3.17 Ölü Yılanlar ✵

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 14.04.2022 (00:16)

Bölüm Şarkısı: Evanescence - My Last Breath

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Tamerin

Kapkaranlık bir koridor önümdeydi. Yürüsem başka bir şeydi, yürümesem başka bir şey. Her iki seçeneğin bana iyi bir şey getirmeyeceğini hissediyordum. Yürü diyordu bir ses. Kim olduğunu bilmediğim bu ses tok ve derinden geliyordu.

Yürü, Tamerin. Onlar için yapmak zorundasın.

Neden buradaydım, neyi yapmak zorundaydım fikrim yoktu. Karanlığa dalmam gerekiyorsa dalacaktım. Yürümeye başladım. Ben yürüdükçe karanlıktan gelen acı dolu çığlıklar vardı. Haykırışlar, yakarışlar.

Merhamet et, yakmayın bizi. Onu istiyoruz, lütfen onu bizden almayın.

Kurtarmak istiyordum, bir şeyler için çabalamak istiyordum. İçim eziliyordu. Ruhum kanıyordu ama elimden bir şey gelmiyordu. Yapabildiğim tek şey ilerlemekti. Ağlamamak için ellerimi sıkıyor, dipsiz karanlığa bakıyordum. Sussunlar istiyordum, bağırmasınlar. Ben gelmiştim işte, niye bağırıyorlardı? Hükümdarları buradaydı, yakarışları kesilmeliydi. Başka bir şey vardı, hissediyordum. Neydi? İçimin acımasına sebep olan şey, neydi? Gazap Tanrısı, Adaletin Babası, yardım et bu biçare kızına. Senin yolundan giden beni yüzüstü bırakma, yalvarırım.

Yürümek benim için güçleşse de sonunda bir kapının önünde durmuştum. Karanlığın içinde parlayan bu kapıya bakakalmıştım. Ahşap kapı zarifçe oyulmuş, altın yaldızları karanlığın içinde parlıyordu. Bu kapıyı daha önce görmüştüm. Khahra'daki sarayda. Kapının altın kolunu tuttum. Arkama dönüp baktığımda dipsiz karanlık vardı. Geriye dönemezdim, karanlık beni hapsederdi. Kapıyı açıp içeri girmeliydim. Ateş gibi sıcacık olan kapı kolunu çevirdim, içeri kapıyı açtım. İçeriye girince gözlerimi kısmıştım. Büyük bir aydınlık beni karşıladığı içindi. Fakat kapıyı kapatınca aydınlık gitmişti, yerini yıkıma bırakmıştı.

Evet, yıkımdı. Harabe bir odaya girmiştim. Tavanı yıkık döküktü, gri bulutları görüyordum. Tuhaf bir şekilde tavandan ölü yılanlar sarkıyordu. İğrenç bir görüntü! Her yer tozlanmıştı. Hafifçe öksürdüm, sağa sola baktım. Yıkılan bir taht, kırık bir taç vardı. 4 Yaratıcı aşkına! Neler olmuştu burada? Kırılan tahta çıkılan basamakların dibinde yerde yatan iki beden vardı. Beyaz örtülerle örtülen bu bedenler bir kan gölcüğü oluşturmuştu. Onlara doğru yürüdüm. Bedenlere eğildim. İlk önce sağdakini açtım. Açmamla geri çekilmem bir olmuştu. Gördüğüm yüz, Azem'di. Gözleri kapalı, yüzü solgundu. Mor olan dudaklarından bir damla kan süzülmüş, kurumuştu. Ellerim titriyordu. Yutkunmakta zorlanıyordum. Diğer bedene baktım.

Lütfen, lütfen Kaveh olmasın. Lütfen!

Korka korka örtüyü açtım. Gördüğüm yüz karşısında minik bir çığlık dudaklarımdan döküldü. Paiman boylu boyunca yatıyordu. Gözlerinin altı mosmordu, teni buz gibiydi. Dudakları solmuştu. Örtüyü biraz daha indirdiğimde boynunun morarmış olduğunu gördüm. Boğmuşlardı onu. Elimin tersiyle yanağını okşarken içim acıyordu. Derinlerden bir parça kopmuştu. Böyle bir sonu hak etmiyordu. Ne yaparsa yapsın, onun sonu kötü bitecek bir hikaye değildi. Güce aşık olması onun suçu değildi, hayat onu buna itmişti. Elbette iyi bir sonu olmalıydı. Yatağında huzurla ölmeliydi, yaşlanmalıydı. Bu halde olmamalı, bu şekilde ölmemeli. Bir krala yakışan ölüm bu olamazdı. Örtüyü sıkarken öfkeyle soluklandım. Bedelini ödeyeceklerdi. Azem'in ve Paiman'ın canını alanlar, daha beter olacaklardı.

Bir tıkırtı sesi duymuştum. Yukarı baktığımda ölü olan yılanlar canlanmıştı. Bağlı oldukları yerlerden çıkmak için çırpınıyorlar, bana doğru ağızlarını açıp sivri dişlerini gösteriyorlardı. Hayır, hayır düşmeyin üstüme diye mırıldandım. Yılanları izlemekten donakalmıştım. Bedenim hareket edemiyordu, yukarıdaki yılanları izliyordum. Üstüme düşseler olacakları biliyordum. Yavaşça yutkundum. Cesur olmalıydım ama olmuyordu. Taş gibiydim. Tam tepemdeki üstüme düştü ve çığlık çığlığa bağırdım.

Tamerin, Tamerin sesleriyle uyanabilmiştim. Titreyerek uyandığımda uyku sersemiyle bana bakan Kaveh'i gördüm. Saçı dağılmış, gözleri kısıktı. Sıkıca ona sarıldım, gözlerimden akan yaşı durdurmadım. Hıçkırıklara bir anda boğuluvermiştim. Kaveh'se saçlarımı okşamıştı, sakinleşmem için ağlamama izin vermişti. Gözlerimin önünde iki ceset vardı, yıkılmış bir yerde yatıyorlardı. Hak etmedikleri ölümleri görüyordum günlerdir. Rahatsız ediyordu, beni boğuyordu. Bir şey yapamamak yoruyordu, beni geriyordu. Masum Azem, o hale nasıl gelmişti? Paiman nasıl boğdurulmuştu? Tanrım! Canım çok ama çok acıyordu. Nefes alamayacak kadar zorluyordu.

Kendime geldiğimde Kaveh bana su uzatmış, titreyen ellerimle bardağı zar zor tutmuştum. Suyu içtikten sonra "Yine aynı kabusu gördüm." dedim. Bardağı Kaveh'e geri uzatmıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp yanaklarımı silmiştim, tekrardan ağlamak istemiyordum."Anlatmam için beni zorlama, yalvarırım."

Kaveh "Tamerin, farkındaysan günlerdir bu kabusla boğuşuyorsun. Aynı kabusu görme nedenin mutlaka var ama sen bunu saklıyorsun. Saklayarak bir şey elde edemezsin."

