2.9 Arı Kovanına Çomak Sokmak✾

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 18.06.2021 (23:49)

Bölüm Şarkısı: Sleeping With a Ghost - Tommee Profitt (feat. Cappa)

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Tamerin

O öldü ve benim esaretim sona erdi. Artık özgürüm!

Karşımda cansız halde yatan bedene bakınca aklımdan geçen ilk düşünce bu olmuştu. Abrek ölmüştü, hareket etmiyordu. Kendi kanında boğularak can vermişti. Belki ona fazla merhametli davranmış bile olabilirdim. Bu zamana kadar çektiğim acılarda o da sorumluydu diğerleri gibi. Ruhumda iyileşmeyecek yaraların mimarıydı. Onda öğrenmiştim kafese kapatılan vahşi bir hayvanın nasıl çırpındığını. Beni kırbaçlayarak terbiye etmeye çabalamıştı, başarılı olamamıştı. Kafesimi kırınca onun sonu olmuştum. Abrek hakkettiği gibi ölmüştü.

Bir yanım Abrek'e üzülüyordu. Yaşadığı hayata bakınca kim üzülmezdi? Annesini ve babasını kaybetmiş, amcası tarafından bilmediği bir şehre sürülmüştü. İlk başta hakkettikleri değeri görmemiş, sefil halde yaşamıştı. Sonra itibarını geri kazanınca ablaları onu zehirlemişti. Kral olmasını isteyerek delirtmişlerdi. Zavallı Abrek ise ilk başta dirense de benimle karşılaştıktan sonra delirmişti.

"Benim hayatımı mahvetmeye değer miydi, Abrek? Beni görmeseydin şu an her şey çok farklı olurdu. Sen yine kral olurdun, ben ise..." dedim. Derin bir nefes aldım. Nerede olurdum? Kaveh'in yanında mı? Bu sefer onunla kavuşur muyduk? Bilemiyordum. Cevabını şu an veremiyordum. Yaşanan olaylar bunda fazlasıyla etkiliydi."Bak, sen öldün ama ben yaşıyorum. Yaşamayı senden daha çok hakkediyorum. Bundan sonra neler olacağını izle ve gör."

Kendimi tutamamış, gülmüştüm. Geçen yılların acısı ise gülüşlerimde saklıydı. Şu an bile Abrek'in ölü olması garipti. Biraz sonra uyansa ölmedim ve seni cezalandıracağım dese hiç yadırgamazdım. Ölmüştü, inansana Tamerin! Verdiğim zehirle sonu olmuştum. Onun hikayesi benimle başlamamıştı ama sonlandıran ben olmuştum. Yapmak zorundaydım. Evlatlarımın geleceği için mecburdum. Abrek bunu bilseydi belki anlardı. Söz konusu ikizlerimiz olunca ikimizin de onlar için yapmayacağı bir şey yoktu.

Odadan çıktım, kapıdaki askerlere Abrek'i tapınağa götürmelerini ve defin işlemlerini hazırlamalarını söyledim. Bir kimsesizler mezarlığına gömülmesi uygun olurdu. Cupuer mezarlığına gömülürse insanlar ya saldırırdı yada bir süre sonra tapardı. Bu riskler tehlikeliydi. En güzeli kimsesiz olarak gömülmesi olacaktı. Ölüsüne göstereceğim saygı bu olurdu.

Çalışma odama geldiğimde beni bekleyenleri gördüm. İçeride Esthere, Gainaz, Drant ve o rahip vardı. Esthere ve Gainaz sayesinde tanışmıştım. Rahip esmer tenli ve keldi. Yaşını göstermiyordu. Siyahlar içinde olması onun Gazap Tanrısı'nın Rahibi olduğunu gösteriyordu. Gazap'ın Oğlu olarak seslenin demesinden de belliydi. Bana göre sıradan bir adam değildi. Basit bir rahip olamayacağını düşünüyordum. Büyücü bile olabilirdi. Herkes ona hayranlıkla bakıyordu hatta aşık gibi diyebilirdim. Evet, odadaki herkesi kendisine aşık ettiren bir güzelliği vardı. Ben ise etkilenmemiştim. En azından onlar kadar değildim. Arada hayran hayran izleyesim geliyordu am fazlası yoktu. Tuhaf bir şekilde bu adamı yıllardır tanıdığımı da düşünüyordum. Sanki beni tanıyordu.

Masama geçtim, oturup onlara baktım. Hepsinin beklediği açıklamayı yaptım."Abrek öldü, bir kimsesiz olarak gömülecek." dedim.

Gazap'ın Oğlu "Doğru bir karardı, Tamerin."

"İkizlerim artık Cupuer Laneti'nden kurtuldu değil mi? Bu laneti bozabilmem için Abrek'i öldürmem gerektiğini söyledin, bunu yaptım."

"Ben sana asla yalan söylemem, söylersem cezalandırılırım. Gazap Tanrısı şahidim olsun, artık Cupuer Laneti senin çocuklarına işlemeyecek."

Drant "Sen bir rahipten fazlasın." dedi kuşkuyla. Kaşlarını çatarak rahibe bakıyordu. Rahip ise rahattı.

"Özümde bir insanım, Drant. Gerisi seni ilgilendirmiyor. Büyücü veya rahip, ne fark eder? İnsan olmam yeterli değil midir?"

"Bir anda ortaya çıkmanı anlayamıyorum. Sırf Abrek'i öldür demek için gelmiş olamazsın."

Gülerek "Daha fazlası da var ama bu sonra konuşulacak konular." dedi.

"Ölen öldü, Drant. Sen ve ben Abrek'i ikna etmeye çalıştık ama kral olmaya devam edeceğim dedi. Kendi kaderini seçti, ona üzülmemiz boşuna olur." dedim.

Drant başını eğdi, hüzünle baktı."Bana burada yaptığı saygısızlıklara rağmen ister istemez üzülüyorum. Reme'de çok parlak birisiyidi. Omae onun ruhunu çürüttü."

"Onun zaten ruhu çürüktü, Omae bunu ortaya çıkardı. Ben onunla evliydim, ne olduğunu gördüm. Emin ol böylesi daha iyi."

Esthere "Bundan sonra Tamerin ülkeyi yönetecek, senato yenilenecek. Abrek'in çıkardığı yasalar iptal olacak. Kısacası Cupuer Devri'nin izleri silinecek."

Arkama yaslandım, gözlerimi kapattım. Keşke Esthere kadar rahat olabilseydim."Cupuer Devri'nin izlerinin tamamen silinebilmesi için Venira'nın yakalanması gerek." dedim dişlerimi sıkarak. O aptal, kaçmıştı saraydan. Kaçma nedeni isyan değildi, Abrek'in onun hakkında verdiği son hükümdü. Şimdi bulamıyorduk."Venira, Cupuer pislikliğinin mirasçısı olarak ortaya çıkar."

Drant "Abrek'in son hükmü onun kaçmasına neden oldu, saraydaki olayları ise mutlaka duymuştur. Umarım bir an evvel yakalanır. Elinde masumların kanı var."

"Bu ayrı bir mesele. İnsanların üstüne askerleri saldı, yangını büyüttü. Bana düşen bu yangını kontrol etmek, arkama almak oldu. Her şey kusursuzca ilerliyor derken Venira'nın kaçışı sinirlerimi bozuyor."

Gainaz "Endişen olmasın, Tamerin. İnsanlar artık Cupuer görmek, altın saçlı birisinin onları yönetmesini istemiyor. Venira kaçmış olabilir ama insanların onu istemediğini akıl ediyordur."

"Yine de onun da ölmesini istiyorum, Gainaz. Onun da yaptıklarının bedelini ödemesini istiyorum. Kaç defa Abrek'in işkencesi yüzünden ondan yardım istedim, kapısını kapattı. Kara büyüyle öldürmeye çalıştı. Aşağılamalarını ve hor görmelerinden bahsetmiyorum bile! Venira ölmeli."

"Umarım yakalanılır ve öldürürsün."

"Abrek'e ölmeden önce yalan söyledim. Ablasının öldürüldüğünü bilerek ölmesini sağladım ama Venira'nın şu an yaşıyor."

"Yaşamasına rağmen bir daha bu topraklarda sözü geçen birisi olmayacak. Sayesinde Cupuerler nefret ediliyor."

