3.23 Daha Güçlü✵

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 10.05.2022 (00:14)

Bölüm Şarkısı: The Neighbourd - Flawless

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Tamerin

Kollarımı kavuşturmuş, arkama yaslanmış bir halde karşımdaki adamı izliyordum. Onun çevresindeki çocuklar kurduğu iletişime hayrandım. Çocukla çocuk olabiliyordu. İnsanın içine işleyen o sıcak, sürmeli gözlerinde saf bir sevgi vardı. Yüzünde kocaman bir yara olabilirdi, uzun saçlarıyla sanki bir canavar gibi gözükebilirdi ama değildi. Yüreğinin temizliğini biliyordum. Onun koca kalbinde bir yer bulabildiğim için kendimi şanslı hissediyordum.

İnsan kaderini seçimleriyle yönetirdi. Bunu çok iyi biliyordum. Başkası veya kendi bu kararı alsın, kader alınan seçime göre yönelirdi. Kimin bu seçimi yaptığına niye baksındı? Hayat akıp gidiyordu. Bu noktada insan kendi kaderinin dizginlerini ele almak zorundaydı. Ben bunu başarmıştım, geç olsa bile. Hep arzuladığım hayatı kurmuştum. Sevdiğim ve beni seven bir eşe sahiptim, sağlıklı ve mutlu olan çocuklarım vardı. Tüm bunlar bana yetiyordu. Başımdaki taç, oturduğum taht başkasının tercihiyle bana gelmişti. Bunu kullanıp kullanmamak benim seçimim olmuştu ve seçimimi sevdiklerimi korumak pahasına yapmıştım. Başarılı ilerleyebilmiştim ama bundan sonrası beni korkutuyordu.

Hislerimde yanılan bir kadın olmamıştım bu zamana kadar. Bu hem bir güçtü, hem de bir lanet. Lanet olan tarafı bir şeyi hissettiğin halde engel olamamaktı. Engel olamadıkça korku denilen zehir kalbi çürütüyordu. Şimdi de bir şeyler hissediyordum, kara günler yaklaşıyordu. Engel olmayacağımı düşünmek, sevdiklerimin zarar görebilecek olması beni mahvediyordu. İşte o zaman kendime soruyordum, neden ben güçlü birisi olmak istemiştim? Sevdiğim herkesi korumadıktan sonra bunca gücü ne yapacaktım?

Bana doğru gelen bir kar topuyla hemen kenara kaymıştım. Şaşkınlıkla bakarken kahkahalar yükselmişti. Bana gülen küçük gruba baktım. Elindeki karı avuçlarıyla top haline getiren Kaveh ve çocuklarımız. Kış bu yıl erken gelmişti. Tadını çıkarmak gerekli diye diye Kaveh'le dışarı çıkmıştım. O çocuklarla oynarken ben buradaydım. Şimdi benim tüm sessizliğimi bozuyorlardı.

Kaveh "Öyle düşüncelere dalma, gel hadi!" dedi ve bir tane attı. Bu sefer ayaklarımın dibine gelmişti. "Ne duruyorsun, Tamerin? İçin ölmüş olamaz ya!"

Metkan "Anne!" diye koşturarak yanıma gelmişti. Onun babası gibi bakan gözlerine gülümsemiştim.

"Benim canımın içi, oğlum." diye mırıldanıp saçlarından öptüm. Biraz onlarla eğlenebilir, üstümdeki karamsar havayı dağıtabilirdim. Oğlumun elini tutarak onların arasına katıldım ve pişman olmadım.

Yatak odasına döndüğümüzde saçlarım nemlenmiş, pelerinim ıslanmıştı. Deri eldivenlerimi çıkartırken hala gülüyordum. Keyifli bir gündü. Kaveh'se benden daha neşeliydi. Metkan'ın suratını taklit edip duruyordu. Ablalarına ve abisine kar atarken yaptığı surat ifadesi komikti. Kıyafetlerimi değiştirdikten sonra koltuğa geçtiğimde "Çok eğlenceli bir gündü!" dedim.

Kaveh yanıma oturmuştu."Eh, eğlenmeyi bilirsen her gün eğlenceli olur. Somurtup durursan sıkıcı geçer. Abrek'e her daim hatırlattığım bir sözdü." dedi ukala bir tavırla.

"Abrek'e hatırlattığın söze bak! Abrek eğlence anlayışını sana göre şekillendirdiyse eyvahlar olsun demekten başka bir şey kalmıyor.Onun eğlence anlayışına sahip olsaydım şu an ellerimizde oklarla insan avına çıkıyor olurduk. Ne korkunç bir durum!"

"Onu delirdiği zamanı görmedim, görmüş olsaydım inan haddini bildirirdim. Sonuçta kötüye kötü demedikçe sende o kötüye ortak oluyorsun, aşkım."

Başımı hafifçe salladım."Evet, ortak oluyorsun. Düşünüyorum, acaba Abrek beni seçmemiş olsaydı yine hayatı aynı olur muydu? Ne dersin?"

"Bence o yine delirir, çevresiyle beraber kendini kaçınılmaz sona götürürdü. Abrek'e acıma, Tamerin. O senin acımanı hakkeden birisi olmadı."

"Abrek kabuslarımın her daim en başında olan birisi, ona acımam mümkün değil. Sadece başka bir hayat mümkün mü, bunu sorguluyorum." dedim. Derin bir nefes aldım. "Ayrıca kötü şeyler hissediyorum, Kaveh. Geleceği ne zaman düşünsem içime karanlık çöküyor. Evet, diyeceksin ki her karanlık kötülük demek değildir. Kendim en güzel örneğim ama bu sefer, başka. Ciddi anlamda ters bir şeyler hissediyorum, beni huzursuz ediyor."

"Sakin ol, Tamerin."

"Sakin kalmaya çalışıyorum ama beynimin içinde beni kemeren bir kurtçuk var. Ya çevremizdeki insanları koruyamazsan ne olur diyor, kenara çekiliyor. Dediğini düşünmek, beni inanılmaz geriyor."

"Bu zamana kadar yaptıklarını düşün, hayatım. Herkesin öyle kolayca yapabileceği bir şey değil. Bunu çok iyi biliyorken böyle karamsarlığa kapılman beni şaşırttı."

Yutkunup kendimi gülümsemeye zorladım. Dediği doğruydu aslında. Niye karamsar oluyordum ki?"Aslına bakarsan neden karamsarlığa kapıldığımı bilemiyorum. Belki hissettiğim şeyin gücü beni karamsar bir hale getiriyor. Abrek'den bile daha tehlikeli bir şey bu. Abrek'in deliliği bana ve ufak bir çevreye zarar verdi. Ülkeye zarar verecekken durdurdum ama bu sefer farklı."

