2.44 Kurban Edilen✾
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 15.01.2022 (00:20)
Bölüm Şarkısı: Halsey - Stil Learning
İyi Okumalar!
✾
Naymahaen - Derhen
Venira
Elimdeki hançere bakıyordum. Fildişi kabzası olan bu hançer özeldi. Hazırlanması zaman almıştı. Demiri büyülü kelimelerimle dövülmüştü, kabzası ay suyunda bekletilmişti. Hepsi bir laneti kırmak içindi. Laneti kırdıktan sonra hakkettiğimiz yerde olacaktık. Bunu istiyor muydum, evet. Kendimi kraliçe görmek için değildi, Bartan'ı kral olarak görmek istediğimdi. O, kral olması gereken birisiydi. Bense onu destekleyecek ve koruyacak olandım. Hükümdar Yapan. Kendimi bu şekilde tanımlıyordum. İnsanlar benden harika bir kraliçe olacağına inanıyorlardı ama ben öyle düşünmüyordum. Düşünce yapım, hükmetmeye uygun değildi. Var olanı korumaya yönelik düşünceler bana göreydi.
Aptallar diye mırıldandım. Her cesur olanı kraliçe olarak görmek, eli kılıç tutuyor diye hükümdar yapmak aptallık geliyordu. Düşünce yapısı çok önemliydi. Hükümdarı hükümdar yapan buydu. Düşüncelerinde kendisini kısıtlamazsa başarılı olurdu. Bana gelince benim düşüncelerim bir nokta sonrasında tıkanıyordu. Sınrısız bir düşünce yapısına sahip değildim. Kraliçe olmak isteseydim, Abrek'e Cupuer Tacı'nı takar mıydım? Asla! Bir şekilde o tahtı alırdım, defne taç benim altın saçlarımı süslerdi. İstememiştim. Çünkü kraliçe olmak bana göre değildi. Lussamus Kraliçesi, ben olsaydım her şey daha farklı olurdu. Cupuer hanedanlığı devam ederdi, sonumuz gelmezdi.
Yüzümü buruşturup hançeri ahşap sandığına koydum. Lussamus bitmişti, önüme odaklanmam lazımdım. Naymahaen'in geleceği her şeyden, herkesten daha mühimdi.Burada hataya yer yoktu. Tek bir hata kaybetmemize nedendi. Hatasız olabilmek adına beklemiştik. Sabır en büyük yardımcımızdı. Abrek'in kral olmasını da sabırla beklemiştim. Sabrımın karşılığını onun kral olmasıyla almıştım. Buna değip değmediği tartışılırdı. Abrek berbat bir kral olmuştu diğer yandan amcamızdan intikam almıştık. Derin bir nefes aldım. Geçmişe dalıp gitmenin anlamı yoktu.
Kapım tıklanmıştı, gel sesimle içeri hizmetçi kız girmişti. Bana Bartan'ın halaları geldi dediğinde şaşırmıştım. Onlarla pek samimiyetim yoktu. Cirina, benden hiç hoşlanmıyordu. İkimizin bulunduğu ortam gergin bir ortamdı, pek görüşmemek tercihimizdi. Diğer halası Bairin daha diplomatikti. Benden hoşlanmıyordu, kabul ama yüzüme karşı saygısını koruyordu. Şu an kapımda belirmeleri garipti. Acaba bir sorun mu var diye düşünmeden edememiştim.
Salona geldiğimde koltuğa oturmuşlar, beni bekliyorlardı. Cirina saçlarını toplamış, lacivert elbise tercih etmişti. Elbisesindeki tek süs, gümüş baykuş broştu. Göğüs kısmında olan bu broş çok şıktı. Bairin, kız kardeşine göre daha alımlıydı. Yaşına rağmen gösterişli giyinmeyi tercih ediyordu. Tekli koltuğa oturmuştum. Konuklarımıza şerbet getirilmesini söylemiştim ve ikram edilmişti. Kristal kadehimi yudumladıktan sonra "Evime hoş geldiniz." dedim. Dikkatle ikisine bakıyordum. Cirina soğuktu, maskesi kırılmayacaktı. Bairin ise daha ılımlı tavırdaydı.
Bairin "Hoş bulduk, Venira. Nasılsın? Sahrnei'yi bahçede gördük, büyüdükçe sana ve Bartan'a ne kadar çok benzerliği ortaya çıkıyor."
"Açık havada oynamayı çok seviyor. Evin içinde kapalı kalmak ona göre değil. Havada güzel olunca dadısıyla dışarıda olmasını uygun gördüm."
"Tatlı bir kız, büyüyünce çok güzel olacak." dedi yumuşak bir sesle.
Cirina "Anlat bakalım, Venira. Büyüyü nasıl bozdun?" dedi. Tek kaşımı kaldırmış halde ona baktım. Direk sorması şaşırtmıştı. Niye şaşırıyordum ki? O hep böyleydi.
"Bu sadece beni ilgilendirir, Cirina. Başka kimseyi ilgilendirmez." dedim.
"İnsanlar merak ediyor. Sana soramıyor olabilirler ama bana ve ablama soruyorlar. Bu vakte kadar beklenilmiş olmasından huzursuzlar."
Bairin "Venira, ortada bir yalan varsa inan sana kızacak değiliz."
"Yalan yok, büyü bozuldu. Neden bozulmadığını söylüyorsunuz, anlamış değilim. Bekleme nedeni basit. Daha güçlü ve daha organize olmuş bir halde saldırılması için. Halkı arkamıza alabilmek için biraz beklememiz şart." dedim.
"Çevremize topladığın ailelerdeki huzursuzluğun farkında olmanı istiyoruz. Aksi halde topladığınız desteği kaybedeceksiniz, başlamadan bir hikaye son bulacak."
Cirina "Şaman Aigerim'le konuştun mu? O da seninle iletişim kuramamaktan şikayetçiydi. Bana dediğine göre büyüyü bozsaymışsın, anlarmış." dedi. Bairin kız kardeşine gözlerini irileştirip sus dercesine bakmıştı. O omzunu silkti umursamaz bir tavırla."Duyması lazımdı, bakma bana öyle."
Dişlerimi sıkarak "Aigerim'e güvenmiyorum. O yaşlı bir bunak ve her şeyimi ona soracak değilim." dedim.
"O yaşlı bunağın tek bir lafına bakan birçok Mavi Gök insanını unutuyorsun."
"Neden insanlar kendi dininden olan insanlara daha çok güveniyor, onların her dediğini yapar haldeler? Kutuplaşmanın Naymahaen'e getirdiği zararları göremiyor olmaları çok üzücü. Hem dışlanıyoruz diyorlar hem de dışlanmak için ellerinden geleni yapıyorlar."
Bairin ve Cirina birbirine bakmıştı. Bairin sakin bir sesle "Bazen hangi ülkede yaşadığını unutuyorsun, Venira. Burası Lussamus değil, Naymahaen çok farklıdır." dedi.
