2.5 Benim Kaderim✾

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 14.05.2021 (23:53)

Bölüm Şarkısı: Ursine Vulpine - Wicked Game

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Venira - (Yaş:25)

Elimdeki kılıcı toprağa sapladım, yere kan tükürdüm. Derin derin nefes alırken kalbim hızla atıyordu. Arkama baktığımda koca bir şehrin yıkıldığını görüyordum. Belki de yıkım dememeliydim. Beni ve ailemi destekleyen herkesin sonu gelmişti. Koca bir devir sona ermişti, ben hiçbir şey yapamamıştım. Rezilce kaçabilmiştim. En büyük düşmanım beni yenmişti. Nereden yanlış yapmıştım diye düşünmeye fırsatım yoktu. Kaçmam lazımdı, hayatta kalmalıydım. Oztavin'in son mirasçısı bendim. Tek bir Cupuer bile Lussamus için umuttu.

Gözlerim dolmuş, yavaşça akmıştı. Kirli ellerimle sildim yüzümü, ağlamanın sırası değildi. Etrafa bakınıyordum, nereye gideceğimi bilemiyordum. Yağan kül öksürtmüştü, ciğerlerim acımıştı. Kurtuluş olmalıydı. Arkama baktığımda bir yanım git savaş diyordu. O karanlığa karşı savaşmak istiyordum. Savaşarak ölmek arzumdu. Babamın kızıydım, pes etmek benim kanımda yoktu. O soysuz köpeğe haddini bildirmek istiyordum. Beni ve soyumu ortadan kaldırmak neymiş öğrenecekti. Buraya kadar nasıl kaçmıştım ki? Bunu bile hatırlamıyordum, önemi de yoktu. Asla olmazdı.

Arkamı döndüm, sura doğru yürürken dur Venira diye bir ses duydum. Ses güçlü, emredici ve kuvvetliydi. Beni olduğum yerde bağlıyordu. Arkamı döndüğümde ise hiç görmediğim bir kadını görmüştüm. Bir keresinde buradan olmadığı çok açıktı. Giydiği kıyafetler bunu gösteriyordu. Üstünde gümüş zırhı vardı, tilki kabartmalıydı. Mavi eteği temizdi.Deri çizmeleri dizlerine kadar geliyordu, omuzlarında ise kurt kürkü vardı. Kızıl saçlarını at kuyruğu yapmıştı, birkaç kuş tüyü saçlarına karışmıştı. Buz mavisi gözleri benim üzerimdeydi. İnce dudaklarında kibirli bir gülümseme vardı. Güçlü duruşu etkileyici olsa da o bir yabancıydı. Kılıcımı kaldırdım, ona doğru tuttum.

"Sen kimsin?" dedim dişlerimi sıkarak.

Kadın gülümseyerek "Beni tanımıyor musun?" dedi. Kafamı iki yana salladım, o daha da çok güldü."Beni nasıl tanımıyorsun?"

"Seni tanımıyorum, tanımak zorunda olduğumu da düşünmüyorum."

"Sana yardım edecektim ama sen beni öldürmek istiyorsun. Kılıcını indir, seninle savaşmak için gelmedim." dedi. Kılıcımı indirdiğimde kadın bana doğru yaklaştı. Karşımda durmuştu. "İşte sakinleştin. Merhaba, ben Soyambike."

Şaşkınlıkla "Soyambike mi?" dedim.

"İsmimi daha önce duymadın mı? Ben Kentair soyunu yücelten, Naymahaen'i Mengael'den kurtaran kadınım. Şimdi ise seni kurtarmaya geldim."

"Kurtarmak mı?"

"Yaşananları gördüm, çok korkunç. Sen ve kardeşlerin büyük bir yıkıma uğradınız. Güvendiğiniz herkes sizden yana değil."

Öfkeyle "İşte bu yüzden gidip derslerini vermeliyim. Savaşarak bunu yapmam mümkün!" dedim.

"Yaşananlardan ders almıyorsun. Lussamus için Cupuer dönemi sona erdi, o ülkeyi unut. Seni ve senin aileni isteselerdi bu yıkım yaşanmazdı."

"O zaman ne yapacağım? Nereye gideceğim? Ülkeme sırtımı dönemem."

Soyambike'nin bakışları yumuşamıştı, daha anaç bakıyordu."Nereye gideceğin açık, benimle Naymahaen'e geleceksin."

"Ne?" diye fısıldadım.

"Artık kaderine doğru yürümenin vakti gelmedi mi, Venira? Senin kaderin Lussamus değil, Naymahaen'in kalbinde saklı."

"Şaka yapıyor olmalısın. Ben Lussamus için varım!"

"Senin bu hayata gelme amacın Lussamus için değil, Naymahaen için. Kraliçen olarak söylüyorum, sen Naymahaen'insin. Ruhunun kökleri kuzeyin derinliklerinden besleniyor iken kendini Lussamus'a ait göremezsin."

"Bunu kabul etmiyorum!" diye bağırdım.

"Etmezsen ölürsün. Geriye dönüp ölmeyi mi istiyorsun, git öl." dedi. Elini kalbimin üstüne koydu. Bakışları üzerimdeydi, kıpırdayamıyordum."Yaşamak istiyorsan Naymahaen'e gel, orası senin kaderin. Başka türlüsü yok, Venira. Başka seçeneğin yok, başka seçimin yok. Seni arayanlara git, kızım."

Ani bir sıçrama ile uyanmıştım. Derin derin nefes alırken bir rüyaymış diye mırıldandım. Değişik bir rüyaydı, uyarıcı olduğu kesindi. Ne zamandır uyarıcı rüyalar görmek için çabalıyordum ve başarmıştım. Fakat her seferinde Soyambike'yi görüyordum. İnatla rüyalarımda yer alıyordu, beni Naymahaen'e çekmeye çabalıyordu. Kaderimin kuzeyde saklı olduğuna ikna etmeye çabalıyordu. Oysa bu yalandı. Lussamus'a ait olduğumu biliyordum, babam sayesinde öğrenmiştim. Soyambike'yi görme nedenim neydi? Büyük bir ruhtu, güçlü bir hükümdar olduğu için böyle hissediyordum. Naymahaen'e çekme nedeni belki de benim güçlerimden faydalanmak istemesiydi, onun ülkesinde benim kadar güçlü büyücüler yoktu. Cacande'nin yardımını almalıydım, bu ölü kadının peşimi bırakmasını sağlamalıydım.

Yataktan kalkmıştım, güzel bir duş sonrası kahvaltımı yaptım. Ablam bu saraydan gittiğinden beri kendimi yalnız hissediyordum. Tamerin yılanı yüzündendi. Sırf ablam daha fazla Abrek'e karışamasın diye evlendirmişti. Benim de evliliğimi istemişti ama başarılı olamamıştı. Abrek, benim bu sarayda olmam gerektiğini söylediği için evliliğime razı gelmemişti. Böylece ben de sarayda kalmıştım. Kalmaya da devam edecektim. Evliliği düşünmüyordum. Abrek'in bana ihtiyacı çok fazlaydı. Tamerin'e bırakamazdım, Tamerin onunla ilgilenmiyordu. Tamerin zaten hiçbir şeyi beceremiyordu. Anneliği bile kötüydü bana göre. Çocuklarına nefret dolduruyordu. Hoş, 2 yaşındaki çocuk ne anlasındı nefreti ama iyi bir şey değildi. İkizlerinin bizden nefret etmesine hiç gerek yoktu.