"Çok korkunçtu, berbattı. O kadar gerçekçi ki asla sorgulamadım, mümkün değil. Bir uyarı mı yoksa..." dedim ve duraksadım. Cümleyi tamamlamak ağır geliyordu. Yoksa değiştiremeyeceğimiz bir gerçek mi? Dudaklarımdan dökülemiyordu. Acı veriyordu, derin bir acı.

"Yoksa ne?"

"Çok güçlü bir çift olduğumuza inanıyorum. Fakat biliyorsun, gücümüz bazı şeylere yetmiyor. Ya gücümüzün yetemeyeceği bir kabus görüyorsam ne olacak? Canın acır, kahrolursun. Canının acıdığını görmek istemiyorum."

"Diğer yandan sen acı çekiyorsun, kendini derin bir ıstırap içinde bırakıyorsun. Böyle yaparak beni üzüyorsun? Söyle aşkım, beraber göğüsleyelim. Biz bu zamana kadar her şeyi beraber göğüsledik." dedi. Dudaklarıma minik bir buse kondurdu sonra boynumu öptü. Sıcaklığı beni gevşetmişti."Lütfen, söyle." diye fısıldadı.

"Ben geceleri Paiman ve Azem'in ölü bedenlerini görüyorum, ölü yılanlar canlanıp bana saldırıyorlar."

"Ah, hayır!" diye mırıldandı.

Başımı iki yana sallayarak "Böyle bir kabusla boğuşmak, beni yoruyor. Bir şeyler yapılmalı." dedim.

"Ne yapabiliriz? Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz."

"Şu an Khahra'da her şey yolunda mı? Azem'e tehlike olabilecek bir şey yok değil mi?" dedim. Dudaklarını büküp kafasını salladı.

"Her şey yolunda. Azem'i daha yakında izletebiliyorum, biliyorsun. Bir tehlike olsaydı mutlaka öğrenirdim ve onu oradan kurtarmak için her şeyi yapardım."

"Belki de abine gelen bir tehlike var."

Gülerek "Tamerin, abimi ikimizde tanıyoruz. Sence olası bir tehlikeyi anlamaz mı?" dedi.

Dediği doğruydu. Paiman çok zeki bir adamdı, ileriyi görürdü. Kaybedecek olduğu bir savaşta bile kazanmanın yolunu buluyordu."Haklısın ama neden böyle bir rüya görüyorum? Neden beni huzursuz ediyor?" diye mırıldandım.

"Rahatla." dedi ve omzumu öptü."Gündüz ilk işim bu konuyla ilgilenmek olacak. Hem abime ulaşacağım hem de diğerine."

"İşte bu beni rahatlattı." dedim. Kaveh'in göğsüne başımı koydum, o bir elini belime atmıştı."Uyarmazsak gelecekte çok pişman olacağımızı hissediyorum."

"Umarım abim ciddiye alır." dedi ve esnedi. Bir şey demek istemedim. Gözlerim yavaş yavaş kapandı, Kaveh'in kollarında daha huzurlu bir uykuya daldım.

Kabussuz bir güne başladığım için kendimi şanslı hissetmem gerekiyordu. Fakat düşüncelerimin ağırlığı berbattı. Başım çatlayacak derece ağrıyordu. Kahvaltı sonra saray hekimlerinden ilaç istemiştim, gelmişti. Senato toplantısına bile katılmak istememiştim. Kaveh bensiz idare edebilirdi. Zaten Senato toplantıları tatsız geçiyordu. İnatla köleliğin kaldırılmasına karşı olan senatörler vardı. Kendi sonlarını böyle getiriyorlardı. Onlar için yapacağım hamlenin tamamlanmasına az kalmıştı. O hamleden sonra kölelik tamamen kalkmış olacaktı. Daha parlak bir Lussamus'la güçle ilerleyecektik. İnsanların emeklerini sömüren asalakları Lussamus'dan silecektim. Bir daha da kimse köleliği Lussamus'a getiremeyecekti. Hür insanların yaşadığı bir dünyayı hayal ediyordum. Hayalimin gerçekleşmesi imkansız olamazdı.

Arkamdan bir şeyler döndüğünü hissediyordum. Bana karşı olanlar vardı, hamle yapmak için bekleyenler. Hamle yapmadan onlara saldıramazdım. Kendimi suçlu gösterirsem istediklerini onlara vermiş olurdum. Ben kötü birisi değildim, hayır ama masum olduğumu da düşünmüyordum. Hayat bana öyle tokatlar atmıştı ki, masumiyet denilen şeyi kan kusarcasına kusmuştum. Bir daha da geri kazanamamıştım. Masum olunca eziliyorduk belki de. Güçlü kalmak istiyorsak masumiyeti bir kenara atmak gerekiyordu. Tamam, tamamen güçle insanları ezelim demiyordum ama masum kalacağım diye güç peşinde koşmamazlık yapamazdık. Hayatta kalmak istiyordum, sevdiğim herkesi korumak ve mutlu olmak. Güçlü olursam bunları başarırdım. Hayat zayıflara acımıyordu, tekme atmaktan çekinmiyordu.

Elimdeki kitabı okurken kapım tıklanmıştı. Başımı kaldırıp kapıya baktım. Baş ağrımdan ve keyifsizliğimden dolayı günü kendime ayırmaya karar vermiştim. Kraliçe odalarından birisini kendime göre düzenlemiş, ara ara buraya çekilirdim. Buraya çekildiğim zaman rahatsız edilmek istemediğim anlaşılırdı. Demek bir sorun vardı. Gel dememle içeri Esthere girdi. Koyu saçları toplanmıştı, buğday tenine yakışan kırmızı ipek bir elbise giymişti. Gözleriyse büyünün etkisiyle parlıyordu. Gümüş parçalar belirgindi. Hızla saygıyla eğildikten sonra tekli koltuklardan birisine oturmuştu. Kitabımı kapattım, sehpanın üstüne bıraktım.

"Ne oldu?" dedim.

Esthere "Venira seninle konuşmak istiyor!" dedi hızla. Gözlerimi kısıp ona baktım. Ciddi miydi? Venira benimle neden görüşmek istesindi? En sonki görüşmemizde üstüme yürüyordu."Bakma öyle, gerçekten seni görmek istiyor. Bana ulaştı."

"Tanrıçaların gülümsemesi adına şaka mı yapıyorsun? Şakaysa hiç komik değil."

"Şaka değil, Tamerin. Kendisi bu sabah bana ulaştı ve seni görmek istediğini söyledi. Hemen şimdi olsun istiyor."

"Venira beni çok şaşırtıyor. Madem bu kadar acelesi var, niye Kaveh'e derdini anlatamamış? Tuzağa çekilmeyeceğimi nereden bilebilirim?"

"Ters bir şey olsaydı, hissederdim. O da çok sakindi, rahattı. Bana sorarsan kötülük peşinde değil."

"Cupuerlere güvenmiyorum, güvenmemek için birçok nedenim var. İstemediğimi ilet."

