3.10 Kadere Verilen Kurban✵
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 04.03.2022 (00:00)
Bölüm Şarkısı: UNSECRET - NO MERCY (FT. icetope)
İyi Okumalar!
✵
Naymahaen-Derhen
Venira
Berude hızla "Bartan'ın Mavi Gök'le olan kararını değiştirmen şart, Venira. Aksi halde bu onu zorlayacak." dedi.
"Bu konuda daha önce konuştuk, beni dinlemek istemiyor." dedim.
"Onun amacı Naymahaen'i birleştirmek, güzel bir amaç ama şu an zamanı değil. Aigerim'in Baş Şaman olduğu bir dönemde yapması çok tehlikeli."
Derin bir nefes aldım. Kollarımı kavuşturmuş, dışarı bakıyordum. Berude haklıydı. Aigerim'in sözü, Mavi Gök insanlarına bizim saltanatımızın başlangıcıyla daha çok geçmeye başlamıştı. Sebebiyse bizi desteklediği içindi.Yaşlı kadın, bir tanrıçaymış gibi onu izliyorlardı. Aigerim bu gücü kötüye kullanmaya hevesliydi. Sadece kendisi için düşünmüyordu. Berude'nin dediğine göre bir varis seçmişti. Kim olduğunu bilmiyorduk. Aigerim, o kişiyi saklıyordu. Birkaç defa Berude öğrenmeye çabalasa bile söylememişti. Bize gelince lafı ustalıkla değiştiriyordu. Çok kurnazdı. Elinden gelse Naymahaen'de tamamen Mavi Gök inancını hakim kılacaktı ama başarısızdı.
Berude'ye dönmüştüm. Kahverengi gözleri bendeydi. Soluk saçlarını iki yandan örüp başına dolamıştı. Yeşil elbise seçmişti. Düşüncelerinde ve duygularında endişe hakimdi. Endişesini hissettikçe ister istemez geriliyordu. Keşke yanımda bu kadar endişeli olmasaydı. Kendimi sakin tutabilmek adına masanın üzerinde duran sürahinin yanına gittim. Kristal kadehe reyhan şerbetinden doldurdum. Şerbeti içmek, biraz rahatlatmıştı. İçimin ferahladığını hissetmiştim. Berude'nin karşısına geçip oturdum.
"Aigerim ve Mavi Gök konusu hep tehlikeli olmuştur. Bartan bu tehlikenin farkında. Keşke daha açık konuşsaydın." dedim.
Berude "Konuşamadım! Aigerim izin vermedi. Kardeşlerimin dışlanmasıyla beni tehdit edince susmak zorunda kaldım. Son konuşmamızda birazcık olsun konuşabildim. Şimdi senden yardım istiyorum. Bartan düşüneceğini söyledi ama son kararı vermesinde sen etkili olabilirsin."
Gülümseyerek başımı iki yana salladım."Kraliçe olmak, göründüğü gibi değil. Hep bir şeylere karşı sorumlu oluyorum."
"Sen bunu başarıyorsun, Venira. Bartan'a lazım olan kraliçe, sendin."
"O da bana lazım olan adamdı. Beni olduğum gibi kabul eden birisi. Bu çok kıymetli bir şey. Şimdi onun hatalar yapmasını önlemek istiyorum. Şu sıralar kendi kabuğuna çok fazla çekildi. Bir şeyler planlıyor ve beni geride bırakıyor.Mavi Gök, bunlardan birisi."
"Ztin konusunda da bir şeyler yapıyor sanırım. Talger eve geç vakitlerde geliyor, yorgun oluyor. Soramıyorum."
"Bana da söylemedi. Her şey netleşince diyeceğim dedi, üstelemedim. Yapması gereken her şeyi yapacak birisi."
"Risk aldığını düşünmüyorsun."
"Bartan olması gerekeni zamanında yapan bir adam. Şu an bana yapmak istediği şeyi dememe nedeni tam anlamıyla planının oturmamış olmasından kaynaklı."
"Peki yeni gelen büyücü kadına ne diyeceksin? Ona baktıkça ürperiyorum. Hem çok güzel bir kadın, yeryüzüne inen bir tanrıça gibi. Diğer yandan çok güçlü geliyor ve eziliyorum."
Ne diyeceğimi bilememiştim. Berude düşüncelerinde haklıydı. Ben onun kadar etkilenmiyordum, Kül'ün Oğlu'na karşı koyduğum gibi karşı koyuyordum ama gücü karşısında ona ezildiğim gibi eziliyordum."Ona burada ihtiyacımız varmış, Kül'ün Oğlu öyle söyledi." dedim sakin bir sesle.
"Kül'ün Oğlu, Fırtına'nın Kızı. Venira, bu insanlar hiç tekin insanlar gibi durmuyor. Onlar beni ürkütüyor."
"Bizim dostlarımız olduğunu söylüyorlar. Bunu kanıtladılar. Yardımları oldu. Kül'ün Oğlu benim hayatımı kurtardı."
"Bence amaç dostluk değil. Ben daha farklı şeyler hissediyorum. Bir gece bunu Gök'e sordum ve yanıtı beni mutlu etmedi."
"Onlar ne istiyor, Berude?" dedim. Berude'nin yüzü donuklaşmıştı, bana bakakalmıştı. Tek bir yüz kası oynamıyordu.
"Yaratıcılarınıza hizmet etmenizi istiyorlar." dedi. Bana doğru eğildi. Donuk yüzü silinmiş, korku dolu bana bakıyordu."Bedeli ödenmeyen bir hizmet bu, Venira. Hangi insan bedeli ödenmeyecek bir hizmeti yapar ki? İstenilen şeyin korkunçluğu ortadayken bunu istemeleri, çok korkunç."