Senatoya girdiğimde senatörler başlarını saygıyla eğip beni selamlamışlardı. Onlara gülümseyerek sağ taraftaki yerime geçmiştim. Abrek'in danışmanı olarak yer alıyordum normalde kadınlar olmazdı. Ben ve Tamerin için bu kural istisnaydı. Senato içinde ise sevenlerim vardı. Tamerin'i benim gibi sevmeyenler tarafından destekleniyordum, onların desteği ile bu küstah fahişeye haddini bildiriyordum. Bu güç kıymetliydi.

Kartal oymalı kapı açıldı, içeriye kral ve kraliçe gelince ayağa kalkmıştık. Kardeşim kırmızı ceketiyle oldukça hoştu. Tamerin ise mor tercih etmişti. Saçları topluydu, gümüş tacı başındaydı. Yüzünde sakin bir ifade vardı. Önceki günlere nazaran daha mutluydu diyebilirim. Bunun nedenini merak ediyordum. Kendisini bu kadar çabuk toparlamazdı, Abrek'in yaptığı oyunun üstünden geçen günlerde toparlanması hep zor olurdu. Başka bir şey olabilirdi. Bu sakinliğe birileri neden olmuş bile olabilirdi. Tamerin'in kardeşime sadık olduğuna asla inanmıyordum.

Tamerin "Evet, saygıdeğer senatörler! Bugün kaldığımız yerden devam edeceğiz. Dün malum tartışmalardan dolayı erken bitmişti."

"İnatla kendi teklifinde direttiğin için oldu. Kabullen, Tamerin. Senin bu anlamsız okul fikrin gereksiz bir yük. Hazineyi zorlamanın ne gereği var?" dedim.

"Hazineye yük olmaması içni çabalayacağım. Hatta senin de çabalaman gerekli. Sarayda çok gereksiz harcamalar var, bunun en başını sen çekiyorsun."

Gözlerimi kısarak ona baktım."İftiralarında boğul, Kraliçe Tamerin!"

"Neden Lussamus'un gelişmesini istemiyorsunuz? Neden bu ülkede aydınlık yüzlerin yetişmesine karşısınız?" dedi. Ayağa kalktı, mermer basamakları yavaşça indi. Güçlü duruşu çevresindeki birçok insanı etkilese de ben ondan tiksiniyordum. İçindeki karanlığı ve çürümüşlüğü görüyordum."Açılmasını istediğim okulda azatlıkların ve senatörlerin çocukları yan yana olsa ne kaybederiz?"

"Çok şey kaybedilir!" diye bağırdım. Tamerin bana dönmüştü, onun sesini bastırdığım için kaşları hafif çatıktı.

"Ne kaybedileceğini açıkla, prenses."

"Bizim her daim kurallarımız vardır. Bu toplum köleler, azatlıklar ve asiller üzerine kurulu. Azatlıklar ve köleler her daim asillere hizmet etmek için var iken bunu öneriyor olman, aklını yitirmiş olduğunu gösterir."

"Azatlıklar içindeki yetenekli insanları görmezlikten gelirsek Oztavin'in kurduğu bu devlet nasıl ilerleyecek? Herhalde geriye doğru gidelim istiyorsun."

Tamerin'in bunu demesi üzerine birkaç kişi katılmıştı. Pis hainler! Tamerin'in doldurmuş olduklarıydı. Elbruz'a bakıyordum, o sakindi. Drant ise önündeki kağıdı karalar haldeydi. Normal şartlarda onun karşı çıkması gerekiyordu. Meydanı Tamerin'e bırakamazdı, kardeşimi destekliyordu sonuçta. Abrek'e baktığımda tahtının arkasına yaslanmış, çenesini kaşıyordu. Belki de Abrek'i kullanarak Tamerin'i durdururdum."Abrek, sen ne düşünüyorsun? Senin görüşlerin oldukça önemli."

Drant "Evet, Majesteleri. Görüşlerinizi duymak istiyoruz." dedi. Abrek oturuşunu düzeltmiş, daha dik oturmuştu. Tamerin ona bakarken sakinliğini korumaya çabalıyordu.

Abrek "Benim düşüncem hepinizden daha kıymetli olduğu için en sona sakladım. Öncelikle Kraliçe'm çok yanlış düşünüyor. Azatlıklara fazla değer verilemez, onlara bir okul açılması mümkün değil ama asiller bir okulda eğitilebilir."

Tamerin "Kralım biliyor ki, ben de azatlık kökenli birisiyim."

"Benim için önemsiz çünkü sen bence kutsal bir kadınsın. Azatlık olarak görmüyorum seni."

"Peki düşüncen tam olarak bu mu?"

"Hayır, benim önerim şu. Neden azatlıklar biz asillere domini veya domina demiyor? Hakkettiğimiz unvanlar bu! Aradaki sınır görülmeli, ablamın dediği gibi. Hatta köleler de hayvan olarak görülsün."

Herkes şaşkınlıkla Abrek'e bakarken ben de şaşırmıştım. Kardeşimden böyle bir öneri beklemiyordum. Bu dediği çok mantıksızdı! "Abrek, ciddi olamazsın. Bu olursa insanların tepkisi hiç iyi olmaz. Bir yıkım mı istiyorsun?" dedim.

"Hayır, abla. Sen çok haklısın. Aramızda sınırlar var, bu açıkça gösterilmeli. Bunu göstermezsek ne oluruz? Çok korkunç!"

Tamerin "Asıl korkunç olan şey senin düşüncelerin, Abrek. Azatlıklar özgür insanlar, köleler özgür olamasa bile onlar da insan. Bu gerçeği nasıl görmezlikten geliyorsun?"

"Ben Lussamus Kralı'yım, Tamerin. Cümlene dikkat etmeni tavsiye ederim." dedi. Tamerin'in başı dikleşmişti, cesurca kardeşime bakıyordu.

"Sen kral isen ben kraliçenim. Benden pasif birisi olmamı bekleme, senin yanında olabilirim ama yanlışların itiraz etmemezlik yapamam."

"Abrek, Tamerin'in dediği doğru. İnsanların tepkisini görebiliriz." dedim. Sesimin daha yumuşak çıkmasına özen göstermiştim. Tamerin gibi öfkeli olursam Abrek benimle olamazdı.

Abrek başını iki yana salladı, elini alnına götürdü."Abla, seninle aynı görüşteyiz. Bunu sorgulama. Dediğim öneri, hükmümdür. Drant bunu yazsın, duyursun."

"İnsanların tepkileri seni korkutmuyor mu?"