"Ben de ona söyledim, inat etti. Bir şey yapacak kadar deli değildir, Kaveh'e karşı tepkilerini bana anlattın. Kaveh'i karşısına almayacaktır."

"Bu da doğru. Kaveh'in büyü anlayışından pek hoşlanmadı. Bana zarar verirse ona pek iyi şeyler olmayacaktır." dedim. Saçımı parmağıma doladım, başımı sağa eğdim."O zaman görüşmekten zarar gelmez."

"Rahat ol, ters bir şey olursa hemen elimden geleni yaparım."

"İyi o zaman. Tatlı Venira'nın derdi neymiş, öğrenelim." dedim.

Esthere'nin sarayda ona özel bir büyü odası vardı. Benim emrimle bu odayı kullanıyordu. Kimi Tavigan yanlıları buna bozuluyordu ama pek umursadığım denilemezdi. Yaratıcılar ona böyle bir yetenek vermişken neden kullanılmasındı? İnsanlar çok aptalca düşünüyordu. Büyüye karşı değildim. Madem yasaktı, niye aramızdalardı diye sorduğum zaman susuyorlardı. İşte haklılığım burada da belli oluyordu. Bir şey yasaksa bu katı bir şekilde gösterilirdi. Büyü hayatımızda iyi bir şekilde kullanıldığında güzelce yardımcı oluyordu. İnsanların hayatı değişiyordu. Kötülük için kullanıldığında da çözüm yine aynı oluyordu. İnsanlar bunu anlamıyordu.

Esthere beni Venira ile görüşmek için hazırlamıştı. Tütsüler yakmış, büyülü suya ellerimi sokmuştum. Kan dolu minik bir kavanozu boynuma asmıştı. Ters bir şey olursa bunu dökmemi istemişti, hemen buraya gelmemi sağlayacaktı. Önlemini sevmiştim. Mumları tek tek yaktıktan sonra çevremde dönmeye başlamıştı, büyülü kelimeleri söylüyordu. Bende ona kendimce eşlik ediyordum. Gözlerim ağır ağır kapanırken ruhum bedenimden sürüklenmişti.

Geldiğim yeri görünce istemsizce gülmüştüm. Venira'nın harika bir mizah anlayışı vardı. Reme'deki eve çağırmak, tatsız bir şakaydı. Bir şey demeyecektim. Kendisi hala geçmişe tutunuyorsa yapacak bir şey yoktu. Herkes kendi yoluna gitmişti, niye anlamıyordu? Yaptıklarımdan pişman değildim, daha fazlası bile olabilirdi Cupuer Ailesi için. Canımı nasıl yaktıklarını biliyordum, ruhumda taşıdığım yaraların mimarlarından birisi de onlardı. Yine de kendi yoluma gitmeyi bilmiştim. Venira'ya kalsa kazığa bağlanıp yakılmalıydım. Tüm kötülüklerin annesiydim, asla kutsanmayacak bir ruhtum. Ah, deli Venira! Keşke benim açımdan olaylara bakabilseydin. İşte o zaman ikimizin arasındaki savaş durulurdu.

Alt katta değildi. Merdivenden yukarı çıkmıştım, Abrek'in çalışma odasının kapısının açık olduğunu görmüştüm. Eh, bu odayı seçme nedeni de belliydi. Burada beni ve Kaveh'i basmıştı. Kıkırdama sesi vardı. Yavaş adımlarla yürüdüm. Kapının önünde durdum. Tekrardan aynı sesin kıkırdadığını duydum. Kapıyı açtığımda gördüğüm manzara beni şaşkınlığa uğratmıştı. Ben ve Kaveh vardık. Kaveh'in kucağına oturmuştum, onu tutkuyla öpüyordum. Kaveh'in elleriyse benim kalçamdaydı. Beni sımsıkı tutuyordu. Karşımdaki ben başını kaldırmış, beni görünce Kaveh'den ayrılmıştı. Venira demesiyle toz olmuştu, kaybolup gitmişlerdi.

"Bizi ilk gördüğün anı tekrardan yaşatman, sana bir şey kazandırmıyor Venira." dedim sertçe ve arkamı döndüm.

Venira duvara yaslanmış bir halde duruyordu. Sapsarı saçları açıktı, mavi bir tunik üstündeydi. Yüzünde şaşkınlık hakimdi. Şaşkınlıkla "Ne hissettiğimi hissetmeni istemişim ama sen tepkisiz kaldın." dedi.

"Ne hissedecektim ki? Ah, ne güzel sevişiyoruz, oynaşıyoruz mu? Böyle bir şey yaşamak isteseydim, kesinlikle bir odayı aynayla kaplatır ve Kaveh'le o odada sevişirdim."

"Benim bakışımdan görmeni istiyordum sadece ama büyüm üstünde tam anlamıyla işlemedi. Üstelik beni ilgilendirmiyor Kaveh'le yatak maceralarınız, istediğini yap."

Gülerek "İlgilenseydin, Venira. Bir oraya karışmadığın kalmıştı." dedim. Venira bana ters ters bakarken gülmeyi kestim. Bazen onun bu düz bakan hallerine acıyordum. Çok yanlış anlaşılmasına neden oluyordu. Kaveh'in kaybolduğu koltuğa oturdum, bacak bacak üstüne attım."Böyle bir numara çevirmek için beni çağırmış olamazsın."

Venira derin bir iç çekti, kafasını iki yana salladı. Karşımdaki koltuğa oturmuştu. Hala neden başarısız olduğunu sorgular gibiydi. Cevabını bulmak onun için zordu ama benim için değildi. Biliyordum ki, benim gibi onun da kaderi değiştirilmişti. Büyü güçleri Kaveh gibi gelişmişti, bağlı olduğu yaratıcıya göre şekillenmişti. Sıradan bir büyücünün yapamayacağı şeyi yapmıştı ama bende işlememe nedeni benim de bir kaderi değiştirilen olmamdı. Hal böyle olunca planı başarısızlığa uğramıştı.

Sıkılgan bir tavırla "Konuş, hadi. Vaktim değerli, burada Reme'deki evimizle harcamak istemiyorum." dedim.

Venira "Tamam, tamam konuşuyorum. Bana geçen günlerde bir mektup geldi. Lussamus'dan birisi göndermiş."

"Ne mektubu bu?"

"Birileri varlığından öyle rahatsız ki seni bana şikayet ediyor. Adı neydi, Valcan. Evet, o senden rahatsız ve seni bana şikayet ediyor. Ona yardım etmemi, seni devirmemi istiyor."

"Yalan söylüyor olabilirsin."

"Neden şu an sana yalan söyleyeyim? Böyle bir şeye ihtiyacım yok. Valcan sana karşı kumpas peşinde, onu ortadan kaldır."

"Belki de onunla ortaksın, beni kışkırtarak ona saldırmamı ve onun mağdur olmamı istiyorsun. Yapmayacağın bir şey değil, inkar etme."

