3.34 Sağırlara Şarkı Söyleyen✵
✵Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 01.08.2022 (23:55)
Bölüm Şarkısı: Tamino - Persephone
İyi Okumalar!
✵
Saevthas Krallığı - Khahra
Paiman
Güneşin doğumunu izlemek, her daim ayrı bir keyif verirdi. Yeni bir günün başlangıcına şahit olmak, güzeldi. Saf bir his kaplıyordu. Bir şeyleri düşünmeme engel olduğu için seviyordum. Zihnim bomboştu, sadece güneşin dans ederek doğuşunu izliyordum. Muazzam bir görüntüydü. Khahra için enfes bir manzaraydı. Zaten gezginler güneşin en güzel Saevthas'da doğduğunu söylerdi. Haklılardı. Güneş ülkemde bambaşka doğuyordu. Kutsuyor gibiydi. Tüm kötülüklerden arındırıyordu.
Derin bir nefes aldım. Keşke aynı güneş insan yüreğindeki kuşkuları da ışıklarıyla alıp götürebilseydi. Gölgeyi dağıttığı gibi dağıtsaydı. Buna şu sıralar çok ihtiyacım vardı. Kalbimdeki kuşkuları dağıtamamak beni yoruyordu. Kuşku duyduğum insanların yüzüne baktıkça boğuluyormuşum gibi geliyordu. Hele hele en yakınım olunca bambaşka bir şeye dönüyordu. İşkence çekiyordum. Kuşkularımı dile getirdiğim zaman yalan olduğu çıkarsa incitmekten korkuyordum. Ah, ben böyle bir adam değildim. Ben de bir şeyler değişmişti işte ve bu değişimin bu yönünü kesinlikle sevmiyordum. Keşke önceki gibi açıkça dile getirsem. Bunun nedeni basitti. Kaybetmek istemiyordum. Kaybedince nasıl hissettiğimi biliyordum ve bu hislerle boğuşmak yorucuydu. Diğer yandan kuşkularım beni kemiriyordu. Nereye kadar böyle gidecekti, bilemiyordum.
Sevgilim sesini duyunca arkamı dönmüştüm. Duvara yaslanıp bana çapkınca gülümseyen Kamren'i gördüm. Saçları dağınıktı. Üstüne sabahlığını almamıştı, şile bezinden altını giyip yanıma gelivermişti. Esnedikten sonra "Ne geceydi, değil mi? Negin'in ara ara bize katılması hoş oluyor." dedi. Hafifçe gülümsemiştim. Geceyi hatırlamak zor olmamıştı. Birbirine karışan bedenler, arsızca yükselen tutku. Arzuladığım iki bedeni yanımda bulmak, bir ödüldü.
"Haklısın." dedim.
"Az önce kalktı, gitti. Onun uyanıp gitmesiyle uyandım. Sense erken uyanmışsın. Neden?"
"Güneşin doğuşunu izlemek istedim. Huzurlu bir andı."
Tek kaşını kaldırıp "Bu huzurlu anı tek başına istedin, öyle mi?" dedi. Sorgulayan bir tavırla söylemiş olsa da bakışlarında muziplik vardı.
Gülümseyerek onun karşısına geçtim. Şüphelerim çok fazla olsa bile bu adamı sevmekten bir an olsun vazgeçemiyordum. Elimin tersiyle yanağını okşamıştım. "Sen yanımda olduğun sürece nasıl hissettiğimi bilirken bunu sorgulamak sana hiç yakışmadı."
"Aşkı hissediyorsun, değil mi?" dedi. Ellerini göğsümün üstüne koydu. Başımı hafifçe salladığımda zafer kazanmış gibi gözleri parlamıştı."İşte bana verdiğin en güzel ve en büyük ödül. Bazense beni çok korkutuyorsun."
"Korkutmak mı?"
"Evet, son zamanlarda hissettiğim bir şey. Bana bakarken uzaklaştığın anlar oluyor, başka bir şeyler düşünüyorsun. Ne düşündüğünü bilmiyorum ama beni korkutuyor işte. Aramızı bozacak bir şey gibi geliyor."
"Abartıyorsun, Kamren. Böyle bir şey olduğu yok." dedim. Yalan söylemek acıydı. Mecburdum. Kendi içimdeki kuşkuları çözmek için Kamren'e yalan söylemeliyim. Dudaklarını yavaşça öptüm. Yüzünü kavrarken o ellerini belime sarmıştı."Ben her daim seninleyim." diye fısıldadım.
"Her daim yüreğinde şu olsun. Ben sana aşığım, senin için her şeyi yaparım. Yaşamın için kendimi her tehlikeye atarım."
"Böyle bir şey yapmana gerek yok. Yanımda olman, yeterli olacaktır. O zaman tüm tehlikeleri beraber savuştururuz."
"Kendimi sana nasıl ispatlarım, onu bilmediğim için söyledim. Sen ikna olması zor bir adamsın."
Gülerek "Beni iyi tanıyorsun." dedim.
"Sevgilimi iyi tanımak, benim vazifem. Seni de iyi tanımazsam nasıl yanında hayata tutunabilirim?"
"Benim aşkım yetmez mi?"
"Hayır, yetmiyor. Seni tanımazsam o aşk beni nereye kadar hayatta tutabilir? Sen güçlü bir hükümdarsın. Sana yanlış bir hamle yaparsam sonum olur." dedi. Gözlerini benden kaçırmıştı, yere bakmıştı."Tek bir yanlış hamlemde canımı alacağını bildiğim için seni tanımam lazım."
"Şu hayatta gerçek beni tanıyan çok az insan oldu, aşkım. Üç insandı. Bu üç insandan birisi mezarda. Diğer ikisi benden çok uzakta. Kim olduklarını anlamak, zor değil. Bir daha kimse beni anlayamaz, gerçek Paiman'ı göremez diye düşünürken sen çıkageldin. Kül Tanrıçası'nın mucizesi. Benim ruhumu tanıdın, ruhumu sevdin. Sana karşı koyamadım, tamamen açtım kendimi."
"Bundan pişman olmayacaksın, sana söz veriyorum." dedi. Beni odaya çekmişti. Döndürüp sırtımı duvara yaslamıştı."Birlikte bir ömür geçireceğiz. Benden sıkılmazsan bu mümkün olur gerçi."