"Ben kralım, ben bu ülkenin başıyım. Ayaklar ne zamandır başlara isyan eder oldu, bunu sana sorarım. Bence gereksiz endişelere kapılıyorsun."

Tamerin "Bizi bir felakete sürüklüyorsun!" dedi öfkeyle. Sonra Drant'a baktı."Drant, sakın bunu ilan etme. Bu karar felaketimiz olur."

Drant derin bir iç çekmişti. Kimden taraf olacağını merak ediyordum. Bu zamana kadar Abrek ile araları iyiydi ama onun da son zamanlarda bir tuhaflığı vardı. Eskisi kadar kardeşime hayran değildi hatta ara ara küstah bir şekilde beni eleştirir olmuştu.

Drant Abrek'e bakarak "Üzgünüm ama ben bu kararı ilan edemem, efendim. Beni bağışlayın." dedi.

Şaşkınlıkla Drant'a bakıyordum. İlk defa kardeşime karşı çıktığını görmüştüm. Abrek'e baktığımda ise buz gibiydi bakışları."Bu kararı ilan etmemekle bana karşı geldiğinin farkıda mısın?" dedi soğuk bir sesle.

"Farkındayım ama üzgünüm. Siz senatoya öneri olarak sunmuyorsunuz, danışmanlarınızı hiçe sayarak kendi kendinize halkı kışkırtan kararlar alırken sizi desteklemem mümkün olamaz."

"Drant, bu kararda ciddi misin?" dedim. Onun desteğini kaybetmek sıkıntıydı. Onunla beraber birçok kişi bize sırtını çevirir miydi? Evet olurdu. Belki de Abrek ile Drant'ın arasındaki mesafeyi ben kapatmalıydım. Bunu başarabilirdim.

"Ciddiyim!"

Abrek "O zaman bu senatodaki koltuğunu bırakacaksın, Drant. Normalde seni idam ettirmem gerekirdi ama vefalıyımdır. Reme'deki desteğini unutmam, mümkün değil. Senin yerime atım gelir, daha çok iş yapar."

Drant kendisini sıkmış, hiçbir şey dememişti. Sinirinden kıpkırmızı kesilmişti. Diğerleri ise bu sözleri üzerine konuşmamıştı. Tanrım! Böyle olmak zorunda değildi. Abrek ne yaptığını bilmiyordu. Tamerin'e bakınca bakışlarında Abrek'e olan nefreti ve öfkesi vardı. Bu durum ona yarıyacaktı. İnsanlar bizi zıt gördükçe onun çevresine toplanıyordu. Bunun farkındaydım, aptal değildim. Tamerin'in çevresine toplandıkça korktuğum gelecek adım adım yaklaşmış oluyordu. Oysa bunca yıldır Abrek'in neden yanındaydım? Bunu engellemek içindi. Abrek'i yönlendirebilirsem engel olurum sanmıştım ama şimdi işler daha da zorlaşıyordu.

Toplantı bittiğinde salondan ilk çıkan Drant olmuştu, bu saygısızlığına kardeşim göz yummuştu. Salondan Tamerin ve Abrek çıktıktan sonra ben de çıkmıştım. Elburz'a benimle gel dediğim zaman itiraz etmemişti. Ablamın pek sevgili eşiydi, kendisini Tamerin seçtiği için pek güvenemesem de konuşmak zorundaydım. Yanımızda olduğuna dair güvenmek mecburiyetindeydim. Tanrım! Ne hallere düşmüştür, ne kadar acınası bir haldeydik? Tehlike adım adım bize yaklaşır iken bu kadar gerilmek istemiyordum. Reme'de iken Omae'yi asla bu şekilde hayal etmemiştim. Asla bunların olacağını düşünmemiştim. Her şey kusursuz olacaktı, harika bir şekilde devleti yönetecektik. Şimdi düştüğümüz durum içler acısıydı.

Kullandığım oturma odasına geldiğimizde kendimi koltuklardan birisine atıvermiştim. Sinirle "Drant'ı ikna etmemiz lazım!" dedim.

Elbruz ise karşıma oturmuştu. Sakin görünüyordu."Drant ikna olur mu, Venira? Çok ağır sözler edildi."

"Edilsin! Yine de bize bağlı olmak zorunda, bizimle hareket etmeli. Başka türlüsü mümkün değil. Bunu o da bilmeli."

"Başka türlüsü derken neyi kast ediyorsun?"

"Ne dediğimi çok iyi biliyorsun, Elbruz! Tamerin'i diyorum. O küstah fahişe, bizim önümüze geçmemeli. Adı batasıca hayatımıza girdiğinden beri gülemedik."

"Kraliçe hakkında bu şekilde konuşmamalısın."

"Umurumda değil!" diye bağırdım. Karşımdaki adam irkilirken öfkelenmiştim. Tamerin hayatımıza girdiğinden beri cidden mutlu olamamıştık. Uğursuz! Bizi mahvetmişti."Keşke geberip gitse. O zaman aydınlığa çıkarız."

"Bence Venira hiç kendini eleştirmiyorsun."

Şaşkınlıkla "Ne?" dedim.

"Kendini eleştirmiş olsaydın bu noktaya gelmenin sorumluluğunu bir insanın hayatınıza girmesine bağlamazdın. Bu noktaya gelindi çünkü alınan kararlar yüzündendi. Akılsızlıkla alınan kararlar Cupuerler için felakete dönüşüyor."

"Ne yapacağız o zaman?"

"Mantıklı kararlar alınmalı, insanlara kendinizi sevdirmelisiniz. Başka bir yolu var mı? Ben göremiyorum."

"Asiller sevse yeterli, azatlıklar ve köleler olmasa da olur. Onlar zaten hiçbir hükümdarı sevemez, sonuçta düşük tabakalar Onları kim memnun edebilir?"

Elburz tiksinerek bana bakmıştı."Sen iyiki kraliçe olma rüyaları kurmamışsın, sen asla bir hükümdar olamazmışsın Venira. Bu kadar dar, sığ görüşlerle yöneteceğin ülke batardı."

"Sen ne diyorsun? Sınırlarını aşıyorsun, Elbruz!"

"Sınırlarımı aşmıyorum, küçük bir eleştiri getiriyorum. Senin asla bir ülke yönetmekten anlamadığını söylüyorum. Kendine eleştiri getirmiyorsun, insanları ayrıştırıyorsun. Bir hükümdar sence bunları yaparak ne kadar güçlü olabilir?" dedi. Ayağa kalktı, bana küçümsercesine baktı."Yaratıcılar kimin hükümdar olması gerektiğini iyi biliyormuş, sen asla olamazmışsın."

Bu cümleleri dedikten sonra gitmişti. Ben ise arkasından bakakalmıştım. Bir şey diyememiştim. Kraliçe olmayı bu zamana kadar düşünmemiştim, istememiştim. Abrek yönetse yeter diyordum. Elbruz'un bu boş laflarına takılmayacaktım. Kraliçe olmak bana göre değildi zaten. Geride kalmak daha iyiydi. Tamerin gibi önde olup ne yapacaktım ki? Hiç! Arkada kalmak daha iyiydi. Bu şekilde sevdiklerimi koruyabiliyordum, onlar adına kararlar alabiliyordum. Tamerin önde olsa bile bir şey yapamıyordu. Kardeşim bozuyordu. Yine de o korkunç sona yaklaşıyor olduğumuzu düşünmek beni delirtiyordu.