"Berude, hiç iyi şeyler demiyorsun. Korkutucu!" dedim ve ürperdim. Sol kolumu okşamıştım gerginlikten. Berude ise arkasına yaslandı.
"Korkutucu olmaktan daha fazla. Yerinde olsaydım, onlara güvenmezdim. Onlar kendilerini düşünüyorlar, seni ve Bartan'ı değil. Onlara göre sizler birer kurbansınız, birer hizmetkar."
"Peki o büyücüler ne?"
Berude'nin dudakları kıvrıldı, buruk bir tebessüm yüzündeydi."Onlarsa kanlı sırtlarınızı kırbaçlayan amirleriniz. Efendileriniz için kusursuz hizmetinizi denetliyorlar." diye fısıldadı.
"Berude!" dedim şaşkınlıkla. Gittikçe bu konuşma uğursuzlaşıyordu. Söyledikleri ürperticiydi, huzur kaçırıcı. Korkmuştum. Berude ayağa kalktı. Elbisesinin eteğini düzeltmek için yavaşça kumaşa dokundu.
"Ben gideyim, daha sonra konuşuruz." dedi ve yanımdan ayrıldı.
Oflayarak arkama yaslandım. Berude'nin sözleri beni huzursuz etmişti. Ya göründükleri gibi değillerse başka amaçlar için buradalarsa ne olacaktı? Bartan bir keresinde diğer ikisini merak ediyorum demişti. Diğer ikisi kim dememle Gazap Tanrısı ve Kan Tanrıçası'na bağlı olanlar diyerek yanıtlamıştı. Sahi onlar neredeydi ve kimlerin yanındaydı? Mutlaka diğer ikisi vardı. Onların sahiplendiği insanlar neredeydi? Hizmet olarak ne istiyorlardı, onu bile bilmiyordum. Kül'ün Oğlu hep gizemli konuşurdu, üstü kapalı cümleler söyler ve aklımızı karıştırırdı. Tanrı bilir, zihinlerimizi kontrol edebilmek için ufak büyüler de yapıyordur. Onun gibi güçlü bir büyücünün kuru lafla planlarını gerçekleştireceğini düşünmek aptallık olurdu.
Özgür irade her şeyden güçlü değil miydi? Onların dediklerini yapmak zorunda değildik. Kendi irademiz ne isterse bu yolda ilerlerdik. Başkalarının seçmiş olduğu yollara itilmeyi istemiyordum. Hayatımda yapmam gereken çok şey vardı. Bartan'la güçlü bir Naymahaen oluşturmak, evlatlarıma iyi bir anne olmak ve başarabilirsem kanımın hakkı olan toprakları alabilmek. Bunlar dışında olabilecek bir şey istemiyordum. Başkalarının dayatmalarına göre bir hayat sürecek değildim. Ben Venira'ydım, kendi yolunu kendi bulandım. Yolum belliydi. O büyücülerin isteklerine takılmayacaktım. Kaderin planlarını ben bilmeliyim, başkası değil.
Diğer yandan büyücülerin istekleri benim arzularıma uyuyorsa o zaman hiç sorun yaşamazdık. Onlarla anlaşır, isteklerini yerine getirirdim. Herkes kârlı çıkardı. Acaba Berude'nin hizmet dediği şey neydi, bunu merak etmiştim. Berude'nin sözleri, ürperticiydi. Onu ilk defa bu denli karamsar görmüştüm. Onun güçlerine dair şüphem yoktu. Keşke Mavi Gök içinde başa geçebilseydi ama Aigerim buna izin vermezdi. Yaşlı kadın, kendisi gibi düşünen birisini istiyordu. Neden her inanç özgürce yaşayamıyordu ki? Çok anlamsız! Herkesin inancı, kendi yüreğini ilgilendiren bir meseleydi. Din uğruna çabalamak, güç elde etmek pek mantıklı gelmiyordu.
Akşamüstü kapım tıklanmış, gelen çocukların bakıcılarından Erhia idi. Bahçeye gelmem gerektiğini söylemişti. Konu Abrek idi. Abrek ve birkaç arkadaşı saray dışına çıkmayı başarmıştı. Tüm gün dışarıda geçirdikten sonra saraya gizlice dönerken yakalanmışlardı. Erhia'nın bunları demesiyle yerimden fırlamıştım. Bahçeye geldiğimde Abrek'i kirlenmiş bir halde görmüştüm. Üstündeki kıyafetler, asilzade kıyafetleri değildi. Sarı saçları çamurdan keçe gibi olmuştu, mavi gözleri kirli yüzünde ışıl ışıldı. 5 yaşındaydı ama yaşının ötesinde bir çocuktu. Oldukça hareketliydi, yaramazdı. Oztavia'nın sakinliğini taşımıyordu. Bir yanım bu durumuyla eğleniyordu, bana kendi çocukluğumu hatırlatıyordu diğer yandan uğraşmak zordu.
Bir elimi belime koyup kafamı yana yasladım."Abrek! Bu ne demek oluyor?" dedim.
Abrek "Anne, sadece biraz eğlenmek istedik." diye mırıldandı. Gözlerimi kısmama neden olmuştu.
"Eğlenme anlayışın saraydan kaçmak mı? Başına bir şey gelseydi ne olacaktı? Neden bana söylemedin?"
"İzin vermezdin ki!" dedi ve minik omuzlarını silkti.
Oztavia "Annem öğrenirse sana kızacağını demiştim, kardeşim." dedi. Ona baktığımda hem endişeliydi hem de suçlu. Kahverengi saçları örülmüştü. Kırmızı bir tunik giymişti.
