3.32 Doğru Hamle✵

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 25.07.2022 (00:04)

Bölüm Şarkısı: · Tove Lo - Scream My Name

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Tamerin

"En ihtiyaç duyduğum zaman kaybolmanız, hiç mantıklı değil." dedim.

Gazap'ın Oğlu acı bir tebessümle bana bakarak "Haklısın, Tamerin ama bizlerin de insan olduğunu unutuyorsun." dedi.

Derin  bir nefes aldım, tekrardan pencereden dışarı baktım."Kendinizi hep  sıradan insanlardan üstün tuttuğunuz için bunu unutmam çok normal bence.  Ara ara insan olduğunuzu hatırlatsaydınız böyle bir sorun yaşamazdık."

"Haklısın,  nereden geldiğimizi unutuyoruz. Sonrasında yaşanacakları görünce  sarsılıyoruz." dedi. İç çekmişti. Ona baktığımda yüzü üzgündü."Hayat her  şeye rağmen devam ediyor. Benim görevim yaşanacakları bilip yas tutmak  değil. Sana yardım edebilmem lazım aksi halde Gazap Tanrısı'nın öfkesi  üzerimde olur. Anlat, kızım. Seni dinlemeye hazırım."

Üzgün bir  şekilde ona bakakalmıştım. Ona fazla sert çıkmış olmalıydım. Günlerdir  yoklardı. Bir şey demeden çekip gitmesine kızmıştım. Kaveh demişti,  kabul ediyorum ama ihtiyacım olduğunda olmaması, bir şey demeden çekip  gitmesi beni kızdırmıştı. Fazla bencilce davranmıştım aslında. O da bir  insandı, her daim yanımda bile olmamıştı. Ömrümün en başından beri  yoktu. Ne yapacağımı bilememek beni bencilleştirmişti."Özür dilerim,  sana kızmamalıydım. Sen de bir insansın, senin de kendine göre işlerin  olacak." dedim. Bana anlayışla bakmıştı. Bir baba gibi. Özrümü kabul  ettiğini anladığım zaman karşısındaki tekli koltuğa oturdum.

Her  şeyi ona anlattım. Gördüğüm kabusu, hissettiklerimi ve Prens Harsa'nın  dedikleri. Hepsi birbirine uyuyordu. Bir zincirin halkaları gibi takip  ediyordu. Bir şeyler yapmama dair bir işaret vardı ve bu konuda bana  yardımcı olması gereken kişi Gazap'ın Oğlu oluyordu. Ona güvenim,  fazlaydı. Eh, üstün bir büyücüydü. Yaratıcılar'ın izini taşıyordu.  Ayrıca benim gibi Gazap Tanrısı'nın dikenli yolundan yürüyordu. Ona  güvenmeyip ne yapacaktım? Göremediğim noktaları göreceğine emindim.

"İşte beni deliye döndüren şey bu. Düşündükçe bir noktaya varamamak beni yoruyor." dedim.

Gazap'ın  Oğlu "Kabusundaki uyarı, soyunu lanetlemekle ilgili. Anlaşılan  düşmanımız kendi kontrolünü o kadar çok kaybedecek ki sen ve soyuna  zarar vereceğe benziyor."

"Bana zarar verebilir, asla korkmuyorum. Fakat çocuklarıma vermesine izin veremem, bir şekilde engel olmamız şart."

"Bir  şeyler var aklımda,  bunun için Kan'ın Kızı'na danışmalıyım. Aklımdaki  şey doğruysa senin kanında olan çocukları koruyabiliriz. Tabii bunun  için Kaveh'i kullanmak gerekecek."

"İkizlerimi de kapsayacak mı? Biliyorsun, onların babası Abrek."

"İşte  bu konuda endişelerim var. Bunun için Kan'ın Kızı'yla konuşacağım. Onun  bir cevabı vardır. Birde Kaveh'in yeteneklerine bağlı. Bir büyüyü  değiştirebilir mi, bunu bilemiyorum."

"Büyü değiştirmek mi? Onu yapabiliyor. Geçen günlerde Venira için yaptı bunu."

Merakla "Venira mı?" dedi. Arkama yaslanmıştım.

"Çok  şaşırtıcı değil mi? Yaşadığı her şeyden beni sorumlu tutan inatçı  Cupuer Kızı, kocamdan yardım istiyor. Bartan, üzücü bir şekilde  öldürülmek istenmiş. Merak etme, durumu iyiymiş. Venira'ysa ülkenin  kontrolünü ele almış. Ztin'den korumak adına Kaveh'den büyü yapmasını  istemiş ve Kaveh kabul etmiş."

Rahatlamış bir şekilde "Bartan'ın iyi olmasına sevindim." dedi.

Gözlerimi  kısarak ona baktım. Bartan için endişelenmesi, normal değildi. Bartan'ı  biliyordu. Belki de daha fazlası vardı. Ah, Gazap Tanrısı aşkına! Bu  nasıl aklıma gelmemişti? Aptaldım ben, aptal! Şaşkınlıkla "Bartan, diğer  kaderi değiştirilmiş bebek." dedim.

"Bunu unutman için  zihninle oynamayacağım." dedi bıkkın bir tavırla. Yorulmuş gibi bana  bakıyordu."Bunu çözecektin, senden bu kaçmazdı. Bartan diğer isim,  Fırtına Tanrısı'nın işaretlediği o."

"Venira'yla neden hayatı birleşti, belli oluyor. Ah, inanılmaz. Cidden mükemmel bir örgü. Her parça kusursuzca oturuyor."

"Yaratıcılar'ın kurduğu düzene ben de hayran oluyorum. Kaderleriniz biçimlenirken de hayran kalmıştım."

"Venira ve Bartan'ın birbirinden haberi var mı?" dedim. Gazap'ın Oğlu kafasını iki yana salladı.

"En  son yoktu diye biliyorum. Olmaması daha iyi. Onların hikayesiyle sizin  hikayeniz çok farklı. En başından beri bilmek, onları yıpratabilirdi."

"İnanılmaz  geliyor. Bu dörtlünün birbiriyle savaşacağı açıkken siz birlikte olun,  karanlığa karşı koyun diyorsunuz. Hiç mümkün durmuyor."

"İmkansız gözüyle bakma, Tamerin."

"Kaveh'in yıllardır gördüğü rüyadan haberin yokmuş gibi davranma. Bartan, Kaveh'in kılıcında ölecek."