"Çok farklı, kabul ediyorum ama size verdiği zarar çok açık. Kentairler başa geçtiğinden beri Mavi Gök'e inananlar ezildi, hor görüldü. Zalimliği yaşadılar, ayrıştılar. Diğer yandan şu zamana geldiğimizde, Mavi Gök insanları kendilerini kabul ettirecek adımlar atmak yerine bize zıt gidecek şekilde davranıyorlar."
"Kendi içlerinden birini lider olarak takip etmeleri normal değil mi?"
"Sorulacak bir soru bile değil bu. Asla normal değil. Ülke içinde bölünmeye neden olunuyor, insanların hükümdarı ciddiye almaması için bir bahane oluyor."
Cirina tek kaşını kaldırıp "Tavigan'daki Baş Rahibe ile Baş Şaman Aigerim'in arasında ne fark var?" dedi. Ne diyeceğimi bilememiştim. Baktığım bakışına göre Tavigan'daki Baş Rahibe de olmamalıydı. Cirina ise benim şaşkınlığıma gülmüştü."Gördüğün üzere bir farkları yok.Tavigan'dan da kopmamız gerekir."
Bairin "Tavigan en azından bize faydası var, Naymahaen'in Ztin'e karşı olan savaşında desteği olacaktır ama Mavi Gök bu şekilde değil. Devlet içinde kendilerini ayrıştırarak kendi içlerinde bir oluşuma gidiyorlar. Bu da zarar vereceğe benziyor."
"Benim demek istediğim bu. Ayrışma zarar getirecek, kötülükten başka bir şey değil. Bartan, Aigerim'le konuşmuştu ama bu konuşma pek faydalı olmuşa benzemiyor."
"Şimdilik Aigerim'e bulaşmayın, Mavi Gök ne olursa olsun bizden yana. Kentair zalimliğinden kaçabilmek için bir kurtuluş arıyorlar ve onu bizde buldular. Aigerim'in çevresini sarmasını kabul edin."
Cirina "Sonrasında durumu çözersiniz."
Derin bir nefes aldım. Sonrasında çözeceğimiz çok sorun vardı.Bıkkın bir şekilde "Sonrasında uğraşacağımız çok şey var." dedim.
"Sağlam bir ülke almayacaksınız, Kentair hanesi bu ülkeyi mahvetti. Düzelteceğiniz çok şey var. Ayrıca Ztin'i unutmamak lazım." dedi. Yüzünü ekşitti, dudaklarını memnuniyetsizlikle büktü."O pislikler, bizi küçümsüyorlar. Küçük bir kuş görüyorlar, hemen yakalanabiliriz diye düşünmüyorlar."
"En büyük hataları bu olacak. Küçümsemeleri onların sonu olacak, göreceksiniz." dedim.
Öksürük sesini duyunca başımı kaldırıp kapıya doğru baktım. Gelen Bartan'dı. Omzunu duvara yaslamış, kollarını birleştirmiş halde bizlere bakıyordu. Sorgulayan mavi gözleri bana dönünce yumuşamıştı. Halaları varken birazcık şımarık davranabilirdim, onların gözü önünde Bartan'ın bana verdiği değeri göstermem lazımdı. Çünkü Bartan kral olduktan sonra benden kurtulmak için çabalayacakları açıktı. Deli olarak adlandırılan birisini neden kral olan biricik oğullarının yanında görmek istesinlerdi? Hoş, ben oyunlarına gelmezdim. Madem deli diye adlandırılıyordum, deliliğimi görürlerdi. Sanki ben deli bir aileden gelmeyi istemişim gibi davranmayı bıraksalar, hayat her iki taraf için çok güzel olurdu.
Ayağa kalktım. Yavaş yavaş Bartan'ın yanına yürüdüm. O da karşıma gelmişti. Bana bakan gözleri eriyordu. Aşktan eriyordu. Gülümseyerek ona sarıldım, başımı omzuna yasladım. Onun güven verici kollarında olmak, çok güzel bir histi. Ait olduğum yer burasıydı, insanlar bunu anlamalıydı. Biz birbirimiz için yaratılmıştık, sorgulamadan kabul etmeleri lazımdı. Boynumu öptüğünde minik bir kıkırtı dudaklarımdan döküldü. Ufak bir cilve, tatlı bir baştan çıkarış. Bartan üstündeki etkimi göstermeye yeterdi. Dudağına minik bir buse kondurdum. Arkama baktığımda Bairin yumuşak bir ifadeyle bakarken Cirina mesafeliydi.
Bartan halalarına bakarak "Sizi burada görmeyi beklemiyordum. Umarım haberleriniz güzeldir." dedi.
Onların konuşmasına fırsat vermeden hızla "Halaların durumu merak etmişler, açıkladım. Büyüyü bozup bozmadığıma dair kafaları karışmış. Aydınlatmam lazımdı." dedim. Onlara gülümseyerek bakmıştım."Aigerim'i de ciddiye almamalarını hatırlattım."
"Aigerim gerçekten ciddiye alınması gereken bir mesele değil. Şimdilik istediğini yapıyor gibi gözükecek fakat sonrasında her şey farklı olacak." dedi. Tekli koltuğa oturmuştu. Bense eski yerime geçmiştim.
Cirina "Aigerim, yaşlı bir kadın. Belki ansızın ölebilir ama ondan sonrası ne olacak, mutlaka belirlediği bir varis vardır. Keşke Berude olsaydı, her şey daha kolay olurdu."
"Berude'yi seçmez. O artık bizden birisi. Mavi Gök'ün kaldırılmasında yardımcı olacağını düşünerek yapmaz." dedim.
Bartan "Kim olursa olsun, Mavi Gök sorununu çözeceğim. Madem onlar en başından beri Mengael soyuna saygı duyuyorlar, bağlılıklarının yürekten olduğunu söylüyorlar, bunu gösterecekler."
Ona bakarak "Göstermedikleri zaman bedelini ödeyecekler." dedim.
Bartan halalarını uğurlamıştı. Akşam yemeğine kalmalarını söylese de onlar istememişti. Fazla samimi gözükmek istemiyorlardı. Düşüncelerinden bunu okumuştum. Keşke yanımda düşüncelerine dikkat edebilselerdi. Her şey çok daha güzel olurdu. Onlar gittikten sonra Bartan bana bütün bir gününü anlatmıştı. Sarayın nasıl kaynadığı, insanlar şikayetçi tavırları ve Samirna'nın kontrolsüz öfkesi. Artık büyünün yapılması lazımdı. Yarın gece yapacaktık. Son bir gece lazımdı. Kanlı ay gününde yapmamız gerekiyordu. Mavi Gök inancına göre hareket ediyorduk. Bunun hesaplamasını o biliyordu ve yapmıştı. Yıllar önce Soyambike'nin yaptığı zamana uygun olsun istiyorduk.