"Sen kardeşinin kaçtığını biliyor muydun?" dedim. Oztavia başını eğmişti. Derin bir nefes aldım."Oztavia, neden bana söylemedin? Kardeşine kötü bir şey olsaydı duyacağın suçluluk duygusunu bastıramazdın."
"Hemen geri geleceğini söyledi, anne. Hemen geleceği için kaçmasında bir sıkıntı görmedim."
Abrek sırıtarak "Hemen gelmeyi istedim ama sokaklardaki hokkabazlar çok güzeldi, abla." dedi. Gözlerimi devirmiştim. Aklı hala yapamadığı şeylerdeydi.
"Konu Abrek'in çabuk dönüp dönmemesi değil. Konu benden habersiz ve izinsiz davranman. Yaptığının bedelini ödeyeceksin, küçük bey. " dedim.
"Anne, inan kötü bir şey olsun istemedim. Üstelik ben kendimi koruyabilirim."
"Nasıl?"
"Benim hakkımda kötü şeyler düşünenleri anlayabiliyorum." dedi heyecanla. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Abrek'in bu sözleri şaşırtmıştı. Benim gibi diyemeden duramadım. Büyücü olabilme olasılığı beni mutlu etmişti ama şimdi sakin kalmlaıydım. Çevremizdekiler bizi izlerken sert anne rolünü sürdürmeliydim.
"Kimse kimsenin kötü niyetini bilemez."
"Anne, ben biliyorum! Gerçekten yapabiliyorum. Sadece bu da değil. Senin şu an bana olan kızgınlığın yerini heyecana bıraktı, değil mi? Seni de bu durum..." dedi ve ağzını elimle kapatmıştım. Mavi gözleri şaşkınca bana bakarken gülümsedim. Çocukların saflıkları kontrolden çıkabiliyordu.
"Abrek, Abrek. Sen bugün çok yorulmuşsun ve ceza alacağını duyunca hemen benimle alay ediyorsun. Şimdi gidiyorsun, temizleniyorsun. Daha sonra bana anlatacağın kitabı göndereceğim. Erhia'yı iyi dinle, tamam mı?" dedim ve kafasını salladı. Erhia'ya dönüp Abrek'i götürmesini istemiştim. Diğerleri giderken Oztavia'ya kal demiştim. Herkes yanımızdan ayrılmıştı. Kızımın yanağını okşamıştım."Sanırım Abrek'in de bir takım güçleri var. Bunu biliyor muydun?"
Oztavia kafasını iki sallayarak "Hayır, anne. Bilmiyordum." dedi.
"O da senin gibi. Beni çok mutlu etti. Hayata karşı daha güçlü olacaksınız. Güçlerinizi doğru bir şekilde kullanarak kendi yerinizi sağlamlaştıracaksınız."
"Babam her daim yüreğimiz ne kadar büyükse sorumluluğumuzun o kadar fazla olacağını söyler."
Gülümseyerek "Baban haklı. Sizler sıradan çocuklar değilsiniz, Oztavia. Mengael-Bartan ve Mengael-Venira'nın çocuklarısınız. Kanınız herkesten güçlü, bunun hep farkında ol. Güç arıyorsan yüreğine bakman yeterli." dedim. Oztavia bana sarılmıştı. Sırtını yavaşça okşadım.
Akşam yemeğinde Abrek'in yaramazlığını anlatırken Bartan çok eğlenmişti. Ona göre çocuklar istediği şeyi yapmalıydı, bırakalım özgür olsunlardı. Ah, fazla özgürlüğün yaratacağı sorunları görmezlikten gelmesi deli ediyordu. Özgürlük elbette verilmeliydi ama sorumluluklarını bilmeleri lazımdı. Bugün Abrek'in başına bir şey gelseydi ne olacaktı? Bunun hesabını vermek zor olurdu. Üstelik kendisinin bile anlam veremediği yeteneklerini kullansaydı sıkıntı daha çok büyürdü. Çocuklarımın büyü gücümü miras alacağını hiç hesaba katmamıştım. Belki de istemediğimden kaynaklıydı. Büyüyle uğraşmak yorucuydu, büyük bir çaba istiyordu. Şimdi Abrek'in de kendisini göstermesi, gücümü miras aldıklarının işaretiydi. Yüksek ihtimalle daha 2 yaşında olan Tyber'in de büyü gücü olacaktı. Büyüyü doğru bir şekilde kullanırlarsa sorun olmazdı ama yanlışa sapmaları onları felakete sürüklerdi.
Yemek sonrasındaki eğlencede Abrek yoktu. Ona göndermiş olduğum kitabı okumakla uğraştığı içindi. Adil bir ceza olmuştu. Bir daha benden habersiz bir şey yapmazdı. Zeki bir çocuktu. Kitapta mutlaka farklı noktalar ortaya çıkaracaktı, emindim. Oztavia'ya baktığımda yanındaki arkadaşlarıyla gülerek konuşuyordu. Hangisi hükümdarlığa yatkın diye düşününce Oztavia diyordum. Babası gibiydi bir kere. Nerede nasıl davranacağını bilen bir tavrı vardı. Abrek gibi tez canlı değildi. Üstelik onu gördüğüm görüdeki halini hatırlayınca çok güzel bir kraliçe olur diyordum kendi kendime. Benden daha başarılı olacağına inancım tamdı. Hoş, daha hükümdar olup olmayacağı belli değildi. Böyle hayallere kapılmamalıydım. Belki zaman Abrek'i hükümdar yapardı.
Venira sesiyle yanıma baktım. Bartan bana bakıyordu. Merakla "Dalıp gitmişsin, ne oldu?" dedi.
Kafamı iki yana sallayıp "Bir şey olduğu yok. Sadece düşünüyordum." dedim.