Gazap'ın Oğlu "Fakat Tamerin'in en ufak yanlışında insanlar ona da yönelebilir veya Tamerin ile dışarıdan uğraşmaya devam edebilir. Tamerin'in istemediği şey bu."

Gözlerimi kısarak rahibe baktım."Düşüncelerimi okumuş gibi konuşuyorsun sanki kelimelerin benim kelimelerim. Basit bir rahip değilsin." dedim. O ise güldü.

"Vakit geçireceğimiz çok süre var, Tamerin. Aslında bir bakıma haklısın. Sen bensin, ben senim. Birbirimizin aynasıyız. İkimizde önemli kişilere hizmet ediyoruz."

"Dört Yaratıcı'ya hizmet ediyorum, öyle mi?" dedim. Hafifçe kafasını salladı.

"Bu odadaki herkesten daha çok yapıyorsun, kuşkun olmasın." dedi. Derin bir nefes aldım. Kendimi yorgun hissediyordum, kaç gecedir uykusuzdum. Artık rahat bir şekilde uyuyabilirdim. Bu adamla daha sonra konuşacaktım.

"Sanırım ömrümün en rahat uykusunu bu gece uyuyacağım. Ne deli bir kocanın istekleri olacak ne de sürekli beni itip kakan bir babanın zorbalığını göreceğim. Galiba evim dediğim bir yerde uyuyacağım."

Esthere gülümseyerek "Bunu hakkettin, Tamerin. Git, uyu. Bir şey olursa sana haberdar ederim." dedi.

Drant "Yarın sabah için acil senato toplantısı olacağını ilan edeyim mi?"

"Edebilirsin, Drant. Daha önce konuştuğumuz gibi, sen benim baş danışmanımsın. Senin deneyimlerine ihtiyacım var." dedim. Ayağa kalktım, karşımdaki insanlara gülümsedim. Daha zorlu bir yolda yürüyecektim. Yanımda olan bu insanlarla zorlu olan bu yolda başarılı olacağıma inanıyorum."Sizde dinlenin, dostlarım. Yorulduk ve kabus sona erdi. Tatlı geceler!"

Birkaç gündür kullandığım küçük yatak odasına geldim. Burada çok az uyuyor, hazırlanıyordum. Hemen dün geceden kalma giydiğim geceliği giymiştim, saçlarımı açmıştım. Boy aynasında kendime bakarken yüzümün bir parça değiştiğini görüyordum. Bakışlarım sertleşmişti. Eh, kolay mıydı yaşadıklarım? Kendi ellerimle bir insanı öldürmüştüm. Kadehi çekinmeden sunmuş, zehirlemiştim. Bunu yaparken aklımdaki tek şey evlatlarımı bir lanetten kurtarmaktı. Gazap'ın Oğlu'nun dediklerine göre laneti kırabilmenin yolu buydu. Peki neden Abrek'in ölümü bu laneti kırıyordu sorusunun cevabını da kendim çözmüştüm.

Cevabı açıktı. Abrek, Prens Tyber'in kaderini değiştirdiği evladıydı. Seçilmiş bir kişiydi, özeldi. Onun ölümü de özel bir neden olmalıydı. Gazap'ın Oğlu da bunu demişti. Abrek'in kaderinin değiştirilme nedeni ölümüyle Cupuer Laneti'nin kaldırılması ve daha farklı olayların başlaması. Üstelik Gazap'ın Oğlu da basit bir rahip veya büyücü değildi. Kesinlikle olamazdı. Belki de kaderi değiştirenlerden birisiydi, neden olmasındı? İnsanüstü güzelliği, büyücülükte sınır tanımaması bana bunu düşündürüyordu. Abrek kaderi değiştirilen ise diğer Cupuer çocuğu kimdi? Venira mı yoksa Nesenni mi? Korkarım bunun cevabı Venira idi. Venira'nın da kaderi değiştirilmişti. Nesenni değiştirilen olsaydı Venira'nın sahip olduğu güce sahip olurdu veya Abrek gibi ruhu çürük olurdu. Oysa içlerinde ne normal oydu. Eğer Venira'yı yakalayıp öldürürsem Venira'nın kaderini başlamadan bitirirdim.

Başka kaderi değiştirilen insanlar var mıydı diye sorguluyordum. Abrek ve Venira ile sınırlı kalamazdı. Tarihte de görülürdü. Tarihe damgasını vuran, akışını değiştiren insanların kaderinin hep diğerlerinden farklı olduğu söylenirdi. Umarım bu dönemde fazla değillerdi. Yoksa zor günler bizi bekliyordu. Abrek bunun örneğiydi. Yaratıcılar'ın seçtiği kişi olarak bu topraklara acıyı ve deliliği getirmişti. Venira'nın ne yapacağı belirsizdi. Umarım her şey bir an evvel düzelirdi.

Yatağa geçtim, yattım. Yanıma baktığımda boştu. Birinin olmasından ziyade tek olmam daha iyiydi. Daha çok huzur veriyordu. Gözlerimi kapattım, rahat bir uykuya daldım. Sabah ise daha dinç kalkmıştım. Tüy kadar hafiftim. Yeni bir gün yeni başlangıçlar demekti. Kahvaltı sonrası güzelce hazırlandım. Koyu kırmızı elbisemi giymiştim, omuzlarımda altın işlemeleri vardı. Yakut damla küpelerimi takmış, saçlarımı toplatmıştım. En önemlisi ise tacımı takmıştım. Lussamus'un renklerine bürünerek Lussamus olmuştum.

Senato salonuna geldiğimde tüm senatörler ayağa kalkmıştı. Ben ise tahtıma oturdum. Başımı dikleştirmiştim."Saygıdeğer Senatörler! Dün geceden itibaren Cupuer Dönemi sona ermiş bulunmaktadır. Bundan sonra daha farklı bir Lussamus olacak. Delilik hüküm sürmeyecek. Sizlere söz veriyorum, kraliçe olarak beni seçtiğiniz için asla pişman olmayacaksınız." dedim. Alkış sesi yükselmişti. Sözlerimi planlamamıştım, içimden gelen ne ise onu demiştim.

Alkışlardan sonra Senatör Markas söz almak istedi, ona söz hakkı verdim. Tok bir sesle "Peki hala Cupuer soyadından vazgeçmemek istediğinize emin misiniz? Bu ad lanetli." dedi.

"Vazgeçmeyeceğim, Markas. Evlatlarımla aynı soyadı taşımak istiyorum. Onların babaları artık hayatta değil, sadece ben varım. Benim de soyadım farklı olursa ne olacak?"

Drant Markas'ın konuşmasına izin vermeden "Kraliçe haklı, Markas. Evlatları için bu hakkı ona tanımalıyız." dedi.

Markas "Kraliçe ne derse o ama şunu unutmayın, Kraliçe Tamerin. Evlatlarınız sizin mirasçınız olamazlar. Cupuer kanı artık başa geçmemeli." dedi. Onu onaylayan birçok mırıltı artarken ister istemez gerilmiştim.

"Bunu düşünmemiz için çok erken, çocuklar küçük. Cupuer Laneti gözünüzü korkutuyor olmalı ama o lanet ortadan kaldırıldı."

"Lanetin ortadan kalkıp kalkmadığını zaman gösterecek, Drant. Belki de tacı bir Cupuer'e devretmek istiyor olabilirsin. O üçlü pis kardeşi bu saraya sen soktun."

"İnsanların değişeceğini göremedim. Benim Reme'de tanıdığım insanlarla Omae içindeki insanlar çok farklıydı." dedi. Sonra gözleri bana döndü, saygıyla baktı."Fakat Gazap Tanrısı adaleti Kraliçe Tamerin ile geldi. Bundan sonra her şey iyi olacak. Ülkemizi toparlayacak."

"Senatör Markas ve diğerlerinin içi rahat olsun. Bu taht ve bu taç hakkedenin olacak. Ben size verdiğim sözü tutacağım. Cupuer kanı taşıyan herhangi birisi bir daha bu tahtın sahibi olamayacak." dedim. Evlatlarımı korumak uğruna onların taht ve taç konusunda haklarından vazgeçmiştim. Belki de ilerisi için farklı olurdu, bilemiyordum. Şimdilik güvenli olan buydu. Yine de benim de bu anlaşmada kârlı olduğum bir konu vardı."Fakat sizlerin de sözünüz var. Taç töreninden sonra senatörler kan yemini edecek ve bana olan sadakatini sunacak. Bu yeminin büyülü bir yemin olacağını hatırlatırım."