Gözlerini devirmişti. Bıkkın bir sesle "Kuruntularını hiç özlememişim!" dedi. Daha sonra kendisini toparladı, başını dikleştirdi. "Dediğini yapacak olsaydım, kraliçe olur olmaz yapardım. Bu zamana kadar hep sustum, geri çekilmesini bildim. Şimdiyse sana yardımcı oluyorum ama sen nankörce davranıyorsun."

"Neden yaptığını sorguluyorum ve geçmişte yaşananlardan sonra sana karşı pek güvenim yok. Her an, her şeyi yapabilecek birisin."

"Sorgulamanı anlarım, haklısın. O zaman vereceğim şu cevap seni tatmin eder. Sen ve Lussamus güçlü oldukça Naymahaen'e yardım etmeniz daha iyi olur. Sen zayıflarsan, Lussamus zayıflar ve benim ülkem sizin yardımınızı göremez. O vakit, Ztin istediğini alır. Ben bunun olmasını istemiyorum."

"Dediğin kulağa mantıklı geliyor. Beni şaşırttın!" diye mırıldandım.

"Şaşıracak ne var? Senin gibi ben de değişiyorum, en azından kendimi değişmeye zorluyorum. Aynı kalırsam yaşayacağım acılar, Omae'de yaşadıklarımdan daha fazla olacak. Kaybetmek istemediğim bir ülke, bir aile var. Onları hayatta tutmak için bu hayatta en sevmediğim insana yardım ederim."

Mavi gözlerinde samimiyet vardı, içtenlikle söylüyordu. Dedikleriyse mantıklıydı. İleride bizden görecekleri yardım büyüktü. Lussamus'un zayıflaması Naymahaen için kötü olurdu."Sana inanacağım ve tebrik ediyorum. Kendince değişiyor ve gelişiyorsun."

"Teşekkür ederim."

"Benim aklıma takılan şey, Valcan'ın benim yerime kimi istediği. Onu sana söyledi mi?" dedim. Venira'nın kaşları hafifçe kalktı, başını sağa sola salladı.

"Hayır, demiyordu. Sadece benden destek istedi."

"Birilerini yazmış olmalı, Venira. Yazdığı kişiyi tahmin etmek zor değil. Sen demiyerek onu kendince koruyorsun."

"İsmi söylersem olacakları biliyorum. İsmi dememek daha iyi. Yine de o isme saldırırsan zalim birisi olarak gözükürsün. Kendi halinde olan birisine saldırmak seni ortadan kaldırdığın Cupuer Hanedanlığı'yla aynı yapar."

"Güzel bir akıl, aferin. Eh, madem demeyeceksin ve bana kanıt vermiyorsun o zaman Valcan'ı ortadan kaldırırım. Fakat şunu bil, en ufak bir hamlede hak ettiğini bulur."

"Sence o böyle bir şey isteyecek birisi mi? Asla! Onu tanıyorsun. Bırak, sakince yaşasın. Zaten çevresine toplanan sinekleri sen dağıtacaksın." dedi. Aşağıdan bir tıkırtı sesi gelince ona baktım. O da şaşkın duruyordu, biraz heyecanla. Gözlerinde mutluluk oluşmuştu. Buruk bir mutluluk.

Dişlerimi sıkarak "Neler oluyor, Venira? Bana zarar vereceksen emin ol, Kaveh seni ölmekten beter eder. Onun güçlerini hafife alma." dedim.

"Kaveh'i küçümsediğim yok aksine saygı duyuyorum. Fakat ben de güçlüyüm, Tamerin. Tahmin edebileceğinden daha fazla. Bu güçleri nasıl elde ettiğime gelince, ben yaratıcılar tarafından..." dedi ve nefesini verdi. Hafifçe gülümsedim. Senin de kaderin değiştirildi, Venira. Sen de benim gibi bir kaderi değiştirilensin. Bunu bana söylemene gerek yok, ben bunu biliyorum."Cümlemi toparlayamadım. Yaratıcılar beni hayatta tutmak istemiş olmalı, bu güçleri verdi. Ben de kullanıyorum."

"Seçilmiş Venira! Kulağa ne kadar hoş geliyor." dedim neşeyle.

Bana ters ters bakarken kapı gıcırdamıştı. Başımı çevirmemle kapıdaki kişiyi gördüm. Siyah bir pantolon giymişti. Beyaz gömleğinin üstünde bordo yeleği vardı. Altın saçları parlıyordu, mavi gözleri masumdu. Dolgun dudakları kibirle kıvrılmıştı. Kollarını kavuşturmuştu. Onu özlediğim söylenemezdi. Fazlasıyla canlı duruyordu. Rüyalarımdan bile daha gerçekçi. Onun ruhunu buraya getiremezdi herhalde. Böyle bir şeyi yapabiliyorsa Venira da Kaveh gibi kendini aşmıi birisiydi. Kolay kolay yapılacak bir büyü değildi. Venira'ya baktığımda dudaklarını ısırmış bir şekilde ona bakıyordu. Birçok şey vardı gözlerinde. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Benim diyecek çok şeyim vardı.

"Aferin dememi bekliyorsan yanılıyorsun. Neden onu buraya getirdin?" dedim. Tekrardan ona baktım. Kabuslarımın yansıması gerçekten buradaydı. Bir hayal değildi, hissedebiliyordum."Hoş geldin diye boynuna atlayacağımı bekleme, Abrek."

Abrek yüzünü ekşitmişti. Elini boşlukta savurup "İnsan öldürse bile kocasına bir güler yüz gösterir, Tamerin." dedi.

"Sen benim kocam falan değilsin. Bitti!" diye bağırdım.

Venira "Buraya geleceğini düşünmüyordum. Normal şartlarda bana yanıt vermemeyi seçiyordu ama söz konusu sen olunca geldi."

Öfkeyle soludum. Gözlerimi kısıp "Bunun için beni kullanmış olamazsın." dedim.

Abrek "Ablam masum, Tamerin. Gelmemi istedi, senin de olacağını söyledi ve geldim. İkinizi görmek, ne hoş! Ben ölüyüm ama olsun."

"Amacın neydi? Beni deli etmek mi? Hem bana yardım ediyorsun, hem de deli etmek için elinden geleni yapıyorsun."

Venira "Sadece gelmesini istedim, seni deli etmek isteseydim çok farklı şeyler yapardım." dedi. Kaşlarım hafif çatılmıştı.

"Onu görmek istedin, hazır ben varken çağırdın. Beni kullanmak istedin."

Abrek "Ah, özlem gideriyoruz. Mutlu aile tablosunu bozma. Sizi yaşarken böyle görmemişim, şimdi görüyorum ve bozuyorsun. Çok acımasız bir kadınsın."

"Senin yüzünü yaşarken görmek, ıstıraptı. Ölü birisin ama aynı hislerle bakıyorum. Hiç değişmemişsin." dedim. Tekrardan Venira'ya baktım. Ona kızmak istiyordum ama olamıyordu. Kardeşini görmek istemişti, onu görmenin yolu ben olmuştum.