"Eğlenceden memnun değilsen gitmelerini emredebilirim." dedi. Karşıya baktım. Komik hikayeler anlatan bir adamla anlattıklarını taklit eden gençler vardı. Arkalarındaysa adamın anlattıklarına uygun melodiler çalan çalgıcılar. Saray halkı adamın anlattıklarına gülüyor, eğleniyorlardı.
"Hayır, aşkım. Bugün benim için yorucuydu. Benim yüzümden insanların eğlenceleri bozulmasın, istemem."
"Ben de yorgun hissediyorum. Her şeyin aynı anda olması, beni çok yoruyor."
"Her şeyi aynı anda yapmak yorucu. Keşke böyle olmasa."
"Turgen nerede? Onu görememek beni şaşırttı."
Gülümseyerek "Bir yaramazlığı oldu, onun dersini alıyor." dedim.
"Ne yaptı?" dedi. Ona baştan sona her şeyi anlattım. Bartan duruma gülmüştü."Gülünecek bir şey yok, Bartan."
"Turgen'in yaramazlığı komik. Ben çocukken böyle değildim."
"Ben birazcık onun gibiydim. Şimdiyse benim gibi bir oğlum var. Üstelik başka bir yanını da keşfetmiş oldum."
"Onlar bizim çocuklar. Tamamen benden bir şey alacak değillerdi, senden de bir şey alacaklardı. Öyle düşün."
"Haklısın." diye mırıldandım. Eğlenceyi izlemek için başımı onun omzuna yasladım, beraber izledik.
Sabah ilk işim Abrek ile ilgilenmek olmuştu. Onu karşıma almış, kitaptan sorular sormuştum. Hepsini ciddi bir şekilde cevaplamıştı. Dersini almışa benziyordu. Onunla büyücülük üzerine de konuşmuştum. Yeteneğini saklamasını ve ona birçok şey öğreteceğimi söylemiştim. Bir şeyler öğreneceğini duyunca şaşırdığı kadar mutlu olmuştu. Oztavia kadar hevesliydi. Oztavia'yla birebir çalışıyordum. Öğrenmeye açtı, hırslıydı. Öğrendiğini kolay kolay unutmuyordu. Abrek'in nasıl olacağını bilemiyordum. Oztavia kadar hakim olmasını isterdim. Büyü güçleriyle hanedanlığımızı daha farklı noktalara getirebilirlerdi. Benim başaramadığımı başarırlardı, kendi ailelerini korurlardı.
Abrek odadan çıktıktan sonra hizmetçi kız bana Fırtına'nın Kızı'nın geldiğini söylemişti. O kadınla görüşmemiştim. Nasıl desem göresim gelmemişti. Uzaktan görmüştüm. Etkileyici birisiydi, tıpkı Kül'ün Oğlu gibi. Ben onun ayağına gitmemiştim ama o gelmişti. Gelsin dememle odaya girmişti. Sarı saçları topluydu, tek omuzlu bir elbise giymişti. Saf güzelliği büyüleyiciydi. Yüzü bana karşı mesafeliydi ama soğukluğunu hissediyordum. Oturması için pencerenin önündeki tekli koltuğu gösterdim. Nazikçe oturdu, bacak bacak üstüne attı. Ellerini dizinin üstünde birleştirmişti. Nazik bir sesle "Kraliçe Venira benimle tanışma tenezzülünde bulunmadı ama ben onun ayağına geldim. Fırtına'nın Kızı, huzurunuzda." dedi.
Karşısına oturmuştum. Masum bir yüz, ilahi bir güzellik. Ne derse yapma isteğini bastırmak güç gelse de kendi içimde dengemi kurmuştum."Tanıştığımıza memnun oldum. Gelmek isterdim faakt yoğundum, bu nedenle gelemedim." dedim.
"Kül'ün Oğlu, seni çok anlattı. Neler yapabildiğini, neler yapamadığını ve birçok şey. Hakkında da birçok şey duydum."
"Seni ne kadarı ilgilendiriyor? Ben yanıtlayayım, hiçbiri. Sohbetimiz bunun üzerine kurulu değildir diye umuyorum."
"Bana karşı sürekli olarak kendini savunmada tutman, bir işe yaramayacak. Senden daha güçlüyüm, Venira. Daha üstünüm."
"Benden daha üstün olman bana bir hamam böceği gibi bakacağın anlamına gelmiyor. Her kim olursanız olun, küçümseme hakkınız yok."
"Bir hamam böceğine kendini benzetmen, takdire şayan doğrusu."
"Bakışlarına göre konuşuyorum, Fırtına'nın Kızı. Benden hoşlanmadığını seziyorum. Daha tanışmadan benden hoşlanmaman hiç doğru gelmiyor."
"Seninle karşılıklı tanışmadım ama yaptıklarından hep haberim oldu. Hep seni izledim ve sen olması gerekenden biraz farklısın."
"Nasıl?"
"Hanedanlığının delilik lanetini taşıyorsun. Hiç hoşuma gitmeyen bir durum bu. Silinir, yok olur sanmıştık ama Oztavin'in ahmaklığının bu denli güçlü olacağını hesaba katmadık."
"Lanetin etkisini silmek, isterdim. Ben böyle olmayı seçmedim."
"Böyle olmayı seçmedin, katılıyorum ama buna dayanarak yaptıkların var. Bunları seçebilirdin, tatlım. Fakat sen kendi bencil arzuların için deli gibi davranmayı seçiyorsun. Getirecek yıkımları öngörmekten yoksun davranıyorsun."
"Davranışlarım sadece beni ilgilendirir. Evet, geçmişte hatalarım oldu ama şu an hatalarımın olduğunu düşünmüyorum."
"Kendini kusursuz sanıyorsun ama yanılıyorsun.Sen kusursuz değilsin, kusurların çok fazla var."