"Hissettiğin şey, büyük ihtimalle büyücülerin bizi sürekli olarak hazırlamaya çalıştığı kişi olmalı. Onu hissettikçe geriliyorsun. Fakat böyle yaparak kendine zarar verirsin. Hatırla, Tamerin. Senin köklerin Gazap Tanrısı'nda saklı. Onun temsil ettiği her şeyi temsil eden, onun açtığı yolda ilerlemekte asla zorlanmayan birisin."

"Güç, benim ruhumda saklı. O güçle doğdum, o güçle ölürüm."

"Bak, Gazap Tanrısı'nın sözlerini ne güzel söyledin. Yüreğine korku tohumları ekersen o tohumlar gerçeğe dönüşür. Lütfen kendine bu kötülüğü yapma."

"Sence gelecek iyi olacak mı?"

Tebessümü içimi ısıtmıştı. Başını hafifçe salladı."Evet, olacak ve bunu biz sağlayacağız. Korktuğun o karanlık, hayatımızı esir almayacak."

"Karanlık hayatımızı esir alırsa ne yapacağız? Girdiğimiz her savaşta kazanacağız diye bir durum yok. Herkes kazanabilir, herkes kaybedebilir." dedim. Kaveh'in sürmeli gözleri düşünceli bir hal alırken buruk bir tebessüm yüzünde yayıldı. Aklında bir şeyler vardı, emindim."Söyle, hadi. Aklında bir şeyler olduğunu anlıyorum."

"Aklımda ne olduğunu o zaman geldiğinde görürüz, olur mu? Hadi, şimdi bu akşamki eğlenceye hazırlanalım. İnsanlar ikimizin üzgün olduğunu görmemeli."

"Bana dememekle ne kazanacaksın?"

"Kazandığım şey, en başından itibaren yenilgiyi kabullenmemen olacak. Tamerin, ben aynı zamanda bir askerim. Savaşırken nasıl olsa öleceğim dersem o savaşta olmamın bir anlamı olmaz."

"Neden savaşırsın?"

"Kazanmak ve yaşamak için savaşırım." dedi ve ayağa kalktı. Dolabın olduğu tarafa yürürken "Aynı zamanda bir ordunun başındaysam ordumu yaşatmaya da çabalarım." dedi. Sonra konuyu değiştirdi, akşam giyeceğim elbiseyi sordu. Konuyu uzatmanın anlamı yoktu, karamsar düşünceleri kovmalıydım.

Kaveh'e hak veriyordum. Daha girmemiş olduğum savaşa karamsar bir şekilde yaklaşırsam yenilgiyi kabullenmiş olurdum. Üstelik daha erkendi. Önümdeki savaşlara bakmam şarttı. Lussamus dışarıdan sakin gözüküyor olsa da içeriden kaynayan bir kazandı. Kontrolü kaybedersem sonumun Abrek'den beter olabileceğini çok iyi biliyordum. Sonuçta insanlara hükümdarların da devrilebileceğini öğreten bendim. Neden beni devirmesinlerdi ki? Saraydaki domini veya domina olarak adlandırılan sözde soyluların işlerine çok ters gelen her şeyi yapıyordum. Zayıf olduğumu düşündükleri andan itibaren saldırmaktan çekinmeyeceklerini de adım gibi biliyordum.

Güçlü olmalıydım, daha da güçlü. Yaşatmam gereken birçok can varken oturup zayıf birisiymiş gibi hayıflanamazdım. Zayıflığın nasıl can yaktığını tecrübe etmiştim. Özümde bu gücü bencil arzularım için kullanmıyordum. Sevdiklerimi korumak içindi. Onlar için gözümü kırpmadan her şeyi yapardım. Daha önceden yaptığım gibi. Abrek'i de ikizlerim için kurban etmiştim. Eh, tahtımı ele geçirme arzumda vardı, bunu atlamamak lazımdı. Abrek ölürse ikizlerimin üstündeki Cupuer laneti kırılacaktı ve başarmıştım. İnsan başarmak istediği zaman başarırdı, hiç şansı yoktu.

Eğlencenin amacı moraldi. Ara ara Kaveh böyle eğlenceler düzenleyerek insanları rahatlatıyordu. Her seferinde bambaşka şeyler sunuyordu, çok ilginç geliyordu. Doğu'nun eğlence anlayışını Lussamus'la birleştiriyordu. Şaşırtıyordu. Tuhaf olan şey, insanların ona uymasıydı. Lussamus insanları uymaz diyordum ama uyuyorlardı. Bugün herkes maskeli olacaktı ve tek renk giyinecekti. İnsanların heyecanlandığını Esthere'den duymuştum. Benim seçtiğim renk kırmızı olmuştu. Tülü kolumu sarıyordu, eteğim salaş bir şekilde açılıyordu. Siyah dantelli bir maske seçmiştim. Kaveh koyu renkler seçmişti, maskesi simsiyahdı. Yakut damlalar göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Kendisine uygun olanı seçmişti.

Salondaki eğlence güzeldi. Maskeli insanların dansı, müziğin akışı hoştu. Ara ara tütsülerle gezinen hizmetçiler görüyordum. İnsanları gevşetmek, eğlenceye sadık kalmaları lazımdı. Kaveh'in ufak bir oyunu daha. Çocukların etrafta koşuşturmasına gülümsemiştim. Şarabımı yudumlarken kendimi huzursuz hissetmiştim. Başımda bir baskı vardı sanki. Kaveh'e baktığımda gülerek Drant'la konuşuyordu. Drant ona baktığımı fark edince "Tamerin, bir şey mi diyeceksin? Gelecek olan Desanz ve Gabur elçileri hakkında konuşuyorduk." dedi. Masum bir tavırla demesi güldürmüştü.

"Bu eğlencede de devlet meseleleri konuşuyor olmanıza hayran kaldım, beyler." dedim.

"Devlete hizmet etmenin vakti olmaz, hanımefendi. Çok iyi bildiğin bir şey." dedi. Etrafındaki eğlenen insanlara baktı. Oğlu Eldar'a bakınca güldü."Tabii bazıları için eğlenceyi kaçırmak büyük bir ahmaklık oluyor."

Kaveh "İnsanların eğlenmesine izin vermeliyiz, Drant. Eğlenmezlerse mutsuz olurlar ve mutsuzluklarını suçlamak için bir kurban ararlar. Bu da biz oluruz. Bunu önlememiz gerekli."