"Kader  değişken bir hamur. Senin şekillendirmene bağlı. Evet, kaderleriniz  değiştirildi ama bu sabit bir yol olacağı anlamına gelmiyor. Şimdilik  görünen şey, Kaveh'in Bartan'ı öldürecek olduğu. Fakat zamanın getirdiği  şartlar farklı olur, o vakit Kaveh'in gördüğü rüya bozulur."

"Bana  göre bunun olma nedeni, Venira. Onun bitmek bilmeyen nefreti yüzünden  Kaveh ve Bartan karşı karşıya gelecek. Eğer kocasının da kendisi gibi  olduğunu bilirse bu belki değişir."

Gözleri üzerimdeydi. Dikkatle beni inceliyordu."Sen Venira'yla ortak olur musun?"

"Yaşananlar  üzücü olaylardı, kimse inkar edemez. İkimizde kendi cephelerimizde  yaralandık, hırpalandık. Birbirimizi sorumlu tuttuk." dedim. Dudaklarımı  bastırmıştım, yüzüklerime baktım."Şu bir gerçek, gelecek bahsettiğin  gibi karanlık ve korkunçsa evlatlarıma ve halkıma aydınlık bir yarın  bırakmak uğruna bu hayatta en sevmediğim insanla müttefik olurum. Beni  korkutan şey, Venira'nın bunu yapıp yapmayacağı."

"Zaman bunu  gösterecek. Sana olan nefreti ve deliliğinin üstesinden gelirse bu  olacaktır. Olamazsa Bartan'ın ölümünü ve Naymahaen'in yıkılışını  görecek."

"Onlar sahneden çekildiği gibi sıra bize gelecek. Sadece  ben ve Kaveh, karşımızda duranla savaşamayacağız. Bizi kolayca  yenecek."

Gazap'ın Oğlu gülümsemişti."Evet, güzel çözdün. Hamleleriniz alakasız gibi gözükse de birbirine bağlı ilerliyor."

"Şuna bak, Gazap'ın Oğlu. Bir kişinin nefreti koca diyarın karanlığa gömülmesine neden oluyor. Hayat çok acımasız."

"Özgür  iradelerin çarpışması sonucu bu. Yaratıcılar, her birimize özgür irade  verdi. Kaderimizi bir parça şekillendirme imkanı sundular. Tamamen bizim  dediğimiz yolda yürüyün demediler."

"Umarım Venira doğru olanı  yapar. Özgür iradesi yerine ona biçilen kaderi seçer. Ben yaşatmak  istiyorum. Ben hayatımın belli bir dönemini istediğim gibi yaşayamamış  olabilirim ama başkaları da benim gibi olsun istemiyorum. Prens  Harsa'nın anlattıklarını sana anlattım. Bahsettiği şeyler çok korkunç.  Böyle bir düzen olmamalı."

"Mezarların hükümdarı, çok korkunç  geliyor kulağa ama karşınızdaki insana bunu sor bakalım, sana ne  diyecek? Böyle bir şeyin olmayacağına çok tatlı bir dille inandırır."

"Delilikten başka bir şey değil."

Gazap'ın  Oğlu ayağa kalkmıştı. Yorgun olsa da bakışlarında umudun ışığını  görüyordum."Tamerin, her şeye rağmen şunu unutma. Bu dünya saf bir  karanlıktan ibaret değil, tıpkı saf bir aydınlık olmadığı gibi. Her daim  denge vardır. Karşındaki mezarların hükümdarı mı olacak, sen yaşamın  savaşçısı ol. Böylece denge korunsun. Şimdi gitmeliyim. Kan'ın Kızı'yla  konuşacağım. Aklımdaki çözüm için ona danışmam şart."

"Peki, gidebilirsin." dedim.

Yanımdan  ayrılmıştı. Kendime rahatlamak için şarap doldurmuştum. Bir şeylerin  çözülmesine sevinmiştim. Üstelik bambaşka şeyler de öğrenmiştim.  Parçalar oturuyordu. Ben, Kaveh, Venira ve Bartan. Bizim kaderimizde  birleşmek vardı. En azından yaratıcıların arzusu bu yöndeydi fakat  yaşanan olaylar buna izin verecek miydi? Ayrıca madem  birleştireceklerdi, neden bunların olmasını istemişlerdi? Sorduğum  soruya bak. Yaratıcılar asla basit bir yol istemezlerdi. Bir şekilde  insanları sınardı. Bizim sınavımız bu olacaktı. Geçmişi silebilecek  miydik, silemeyecek miydik? Benden yana bir sorun yoktu. Venira'dan emin  olamıyordum. Ya geleceği karartmayı seçecekti yada aydınlığa koşmayı.  Vereceği karar sadece kendisini değil, insanları etkileyecekti. Umarım  doğru olanı yapardı.

Kaşlarımı hafif çatmıştım. Paiman  hakkında bir şey dememişti. Gazap'ın Oğlu, neden onu atlamıştı? Gördüğüm  rüyaların merkezinde o vardı. Hoş, son kabusumda yaşıyordu. Bu önemli  bir ayrıntıydı. Neden atlamıştı? Paiman. Umarım bulunduğu durumdan  kendisini ve Azem'i kurtarabilirdi. Onun adına endişelerim çok fazlaydı.  Korkularım baskındı. Saevthas'ın karışacağını hissediyorum. Ne zaman  olacaktı, bilemiyordum. Farzad tek başına bir şey yapamazdı. Fakat  yardım alırsa elbette yapacağı şey çok olurdu. Paiman nereye kadar  direnebilirdi, bunun yanıtı yoktu. İnat edeceği kesindi. O hep kral  olmak için doğduğuna inanırdı. Böyle birisi neden bulunduğu yeri terk  etsindi? Mantıksızdı.

Belki korktuğum olmazdı. Kafamda  kurduğumla kalırdım. Paiman'ın başına bir şey gelsin istemezdim. Onun  izini taşıdığı tanrı, benimkisiyle aynıydı. Bu nedenle bir parça ona  karşı yumuşuyordum. Tuhaf bir bağ vardı. Çözemiyordum. Bu bağ olmasaydı,  ne hali varsa görsün derdim kesinlikle. Paiman bana göre yaşayacaktı.  Ölmeyecekti, hayır. Ölüm onu bulmayacaktı. Diğer yandan şartları zordu.  Tanıdığım Paiman gibi davranamayacaktı o zaman. Ah, karmakarışık bir  hale geliyordu. Düşünmeyecektim.