"Kusurlarımı kabul edebilmeye çabalayan birisiyle kusursuz olduğunu düşünen birisini aynı tutuyor olman gülünç. Beni tanıdığını iddia ediyordun, tanımadığın ortada."
Başını dikleştirip bana baktı."Seni tanıyorum, içini görüyorum. Aklın hala sahip olamadıklarında. Yetinmeyi bilmiş olsaydın geçmişi ardına bırakırdın. Daha fazlasını istemezdin.Sen daha fazlasını istedikçe dengeleri bozuyorsun. Yetmezmiş gibi sevdiğin insanların sonunu getireceksin."
"Sevdiğim insanlara zarar vermiyorum, artık onları koruyorum."
"Buna inanmıyorum. Düşüncelerinle onlara zarar veriyorsun. Aslında buna şaşırmamak lazım. Sen her daim kendi isteklerini düşünen birisin."
"Ben senin gördüğün kadar bencil birisi değilim."
"Bencilsin ve bencilliğinden hiç hoşlanmıyorum. Kül'ün Oğlu akıllanacağını düşünüyor, doğru yolu bulacakmışsın sözde. Fakat buna inancım çok az. Bartan'ın sonu olmandan korkuyorum."
"Bartan'ın sonu olmayacağım, büyücü. Ben onun başına gelen en iyi şeylerden birisiyim. Benim sayemde Soyambike'nin büyüsü kırıldı."
"Kırmak zorundaydın, birde bunu yapmasaydın ne olacaktı? Yapmak zorunda olduğun şeyleri yaptım diyerek övünme karşımda."
Gözlerimi kısarak ona baktım. Gittikçe bu konuşma tatsız bir hale geliyordu. Onu görmek istememe kararımın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlamış bulunuyordum."Sen benim kaderimi bilebilirsin, bunu iddia edebilirsin ama yönetecek güçte değilsin. Ben ne yapıyorsam kendi isteğime göre yaparım."
"Bartan'ın mı senin için önemli yoksa isteklerin mi? Her şeyi gördüğünü sanıyorsun ama gördüğün gibi değil. Yaşadığın her olay, büyük bir amaca hizmet ediyor. Abrek'in ölümü de buna dahil."
"Ne?"
"Abrek'in ölümü, Tamerin'in aşırı hırsından ve kininden dolayı gerçekleşmedi. Abrek'i öldürerek kendi çocuklarındaki delilik lanetini kaldırmış oldu. Bir parça senin evlatlarını da etkiledi. Evet, sen ve Bartan'dan gelen neslin bu laneti taşımaması için elimizden geleni yaptık ama garantiye almamız şarttı."
"Tamerin bunu biliyor muydu?"
"Tamerin kendsini ilgilendiren kısımlardn haberdardı. Bak, Abrek'in ölümü senin gözünde büyük bir hanedanlığın yıkımı olabilir ama bir kurtuluştu."
"Tüm bunların olmasına inanamıyorum. Abrek, kurban edilmiş."
Gülümseyerek bana bakmıştı. Ukala gülümsemesini yüzünden parçalamak istemiştim."Düşüncelerine dikkat et, Venira. Öfkeni kontrol edemezsen seni kendi öfkenle yakmasını bilirim. Abrek'in kurban edilmesi abartılacak bir şey değil. Binlerce cana karşılık bir canın kurban edilmesinde sıkıntı görülmemeli."
"O, yaşamı seven birisiydi. Evet, hataları dolu. Korkunç hatalar yaptı. Fakat bunun karşılığı bu mu olmalıydı? Üstelik o bizim geleceğimizdi."
"Kimse kimsenin geleceği olamaz, bunu öğrenmiş olman lazımdı. Abrek senin geleceğin değildi, Bartan da öyle. Kendi geleceğin senin ellerinde. Geleceğini nasıl şekillendirirsen o şekilde ilerlersin. Fakat şunu unutma. Senin attığın her adım sadece seni değil, diğerlerini etkiliyor. Buna göre adımlarını at."
"Neden etkiliyor?"
"Babanın geçmişte ne yaptığını çok iyi bildiğin halde bana bunu soruyor olman çok komik." dedi soğuk bir sesle. Gözlerim iri iri ona bakakalmıştım. Benim şaşkın halim onu eğlendirmişe benziyordu."Hiç sorgulamıyorsun, her şeyi olduğu gibi kabul ediyorsun. Belki de babanın yaptıkları ölen abilerin için değildir."
"Babam abilerimin kaderlerini değiştirdi, bizimle alakası olmadı." diye fısıldadım.
"Venira, gerçeklere uyanmanın vakti geldi." dedi ve ayağa kalktı.
"Otur oturduğun yerde, sorularım bitmedi."
"Senin her daim yanındayım, Kül'ün Oğlu'da yanında. Bir sorun olursa zaten sorarsın ama bugünlük bitti. Geri kalanını düşün ve çöz. Ne kadar önemli olduğunun farkına var." dedi ve omzunu silkti. Odadan çıkıp gitmişti.
Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Dedikleri korkunç geliyordu. Berude'nin dedikleriyle birleşince daha da korkunç. Babam aklımdaydı. Sözleri sahici geliyordu ama Fırtına'nın Kızı böylesine hassas bir konuda yalan söyleyemezdi. Fırtına Tanrısı'nın temsilcisiydi, dürüstlüğe verdiği önem fazlaydı. Babamın oynadığı oyun sonucu kaderim değiştirilmişse işler daha kötüydü. Koca bir yalanla yıllardır yaşamış olduğuna geliyordu. Abrek'in kurban edilmesi de bununla alakalıydı. İçim acıyordu. Babamın kaderleri değiştirme nedeni Lussamus'u kurtarmaktı, bunu biliyordum. Fakat sonuç ortadaydı. Lussamus, Cupuerler'den temizlenmişti. Kurtuluş bu muydu? Tartışılırdı.