"Ablama kızma, görüşmek istedi diye ona öfkelenemezsin."

"Ablan kaos istiyor ama o kaosu ona verecek değilim." dedim. Boynumdaki şişeyi söküp aldım elime.

Venira "Bunu bozma, Tamerin. Abrek'le konuşmam gereken önemli bir mevzu var. Yan odaların birinde konuşsam yeterli olacak."

"Umurumda değil. Sen bana haber vermeden oyunlara kalkışıyorsun. Sırf iyilik yaptın diye buna göz yumacak değilim." dedim sinirle.

"Lütfen, önemli bir konu. Babamızla ilgili bir şeyi diyeceğim."

Abrek "Konu ne, abla?"

"Beni ilgilendirmiyor." dedim.

Şişedeki sıvıyı dökmemle uyanmam bir olmuştu. Gözlerimi açar açmaz gördüğüm yüz, Gazap'ın Oğluydu. Bana dikkatle bakıyor, sorularının cevabını istiyordu. Onun arkasında duran Esthere daha masum duruyordu. Ona yakalandığı için mahcup duruyordu.Ne diyecektim? Kaderini değiştirdiğin diğer kız beni çağırdı sonra ölü kocamı gördüm mü? Komik gelmişti. Hesap vermek istemiyordum. Venira bana bir iyilikte bulunmuştu, Valcan'ı ortadan kaldırmam için sebep vermişti ama o Abrek'le görüşecek diye her dediğine boyun eğemezdim. Başka bir şekilde Abrek'i çağırsındı, beni kullanmasındı. Ben aracı değildim.

Gazap'ın Oğlu "Tamerin, Venira'yla buluştuğunu biliyorum."

"Bilmen sana hesap vereceğim anlamına gelmiyor." dedim.

"Keşke orada kalsaydın. Venira'nın Abrek'le konuşması lazımdı. Kafasındaki soruların yanıtları kardeşinde olmasa bile rahatlayabilirdi."

"Güzel bir iyilik bu ama benim burada da işlerim var. Onların abla kardeş buluşmasına katlanamazdım."

Gülümseyerek "Sen bilirsin." dedi. Omzumu silktim. Pişman değildim. Venira bana bir kez daha kızacaktı ama bensiz de Abrek'i görebilirdi. Abrek'i kesin bir şekilde görmek için beni kullanmıştı, benim yaşadıklarımı bile bile. Abrek'le yaşadıklarım korkunçtu. Hele işkenceleri berbattı. Zihnimde yarattığı yara korkunçtu. En büyük kabusumdu. Venira sanki Abrek'i sevgiyle anarmışım gibi onu çağırmıştı. Tepkimi koyacaktım. Abrek'in olduğu yerde sessizce sinmeyecektim.

Venira'yla görüşmek, işe yaramıştı. Son saçmalığına rağmen güzel bir görüşme diyebilirdim. Valcan'dan kurtulmam gerekiyordu. Venira bana söylemişti, çıkarı vardı. Ona yazması iyi olmuştu. Beni durdurmak için beni sevmeyen birisine sarılmıştı. Dahou'ya yazmaması daha iyiydi. Dahou'nun da benden hoşlandığını düşünmüyordum. En ufak açığımda beni yerle bir etmeye hevesliydi. Diğer Ztin kralları gibi kuzeyle idare edecek değildi. Hedefinde güneye inmek vardı. Tat kaçırıcı. Eh, bu olmayacaktı. Naymahaen'i güçlendirecek, kendi sınırlarımızı savunacaktık. Olay bitecekti. Belki de Tavigan'a bu durumu yazmalıydım.

Chaezan'ın o tilki bakışları aklıma gelince yüzümü ekşittim. Kesinlikle yazmamalıydım. Chaezan bunu kendine göre kullanırdı. Bana başka konuşurdu, halledeceğim derdi. Diğer taraftan bakınca Dahou'ya kullanmak için koz olarak saklardı. Ben sıkıştırdıkça beni başından savardı. Üstelik Chaezan'ın devlet işlerimize burnunu sokmasını istemiyordum. O Lussamus'un hiçbir şeyiydi. Zamanı gelince kurtulacaktım. Din adı altında devletimin işlerine karışmayacaktı. Ben engelleyecektim. Yeterince sorunum vardı, birde onunla mı uğraşacaktım? Şimdilik ertelenmiş bir sorun olsundu.

Akşamüstü yanıma Chiare gelmişti. Merisa'nın ufak bir kaza geçirdiğini söyleyince hemen oturduğum yerden kalkmıştım. Kızımın odasına geldiğimde kolu sargılıydı, masum bir şekilde bana bakıyordu. İkizi Berslan ve kız kardeşi Delare yanındaydı. Yatağa oturup derin bir nefes aldım. Şükürler olsun, ciddi bir şeyi yoktu. Chiare bakıp "Nasıl oldu?" dedim.

Chiare "At onu sırtından atmış, ciddi bir şeyi yok. Birkaç gün dinlenecek ve bol bol merhemler sürülecek."

Merisa'nın yüzünü okşadım."Nasıl oldu, bir tanem?" diye fısıldadım.

Merisa "Altın saçlı bir adam gördüm, heyecanlandım. Resimlerde gördüğümüz babama çok benziyordu. Bir an atımı hızla gitmesi için karnına vurdum. O da ürktü, şahlandı. Kontrolümü yitirdim. En son hatırladığım şey, Berslan'ın bağırmasıydı."

Kaskatı kesilmiştim. Elim boynumdaki kolyeye gitmişti, sıkmıştım. Midem kasılmıştı. Berslan "Onu çok uyardım, anne. Arkasından bağırdım ama beni dinlemedi. Gittiği yerde hiçbir şey yoktu." dedi. Kaşlarını çatıp ikizine baktı."Kaveh bize ata binmeyi bu şekilde öğretmemişti, ikizim. En iyi sen bilirken nasıl bu hatayı yaparsın?"

"Benim önümde altın saçlı adam vardı, Berslan. İnan bana, vardı. Onu gördüm ve ona yakınlaşmam gerektiğini hissettim. Düştüğüm zaman hissettiğim şey, o adamın üzüntüsüydü. Oradaydı, bizi izliyordu. Kazamda istemsizce neden oldu, biliyorum."

Delare "Ablacığım, orada kimse yoktu. Abim doğruyu söylüyor." dedi. Kara gözleri bana çevrilmişti."Ablam başını taşa vurduğu için ne dediğini bilmiyor, anne."

"Hayal görmüşsün, onun peşinden gitmişsin. Hepsi bu." dedim ve yutkundum. Abrek'in beni cezalandırmak istediğini düşünmek istemiyordum. Ablasıyla konuşmasına engel oldum diye bunu yapamazdı. Buralarda dolanmasını ne sağlamıştı? Venira mı? Şaşırtıcı olmazdı.