Pes etmemeliydim, babama verdiğim söz vardı. Ailemi koruyacaktım. Aileme olan sadakatim herkesten üstündü. Bu güçle karşımda kimse durmamalıydı. Aile, her şey demekti. İnsan ailesi varoldukça vardı. Ailenin gücünü hissetmedikçe nereye kadar tutunabilirdi? Ben buna inanıyordum, buna göre hareket ediyordum. Ailemi birlikte tutmaya çabalıyordum. Gördüğüm yanlışlara rağmen susmam bu yüzdendi. Düşman kazanıyor olabilirdim ama buna değerdi. Aileye sadakat mühimdi.

Odamın kapısı tıklandığında derin düşüncelerimden sıyrıldım. Gelen ablamdı. Korkuyla bana bakıyordu, sabahki olayı duymuş olmalıydı. Koltuğa oturduktan sonra "Venira, Drant konusunda bir şeyler yapmak zorundayız!" dedi.

Ofladım, elimi alnıma hafifçe vurdum."Drant'ın gidişi büyük bir güç kaybı ama Abrek buraya kadar getirdi. Bundan önce söylediklerini hiç duymadın, abla." dedim.

"Ne demiş?"

"Çirkin sözler. Bugünkü olay öncesinde yaşananların bir patlamasıydı."

"Tamerin'in tarafına geçer mi?" dedi. Sesindeki korku beni sindirmişti. Korkusu bana geçmişti. "Bu olursa tacımız bizden gider, kardeşim. Drant'ın ailesi çok köklü ve güçlü."

"Bu olmayacak, olmamalı. Hem Drant neden bir azatlığı desteklesin? Azatlık olduğu için yapmaz bunu."

"İnsanlar bizim kadar o kızın azatlık olduğunu umursamıyor çünkü bizden kurtulmak istiyorlar. Bir şeyler yapmamız şart."

"Kimse bizden kurtulmak isteyemez!" dedim elimi sertçe masaya vurarak.

"Fakat bu duruma dur demez isek bu olacak. Abrek kontrolü kaybediyor, aldığı saçma kararlar ortada."

"Lussamus'u bu zamana kadar var eden insanlar, Cupuerler oldu. Kargaşa dönemi olan cumhuriyet dönemine dönmek istiyor olamazlar!"

"Venira, kimse o zamana dönmek istemiyor. Bu nedenle kendi aralarında seçtikleri bir isim olmalı, şu an o kişi Tamerin. Bize karşı duruşu, Abrek'e karşı tavırları ve insanlara olan yakınlığı. Bunu göstermiyor mu?"

Dudaklarım titremişti, sinirden ağlamamak için kendimi kastım. Karanlıkla gelen karanlıkla gider. Bu cümlenin bitmiş olduğuna inanmak isterken şu geldiğimiz nokta bu sözün hala gerçek olduğunu gösteriyordu."Karanlıkla gelen karanlıkla gitmeyecek. Cuppuer kehaneti gerçek olmayacak."

Ablam bir şey diyecek iken kapım tıklandı, gel sesimle içeri Zictar girmişti. Onu görünce gözlerimi devirmiştim. Tamerin'in şahsi korumasıydı. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama Tamerin'e çok sadıktı. Aslında nasıl olduğu açıktı. Zictar'a benden daha çok sahip çıkmıştı. Başına gelen son iftirada Tamerin kurtarmıştı, ben bir şey yapmamıştım. Bu durumla bana sadık olmak yerine Tamerin'e sadık olmayı seçmişti. Birde eski sevgilim olduğu için Tamerin onu göz önünde tutuyordu. Güya ben zayıf düşecektim. Oysa ben o aptal Tamerin gibi aşka düşkün değildim. Yokluğu rahatsız etmiyordu.

Zictar başını saygıyla eğdikten sonra "Kraliçe Tamerin, gül bahçesinde Prenses Venira'yı bekliyor." dedi.

"Geliyorum, abla seninle daha sonra görüşürüz." dedim.

Odadan ayrılmıştım. Zictar yanımda yürürken oldukça mesafeli, bana karşı tavırlıydı. Aramızın bu şekilde olacağını nasıl bilebilirdik ki? Ayrılırken oldukça naziktik ama şimdi birbirimize yabancıydık. Açıkçası bu beni biraz olsun üzüyordu. Önceden birbirimize çok yakın iken şimdi düşmanlığa yakın olmayı hakketmiyordu. Nazik, tatlı bir aşk yaşamıştık. Bu aşkın hatırası adına merhabalaşmayı isterdim. Geçmişte ne yaşandı ise yaşanmıştı. Zictar'ın ihaneti acıydı ama şu anki halimize kıyasla daha az üzüyordu. Zorlamayacaktım, olduğu gibi kalsındı. Belki bir gün ne kadar yanlış bir yolda olduğunu görürdü. Tamerin'in yolu yol değildi sonuçta. Dipsiz bir karanlıktı. O karanlıktan çıkmak isterse ona seve seve yardım ederdim.

Bahçeye geldiğimizde Tamerin güllerle ilgileniyordu. Çürümüş yaprakları temizliyor, capcanlı açmış olan gülü kokluyordu. Oldukça sakin ve mutluydu. Biraz ilerisinde ise ikizlerin oyun çığlıkları vardı. Tamerin her daim onlarla ilgileniyordu, boş vakitlerinde ikizlerine vakit ayırıyordu. Öksürdüğüm zaman gülü bıraktı, bana döndü. Zictar'a eliyle git işareti yaptıktan sonra Zictar yanımdan ayrılmıştı. Kraliçe ise karşıma geldi, kollarını kavuşturdu. Başını hafif dikleştirmişti.

Ona bakınca hislerim yine aynıydı. Dipsiz bir karanlıktı. Bu karanlığa baktıkça kaybolacakmış gibi hissediyordum. Karanlığı içimdeki ışığı yok edecek kadar güçlü geliyordu. İlk gördüğüm andan şu zamana dek bu his hiç değişmemişti. İmkanım olsaydı Tamerin'i ortadan kaldırırdım. Yapılacak en iyi şey bu gibi geliyordu ama bu kız korunuyordu. Cacande'nin bu sözüne inanıyordum. Ona göre yaratıcılar bu kızı koruyordu, bu nedenle ona dokunmak güçtü. Tamerin gibi basit birisi neden korunuyordu, onu da anlayabilmiş değildim. Hayatına girdiği her insana sorun açmıştı. Bir iyiliği dokunduğu denilemezdi. Belki de onu koruyan kişi Kan Tanrıçası idi. Acıyı sunduğu için bu kızı koruyordu.

"Ne oldu, Tamerin?" dedim.