Yemek sonrası Bartan'ın yanındaydım. Kolunu omzu Yerde oynayan kızımızı izliyorduk. Oztavia önüne dökülen oyuncaklarıyla mutlu bir şekide oynuyordu. Bartan'ın yüzünde mutlu bir gülümseme vardı. Oztavia'ya bakarak "Bizim sayemizde bu ülkenin çocukları aydınlık bir geleceğe kavuşacak, Venira. En çok beni bu mutlu ediyor." dedi.
"Çocukların geleceğini aydınlığa kavuşturmak, bu zamanın yetişkinlerinin görevi olmalı. Onlara aydınlık bir gelecek bırakmamız şart." dedim.
"Bu olacak. Samirna gittikçe kontrolden çıkıyor. İnsanlar onun emirlerine uymakta zorlanıyor ve bana bakıyorlar. Harekete geçelim diyorlar."
Onun elini tutup yavaşça öptüm."Geçeceğiz, korkmasınlar. Fakat bu da bir anda olabilecek bir şey değil. Büyü bozulduktan sonra daha da planlı davranmamız lazım."
"Nasıl olacak? Hemen saldırıya geçmeyecek miyiz?" dedi. Kafamı iki yana salladım.
"Hayır, geçmeyeceğiz. Kentairler'in hata yapmasını sağlayacağız. Seni mağdur göstermemiz lazım."
"Venira, beni korkutuyorsun." diye mırıldandı. Ona baktım. Buz mavi gözleri, şüpheliydi. Korkusu içime akmıştı. Huzursuz etmişti."Bir delilik yapmayacaksın değil mi?"
"Yapacağım şey ne olursa olsun, bana güvenmeni istiyorum. Dediğimi yapmazsak tamamen destek alamazsın. Senin mağdur olman lazım, Samirna'nın tamamen suçlu. İnsanlar mağdur olanı desteklemeyi çok sever."
Kaşlarını çatmıştı.Huzursuzca "Böyle bir şeye ihtiyacımız var mı?" dedi.
"Evet, var. Tamerin neden başarılı oldu, kendisini çok güzel mağdur gösterdi. Benzer bir taktiği izleyebiliriz."
"Tamerin'in durumuyla bizim durumumuz aynı değil." dedi. Derin bir nefes aldım. Evet, aynı değildi. Kabul ediyordum ama benzer bir yolu izlemekten çekinmemeliydik.
"Evet, değil ama güçlü durabilmek için iyi bir yol olduğunu inkar edemeyiz. İnsanlar davanda haklı olduğunu biliyor ama zarar gördüğüne şahit olurlarsa sorgulamadan destek olacaklar. Tamerin bunu yaptı, bizde yapabiliriz."
"Sorun şu, kardeşin Tamerin'e gerçekten zarar veriyordu. Sende bir şey olmadan tehlikeye atlamak istiyorsun."
"Risk almadan başarılı olamayız. Cesur adımlar atmamız gerekiyor."
"Cesur adımlardan atmaktan çekinmem ama sen aptallıkla cesareti karıştırıyorsun, Venira. Seni uyarmam gerekiyor."
Dudaklarımı ısırdım. Sözlerini alttan almak iyi olacaktı. Bana öfkeyle dememişti, bunu hissediyordum. Endişelerinden dolayı böyle konuşmuştu. O bu aptallığa razı gelecekti."Bana güven, göreceksin. Bazen bir aptalı oynamak en büyük cesaret göstergesidir." dedim. Ellerim yüzündeydi. Dudağına minik bir öpücük kondurmuştum."Sence ben kendime zarar verdirir miyim?" diye fısıldadım.
"Samirna'ya güvenmiyorum. Onun içindeki kötülüğü, iliklerime kadar hissettim. İkinci kez olmasını istemiyorum. Hepsi bu."
"Beni asla Yesui gibi kaybetmeyeceksin. Sana söz veriyorum."
"Yaratıcılar'ın verebileceği sözleri etme. O da böyle diyordu ama sonu ölüm oldu." dedi. Kızımıza baktı. Yüzü ifadesizdi. Ne hissettiğini de anlayamıyordum. Böyle anlardan nefret ediyordum. Benden çok uzaklaşmış gibi geliyordu. Böyle olmasına gerek yoktu bile. Tamamen kendi içinde yaşamamalıydı, duyguları bana akmalıydı. Başımı omzuna yasladığımda eli belimdeydi. Eh, bana kızmadığını öğrenmiştim.
Bartan, dediğimi düşünecekti. Tamamen kabullendiğinde ona planımı açıklamayı planlıyordum. Bu işi bana bırakmadan açıklarsam iyice delirecekti, bana direnecekti. Senin dediğin olsun ne yaparsan yap diyesiye kadar kendimde saklı tutacaktım. Düşündüğüm şeyi yaparsak her şey daha güzel olacaktı. Bartan isyanında daha da çok haklı olacaktı. Artık bu durumun tüm ülkeden ziyade kişisel olduğu vurgulanacak, Samirna'nın kalbi kara bir hükümdar olduğu görülecekti. Kendime zarar verdirmeyecek kadar akıllıydım. Planımda bunun garantisini kendime verebiliyordum ama diğerlerini ikna etmek çok zordu. Herkes bir delilik olduğunu söylecekti. Buna değerdi. Bartan'ın kral olması gerekiyordu. Her riski göze alarak ilerlemek zorundaydım. Keşke düşüncemi anlayan birisi olsaydı. Kuzeyli insanların dar bakışları beni yoruyordu.
Oysa kuzeyliler güneylileri küçümserlerdi. Onurdan yoksun olduklarını söyler, dururlardı. Onurun her şeyden üstün olduğunu bahsederken neden Naymahaen'in sefil durumu görülmüyordu? Ülke toprakları oldukça küçülmüş, Ztin'in merhametine bırakılmıştı. Hala onurdan, şereften bahsetmeleri komik geliyordu. Samirna utanmasa Dahou'ya Ztin Naymahaen'in himayesinde olsun derdi. Çevresindeki insanların tepkilerinden çekiniyordu. Onur mu önemliydi, ülkenin kurtuluşu mu? Bu sorunun cevabı çok basitti.
Uykuya daha çabuk dalmıştım. Son günlerde daha zor uyurken kolayca uyumak beni şaşırtmıştı. Rüyamda sağanak yağmura yakalanmıştım. Yağmur hızla yağıyordu, Reme sokaklarında koşturuyordum. Islanmamam lazımdı. Evimize hemen gelebilmiştim. Kapı benim için açıktı. İçeri girer girermez üstümdeki lacivert pelerini attım. Yanan şöminenin başına geçmiştim. Isındığım gibi hemen kurumuştum. Sıcaklığı hissetmek hoştu. Yağmur hızını artırmıştı, gökyüzü şimşeğin etkisiyle parlayıp sönüyordu. Evdeki karanlıktan hoşnut değildim. Loş bir ışık vardı. Kimsesizlik çökmüştü. İster istemez ürpermiştim. Burası böyle bir yer değildi. Kalabalıktı evimiz. Drant bize sahip çıkınca Reme'nin en gözde isimleri oluvermiştik. İnsanlar sürekli ziyaret ederdi, her akşam konuk ağırlardık. Evimizin kimsesizliği ürpertici olduğu kadar hüzün veriyordu.