Kapı açıldığında Kaveh gelmişti. Endişeli duruyordu. Merisa ona nazikçe gülümsemişti."Korkma, ben iyiyim." dedi.

Kaveh'se yanımıza gelip Merisa'nın saçlarından öptü. Yüzüne baktıktan sonra "Duyunca çok korktum ve şaşırdım. Bindiğiniz atlar, çok evcil atlardı. Sizi atmaması için özel yetiştirildi." dedi.

"Hepsi benim hatam. Bir hayalin peşinden koşturdum ve zarar verdim. Sizleri endişelendirdiğim için özür dilerim."

Dudaklarımı ısırıp gülümsedim. Onun hatası değildi, benim hatamdı."Özür dileme benim güzel kızım. Olur böyle kazalar." dedim.

"Anne, gözlerin doldu."

Kaveh "Tamerin, iyi misin?" dedi merakla. Başımı iki yana salladım, dolan gözlerimi yavaşça sildim.

"İyiyim, iyiyim. Sinirlerim gerildi, hepsi bu." diye fısıldadım. Tekrardan Merisa'ya baktım. Yüzünü okşarken gülümsedim."Bir daha beni korkutma. Evlatlarım benim için çok kıymetli."

"Evlatlarımz bizi asla üzmez, Tamerin. Rahat ol. Şimdi onu dinlenmeye bırakalım. Chiare zaten başında olacak."

Delare "Ablamın yanında ben de varım, anne. Bir şey olursa derim." dedi heyecanla.

Merisa'yı saçlarından öptüm. Odadan Kaveh'le çıkmıştık. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Yatak odasına gidelim dediğimde itiraz etmedi. Odaya girdikten sonra yaşlarımı serbest bıraktım. Koltuğa çökmüş, ağlamıştım. Kendimi güçsüz hissediyordum. Diğer yandan evladımı koruyamamış olmak canımı acıtıyordu. Abrek'di o. Kızımıza görünerek ne elde edecekti? Venira'nın yardımıyla başarmış olmalıydı. Acımasızlıktı. Bir anneyi evladıyla sınayamazlardı, cezalandıramazlardı. Hadi, amaçları sadece görünmesini sağlamak olsundu. O vakit bu çocuğun bekledikleri tepkiyi veremeyeceğini düşünememeleri, çıldırtıyordu. İstediklerini vermediğim için olmuştu.

Kaveh dizlerimin dibine çökmüş, bana bakıyordu. Anlat dediğinde yaşadığım her şeyi anlattım. Esthere sayesinde bana ulaşan Venira'yı, Venira'nın söylediklerini ve Abrek'le buluşmak için beni kullanmasını. Sessizce dinlemişti. Sonrasında ben ağlarken yaşlarımı silmişti. Sessiz desteğini hissetmek güzeldi. Ellerimi öpmüştü. "Sakin ol." diye fısıldadı.

"Nasıl sakin olabilirim? Yaşananları görmüyor musun? Cupuer zorbalığıyla karşı karşıya kaldım. Bir kez daha oldu." dedim.

"Ters giden bir şeyler olamaz mı? Venira neden böyle bir şeye izin versin? Amacı kötülük olsaydı seni orada tutardı."

Dudaklarım titremişti. Bundan hiç emin değildim."Bilmiyorum. Bildiğim şey, Abrek'in ikizlerime zarar verecek olması. Venira ne yapıyorsa yapsın ama ikizlerle Abrek'in bağını engellesin."

"Ona bunu iletirim veya sen dersin. Buluşmanızı sağlamak zor olmaz."

"Mümkünse sen ilet. Onun yüzünü görürsem kendimi tutamam, tırnaklarımı suratına geçiririm. Zavallı Merisa'mın halini gördün. Ezikler içinde kalmış çocuk."

"Anlıyorum, anlıyorum. Abrek'in hep iyi bir baba olduğunu söylerdin. Şimdi böyle bir şey yaşanması, korkunç."

"Abrek iyi bir baba ama bana acı çektirmeyi seven birisi." dedim. Derin bir nefes aldım. Daha fazla bu konuyu düşünmek istemiyordum. Beni yoruyordu."Sen ne yaptın? Paiman'a ulaştın mı?"

Kaveh yüzünü ekşitti."Abime ulaşmak zor olmadı ama ikna etmek zordu. İkna edemedim, kendisi rüyalara göre hareket eden birisi olmadığını söyledi. Diğer adamımıza söyledim, o dikkatli olacak."

"Nasıl dikkate almaz, kaç gecedir bu kabusu yaşıyorum ve dediği şey bu mu?" diye bağırdım.

"Abimi biliyorsun. Kendisine herkesten daha çok inanır."

"Çok büyük bir hata yapıyor, haberi yok. Bu hata ölümcül bir hata. Sadece kendisine değil, Azem'imize de zarar verecek. Buna göz yumacak değiliz."

"Evet, değiliz. Yapılması gereken her şeyi yapacağız." dedi. Ayağa kalktı, yanıma oturdu. Yüzüm ellerinin arasındaydı. Dudaklarımı öpmüştü. Öpüşünde gücünü hissetmiştim."Onları korumak pahasına tüm gücümü harcarım."

Gülümseyerek ona baktım, sarıldım. O da bana sarılmıştı. Paiman'ın davranışına şaşırmamak lazımdı. Yıllardır bizi görmezlikten gelen adam, benim rüyamı ciddiye mi alacaktı? Benim onunla görüşmem lazımdı. Esthere'yi aracı koyarak eski yolla bağlantı kurabilirdim. Benden duyarsa bir şeyler değişebilirdi. Buna dair umudum vardı. Kaveh'e konuştuktan sonra derdim. Yıllar sonra onunla konuşacak olmak, garip bir duyguydu. Bir hikayenin sonu yüzünden baştan sona kötü hatırlanamazdı diyordum. Paiman sonu kötü biten ama pişman olmadığım bir hikayeydi. Kendisi beni görmezlikten istediği kadar gelsindi. Birbirimizin hayatında etki bırakmıştık. Ben silmeye çalışmıyordum. Neden silecektim ki? Yaşamıştım ve bitmişti. Görmezlikten gelirsem hissettiğim duygulara saygısızlık olurdu. Paiman'sa görmezlikten geliyordu. Nedeni basitti. Sonunu kendi isteği gibi yazamadığı için koca bir sayfayı yırtıyordu. Komik! Böyle yaparak kendi zayıf noktasını gösteriyordu. Bunu görenlerse kullanmaktan çekinmiyordu.