Tamerin kibirle "Bugün Ztin ulağı geldi. Abrek biliyorsun, iç politikayla ilgilenmediği gibi dış politikayla da ilgilenmiyor. Bu nedenle tüm mektuplar bende. Her neyse konu dağılmasın. Ztin Kralı Dahou sana talip." dedi.

"Ne?"

"Kral olur olmaz seninle evlenmeyi istemiş, şaşılacak ne var? Aklın varsa kabul edersin."

Dahou'nun bu teklifi çok garipti. Burada iken benimle evlenmeyi istememişti şimdi değişen şey neydi? Kafa karıştırıcıydı."Bundan birkaç yıl öncesinde istemeyen birisi şimdi neden istiyor, anlamış değilim."

"Odana sana özel mektupve orkide bırakılacak, o zaman neden olduğunu anlarsın. Bana sorarsan kabul et, buradan uzaklaşmak sana iyi gelecek."

"Hayatımdaki kararları alacak iken sana soracak değilim."

"Ben de böyle olmasını istiyordum ama hayatımda benim adıma karar alan çok oldu. Sen bile yeri geldiğinde hayatıma dair karar almadın mı? Mesela beni öldürmek gibi. Bak, en alakasız bir insan bile hayatımıza dair karar alabiliyormuş."

"Ukala ukala konuşmayı kes! Seninle ben aynı değiliz."

"Niye? Ben azatlığım sen ise asilsin diye mi? Fakat şunu unutuyorsun, ikimiz de kadınız. Bu topraklarda bize söz düştü mü? Hayır! Ailemizdeki erkekler belirliyor, onlar ne derse o oluyor. Dua et, bu konuyu sana söylüyorum Abrek'in haberi yok! Senin fikrini almadan bunu Abrek'e söyleyebilir, kaderini onun iki dudağının arasından çıkmasını sağlayabilirdim."

"Abrek istemez!"

Gülerek "Sen öyle san, budala!" dedi. Gözlerim sinirden iri iri olurken Tamerin gülmesini kesmişti, ciddileşmişti."Hazine bomboş, seninle Dahou'nun evliliğini sağlayıp hazinenin dolmasını isteyebilir."

"Kardeşim bana düşkündür, bunu biliyoruz."

"Kendine çok güveniyorsun ama Abrek bu hayatta kendi dışında kimseyi sevmez. Ah, ikizleri seviyor birde unutmamak lazım."

"Bu konuyu yemekte açmaya ne dersin?"

"Tehlikeye mi atılmak istiyorsun? Bence sen bu sorunun cevabını çok iyi biliyorsun. Abrek senin hayal ettiğin gibi birisi değil."

"Gözlerin kör olduğu için göremedin, bu nedenle kardeşime iftira atıyorsun."

Tamerin omzunu silkti, önündeki güllere baktı."Hayal kırıklığına uğramaya ne kadar heveslisin! Bu da seni çok zayıf birisi yapıyor. Sen kendini abartıyorsun hep. Ben şöyle güçlüyüm, böyle güçlüyüm diye ama değilsin. Elin kılıç tutuyor diye cesur da sayılmazsın. Sen korkak ve zayıfsın, Venira. Güçlü olmasını istediğin kişi kendin değilsin, hep başkaları oluyor. Onları o şekilde hayal edip sığınmayı seviyorsun. Sonra da o güçlü gölgeyi koruyacağım diye çabalıyorsun. Oysa bu yaptıklarının hepsi boş bir çaba!"

Alaycı bir şekilde "Güçlü olan sen misin?" dedim.

"Bilmem, öyle miyim? Bakış açısına göre değişir benim durumum. Bildiğim şey, senden daha iyi durumda olduğum. Bir zamanlar zayıftım ama şu an kendi ayaklarımın üstünde durabiliyorum. Senin gibi sığıntı değilim. Merak ediyorum, Abrek bir gün hayatından giderse kime sığınacaksın? Kimi ilahlaştıracaksın?"

Sözleri oldukça sinir bozucuydu. Sorusuna yanıt vermek yerine arkamı döndüm."Abrek hep hayatta kalacak, ben onu koruyacağım. Asıl sen kendine dikkat et, yanında kimsen yok."

"Yanımda kimse yok mu? Ben kendi kendime yetiyorum, tatlım. Asıl sen kendini düşün. Asalak yaşamında Abrek olmadan ne yapabileceğini şimdiden planla." dedi soğukça.

Bir şey demeden oradan ayrıldım. Tamerin her zamanki gibi saçma sözler söylüyordu. Sığıntı! Ne kadar aşağılayıcı bir kelimeydi. Eh, onun gibisini ipeklerle buluşturup elmaslarla süslesek bile içindeki çirkeflik kelimelerine yansıyacaktı. Sinirlenmemeliydim, sinirlenmemeliydim. Onunla yaşamaya alıştım derken her seferinde cümleleri beni çıldırtmayı başarıyordu. Abrek keşke onu görmeseydi. Sadece Kaveh görmüş olurdu, bu pis azatlığı alıp Saevthas'da yaşarlardı. Gerçi Tamerin orayı karıştırırdı, bundan hiç şüphe duymuyordum.

Çalışma odama geldiğimde masamın üstüne bırakılan beyaz orkide ile mektubu görmüştüm. Zarf açılmamıştı, altın renkli damga korunuyordu. Ztin Kralı neyin peşindeydi, bilgim yoktu. Dahou ilginç birisiydi. Bir zamanlar onunla evlenecek kadar çıldırmıştım. İhanet buna neden olmuştu. Şimdi ise daha sakindim. Bu evliliğe nazik bir şekilde hayır demek istiyordum ama aklımda Abrek vardı. Tamerin'in söylediği gibi o bu evliliği ister miydi? Bu şüphe içimde vardı. Bana kalırsa hayırdı. Abrek beni seviyordu, yanında görmek istediği ablası bendim. Ablam bile değildi. Sırf hazinedeki para azaldı diye beni evlendirecek değildi. Hayvan gibi satmayacaktı. Evlilik kararını bana bırakmıştı, ben ise Abrek'in yanında olmayı seçmiştim.

Mektubu açtım, okudum. Dahou'nun sözleri baldan tatlıydı. Bu evliliğin ikimizin yararına olacağını söylüyordu. Neden istediğine dair bir şey yoktu. Neden isteyebilirdi? Bu konuyu bilemiyordum. Mektuba hemen yanıt vermeyecektim. Tamerin'in dediği gibi ilk önce Abrek'i bir sınayacaktım. Abrek hayır derse onun ağzından bir hayır cevabı yazarak kral kardeşimin benden vazgeçmeyeceğini herkese göstermiş olacaktım. Bu daha iyi olurdu. Beyaz orkidelere bakıp gülümserken bu planı sevmiştim.

Akşam yemeğinde her zamanki yerimi almıştım. Abrek masanın en başında iken Tamerin benim karşıma geçmişti. Çeşit çeşit yemekler vardı, hepsi lezzetliydi. Abrek şarabını yudumladıktan sonra "Bakıyorum birileri oldukça iştahlı!" dedi ve bana göz kırptı.