Merdivenden inen birilerini duymuştum. Karanlığa baktığımda kimseyi göremedim. Tekrardan yanan şömineye odaklandım. Şimşek çaktığında adımlar duymuştum. Yavaş ve sakin. Birileri vardı. Arkamı döndüğümde bana bakan Abrek'i gördüm. Gerçekti, karşımdaydı. Başımı eğip gözlerimi sımsıkı yumdum. Geri açtığımda hala gitmemişti. Masum yüzü, mavi gözleri ve altın sarısı Cupuer olduğu söyleyen saçları. Cupuer kırmızısı ceketi ona çok ykaışmıştı. Öldüğünden beri kabuslarım dışında pek rüyamda gördüğüm denilemezdi. Bana olan kızgınlığına yorardım bunu, son konuşmamız kötüydü.
Ona doğru bir adım attığımda durmam için elini kaldırdı. Soğukça "Olduğun yerde kal." dedi.
"Neden? Gerçek olup olmadığını anlamak istiyorum. Hayal misin yoksa gerçek Abrek mi?" dedim.
"Bence gerçek olduğumu anladın. Güçlü bir büyücü değil misin? Öyle olduğunu iddia ediyorsun."
"Neden benden uzaksın? En sevdiğin ablan olduğumu düşünüyordum."
Dudaklarını büktü. Birkaç adım yaklaşmıştı. Oda şimşekle aydınlanırken yüzü bambaşka oluyordu. Bir an için babama benzetmiştim, bir an için anneme. Şimdi de ölen abilerimizi andırıyordu. Özlediğim herkesi karşıma getiriyordu."Öyleydin, hala öylesin ama uzak olma sebebim açık. Korkunç hatalarınla insanların bize olan öfkesini artırdın, benim deliliğimi daha çok gösterdin. Sonunda ne oldu, ben öldüm ve sen yaşıyorsun. Nefes alıyorsun, bense isimsiz bir mezardayım. Dünya çok adaletsiz değil mi?"
"Böyle olmasını istemediğimi biliyorsun. Üstelik senin de hataların vardı. Tamamen ben suçlu değilim."
"Delice davrandık, deliliğin bedelini ödedik. Benim güzel karım bunu kullandı." dedi. Yüzünde bir an için hüzün vardı. Tekrardan soğuk bir ifadeye bürünmüştü."Yaşamak isterdim, biliyor musun? Evlatlarımın büyüdüğünü görmek, bana baba demelerini duymak. Tamerin beni sevmese bile her sabah onun yüzünü görerek uyanmak bile yaşamak için mutluluk sebebim olurdu."
Sinirle "Tamerin'in yaptığını bilmiyorsun. Bilmeden onun adını anıyorsun. Yaşamdan bahsediyorsun ama yaşasaydın daha mutsuz olurdun!" dedim.
"Ne yaptı?"
"Kaveh'le evlendi. Onu baştan çıkarttı, evli olduğu kadından ayırdı ve Lussamus'a kral yaptı!" diye bağırdım.
Abrek kaşlarını havaya kaldırmış, beni süzmüştü. "Gerçek değişmeyecek, Tamerin benim karım. Benimle evli ve ölümden sonra benimle yürüyecek."
"Delisin! Tamerin seni ömrü boyunca hiç sevmedi, senden nefret etti. Ona yaşattıkların yüzünden tahtını kaybettin, anla."
"Tahtı kaybedeceğim, açıktı. Biz delilikle lanetlenen bir soyuz. Oztavin sonrası lanet yavaş yavaş ilerledi ve bizi yerimizden etti. Keşke Oztavin akıllı bir adam olsaydı, iktidar hırsını kontrol edebilseydi."
"Bahanen bu mu? Tam anlamıyla sana yakışan bir cevaptı. Madem deli bir soy olduğumuzu kabul ediyorsun, Tamerin'e olan aşkın deliliğinle bağlantılı."
"Sen de delisin, benimle aynı kanı taşıyorsun. Hatırla." dedi. Ona yaklaştım. Karşı karşıyaydık. Mavi gözlerinin sevgisizliği içimi sızlatıyordu."Ailemize olan sadakatin deliliğin, abla."
"Ailemize sadık olmak bana zarar vermedi."
"Vermedi mi? Bunu iddia ediyor olmana inanamıyorum. Ailemize olan sadakatin seni mahvetti, aşırı bağlı olduğun için benim hatalarımı bile görmedin. Aile her şeyden önemlidir dedin ve sonuç bu. Lussamus'a giremiyorsun."
"Bir gün Lussamus'u alacağım, kardeşim. Ne olursa olsun, kanımın mirası bana o ülke. Ben yönetemesem bile benim kanımı taşıyan evlatlarım yönetecek."
"Tamerin'in sana ülkeyi kolayca vereceğini sanmıyorum. Kaveh'i de yanına aldığına göre ona saldırırsan sana tüm gücüyle saldıracaktır. Dikkatli ol, o göründüğünden daha fazla. Seni de kimsesiz bir mezara tıkar."
"Böyle bir şey olmayacak. Bu son, ona yakışır. Sana uygun gördüğü sonu yaşayacak. Kimsenin bilmediği bir mezara gömülecek, mezar taşı bile olmayacak." dedim hırsla. Bakışlarımı Abrek'den kaçırdım. Ona baktıkça hem Tamerin'den nefret ediyordum, hem de yaşadıklarımızdan tiksiniyordum. Hatalarımın kanıtı gibiydi kardeşim. Beni yakıyordu."Lussamus'u aldığım zaman her şey daha iyi olacak. Belki o zaman tüm yaşadıklarımın bedeli ödenir."
"Lussamus'u almak her şeyi düzeltmeyecek, abla. Geçmiş yaşandı ve bitti. Önüne bakman lazım."
"Ben önüme bakıyorum. Naymahaen hak ettiği krala kavuşacak, onu destekleyeceğim. Çok güçlü bir ülke olacak. Kuzey birliğini sağlayacağız."
"Sonrasında Lussamus'u alacaksın. Hem Bartan'ın güçlü olmasını istiyorsun hem de Lussamus'dan vazgeçmiyorsun. İçten içe Lussamus isteğini taşıyorsun."
"Vazgeçmem için bir neden yok."
Gözlerini kısmıştı. "Belki bir nedenin olur, ablacığım. Kuzeydeki mutlu ailene odaklasın ama içten içe Lussamus'u arzuluyorsun. Bartan bunu öğrenince seninle aynı düşüncelere sahip olacağına dair şüphelerim var."
"Bartan beni anlayacaktır, kabul edecektir. Tamerin bir işgalci. Tahtımızı ondan almam gerekli."
"Ona yemin ettin."
"Yeminler kimin umurunda?" dedim alaycı bir şekilde. Ettiğim yemini bozmak asla sorun olmayacaktı.