"Kaveh'e katılıyorum. Onlara sorunlarından, şikayet ettikleri durumlardan kaçabilecekleri bir an vermeliyiz. Hem böylece bize olan sevgileri artacaktır. Hiç sarayın böyle eğlencelere ev sahipliği yaptığını gördün mü, Drant?" dedim.

Drant başını iki yana sallayıp "Hayır, görmedim." dedi. Sonra kadehini yudumladı."Lussamus böyle eğlencelere alışkın değil."

"Alışkın değil ama çabuk alışması şaşırtıcı değil mi? İnsanlar sanki böyle eğlenmeyi bekliyorlarmış gibi geliyor."

"Haklısın, Kraliçe. Bu durum beni bile şaşırtıyor. Lussamus değişikliklere kucak açan bir ülke, bunu atlamamalıyız."

Kaveh alaycı bir şekilde "Değişikliklere açık olduğu için hemen kabullenmedim değil mi?" dedi. Drant gerilirken Kaveh gülümsedi, Drant rahatladı."Sakin ol, Drant. Ufak bir şakaydı."

Başımdaki baskı artmıştı. Kalabalıktan çıksam iyi gelirdi belki."Beyler sohbetiniz keyifli ama yanınızdan ayrılmak zorundayım. Kabalık olmaz, değil mi?" dedim.

"İzin alma hata, sevgilim." dedi. Elimi öpünce gülümsedim.

Ayağa kalktığımda başım daha şiddetli ağrımaya başlamıştı. Gürültü artmış, sesler kayıyordu. Etraf bulanıklaşıyordu. Düşmemek için masaya tutundum. Tamerin sesini duymuştum. Sesin geldiği yöne bakınca Kaveh'i gördüm. İki Kaveh mi? Neler oluyor diyemeden her şey karardı, düştüm.

Ruhumun çekildiğini biliyordum. Başka bir yere savrulmuştum. Kim yaptığını bilmiyordum, tuhaf olan buydu. Geldiğim yere bakınca acaba Paiman mı demiştim. Khahra'daki sarayın bahçesindeydim. Üstümde bir festival için giydiğim mavi takım vardı. Paiman benim için seçmişti. Paiman olsa böyle yapmazdı, bunu yapması demek başka anlamlar demekti. Kaveh'i delirtirdi. Öte yandan Paiman'ın bunu yapmayacağını çok iyi biliyordum. Aramızdakiler ölmüştü. O zmaan bunu kim yapmıştı? Amacı neydi?

Paiman sesiyle gülen beni görünce ürkmüştüm. Paiman'ın karşısında durmuş, ona bakıyordum. Paiman'ın bana bakışları aşk doluydu, benim de bakışlarım boş değildi. Yanağımı okşayan eli karşısında gözlerimi kapatmıştım. Uzaktan böyle miydik? Birbirini seven bir çift miydik? Oysa ona karşı güvensizliğim hep içimde vardı. Kendimi tebrik etmeliydim, bunu dışarıya göstermemiştim. O güvensizliği bozmak yerine haklı olduğumu çıkarmıştı. Paiman'a göre normal şeylerdi ama değildi. Beni kazanmanın yolu güvenimi kaybetmekten geçmiyordu. Birçok anımız olmuştu ama neye fayda sağlardı? Şimdi ikimiz birbirimizin yüzüne bile bakmıyorduk.

Sinirle parmağımdaki yüzüğü çıkarıp karşımdaki çifte atmamla kaybolmuşlardı. Arkamdaki gülüşü duyunca dönmüştüm. İşte beni buraya çeken kişi karşımdaydı. Esmer tenliydi, siyah sakalı biraz kısaydı. Siyah saçlarının bir tutamını toplamıştı. Beyaz dişleriyle etkileyici bir şekilde gülüyordu. Rekistaan prensi olduğu yeleğindeki yılan işlemesinden belli oluyordu. Bu prensi görmüştüm, hatırlıyordum. Neydi adı? Farzad! Evet, evet Farzad karşımdaydı. Gözlerimi kısıp "Yaptığınız hiç hoş değil, Prens." dedim.

Farzad ellerini iki yana açıp "Ben masumum, Kraliçe Tamerin. Abim Paiman sizinle olan tablonuzu saklıyorsa o tablodaki anıları çıkarmak benim suçum olamaz." dedi.

"Geçmişi kurcalamak, vazifeniz değil. Bu onunla benim aramda. Sizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor." dedim sert bir sesle. Farzad dudaklarını büktü, masumca baktı.

"Sizi kızdırmak istemedim. İnanın, o tabloya bakarken abimin böyle bir şeyler hissettiğini tahmin edemezdim." dedi. Beni süzdü, nazikçe gülümsedi."Sizi Khahra'da bu halinizle çok etkileyici bulduğum için bu elbiseyle karşımdasınız. Onu da abimle alakalı düşünmeyin."

"Kızdıracak çok şey yapıyorsunuz. Bu kıyafetlerle bile abinizin beni buraya çektiğine dair bir ima vermek istediniz. Çocuk kandırmayın."

"Abimi düşündüğümden daha iyi tanıyorsunuz." dedi. Buruk bir tebessüm yüzümde oluşmuştu. Kendimi tutamamıştım.

"Elbette tanırım, birçok anımız oldu. Onu çözdüm."

"Yerinizde olsaydım bu kadar emin olmazdım. Abimi çok iyi tanıyorsanız size karşı düşüncesini bilirsiniz."

Derin bir nefes aldım. Farzad neyin peşindeydi? Çok sıkıntılı bir durumdu."Prens, buraya ne amaçla geldiniz? Geçmişi kurcalamak vazifeniz değil diyorum, inatla geçmişi deşiyorsunuz. Hem Kaveh'in hem de Paiman'ın öfkesini çekmek istiyorsanız başarılı olma yolundasınız."

"İkisinin öfkesini çekme peşinde değilim, size karşı iyilikte bulunmak istiyorum. Alıştıra alıştıra konuya girmek istiyordum ama sizin tavrınız beni kötü bir yola itiyor. Abimin size karşı bakışını bilmek istemez misiniz?"

"İstemem, biliyor musunuz? Onun bana olan bakışını bilmek bana bir şey sağlamaz."

"Ah, böyle demeyin. Abim sizi pek sevgiyle anmıyor. Onun duygularıyla oynayan, vefasız bir kadın olduğunuzu söylüyor. Sizden çok şikayetçi. Aşkına layık olamadınız, nefret ediyor sizden."