"Yemekler güzel, kardeşim yanımda daha ne isteyebilirim?" dedim gülümseyerek. Tamerin ise ipek mendile dudağının kenarını sildi, bize gülümsedi.

Tamerin "Aile huzurunuz bozulmasın, oldukça güzel gözüküyorsunuz."

Abrek "Sen de bu ailedensin, Tamerin. Niye kendini ayrı tutuyorsun?"

"Soyadım Cupuer diye Cupuer ailesine girmiş sayılıyor muyum, sorgulanmalı." dedi. Koyu gözleri bana yöneldi."Bazıları için bu bile yeterli değil."

"Kendini keşke hep bu şekilde bilsen ama nadir görülen anlar."

Abrek ofladı, arkasına yaslandı."Lütfen, tartışmayın. Oldukça kötü bir gün geçirdim. Hazinenin yetersizliği beni delirtiyor."

"Ne oldu?"

Tamerin "Abrek, bir yatak odasını samurlarla kaplatmak istemiş ama hazinedeki parayı tamamen azaltacağı için haznedar karşı çıkmış." dedi. Sesindeki gizli alay beni gererken Abrek oldukça üzgün duruyordu. Samurla kaplı odayı ne yapacaktı? Çıldırmış mıydı?

Abrek "Samurla kaplı olmasının ne zararı olacaktı? Hazinenin yetersizliği canımı sıkıyor."

"Ah, birde süs havuzuna atmak istediğin altınlar vardı. Bunu da ablan bilmiyor."

"Süs havuzuna altın mı atmak istiyorsun, Abrek? Neden?" dedim şaşkınlıkla.

Abrek "Yaratıcılara rüşvet vermek için istiyorum. İsteklerimi daha çabuk gerçekleştirmelerini istiyorum. Bu bir hata mı?"

"Sağlıklı istekler değil." diye mırıldandım.

Tamerin "Ben de Abrek'e öneri olarak ne sundum, biliyor musun? Bana kızacaksın ama Abrek'in hoşuna gitti. Senin uygun bir kralla evlenmeni söyledim."

"Kardeşim böyle bir öneriye hayır demiştir."

Abrek kafasını iki yana salladı."Aslında mantıklı geldi, biliyor musun? Uygun bir kral veya asille evlensen hazinemize yardım yapsan çok iyi olurdu." dedi. Ben hayretler içinde ona bakarken Abrek Tamerin'e dönmüştü."Neden Nesenni ablam için bunu düşünmedik? Elbruz iyi elbette ama daha zengin bir adamla evlenebilirdi."

Tamerin "Hayatım, o zamanlar hazinemiz gayet iyiydi ve mantıklı harcamalarımız için para vardı. Şimdi hazine gittikçe boşalıyor, sen ise uçuk istekler peşinde koşuyorsun."

"Neyse ki, benim tatlı ablam Venira var. Onun evliliği hazineyi doldurur. Acaba hangi prense, krala veya asilzade ile evlensen? Saevthas'a ne dersin? Prens Paiman, oldukça hoş olur."

Öfkeyle solurken Tamerin içtiği şarabı yavaşça bıraktı, Abrek'e bakarken oldukça hissizdi ama gözleri başkaydı. Başka bir hikaye anlatıyordu."Paiman olmaz, çok eşliliği benimseyen bir toplumda Prenses Venira hoş olmaz."

"Paiman'ın haremi olmaz bence, ablam karşı çıkar kurdurmaz o haremi." dedi. Mavi gözleri bana dönmüştü."Ne dersin?"

"Asla evlenmem!" diye bağırdım.

"Ülkemizin ve kardeşinin iyiliği için bunu yapacaksın. Senin gibi erdemli birisi asilik yapmamalı."

"Beni bir fahişe gibi satmayı planlarken neyin erdeminden bahsediyorsun? Prens Paiman diyorsun üstelik. Diğer ülkelerden çok daha zengin olduğu için mi?"

"Saevthas her daim zengin, bu nedenle seçtim. Kaveh serserisiyle aramız iyi değil ama onunla iyi olabilir."

"Delirmişsin, Abrek! Benden para için vazgeçiyorsun."

"Para için vazgeçmiyorum, çok çirkin durdu. Senden ülken için bir fedakarlık yapmanı istiyorum. Kardeşinin geleceği için yap."

Tamerin "Prens Paiman ile evlenecek öyle mi? Prens bunu kabul etmezse ne yapacaksın? Belki de kuzey ülkeleriyle görüşmek gerekececek."

Öfkeyle "Böyle bir şey olmayacak! Evlenmeyeceğim. Her daim kardeşimle kalacağım. Ne doğulu bir prensle ne de kuzeyli birisiyle. Benim yerim Lussamus!" dedim.

Abrek "Ablacığım bu kadar öfkelenme, bence Prens Paiman seni beğenir. Haklı değil miyim, Tamerin?"

Tamerin "Sen ne dersen o, Abrek. Ablanın her daim dediği gibi kral sensin ve ne dersen o olur." dedi. Bana bakarken gülümsedi, şarabını keyifle yudumladı. "Yine de kuzeyi düşünelim. Bence Venira kuzeye çok yakışır. Eli kılıç tutuyor sonuçta."

"Ben bir köle değilim! Asla evlenmeyeceğim. Bunu böyle bilin. Karı koca birbirinize çok uyuyorsunuz!" dedim sinirle. Ağzımı sildikten sonra sinirle tabağın üstüne attım, bir şey demeden kalkıp gittim.

Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun! Tamerin haklı çıkmasına mı sinirleneyim Abrek'in para uğruna beni satmasına mı? Kuzeydeki Dahou yerine önerdiği isim ise Paiman idi. Şaka mıydı? Dahou'yu duysa bana sormadan bu kararı alırdı. Düşündükçe çıldırasım geliyordu. Hızla Dahou'ya yazacaktım. Dahou'yu duymadan bu teklife hayır demem şarttı. Ben Lussamus'a aittim. Buradan kopamazdım. Abrek şu an ani, çılgın kararlar veriyordu. Bu kararların gerçekliği yoktu. Bir süre pişman olacak, beni isteyecekti. Ah, düştüğüm şu duruma bak! Reme'de hayal ettiğim günler bu şekilde değildi. Daha beter ne olabilir diye düşünüyordum ama yanıtı bulamıyordum. Abrek her seferinde ben şaşırıyordu.

Çalışma odama gelmiştim. Hızla kağıt çıkardım, yazmaya başladım. Aklıma ne gelirse yazacaktım, yazdıklarımı sorgulamaycaktım. Kendimi kurtarmanın yolu buydu. Paiman meselesinde ise bir şekilde kurtulurdum. Nasıl olacağını bilmiyordum ama yapardım. Gerekirse Kaveh'e ulaşırdım. Ondan hoşlanmasam bile yardım isteğime hayır demeyeceğine inanıyordum.