"Tüm senato mu olacak?"

"Evet, tüm senato olacak. Zaman içinde aranızdan birkaçınızı göndereceğim. Düzen oturasıya kadar birlik olmamız şart. Büyülü yemine katılmak istemeyenler ise koltuklarına veda etsinler."

Markas "Tavigan yönetimi bu yemini duyduğu zaman size karşı durabilir." dedi. Tek kaşımı kaldırdım.

"Onlar mı Lussamus'u yönetiyor yoksa ben mi? Bu zamana kadar büyüyü yaratıcılar karşı çıksaydı büyü yeteneğine sahip insanlar aramızda olmazdı. Azıcık düşünün, Senatör. Zarar gelmez." dedim. Gülümsedikten sonra Markas başını saygıyla eğdi, yerine oturdu.

Drant "Yepyeni bir Lussamus olacak, bunu herkes görecek."

"Evet, yepyeni bir dönem bizi bekliyor. Artık eskiye dair hiçbir şey olmayacak. Yaşasın Lussamus!" dedim coşkuyla.

Toplantıda baştan sonra tören planlanmıştı. Masrafların az olmasına özen göstermiştim. Venira'nın düştüğü bu hataya ben düşmeyecektim. Hazinede ciddi anlamda sıkıntılar vardı. Bu sıkıntıları çözmenin de yolunu bulacaktık. Yönetme konusunda yolum uzundu. İyi bir yönetici olmak istiyordum. Madem hayat beni bu noktaya getirmişti, bunu kullanmalıydım. Yine de farklı bir hayatım olsun ister miydin diye kendime sorunca cevabı bilememek bir nebze canımı sıkıyordu.

Toplantıdan sonra ise çalışma odasına gidecek iken Gazap'ın Oğlu'nun beni saray tapınağında Abrek'in yanında beklediğini öğrenmiştim. Onunla sakin bir yerde yalnız konuşmak iyi olacaktı. Aklımdaki soruları soracaktım. Dürüst olur muydu, bilmiyordum. Bir yanım güvenmiyordu diğer yanım ise sonsuz güven duyuyordu. Bu sonsuz güvenin kaynağını çözemiyordum. Herhalde bulunduğum ortamda yarattığı havadan kaynaklıydı. Dikkatli olmam şarttı. Hayatıma ansızın giren bu yabancının bana nedensiz bir yardımı olacağını düşünmüyordum.

Tapınağa geldiğimde kraliyet ölülerinin yıkandığı salona gelmiştim. Mermerden olan bu salon soğuk ve ürkütücüydü. Mermer kaplı duvarların nişlerinde yaratıcıların heykelleri ve onları temsil eden renklerdeki mumlar vardı. Tavanı aynalarla kaplıydı ve her ayna salonun tam ortasında sadece kasık kısmı beyaz bir kumaşla örtülü olan Abrek'i gösteriyordu. Salonun kokusu amberdi. Bu kokuyu ciğerlerime çektikçe aklıma gelen birisi gelmişti. Kül Tanrıçası. Onun kokusunun salona dolması bir nebze anlamlıydı. Abrek'i ne zaman tapınakta arasam her daim Kül Tanrıçası'nın heykelinde bulurdum. Şimdi bu koku eşliğinde öteki yaşama hazırlanıyor olması deli kocamı mutlu ederdi.

Gazap'ın Oğlu yoktu, henüz gelmemişti. Yavaş adımlarla Abrek'in yanına geldim. Bir basamak çıktım, bedenine baktım. Altın sarısı saçları nemliydi, bedeni ise bembeyazdı. Dudakları hafif mordu. Bu gece gömülür müydü, sorardım. Hala uyanacak gibi geliyordu, uyanacak ve ben cezalandıracaktı. Bu sefer kimin kılığına girerdi? Kaveh mi Paiman mı? Kendi kendime güldüm. İnsan korkuya ve çaresizliğe de alışıyormuş demek ki, Abrek bunu güzelce öğretmişti.

Tamerin sesini duyunca arkamı döndüm. Gazap'ın Oğlu gelmişti. Siyahlara bürünmüştü, yüzünde yumuşak bir tebessüm vardı. Abrek'e bakarak "Amber kokusu eşliğinde yıkanmasını ben söyledim. Onun ruhu için en iyisi bu." dedi. Yanıma geldiğinde ise Abrek'in nemli saçlarını nazikçe okşadı."Bu hayattaki görevini tamamladığını bildiği için huzurlu gözükmüyor mu?"

"Benim gördüğüm tek şey aniden uyanıp beni cezalandıracak olması. Evliliğimiz boyunca uyguladığı bir işkence vardı. Onu yapacakmış gibi geliyor."

"Kalbindeki insanın görünümüne girip sana acı veriyordu." dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken o gülümsedi."Ben göründüğümden daha fazlasıyım, Tamerin. Tıpkı senin gibi."

"Bunun bedeli oldu mu?"

"Oldu, ağır bedeller ödedim. Canım çok yandı ama buna değdi."

"Hayatımda hep kendi hayatımı kontrol edebilmeyi istedim. Dizginleri elime almayı, bir başkasının kontrolünde olmamayı arzuladım. Babamın davranışları bunda etkiliydi. O beni her dövdüğünde gelecekte bir gün kendi hayatımı kontrol edeceğimi, bu işkenceden kurtulacağımı düşünürdüm. Şimdi ise hayatımın dizginleri benim elimde ve bunun şaşkınlığı yüzünden her şey rüya gibi geliyor. Yarın uyanacağım ya yanıbaşımda Abrek'i göreceğim, onun deliliklerine katlanacağım yada babamların evinde olup en ufak sebepten dolayı dövmemesi yalvaracağım."

Derin bir nefes aldı, bana hüzünle bakıyordu."Bedendeki yaralar elbet bir gün iyileşir ama ruhtaki yaraların iyileşmesi zaman alır. Ruhundaki yaralar bir gün iyileşecek."

"İyileşecek ama izi kalacak, Büyücü. Kaç yaşında olursam olayım Abrek'in gelip beni cezalandırmasını düşüneceğim, bundan korkacağım." dedim. Yatan bedene bakıp güldüm. Yaşanılanları düşününce her şey rüya gibi geliyordu. "Onu öldürdüm, elimdeki kadehi aldı ve içti. O an, onu durdurmadım. Aklımda olan şey ikizlerimi bu lanetten kurtarmaktı. Kendi özgürlüğümü bile düşünmedim. Belki de bundan dolayı cezalandırılacağımı düşünüyorum."

"Yaşadıkların kolay değildi. Zor bir süreçten geçtin."

"Korkunç bir kabustan uyandım. Şimdi özgürüm. Birisi bana karışmayacak, nasıl konuşmam gerektiğini söylemeyecek. İşkence olmayacak veya dövülmeyeceğim."

"Bu özgürlükle ne yapacağını bilmediğini görüyorum. Oysa yapacağın şey basit, Tamerin. Gazap Tanrısı'nın gücünü göstermek. Sen bunun için doğdun."

"Büyülü sözlerinle sakın beni din uğruna savaşmaya ikna etme, yapmam."

Gülerek "Bunu diyecek olsaydım Tavigan'dan birisi olurdum ama onlar beni öldürmek istiyorlar." dedi.

"Buraya neden geldin? Bir anda ortaya çıktın, Abrek'i öldürürsem Cupuer lanetini kıracağımı söyledin. Şimdi de yanımdasın. Kimsin?"

"Birçok parçayı yerine oturttun, değil mi? Prens Tyber'in kaderini değiştirdiği çocuklarının kim olduğunu biliyorsun. Birisi Abrek, diğeri ise Venira. İkisi de kaderi değiştirilmeseydi çocuk yaşta öleceklerdi, Tyber onların kaderini değiştirerek iyilik yaptı. Lussamus'u kurtaran kendi çocukları sanıyordu ama bu başka bir konu."

Gözlerimi kıstım. Bu konu hakkında ne kadar derine inebilirdim, fikrim yoktu ama çok soru sormam gerektiğinin farkındaydım."Prens Tyber, Cupuer Laneti'ni bozabilmek adına bunu yaptı. En azından Abrek'in anlatımı buydu. Fakat bu lanet devam etti. Abrek bir deliydi, ablalarında da bu var."