Akşam yemeğinde kendimi biraz toparlamıştım. Daha iyi hissettiğim için dostlarımızla yemiştim. Herkes Merisa için geçmiş olsun dileklerini iletmişti, kabul etmiştim. O bir prensesti, kıymet görüyordu. Babasından dolayı dışlanmıyordu. Buna hayatta izin vermezdim. Sevindirici haber var mıydı, vardı. Kaveh'le en başından beri kurduğumuz plan işlemişti. Kaveh'in büyüleri sayesinde Eldar ve Letite'nin arası bozulmuştu. Drant gelini Letite'nin oğlunu aldattığını söylerken yüzünde bir rahatlama vardı. Ayrılmalarını istiyordu, Valcan'ın niyetini biliyordu ve ona zarar vermesini istemiyordu. Şimdi aradığı bahaneyi ona dolaylı bir yoldan sunmuştum. Eldar, Letite'den boşanacaktı ve bizim onayımızdan geçen biriyle evlenecekti. Güzel bir kumar olmuştu, kazanmıştım. Kazanmayı seviyordum. Valcan'ı da temizleyecektim. Önüme çıkan her pisliği temizlemekten gocunmuyordum. Eh, onun gibi efendilerin dediği gibi bir azatlık her daim temizlemeyi bilirdi.

Aradan geçen birkaç gün sakindi. Sakinlik sayesinde gizemli işlerimize gömülmüştüm. Senatoya karşı oynacağım oyundan önce son hazırlıkları tamamlamakla uğraşmıştım. Elbruz ve Gainaz'ın getirdiği belgeleri incelemiştim. Kusursuzdu! Büyük bir temiz olacaktı. Senato temizlenecekti. Geriye kalanlarsa isteklerime karşı çıkamayacaklardı. Lussamus'a yarardan çok zarar veren Senato evcilleşecekti.

Elimde belgelerle senatonun içine girdim. Ayakta kalmıştım, Kaveh tahtımıza geçip oturmuştu. Senatörler bana merakla bakıyordu. Gülümseyerek "Şimdi ismini sayacağım senatörler lütfen birer adım öne çıksın. Onları onurlandırmak istiyorum." dedim.

Tek tek Valcan ve destekçilerinin adını saydım. Hepsi öne çıkmışlardı. Valcan'ın ikizi Sevaran öne çıkmadığı için bozulmuş gibi duruyordu. Budala adam, şimdi yaşanacakları bilse çıkmamış olduğu için mutlu olacaktı.

Valcan hevesle "Kraliçem, nasıl bir onur olacak?" dedi.

"Göreceksin, Senatör Valcan. Lussamus'a olan üstün hizmetlerinizin karşılığı olacak." dedim. Valcan minik bir alkışla kendini ve çevresini tebrik etti.

Belgeleri sunun dememle içeri giren askerler Valcan ve destekçilerinin önüne defterler atmışlardı. Onlar yerdeki defterleri alıp bakmışlardı. Okudukça yüzleri kızarmış, gözleri iri iri olmuştu. Sakin bir tebessümle onlara bakıyordum. Elimdeki defterleri havaya kaldırdım."Şimdi hepiniz ne olduğunu merak ediyorsunuz, açıklayayım. Şu an karşımda olan senatörlerin hepsi saraya karşı asi tavır içindeler. Kraliyetin otoritesini hiçe sayarak pis işlere bulaşmışlar. Sanki bizim öğrenemeyeceğimizi düşünmüş gibiler. Çetenin liderinin suçlarını söyleyeyim, diğerlerinin neye bulaştığını anlarsınız."

Valcan "Majesteleri, biz masumuz. Burada yazılanların hepsi iftira."

"İftira mı? Senatör Valcan, yabancı ülkelerin tüccarlarıyla buluşup sarayın içinde olan her olayı satmadığınızı inkar etmeyin. Tek suçunuz bu da değil. Köle ticaretinin karanlık yüzü olan başka ülkeden insanları kaçırdığınız gerçeği de var. Yüzlerce çocuğu köle olarak satılması için köle avcılarını besliyorsunuz, Lussamus'u küçük düşürüyorsunuz. Neden köleliğin kaldırılmasına karşısınız anlaşılıyor."

Sevaran "Valcan, sana inanamıyorum! Ailemizi utandırdın, ikizim." dedi ve ona baktım. Hemen kardeşini satması tiksindiriciydi. Onu savunmamıştı. Bunu devlet için yapmıyordu. Onun yerine geçmek için yapıyordu. Tiksinmem normaldi.

Valcan "Ben masumum, bir şey yapmadım. Hepsi yalan." diye haykırdı.

"Yalan değil. Birçok suçunuz var. Rüşvet ve devleti dolandırma. Fakat söylediğim ilk ikisi daha utandırıcı."

"Majesteleri, yalan olduğunu biliyorsunuz."

Elbruz "Suçlarını itiraf et, Valcan. Böylece yaşamının bağışlanması için bir umut olur."

Drant "Böylesine bir adamın nefes alması hata, Elbruz. Ülkemizin onuruna hakaret eden birisi nefes almamalı."

Sevaran "Adil bir yargılama olacaktır. Kraliçe her daim adaletten yanadır."

"Adil olacağına şüpheniz olmasın. Senatör Valcan ve yandaşları, suçlarınızı kabul etmiyorsanız tek bir emrimle burada canınızı alırım. Kabul ederseniz yargılanma şansınız olur." dedim.

Valcan ve yandaşları birbirine bakakalmıştı. Valcan diz çökünce diğerleri çökmüştü. Valcan bana bakarak "Merhamet edin, hanımefendi. Lütfen." diye fısıldadı.

"Kabul ediyor musun etmiyor musun?"

"Ediyorum." diye mırıldandı.

Gülümseyerek "Tutuklayın!" dedim. Askerler onları yaka paça götürürken diğer senatörler tedirgin bir şekilde izliyordu. Korksunlardı, ibret alsınlardı. Enselerinde nefesim olduğunu hissetsinlerdi. Benden bile güçlü olduğuna inanmayacaklardı. Mutlak gücün, kraliyet çiftinde olduğunu bileceklerdi. Elimdeki defterlerde kimi suçlar gerçekti, kimileri değildi. Önemli olan bunu kullanmaktı. Bazı yalanlara göz yumabilirdim.

Senatörlere bakarak "İbret alın. Bizi kandırdığınızı düşünürseniz kendinizi kandırırsınız. Nefesimizi hissedin, ona göre hizmet edin. Yoksa sonunuz daha beter olur." dedim. Hepsi mırıldanmış, onaylanmıştı. Başımı dikleştirdim. İşte bir sorun çözülmüştü. Ben her daim isteğimi alırdım.

Toplantı sonrası Elbruz ve Drant'la küçük bir kutlama yapmıştık. Güzel bir siyasi zaferdi. Doğru hamlelerle muhalifleri bastırmıştık. Artık istediğimiz olurdu. Başka bir tehdit kalmadığı için rahattım. Eh, yine bana karşı çıkanlar olurdu ama bu kadar güçlü olmazlardı. Onları korkuttuğuma inanıyordum. Kolay bir lokma değildim, boğazlarına batardım. Her şeye rağmen dikkatli olacaktım. Valcan gitmişti ama başkası beni devirmek için çabalayabilirdi. Özellikle benim yerime birisini bulmak çok kolaydı. Bu durumda sakin kalmayı seçecektim. Sakinlikle kazanıyordum. Ani patlamalar zarar getirirdi, bunu gözlemlemiştim.