"Senden sıkılmak mı? Asla! Toy heyecanlar peşinde değilim. Artık yaşamda belli bir sakinlik istiyorum. Bu benim hakkım."
"Biz birlikte olacağız." diye fısıldadı. Gülümsedikten sonra dudakları boynuma yönelmişti. Yavaş yavaş öpüyordu. Nefesini hissetmek bile büyük bir haz veriyordu.
Dudaklarımız buluşmuştu. Büyük bir açlıkla beni öpüyordu, büyük bir arzuyla bende kayboluyordu. Onu kendime bastırmıştım. Üstümdeki sabahlığı çıkarmıştı, çıplak tenimi hisseden parmakları ateş gibi yakıyordu desem abartmış olmazdım. Bir kral ve bir öğretmen değildik. İki aşıktık. Birbiriyle cilveleşen iki sevgili. Sıfatlardan sıyrılmak ne kadar kolay oluyordu. Baygın ela gözleri bana bakıyordu. Dizlerinin üzerine çöktüğünde onu durdurdum. Daha fazla ileriye gidersek gün aksayacaktı."Dur, daha fazlasını istemiyorum." dedim nefes nefese.
"Ah, neden?"
"Gün çok yoğun, aksamamalı." dedim. Dudaklarını bükmüştü. Ayağa kalktığında yaramaz bir şekilde bana bakıyordu.
"Bunun bir karşılığının olacağını sakın unutma."
Gülerek "Unutmak istemeyeceğim bir konu bu. İleri gitseydik olacakları adım adım biliyorum, gözlerimin önüne geliyor." dedim.
"Eh, bunu kaçıran sen oldun."
Onu kendime çekmiştim. Kendime sımsıkı bir şekilde bastırırken "Başka zamanlar da olacaktır, sevgilim. İşte o zaman seni bırakmayacağıma emin olabilirsin." dedim. Tutkuyla öptükten sonra içeri geçmiştim. Aşkı hissetmek buydu. Tutku ve bağlılık.
Gün her ne kadar tatlı başlamış olsa da devamı aynı şekilde gelişmemişti. Saray toplantısında danışmanlarımla uğraşmak, yorucuydu. Farzad'ın sinsi sinsi ortalığı karıştırmasından dolayı oluyordu. Ona sorsam hiçbir şey yapmadığını söylerdi. Benim alıngan davrandığımı belirtirdi. Onu yerinden oynatmak istiyordum ama yapamıyordum. Kaveh'in boşluğuna geçtiği içindi. Farzad'ı devredışı bırakırsam oluşacak boşlukta bu sefer başkası geçerdi ve Farzad'ın taraftarları sorun çıkartırdı. İki sorun birden türemiş olurdu. Bunu da istemiyordum. Üstelik adil bir şekilde savaşma arzum vardı. Bu arzu baskın geliyordu. Farzad'ı gerçeklerle yokedebilirdim ama olmuyordu. İstediğim kanıtlar elime geçmiyordu.
Acaba böyle davranmam bana ileride büyük bir sorun olur muydu diye kendime sormadan edemiyordum. Farzad'ı sırf güçlüyüm diye ezsem doğru bir hamle olur muydu? Bunu kendime birçok kez soruyordum. Masumiyete takılan birisi değildim, geçmiş yıllarımda yaptıklarımdan belliydi. Sadece takıldığım şey şu an için Farzad'ın yokluğunun ortaya dökeceği sorunlardı. Bu sorunlarla uğraşmak istemiyordum. Gazap Tanrısı benden yana olursa bu güç savaşından güçlü çıkardım.
Kral olunca sorunsuz dertsiz bir hayatın olacak demek büyük bir yalandı. Kral olunca sorunlar büyüyordu, sorumluluklar artıyordu. Buna hazır bir şekilde yetişmiştim ama bir yerden sonra boğulduğumu hissediyordum. Hükümdarlığımın ilk zamanları tatlı zamanlardı. Kaveh'in olduğu vakitler. Sorunlarım küçüktü. Tatlı bir bahar dönemi diyebilirdim. Kaveh gittikten sonra oluşan boşluğu ciddiye alsaydım şu an daha farklı olabilirdi. Güz dönemi gibi geçiyordu. Her an kış gelebilirdi. Kışın gelip gelmemesi bana bağlıydı. Dikkatli olmalıydım. Kaybedersem tek olmayacaktım. Azem'in canı da tehlikeye girerdi. Farzad'ın onu yaşatacağını düşünmüyordum. Beni sevenler onun etrafına toplanacağı için yeğenine kıyardı.
Kütüphanede kitap okumayı seçmiştim. Zihnimi susturmanın yolu, başka şeylerle oyalanmaktı. Annemin kütüphanede yanıma gelmesine şaşırmıştım. Oysa odasından çıkmaması lazımdı. Son zamanlarda onda bir tuhaflık vardı. Sürekli olarak öksürüyordu, halsizdi. Hekimler ciğerine bağlı bir hastalık olduğunu söylemişlerdi. Dinlenirse geçerdi ama o inatla güçlü ana kraliçe olarak etrafta salınmayı seçiyordu. Karşımda oturmuştu. Sürmeli gözleri bendeydi. Öksürürken ipek mendille ağzını kapattı."Niye odandan dışarı çıktın?" dedim.
Annem "Gelmek zorundaydım, Paiman. İyiyim ben, bir şeyim yok. Hekimler abartıyor."
"Abartıyor mu? Anne, ne zamandır öksürüyorsun farkında mısın? Sağlığın günden güne daha berbat bir hale geliyor."
Acı bir tebessümle bana baktı."Neden olduğunu biliyorum. Hekimlerin dediği gibi babamın hastalığını taşımıyorum. Beni zehirliyorlar, Paiman.Ölümümü istiyorlar."
"Zehir olmadığını biliyoruz, her şeye baktırdım."
"Ya kandırılıyorsan oğlum, o ne olacak? Birileri benden kurtulmak istiyor, kim olduğu açık." dedi. Bir kez daha öksürdü, ipek mendili ağzına götürdü."Ne yaparlarsa yapsınlar engel olamayacaklar."
"Anne görünene bakmaya ne dersin? Sen hastasın, öyle veya böyle hasta olduğunu kabullen. Kendini koruman önemliyken sen pervasız davranıyorsun."