"Abinizin benim hakkımda konuşacağını pek düşünmüyorum." dedim. Öte yandan gerilmiştim. Çünkü gelen raporlar vardı. Saevthaslı tüccarların bir kısmı sağda solda Paiman'ın benden nefret ettiğini söylüyordu. Bu nefretinden dolayı Desanz'ı destekleme peşinde olduğu raporlarda yazıyordu.

Farzad gözlerini kısmıştı."Kraliçe, abimi tanımamış gibi konuşuyorsunuz. O bir şeyi elde edemediği zaman ortadan kaldırmayı seçer. Sizi elde edemedi, ortadan kaldırmayı seçecek."

"Komik bir şaka bu."

"Abimin geçmişini biliyorsunuz. Örneğin Kaveh'le örnekleyelim. Kaveh'i hep bir rakip gördü, gençliğinde ona iftira atıp babamla arasını bozdu. Kaveh'i aşağılattı, isteğine ulaştı."

"Bana dokunacak, zarar verecek birisi değil. Ona inanıyorum, Prens. Benden nefret edebilir, beni suçlayabilir ama bana dokunamaz."

"Kendinizi neden bu kadar dokunulmaz sanıyorsunuz ki? Bunu anlamıyorum. Karşınızda en büyük düşmanınız var."

"En büyük düşman mı? Çok komik bir şaka." dedim gülerek.

"Şaka yapmıyorum, gerçekleri diyorum. Sizi de anlıyorum. Onunla yaşadıklarınız başka olmalı. Korkak Kaveh'in acısını bastırdı, Deli Abrek'den sonra gerçek bir sevgili gördünüz." dedi. Öfkeyle karşısına geçip yüzüne tokat attım. Yüzümü yana düşmüştü. Ağzı açık bir halde bana bakarken pis bir şekilde sırıtıyordu. Eli yanağındaydı.

Parmağımı kaldırıp soğukça "Ne konuştuğunuza dikkat edin, Prens. Yoksa bir gece yatağınızda kanlar içinde kalırsınız. Sizin korkak olarak gördüğünüz benimse cesurca aşkını gördüğüm kocam yapar bunu." dedim.

"Sakin olun, gerçeklerden kaçmayın."

"Neyin gerçeğinden bahsediyorsunuz? Kendiniz bir şeye inanmışsınız, beni de inandırmak istiyorsunuz. Paiman benden nefret etse bile bana zarar vermek istemez."

"Güvenmeyin, Kraliçe. Ölümcül bir hata olur. Desanz'ı desteklerse olacakları biliyorsunuz. Kazanma şansınız azalır."

"Böyle bir şey olmayacak!" diye tısladım.

"Size inanamıyorum. Adam sizden nefret ediyor, nefreti yüzünden ülkenizi ortadan kaldırma peşinde. Ona bu denli savunmak körlük."

"O bana vefasız diyebilir, nefret edebilir ama ben onun düşündüğü gibi bir kadın değilim. Ona inanıyorum, bana zarar verme peşinde değil. İstediği kadar şikayetçi olsun."

"Sizinle ilgili anıları unutmayı seçti o. Gözünüzde masum birisi olarak görmeyin, en büyük düşmanınız abim."

"Anıları unutmayı seçen birisi neden tabloyu ortadan kaldırmadı? Ah, bir hata mı? Peki, yapsın. Onun hata yapmaya hakkı var, hep olur."

Farzad'ın yüzü bozulmuştu. Kaveh'in Tamerin sesini duyunca arkamı dönmüştüm. Bakışları sertti, Farzad'a bakıyordu. Kaveh'e gelip sarılmıştım. Kaveh sinirle "Farzad, neyin peşindesin?" dedi.

Farzad "Benimle görüşmek istemedin, ben de güzeller güzeli Kraliçe Tamerin'i esir aldım. en büyük düşmanınız hakkında uyarmak istedim ama pek inanmak istemedi."

"En büyük düşman mı?"

"Abimiz göründüğü gibi değil, Kaveh. Ülkenizi başınıza yıkmak istiyor. Tamerin'den nefretini artık saklama peşinde değil, sonunda bir aşığı olduğu için. Sakladığı nefretini gösteriyor, kendinizi hazırlayın."

"Söylediklerine ancak çocuklar inanır, Farzad." dedim. Farzad'ın ukala gülümsemesi yüzündeydi. Kendinden emin duruyordu.

"Ben o sarayda yaşıyorum, Kraliçe. Abimi benden daha iyi bilemezsin, sarayın havasını solumuyorsun." dedi. Kollarını kavuşturdu, rahat bir tavırla bakıyordu."Kraliçe'yi anlıyorum, yaşadığı bir yıkım."

Kaveh "Seni yeterince dinledik, Farzad. Bir daha böyle saçmalıklarla karşıma gelme. Yoksa abimle konuşurum."

"Sanki sana inanacakmış gibi davranıyorsun. Onun inanacağı tek kişi, kendisi. Ah, birde şu öğretmeni ekleyelim. Gerisinin sözlerine kulaklarını tıkar. Ben uyarımı yaptığım için rahatım. Başınıza bir şey gelirse üzüleceğimi bilin. Tabii isterseniz saray içinde..."

"Yeter! Senin yardımını istemiyoruz, Prens." dedim. Sonra Kaveh'e baktım. O da bana bakıyordu. Farzad'ın dediklerine inanmamışa benzemesi bir parça rahatlatıcıydı."Gidelim."

Bunu dememle Kaveh parmaklarını şıklattı. Kırmızı dumanlar her yeri sararken Farzad nefes nefese dizlerinin üstüne çöktü. Elleri boğazındaydı. Hırıltılı bir sesle "Bana inanın, abim Tamerin'den nefret ediyor ve bu nefretin bedelini ödetmek istiyor." dedi. Ondan duyduğum son söz bu olmuştu.

Gözlerimi açmıştım. Yanımda Kaveh uzanmıştı. Odanın içindeyse Esthere ile Kan'ın Kızı ellerindeki tütsü çanaklarıyla dolaşıyorlardı. Benim uyandığımı görünce durmuşlardı. Tütsü kaselerini hizmetçi kızlara vermişlerdi. Merakla bana bakıyorlardı. Ne olup bittiğini tahmin etmişlerdir ama ne konuşulduğu konusunda bihaberlerdi. Ne diyecektim, ne diyebilirdim? Tuhaf hissediyordum. İncinmiş gibi. Farzad'ın dediklerine ihtimal vermiyordum, yapamaz diyordum. Fakat tuhaf geliyordu bu. Çok tuhaf. Kelimelere dökemiyordum.