Nöbetçi asker, bana ablamın  geldiğini söylediğinde şaşırmıştım. Onu görmeyi beklemiyordum. Saraya  gelmesiyse cesaret işiydi. Sonuçta onları burada asla istemediğimi  defalarca belirtmiştim. Gelsin demiştim. İçeri girmiş, saygıyla  eğilmişti. Bana soğukça bakıyordu. Sapsarı saçlarını toplamıştı. Beyaz  tenine yakışan, eflatun renginde bir elbise giymişti. Oturması için  koltuğu gösterdiğimde yavaşça oturdu.

Bacak bacak üstüne atıp "Buraya niye geldin? Caelum için makam dileneceksen boş bir çaba olacağını söylemeliyim." dedim.

Ablam "Hayır, bunun için gelmedim. Daha farklı bir şey için geldim."

"Şaşırtıyorsun." dedim alaycı bir şekilde.

"Ne yapmaya çalıştığını sorabilir miyim? Neden kocamın peşine Senatör Sevaran takıldı?"

"Devlet meselelerini senin gibi kıt akıllı birisiyle konuşacak değilim. Ne yaptığım sadece beni ilgilendirir."

"Her ne yapıyorsan Caelum'u uzak tut. Caelum kendisinin Senatör tarafından sıkıştırıldığını söyledi. Nesenni hakkındaymış."

"Kocan bir şeyler yapmış ki Sevaran onu sıkıştırıyor. Bence Sevaran'a yardımcı ol, krallığa hizmette bulun."

Koltuğun  kenarlarını sinirden sıkmıştı. Derin bir nefes aldı, kendini  gülümsemeye zorladı."Güç denilen şey nasıl senin gibi birisinin elinde  olabilir, inanamıyorum."

"Yaratıcılar'ın isteği bu, abla. Beğenmiyor olabilirsin ama yapacak bir şey yok. Güç, benim elimde bir kırbaç. Bu kırbacı sırtınıza indirmekten asla çekinmiyorum."

"Dayanamıyorum.  Sevaran denilen pislik, Prenses Nesenni'yi başa geçirmek istedi.  Şimdiyse sen onu bu konuda görevlendirmişsin, o da yaptığı pislikleri  temizlemek için bizi harcayacak."

"Bunu biliyordum, abla." dedim.  Şaşkınca bana baktı. Bunu bana demesi iyi olmuştu. Sevaran'dan birkaç  adım önde olacaktım. Bu ondan beklediğim bir hamleydi."Sevaran'ın  yaptıkları, Caelum'un yükselme uğruna ona yardım ettiğini, babamın nasıl  maşa olduğunu çok iyi biliyorum. Sevaran ve çevresindeki pis sinekleri  temizlemek için böyle bir oyun kurdum."

"Caelum asla anlamayacağını düşünüyordu." diye fısıldadı.

"İnsanların  bana bakıp bu kadın aptaldır demelerini pek anlamıyorum, her neyse.  Anlaşılan Caelum, Sevaran'ın kendisini yakmaması için seni öne sürmüş.  Fakat geç kaldığını bilmeni isterim."

"Bize zarar verme, Tamerin. Biz senin aileniz, aynı kanı taşıyoruz."

İşine  geldiği zaman aynı kanı taşıdığımızı söylemesi çok çirkindi. Bunu onun  yüzüne vurup kavga etmeyecektim. Onu kullanmalıydım."Aynı kanı  taşıyoruz, itiraz edemem fakat aile olmadığımızı rahatlıkla  söyleyebilirim. Yaşadığımız çocukluğu düşünürsen pek aile olmadığımızı  anlarsın."

"Ailesini öldüren kraliçe olarak mı anılacaksın?"

"Hakkımda  birçok şey diyorlar. Kocasını öldüren, kara fahişe, taçlı fahişe gibi  şeyler. Bunların yanına ailesini katleden eklenir, asla çekinmem."

"Tamerin,  bu kadarı çok fazla. Bizleri öldürerek bir şey elde edemezsin. İnan,  biz masumuz. Babam aptalca davrandı, Caelum açgözlüydü. Caelum ölebilir  ama bizlere kıyma."

"Kocandan bu kadar çabuk vazgeçmene hayran kaldım, doğrusu. Senden beklemezdim."

"Onun  bu kör hırsı yüzünden oldu bunlar. Babam mı, kocam mı diye arada  kalırsam elbette babamı seçerim. Ne yaşanırsa yaşansın o benim babam.  Ben bu şekilde yetiştim."

"Ben sen ve Nurscha gibi her şeye boyun eğmeyi reddiyorum. Babam bana babalık yapsaydı, babam olurdu."

"Aramızdaki fark bu." dedi ve omzunu silkti.

"Madem  ailemizi seçiyorsun, Caelum'u hemen bıraktın o zaman beni iyi dinle.  Yarın babam buraya gelirken elinde  her şeyi itiraf ettiği bir mektup  olacak. Sanki kendisi benim adamım ve ben ona Caelum'un maşası olmasını  istemişim gibi olduğunu belirtecek. Fakat kendisinin zaman içinde  görevden uzaklaştığını da ekleyecek."

Gözlerini kısıp "Sonra ne olacak?" dedi.

"Sizi  öldürmeyeceğim, korkma. Fakat yaptıklarınızın karşılıksız kalmasına  izin veremem, insanlar benim adaletimi sorgular. Sizi süreceğim. Capzi  Adası'nda olacaksınız. Sürgünde olan diğer ailelerin yanında yaşayıp  gidersiniz."

"Bunu bize yapamazsın, Tamerin."

"Sürgün  istemiyor musun, iyi öldürürüm. Belki de sen bu teklifime hayır dersin,  Caelum sizi satar ve yine ölürsünüz. Sevaran'ın sizi hayatta tutmayacağı  çok açık. Kendi canını kurtarmak için Sevaran'la pazarlık bile  yapıyordur. Ona sizi satar. Kraliçe'nin ailesi ona ihanet ediyor kozunu  vererek kendi canının korunmasını ister."

"Senin sunduğun şartlar da iyi sayılmaz."

"Yaşama  imkanı sunuyorum, bundan daha iyi ne olabilir? Capzi Adası'nın hanımı  olursun, ne dersin? Korkma, sürgündekiler suçuna göre ayrılıyor. Bir  kısmı normal yaşantı sürüyor, suçu ağır olanlarsa denizcilikte  çalıştırılıyor. Siz normal bir yaşantı süreceksiniz. Kraliçe'nin  merhameti burada gözüküyor."