Artık hızla köleliği kaldırır, her vatandaşın eşit olduğunu ilan ederdik. Köleler ve azatlıklar insan muamelesi görürdü, onların da vatandaş olduğu hissedilirdi. Eşit bir düzen. Beni heyecanlandırıyordu. Birçok insan Lussamus'a kazandırılmış olacaktı. Kölelik kaldırıldı diye iş bitmiyordu. Sırada onları kazanmak vardı. Bir anda onları bir düzene sokamazdım. Kendilerini değerli hissetmeyi öğretecektim. Domini veya Domina dedikleri insanlarla eşit hakları olduklarını keşfedeceklerdi. Keşfettikçe Lussamus'u güçlendirecek insanlar ortaya çıkacaktı. Ülkem için güzel bir kazanç olacaktı. Kendime inanıyordum, başaracaktım. Bu azatlık kız nasıl bir kraliçe olduysa Lussamus'daki her köle ve azatlık, Lussamus içinde kendi yerini bulacaktı.

Paiman'la buluşma planımda Esthere bana yardımcı olmuştu, eski yol olan karışımı içip hemen uykuya dalmıştım. Gelmesini umuyordum. Gelecekti aslında, gelmemezlik yapmayacaktı. Bana kızgın olsa bile yıllar içindeki değişimimi merak ettiğine emindim.

Ruhumun geldiği yer bir bahçeydi. Kıpkırmızı sardunyalara hayranlıkla bakakalmıştım. Yolun iki yanında varlardı ve tam karşımda Gazap Tanrısı'nın heykeli duruyordu. Görkemli ve heybetliydi. Baktıkça gücünü hissediyordum. Rüzgar hafifçe esmiş, kırmızı eteğim havalanmıştı. Adım seslerini duyunca kalbim hızla atmıştı. Gelmişti, buradaydı. Zaten böyle bir mekanda buluşmamızdan belliydi geleceği. Yine de benimle oynayabilirdi, belli olmazdı. Arkamı dönmeden önce Paiman diye seslendim. Cevap yoktu, sessizlik yakıcıydı. Bir kez daha adını seslendim, cevap vermedi. En sonunda ona döndüm.

Tam karşımdaydı. Kaşlarını hafif çatmış, bana soğukça bakıyordu. Keçi sakalı düzgün kesilmişti, kahverengi saçları taranmıştı. Lacivert rengini ona yakışmıştı. Tam bir kraldı, olmak istediği buydu. Gülümsedim."Beni hiç özlemişe benzemiyorsun." dedim.

Paiman "Özlemek için bir neden göremiyorum."

"Eh, kendince haklı nedenlerin vardır. Her zamanki Paiman düşüncesi."

"Buraya gizli geldiğin belli, sevgili kocanın haberi olmadığını biliyorum. Ne oldu, sıkıldın mı?"

Gözlerimi kısarak ona baktım."Sıkılmadım, sıkılacak bir nedenim yok. Buraya neden çağırdığımı düşün."

"Kafanda uydurduğun bir şey nedeniyle çağırdın işte. Abartılacak bir şey yok." dedi ve omzunu silkti. Derin bir nefes aldım. Onu uyarmak isterken takındığı tavır sinir bozucuydu.

"Senin iyiliğin için buluştuk. Kaveh'i ciddiye almamışsın ama beni al. Gördüğüm kabuslar gerçekçiydi, kaç defa gördüm. Bir  tehlikeye yürüyorsun, Paiman ve yalnız değilsin. Azem'i de tehlikeye atıyorsun."

"Tamerin sen bir büyücü değilsin, görüler göremezsin. Gördüğün kabusun bir değeri yok. Ciddiye alınacak bir şey değil."

"Çıldırdın mı? Bu kabus uyarı, ciddiye almıyorsun." diye bağırdım.

"Seni ciddiye alacak bir neden bırakmadın, bilmem farkında mısın? Şu an bile bir oyun nedeniyle beni çağırdığını düşünüyorum."

"Senin iyiliğini düşündüğüm için yapıyorum. Hatanın bedelini canınla ödeme diye uğraşıyorum."

Ofladı, gözlerini devirdi."Beni çok düşünüyormuş gibi yapma. İnandırıcı değilsin."

"Çocuk gibi davranmayı keser misin? Sırf istediğini yapmadım diye kötülüğünü düşünen birisi olamam. Kendine gel." 

"Ben kendimdeyim, sayende nasıl olmalıyım biliyorum. Kimseye güvenmemeliyim aksi halde canım yanar."

"Tek suçlu ben değildim, Paiman. Yaptıklarını hatırla!" diye tısladım.

"İkimizin geleceği için yaptım, sen bunu göremedin. Sana her şeyi sunmaya hazırdım, istemedin. Şimdi böyle tavırlara bürünme. Sen kendini düşünürsün, başkasını değil."

"Sözlerin normalde canımı acıtırdı ama şu an acıtmıyor. Unutmuşum senin bu her şeyi ben kontrol ederim tavırlarını. Hatırlasaydım keşke."

"Görmek istediğini gören birisi olarak beni suçlama, kendine kız."

Derin bir nefes aldım. Ne desem ikna olmayacaktı, beni ciddiye almayacaktı. Çaremiz Kaveh'in sızdırdığı kişiydi. O ne yaparsa yapacaktı. "Ben yaşaman için her şeyi yaparım, inan veya inanma. Umarım zaman beni haklı çıkarmaz, sen haklı olursun."

Bir an için kızgın tavrı geçmiş, şaşkınca bakmıştı. Sonra başını iki yana salladı. "Hayır, hayır. Dediğine inanarak tuzağa çekilmeyeceğim."

Buruk bir tebessümle "Sen bilirsin." dedim. İki kelimelik cümle binlerce anlama değerdi. Anlayıp anlamamak ona kalmıştı.

Ben elimden geleni yapmıştım. Onu uyarmıştım, korumak için çabalamıştım. Pes etmeyecektim. Ne olursa olsun korumayı başaracaktım. Gazap Tanrısı'nın gücüyle sağlayacaktım. Yapmak zorundaydım, hissediyordum. Yoksa bir şeyler bozulacaktı, hissediyordum. Ölümcül hataların bedeli can olurdu. Ne olursa olsun engelleyecektim. Kabusum gerçekleşmeyecek, ölü yılanlar canlanmayacaktı. Gücüm her şeye yetecekti. Yetmek zorundaydı. Diğer türlü kendimi affetmezdim.

Tamerin'in kabusu sizce ne anlama geliyor? Bir uyarı mı yoksa bozulamayacak bir olay mı?

Venira'nın Tamerin'i uyarması için düşünceniz nedir?

Tamerin'in muhaliflerini ortadan kaldırma planı nasıldı? İleride başına başka sorunlar açar mı?

Paiman-Tamerin buluşması için düşünceniz nedir? Paiman onu ciddiye almayarak hata mı yapıyor?

Gelecek bölüm Kaveh olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top