Kaderi değiştirilen birisiysem işler daha karmaşıktı. Kadere verilen bir kurbandım. Abrek de öyleydi. Babam tarafından harcanmıştık. İnsanlar kaderleri değiştirilen insanların hep seçilmiş olduğunu düşünürdü, yaratıcıların kutsadığına inanırlardı. Koca bir yalandı bu! Kaderi değiştirilen insanlar, yaratıcıların kuklalarından başka bir şey değildi. Onların çizdikleri yolda yürürlerdi. Yoldan çıkanlar var mıydı, bunu sorguluyordum. Onlara ne olduğu. Özgür iradeleriyle istediklerini yapmak isteyebilirlerdi. Benim için çizilen kaderi bilmiyordum gerçi ama yıllar önceden belirlenmiş bir kaderin varlığı beni huzursuz ediyordu. Babamla konuşsam nasıl olurdu, ona neden yaptın desem ve yanıt arasam? Kendi yaptığını savunurdu. Lussamus ve Cupuerler için en iyi yol bu derdi. İşler bu kadar karmaşık olmak zorunda değildi.
Her ne olursan ol, kendi kararlarını almakta özgürsün diye mırıldandım. Bu düşünce içimi ısıtıyordu. Karmaşadan sıyrılmamı sağlıyordu. Bedeli ne olursa olsundu, her insan kendi kararını kendisi almalıydı. Kaderin seçtiği olmakla ilgilenmiyordum, benim isteklerim vardı. Hayallerim fazlaydı. Hayallerim için savaşırken bana sorulmadan alınan kararlardan hoşnutsuzdum. Kimse böyle olmak istemezdi ki! Kim kaderi değiştirilmiş olmak isterdi? Komik, çok komik. Babamın aldığı bu kararla hayatı yaşayacak olmak ağırdı. Ben değilim, ölen abilerimdi demek istiyorum ama olmuyordu. Her parça oturuyordu. Kusursuz bir bütünlük sağlıyordu.
Kendimi toparlayınca Bartan'ın yanına gelmiştim. Konuşmam gereken konular vardı, ertelemek istemiyordum. Ben gelince odadaki diğer insanları göndermişti. Bana göre daha huzurlu olması beni mutlu etmişti. Duyguları bana doğru akarken içim hoş olmuştu. Sarmalanmıştım. Sakin bir ifadeyle masadaki haritalara baktım."Gizli planların sonuna geldik." diye mırıldandım.
Bartan gülerek "Evet, başarılı bir hazırlık oldu." dedi.
"Bana anlatmayacak mısın?"
"Elbette anlatırım, seve seve yaparım. Petur ve çevresindeki şehirleri isyana teşvik edeceğiz. Gerekli yardımları yapacağız. Ztin bu isyanla uğraşırken onlara saldırımızı gerçekleşeceğiz. İsyan ve savaş karşısında Ztin'in karşımızda şansı olacağını düşünmüyorum."
Başımı hafifçe salladım."Güzel bir plan, etkili olabilir diye düşünüyorum."
"Ztin'i zayıf düşürmemiz lazımdı, sevgilim. Bunun için ellerimizden gelen her şeyi yapmamız şart."
"Fakat bizi zayıf düşürmek için ellerinden geleni yapacakları koz var. Mavi Gök meselesi." dedim. Bartan oflamıştı. Kararsızlığını hissetmiştim. Bunu güzel kullanmam lazımdı."Mavi Gök'ü özgür bırakmak isterken kendi özgürlüğümüzden olmamalıyız, Bartan."
"Halkın daha bütün olmasını istiyorum, barış hakim olsun. İnançlarımız üzerinden birbirimizle savaşmak Naymahaen halkına yakışmaz."
"Evet, yakışmaz ama şu durumda Mavi Gök'ü özgür bırakmak, istenmeyen sonuçlar doğurabilir."
"Nasıl?"
"Mavi Gök'e inananlar masum ama onların dinlerinde etkili olan isimler masum değil. Kulağıma hiç hoş şeyler gelmedi."
"Berude'yle konuştun demek." diye mırıldandı. Düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. Hafifçe kafamı salladım.
"Konuştum, konuşmam iyi oldu. Aigerim ve müritleri temizlenmeden Mavi Gök Naymahaen'de serbest kalmamalı."
"Ona karşı savaşırız dersem ne diyeceksin?"
Beni sınıyordu, güzel sınasındı. Sonunda ben kazanacaktım."Diyeceğim şey, basit. Aigerim ona karşı savaşmaya başladığın gibi dışarıdan yardım almaya asla hayır demeyecektir. Ztin ise onların içlerinde isyan açtığımız için bizim iç işlerimize karışmaya hevesli olacak. Mükemmel bir eşleşme oldu, görüyorsun."
"Bakış açın güzel oldu. Dahou bunu yapmaz diyemiyorum."
"Aigerim'i tanıyoruz. Mavi Gök insanları üstünde etkisi fazla. Üstelik bana göre kendisi Rahibe Lee Chaezan olmaya fazla hevesli. Onun gibi politika izlemeye çabalıyor."
"Lee Chaezan daha mantıklı hareket ediyor. Kadının attığı adımlarda bir amaç görebiliyorsun. Aigerim ise boş bir hırstan ibaret. Geçmişin verdiği eziklikle saldırılar yapma peşinde."
"Şunu unutuyor. Biz Kentairler'e asla benzemeyiz, bizi parmağında oynatamaz. Belki Aigerim'in bakışına göre Lee Chaezan bizi kontrol ediyor, ben de edebilirim diyordur ama işler hiç göründüğü gibi değil."