Ablam başını iki yana salladı. Sıkıntılı bir şekilde bana bakıyordu."Merhamet dediğin bu mu? Hiç acımıyor musun?"

"Acımak  mı? Siz arkamdan oyun oynarken iyi, bir şey yok ama ben sizi sürüyorum  diye kötü oluyorum. Sen bilirsin. Ben geri adım atmayacağım."

"Tamerin,  senin yüreğinde bize karşı bir pirinç tanesi kadar bir sevgi yok. 4  Yaratıcı, senin gibi birisine neden bu kadar her şeyi verdi  anlamıyorum." dedi. Ayağa kalkmıştı. Başı dik duruyordu."Asıl hata  buraya gelende. Asla gelmemeliyim."

"Gelmekle iyi yaptın, sana teklifimi sundum. Düşünmek sana kaldı. Öfkeyle düşünme, zararlı çıkan sen olursun." dedim.

Ablam  bir şey dememiş, kapıyı çarparak çıkıp gitmişti. Bense oflayarak arkama  yaslandım. Budala! Onların attıkları adımlar yüzünden zarar görüyordum,  beni küçük düşürüyorlardı. Sevaran bunu kullanırdı, hemen öne sürerdi.  Sonra sağda solda ailemle beni kötülerdi. İtibar kaybı yaşamak  istemiyordum. Onları buradan göndererek hem kendimi koruyacaktım, hem  onları. Gidecekleri yerde asla bir olaya karışmazlardı. Herkes mutlu  olacaktı. Ölmek istiyorlarsa yapacak bir şeyim yoktu. Ablamın beni  şaşırtacağını düşünmüyordum. Şu an kızgındı ama yaşamak için yapacaktı.  Yaşamak onlar gibisi için kıymetliydi. Onurlu insanlar olsalardı, ihanet  etmezlerdi. Onların onur, gurur gibi kavramları umursamadığı açıktı.

İntihar  etseler ne olurdu? Bu da beni korurdu. Şu an için beni korumayan tek  seçenekleri Sevaran'ın onları suçlamasıydı. Yaratıcılar yanımda olsundu.  İşte kimi insanlar aile olmaktan öte zarardı. Bu kötü bir histi, can  sıkıcı. Bende isterdim beni destekleyen bir aileye sahip olmak. Güvenle  onlara sırtımı yaslayabilseydim.Hayatımın tek başıma olduğum  zamanlarında onlarla birlikte yürürdüm. Geçmişe üzülmenin anlamı yoktu.  Şimdiye ve geleceğe bakacaktım. Geçmişi düşünenler, yarına bir adım  atamazlardı.

Akşam yemeğinde Kaveh'e ablamla olan konuşmayı  anlatmıştım. Dikkatle beni dinlemişti. Etini keserken "Bence kabul  edecekler, için rahat olsun." dedi.

"Etmezlerse olacakları düşünmek bile istemiyorum. Korkunç geliyor." dedim.

"Etmeyip ne yapacaklar ki? Yaşamı seviyorlar."

"Yine de yaptıklarına bir parça üzüldüm. Benim arkamdan oyun çevirmeleri, hoş değil. Hangi insan öz kızına ihanet eder?"

"O adamın sana babalık yapmadığını söylediğini hatırla. Her defasında bunu söylerdin.Şimdi üzülme, takılma."

"Haklısın." diye mırıldandım.

"Sevaran ve çevresini temizleyeceğiz, bu güzel olacak. Sevaran'a bu oyunu kurarak onu oyalamak güzel bir fikir."

"Bu  oyalama zamanında Nesenni ölse, rahatlamış oluruz. Nefes aldığı her  süre zarar. Sevaran her şey bitti dediğinde bizi zorlayacak gibi  geliyor." dedim. Şarabımı yudumlamıştım."Rahatladığımız bir zaman gelir  belki diyeceğim ama senin Desanz'ı alman var."

Gülerek "Desanz'ı almak bu iç olaylar kadar yorucu değil, aşkım." dedi.

"Desanz'ı  almak, bize çok iyi gelecek. Bir keresinde hazinemize katkı sağlayacak,  sınırlarımız büyüyecek. En önemlisi itibarımız artmış olacak. Cupuer  dönemi hükümdarlarından sıyrılmış olacağız."

"O dönemin  hükümdarları Lussamus'u hep birlikte tutmaya çalıştı. Tek dertleri  buydu. Lussamus sınırlarını genişletmek istemedi."

"Neden  istemediklerini merak ediyorum. Oztavin'i anlarım, Cumhuriyet Dönemi'nin  getiridiği sorunlarla uğraştı. Fakat diğerleri yapabilirdi."

"Kral Oztavin'i tanımak isterdim. Adamın yaptıkları hayranlık uyandırıyor."

Dudaklarımı  bükmüştüm. Ben tanımak ister miydim? Bilemiyordum. Karmaşık geliyordu.  Evet, yaptıkları harikaydı ama hırsı korkutucuydu."Lussamus için  yaptıkları, evet. Hayranlık uyandırıcı ama kendi ailesine yaptıkları  korkunç. Düşünsene, kendi soyunu sırf iktidarda kalabilmek için  lanetliyorsun. Deli bir soya dönüştürüyorsun. Çok acımasız bir karar."

"O dönemde bunu uygun görmüş, bir yorum yapılmaz."

"Ben  onun yerinde olsaydım, ailemi bu lanetle uğraştırmazdım. Oztavin'den  sonra gelen Cupuer ailesine bakarsak gittikçe bozulmuşlar. Zirveyi Abrek  gördü."

"Abrek'in yeri asla doldurulamaz."

"Beni tanımamış olsaydı, daha mutlu bir hayatı olabilirdi. Delirmezdi."

"Tamerin, onun kaderinde delirmek vardı. Seni tanımasaydı bile bu sefer başka bir şey onun içindeki çürümüşlüğü çıkartacaktı."

"İkizler  büyüdüğünde ne olacak, çok düşünüyorum. Şu an için çok sakin  karşılıyorlar ama yetişkin oldukları zaman babaları hakkında düşünceleri  ne olacak? Beni suçlu bulacaklar mı, babalarına olan sevgileri fazla mı  olacak gibi düşünceler beni sarıyor."