"Böyle davranmak zorundayım, Paiman. Senin geleceğin için, oğlum. Geleceğini çalmalarına izin veremem. Senin için çabalıyorum, oğlum."
"Çabanı anlıyorum diğer yandan beni de düşün. Hangi evlat annesinin ellerinin arasında eriyip gitmesine izin verir? Aramızda çatışmalar olsa bile seni kaybetmek istemiyorum. Bu koca sarayda yanımda olduğuna emin olduğum nadir kişilerden birisin."
Bakışları yumuşamıştı. Şefkatle bana bakıyordu."Ben bu hayatta her daim senin iyiliğini istedim, senin iyiliğin için çabaladım. Bu çabalarım kimilerine göre büyük felaketlere neden oldu."
"Çabaların korkunç şeylere neden oldu, kabul ediyorum. Bir hanedanlığın yıkılışına neden olabilecek bir şey yaptın."
"Fakat bir şekilde olmadı. Azem var, Kaveh'in diğer çocukları var. Hoş, onların burada bir hak iddiası olmayacağına inanıyorum."
"Acaba neden içimizden sadece Kaveh'in çocukları olabildi? Bunu çok sorguluyorum. Bilmediğimiz bir şey var gibi geliyor."
"Sadece sen ve Nima'nın çocukları olması lazımdı ama olmadı. Bir şeyler ters gitti. Keşke gitmeseydi, keşke bir oğlun olsaydı. Belki bugünkü sorunlar olmazdı."
"Yine olurdu, anne. Oğlum var, Azem'i kendi parçam olarak görüyorum. Kaveh'in bana bu hayatta kattığı en güzel şey o. Benim savaşım sadece tahtım için değil, onun için. Geleceğimiz, Azem. Bunu mahvetmelerine izin vermektense ölmeyi seçerim."
"Azem'i yaşatmayacaklar, oğlum. Sen devrilirsen Azem'inde cannını alacaklar. Akbaba sürüsünün hedefi bu."
"Roshni buna engel olmayacak mı?"
"O mu? Asla olmaz! Farzad ona ana kraliçelik sözü verdiğinden beri Farzad biriciği olmuş durumda. Biriciğini kırmaz." dedi ve öksürdü. İpek mendildeki kanı görmek üzmüştü. Gözlerimin önünde eriyordu. Mendile bakıp dudaklarını büktü."Ah, acıyarak bakma bana. Ben acınacak bir kadın değilim. Ben güçlü bir kadındım, böyle hatırlamanı istiyorum."
"Gel, seni odana götüreyim."
"Hayır, istemiyorum."
"İnat etme! Baksana hiç iyi görünmüyorsun. Neden benimle inatlaşıyorsun?" dedim. Ayağa kalkmıştım. Sonra annemin yanına gidip onu ayağa kaldırdım. Dudaklarını bükmüştü. Koluna girmiştim.
"Beni o yatağa gönderme, Paiman. O yatak, beni öldürüyor. Ayakta olmam lazım. Üstelik buraya şey için geldim, konu dağıldı. Yarın seni bir itirafçıyla buluşturacağım. Farzad'ın sırlarını dökecek, onu bulmak için çok çabaladım. Sağlığım bile elimde kalmadı."
"Ciddi misin?" dedim şaşkınlıkla.
"Eh, anneni ne sandın? Farzad ve Roshni'nin sonunu getirdik. O itirafçı sayesinde layık olduklarını bulacaklar."
"Sana inanamıyorum, anne."
"Kimse beni küçümsemesin. Ben bu sarayda yıllardır varım ama sorsunlar, nasıl hayatta kaldım? Güçlü oldum, gücümle düşmanlarıma nefes bile aldırmadım. En ufak hatalarını affetmedim. BEn şunu bilirim. Eğer düşmanını affedersen gün gelir o düşmanın seni iki kez bıçaklar."
"Seni anlıyorum, çok iyi anlıyorum. Yarın sen gelmesen bile o itirafçıyla görüşeceğim."
"Ben gelmek zorundayım, Paiman. Sadece ben biliyorum. Khahra dışında buluşacağız. Bana güven." dedi ve öksürdü.
"Ah, seninle inat etmeyeceğim. Hadi, odana gidelim. Güzelce yarın için dinlen, tamam mı? Senin iyi olmanı istiyorum."
Gülerek "Korkma, yarın çok daha iyi olacağım." dedi. Elini elimin üstüne koymuştu."Hekimlerin ilaçları işe yarıyor, hissediyorum. Ciğerlerimdeki o yaraların batması azaldı."
"Daha iyi olacaksın, anne."
"Senin güzel ilginle yenemeyeceğim hastalık yok. Sen yanımda ol, yeter."
Odasına giderken dimdik yürümüştü. Hasta bir kadın değildi, ana kraliçe olarak kudretini gösteriyordu. Yatak odasına girdiğinde hemen yatağına oturmak istemişti. Yüzünü ekşitmişti, bir eli göğsündeydi. Derin derin nefes almıştı. Bana git demişti. Gidip gitmemek arasında kalmıştım. Kaşlarını çatıp "Git, Paiman. Dinlenmek istiyorum, yarın için güç toplamalıyım." dedi.
"Acaba saray hekimlerini mi çağırtsam, ne dersin?" dedim.
"İhtiyacım yok. Ben iyiyim. Uyumak istiyorum."
"Seni kızdırmayacağım. Dinlenmene bak." dedim. Kapıya yönelirken duraksayıp arkama baktım. Solgun yüzünde umut dolu bir gülümseme vardı. Daha iyi duruyordu."İyi ol, anne."
"Ben iyi olacağım. İlgin beni iyileştirecek." dedi. Başımı hafifçe sallayıp odadan çıktım.
Annemin durumu beni endişelendiriyordu. Bir anda solmuştu. Dediği gibi zehirlendi mi diye çok araştırmıştım ama sonuç yoktu. Çıkmamıştı. Hekimlerse hastalık olduğunu söylüyorlardı. Söylediklerine inanmaktan başka bir çarem yoktu. Onu iyileştirmeye çabalıyordum. Annemse her şeye rağmen desteğini sunuyordu. Farzad'ın yaptıklarını itiraf edecek birisini bulmuştu, daha ne yapsındı? Benim için çabalıyordu. Çabalarının karşılığını almak hakkıydı.