"Lee Chaezan konusu daha başka bir konu. Daha yorucu."
"Neden?"
"Yine birçok isteği var, beni yoruyor. Üstelik nasihat vermiş. Ona göre Mavi Gök'e inanan herkesi 4 Yaratıcı inancına geçirmek için eğitimler vermeliymişim. Buradaki insanları tanımadan nasıl böyle bir tavsiye verebilir?"
"Aşkım, o Dahou'nun kuzeni. Hayata bakışları çok belli değil mi? Kendi kafalarındaki kurdukları dünyaya göre bakıyorlar. Aldırış etmemeye çalış."
"Aldırış etme demek kolay ama olmuyor. Rahibe'nin tavırlarından hoşnut değilim. Kendisi kendi ülkesine bakmalı, bizlere akıl vermemeli."
"Yıllardır süregelen bir şey bu. Kimse bunu bozamadı, karşı çıkmadı. Biz mi yapacağız? Güldürme beni."
"Neden yapmayalım ki? Tavigan, kendi iç işlerine odaklanmalı. Kendi iç meselelerinde bizden fikir almıyorlar. Neden bize karışma ihtiyacı duyuyorlar? Bu sorgulanmalı."
"Şu an bu sorgulamanın ne vakti, ne sırası. Önümüzde Ztin gibi bir mesele varken Rahibe Chaezan'a meydan okumak, yersiz olur." dedim. Elimi bir yanağına koydum. Buz mavisi gözleri üzerimdeydi."Kendi meselelerimize odaklanalım, dış etkenleri görmezlikten gelelim. Dikkatimiz dağılırsa sadece kendi canlarımızı değil, yaşatmak zorunda olduğumuz canları da kaybederiz."
"Sana katılıyorum, sevgilim."
"Mavi Gök konusunda kararın ne? Onu da duyayım, içim rahat etsin."
Gülerek "Senin dediğin olacak, onlara şimdilik özgürlük yok." dedi ve bana sarıldı. Her şeyin çözümü vardı. Bu beni rahatlatmıştı. Gözlerimi yumunca kendimi ait olduğum yerde hissediyordum. Benim yerim, onun kollarının arasıydı.
Ona Fırtına'nın Kızı'yla gerçekleştirdiğimiz sohbeti anlatmadım. Anlatırsam dolu olan kafası karışırdı. Birçok şeye odaklanıyordu. Ztin, Naymahaen'in huzuru ve gelecek. Üstüne kendi sorunlarımı ekleyemezdim. Öğrenseydi ona kafasını takardı, şüphem yoktu. Ben bile henüz bu gerçeği kabullenebilmiş değildim. Kendimi kaderi değiştirilen olarak göremiyordum, bunun yerine kadere verilen kurban demek uygun geliyordu. Gerçeği kabullenmek zordu. Detaylarını öğrenmek için zamanım olduğunu düşünüyordum. Kül'ün Oğlu'na soracaktım, sorularımın yanıtı ondaydı. Fırtına'nın Kızı'ndan mümkün olduğunca uzak durmak istiyordum. O masum yüz, bilgeliğin savunucusu gibi duruyor olabilirdi. Bence ukala kaltağın tekiydi. Hoşlanmadığım insanlarla görüşmek zorunda değildim.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmak, rahatlatıcıydı. Kendimi kandırıyor gibi düşünsem de buna ihtiyacım vardı. Bir şeyleri kafaya takarsam kendi yolumda ilerleyebilmem güç olurdu. Yaşadıklarımdan öğrenmeye çalıştığım derslerden birisi buydu. Bir şeyleri kafaya takmamaya çalışıyordum. Sindiremesem bile düşünmemeye çalışıyor, geleceğe yönelik adımlar atmaya çabalıyordum. Daha iyi geliyordu. Hayat akıp giderken aynı noktaya takılı kalırsam zamanı kaçırırdım.
Aigerim geldiğinde gülümsedim, yerimden kalkmadım. Kraliçe olduğumu vurgulamam lazımdı. O ayağa kalkmama bozulmuştu ama sahte bir tebessümle başını eğdi. Geçen günlerde Aigerim'e varisiyle gelmesini emretmiştim. Emrime karşı çıkacak değildi, karşı çıkarsa olacakları biliyordu. Yanındaki çocuk daha ifadesizdi. Sİyah saçlarını tepeden toplamıştı. Badem gözleri saygıyla yere bakar haldeydi. Benden küçük diyebilirdim. Dikkatle varisine odaklandım. Duygularına dair bir şey hissedemiyordum. Aigerim onu uyarmıştı. Yaşlı cadı! Eh, daha çok eğlenirdik.
Sandalyelere oturmuşlardı. Aigerim "Kraliçem bizi davet ettiğiniz için çok mutluyum. Varisimi merak ettiğiniz için ayrı bir heyecan duydum. Kral, Mavi Gök'ü ciddiye almasa bile sizin aldığınızı gösteriyor."
"Varisinizi tanımak istedim. Geleceğe dair öngörüleriniz mükemmel bir şekilde tutuyorken nasıl bir varis seçtiğiniz önemli." dedim.
"Karşınızda Ulugan var. Kendisi kız kardeşimin torunu oluyor. Yaşına göre çok olgun."
Ulugan "Kraliçeyle tanışmak, benim için büyük bir onur. Keşke Kral'ı tanıyabilmiş olsaydım ama o beni tanımak istemeyecektir."
"Neden?"
"Çünkü kendisi Mavi Gök inancını pek önemsemiyor, tıpkı Kentairler gibi. Önemsemiş olsaydı, özgürlüğümüze kavuştururdu. Sizse bizi önemsediğiniz için beni tanımak istediniz." dedi. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Bartan'la aramı açmaya çalışmak, öyle mi? Ucuz bir numara.