"Seni de anlayacaklardır. Niye bunları düşünüyorsun ki? İkizler sana çok bağlı çocuklar."

"Onları  yaşatmak için Abrek'i kendi ellerimle öldürdüm. Gazap'ın Oğlu, bana  ikizlerin lanetten kurtulması için Abrek'i öldürmem gerektiğini  söylediğinde düşünmeden kabul ettim. Oztavin'i lanetine onları kurban  edemezdim."

Elimi tuttuğunda ona baktım. Anlayışlı bir şekilde  bana bakıyordu."Korkma, sevgilim. Sen onları kurtardın ve onlar bunu  görecek. Başka bir yolun yoktu."

"Onları korumak için her daim çabalayacağım. Bu nedenle onları taht varisi yapmama kararım sürecek."

"Aldığın  bu karara saygı duyarım. Sana onları asla varis yapma demem, karışmam.  Bu konuda alacağın karar tamamen sana ait olmalı."

"Kararım belli.  Onlardan birisi varis olursa zarar görecekleri açık. Cupuer soyismine  insanlar pek sevgi dolu bakmıyorlar. Zaten bir sorun çıkmaması adına  şimdiden onların hükümdar olmayacağını onlara belirtiyorum. Yüreklerinde  hırs tohumu oluşmadan bunu yapmam lazımdı."

"Evlatlarımız için  güzel bir gelecek kuracağız, ben buna inanıyorum." dedi. Başımı hafifçe  salladım. Bir anne olarak evlatlarım için en çok istediğim şey buydu.

Anlaşılmamak  çok can yakardı. Hayatım boyunca en çok anne olmayı sevmiştim. Anne  olmak, bambaşka bir duyguydu. Abrek'le geçen o sancılı yıllarımda bile  bana destek veren güç, evlatlarım olmuştu. Sonrasında Kaveh'den olan  çocuklarımla beraber bir aileye sahip olduğumu hissetmiştim. İleride  çocuklarımla çatışırsam çok üzülürdüm. Hayatlarına dair istediğim tek  şey, mutlu olmalarıydı. Her seçimlerini desteklemek, kendi hayatlarına  kendilerinin yön vermesini istiyordum. Bu zamanı geldiğinde olacaktı.  Çocukluk dönemlerinde onları korumak adına kararları ben almak  zorundaydım. Umarım onlar adına aldığım kararlarda beni suçlamazlardı.

Kaveh,  sarayımıza gezgin birkaç insanı davet etmişti. Onlarla sohbet etmiştik.  Hatta birkaçını Kaveh himayesine almıştı. Khahra'da sık sık yapılan bir  şey olduğunu söylemişti. Ondan öğreneceğim çok şey varmış gibi  geliyordu. Bazen beni çok şaşırtıyordu, bilmediğim yanını gösteriyordu.  Hayran kalıyordum böyle anlarda.Hayatımdaki en doğru insan olduğunu  kanıtlıyordu. Abrek bunu dediğimi duysa kesin kızardı. Ona göre bu  hayatta ondan daha mükemmeli, daha iyisi var mıydı? Yoktu.

Sabah  senato toplantısı bir tık gergin geçmişti. Sevaran çok baskındı. Bunun  nedenini çözmek basitti. Şu an için kendisini benim en iyi adamım  sanıyordu. Bu nedenle Eldar'ı susturmaya çok çalışmıştı. Eldar ise  babası gibiydi. İnatçı. Drant, oğlunu bu konuda harika  yetiştirmişti.Asla doğru olduğuna inandığı fikrinden vazgeçmiyordu.  Eldar böyle direndikçe Sevaran daha çok inat ediyordu. Onların bu  inatlaşmasını izlemek çok keyifliydi.

Çalışma odama giderken  Eldar peşime takılmıştı. Odaya geçmiştik. Ben masaya geçince ona  oturmasını söylemiştim. Eldar "Hanımefendi, size bir şey demek için  buradayım. Demezsem bunun bedelini kendi canımla ödeyeceğim."

Kaşlarımı hafifçe çatmıştım."Ne oldu, Eldar?" dedim.

"Sevaran,  benim hakkımda bir tatsız bir oyun peşinde. Kendi adamlarım beni  uyarmasaydı, anlamayacaktım bile." dedi. Ellerini sıkmıştı. Kaşlarını  hafifçe çatmıştı."Beni Nesenni'luz Cupuer'i başa geçirmekle suçlayacak." 

"Korkma, Eldar. Ben senin masum olduğunu biliyorum.  Sevaran'a da bu görevi ben verdim. Yanından bazı adamları feda etmesi  için ve benim sessizliğimden şüphelenmesini istemedim."

"O zaman  güzel bir haber, kimleri suçlayacağını biliyorum. Bir liste elimde var,  size veririm. Kendimi korumak adına Sevaran'dan bu bilgiyi çaldım."

"Güzel olur, çok iyi."

"Siz ne zaman Sevaran'ı ortaya çıkaracaksınız?"

"Doğru zaman geldiğinde, Eldar. Bu konuyu çok düşünme, güzel bir şekilde çözüleceğine inanmanı isterim."

"Bir  konu daha vardı. Geçen günlerde elime bir mektup geldi. Saevthas Prensi  Farzad tarafından. Kendisi sizi ve kralımıza doğru tavsiye olarak onu  desteklememi söylememi istiyor."

Kaşlarımı hafifçe havaya  kaldırdım. Saevthas'ın iç meseleleri nasıl bizim sarayımıza kadar taşmış  olabilirdi? "Bir yanıt yazma gafletine düşmediğini umuyorum."

"Hayır,  yazmadım. Yazmak haddim değil. Size karşı sadakatimden şüpheniz  olmasın. Prens Farzad hem sizi yanına çekmek istiyor, hem de bana  yazarak bu saray içinde bir müttefik arıyor."

"Farzad'an uzak  durmamız şart. Saevthas'ın iç meseleleri bizi ilgilendirmiyor, beni  anlıyorsundur. O toprakların hükümdarı, Paiman."

Sakince "Kral Kaveh'in varlığı, Prens Farzad'ı cesaretlendirdiğini düşünüyorum." dedi.

"İkisini  karşı karşıya getirme peşinde, böylelikle aradan sıyrılacak. Güç  savaşında, biz karışmamalıyız. Bu Paiman'ın sorunu. Kaveh'in yapması  gereken şey, kendi oğlunu korumak için hamleler yapmak."