"Prens Tyber yine laneti bozdu, Tamerin. Çocuklarının kaderini değiştirdi. Abrek'in kaderi bu laneti bozabilmek adına kurban olmaktı. Ayrıca Venira ile birlikte Lussamus'u doğru insana emanet etmekti. Hoş, Venira bu lanetin son temsilcisi ama o da bu laneti aşabilecek."

"Doğru insan ben miyim?" dedim alaycı bir şekilde. Sesimdeki alayı umursamadı, başını hafifçe salladı.

"Kendi gücünü görmen lazım. İçindeki karanlığı gör, Tamerin. Sen ve Oztavin aynısınız. İkinizde insanları peşinizde sürükleyecek güç var. O da senin gibi Gazap Tanrısı'nın yolundan giden birisiydi, ne yaptığını gördün."

"Güç uğruna yaratıcılarla pazarlık yaptı, kendi kanını lanetledi. Yaptığı şey ortada."

"Senin buna ihtiyacın yok çünkü sen ondan üstünsün." dedi, duraksadı. Gözleri Abrek'e takılmıştı."Şu an bu konuyu konuşmamız doğru değil. Daha sakin bir zaman diliminde daha açık konuşacağım."

Söylediklerinde birçok sır gizliydi. Benim hakkımda da aklımda bir şeyler oluşurken kalbime ağırlık çökmüştü. Bir şekilde bu adamla bağımı çözecektim. "Çözülmemiş birçok mesele var, seni hemen bırakmak istemiyorum. Aniden ortaya çıktığın gibi aniden ortadan kaybolmayacaksın."

"Artık ortadan kaybolmam gerekmiyor. Ben ve kardeşlerim bugünler için hazırlandık, sizi bekledik."

"Bizi mi? Biz derken kimleri kast ediyorsun?"

"Tamerin, şunu bil. Sen farklısın. Bu farklılığın bugünlere gelmeni sağladı. Geleceğin ise bambaşka olacak. Tabii yine her şey senin elinde ama senden beklenildiği gibi davranıyorsun."

"Geleceğimde ne olacak?"

Gülümseyerek "Bırakalım, zaman bize göstersin kızım." dedi. Bir şey dememiş olması can sıkıcıydı.

"Zaman daha ne gösterecek merak ediyorum. Bu zamana kadar gösterdiklerinden beğendiğim tek şey Abrek'in ölümü oldu." dedim. O bir şey dememişti, ben ise susmuştum. Konuşacağımız çok zaman olacaktı. Bundan emindim.

Tapınaktan ayrıldıktan sonra saraya gelmiştim. Kraliçe olmak bambaşkaydı. Bir gecede bu sarayın hakimi olmuştum. Artık burası benim evimdi. Abrek ile evli iken evim diyemiyordum, hep bir parça eksik kalıyordu. Şu an o parça tamamlanmıştı. Özgürdüm! Bu özgürlüğün kıymetini bilecektim. Hayatımı istediğim gibi yaşayacaktım.Kimse bana karışmayacaktı, kimse ne yapmam gerektiğini söylemeyecekti. Hayatımın dizginleri benim elimdeydi, bir başkaso kontrol edemeyecekti. Gazap Tanrısı şahidim olsun ki yaşadığım sürece adaletli olacaktım ve gücümle sevdiğim herkesi koruyacaktım. Zayıflığımda yapamadığımı şimdi ve bundan sonrasında yapacaktım.

Akşam yemeğinde ise sevdiğim insanların olmasını istedim. Neşeli bir sofra olmasını o kadar çok istemiştim. Beni geren, küçük düşüren insanlar yoktu. Abrek ve Venira ile tartıştığım zamanlar aklımdalardı. Ah, geçmişe çok takılı kalıyordum. Aşmam lazımdı. Geçmişi aşamazsam geleceğe ilerleyemezdim. Bunu bildiğim halde yapmak zor geliyordu. Ruhtaki yaraların iyileşmesi zaman alırdı, izleri ise ömür boyu kalırdı. Bunlarla boğuşurken yeni hayatıma alışmak biraz zorlayacaktı.

Tamerin diye seslenen Esthere'ye baktım."Ne oldu, Esthere?" dedim.

Esthere masada konuşan insanlara baktıktan sonra "Başardım, Tamerin. Abrek'in uykusunda az kalsın öleceği gece hangi büyücünün onu öldüreceğini öğrenebildim." dedi heyecanla.

"Kim?"

"Kaveh, Tamerin. Deli kocanı öldürecek kişi oymuş. Neden olduğunu anlayamadım, kısa bir görüntü yakalayabildim ve çok korkunçtu. Kaveh öfkeliydi ve kan ağlıyordu. Büyü gücü öylesine kuvvetliydi ki beni o an içine çekecek diye korktum. Zavallı Abrek, zamanında kurtulmayı başarmış."

Donakalmıştım. Kaveh'in adını duymak beklenmedik bir etki yaratmıştı. Elime gümüş kadehi aldım, şarabımı yavaşça yudumladım. "Bu ne anlama geliyor şimdi?" dedim kısık bir sesle.

"Bilmiyorum. Lussamus ile ilişkisini kesen Kaveh'i ne deliye çevirdi, düşünmemiz lazım."

"Lussamus'dan ve benden koptuğunu söylüyordu. Abrek onu deli edecek bir şey bulmuştur. Çok sevdiği karısına laf etmiştir, Kaveh sinirlenmiştir."

Eshtere kafasını iki yana yavaşça salladı."Böyle bir şey değildi, daha farklıydı. Kaveh'i delirten neden o kadın olamaz."

"Ülkesini ve o kadını tercih ettiğini yıllardır yazdı, Esthere. Şimdi böyle bir şey diyip beni umutlandırmak mı istiyorsun? Yapma bunu. Umutlar en keskin hançerler. Kaveh'e dair bir şey umut ettiğim zaman kalbime batıyor, canım acıyor. Ben umut etmeyi bıraktım."

"Kaveh'i güçlendiren şey sen misin diye düşünmeden edemedim. Gerçekten o güce ulaşması, imkansız. Büyük büyücüler bir insanı rüyasında bulup öldürebilir ve Kaveh az kalsın bunu başarıyordu."

"Kaveh belki kendini geliştirdi, Esthere. Biliyorsun, o kendisini ülkesine ve ailesine adadı. Onları korumak adına her şeyi yaparım diyordu."

"Seni de anlıyorum. Yıllardır gelen mektuplar var, ister istemez buna inanıyorsun. Açıkçası ben de senin gibi düşünüyordum ama uzaktan bile olsa Kaveh'i o şekilde görmek düşüncelerimi değiştirdi. Farklıydı."

Buruk bir tebessüm yüzümde oluşmuştu. Böyle bir günde Kaveh'in adını duymak beni etkilemişti."Hayatımın en güzel aşkı sanırım onunla yaşadığım olarak kalacak. Tutkusu, şefkati, şehveti, merhameti. Bambaşkaydı, Esthere. Kendimi onunla bulduğumu düşündüm. Şimdi ise benden uzakta. Başka bir kadının yanında, onunla mutlu. Ben ise yalnızım. Abrek'in dediği gibi ömrüm boyunca yalnız kalacağım." dedim. Derin bir nefes aldım. Gözlerim dolmuştu. Ah, sırası değildi.

Esthere kolumu tutup bana gülümsedi."Ben inanıyorum, yalnız kalmayacaksın. Belki de Kaveh ile yaşadığından daha üstün bir aşk yaşayacaksın, belli mi olur? Bence şu Gazap'ın Oğlu dediğimiz adama soralım. O mutlaka bilir." dedi. Kaşlarımı hafif çatmış, yapma der gibi ona baktım. O ise omzunu silkti."Bakma öyle, bence mantıklıydı. Üstelik Paiman hayatında değil mi? Neden onu yoksayar gibisin?"

"Paiman bambaşka bir mesele. Onda çözemediğim bir şeyler var. Onun ilgisi hoşuma gidiyor, farklı hissediyorum. Fakat ciddiyetinden emin değilim. Kaveh her daim onun için o her şeyi yapar derdi. Bu cümle ona tam anlamıyla güvenmeme engel. Üstelik birlikte olursak bir süre sonra birbirimizi tüketiriz gibi geliyor."