"Bartan'ın Mavi Gök'ü önemsemediğimi algısına kapılmış olmanız, beni derinden üzdü. Kocam duymuş olsaydı, benimle aynı hisleri paylaşırdı."
"Siz daha samimi geliyorsunuz, ekselansları. Kral hakkında izlenimi özgürce açıklama fırsatı verdiniz, bu bile sizin sıcaklığınızın göstergesi."
Aigerim "Kraliçe Venira'nın geldiği yeri hatırla, Ulugan. O buradaki insanlar gibi katı görüşlere hapsolmuş değil. Dar bir pencereden bakmıyor." dedi. Önüne konulan porselen fincanı içti. Çok rahat davranıyordu."Fakat bir konuda yanılmışım."
"Hangi konu?" dedim.
"Kral'ın sizin görüşlerinize önem verdiğine. Sizin bizden yana olduğunuza çok eminim, bizim özgürlüğümüzü istemişsinizdir ama Kral'ın aldığı karar ortada."
Ulugan "Büyük Teyze, Kral kararlarını bağımsız alıyor. Kraliçe'nin bile haberi olmadığı kanısındaydım."
"Ah, Ulugan. Benim yerimi aldığında göreceksin, çocuğum. Kral ve Kraliçe, bir elmanın iki yarısı gibilerdir. Bütünler. Attıkları adım hep birlikte olmuştur. Anlaşılan bu konuda ayrılmışlar."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Sakin kalmam lazımdı. Buraya Ulugan'ı tanımak için çağırmıştım, oyunun kontrolü bende olmalıydı."Dışarıdan bu şekilde görülüyor olmamız, beni mutlu etti. Evet, bir elmanın iki yarısı gibiyiz. Birbirimizi tamamlıyoruz. Mavi Gök'ün özgürlüğü konusuna gelince çok hassas bir konuydu. Emin olun, Naymahaen'in iyiliği için ne gerekiyorsa onu yaptım. Bartan da buna göre karar aldı." dedim.
Ulugan "Kraliçe kalbinizdeki iyilik sözlerinize ne güzel yansıyor! Sizden yana asla şüphemiz yok sadece Kral'ın bizi dışlar gibi hareket etmesi üzücü. Çok bir şey istemiyoruz, biliyorsunuz."
"Elbette biliyorum! Ben de sizin içinizdeki iyilikten şüphe duymuyorum. Yıllar önce zehirlenmiştim, bu vakada siz suçlandınız ama ben bunu size yakıştıramadım." dedim. Aigerim ve Ulugan birbirine bakıp zoraki gülümsemişlerdi. Bense nazikçe gülümsedim. Geçmişi unutmadığımı hatırlatmam şarttı."Mavi Gök insanlarını dışlamak bana yakışmaz. Ben herkesi kucaklamayı tercih ediyorum."
Aigerim "Siz bu milletin annesisiniz, Kraliçe. Bir anne evladını ayırır mı?"
Kafamı iki yana sallayarak "Asla!" dedim.
Ulugan "Peki bir anne evladının iyiliğini istemez mi? Lütfen, ekselansları! Mavi Gök'ün iyiliği için bu dini özgür bırakın. Kral'ı ikna edin."
"Elimden geleni yaptığımı söylüyorum. Dediğim gibi Naymahaen'in iyiliğini düşünerek hareket ediyorum. Bartan ise buna göre ilerliyor."
"Naymahaen'in iyiliği, bir dini dışlamak mı?"
"Dışlanmış olsaydınız, şu an karşımda olmazdınız Ulugan. Durumu hassaslaştırmaya gerek yok. Madem bizden olduğunuzu iddia ediyorsunuz bunu kanıtlayın. Krallığa hizmet edin."
"Nasıl?"
"Onu siz bulun, her şeyi ben diyecek olsaydım Mavi Gök'e inanan insanlar arasında gücüm olmalıydı değil mi?"
"Kraliçe, siz göründüğünüz gibi değilsiniz. Sizinle tanışmak benim için farklı bir deneyim oldu."
"Seni tanıdığım için ben çok memnunum. Farklı bir havan var, bana Aigerim'i bol bol anımsatacaksın. Buna emin oldum."
Aigerim "Ulugan'la anlaştığınız görmek, beni mutlu etti. Huzurla ölebilirim, Gök'e karışabilirim."
Arkama yaslanmış, gülümsemiştim. Ulugan ve Aigerim bana bakakalmıştı. Eh, onların karşısındaki Venira saf değildi. Kelimelerle oynamayı kendimce başarabiliyordum. Ülkemin iyiliği için her şeyi yapmak zorundaydım. Tek bir noktaya takılı kalmayacaktım. İlerleyecektim. Kendi istediğim noktaya gidecektim. Kadere verilen basit bir kurban olmayacaktım. Hayatımdaki seçimlerden ben sorumlu olacaktım. Başarılı olayım veya olmayayım. Hiçbir şey fark etmezdi. Önemli olan özgürce alınmış kararlardı. Hayatımı kendi isteklerime göre yaşamak istiyordum, başkalarına göre değil.
✵
✵
✵Berude-Venira konuşmaları için düşünceniz nedir? Berude sözlerinde haklı mı?
✵Bartan'ın Ztin planı etkili olur mu? Ztin'deki Naymahaenliler'i isyana teşvik etmek doğru bir hamle midir?
✵Fırtına'nın Kızı-Venira konuşması için düşünceniz nedir? Venira'nın düşünceleri doğru muydu?
✵Ulagan için düşünceniz nedir? Venira ile konuşması için düşünceniz nedir?
Gelecek bölüm Tamerin olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top