"Acaba Prens Azem'i alsak mı? Böyle bir şey mümkün mü?"

"Ne  yazık ki değil. Azem, Paiman'ın kendisinden sonra seçtiği kişi. Onu  istersek Paiman karşımızda duracak." dedim. Derin bir nefes aldım.  Paiman konusu gittikçe bataklığa dönüyordu. Canımı sıkan şey, her türlü  bu bataklığa batacak olmamızdı."Farzad çok kararlı. Gücü arzuluyor."

"Kral Paiman'ın Tavigan'la olan gerginliğini de kullanacaktır. Her fırsatı değerlendiren birisi gibi duruyor."

"O  zaman Rahibe Chaezan bunu değerlendirir. Bayılır ülkelerin iç  meselelerine karışmaya. Duyduk, Eldar. Ülkeleri birbirine kapıştırmayı  seven birisi, aynı ülke içindeki iki gücü neden çarpıştırmaktan  çekinsin?"

"Sizce bunda kim kazanacak?"

"Sağlıklı  düşünemiyorum, Eldar. Şahsi duygularım, mantığımı gölgeliyor. Gönlüm  Paiman'ın kazanmasını istiyor. O, hükümdar olması gereken birisi. Gücü  muazzam kullanan bu adamın kral olmadığını düşünmek, korkunç geliyor."

"Doğru  adımlar atmalıyız. Bana sorarsanız uzak duralım. Olaylara karışsak  kendi içimizde bile bundan memnun olmayacak insanlarla uğraşmak zorunda  kalırız. Bu da bizi yorar."

"Korkma, karışmayacağız. Dediğim gibi sadece Azem'le ilgili kısım bizi ilgilendiriyor."

"Tüm  olasılıkları düşünmeliyiz, Kraliçe." dedi yavaşça. Kahverengi gözleri  benim üzerimdeydi. Dikkatle bana bakıyordu."Eğer Saevthas hükümdarı  değişirse ne yapacağız?"

"Böyle bir şeyin olması mümkün mü? Eldar, Paiman'ı tanımadığını buradan belli ediyorsun. Paiman asla tahtını bırakmaz."

Eldar  dudaklarını bastırıp başını sağa sola salladı."Haklısınız, duygusal  düşünmeniz bu konuda mantığınızı gölgeliyor ama her duruma hazırlıklı  olmamız lazım. Kral Paiman, devrilebilir ve yerine Prens Farzad  geçebilir. Bu durumda Lussamus'un belli bir politaka izlemesi şart."

"Ben bunu düşünmek istemiyorum, Eldar. Paiman'a inanıyorum. O, her daim Saevthas'ın kralı olacak."

"Böyle  istiyor olabilirsiniz ama diğer ihtimalin olmaması için bir neden yok.  Bence Saevthas Kralı Farzad olursa ne yapmanız gerektiğini şimdiden  düşünün. Aksi halde gecikirse çok zorlanırız."

Ona bir şey  diyememiştim. Doğruyu söylüyordu. Duygusal olarak Paiman'ın kaybetmesini  kabullenmek istemesem de mantığım böyle bir şey olursa yaşanacakları  düşün diyordu. Başımı eğmiştim."Haklısın, Eldar. Duygusal düşünmenin  sırası değil. Lussamus'un geleceği söz konusuysa duygusallığı bir kenara  bırakmam şart. Dediğin ihtimali düşüneceğim."

"Bu süreci güzel  yöneteceğimize inancım tam. Şimdi izniniz olursa başka meseleler için  yanınızdan ayrılmam gerekiyor. Odanıza istediğiniz isim listesini  göndereceğim."

"Gidebilirsin, Eldar. Konuşmamız iyi oldu, gözden kaçırdığım konularda bana büyük yardımcı oldun." dedim ve gülümsedim.

Eldar  ayağa kalkıp başını eğdikten sonra odadan çıkmıştı. Ben oflayarak  arkama yaslandım. Farzad'ın kral olabileceğini asla düşünmemiştim. Dedim  ya, Paiman'a kaybetmeyi yakıştıramıyordum. O, benim gözümde  yenilebilecek bir adam değildi. Tamam, kaybettiği savaşı olmuştu ama  nadirdi. Ona karşı kazanmak, benim için bile kolay olmamıştı. Kaveh  olmasaydı nasıl bana karşı oyun oynadığını anlayabilirdim ki? Zeki bir adamdı, kolay kolay yenilmezdi. Krallığını kaybetmeyecekti. Taç ona yakışıyordu. Farzad kral olursa yapacağım şey basitti. Sınırlarımı Saevthas'a kapatırdım. Farzad sinsi bir adamdı. Burada bile kendine güçlü dostlar edinmeye çalışıyordu. Kral olursa çok tatsız olurdu.

Acaba bize yazdığı gibi Rahibe Chaezan'a yazmış mıydı? Bence yazmıştı. Boş duracak birisi değildi. O zaman işler çok karışırdı. Rahibe, Paiman'ı devirmek adına Farzad'ı ve onun destekçilerini desteklerdi. Desteğini açıkça belli etse ciddiye alacak insan sayısı çoktu. Tavigan'ın bu siyasi gücünden nefret ediyordum. Küçük bir ülkeydi ama korkutacak kadar güce sahiplerdi. Bunda Chaezan'ın payı büyüktü. Nasıl yapıyorsa ülkelere sözünü geçiriyordu. Paiman'ı da yerinden etmek, onun için zor olmazdı. Bunu isterdi. Son zamanlarda söylenenlere göre Paiman Tavigan'a Saevthas'ın zenginliğini sunmuyormuş. Bu aralarındaki soğuk savaşın sebebiymiş. Paiman inatçı bir adamdı. Farzad, hazineyi sunacağım derse veya dediğiyse Chaezan elbette desteklerdi.

Esthere'nin hatırlatmasıyla öğleden sonramı Omae'den gelen şikayetleri dinlemekle geçirmiştim. Bu beni biraz olsun rahatlatmıştı. Paiman ve Saevthas konusunu düşünmek istemiyordum. Zamanı belirsiz bir şeye takılıp kalırsam ilerleyemezdim. Gelen sorunlarla uğraşmak, daha iyiydi. Üstelik insanların bana olan güvenlerini tazeliyordum. Onlara kibirle bakan değil, her daim yanlarında olan bir hükümdar olduğumu gösteriyordum. Bu çok güzel bir histi. Hele bugün gelen kadının küçük kızına Tamerin adını vermesi, beni duygulandırmıştı. Bir şikayet için gelmemişti, teşekkür için karşıma çıkmıştı. Geçmiş yıllarda onu istemediği bir evlilikten kurtardığımı ve sevdiği gençle evlenmesini sağlamam üzerine doğan kızına Tamerin adını vermişti. Bana olan minnet borcunu başka türlü nasıl ödeyeceğini bilemediğinden bunu yaptığını söylediğinde bir parça duygulanmıştım. Tatlı bebeğin kaderi benim kaderimden daha güzel olsundu.