"Seni uyarıyorum, abla. Lussamus'u unut, ileriyi düşünürken sadece Naymahaen'e odaklan. Lussamus'a odaklanırsan sonun iyi olmayacak."
"Nereden biliyorsun?" diye fısıldadım.
Abrek omzunu silkti, dudaklarını büktü."Ölü olmanın avantajları. Eğer dediğimi ciddiye almazsan sonun kötü olacak. Babamızı hayal kırıklığına uğratma."
"Nasıl?"
"Bunu sen bileceksin. Bazı şeyler topraktan üstündür, abla. İnat edersen bir avuç toprak için, her şeyini kaybedeceksin. Kendi kanında boğularak öleceksin."
Kafamı iki yana sallayarak "Sana inanmıyorum!" dedim.
"İnanıp inanmamak senin elinde." dedi rahat bir tavırla.
"İnanmayacağım. Çünkü sen kendin baştan aşağı yalanlarla yaşayan birisiydin. Gerçeklerden kopuktun ve benim de öyle olmamı istiyorsun. Kendin gibi olmamı istiyorsun fakat başarılı olmayacaksın. Sen bir delisin."
Ellerimi tuttu. Alaycı bir şekilde gülümsüyordu."Ben en azından deliliğimi gösterdim. Senin gibi inkar halinde değilim. Fakat sen inkar ederek acınası halde olduğunu gösteriyorsun. Senin de benden farkın yok, ablacığım."
"Hatalarına rağmen seni sevmeye devam ediyorum, karşıma geçip bunları diyemezsin."
"Ben de seni seviyorum, abla. Yaptıklarımıza rağmen bunu yapabiliyorum. Diğer yandan sana kızmadan duramıyorum. Deliyim ya, belki bundandır."
"Her şeyin farklı olmasını çok istiyorum. Sen ölmeseydin, yanımda olsaydın. Seni koruyamadım. Tamerin'i ortadan kaldıramadım!"
"Yaşananları geri alamayız ama geleceği şekillendirebiliriz. Lütfen, sahip olduğun her şeyi mahvetme."
"İntikamı neden istemiyorsun?"
Buruk bir tebessümle bana baktı."İntikam alman gereken kişi, Tamerin değil. Onun bizden bir farkı yok. Kaderin seçtiği bir kurban. İntikam mı almak istiyorsun, kaderin akışına bırak. Sana mutlaka bir kurban verecektir."
"Tamerin'i korumak için söylüyorsun. Onu korumaktan vazgeç! O senin ölümün oldu, her şeyimizi kaybettik."
"Abla, Tamerin nefretin sana zarar veriyor. Lütfen, vazgeç." dedi ve kafamı iki yana salladım.
Abrek bir şey diyecekken geri geri yürüdüm. Bu konuşma bitmeliydi. Abrek, aynı Abrek idi. Tamerin'i seven, ondan kopamayan hasta kardeşimdi. Tamerin'in iyiliğini düşünesiye kadar benim ve ablamızın iyiliğini düşünmüş olsaydı şu an taht bizim olurdu. Hasta! Hoş, hala onu sevmekten vazgeçemediğim için ben de hastaydım. İnsan kendi kanından birisiniden vazgeçme konusunda zorlanıyordu. Arkamı döndüm, elimi yanan şömineye uzattım. Canım yanarken ileride Abrek'i görmeyi umdum. Bir kez daha görmek istiyordum.
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken "Nerede olursam olayım, seni sevmeye devam edeceğim." dedim.
Uyandığımda nefes nefeseydim. Bir elim göğsümdeydi. Abrek'i görmek hem beni üzmüştü, hem de mutlu etmişti. Deliydi, hataları doluydu. Fakat onu sevmekten vazgeçemiyordum. Hatırasını kalbimde yaşatıyordum. Yapabileceğim tek şey buydu. Şimdilik diye mırıldandım. Belki bir oğlum olursa adını verirdim. Neden olmasındı? Deli olabilirdi, korkunç hataları olabilirdi, ona kızabilirdim fakat sevmediğim anlamına gelmiyordu. Elimi karnıma götürdüm. Bir oğlum olsun, Kül Tanrıçası. Benden bir Abrek aldınız. Çocukluğumdan bu yana koruduğum kardeşim ellerimden kayıp gitti. Hatalarına dur demem gerekirken diyemedim. Ölümünden sorumlu oldum. Bir Abrek'i olursa bu sefer her şey farklı olacak, söz veriyorum.
Bartan'a gördüğüm rüyayı anlatmadım. Abrek'i gördüm deseydi çok sorgulardı. Abrek'in adını anmamak en iyisiydi. Evet, Bartan sayesinde kendimi aşmıştım. Yaşananları geride bırakabilmiştim. Diğer yandan geleceğe dair düşüncelerimi ona yavaş yavaş açacaktım. Lussamus'u alma fikrime sıcak bakabilirdi, buna inanıyordum. Hangi hükümdar ülkesini büyütmek istemezdi? Hırslarımızı doğru yönetirsek yapamayacağımız bir şey yoktu. Tabii ilk önce Bartan'ın kral olması lazımdı. Lussamus çok sonra gerçekleşebilecek bir şeydi.
Bartan gitmişti. Bense dışarı çıkmıştım. Evde kalmak beni bunaltmıştı. Şehrin tapınağına gidip Cupuer ailesi için dua edecektim. Ailem için bunu yapabilirdim. İçimdeki hüzün dağılmış olurdu. Tapınakta dua ettikten sonra tapınaktan çıkmıştım. Uzakta bir kalabalığın oluşmuş olduğunu görmüştüm. Gittiğim zaman kalabalığın neyin etrafını sardığını görmüştüm. Bir rahibin etrafı sarılmış. Adam heyecanla etrafına bir şeyler anlatıyor, çevresindekiler dinliyordu. Ah, saçmalık! Değerli vaktimi buna harcayacak değildim. Yüzümü ekşitip arkamı döndüğümde rahibin dur sesiyle durdum. Ona baktığımda ela gözleriyle karşı karşıya geldim. Rahip "Neden gidiyorsun, Tavigan'dan geldim. Öğütlerimi dinlemek istemiyor musun?" dedi. Ukala sesi hiç hoş değildi.
"Dinlemem için bir neden yok, Rahip." dedim.
"Böyle dememelisin. Tavigan'ın öğütleri kalplere hep dokunur." dedi. Çevresine baktı, gülümsedi."Bu öğütler sizi günahlardan korur, ruhlarınızı temizler. Rahibe Chaezan, tüm insanlığın kurtuluşu için gezgin rahip ve rahibelerini çoğalttı. O hepimizin iyiliğini düşünüyor."
"Rahibe ne kadar yüce gönüllü! Tüm insanlığı düşünmek, onu çok yoruyor olmalı."
Alaycı sesim Rahip'in hoşuna gitmişe benzemiyordu."Saygısızlığını duymazlıktan geleceğim. Baş Rahibe'ye saygısızlık yapmamalısın."
"Saygısızlık yaptığımı düşünmüyorum. Sadece gerçeği diyorum. Neden sadece kendini düşünmüyor? Daha az başı ağrır."