Ztin Kralı Dahou

Bu mektubu kaleme alırken karmaşık duygular içinde olduğumu bilmenizi isterim. Size hediyeler gönderdikten sonra şimdi aldığım teklif karşısında hem şaşkınım hem de meraklı. Mektubunuzu okurken neden evlenmemiz gerektiğinizi sıkça yazmışsınız ama nedenini asla belirtmemişsiniz. Benimle evlenmeye bu kadar hevesli birisi neden daha önce istemedi? Şartlar o zaman da uygundu, şimdi olduğu gibi.

Şahsıma yazdığınız mektupla ne kadar ince birisi olduğunuzu da gösterdiniz. Orkidelerinize baktıkça nezaketinizi kaybetmediğinizi görüyorum. Mektubunuza aynı şekilde karşılığı vermek istiyorum. İçtenliğimle yazacağım. Umarım sözlerim canınızı sıkmaz, beni anlarsınız.

Kral, şunu bilmenizi isterim. Ben sizinle evlenemem. Kardeşimin ve ülkemin bana olan ihtiyacı, sizin bana olan ihtiyacınızdan fazla. Yeteneklerimi fazlasıyla övmüşsünüz, bu yetenekleri Ztin için kullanmamı istemişsiniz. Fakat ben kendi ülkem için yeteneklerimi kullanmak istiyorum. Abrek ve Lussamus hayatımda önceliğim iken evlilik aklımın ucundan bile geçmiyor. İlla benimle evlenmek niyetinde iseniz kral olmayı bırakın, Omae'ye yerleşin. Bunu yapacak durumda olmadığınız mektubunuzda çok açık.

Kül Tanrıçası umarım size sadık olabilecek, sizin seveceğiniz bir kadını karşınıza çıkarır. Bunun için çok dua edeceğim. Sözlerim sizi incitmemiştir umarım. Nazik bir şekilde reddedilmek gururunuza dokunmayacağını düşünüyorum. Birbirimizi sevgiyle hatırlamak en iyisi olacaktır.

Sizi tüm kalbiyle destekleyen Lussamus Prensesi

Venira'luz Cupuer

Mektubu bordo zarfa koyduktan sonra altın renkli damgayı eritip zarfın üstüne damlattım, taçlı kartalla damgaladım. İşte olmuştu. Şimdi bu zarfı güvendiğim ulaklarımdan birisine verecektim. Ztin meselesi kapanmış olacaktı. Tanrım! Ne kadar berbat ve yorucu bir gündü. Tüm felaketler üstüste gelmişti. Drant konusunu düşünürken benim evliliğim meselesi ortaya çıkmıştı. Şaka gibiydi. Kendi sorunumu çözebilmeyi başardığımı düşünüyordum. Drant meselesi ne olacaktı, fikrim yoktu. Belki de biraz dinlendikten sonra bu konuyu düşünmek iyi gelecekti. Sakinlik şu an ihtiyacım olan en çok şeydi ve olayları akışına bırakmayı deneyecektim.

Geçen birkaç gün hiçbir şeye karışmadım. Akışa bırakmayı denemiştim. Abrek'e kızgındım, evlilik konusu yüzünden daha da çok aramızın açılmasını istemiyordum. Ayrıca yokluğumda akıllanmasını da istiyordum. Yokluğum ona ders olmalıydı ama gelmemişti. Ne beni sormştu, ne de sordurmuştu. Senatoda bile görmezlikten geliyordu. Sanki ona yalvarmam gerekiyordu, sanki hatalı olan bendim. Yanlış düşüncelere kapılıyordu. Beni de kaybederse bu sarayda kimsesi kalmayacaktı, neden akıl edemiyordu? Tamerin onun yanında bile değildi. Bedeni buradaydı ama aklı kimbilir kimlerdeydi. Abrek keşke farkında olabilseydi.

Senatoda ise Drant'ın yokluğu çok tedirginlik vericiydi. Bu kadar güçlü bir konumdaki adamı görevinden uzaklaştırmak Abrek'e yakışan bir delilikti. Fakat geri gelebilirdi, değil mi? Hatalar olurdu, bu hatalar telafi edilirdi. Abrek'in gençliğine verilerek hatalar görmezlikten gelinebilirdi. Bu nedenle yanıma çağırmıştım. Umarım gelecekti. Kapım tıklandığında gel sesimle içeri Drant girmişti. Onu gördüğüm için sevinmiştim. Hemen oturmasını söyledim, oturdu.

"Drant, seni gördüğüm için çok mutluyum!" dedim.

Drant "Beni çağırdığın için teşekkür ederim, Venira. Davetin üzerine geldim."

"Yokluğun beni o kadar çok etkiledi ki, anlatamam. Senin yerini boş gördükçe üzülüyorum."

Dudakları alaycı bir şekilde kıvrılmıştı."Kral'ın atı, benim yerimi doldurabilir. Hatırlasan, bunu söyledi."

"Abrek toy birisi, sözlerini ciddiye mi alacak mısın?"

"Toy birisi gibi durmuyor, Venira. Aşağılayıcı sözleriyle ne kadar olgun olduğunu gösteriyor. Reme'de ona çok inanmıştım ama Omae'ye gelince büyük bir hayal kırıklığı oldu."

"Senin deneyimlerin yol gösterecektir, Drant." dedim. Onun gözlerinde sözlerimin karşılığını göremiyordum."O seni hep bir baba gibi gördü, biliyorsun."

"Baba olarak görülseydim, hakaretlere uğramazdım. Yaptığı her deliliğe engel olmaya çabaladım, dur dedim ama sabrım taştı. Benim Kral Abrek ile işim bitti."

"Sen olmazsan Cupuer hanesine ne olur, farkında mısın? Lussamus karmaşaya sürüklenir. Lütfen, Abrek'in yanında ol. Cupuer ailesi her daim Lussamus'u ayakta tuttu. Bunu yaparken ona sadık aileler vardı. Bunlardan birisi ve en önemlisi senin ailen."

Gözlerini kıstı, işaret parmağını göğsünün tam ortasına koydu."Ben bakıcı değilim, Venira. Cupuerler ise eski Cupuerler değil. Gittikçe deliren bir soyla benim ve ailemin işi artık olmaz."

"Ne yapacaksın? Nasıl varolacaksın?"

"Ben her zaman yaşamanın yolunu buldum, asıl sen kendini düşün. Sana tavsiyem, Abrek'den bir an evvel sıyrılman. Yaptığı çılgınlıklar artık hoşgörülür bir düzeyde değil."

"Abrek'in doğru insanlar tarafından yönlendirilmeye ihtiyacı var. Ben ve ablam bunu yapmaya çalışıyoruz. Sen de bizimle olursan, Lussamus ayakta kalır."

"Bence Lussamus başka türlü ayakta kalacak, sana tavsiyem kaçıp gitmen. Gerçekten kaçıp git. Aksi takdirde Abrek'in yanında sen de yanacaksın. Dışarıya hiç çıkmıyorsun ama insanlar senden de hoşlanmıyor."

Gülerek "Onları düşünen kim? Benden hoşlanmasınlar ama ben devletim için çabalıyorum. Bunu onların anlamasını bekleyemem." dedim.