Annemin hayatını düşününce hep çabaladığını görüyordum. Sarayda tutunmak için çabala, bir oğlan doğurmak için çabala, diğer kadınlara karşı savaş ve oğullarının geleceği için çabala. Böyle geçen bir hayat ne kadar yıpratıcıydı. Üstüne üstlük herhangi bir desteği yoktu. Babamla evlilikleri aşk dolu değildi. Babamın çıkarı farklıydı, anneminkisi farklı. Birisi bir veliaht sahibi olmak istemişti, diğeriyse güçlü olmak. Çıkarlar örtüştüğü zaman da evlilik olurdu. Her evliliğin aşk dolu olmasına dair bir kural yoktu.
Üzücü olan şey annemin yaptıkları nedeniyle babam tarafından hor görülmesiydi. Babam sert bir adamdı. Çevresine de bu sertliği göstermekten çekinmezdi. Keşke yapmasaydı diyordum. Bir insan böyle hatırlanmamalıydı. Ölüp gitmişti ama arkasından zalimin tekiydi deniliyordu.Acaba ben ölseydim benim arkamdan ne derlerdi? Kibirli, güç delisi, kardeşine bile acımayan bir kral mı yoksa adil, insanına değer veren bir hükümdar mı? Bana göre kral ve hükümdar farklı kavramlardı. Kral dediğimiz kişi taht denilen koltuğa oturan sözde devleti yöneten güçe bulanmış birisiydi. Hükümdarsa tahtın ne demek olduğunu bilen, devleti yönetme amacının insanlarının refahı olduğunu bilen ve gücünü bu amaçta kullanan kişiydi. Umarım benim için adil bir hükümdar denilirdi. Babam gibi anılmak istemiyordum.
Dabeer beni bulmuştu. Her yerde beni aradığını söylemişti ama ben bir yere kaybolmamıştım. Ona küçük bir görev vermiştim. Aramızda kalmasını istediğim bir sırdı. Ondan birisini bulmasını istemiştim, bulmuştu. Sadık ve başarılı bir yaverdi. Bulmasını istediğim insanı bulması beni tedirgin etmesine etmişti. Buna hazır değildim desem yalan olmazdı. Korkmamalıydım, yüzlşemeliydim. Ne yaşanacaksa yaşansındı.
Dabeer misafirimi saklı odalarımdan birisine almıştı. Burası genellikle kendi kabuğuma çekildiğim odalardan biri olduğu gibi gizli misafirlerimle görüştüğüm bir odaydı. İkili koltukta oturan kadın ayağa kalktığında otur deyip tekli koltuğa geçmiştim. Dabeer'e git dediğimde gitmişti. Kadına baktım.Kumral saçlarını iki yandan örüp toplamıştı. Yeşil gözlere ve kalp şeklinde bir yüze sahipti. Çilleri, masum bir hava yaratıyordu. Tedirginliğini hissediyordum. Acaba benim yerimde olsaydı ne hissederdi, merak ediyordum.
"Adın ne?" dedim.
Kız "Arezou, majesteleri."
"Dabeer'in dediğine göre Endia'dan geldin, öyle mi?"
Başını hafifçe sallamıştı."Evet." diye mırıldandı.
Yutkundum. Sıradaki soru belki en zor olanıydı. Kuşkularımı doğrulamaya yönelik bir adım. Atmak zorundaydım. Ben de annem gibi bir şeylere çabalıyordum. Yaşamak için çabalıyordum."Kamren'in terk ettiği nişanlısıymışsın. Anlatsana biraz. Nasıldınız, ne oldu seni terk etti. Duymak istiyorum. Kendisi bana hiç anlatmadı."
"Yardımcınız Dabeer söyledi. Açıkçası beni anlatmamasına çok şaşırdım. Birbirimizi seven bir çifttik. Fakat kendisi beni terk etti." dedi. Başını eğip acı bir şekilde gülümsedi."Borcumu ödemem lazım dedi. Son sözü bu oldu."
"Borç mu?"
"İnanın, ne borcu olduğunu bilmiyorum. Kendine ait sırlardı, bu sırları saklamakta çok başarılıydı. Kan Tanrıçası'nın rahibinin yanında yetişmesine bağlıyorum bunu. Fakat birbirimizi bu kadar çok severken terk edilmek, canımı çok acıttı."
"Nişanlıymışsınız." diye mırıldandım.
Başını kaldırıp bana baktı. Gözlerinde saf acı vardı."Evlenmemize iki gün kala beni terk etti. Bir neden sunmadı, açıklamadı. Öylece ortada bırakıldım. Tamam, geçmişte birkaç defa ayrıldık ama her seferinde birleştik. Hep bir nedenelr vardı. Bu sefer bir neden sunmadı. Sadece ayrılmalıyız, benim borcum var dedi. Git, hayatını başkasıyla kur diye Netaru'dan mektup yolladı."
"Ayrılmanızı isteyen kişi kim, biliyor musun?"
"Hayır, bilmiyorum ama tahmin ediyorum. Onu yetiştiren Kan Tanrıçası'nın rahibi ona ayrılmamızı söyledi, o da bunu yaptı."
"Bu rahip çok mu önemli?"
"Evet, kendi babasından bile daha çok değer veriyor düşün. Anlamsız geliyor bana. Acaba aralarındaki bağın nedeni farklı mı diye çok sorguladım. Kendisi hem kadınlardan hem erkeklerden hoşlanıyor. Bir keresinde bunu sorduğumda bana çok kızdı. Küfretsem daha iyi olduğunu söyledi."
Derin bir nefes aldım. İşte her parça şimdi oturuyordu. Lanet olsun ki hislerim beni yanıltmamıştı. Kamren'in ketum tavırları beni şüpheye düşürünce onu tuzağa çekmiştim. Kaveh ve Tamerin'le buluşmuştu. Büyü yoluyla yapmıştı. Onlara ulaşabilmiştim. Bir ara fark edileceğim diye korkmuştum. Çünkü Tamerin benden tarafa bakmıştı ama anlamamıştı. O geceden sonra her şey çok farklı olmuştu. İçim içimi yemişti ve Dabeer'e emri vermiştim. Kamren'in sırrını ortaya çıkarmak için ne yaparsan yap demiştin. Başarılı olmuştu ve karşıma Arezou gelmişti. Onun dediklerine bakılırsa Kan Tanrıçası'nın rahibi, Kaveh'in adamıydı. Kaveh'in emriyle buraya sokulmuştu. Emrine bakarsak baya kapsamlı bir emirdi. Benimle aşk yaşamasını istemişti. Böylece beni kontrol altında tutacaktı. Komik! Kendime kızıyordum. Böyle basit bir oyuna düşmek, bana hiç yakışmamıştı.