"Rahibe'nin iyiliğini düşünmek, senin gibisine kalmadı. Sen onu düşünme."
"Buraya gelişinizin nedenini düşünmeyeyim o zaman. Rahibe'nin temiz kalbine odaklanayım, onun dualarına sığınarak yaşamıma sığınayım. Üzgünüm ama benlik değil."
"Düşüncelerin karanlığa çekilmiş, ruhun günaha batmış.Bırak kendini, kurtuluşun için söylenen sözleri dinle. Ruhunun nasıl ferahladığını kalbinde hissedeceksin."
"Rahip, sözleriniz inanın beni etkilemiyor. Yaratıcılarla arama bir insan koymak, bana göre değil. Rahibe kendi inancıyla ilgilensin, siz kendi inancınızla ilgilenin ve ben kendi inancımla. Böyle olunca herkes daha huzurlu olacaktır."
Rahip kızgın bir tavırla "Günah dolu cümleler bunlar! İnsanları yanlış yola sürükleme kadın." dedi.
"İnsanların aklı var, Rahip. Onlar benim sözlerimle yanlış bir yola sürüklenmeyecektir. Tıpkı sizin sözlerinizle bir anda kurtuluşa ermeyecekleri gibi."
"Bizim sözlerimiz, insanları kurtuluşa yaklaştıracak. Tavigan neden kuruldu sanıyorsun? İnsanların kurtuluşa ermesinde kutsal bir görev üstlenmesi için."
"Aynı Tavigan Saevthas'a bağlı olmak yerine isyan etti. Acaba neden bir ülkenin himayesi altında olmaktan rahatsızlık duydular? Dinimizde Tavigan bağımsız olacak diye bir kural yok." dedim. Rahip dudaklarını inceltmiş, öfkeyle soludu. Sırıtmıştım."Tavigan diye bir ülke de yok. İnsanların kurduğu bir ülkesiniz, bu kadar kutsallık üstlenmeniz yorucu."
"Tavigan bir ihtiyaçtı. İnsanların doğru yolu görmesi lazımdı. Bağımsız olduk çünkü biz dini öğreten insanlarız. Bir hükümdarın kulu olamayız."
"Hükümdarlar sizin kulunuz olmalı, değil mi?"
"Elbette! Aksi halde karşılarında yaratıcıların kutsadığı insanlar olur ve felaket demektir."
Dudaklarımı ısırmıştım. Daha fazla konuşmak hata olacaktı. Susmak en güzeliydi. Gülümseyerek "Yaşasın Tavigan diyelim, Rahip. 4 Yaratıcı, sizi ve ülkenizi başımızdan eksik etmesin. Sizin olmadığınız bir dünyayı düşünmek çok zor." dedim. Yapmacık bir şekilde dizlerimi kırıp eğilmiştim. Rahip sözlerimdeki alayı anlamak yerine elini başımın üstüne koyup bir dua mırıldanmıştı. Beni yola getirdiğini gösteriyordu sözde. Bunu bozmayacaktım. Çok fazla göze batmıştım.
Rahibin yanından ayrılmıştım. Tavigan'ın bu kadar sızması inanılmazdı. Teyzem zamanında bu kadar canlı değillerdi. Evet, dini yaymaya ve öğretme çalışmaları vardı. Şimdiyse bu durum kontrolden çıkmışa benziyordu. Hükümdarlar nasıl izin verebiliyordu? Para alınca susuyorlardı. Oysa yıllardır ödenen vergilerini geri alıyorlardı. Çok rahatsız edici geliyordu. Tavigan'a bakış açımı Bartan değiştirmişti. Onun düşünceleriyle ikna olmuştum. Hak veriyordum. Tavigan dini kullanarak insanları sömüren bir ülkeydi. Bir gün onların sonu gelir miydi, evet. Fakat biz görür müydük, bilemiyordum. Cesaret meselesiydi. Tavigan'ı ortadan kaldırabilmek tek bir devletin yapabileceği iş değildi.
Akşam yemeğinde rahiple yaşadıklarımı anlatmıştım. Talger ve Berude de bizimleydi. Büyü gerçekleşeceği geceydi, erken gelmelerini ben istemiştim. Samimi bir aile toplantısıydı. Bartan yüzünü ekşitmişti. Talger ise Tavigan'ın tehlike olmaya başladığını söylemişti. Haklıydı. Bu ülke gittikçe kontrolden çıkıyordu ve düşünmeme neden oluyordu. Geleceğin karanlığı ürkütücüydü.
Büyü için evimizin bodrum katı hazırlanmıştı. Bartan ve Talger olmayacaktı. Mengael kanı taşıyanların girmesi lanet getirirdi. Yere kuyruğunu yiyen yılan figürünü çizmiştim. Büyüyü gerçekleştiren ben olacağım için benim yapmam önemliydi. Bordo kadife kumaş yere serilmişti. Altın kase içine ay ışığında bekletilmiş suyu doldurmuştum. Berude ise tütsüler yakıyordu. Adaçayı kokusu etrafa yayılmıştı. Kasenin içine mırıldanarak kuvars ve obsidyeni attım. Hançer ve yeşim yüzük yanımdaydı. Berude elinde beyaz bir mum yakmış, çevremde yavaş adımlarla dönmeye başlamıştı. Hançerimi kutsal suyun içine bıraktım, yeşim yüzüğü taktım. Yüzüğü takmamla ruhum bedenimden çekildi.
Geldiğim yer bir köşktü. Oldukça gösterişliydi. Belime baktım, hançerim duruyordu. Yukarıdan gelen sesi duyabiliyordum. Geçmişe gitmemiştim, biliyordum. Tamamen benim zihnimin oluşturduğu bir sahneydi. Yeşim yüzüğe bunu işlemiştim. Başka türlü onu buraya çekemezdim. Büyü güçlerimle bir ruhu kandırabileceğimi bilmiyordum, yaşayarak öğrenmiştim. Berude'ye göre bu üstün bir güçtü, ilahi varlıkların beni kutsadığını söylüyordu. Ben buna inanmıyordum. Kutsanan bir insana göre fazla günaha batmıştım.
Beyaz merdivenlerden yukarı çıktım. Koridorlarda insan portreleri vardı. Beyaz duvarları süslemişti. Tablodaki insanlar farklıydı ama ortak yanı bir tilkinin varlığıydı. Simgelerini gururla işlemişlerdi. Eh, onlara bu yakışırdı. Kentair olmaktan gurur duyuyorlardı. Tuhaf olan bu insanların bir an için canlanacağını düşünmemdi. Canlanacak ve saldıracaklardı. Korkunç! Tablolara bakmadan ilerlemeye çalıştım. Sonunda odaya gelmiştim, kapıyı çalmadan açtım. İçerideki kadın mavi elbisesini giymişti. Kızıl saçları toplanmıştı. Parmağında yeşim yüzüğü vardı. Büyüsünü yapıyordu. Mengael soyunu lanetlemek için yaptığını biliyordum. Beni görünce bıraktı, gözleri kısıldı.