"Bundan çok emin konuşuyorsun."

"Belki de tüketmeyiz, birbirimize güç veririz. Gerçi Paiman'ın ülkesinden vazgeçeceğini düşünmüyorum."

"Onu sınamak lazım. Neden bir dahaki görüşmenizde ülkeye davet etmiyorsun? Seni merak ediyorsa Lussamus'a gelir ve azıcık gönül eğlencen olur." dedi. Bunu dediği sırada içtiğim şarap boğazımda kalmış öksürmüştüm. Şaşkınca ona bakarken o gülmüştü. "Bence gayet mantıklı bir öneri. Paiman'ı buraya çağır. Azıcık eğlen, tatlım. Gençsin, hayat dolusun. Neden eğlenmiyorsun?"

"Eğlenmek mi? Paiman mı eğleneceğim adam olacak? Esthere seni anlamak bazen zor geliyor."

"Saevthas tarafım olduğu için şanslısın, eğlence nedir bilirim. Paiman'ı çağır, güzel bir zaman geçir. Buna ihtiyacın var."

"Paiman koşa koşa gelecekti zaten. Benim bir cümlemi bekliyordu. Üstelik çağırırsam ciddi olduğumu sanır, hoş olmaz."

"Çağır sen, bakarsın ciddileşirsiniz. Kaveh yüzüne çekiniyorsan boş bir çekince.Ona ne oluyormuş, canım. İstediğinle görüşürsün."

"Elbette istediğimi yaparım ama söz konusu Paiman olunca düşünceli olmam gerek."

"Ben sana önerimi sundum." dedi. Ona gülümsedim sonra başka bir konu açtım. Paiman ve Kaveh konusundan uzaklaşmak en güzeliydi.

Günün sonunda yalnız kalmıştım. Abrek'i öldürdüğüm odaya geri dönmüştüm. Onun izleri tamamen kalkmıştı. Hiç yaşamamış gibi eşyaları alınmıştı. Amber kokusunu bu odada hissetmek tuhaf hissettirmişti. Kolumu ovuşturmuştum. Sanki Abrek çıkıp gelecekti. Ölü bedenini görmüştüm oysa. Neden hala yaşadığına inanıyordum? Belki de bu odada kalmak hataydı. Fakat hükümdarların yatak odası burasıydı, bunu bozmak istemiyordum. Zaman içinde tekrardan bu odaya uyum sağlardım.

Geceliğimi giydikten sonra saçlarımı taradım. Aynada kendime bakakalmıştım. Bir ömür yalnız geçer miydi? Abrek'in dediği gibi mi olacaktı hayatım? Yalnızlıktan çekinmiyordum elbette ama kendi yükümü paylaşabileceğim birini hayatımda istiyordum. Yalnızlık yorucuydu. Fakat doğru birisi olmalıydı. Yanlış birisi şu an sahip olduğum her şeyin kaybetmesine neden olurdu. Abrek'in haklı olmasından da korkuyordum. Her şeyin bir bedeli olurdu, farkındayım. Fakat benim bedelim bu olmamalıydı.

Masanın başından kalktım, yatağa geçtim. Saçımı parmağıma dolamıştım. Acaba bu gece Paiman ile görüşse miydim? Belki de kafamı dağıtmak için onu çağırabilirdim. Yanıbaşımdaki suyu içtikten sonra gözlerimi kapattım, odaklandım. Nerede buluşacağımızı onun karar vermesini istedim, bir şey düşünmedim. Kendimi bir odada bulmuştum. Bir sarayın yatak odası ama Lussamus'dan farklıydı. Cibinlikte ışıltılar, perdeleri süsleyen boncuklar, yakılan gül tütsüsü. Herhalde Khahra'daki saraya gelmiştim. Muhtemelen Paiman'ın odasıydı. Paiman diye seslendim. Kapı açıldığında arkamı döndüm. Onu görünce gülümsedim. O ise sakindi. Tüm sakinliği ile karşımdaydı.

Kollarını iki yana açıp "Şimdi sana ne demeliyim? Kraliçe Tamerin mi, Tamerin mi? Karşımda kim duruyor?" dedi. Son görüşmemizde ona Lussamus Kraliçesi olarak karşısına çıkacağımı söylemiştim. Buna atıf yaparak konuşuyordu.

Gülümseyerek "Tamerin demen yeterli. Ben her daim o olacağım." dedim. Beraber yatağa oturmuştuk. O bana dikkatle bakıyordu."Ne oldu?"

"Bir şey olduğu yok. Sadece seni özlemişim, durup izlemek bile beni mutlu etti. Konuşmadan durabiliriz gibi geldi."

"Süslü kelimelerinle beni cezbedeceğini sanıyorsun ama bu oyunlara gelmem."

"Biz Saevthaslılar duygularımızı her daim yoğun yaşarız. Kalbimizden ne geçerse dilimize o dökülür. Bunu öğrenmedi isen ben sana seve seve öğretirim. Kaveh'in yapamadığını yaparım."

"Eksik kalsın, öğrenmek istemiyorum." dedim. Parmağına saçımı dolamış başımı yana hafifçe eğmiştim."Görmeyeli neler yaptın, anlat. Buraya konuşmak için geldim. Heykelcilik oynamak istemiyorum."

"Bir şey yaptığım yok. Herkes kabuğuma çekildiğimi sanıyor, Saevthas'dan vazgeçtiğimi düşünüyorlar ama başka planlarım var. Kendi sınırlarımı zorluyorum bu konuda."

"Senin adına sevindim. Umarım başarılı olursun. Kendi sınırlarını zorladığın zaman ne kadar güçlü olduğunu görüyorsun. Sen ise güçlüsün, Paiman."

"Bunu senden duyunca daha anlamlı oluyor. Tabii her şey sorunsuz değil. Kaveh babamın şımarttığı oğlu oldu. Benim kurduğum düzene meydan okuyor, bunu bozuyor. Arı kovanına çomak sokuyor." dedi. Son cümlesini derken biraz sinirli olduğu belliydi. Kahverengi gözlerinde ise öfke ateşi parlamıştı.

"Kaveh değişmiş." diye mırıldandım.

"Değişmemesi imkansızdı, Tamerin. Bunu çok iyi biliyorsun. Gerçi istediği kadar değişsin."

"Sadece kurduğun düzeni bozmuş olamaz gibi geliyor. Arı kovanına çomak sokuyor dediğine göre başka bir şey daha olmalı."

Gülerek "Keskin bir zekaya sahipsin, cümleleri iyi yakalıyorsun." dedi.Elimi aldı, nazikçe öptü. Yüz ifadesi yumuşamıştı."Bunu nasıl diyeceğimi bilemiyorum."

"Söyleyebilirsin."

"Bence Kaveh'in ne yaptığını boşver. Beni kendisiyle karıştırıyor, hepsi bu. Ben onun gibi korkak değilim. Her daim cesurum. O ise korkak. Sakin ve emin adımlarla ilerleyeceğim diyerek korkak olduğunu saklıyor."

"Kaveh'i mi kötüleyeceksin?" dedim alaycı bir şekilde.

"Onun gerçeklerini söyleyeceğim. O cesur olsaydı şu an her şey farklı olurdu. Ben onun yerinde olsaydım korkunç bir evlilik yaşamana engel olurdum. Senin için her şeyi yapardım, bundan emin ol."

"Yine aynı konuya geldik, inanamıyorum! Paiman bu konuyu kaç defa konuştuk."

"Seni ikna edesiye kadar her daim konuşacağız. Bizi düşün, Tamerin. Bak, zincirlerinden koptun. Lussamus'a tek başına hakimsin. Kimse ne yapacağına karışamaz."

"Ben bilemiyorum. Gerçek anlamda bir şey diyemiyorum. Sen de farklı bir şeyler var, bunu hissediyorum ama ne olduğunu anlamak mümkün değil."

"Beraber çözebiliriz." diye mırıldandı. Yanağımı nazikçe okşarken gözlerimi kapatıp gülümsedim. Bu dokunuş beni biraz olsun gevşetmişti. Gözlerimi açıp ona baktığımda kurnaz bir gülümseme yüzündeydi."Sen istersen dünyayı önüne bile sererim."

"Abrek de bunu diyordu ve öldü. Bence ne söylediğine dikkat et. Dünyayı önüme sermek isteyenlerin sonu kötü oluyor."

