde yeşertir. En kötü ihtimalle Kaveh'in Lussamuslu oğlunun aklını zehirlerim."
Derin bir nefes aldım. Acaba ben bir şeyler yapabilir miydim? Bir rahmi yeşertmek, yapabileceğim bir şey miydi? Bunu denemek lazımdı."Belki de benden bir şeyler gelir, Farzad."
"Nasıl?"
"Bilemiyorum, o zaman gelsin düşünülür. Haklısın, Azem konusunda geç kalındı. En başında Tavigan'da yetişecekti."
"Sizin desteğiniz sayesinde o tahtı alacağım. Sarayı yenileyeceğim. Paiman'ı ve destekçilerini öldüreceğim. Size cesetlerini göndermek benim için onur olur. Tavigan'ın düşmanları, benim de düşmanımdır."
"Paiman'ın cesedini istemem. Pek bayılacağım bir manzara olmaz. Öldür gitsin." dedim. Elini tutmuştum. Sinsilik yerini hayranlığa almıştı. Hemen etkilenmişti. "Tavigan bu hizmetini unutmadığı gibi ona olan borcunu da unutmaz. Borcunu ödemezsen o tahtı elinden almak benim için zor olmaz. Yerine mutlaka birini bulurum."
"Endişelenmeyin, Saevthas bundan sonra Tavigan'ın en sadık hizmetçisidir."
"Anlaşmamıza sevindim, Farzad. Hazırlıklara başla, göndereceğim parayla ordunu kur." dedim. Başını hafifçe salladı.
İşte bir sorunum daha çözülmüştü. Paiman'ın devri bitiyordu, Saevthas hazinesi bana geçiyordu. Keşke her şey bu kadar kolay çözülseydi. Şimdi diyeceklerdi, nasıl bu kadar eminsin seni kibirli kadın diye. Emindim çünkü ben asla kaybetmezdim. Kazanmak benim doğamda vardı. Kaybedeceğim oyuna asla girmezdim. Doğru taşlarla oynar, kazanırdım. Paiman beni düşmanı yaparak kaybetmeyi seçmişti. Ona üzülmüyordum. Düşmanlarımın aklı varsa bundan ders alırdı. Yoksa ölümlerini beklerlerdi.
Ölüm'den Dönen, Ölüm'ün Elçisi, Mezarların Hükümdarı. Daha başka ne beni anlatacaktı merak ediyordum. Bana göre hiçbir unvan beni anlatamazdı.
✵
✵
✵Taishan-Chaezan konuşması için düşünceniz nedir?
✵Gezginin söyledikleri Tavgian içinde etki yaratır mı? Chae'nin Gabur'a karşı nasıl bir hamlesi olacaktır?
✵Gera-Chae konuşması için düşünceniz nedir? Gera'nın tepkisi doğru mu, ileride sorun yaratır mı?
✵Farzad-Chae anlaşması için düşünceniz nedir? Bu işbirliği Farzad'ı hayallerine ulaştırır mı?
Gelecek bölüm Bartan olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top