"Soyambike, merhaba!" dedim. Mavi gözleri kısılmıştı. Şok ifadesi oluşmuştu yüzünde. Şimdi anlamış olmalıydı. Ona göre o şu an Mengael ailesini lanetlediği zamandaydı, tekrardan bu anı yaşıyordu. Mekanın değişmiş olduğunu anlayabilmiş değildi. Benim gelişimle anlamıştı.
Soyambike "Nasıl başardın?" diye tısladı.
Ellerimi iki yana açıp "İlahi güçler beni destekliyor olmalı. Ben bile şaşkınım. Düşündüğümden daha güçlü bir büyücüyüm." dedim.
"Kül Tanrıçası, korlarını ruhuna üflemiş olmalı. Başka türlü ölü ruhlarla iletişime geçemez ve onları kandıramazsın."
"Senin de benden bir farkın var mıydı, Kraliçe Soya?" dedim. Sorduğum sorunun yanıtını biliyordum. O yaratıcıların seçtiği bir ruhtu. Kaderi değiştirilmişti ve üsütn güçleriyle başarmıştı. "Mengael ailesini nasıl lanetlediğini biliyorum. Ata ruh olan Temudin'i kurban ettin. Onun ruhunu çağırdın ve hançerini onun kalbine sapladın. Böylece Mengael ailesini lanetledin."
"Yaptıklarımdan asla pişman değilim. Yapılması gerekeni yaptım. Başka türlü iktidar yolu bana ve soyuma açık olamazdı."
"Şunu düşünseydi. Gün gelip yaptığın bu büyünün bedelini ödeyeceğini. Artık o bedeli ödemenin vakti geldi. Kentair iktidarı sona erdi, bunu ben başaracağım."
Tek kaşını kaldırdı. Alaycı bir ifade yüzündeydi."Benim büyümü yok edecek kişi, sen misin? Sen sıradan birisin, bense yaratıcıların seçtiği. Kaderim değiştirildi benim, kutsanan bir ruhum. Sense hiçbir şeysin."
"Bak, senin için daha da çok aşağılayıcı bir şey bu. Benim gibi sıradan hatta delilikle lanetlenen birisi tarafından hak ettiğin karşılığı alacaksın." dedim. Elimi hava kaldırmamla bana doğru gelmişti. Şaşkın şaşkın bakıyordu."Şaşırmana gerek yok. Burada tek hakim benim, sense benim oyuncağımsın."
"Temudin'e yaptığımın aynısı bu!" dedi. Gözleri iri iri olmuştu. Heyecanla "Yoksa sen de benim gibi misin?" diye fısıldadı.
Kafamı iki yana salladım."Öyle değilim. Abilerim öyleydi ama öldürüldüler. Ben sıradanım, Soyambike."
"Normal bir büyücünün yapabileceği bir şey değil. Kendi kimliğinin farkına var, sen de benim gibisin. Yaratıcılar'ın kaderini değiştirdiği bir ruhsun."
"Böyle olsaydım, öğrenirdim. Değilim!" diye bağırdım. Soyambike ikna olmamış bir şekilde bana bakıyordu. Aptal kadın! Düşmanını yücelterek kendini yüceltmeyi seven birisiydi, bunu bir kitapta okumuştum. Şimdi aynı şeyi bana uyguluyordu. Kabul etmeliydi. O sıradan birisine kaybediyordu.
"Yaptıklarını küçümseme, dediğimi düşün. Belki de sen de özeldin. Aksi halde çok sağlıklı gelmiyor. Yoksa ismini satan, o uğursuzlardan mısın?"
"İsmimi satmadım. Kabullen, Soyambike. Sen sıradan birisine kaybettin."
"Kuzey'in en güçlü büyücüsüne kaybettim, ayrıca en güçlü kraliçesine." dedi. Dudakları kibirle kıvrılmıştı. Elimse hançerin kabzasına gitmişti."Güçlü bir kraliçe olacaksın, Venira. Kuzey senin gibi bir kraliçeyi görmemiş olacak. Yıldızlara fısıldayansın, bundan daha büyük bir güç olamaz."
"Benim yönetmek gibi bir hevesim yok. Bartan'ı desteklemek, Naymahaen'i güçlü kılmak istiyorum."
"Kraliçe olacaksın, kaçışın yok. Yönetemem dediğin anda yöneteceksin. Senin için yazılan kaderi bozamazsın. Yaratıcılar sana bu kaftanı uygun gördüyse giyeceksin. Bizim gibilerin seçme şansı olmaz."
"Kaderimin değiştirildiğini iddia ediyorsun ama yalan. Anla, benim kaderim değiştirilmedi!"
"Dediğin gibi olsaydı, şu an karşımda olmazdın." dedi ve derin bir nefes aldı. Gözleri elimdeki hançerdeydi."Yaşadığım zamanda kaderimi değiştiren büyücü bundan bahsetti. Yapacağım büyüyü bozabilen tek kişinin benim gibi kaderi değiştirilen bir büyücü olabileceğinden söz etti, ben inanmadım. Nedeniyse kendime olan inancımdan alakalıydı. Kendimi özel sanıyordum, yaratıcılar benden yanayken kimse yaptıklarımı bozamaz diyordum. Şimdiyse görüyorum, benim gibi olan birisi benim yaptığımı bozabiliyor."
Birkaç adım gerilemiştim. Başımı iki yana sallayarak "Böyle bir şey olduğu yok!" dedim.
"Neden inanmak istemiyorsun, neden kendini özel olarak görmüyorsun? Nedeni basit. Sen kendini sevmekte zorlanıyorsun, Venira. Hep başkalarını sevmek, onları korumak için kendini arkada bırakıyorsun. Sıradan olarak görüyorsun. Oysa sıradan değilsin, farklısın. Kendinle kucaklaşmazsan asla gerçek anlamda güçlü olamazsın."
"Ben kendimi seviyorum, kendime inanıyorum. Sadece özel değilim. Ben sadece Venira olmaktan memnunum." dedim. Hançerimi çıkardım. Soyambike rahattı. Hiçbir ifade yoktu."Kabullen, senin soyunu sıradan birisi yok etti. Mengael laneti kalktı, sen ve soyun bir daha Naymahaen tacını alamayacaksınız."
"Yaşarken senin gibi birisiyle karşılaşmak isterdim. Ölü bir ruhun yapabileceği pek bir şey olmuyor. Elimden geldiğince Samirna'yı uyardım ama başarılı olamadım. Bartan'a geleceğini göstererek engellemeye çalıştım ama sen engel oldun."
"O gelecek asla gerçek olmayacak. Kaveh, sevgilimi öldüremeyecek. Senin hikayendi. Kentair soyunun kurnazlığını biliyorum."
Gülerek "İçindeki intikam ateşinin bana yansıttığını gösterdim!" dedi.
"Bartan'ı kimse yenemez, ben onun yanındayım. Kaveh ona dokunamaz, büyülerimle engellerim."