Son kişi gittikten sonra tahtıma yaslandım. "Ne gündü, değil mi?" dedim yanımda duran Esthere'ye.

Esthere "Yorucu ama buna değen bir gün. İnsanların sana olan sevgisini gördün."

"Haklısın. Bu sevgiyi görmeye değer bir gün oldu."

"Bu arada sana bir şey demem lazım. Ben evleniyorum."

"Ne?" dedim heyecanla.

"Harsa bana evlenme teklifi etti. İlk başta hayır dedim, Gabur'a asla gelmeyeceğimi belirttim. O da benim için Omae'de yaşayacağını söyledi. Durum bu olunca teklifine evet cevabı verdim."

"Esthere, senin mutlu olmanı çok isterim. Bu haberle inanılmaz mutlu oldum. Senin adına çok sevindim."

"Evlilik nasıl olacak, inan bilmiyorum. Bir ara Gabur'a gitmem gerecek gibi duruyor. O bir prens ve ailesiyle beni tanıştıracak."

"Git elbette. Bencilce davranıp hayır burada kalacasın diyemem ki." dedim. Ayağa kalkıp Esthere'nin karşısına dikildim. Güzel menekşe gözleri bendeydi. Ona sıkılca sarılmıştım."Sen benim için hep bir kız kardeş gibi oldun. Nerede mutlu olacaksan orada ol, tamam mı?"

"Tamerin, benim evim burası. Bir prensle evleniyorum diye evimi bırakacak değilim. Harsa beni istiyorsa burada kalmaya razı gelmeli."

"Harsa, çok şanslı bir adam. Senin gibi bir kadınla evlenecek." dedim. Birlikte gülmüştük.

O sırada bir asker gelmişti. Gelen asker babamın geldiğini söylediğinde tek kaşım kalkmıştı. Israrla gitmem diyen ablama bak. Yaşamak için dediğimi yapmaya ikna olmuşlardı. Buraya getir demiştim. Eshthere bana bakarak "Ben çıkayım, babanla özel konuş. Fakat şunu unutma, seni kızdırmasın ve üzmesine izin verme." dedi.

"Sorun değil, ben buna alışığım." dedim.

Esthere salondan çıkarken babam içeri girmişti. Ne kadar zengin bir adam gibi giyinip davranmaya çalışırsa çalışsın özünü ortaya çıkartıyordu. Saçları özensiz ve kabarıktı. Sakalları karışmış haldeydi. Bir tek yeşil gözleri parlıyordu. Hırslı ve çirkef gözler. Tiksintiyle ona baktıktan sonra birkaç basamak çıkıp tahtıma kurulmuştum. Ona sertçe bakarken babam zorlama bir şekilde başını eğmişti. Sonra elindeki mektubu bana verdi. Mektubu alıp içine baktığımda gülümsedim. Yaşamak onlar gibisin için önemli bir hazineydi. Bunu kaybetmemek için sürgün olmaya bile razı gelirlerdi.

Gülümseyerek "Ablam niye karşımda aslan gibi kükremeye çalıştı? Bak, ben haklı çıktım." dedim. Mektubu zarfa koymuştum.

Babam "Bizi küçük düşürmekten hep zevk aldın. Ailen değilmişiz de düşmanınmışız gibi davrandın."

"Herkese hak ettiği gibi davrandım ben. Hayatımı mahveden adama ne yapacaktım? Şu oturduğum tahtı mı sunacaktım? Elbette bu şekilde davranacaktım."

"Ben senin babanım."

Gözüm eksik parmaklı eline takılmıştı. Bir parmağını vererek kaderimi değiştirmişti. Şu hayatta çektiğim acılara eş olan şey, bir parmaktı."Bir parmağınla kaderimi mahvettin. Bu mu babalık? Baba dediğin evladı hangi kadere sahip olursa olsun ona sahip çıkar. Sense kendi hırsların uğruna değiştirdin. Ben bunu hak etmedim, baba." dedim. Yeşil gözlerini kısmıştı. Gerçeği bilip bilmememi asla umursamazdı.

"Başka türlü nasıl güce ulaşacaktın? Basit bir azatlıkken sence şu taca sahip olabilir miydin? Hayır! Sana her gece aç yatan, fakir bir kızın hayal bile edemeyeceği hayatı hediye ettim. Sense beni suçlar haldesin."

"Sen bu hayatı kendin için istedin. Ulaşamadığın zamanda bana ihanet ettin. Dua et, seni öldürtmüyorum. Baba katili olmak istemediğim için bu. Yoksa seninle hiçbir alakası yok."

"İstediğin kadar bana kız, ben yaptıklarımdan pişman değilim. Eğer sen bizi yanında tutsaydın, sana karşı olmazdım."

"Yine olurdun, yine bana ihanet ederdin. Senin sözünden çıktığım ilk anda ihanet hançerini bana saplardın." dedim. Tahtımdan kalkmıştım. Basamaklardan inip yavaş yavaş karşısına geçmiştim. Dikkatle bana bakıyordu. Hala umudu vardı. Burada kal diyeceğimi sanıyordu. Çok komikti."Neden beni sevmedin, baba? Neden bana baba olamadın?"

"Ben sana baba oldum. Sahip olduğun..." dedi ve elimi havaya kaldırmamla susmuştu.

"Yıllardır bu yalana sığınıyorsun. Bir parmağını feda etmekle baba olunmuyor. Senin bana olan sevgisizliğin yüzüne her daim kendimi örselenmiş hissettim. Sevgiyi arayıp durdum. Beni sevmiş olsaydın her şey çok farklı olabilirdi. Sevilmenin ne demek olduğunu geç öğrenmezdim."

Babam bunu dememle duraksamıştı. Yutkunduktan sonra bakışlarını benden kaçırmıştı."Birbirimizi asla anlayamayacağız, Tamerin. Boşuna konuşuyorsun."