"Ben diğerlerinden farklıyım. Ne bir deli ne bir korkak."

"Belki de bir yalancısın. Bunu da affetmem, biliyor musun? Bana karşı yalanlar içinde isen senin için iyi olmaz."

"Sana karşı her daim olduğum gibiyim, şüphen olmasın." dedi. Yüzü yaklaştı, beni nazikçe öptü. Bu sefer ona karşı koymayı tercih etmedim. Dudaklarımız ayrıldığında gülümseyerek "Beni başkalarıyla karıştırma." diye fısıldadı.

"Lussamus'a gel, beni ziyaret et. Madem çok meraklısın bana, bir bahane bul. Omae'ye gel."

Şaşkınlıkla "Ne?" dedi. Bunu dememi beklemediği açıktı. Oysa onu çözmem gerekiyordu. Gerçek Paiman'ı görebilmek adına elimdeki her kozu oynamam şarttı. Esthere'nin dediği gibi eğlence amaçlı istemiyordum. Hoş, eğlenmek de isteyebilirdim neden olmasındı?

"Zincirlerimden koptuğumu söyleyen sendin. İşte sana fırsat! Gel ve beni gör." dedim. Kollarımı onun boynuna doladım."Yoksa beni görmek istemiyor musun?"

"İstiyorum elbette. Sadece beklemediğim bir teklifti. Omae'ye geleceğim, Tamerin. Seni görmek için bunu yapacağım. Herhangi bir bahane bile bunun için olur. Üstelik buradan uzaklaşmam lazımdı. Teklifin iyi oldu."

Tek kaşımı kaldırıp "Neden uzaklaşman lazımdı?" dedim. O ise gözlerini benden kaçırdı.

"Gereksiz bir konu, bilmene gerek yok. Sadece yanına gelmemin iyi olacağını bil. Üstelik büyük planım için rahat çalışabileceğim bir yer olacak. Belki de bazı şeylerin ilanı olur."

"Bu kadar büyük konuşma, sadece yüz yüze görüşmenin zamanı geldi diyorum. Tutup gel, yarın evlenelim demiyorum."

"Ona da sıra gelecek, biliyor musun? Gel, yarın evlenelim diyeceksin ben de itiraz etmeyeceğim. Sonra en güçlü çift biz olacağız. Seninle her şeyi yaparım, buna inanıyorum. Sen de inan."

"Ben neye inanacağımı bilmiyorum. Kendime inanmak daha doğru geliyor. Bir başkasına inandığım zaman yaşadığım hayal kırıklığı büyük."

Gülümseyerek "Ben seni hayal kırıklığına uğratmayacağım. Sınırlarını bana karşı kaldır." dedi.

"Bilemiyorum." diye mırıldandım. Beni kendisine çekmişti, tutkuyla öpmüştü. Ben ise ellerimi saçlarının arasına geçirmiştim. Sevilmeye muhtaçtım, sevilmek istiyordum. Şu an ise Paiman benim için harika bir sevgiliydi. Belki de korktuğum gibi olmazdık. Kafamda kuruyordum. Paiman endişe duyduğum birisi değildi. Bu kuruntular yersizdi, neden olmasındı?

Beni nazikçe yatırdığında gülümsüyordu. Çöl ateşi, gözlerinden yansıyordu. Alnımdan öptükten sonra "En büyülü an, şu an sanırım." dedi.

"Sakın ben bu kızı elde ettim diye düşünme." dedim alaycı bir şekilde.

"Asla! Şu halde olsak bile aramızda hala bazı pürüzler olacağını biliyorum. Sadece anın tadını çıkarıyorum. Senin de gerçek bir aşkla rahatlamanı sağlıyorum. Kafan çok dolu, hissediyorum."

"Düşüncelerimi okuyabiliyor musun?" dedim. Kafasını iki yana sallayınca bir nebze rahatlamıştım. Neden çağırdığımı asla gelmezdi ve asla benimle görüşmek istemezdi.

"Mümkün değil, bir şeyler beni tıkıyor ama sorun etmiyorum. Biz birbirimize fazlasıyla açığız." dedi. Bir eli bacağımı okşarken bana gülümsedi."Çünkü biz birbirimize benziyoruz."

"Galiba haklısın." dedim.

Onu öperken ellerimle üstündeki gömleği çıkarmasına yardımcı oldum. Dudakları boynuma yönelmeden önce seni seviyorum diye fısıldamıştı. Ben ise bir şey demedim, diyecek bir şey bulamamıştım. O ise boynumu öpmüş, geceliğimin askılarını indirmişti. Daha sonra daha aşağılara yönelmişti. Bedenimi keşfetmesine itirazım yoktu. Ateşi hissediyordum. Doğu ateşi bu olmalıydı. Taşlaşan kalbimi ısıtıyordu ve hoştu. Sevildiğimi hissediyordum. Kaveh de beni sevmişti ama beni silecek kadar korkak davranmıştı. Paiman ise cesurdu. Bunu gösteriyordu. Şüphelerime rağmen cesaretine hayrandım. Korkak davranmamalıydım. Kaveh o gurur kırıcı mektupları yazarak korkaklığını göstermişti. Ben ise cesur olmalıydım.

Paiman diye inlediğim zaman şiddetli bir gök gürültüsü duymuştuk. Şiddetli bir gök gürültüsü tüm bu büyülü havayı bozmuştu. Paiman üstümden çekilmiş, ben doğrulmuştum. Ne olduğumu ikimizde anlamamıştık. O gösterişli perdeler rüzgarda savruluyordu. Bir fırtına vardı. Paiman'a şaşkınlıkla bakarken o sinirli gözüküyordu. Yataktan kalkmıştı. Ne olduğunu anlamamıştım. Yataktan kalkıp pencereye baktığımda şaşakaldım. Kan yağıyordu! Koyu bulutlardan yağan kana şaşırmıştım. Paiman'a baktığımda ise o soğuk bir öfke taşıyordu yüzünde.

Sessizce küfrettikten sonra "Bu işin ardındaki ismi biliyorum." dedi kısık bir sesle.

"Ne oluyor?" dedim. Bana dönmüştü. Ellerimi onun göğsüne koydum."Paiman ne oldu? Bu ne?" dedim ve bir kez daha şimşek çaktı.

"Birilerini kızdırdık sanırım, tatlı Tamerin. Nasıl olduğunu anlamasam da bizi engellemeye çalışıyor."

"Kaveh mi? Ona ne oluyor?" dedim sertçe.

Paiman gülümsedi, ellerini yüzüme yerleştirdi."Belki de o değildir, tatlı sevgilim. Bence başkası bunu yaptı. Fakat şunu unutuyor. Ben Saevthas'ın en zeki adamıyım. Benimle kimse boy ölçüşemez."

"Umarım dediğin gibidir. Kaveh ise benden sakladığın bir şey var demek oluyor. O zaman her şey farklı olur." dedim hırsla. O ise sinsice gülümsedi, beni tutkuyla öptü.

"Kaveh bu ilişkiyi asla umursamıyor, sevgilim. Sen onun için karanlık bir geçmişsin, unuttun mu? Dijan ve Saevthas ile çok mutlu."

"Ona mutluluklar diliyorum!"

"Seninle ben daha çok mutlu olacağız, göreceksin. Kaveh aşkına sahip çıkamayan bir aciz. Sen daha iyilerini hakkediyorsun." dedi. Beni süzdükten sonra çapkın bir ifade yüzünde oluştu."Nerede kalmıştık? En son adımı söylüyordun."

"Paiman!" dedim gülerek.

"Gülme, seni bırakasım yok." dedi. Beni kendisine çekip öptüğünde ise bu sefer zemin sallanmaya başlamıştı. Zelzele öyle büyüktü ki ayrılmıştım. Ne olduğunu anlamak mümkün değildi. Sanki koca saray üstümüze çöküyordu. Paiman durdur bunu diye bağırdığımda bir şey yapamadı. Bizi saran karanlığa teslim olmuştuk.