Kaveh uyandığında Esthere heyecanla "Neler oluyor, konuşun." dedi.

Kaveh "Bir şey olduğu yok, Farzad'ın küçük bir şakası." dedi sinirle. Ona bakmıştım. Farzad'a gerçekten sinirlenmiş gözüküyordu, diğer denilenlere karşı tepkisizdi.

"Tamerin neden ölü görmüş gibi bakıyor? Baksana, kendine hala gelemedi."

Başımı iki yana sallayıp "Tuhaf bir deneyimdi, ondan dolayı." diye mırıldandım.

Kaveh "Lütfen odadan çıkın ve dinlenelim. Yorucu bir gündü."

Kan'ın Kızı "Yarın neler olduğunu öğreniriz. Tamerin'in yüzüne bakınca pek parlak anlar değil."

"Söyledikleri parlak değildi, hepsi bu. Dediklerine inanmasam bile söylediklerini düşünmek üzücü." dedim. Kan'ın Kızı uzun uzun bana bakmıştı. Düşüncelerimi okur gibiydi. Dudakları kıvrıldı.

"Üzülmekte haklısın, Tamerin. İnsan onca şey paylaştığı insanın onun hakkında kötü düşünmesini kolay kolay kaldıramıyor. Bunun nedenini sana söyleyeyim. Ona verdiğin değerin boş olduğunu hissetmek, seni üzüyor."

"Bilemiyorum. Yarın konuşuruz bunu." dedim.

Kan'ın Kızı'yla Esthere odadan çıkınca elbisemi değiştirmiştim. Geceliğimi giymiştim. Kaveh'se banyodan sonra yanıma gelmişti. Onun kollarının arasında olmaktan mutluydum. Beni çekip almıştı Farzad'ın yanından. İyi yapmıştı. Farzad'la daha fazla konuşsaydım, daha kötü olabilirdi. Şu an bile içim içimi yiyordu. Acabalarla doluydum. Rahat olamıyordum. Farzad'ın dediklerini destekleyen söylemler vardı. Hoş, bir grup tüccardı. Tüccarların dedikoduları, Farzad'ın dedikleriyle uyuşuyordu. Diğer yandan Paiman'a yakıştıramıyordum. O beni böyle göremez diyordum, yapamaz. Benden nefret edemez, benden şikayet edemezdi. Hayatına girdiğim dönemde onu mutlu etmiştim, nasıl nankör olabilirdi? Vefasızlıkmış, komik. Ben vefasız değildim. Vefasız olsaydım onun hakkında gördüğüm kabusu ona demezdim.

Kaveh saçlarımı oynarken "Sakin ol, Tamerin. Düşüncelerin çok gürültülü." dedi.

Şaşkınlıkla "Sen benim düşüncelerimi okumakta zorlandığını söylerdin." dedim.

"Evet, doğru ama bu sefer kolayca aşabiliyorum. Sanırım Farzad'ın sana dedikleri seni sarstı. Fazla sarsmış olmalı ki, zihnindeki o doğal koruma darmaduman olmuş."

"Farzad'ın dediklerini biliyorsun. Beni sarstı mı, sarstı. Neden sarstığına gelirsek Kan'ın Kızı haklıydı. İnsan bir zamanlar değer verdiği insanın onun hakkında kötü düşünmesini kaldıramıyor."

"Üstüne üstlük içini kemiren şey, gerçek olabilir mi? Seni tanıyorum, Tamerin. Kafanda olmayacak şeyleri bile kurabiliyorsun."

"Beni benden iyi tanıyorsun, aşkım."

"İçin rahat olsun, abim ne senden nefret ediyor ne de bize bu nefretten dolayı saldırma peşinde."

"Nasıl eminsin? Tüccarların dediği her şeyi sana gösterdim. Yerinde olsaydım, bu kadar emin olmazdım."

Keyifle "Kamren'e güveniyorum, böyle bir durumda bizi uyarırdı." dedi. Ah, Kamren! Onu nasıl unutabilmiştim ki? Kendime kızıyordum. Aptalca davranmıştım.

"Ben onu unuttum, biliyor musun? Farzad'ın bahsettiği öğretmen oydu, nasıl aklıma gelmedi? Şaka gibi!" diye homurdandım.

"İnsanlar hata yapar, sevgilim." dedi ve saçlarımdan öptü.

"Kamren'e güvenebiliriz, değil mi? Bizi kandırmaya çalışmaz, çalışsa karşılığını alır diye düşünüyorum."

"Kan'ın Kızı'yla uğraşmak istiyorsa kandırsın. Bu yapacak cesarete sahip değil. Onun orada olma amaçlarından biri, bize ters oluşabilecek durumları önlemek. Bak, Farzad gibi tilkinin yalanını ortaya çıkardık."

Heyecanla "Dur, çözdüm! " dedim ve yataktan doğruldum. Elimi alnıma götürmüştüm. Tanrım, nasıl düşünememiştim?"Farzad, abinin yalnız kalmasını istediği için uğraşıyor. Benden nefret ettiğini söylüyor ki, ona asla yardım etmeyelim. Hatta tüccarların dedikodularını bile o ayarlamış olabilir."

"Farzad bu dediğini yapmaz diyemem. Duyduğuma göre benim yerimi doldurmaya çok hevesli."

"Belki de sadece senin yerini doldurmak istemiyordur, daha fazlasının peşindedir. Paiman'ı uyarsak mı, ne dersin?"

"Uyaramayız, tatlı sevgilim. Uyarsak bizi dinlemeyeceği çok açık. Farzad'la görüştük, hakkında kötü sözler dedi ama inanmadık desek nedenini soracak. Kamren yüzünden desek Kamren'i harcamış oluruz."

"Başka bir bahane buluruz."

Kaveh doğrulmuştu. Yanağımı okşuyordu. Dudaklarıma minik bir buse kondurduktan sonra "Abimin inanacağını düşünüyor musun? Saflık bu. En son yaptığımız görüşmeleri hatırla. Ne sana inandı, ne bana. Farzad hakkında da inanmayacak. Kendi düşüncelerini değiştirmekten yoksun." dedi. Haklıydı, çok haklıydı. Fakat böyle olmasını istemiyordum.

"Böyle bir tehlike karşısında bir şey yapmamız şart, Kaveh."

"Evet, tehlikeli bir durum fakat abimi tanıyoruz. O her türlü tehlikenin üstesinden gelir. Onun zekasına güveniyorum. Her şekilde kazanmanın yolunu buluyor."