"Boşuna değil. İçimden geçenleri diyorum. Bir daha seni ne zaman görürüm, bilemiyorum. Capzi Adası'na gelmem zor. Sürgün göreceğimi sanmıyorum, kaderin ne getireceği belli olmaz gerçi ama hislerim bu yönde. Sense ömrünün sonuna dek Capzi Adası'nda olacaksın. Annem ve ablamla birlikte orada yaşayıp gidersiniz."

"Kararın değişmeyecek." diye mırıldandı.

"Değişmesi mümkün değil. Siz benim için kangrenli bir parmaktınız, kesiyorum. Bitti artık. Şunu unutma, bana yaşattığın her şeyi asla unutmayacağım. Ruhumda izi kalan bir yara olarak kalacak."

Başını dikleştirmişti."Ben asla yaptıklarımdan pişman değilim. Yine olsa yine yapardım, Tamerin. Benim doğam bu. Bir gün beni anlarsın diye umut ediyorum. Zira evlatlarım içinde sen bana benziyorsun. Bu gerçekten her ne kadar kaçmaya çalışsan da, gerçek bu."

"Ben sen değilim, baba. Senin kadar bencil olamam." dedim. Yanağımdan yaş süzülünce elimle silmiştim."Umarım bundan sonraki hayatında daha sakin olursun. Capzi'de istediğin zenginlik olacak."

"4 Yaratıcı, seninle olsun kızım. Kendini bu kadar yalnız bırakan bir insan için dileyeceğim tek şey bu olur."

"Teşekkür ederim. Şimdi çık. Yarın sabahki yolculuğa hazırlan. Askerlerle gideceksiniz." dedim.

Babam hafifçe başını sallayıp yanımdan ayrıldı. Onun arkasından bakarken içim acımıştı. Benim bugünlere gelmemi sağlamıştı, doğru ama hayatımın bir yarısının acı dolu geçmesini de o sağlamıştı. Bu nedenle onu affedecek değildim. Geçirdiğim çocukluk, Abrek'le beni zorla evlendirmesi hepsi birer kabustu. Babamı asla affetmeyecektim. Canımı acıtan diğer erkek oydu. Bir kız çocuğu için çok acı olan bir şey değil miydi bu? Hayatta onu inciten ilk insanın babası olması. Sonra bu kızdan hayata dair olumlu bakmasını bekliyorlardı. Asla kolay olmuyordu. Babam, benim hep yaram olacaktı.

Sevaran'ı tutuklamak, kolay olmuştu. İlk önce o isimler teslim etmişti sonrasında ben elimdeki isimleri söylemiştim. En vurucu kısımsa babamın mektubu olmuştu. Sevaran çığlık çığlığa itiraz etse de yaptıkları ortaya çıkmıştı. Şimdi vatan haini olarak cezasını bulacaktı. Yandaşlarıyla beraber cezalarını alacaktı. Gazap Tanrısı'nın adaletini göstermeyi seviyordum. Gücümü bunun için kullanmayı anlamlı buluyordum. Canımı sıkan şey, Nesenni'nin ölmemiş olmasıydı.Esthere'ye yaptığı büyüyü durdur demiştim. Sevaran'ın peşinden ölürse çok dikkat çekerdi. Biraz daha yaşaması sorun yaratmazdı. Sevaran olayı unutulunca o da solacaktı. Lussamus'a zarar veren bir ottu. Söküp atmam için vakit vardı.

Balkonda dışarıyı izlerken Kaveh kollarıyla beni sarınca gülümsedim. Boynumu öpüp "Bugün muhteşem bir zafer kazandın." dedi.

"Nesenni ölmedi." dedim.

"Korkma, o da ölecek. Sonrasında karşımızda kimse tehdit olmayacak."

"Her şey Lussamus için. Güçlü bir hükümdarlık kurmak adına bunları yapıyoruz."

"Evet, sevgilim." dedi ve bir kez daha boynumu öptü.

"Ah, sana bir şey soracaktım. Gazap'ın Oğlu, rüyamda gördüklerim için bir büyüden bahsediyordu. Sana bahsetti mi?"

"Evet, bahsetti ama o büyüyü yapmak için çok erken. Karşı tarafın hamlesini bekleyeceğiz."

Homurdanarak "Geç kalmak istemiyorum." dedim.

"Geç kalmayacağız, aşkım. Biz her daim zamanında hareket etmesini bildik."

"Doğru diyorsun. Diğer yandan geç kalkmaktan korkuyorum. Bugünü ele alalım. Geç kalmış olsaydım, Sevaran ailemi öne sürecekti. Korkunç değil mi? Zamanında doğru hamleyi yaptım."

"Bak, kendi ağzınla söylüyorsun. Zamanında doğru hamleyi yapmışsın. Bunu yaptıktan sonra neden diğer olasılıklara takılıyorsun? Doğru hamle, doğru an. Tüm sorunların çözümü."

Gülümseyerek ona yaslandım. "Haklısın. Doğru hamleyi doğru anda yaptıktan sonra gerisinin bir önemi kalmıyor. Bundan sonrasında daha rahat bir dönem bizimle olacak."

"Senin dudaklarından çıkanlar Fırtına Tanrısı'nın sonsuz kovasına dolsun, sevgilim." dedi. Basit bir dileğin gerçek olsun duasıydı. Bunu duymak, içime huzur doldurmuştu. Tuhaf.

Geleceğe yönelik kaygılarım baskın olsa da doğru hamleyi yaptıktan sonra çözülmeyecek bir şey yoktu. Zamanı kaçırmamak mühimdi. Eh, bunda da hata yapacak bir kadın değildim. O zaman her şey çözülmüştü. Biz doğru adımlarla ilerliyorduk. Kazanmak için adım atıyorduk. Ne yaşanırsa yaşansın, doğruyu bulacaktım. Bulmak zorundaydım. Aksi halde sadece benim değil, sevdiğim herkesin canı acıyacaktı. Bunu görmektense gözlerim kör edilsindi, daha iyiydi.

Tamerin'in ikizleri, Tamerin'e karşı olur mu? Tamerin ikizler için doğru adımlar atıyor mu?

Eldar-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir?

Zayluk-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir? Zayluk'un yaptıkları için düşünceniz nedir?

Tamerin ailesiin uzaklaştırmakla doğru olanı mı yaptı? Onun yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Gelecek bölüm Chaezan olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top