Ani bir titremeyle uyanmıştım. Nefes nefeseydim. Gün daha doğmamıştı. Az önce ne olmuştu? O kan yağmuru, yerin sallantısı. Dışarıdan birileri müdahale etmeye çabalamıştı. Kaveh olabilir miydi? Paiman her daim kimsenin bize ulaşamayacağını söylerdi şimdi ise ulaşabilen birisi olmuştu. Peki Kaveh neden yapsındı? Hem benden vazgeçtiğini, onu rahatsız etmemem gerektiğini söylüyordu hem de böyle bir işe kalkışıyordu. Eksik parça vardı veya fazla bir parça. Paiman'ın Kaveh için dediği şey arı kovanına çomak sokmasıydı. Bunu derken altında derin anlamlar vardı, Paiman'ın gözlerinden belliydi. Kaveh ya benim şu an bildiğim gibi değilse ne olacaktı? Ah, her şey bu kadar karışık olmak zorunda mıydı? Kaveh'e ulaşıp her şeyi sorabilmeyi çok istiyordum ama bu imkansızdı.

Uyku tutmadığı için banyomun hazırlanmasını istedim. Güzel bir banyo keyfi iyi gelecekti. Bu gerginliği üstümden atmalıydım. Banyo sonrası kahvaltımı yapmış ve senato için hazırlanmıştım. Senatonun en acil konusu ise Venira idi. Onun bulunmasını ve yargılanmasını istiyorlardı. Abrek'in suçlarında Nesenni gibi ortaktı. Buna dair yapılacaklar konuşulmuş, tartışılmıştı. Sevindirici durum senato içinde kimsenin Venira'yı savunuyor olmamasıydı. Son hamlesiyle kendi kendini bitirdiği için ona minnettardım. Fakat onu yakalamak, yargıladıktan sonra öldürmeyi istiyordum. Yolumda bir engeldi. Kalbimdeki ilişkiler yumak halde olsa bile yönetimimde bu olsun istemiyordum. Her şey düzgün ve net olmalıydı.

Senato sonrası çalışma odama gitmiştim. Venira meselesi canımı sıkıyordu. Kollarımı birleştirip dışarı baktığımda neredesin Venira diye mırıldandım. Venira'yı yakalayamazsam ne yapmam gerekiyordu bunu planlamamıştım. Bir şekilde Lussamus'tan ve Cupuer olmaktan vazgeçmeliydi. Bunun yolu ne olurdu? Düşündükçe başıma ağrılar giriyordu. Şu an her şey güzeldi, sakindi ama ileride ters bir şey olduğunda insanların koşarak gideceği kişi Venira olmamalıydı. O aptala ülkemi vermemeleri lazımdı. Venira ülkeyi alırsa ilk yapacağı şey beni öldürmek olurdu. Hatta evlatlarıma bile dokunurdu, kuşkum yoktu bunda. Ona göre azatlık kanı taşımaları bile Cupuer kanını lekeliyordu. Sanki büyük dedesi Oztavin bir azatlığın torunu değildi. Kibir budalası Venira! Yokluğu bile başıma dertti.

Kapım tıklandı, gel sesimle açıldı. Arkamı döndüğümde Drant'ı gördüm. Heyecanla "Ne oldu, Venira yakalandı mı?" dedim. Drant'ın yüzü gerilmişti, bakışlarını benden kaçırdı.

Drant "Size iyi bir haber vermek isterdim ama olmadı. Capzi Adası'na sürgün edilmemek adına saraydan kaçtığını doğrulandı. Kral Abrek'in öldürüldüğünü duyduktan kuzeyli tüccarların arasına karışmış, kılık değiştirerek. Kıyafetlerini bulabildik."

"O kızıl büyücü arkadaşını tutuklayın! Mutlaka bildiği bir şey vardır. Kuzey'in neresine gittiği çok önemli. Ztin mi, Naymahaen mi?" dedim. Elimi alnıma koydum, ofladım. Naymahaen olursa onu geri almak kolay olurdu. Kraliçe Samirna ile kolayca anlaşırdım. Ztin olursa sorun büyürdü. Kral Dahou Venira ile evlenmek istiyordu."Naymahaen'e gitmesi bizim yararımıza olur, Drant. Kraliçe Samirna'yı ikna edebiliriz."

"Cacande'yi emriniz üzerine tutuklayacağım, hanımefendi. Ayrıca sınırlara haberci yolladım ama endişelerim var. Venira yakalanmazsa ne olacak?"

"Elimizdeki kozları oynayacağız. Ablası Nesenni elimizde. Üstelik Venira bir büyücü. Bunu Lussamus'a yayarız, insanların gözünde daha beter bir duruma düşer. Bir şekilde yolunu buluruz."

"Venira'yı umarım yakalarız, yakalanmazsak size karşı olmak isteyenler onun peşinden gidecek."

"Biliyorum! Abrek ölse bile sorunlar yaratmaya devam ediyor. Ablalarına verdiği hükümle onları kontrol etmemizi ister istemez engelledi."

"Endişelenmeyin, sakin olun."

"O yaşadığı sürece bana bir tehdit olacak. Aldığı her nefes ben ve evlatlarımın geleceğine dair sıkıntı demek. O öldüğü zaman gerçek bir huzura ermiş olacağım." dedim. Kapı bir kez daha tıklanmıştı. Gel sesimle içeri Gainaz ve babam girmişti.

Gainaz tüm sadeliği ile karşımdaydı. Kel kafası dikti, büyük bir hürmetle ellerini karnında birleştirmişti. Babam ise arsız ve aç bir şekilde bana bakıyordu. Saçı sakalı her zamanki gibi birbirine girmiş haldeydi. Kıyafetleri ise azatlık olduğunu haykırıyordu. Gainaz da azatlıktı ama giyimine özen gösterir, kendisini ezdirmezdi. Babam ise kıyafetlerine özen göstermeyerek efendilerin onu ezmesini istiyordu. Drant babama baktıktan sonra bana baktı. Kararsız kalmış haldeydi. Babama saygı gösterirse ona kızacağımın farkındaydı ama bir şey yapmazsa saygısızlık olur mu endişesi taşıyordu. Öyle veya böyle babam artık Lussamus Kraliçesi'nin babası olmuştu. Saygı görmeyi isterdi. Ben ise ona bu saygıyı vermek istemiyordum. O bana baba olmak dışında her şeyi yapmıştı.

Sakin bir sesle "Drant, çekilebilirsin. Akşamüstüne kadar Cacande tutuklanmış olsun, o cadıyı konuşturmamız önemli." dedim.

Drant başını sakince eğmiş, nasıl isterseniz öyle olsun diyerek odadan çıkmıştı. Babamla Gainaz'a oturun dedikten sonra onlar oturmuşlardı, ben ise masama geçtim. Bakışlarım özellikle babama takılıyordu. İster istemez beni geriyordu. Babama baktıkça Abrek nasıl bana zihinsel işkence uygulayacaksa onun da sırtıma sırtıma indireceği kırbacını düşünüyordum. Sakinleşmeliydim. Ben onun kraliçesiydim ve bana asla zarar veremezdi. Bir lafımla buradan kovdururdum.

"Neden geldiniz, Gainaz bir sorun mu oldu?" dedim.

Gainaz babama bıkkın bir ifadeyle baktıktan sonra "Benim bir sorunum yok, majesteleri. Babanızın bir sorunu var." dedi.

"Majesteleri demene gerek yok, yalnızız nasıl olsa. Üstelik azatlıklara ve kölelere yardım edebilmemde katkın büyük iken bana majesteleri demen hoş olmuyor."

Gülümseyerek "Kalplere de hükmeden bir hükümdar olacak olman beni çok mutlu ediyor." dedi. Sonra bakışları babama yöneldi."Hadi, seni kızına getirdim. Konuş, Zayluk."

Babam "Tamerin, kızım, artık sen bir hükümdarsın. Sana saygı gösterdikleri gibi artık bana da saygı gösterecekler. Bu durumda sarayda yaşamam gerekmez mi? Senin yanında olmamız iyi olur. Üstelik torunlarımı da görmek istiyorum." dedi. Kırlaşan sakalını kaşırken kaşları hafif çatılmıştı."Gerçi artık onlarla bir işin kalmadı. Başka varislerin olur."

"Çocuklarımı bir mal gibi görme, ben sen değilim." dedim dişlerimi sıkarak.

"Gerçeği söylüyorum, ikizlerin bir önemi kalmadı. Aklın varsa onları insanlardan uzak tutarsın. Cupuer adını duyunca insanlar küfrediyor."

"Onlar benim çocuklarım, kimse buna karışamaz. İsteğine gelince geçmişte yaptıklarını unutmak mümkün değil. Sarayımda seni görmek istemiyorum."