Alaycı bir şekilde "Sen de haklısın, herkesin altına kolayca yatabilecek kaypak bir adam karşında var." dedim.
"Canımı çok acıttı fakat artık iyiyim. Kamren olmadan hayatıma devam edebildim. Hayallerimi yıktı ama bunu aştım." dedi. Elini kaldırıp yüzüğünü gösterdi."Bakın, şimdi başka birisiyle nişanlıyım. Beni seven bir adam, bana kıymet veren bir sevgili. Kamren'se ne yapıyorsa yapsın. Umarım onun da canı acır. Kalp kırmak nedir, öğrenir."
"Öğrenecektir, Arezou. Ben inanıyorum. Şimdi git, Dabeer sana verdiğin bu bilgi karşılığında parasını ödesin."
"Paraya gerek yok, efendim. Gerçeklere ihtiyacınız varmış, söyledim. Asla para istemem."
"Hayır, al. Yol masrafını karşılamış olalım." dedim. Arezou başını hafifçe eğdi, itiraz etmedi.
Odadan çıkmıştı. Bense arkama yaslandım. Neden? Neden bir kez daha kandırılmıştım? Niye yaratıcılar beni aşka yenik düşürüyordu? Tam anlamıyla işte bu doğru derken bir kez daha kalbim kırılıyordu. Canım acıyordu. Bu sefer daha farklı olan şey, önceki kalbimin ağrıdığını hissetmemdi. Aşkın yorgunluğunu hissediyordum. Kamren'in yaptığı şey, ihanetti. Beni gerçekten sevmemişti, Kaveh'in emri için yanıma yaklaşmıştı. Gözlerimin içine baka baka yalanlar söylemişti. Tanrım! Ben bu adamı en yakınıma almıştım. Şu sarayda onun dışında kimse bana gölgem kadar yakın olamamıştı. Aptallık bendeydi. Niye kalkanlarımı aşmasına izin vermiştim ki? Duvarlarımla mutluydum, o duvarları yıkmasına izin vererek kendimi bu hale getirmiştim.
Dabeer içeri girdiğinde ona baktım. Hemen Arezou'nun yerine oturdu. Merakla "Düşündüğün her şey doğru mu?" dedi. Başımı hafifçe salladım.
"Evet, doğru. Kaveh'in emriyle sarayımıza sızmış bir casus. Şerefsiz Kaveh'inse neden Kan Tanrıçası'nı kurcaladığını hala öğrenemedim."
"İnanamıyorum! Geçmişi çok temizdi, Paiman. İnan bana, öyle olmasa onu saraya almazdım."
"Sen en azından saraya aldın, bense yatağıma aldım." dedim. Sinirden gülmüştüm. Beraber geçen gecelerimiz aklımdaydı. Hepsi yalandı. Hepsi oyunun parçasıydı."Belki de yatağımda olmaktan memnun olmuştur, Kan Tanrıçası'na sormak lazım."
"Bundan sonra ne yapacaksın? Hemen saraydan mı göndereceksin?"
"Hayır, göndermeyeceğim. Gönderirsem Kaveh'e sığınır, her şeyi yumurtlar. Öldürürsem hem Azem kötü etkilenecek hem de sarayın dikkatini çekeceğim. Yapacağım şey basit, benimle olan ilişkisi bitecek. Sadece Azem'le ilgilensin, Kaveh'i içi rahatlamış olur. Beni asla görmesin."
"Onu öldürmeme nedenin, duygularından kaynaklı değil mi?" dedi sessizce. Ona ters ters bakarken bakışlarını benden kaçırmamıştı.
"İstediğini düşün, kararımı verdim. Tanrıça aşkına, kendime kızıyorum. Böyle bir oyuna düşmek, bana yakışmadı. Ben bu kadar zayıf mıyım?"
"Sen zayıf değilsin, sen aşık oldun. Aşka yenik düştün. Kendine kızma."
"Benim gibi bir adam aşka yenik düşmemeli. Zaten düşmanlarım her an düşmem için çabalıyor, birde aşka yenik düşersem olacakları sen düşün. Felaket!" dedim. Başımı iki yana sallamıştım. "Keşke haklı olmasaydım. Şu an öfke ve acı karışmış durumda."
"Onu dinlemeni tavsiye ederim, mutlaka bir açıklaması vardır."
"Neyi açıklayacak? Nasıl beni kandırdığını mı yoksa Kaveh'e neler anlattığını mı?"
"Kötü amacı olsaydı şimdiye kadar belli ederdi. Senin canına kast etmedi sonuçta."
"Alt tarafı bana yalanlar söyledi, kardeşimin casusu olarak sızdı. Her şeyimi biliyor, her şeyimi. Daha ne olsun? Beni öldürecekse de öldürsün, herkes rahatlasın."
"Sakin ol. Şu an öfkeyle kararlar alıyorsun. Kamren'in bir açıklaması vardır, konuş onunla. Konuştuktan sonra kararını ver. Evet, yaptığı şey korkunç ama tehlikeli bir amaç uğruna hareket ettiğini düşünmüyorum."
"Dabeer, seninle daha fazla tartışmak istemiyorum. Her şey aynı anda oluyor ve hangisine yetişeceğimi bilemiyorum. Bir yanda Farzad'la uğraşıyorum, onun güçlenmesini engellemek istiyorum. Fakat piçin yaptığı şey temiz adımlarla ilerlemesi. Diğer taraftan annemin durumu beni endişelendiriyor. Tavigan'ı bahsetmiyorum. Şimdi de bu çıktı."
"Sen her şeyin üstesinden gelirsin." dedi. Kafamı iki yana salladım. Bu sefer kontrolümden her şey çıkıyordu, ben bir şey yapamıyordum. Gücüm yetemiyordu.