"Ya bu sefer bulamazsa ne olacak?" diye fısıldadım.

Gülerek "Bunun ihtimali bile yok! Fırtına Tanrısı sanki abime dokunmuş gibi girdiği her savaşta kazanıyor." dedi.

"Haklısın, abin girdiği her savaşta kazanmanın yolunu buluyor."

"O zaman bu konuya takılmaya gerek yok. Tabii benim yapacağım bir şeyler olacaktır. Mesela annemle kız kardeşimi uyarmak gibi. Bu sefer onları koruyamam, canları acıyabilir."

"Saevthas'dan uzağız ama bizi buluyorlar." dedim. Yastığa başımı koymuştum. Kaveh'e sarılmıştım, onun varlığı beni yatıştırmıştı. Onun saçlarımı okşamasıyla rahatça uykuya daldım.

Paiman adına endişeleniyordum. Onun için endişelenmemek, elimde değildi. Haline acıdığım birisiydi. Hayatı boyunca yalnız kalmıştı, onu düşünen birisi yoktu. Nasıl olsun ki? Çevresine ördüğü duvarlar nedeniyle ulaşılmaz yapmıştı. Şimdiyse onun için gelen bir tehlike vardı. Farzad tehlikenin adıydı. Yaptığı şey, akıllıcaydı. Paiman'ın yardım isteyebileceği kişilerle arasını bozmak ve yalnızlaştırmak. Paiman zeki bir adam olsa bile herkes illa bir yerde hata yapmaz mıydı? Kimse bu hayatta kusursuz değildi, attığı her adım mükemmel olacak diye bir kural yoktu. Paiman'ın da hata yapacağı zamanlar olurdu. Korkum o zamanın, Farzad'la olan savaşında olmasıydı. Gazap Tanrısı yardımcısı olsundu.

Öte yandan Paiman bizden yardım isteyebilir miydi? Farzad böyle bir ihtimali gördüyse bir şeyler var demekti. Acaba dediklerimi ciddiye almış mıydı? Onu uyarmıştım, gördüğüm rüyanın ciddiyetinden bahsetmiştim ama o kibirli davranmıştı. Aylar olmuştu gerçi görüşeli. Fakat kibrini unutmamıştım. Şu an düşününce kibirli davransa bile ihtimal verdiğini görüyordum. Bir yanım rahatlamıştı. Yardım isterse de kesinlikle ederdim. Ne olursa olsun, yapardım. Paiman'la aramdaki bağ farklıydı. İkimizde birbirimizden nefret edemiyorduk. Gazap'ın Oğlu'na göre ikimizin aynı yaratıcının yolunda yürümemizden kaynaklıydı. Evet, Paiman'ın kaderi değiştirilmiş değildi ama Gazap Tanrısı'yla bağının güçlü olması sağlanmıştı. Gazap'ın Oğlu öyle anlatıyordu.

Senato toplantısı tatlıydı. Muhalif kesmi temizledikten sonra kimse bize karşı gelemiyordu. Bunu çok sevmiştim. Güçlü olmayı, gücü kullanmayı seviyordum. Diğer taraftan her şey daha çabuk çözülüyordu. Fakat güvenmiyordum. Senato'nun içinde hala beni sevmeyenler vardı. Köleliği kaldırdığım için bir grup rahatsızdı. Bunu sindirmeleri için ilaç almalarını tavsiye edebilirdim. Ben yapacağımı yapmıştım, geri adım atmayacaktım. Lussamus halkı, mutluydu. Kölelik kalktığından beri mutsuz olan birisi yoktu. Keşke insanların iyiliğini düşünselerdi.

Çalışma odamda önümdeki raporları incelerken kapım tıklanmış, gel dememle içeri Caelum girmişti. Ablamın budala kocası. Tilki suratıyla bana bakıyordu."Ne oldu, Caelum?" dedim.

Caelum "Kraliçem, ufak bir şikayet için gelmiştim. Hatta bir yardım gibi düşünün."

"Neymiş?"

"Bildiğiniz üzere siz beni kütüphaneye layık görmüştünüz. Görevimi layığıyla yerine getirmek..." dedi ve kısa kes dedim sertçe. Böyle cümleleri uzatmasına katlanamıyordum. Öksürdü, kendini toparladı."Kısa kesmemi istediniz, tamam. Nesenni konusunda dikkatli olmanızı istiyorum. Ona kütüphaneden kitapları bahane ederek bazı şeyler iletiyorlar."

"Kim bunlar?"

"İnanın, bilmiyorum. Bildiğim şey kitabı alıyorlar, gizli gizli mektuplaşıyorlar. Sonra mektubu ortadan kaldırıp kütüphaneye geri teslim ediyorlar. Bu sefer hata yaptılar, yakaladım."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Harika! İnsanlar boş durmuyordu. Ayağa kalkıp gülümsedim."Bunu bana söylediğin için teşekkür ederim, Caelum."

"Benim yapmam gereken bir şey, hanımefendi. Biz bir aileyiz, aileler birbirini her daim korur."

"Ah, aile. Üzgünüm ama yaptığın şey, bir ailenin birbirini korumasına dair bir işaret değil. Yaptığın şey, bir kraliçeye yapmak zorunda olduğun bir hizmetti." dedim. Yanıma gelip omzuna dokundum. Söylediklerim onu memnun etmemişti, benden aferin koparamadığı için içten içe sinirliydi."Hizmetin için teşekkür ederim. Hizmetinin karşılığı olarak bir maaş fazla alacaksın."

"Bir maaş fazla mı?" dedi. Sesinde hayal kırıklığı vardı. Derin bir nefes aldım.

"Ne bekliyordun, seni kütüphaneden çıkarmam mı? Komik olurdu, bak sen oraya lazımdı. Bana değerli bilgi sundun."

"Haklısınız, efendim."

"Orada kalmaya devam et. Elbet bu kitaplarla mesajlar göndereni yakalayacağız." dedim. Omzuna hafifçe vurduktan sonra odadan çıktım.

Arkamdan oyunlar dönüyordu. İnsanalar korksa bile yapacaklarından geri durmuyordu. Nesenni'yle mektuplaşmak ne demek oluyordu? Sakin kalmalıydım. Ben taş kalpli bir insan değildim, ani öfke patlamalarıyla karşılık veremezdim. Akıllıca davranmam şarttı. Öfkeli davranırsam onların ellerine koz verirdim. Sağda solda kötülenirdim. Beni olmadığım bir insan gibi gösterirlerdi. Hayır, akıllı bir şekilde oynayacaktım. Saf gibi! Eh, bu zamanında yapmadığım bir şey değildi. Bu rolü oynamakta zorlanmayacaktım.