Bana acır gibi bakmıştı. Acımasına ihtiyacım yoktu, merhametini de istemiyordum."Yazık, sen de aklını yitirmişsin. Sadece Abrek değil, sen de delirmişsin. Ailene olan sadakatin senin mantıklı düşünmene engel. Dışarıdaki insanların sana olan nefretini görebilseydin her şeyin ne olduğunu anlardın." dedi. Bu sözleri karşısında derin bir nefes aldım. Sinirlenmeyecektim, Drant'ın bana küsmesine neden olamazdım.

"Onların nefreti kendilerine kalsın. Ben bu zamana kadar yaptıklarımdan pişman değilim. Şimdi sana bir kez daha soruyorum. Bizimle misin, değil misin?"

"Sizinle artık ilerlemem mümkün değil, Venira. Beni affet ama Cupuer deliliği yüzünden ölmek istemiyorum."

"İyi o zaman. Seni her daim nazik bir dost olarak bileceğim."

Saygıyla başını eğdi, ayağa kalktı."Teşekkür ederim. Bir kez daha söylüyorum. Buradan kaç, git. Aksi takdirde Abrek yüzünden canın yanacak, bunu hakketmiyorsun."

"Aklını kendine sakla, benimkisi bana yetiyor." dedim. Elimi kaldırıp kapıyı gösterdim."Teşekkürler!"

Drant bir şey demedi, odadan çıktı. Ben ise kendime şarap doldurmuştum. Sinirlerim gevşemeliydi. Drant bizi terk etmişti.Harika! Tanrı biliyor ya, ona asla kızmamıştım. Sadece üzülmüştüm. Drant'ın bizi terk edişinin anlamı çok açıktı. Cupuerler artık savunmasızdı. Biz destekleyen güç kaybolmuştu. Bu olmamalıydı ama Abrek başarmıştı. Delilikleriyle insanları kendisinden uzaklaştırırken adım adım o korkunç sona gidiyorduk. Babama verdiğim sözü tutamayacak olmak canımı acıtıyordu. Karanlık kazanmamalıydı, taçlı kartal gökyüzünden düşmemeliydi. Bir mucize olmalıydı, Oztavin'in çocukları Lussamus'dan kopmamalıydı.

Bu korkunç kadere razı gelemezdim. Drant kaç diyordu ama kaçmayacaktım. Benim kaderim bu topraklarda saklıydı. Ben buna inanıyordum. İnsanlar istediği kadar nefret etsindi, ileride kıymetim anlaşılırdı. Bu olabilecek bir şeydi. Belki de arkamdan diyecekleri şey Venira, Lussamus'u Kurtaran olacaktı. Kulağa hoş geliyordu. İnsanların düşüncelerine takılsaydım bu zamana gelemezdim zaten. Bu hayatta umursadığım şey ailemin düşünceleriydi, gerisi çok boştu.

Kapı açıldığında elimdeki kadehi bıraktım, sola baktım. Gelen Abrek idi. Onu odamda görmek beni şaşırtmıştı. Ayağa kalkıp ona sarıldım, o da bana sarıldı. Beraber pencerenin önündeki koltuğa geçmiştik. Oldukça mutsuz duruyordu. Bu mutsuz halini gördükçe üzülmüştüm. Elimi yanağına koyup "Ne oldu?" dedim.

Abrek "Ben çok yalnızım, abla. Yanımda kimsem yok."

"Bu nereden çıktı? Sen kralsın, evlisin. Nasıl yalnız olabilirsin?"

"Kralım ama istediklerim olmuyor. Evliyim ama karım benden nefret ediyor, bana âşık değil. Oysa ben ona dünyaları vermiş iken benden tiksiniyor. Şimdi söyle, benim çevremde birisi var mı?"

"Tamerin'e niye takıldın? Her zamanki hali işte. Bence seni seviyordur, sevmek zorunda." dedim. Abrek ara ara bu bataklığa saplanırdı. Klasik buhranlarından birisiydi. Her seferinde bana sığınırdı."Seninle evli."

"Benimle evli ama onun kalbinde olamamak canımı sıkıyor. İnsanlara gelince onların bakışlarında korku görüyorum ve acıma. Evet, bu sıralar insanlar bana acıyor. Söylesene, acınacak bir halim mi var?"

Kafamı iki yana sallayarak "Elbette yok! Neden olsun?" dedim.

"Bilmiyorum! Önceden korkuları hoşuma giderdi, kendimi güçlü görürdüm ama şimdi acıyorlar. Ben bu bakışları Reme'de de gördüm. Çocukluğumuzda nasıl acıyarak baktıkları aklımda. Şimdi buradakiler bakıyor. O zaman gerçekten sefildik, şimdi sefil olan halimiz ne?"

"Sana öyle geliyordur. Sen en güçlüsün, Lussamus Kralı Abrek'sin. Kimse sana acıyamaz."

"Kimse bana acıyamaz, değil mi? Herkes bana saygı duyar, benden korkar. En güçlü benim sonuçta."

"Evet, en güçlü sensin. Karanlık düşüncelere saplanıp kalma."

Buruk bir tebessümle bana baktı."Yanımda olduğun için çok mutluyum. Özür dilerim, abla. Seni uzak diyarlara göndermek büyük bir hata. Lütfen benim yanımda kal."

"Sana söz veriyorum, ben hep senin yanında kalacağım. Seni koruyacağım, seni destekleyeceğim. Bizim bu dünyada birbirimiz dışında kimsemiz yok. Üstelik kimseye ihtiyacımız da yok." dedim. Abrek bir şey demedi, dizlerime yattı. Saçlarımı okşar mısın dediğinde dediğini yaptım. Böylece çocukluğumuza geri dönmüştük.

Sözlerim ona merhem olmuştu. Bunu bilmek beni mutlu etmişti. Aramızdaki sorunlara rağmen bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Kimseye de muhtaç değildik. Bunu anlıyordum. Birbirimize sahip çıkmamız yeterliydi. Birlik olursak hayatta kalırdık. Kimse bizi deviremeyecekti, kimse sahip olduklarımızı alamayacaktı. Bizim kaderimiz, bu topraklardı. Bunu biliyorduk o zaman yaratıcılar gerekli gücü bize verecekti. Karanlıktan korkmuyordum. Onunla savaşmaya hazırdım. Bu savaşı kaybetsem bile ölmeye hazırdım. Bir korkak gibi kaçıp gitmeyecektim.

Venira'yı nasıl buldunuz?

Tamerin-Venira konuşması için düşünceniz nedir? Hangi karakter size göre güçlü?

Drant'ın saraydan çekilişi Cupuerler'e nasıl yansıyacaktır? Drant'ın bundan sonraki hamlesi ne olacaktır?

Abrek'in Venira'yı evlendirmek istemesi için düşünceniz nedir? Dahou sizce neden evlilik teklifi etti?

Gelecek bölüm Paiman olacaktır. Naymahaen'e daha vakit var demek istiyorum. :) Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top