Kendimi yorgun hissettiğim için yatak odama geçmiştim. Canım çok fazla sıkılmıştı. Kalbimdeki acıdan bahsetmiyordum bile. Olayları sindirmek falan sorun değildi. Zaten bir şeyler olduğunu tahmin etmiştim. Acı veren kısım, sorundu. Keşke haklı çıkmasaydım diyordum. Kuşkularım yanlış olsaydı, bunları yaşamasaydım. Hayal kırıklığı berbat bir şeydi. Her seferinde ilk defa yaşıyormuşum gibi geliyordu. Kaç yaşında adamdım, bunları aşmam lazımdı. Olmuyordu, yapamıyordum. Benim zayıflığım buydu. Güvendiğim insanlar. Onlardan gelen en ufak ihanet beni sarsıyordu. Böyle bir zamanda yaşamaksa talihsizlikti. Yaratcılar beni sınıyorsa şu ana kadar yaşadığım en zor sınavdı.
Her şey üst üste geliyor diye mırıldandım. Cenin pozisyonunu almıştım. Sakince ilermek zorundaydım. Evet, zor bir dönemden geçiyordum ama ben güçlüydüm. Hayal kırıklıklarım ve kaybetme korkum olabilirdi. Şunu biliyordum, bu zamana kadar kendi aklımla gelmiştim. Yine aynısı olacaktı. Kalbim kırılsa bile devam edecektim. Bu da bana ders olsundu. Tamerin'le yaşadıklarımla akıllanmadığım için Kamren'le sınanmıştım. Sonuçsa boktandı. En iyisi tek olmaktı. Birine kalbini vermek, en güzel intihardır demişti Khahralı bir şair. Ben ölmek değil, yaşamak istiyordum. Kalbimse bende kalsındı. Benim gibi bir adama yakışan şey buydu.Aşkın zayıflığında kaybolmak istemiyordum.
Şu an Tamerin burada olsaydı beni anlar mıydı? Ne hissettiğimi, ne düşündüğümü anlayan birine çok ihtiyacım vardı. Kaveh de anlardır ama ona anlatmak istemiyordum. Pislik herif, varlığı burada olmasa bile bana zarar vermişti. Beni iyi tanıyarak planını kurmuştu, zehrini salmıştı. Tamerin ondan daha zararsızdı. Hoş, o da bu planı biliyordu. Uyarmak zorunda neden olsun ki? Ah, her neyse neydi. Beni dinlese yeterdi. Sağırlara şarkı söylemekten sıkılmıştım. Birilerinin sesimi duymasını istiyordum, beni anlamasını. Yargılamadan koşulsuzca dinlemesini. Çevremdekilere anlatınca yargılıyorlardı, olayı başka yere çekiyorlardı. Kendi isteklerine göre yorumluyorlardı. Durum bu olunca ne diye konuşacaktım ki? Sağırlara şarkı söyleyen bir ozan olamazdım.
Akşam yemeğinden sonra zihnimi yatıştırmak için şarap içiyordum. Balkonumdan açık gökyüzünü izliyordum. Yıldızların ışıltısı büyüleyiciydi. Kendimi bir nebze toparlayabilmiştim. Kamren'i çağırmamıştım, o ise yanıma gelmemişti. Kapının açıldığını duyunca kalkmıştım. Kamren olabilirdi gelen. Odaya geçtiğimde onu gördüm. Dikkatle bana bakıyordu. Düşüncelerini okuyabiliyordum. Dabeer çenesini tutamadığı için ona her şeyi anlatmıştı. Salak adam. Niye anlatıyordu ki? Birazcık eğlenmeme izin verebilirdi. Kamren beni acınası bir duruma düşürmüştü.
Kamren "Konuşmamız lazım, Paiman. Her şey senin düşündüğün gibi değil. Ben zarar vermek için gelmedim."
Soğukça "Zarar vermek için geldin veya gelmedin, zerre umurumda değil." dedim.
"Bana bu şekilde bakma, lütfen. Bir düşmana bakarmış gibi bakarak canımı acıtıyorsun."
"Nasıl bakmamı isterdin? Bir aşığa bakar gibi mi?" dedim. Yavaş adımlarla yürüdüm, karşısına geçtim. Ela gözlerinde hüzün vardı. Büyük bir acı. Bu bakışlar beni yumuşatmamalıydı, hayır."Üzgünüm, bu olamaz. Benim yalancılarla işim olmaz."
"Sana zarar vermek amacıyla gelmedim. Evet, beni Kaveh gönderdi çünkü oğlunu korumak istiyordu. Ne sana ne saraya güveniyordu. Düşününce haklı mı, haklı. Geçmişte ona yaptıkların ortadayken oğlunu korumak istemesi çok normaldi."
"Yatağıma kadar girmeni istemiş." diye tısladım.
"O konuyu karıştırma. Ben gerçekten sana aşık oldum. Aşık olmak, basit bir şey. Ben seninle aşkın gerçekten ne olduğunu öğrendim. Bir çukura düştüm, oradan çıkmak istemedim."
"Böyle süslü cümleler kurup ihanetini gölgelemeye kalkışma. Aşk denilen kutsal duygu senin gibisine yakışmıyor. Sen yalanlarla sarmaş dolaş olan birisin, aşkı nereden bileceksin ki?"
"Aşkı senden önce bilmiyordum, seninle öğrendim. Diğer yandan seni ve Azem'i korumak için çabaladım, Kaveh'le bunu istedik. Sana zarar verecek olsaydım verirdim, birçok kez fırsatım oldu."
"Zararın en büyüğünü verdin. Sana olan güvenimi kullandın, beni kendine aşık ettin. Kalbime hançer saplasaydın daha iyi olurdu."
Ellerimi tutmak istediğinde geri çekmiştim. O ise buruk bir şekilde gülümsedi."Bence bu sorunu aşabiliriz, ben buna inanıyorken senin inanmamış olman kırıcı."
"Bu sorunu aşabilir miyiz? Beni tanımamış gibi konuşuyorsun. Ben bana ihanet edenleri, güvenimle oynayanları asla affetmem."
"Kalbini kırdım, kabul ediyorum ama kötü bir niyetim yoktu. Böyle olduğuna inanıyorsan öldür beni, asla şikayet etmem."
"Seni öldürmek mi? Yaşayacaksın, Kamren. Yaşayacaksın ve hayatında ben olmayacağım. Varlığımdan mahrum kalmak sana en güzel ceza olacak. Azem'in öğretmeni olarak kalacaksın, daha fazlası olmayacak."