Nesenni'nin odasına gelmiştim. Askerler kapının önündeydi. Ben gelince kenara çekilmişlerdi. Kapı açıldı ve içeri girdim. Odası genişti, rahat olabilmesi için elimden geleni yapmıştım. Benim yerimde başkası olsa kafasını uçurmuştu. Merhametimin nedeni benim onlar gibi olmamamdan kaynaklıydı. Ben ne yaşarsam yaşayayım, ne yaparsam yapayım özümde iyi bir insandım. Canımı yakanların canını yakardım, doğru ama fazla yanması için uğraşmazdım. Bunu yaparsam haklı olduğum davada haksız duruma düşerdim. Nesenni için bir oda hapsi bence uygundu. Cezasını çekiyordu.

Beni görünce Nesenni ayağa kalkmıştı. Kaç yaşında olursa olsun Cupuer güzelliğini taşıyordu. Bal rengi saçlarını örgüyle toplamıştı, keten mavi elbisesi gözleriyle uyumluydu. Beyaz bir şal kollarında dolanmıştı. Kollarını kavuşturup karşıma geçmişti."Bakıyorum, karşımdasın Tamerin. Ne oldu?" dedi. Soğuk sesi iç dondurucuydu.

Gülümseyerek "Seni özledim, geldim." dedim.

"Beni özlemek mi?Sen benimle alay etmek için buradasın. Zavallı halimi görüp görüp eğleniyorsun. Abrek'i kınardın, senin de ondan farkın yok."

"Abrek'le ben bir miyim? Ağzından çıkanı duymuyorsun. Abrek'le aynı olsaydım seni saray bahçesine salar, elimde okla kovalardım. Oysa bak, normal insanlar gibi seni yaşatıyorum."

"Ölümden beter bu! Dört duvar arasında bir hayvanım. Senin merhametine bağlı yaşıyorum. Günümü sayıyorum. Bir an önce ölmek için dua ediyorum."

"Ölmek için dua eden birine göre fazla dışarıyla iletişim halindesin. Ne istiyorsun, bir şişe zehir mi? Bana ilet, daha mantıklı." dedim. Ona doğru yürüdüğümde birkaç adım geriledi."Karşıma geçip kendini acındırma, Nesenni."

"Kafanda kurup kurup gelmişsin!" diye tısladı.

"Kafamda kurup kurup gelseydim karşımda konuşma şansın olmazdı. Ah, aptal insanlara karşı sabrım pek yok."

"Ben masumum, ne bahsediyorsun anlamıyorum."

"Kitaplarına gelen mektuplardan haberim var ama senin masumiyetine inandığımdan kurcalamayacağım." dedim. Yalanıma inanıp inanmama konusunda arada kalmışa benziyordu. Beni süzüyordu, dudakları bükülmüştü."Masumiyetine inanmasaydım seni şu an öldürürdüm, biliyorsun."

"Evet, öldürürdün. Bunu yapamazsın diyemem." diye mırıldandı.

"İyi niyetimin göstergesi olarak ne yapabilirim? Bence Venira'ya bir mektup yazmanı sağlayabilirim."

Nesenni'nin şaşkınlıktan ağzı açılmıştı. Ardından dizlerinin üstüne çöktü, bana masumca baktı."Gerçek mi yalan mı? Benimle eğlenmek için demiyorsun, değil mi?"

"Hayır, demiyorum. Sana olan iyi niyetimi gösteriyorum. İnan, bana. Tabii mektubundaki yazılanlar gözden geçirilir, o kadar serbestlik tanıyamam."

"Ah, sorun değil." diye mırıldandı.

"Senden tek isteğim uslu bir hanım olman, anlıyor musun? Bu sarayda kimse senden iyi hanımlık dersi veremezdi, ikimiz bunu çok iyi biliyoruz."

"Söz, olacağım." dedi.

Gülümsedim. İkimizde çok iyi biliyorduk ki, olmayacaktı. Nesenni'ye güvenmek demek, uçurumdan aşağı atlayıp ölmeyeceğim demekti. Oysa tuzağa çekiyordum, farkında değildi. Aklındaki düşünceleri sağlamlaştırmak adına böyle bir adım atmıştım. Venira'ya yazacağı mektuba takılmıyordum. Sonuçta Venira'nın bana muhtaç yanını biliyordum. Ztin meselesinde bana muhtaçken beni karşısına alamazdı. Hele hele ablası için. Nesenni'yi çoktan harcamıştı. Güzel bir hamle olmuştu. Şimdi bu sineğe gelecek olan örümcekleri tek tek avlamak olacaktı. O vakit, hepsinden kurtulacaktım.

Nesenni'nin yanından ayrılmıştım.Keyifliydim. Nesenni ve çevresindekileri yakacağım zaman için sabırsızdım. Hepsinden kurtulmuş olacaktım. Tuhaf gelebilirdi ama Caelum'a da dikkat edecektim. Bu iş bana göre uzun süredir vardı, Caelum göz yumuyordu. İşine gelmediği için bana demişti. Böyle hissediyordum. Hislerimi desteklercesine Nesenni'nin tavırları vardı. Odadan çıkmadan önce sohbet etmiştik. Onu biraz daha gözlemlemek istemiştim. Venira'ya mektup yazmasına izin verdiğimden hemen yumuşamıştı. Caelum da bu işin içindeyse işler değişirdi. Acaba ablamdan bir şeyler istese miydim? Caelum'a dikkat etmesi gibi. Ah, bunu  istemiyordum. Babama ve onlara muhtaç kalmak istemiyordum. Kendi başıma çözecektim. Hem belki de ailemden kurtulmak için gerekli olan fırsat elime geçerdi.

Akşam yemeğinde Kaveh'e her şeyi anlatmıştım. Başını sallayarak beni dinlemişti. Etimi keserken "Sence ablamı uyarmam şart mı?" dedim.

Kaveh "Bence uyarma ama ona bir şeyler biliyormuş gibi sezdir."

"Neden?"

"Ablan bana göre senin iyiliğini düşünecek birisi değil. Uyardığın zaman anında kocasına yetiştirir. İlk önce bunu test etmen lazım."

"Haklısın, çok haklısın." diye mırıldandım.

"Caelum'a gelirsem ihanet etmemesi için bir neden yok. Bir türlü istediği yükselmeyi alamadı, haliyle düşmanlarımızla hareket edebilir. Diğer taraftan onlardan da istediğini alamamış ki, sana söyledi. Tehlikeli bir adam."