"Karşındaki adamı tanımıyorum ama Kan Tanrıçası'nın varlığını hissediyorum. Seni uyarmam lazım, Kan Tanrıçası'na bulaşma. Yoksa canın çok acır."
"Bahsettiğin şey olmayacak. Bartan yaşayacak, benimle çok güçlü olacak. Mengael Baykuşu, bilgelikle yönetecek ve Cupuer Kartalı cesaretiyle onu destekleyecek. Seni bu iktidar için kurban ediyorum, Kentair Soyambike. Kurban ederek lanetini kırıyorum." dedim öfkeyle. Sonra tam kalbine hançeri saplamıştım. Daha fazla konuşmasına izin veremezdim.
Hançeri saplamam Soyambike'nin yüzünde siyah damarlar belli olmuştu. Damarlar yüzünde ilerlemiş, ince dallar yayılmıştı. Yanan bir köz gibiydi yüzü. Nefes nefese "Özgür iradenle hareket edersen kaybedersin, Venira. Bizim gibilerin seçme şansı yoktur." dedi.
"Ben seçimlerimle varım, göreceksin." dedim.
Soyambike dizlerinin üstüne çöktü ve dağıldı. Külleri etrafa yayılmıştı, üstüme doğru uçmuştu. Gözlerimi kısmıştım. Bitmişti, başarmıştım. Uyanmak için küllerin arasında hançeri alıp elimi kestim. Kanını ise küllere akıtmıştım. Gözlerimi açtığımda kendimi yorgun hissediyordum. Bitkindim. Berude'nin yüzü tam karşımdaydı. Onun kadar heyecanlı değildim. Sanki ezilmiştim. Diğer yandan kendimle gurur duyuyordum. Zor bir büyüyü başarmış, gücümü kendime kanıtlamıştım. Yapamaz dedikleri yapmıştım. Kimse benden ve güçlerimden şüphe duymamalıydı.
Berude omuzlarımı tutarak "Başardın, Venira! Başardın, kardeşim. Artık Mengaeller tahtın sahibi." dedi.
"Biliyorum, Berude. Artık her şey yeni başlıyor." dedim. Bunu dememle Berude'nin kolları arasına yığılmıştım. Dünya benim için karanlığa bürünmüştü.
Uyandığımda büyük bir coşku hakimdi. Bartan çok mutluydu. Kayıp Büyücü efsanesi doğrulanmış, ben büyüyü kırmıştım. Diğer yandan Soyambike'nin dedikleri beni düşündürüyordu. Dediği gibi olabilir miydi diye içimde minik bir kurt beni kemiriyordu. Öfkeyle asla olamaz demiştim ama şimdi düşününce emin olamıyordum. Oysa babamın anlattıkları, Abrek'in söyledikleri ortadaydı. Amcam Azamet, abilerimizi öldürerek kaderi değiştirilen çocukları ortadan kaldırmıştı. Babam delilik lanetini kaldırdığını sanmıştı ama başarılı olamamıştı. Şimdi neden ben kaderi değiştirilen Cupuer olayımdı? Eğer ben öyleysem benim gibi bir Cupuer daha olmalıydı. Ablam olamazdı, Abrek'se ölmüştü. Belki de öldürülen abilerimdi. Çok karmaşıktı. Soyambike'nin abartmasıydı, beni güçlü göstererek güçlü bir düşmana yenildim düşüncesine girmişti. Kaderimin değiştirildiğini düşünmüyordum.
Dinlendikten birkaç gün sonra hazırlanmıştım. Diğer planımın işlemesi gerekliydi. Bartan zor ikna olmuştu. Kızımızla beraber onu göndermiştim. Güvende olmalarını istiyordum. Sonrasında kendi hazırlıklarımı tamamlamış, beyaz atıma binerek saraya yol almıştım. Kraliçeyle görüşmek istiyorum dediğimde itirazları olmamıştı. Samirna'nın karşısına geçmiştim.
"Kraliçe Samirna, ben Mengael-Bartan'ın kayıp büyücüsüyüm ve büyüyü bozdum!" dedim. Bunu dememle Samirna şaşırmıştı. Delirmişim gibi bakıyordu. Hadi, tutukla beni diye mırıldandım. Tutuklamalıydı. En azından oda hapsi olması lazımdı.
Samirna "Delirdin mi?" dedi sakince.
"Delirmedim, gerçeği itiraf etmeye geldim. Naymahaen'i şanlı günlerine kavuşturmak adına Soyambike'nin büyüsünü bozdum."
Ayağa kalktı, karşıma geçti."Bu sözlerin ölümüne yol açar, biliyorsun değil mi?"
Kulağına doğru eğildim. Kimsenin duymasını istemiyordum."Beni hemen öldürürsen Bartan da bu ülkeyi başına yıkar, Kraliçe Samirna. Sevgili kocam kaçtı, ordusuyla isyan edecek. Benim gibi değerli bir tutsağı elinde tut, onunla pazarlık et. Kimseye de bunu yayma. Yayarsan insanları cesaretlendirmiş olursun." diye fısıldadım. Geri çekildiğimde gülümsedim.
Hırsla "Venira'yı oda hapsine alın!" dedi. Topuğunu yere vurunca sırıttım.
Eh, şimdi istediğim yerdeydim. Samirna'yı delirtmem için yakında olmam lazımdı. Üstelik benim tutuklanışımla insanların bakış açısı değişecekti. Bir keresinde insanlar nedenini bilmediği için paranoyaya kapılan Samirna'yı kötü göreceklerdi. Bartan'a haksızlık yaptı, karısını tutukladı diye düşüneceklerdi. Samirna gerçeği diyebilecek bir cesur değildi. Büyü bozuldu derse insanlar cesaretlenirdi. Kentair Kraliçesi için çıkmazdı bu. Artık bu iş bitmişti, oyunun sonuna gelmiştik. İktidarımız için kurbanlar vermem gerekmişti, vermiştim. Olması gereken buydu, iktidarımız için kurbanlar vermek. Başka türlü kazanamazdık. Artık her şeyin sonuna gelmiştik. Yakında bizim hükümdarlığımız başlıyordu. Naymahaen yükselecekti ve Bartan'la ben çok mutlu olacaktık.
✾
Kim yaptı biliyorsunuz, rei-nia :D ♥
✾
✾Venira'nın geleceğe dair planları için düşünceniz nedir? Sizce başarabilecek mi?
✾Abrek-Venira buluşması için düşünceniz nedir? Abrek'in sözleri doğru muydu?
✾Soyambike'nin büyüsü ortadan kaldırıldı. Bu olay için düşünceniz nedir? Soyambike'nin dedikleri için düşünceniz nedir?
✾Venira'nın planı başarılı olacak mı? Bartan'ı mağdur göstermek doğru muydu?
Sonunda bitti Venira. Her seferinde bitireceğim dedim, bitmedi. Bıktırdı! 😂
Gelecek bölüm Bartan olacaktır! 2. kitabın son Venira bölümü. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top