"Peki, ne dersen öyle olsun. Sen kralsın, bunu kendime her seferinde hatırlatmam gerekiyor. Yaşamam da ölmem de sana göre senin dudaklarının arasında. Fakat şunu bil, ben kral olmasan da senin için ölümle dans ederdim. Kalbimi kırmana izin verirdim. Çünkü aşk budur."
Derin bir nefes aldım, elimi kaldırıp kapıyı gösterdim."Git artık, seninle işim bitti."
Başını eğip arkasına dönmüştü. Kapıya yürüdükten sonra bana baktı. Gözleri nemlenmişti. Yutkunup "Seni seviyorum." dedi. Son bir umut, son bir şans. Kalbime yenik düşüp onu kollarımın arasına alacak kadar zayıf değildim. Kalbimi kırmıştı diye hatırlatıyordum kendime. Benim güvenime ihanet etmişti, beni kandırmıştı. Şimdi gözleri yaşlı bir şekilde bana seni seviyorum demesi neyi değiştirirdi? Hiçbir şeyi! Zamanı geri almayacaktı.
"Bu aşka güvenmek yerine sana olan öfkeme güvenmeyi seçiyorum, Kamren." dedim.
Kamren bir şey dememiş, odadan çıkmıştı. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Doğru olanı yapmıştım. Kalbim acıyorsa da yapılması gereken şey buydu. Kalbimdeki acıyı görmezlikten gelip kollarımı açıp Kamren'in bana sarılmasına izin verecek değildim. Bana olan sadakatsizliğinin bedelini ödemeliydim. Şu an Tamerin'i bir kez daha anlamıştım. Neden beni kendi yokluğuyla cezalandırdığını. Birini öldürmek, basit bir cezaydı. Eğer birini yokluğunuzla cezalandırırsanız büyük bir ceza olurdu. Kamren madem bana aşıktı, yokluğum ölümden beter olacaktı. Bununla yaşasındı. Saraydakiler fark edecekti ama ne diyebilirdim ki? Yaşandı ve bitti. Haremimdeki cariyeden farksızdı, sıkıldım derdim biterdi. Duygularımı açık etmek, zayıflıktı. Bunu bir kez daha anlamıştım.
Yatağıma geçmiştim. Uyumak mümkün değildi. Gözlerimden uyku aksa bile beynim uyumamak için direniyordu. Sesler baskındı. Sesleri bastıramıyordum. Oysa bitmişti işte. Bir sorunu çözmüştüm, o zaman neden hala aklımda Kamren'in bakışları vardı? Söyledikleri kafamın içinde dönüp duruyordu. Onu arkamda bırakıp yoluma devam etmem lazımdı. Benim için iyi olan şey buydu. Duygular zarar veriyordu. Hayır, aşk zarar veriyordu.
Tam uykuya daldığım sırada koridordaki koşuşturmalar beni uyandırmıştı. Kapım şiddetle vurulunca yataktan kalkmıştım. Gün çoktan doğmuştu, biraz tembellik yapmak istemiştim ama bunu bana çok görmüş olmalılardı. Sabahlığımı giydikten sonra kapıya yöneldim. Açtığımda koridor nöbetçisi asker vardı. Kaşlarımı çatıp "Ne oldu, ne bu gürültü?" dedim.
Asker "Majesteleri, anneniz ölmüş." dedi ve başını eğdi.
Çatılan kaşlarım gevşerken ağzım açılmıştı. Dudaklarım titremişti. Nasıl olabilirdi? Dün daha iyiydi, daha iyiye gittiğini söylemişti. Şimdi onun ölüm haberini duyduğuma inanasım gelmiyordu. Kafamı iki yana sallamıştım. "Şaka yapıyor olmalısın. Ana Kraliçe'yi dün gördüm!" diye bağırdım.
"Nedimeleri yatağında ölü bulmuşlar, efendim."
Sinirle "Onu görmem lazım, çekil şurdan!" dedim.
Annemin odasının bulunduğu koridor kalabalıktı. Birçok kadın bana saygıyla bakıyordu. Odaya girdiğimde acı manzarayla karşılaşmıştım. Gözleri kapalıydı, saçları yastığa yayılmıştı. Dudağının kenarından kan sızmıştı. Nedimeleri başındaydı. Sarayın rahibeleri gelmeden onu kaldırmayacaklardı. Ah, hayır diye fısıldadım. Dizlerimin üstüne çökmüştüm, gözlerim dolmuştu. Annem beni bırakamazdı, şu an olamazdı. Daha dün karşımdaydı. Evet, öksürükleri fazlaydı ama bu sabah onu ölü göreceğim diyemezdim. Yaşlarımın yanaklarımdan akmasına engel olamadım. Kral olabilirdim ama her şeyden önce annesini kaybetmiş bir çocuktum. Onunla çatışsam bile o benim annemdi.
Baş nedimesi Marjan yanıma geldiğinde ayağa kalkıp yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Yutkunduktan sonra "Nasıl oldu?" dedim.
Marjan "Bu sabah onu uyandırmaya geldiğimde kapıyı çalmama rağmen açmadı. Defalarca seslendim, yanıt alamadım. İçeri geldiğimizdeyse bu halde bulduk."
"Onun ölümüne hazır değildim."
"Üzülmeyin, majesteleri. Lütfen kendinizi toparlayın. Ana Kraliçe, sizi yıkılmış bir halde görmek istemezdi."
Ölü yatan bedene baktım. Bir daha uyanamayacak olması sarsıyordu."O haklıydı, onu zehirlediler ve öldürdüler. Bunu kanıtlayacağım, göreceksin."
"Nasıl?" diye fısıldadı.
"Nasıl olduğunu zamanla anlarsın. Şimdi cenaze hazırlıkları başlasın, saray yas havasına bürünsün. Emrimdir, Ana Kraliçe Elaleh için 20 gün boyunca yas olacak. Hiçbir iş yapılmayacak, siyah dışında saray bir renk giymeyecek. Ulu hanıma saygımızı göstermek, bizim vazifemizdir." dedim.