"Sinsi birisi ama karşısında kimin olduğunu bilmiyor. Artık evde benden nasıl bahsediyorlarsa kandırırım sandı."

Gülerek "Aileler işte. Çocuklarını kendi görmek istedikleri şekilde görüyorlar." dedi.

"Aptallık bu."

"Aptallık ama bizim için faydalı bir durum. Birçok pisliği temizlemiş olacağız." dedi. Kadehimi yudumlarken suratını ekşitmişti."Ah, sana Tavigan mektubu söylemeyi unuttum."

"Ne oldu?"

"Yeni bir mektup geldi, bizzat Rahibe tarafından yazılmış. Aldıkları karara göre aynı dinden olan hiçbir ülke Tavigan'ın izni olmadan birbirini desteklemeyecekmiş. Aslında yine bu konuda özgürmüşüz ama yaparsak yaptırımları olacakmış."

Şaşkınlıkla "Delirdi mi bu kadın?" dedim.

"Deli olduğundan şüphen mi vardı, sevgilim?"

"O kim oluyor, buna karışıyor? Resmen din diye sömürme peşinde, daha fazlasını istiyor."

"Ülkeler birbirine yardım ederse birlikte ne kadar güçlü olacağını görmüş olacak, Tavigan asla hoşlanmaz. Olası bir Tavigan ayaklanmasında birlikten doğan güçle yıkılırlar."

Masaya sertçe vurdum."O kadın, hiçbir şey değil. Ne bizi yönetebilir ne de başka ülkeleri. Sırf din diye hükümdarların hükümdarı gibi davranamaz. Ona bu yetkiyi tanımamalıyız."

"Tamerin, ne yapabiliriz?"

Başımı dikleştirip gülümsedim."Hemen karşı çıkamayız, doğru ama kendimizce uyarabiliriz sevgilim. Hala bize muhtaç birisi. Hazineyle bağı kesilirse geri adım atması kaçınılmaz olur."

"Paraya düşkün olan Chaezan'ı güzel savuşturacaksın."

"Eh, geçici bir önlem bu ama zaman kazandırır. Zamanı gelince de ondan bağımız kopacak, sevgilim."

Elimi tutup öpmüştü."Buna inanıyorum, aşkım." dedi.

Mektubu yazmak için günlerimi vermiştim. Ne sert olacaktı ne de uysal. Gücümü göstermeden hissettirmek istiyordum. Chaezan'ın güce olan zayıflığını kullanmak istiyordum. Kelimelerimi özenle seçmiştim. Son haline bakarken gülümsüyordum.

Sevgili Rahibe Chaezan

Bu mektubu kaleme alırken hislerim karmakarışık. Bir yanım sizin gücünüze sığınmak, yol göstericiliğinizin ışığında boğulmak istiyor. Diğer yanımsa aldığınız karar karşısında şaşkın, nasıl bu kararı almış olabilir diyor. Biliyorum, aldığınız kararların sorgulanmasından hoşlanmasınız ama elimde değil. Ben bir hükümdarım, ister istemez her kararı sorguluyorum. Bunu anlayabileceğinizi umuyorum.

Gelen mektuba göre aynı dinden olan ülkelerin birbirine yardım etmesini istemiyormuşsunuz. Gerekçe olarak yaratıcıların her sınav, her insana özeldir emrini öne sürmüşsünüz. Şunu hatırlatmak isterim. Kimi sınavlar vardır ki, tek bir insanın sınavı olmaz. Birçok insanın sınavı olur, birleşip bu sınavdan geçmesi istenir. Tarihte de çokça yaşanmış. O vakit, neden ayrı ayrı bu sınav verilmedi?  Düşündürücü değil mi? Eh, bir hükümdar olsam bile sorgulamam gereken yerde sorguluyorum. Umarım düşüncem sizi rahatsız etmemiştir. Aslında rahatsız olmazsınız, inanıyorum düşünen insanları seviyorsunuzdur. Düşünmeden her emri kabul eden insanlar, sizce de sıkıcı değil mi? Hükümdarlarla iletişim halindesiniz, aptal bir hükümdarın yaratacağı sorunları biliyorsunuzdur.

Diğer taraftan seçimin yine bize bırakıldığını söylüyorsunuz ama yaptırımların varlığından bahsetmişsiniz. Yaptırımlar ağır olursa Tavigan'ı nasıl besleriz, nasıl dinimizin kutsal topraklarının kalkınmasını sağlarız? Biz bunu sağlayamazsak Tavigan nasıl geçinebilir? Kötü bir durum olur bana göre. Bu nedenle bırakın, ülkeler birbirine yardım etsin. Yaratıcılar bile yardımları öğütlerken ülkelerin birbirilerine yardım etmemesi onların yolundan sapmak olur. Bakın, yine dinimize uymadığını gösterdim bu emrin pardon tavsiyenin.

Uzun uzun yazıp canınızı sıkmayacağım. Uyarımı, ah özür dilerim, tavsiyemi dikkate alın. Yoksa Tavigan hazinesi için sıkıntılı günler çok yakın!

Lussamus Kraliçesi

Tamerin'lus Cupuer

Keyifle mektubu zarfa yerleştirdim, kartal mührümle mühürlemiştim. Keşke Chaezan bu mektubu okurken yüzünü görebilseydim. Aptal kadın! Bu dünyada tek zeki kendisi değildi. Ona öylece herkesi yönetme imkanı verecek değildim. Kimse Lussamus'a karışamazdı, kimse yönetemezdi. O da öğrenecekti. Koparacaktım ondan ülkemi. Güçlendiğim vakit olacaktı. Chaezan şimdilik beni yönettiğini sansındı. İnanıyorum ki, ondan da kurtulacaktım. Sonrasında daha mutlu bir ülke olacaktı, daha güçlü bir ülke bırakacaktım. Güç benim kaderimdi, bunu biliyordum. Bildiğim yoldan yürümekten vazgeçmeyecektim.

Farzad-Tamerin görüşmesi için düşünceniz nedir? Farzad gerçekleri mi söylüyor yoksa her şey planının parçası mı?

Paiman olası bir durumda Tamerin-Kaveh'den yardım ister mi? Paiman'ı Farzad konusunda uyarmamak bir hata mı?

Tamerin'in Nesenni hamlesi doğru mu? Nesenni'yi yaşatması, düşmanlarını bulmasında yardımcı olur mu?

Tamerin'in Chaezan'a yazdığı mektup için düşünceniz nedir? Chae'nin tepkisi ne olur?

Gelecek bölüm Kaveh olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top