"Koca sarayda ailen olmadan nasıl yaşayacaksın?"

"Benim ailem var. Çocuklarım, dostlarım benim ailem. Senin yokluğunda da keyfim yerindeydi. Şimdi seni buraya alarak keyfimi kaçıramam."

Öfkeyle soludu, Gainaz'a ters ters baktı."Bir şey söyle! Onun akıl hocası değil misin?" diye bağırdı.

Gainaz "Herkes yaşattığı acının bedelini ödermiş, Zayluk. Sen kızına zamanında acı çektirmişsin, onu evlat olarak görmemişsin.Şimdi ise bunun bedelini ödüyorsun."

"Onun buralara gelmesini ben sağladım!"

"Nasıl sağladın, kızını Abrek ile zorla evlendirerek mi? Ah, üstün bir başarı bu."

Babam ayağa kalktı. Sinirle bana baktıktan sonra "Ben olmasaydım nefesin leş gibi kokardı. Umarım zamanı gelince bana teşekkür eder, beni hakkettiğim yere getirirsin." dedi. Odadan çıktı, kapıyı sertçe çarptı.

"Hala beni kızı olarak görüyor. Yaşadıklarımızı umursamadan bunu görüyor olması sinir bozucu." dedim.

Gainaz "Onu tamamen de görmezlikten gelemezsin. Babana sırtını döndüğün an sana düşman olanlar onun çevresini saracak, sana karşı kullanacaklar."

"Bu nedenle saraya mı alayım? Asla!" dedim. Masaya sertçe vurdum."Babamın ne yaptığını bilmiyorsun. Beni öldüresiye döverdi o. Şimdi saraya mı alacağım?"

"Saraya alma. Küçük bir köşk ver, casusun olacak hizmetkarlar yerleştir ve bu şekilde çöz. Babanı kendine bağlı tut. Ona zenginlik verdiğini sansın ama sen onu hapset. Düşmanlarına teslim etme. Baban zayıf noktan olmasın."

Arkama yaslandım, gözlerimi kapattım. Dediklerinde haklıydı. Bundan sonrasında daha dikkatli olmam gerekiyordu. Zayıf noktam asla olmamalıydı."Tamam, Gainaz. Bununla sen ilgilen, babamla yüz göz olmak istemiyorum."

"Doğru bir karar aldın."

"Şimdi babamı boşver, bana senatoya getirebileceğimiz insanları anlat. Benim senatom asla efendilerden oluşmamalı. Köleler ve azatlıklar kendilerine yer bulmalı."

"Seve seve anlatıyorum." dedi. O anlattıkça notlar aldım. Gainaz ile geleceğe yön vermiştik.

Akşamüstü ise heyecanla Cacande'nin yakalanma haberini bekler iken onun kaçmış olduğunu öğrenmiştim. Evi bomboştu. O da burayı terk etmişti. Nereye gittiğini ise yaratıcılar bilirdi. Buna çok sinirlensem de Gazap'ın Oğlu gitmesinin iyi olduğunu söylemişti. O rahattı. Oysa ben Venira'ya ulaşabilmenin bir yolunu kaybetmiştim. Cacande'yi elimde tutabilseydim Venira'nın nereye kaybolduğunu öğrenirdim. Şimdi ise gittikçe işim zorlaşıyordu. Venira konusunda her ihtimale kendimi hazırlamalıydım. Yakalasam da yakalamasam da hazırlıklı olmam şarttı.

Geçen birkaç günün sonunda taç giyme töreni hazırlıkları bitmişti. Abartısız gösterişsiz bir tören olsun istemiştim. Yeni bir elbise bile diktirmemiştim. En sevdiğim siyah elbisemi seçmiştim. Kalın siyah askıları olan, göğsüme doğru v şeklinde inen, bacaklarımın iki yanında yırtmaç olan bir elbiseydi. Askılarında gümüş halkalar vardı ve belime de gümüş kemer takılmıştı. Gümüş, ince zinciri olan gül kolyesi takmıştım. Siyah saçlarım örgülerle toplanmıştı. İşte kraliçe gibiydim.

Taht salonuna geldiğimde kalabalık iki yana ayrılmıştı. Merakla bana bakıyorlardı. Ben ise emin adımlarla aralarından geçtim. Tahtıma çıkmadan önce durdum. Basit bir koltuktu, ben oturunca anlamlı olacaktı. Basamakları çıktım, yavaşça oturdum. Sonra Elinda defne yapraklı taçla geldi. Lussamus'un kraliyet tacıydı. Benim başıma yerleştirdikten sonra kalabalık çok yaşa diye bağırmaya başladılar. Oysa bu taç benim tacım değildi. Başımdaki tacı aldım, kalabalığın önüne doğru fırlattım. Sessizlik hakim olmuştu koca salona. Şaşkınlık dolu bakışlar üzerimdeydi. Ben ise rahattım. Esthere dedikten sonra Esthere gerçek tacımı getirmişti. Gümüş ve yakutlarla süslenmiş olan tacımı. Onu başıma yerleştirmiştim. Ayağa kalktım, yere attığım tacı işaret ettim.

"Ben bu tacı kabul etseydim geçmişe takılı kalacağımızı ilan etmiş olurdum. Fakat ben bunu istemiyorum. Lussamus yeni bir dönemi kucaklamalı, yeni bir hükümdara sarılmalı. Cupuer Dönemi bitti dostlarım. Altın yapraklı defne mazi oldu, onların laneti yüzünden halkımız acı çekti. Benim dönemimde kimse acı çekmeyecek. Yaratıcılar şahidim olsun, Lussamus bambaşka bir ülke olacak ve kimse buna engel olmayacak. Yaşasın Lussamus, yaşasın şanlı kartal!" dedim.

Bu sözlerimle salondaki kalabalık coşmuştu, çok yaşa Kraliçe Tamerin çok yaşa Lussamus sesleri salonu inletir hale gelmişti.Ben tahtıma rahatça oturmuştum. Gülümseyerek onlara bakarken kapı girişindeki adam dikkatimi çekmişti.Soluktu, bir ruh gibiydi ama beni kendisine çekmişti. İşlemeli ceketinde yılan figürü belirgindi. Nasıl olsa hanesinin simgesiydi. Koyu saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu, sürmeli gözleri ise üzerimdeydi. Şefkatli bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

Başardın, Tamerin. Zincirlerini kırdın!

Kadife sesi zihnimde yankılanırken bir damla yaş yanaklarımdan süzüldü. Kaveh diye fısıldadım. Buraya nasıl gelmişti, nasıl başarmıştı anlamamıştım. Zihnim belki böyle bir günde bana oyun oynuyordu. Paiman'ın büyüsü güçlüydü, bu zamana kadar ona ulaşmak mümkün olmamıştı. Hoş, bunca zamandan sonra Kaveh'i çok farklı duymuştum ve hepsi gerçek gibi iken şu an soluk hayaletini karşımda görmek beni karmakarışık duygulara sürüklemişti. Gerçekten burada mıydı yoksa zihnimin hastalıklı bir hediyesi miydi anlamıyordum. Gözleri kırptıktan sonra o gitmedi, ben ise buruk bir tebessümle defne yapraklı taca baktım.

Hayatım bugünden itibaren değişmişti. Gelecek nasıl olurdu bilemiyordum ama benim kontrolüm dahilinde olacağını biliyordum. Arı kovanlarına çomak sokacak olsam bile umurumda olmayacaktı. Artık dizginler benim elimdeydi. Ben zincirlerimi kırmıştım.

Gazap'ın Oğlu ve Tamerin konuşmaları için düşünceniz nedir? Tamerin gerçeği öğrendiğinde tepkisi ne olur? Cupuer Laneti uğruna Abrek ölmeli miydi?

Cupuer ikizlerinin varis olamaması doğru bir karar mı? İleride bu nasıl bir etki gösterir?

Tamerin'in Paiman'ı Omae'ye davet etmesi için düşünceniz nedir? Paiman'ın Omae'ye gelişine dair beklentiniz nedir, neler olur? :D Ayrıca Tamerin'in endişeleri yersiz mi?

Tamerin'in Venira'yı öldürmek istemesi için düşünceniz nedir?  Venira nereye kaçtı?

Gelecek bölüm Venira olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top