Yas tutmak, acıya olan saygının göstergesi olarak geliyordu. Saray emrime hemen uymuş, yasa bürünmüştü. Siyahlara bürünmüştük, hiçbir eğlence yapılmıyordu. Saray işleri bile önemliyse yapılıyordu, bakılıyordu. Cenaze töreniyse ertesi gün sonra gerçekleşmişti. Büyük bir tören olmuştu. Herkes saygısını göstermişti. Babamın yanına gömülmüştü. 4 Yaratıcı'nın rahip ve rahibeleri bir yandan tütsüler yakmıştı, diğer yandan dualar okumuştu. Bizlerse bize verien çicekleri mezarına atmıştık. İnsanların üzüntüleri gerçek miydi, sahte miydi çok sorguluyordum. Roshni bile üzgün gibi gözüküyordu. Oysa annemle en çok çatışan oydu. Nasıl bu kadar üzgün olabilirdi? Bir tek kardeşim Nima bana gerçekten üzgün geliyordu. Diğerlerini sorguluyordum.
Tören sonrası herkes gittikten sonra ben kalmıştım. Öylece hemen bırakmak istemiyordum. Toprağı elime alıp sıkmıştım. Hayat ne garipti. Ben taht uğruna babamı öldürmüştüm, annem onun yanına gömülmüştü. Babamın ruhu acaba bana gülüyor muydu, merak ediyordum. Ağlamamak için derin bir nefes aldım. Daha fazla ağlamak istemiyordum. Ağlarsam güçten düşerdim. Annemin ölümünü kabullenmek acı veriyordu ama ne yapabilirdim? Ölümü durduramıyordum.
Arkamı döndüğümde uzaktan bana bakan Kamren'i görmüştüm. Endişeli duruyordu. Kaşlarımı çatıp diğer tarafa yönümü dönmüştüm. Kamren'le uğraşmak istemiyordum. Konuşmak değil, yüzünü görmeye bile gücüm yoktu. Diğer taraftaysa beni bekleyen Farzad vardı. Ellerini önünde birleştirmiş duruyordu. Siyahlar içindeydi, siyah saçlarını toplamıştı. Yas gereği sakalını kısaltmıştı. Yanıma gelip elini omzuma koydu. Üzgün bir sesle "Bugünleri de atlatacaksın, abi." dedi.
"Evet, atlatacağım. Beni sarsan beklemediğim bir vakitte onu kaybetmemdi. En son gördüğümde iyiydi, ne olduysa bir gecede oldu." dedim.
"İnsan ömrü işte. Bir gece ansızın soluveriyor. Bunu kabullenmek önemli."
"Her şey aniden oldu, Farzad. Aniden rahatsızlandı, güçten düştü ve öldü. Hiç beklemiyordum. Hekimler dedemin hastalığı olduğunu söylediler ama inanasım gelmiyor."
"Neden ki?"
"Hislerim, kardeşim. Hislerime güvenirim, bir kötülüğü çabuk seziyorum."
"Bence bunu kurcalama. Kraliçenin ölümü herkesi üzdü, kabul ediyorum ama birilerini suçlarsan daha çok düşman kazanırsın."
Tek kaşımı kaldırdım."Birini suçlayacağımı kim söyledi? Belki de annem intihar etti diyecektim, Farzad." dedim. Farzad'ın yüzünde zoraki bir gülümseme oluşmuştu.
"Benim aklıma ilk bu gelmişti, abi. İnan, senin gibi düşünemedim."
"İnsanın aklına gelen ilk şey nedense doğrudur derler. Belki de sen haklısındır, annem öldürülmüştür. Neden yapılmasın, değil mi? Onu bu sarayda seven vardı ama sevmeyenler de var."
"O zaman senin bundan ders çıkarman gerekli. Senin düşüncene göre Ana Kraliçe Elaleh öldürüldüyse senin de başına gelebilir. Sevmeyenler bunu yapabilir. Kendini koru."
"Ben beni sevmeyenlerden korkmuyorum. Asıl onlar benden korkmalı. Zira en beklemedikleri anda onları ortadan kaldıracağım."
Dudaklarını büküp güldü."Bunu yapacağına kuşkum yok. Fakat dikkat et. Öfkeli bir aşığın hamlesi de acı olabilir." dedi. Derin bir nefes aldım. Konuyu kendinden çıkarmaya çalışıyordu. Kamren'e çekmek istiyordu ama izin verecek değildim.
"Öfkeli bir aşık mı? Çok komiksin. Alt tarafı haremdeki cariyelerimle nasıl eğlendiysem eğlendim. Bunu o ve ben bile takılmıyorken senin takılman, ilginç."
"Dışarıdan öyle gözükmediğiniz için söylüyorum. Şu hayatta en tehlikeli düşman, terk edilen sevgilidir."
"Bana göreyse en tehlikeli düşman, ailedir. Ailem sayesinde kendimi sağırlara şarkı söyleyen bir ozan olarak görüyorum."
"Ah, abiciğim. Ben senin şarkını duyuyorum, korkma."
"Sana minnettarım, Farzad. Şimdi gitmem lazım. Tapınağa gidip annemin ruhuna dualar edeceğim. Kül Tanrıçası'nın rahibeleri benim için banyo suyu hazırladı. O suyuyla yıkanıp annemin ruhuna zaman ayırmam gerek."
"Git, abicim. Kral sensin, ne dersen o olur." dedi. Gülümsedim ve yanından ayrıldım.
Farzad, sinsi yılan. Senin de başını ezeceğim. Kendin olmadığını göstermeye çalış ama nafile. Annem haklıydı, o öldürülmüştü. Bunu ispatlayacaktım. Ayrıca diğer suçları da ortaya çıkarıp Farzad'ı temizleyecektim. Ben kral olmak için vardım, kral olmak benim kanımın hakkıydı. Annem bu zamana kadar ne yaptıysa benim için yapmıştı. Bunu bozmak bana yakışmazdı. Onun yokluğuyla düşecek değildim tersine güçlü durarak annemi gururlandıracaktım. Saevthas benimdi, sadece benim. Kimse ona sahip olamayacaktı. İzin verecek değildim. Hayat her şeye rağmen devam ediyorsa bu gerçek de böyle devam edecekti.
✵
✵
✵Paiman'ın Kamren'le ayrılması doğru bir karar mıydı? Sizce ikili barışır mı, Paiman affeder mi?
✵Elaleh sizce öldürüldü mü yoksa hastalığından dolayı mı öldü?
✵Farzad-Paiman konuşması için düşünceniz nedir? Farzad suçlu mu?
✵Paiman, annesinin bahsettiği itirafçıyı bulabilecek mi? Annesinin ölümünü ispatlayabilir mi?
Gelecek bölüm Chaezan olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top