2.43 Bütün Güzellikler Ölmeli✾
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 07.01.2022 (01:31)
Bölüm Şarkısı: Nick Cave & The Bad Seeds - Where the Wild Roses Grow ·
İyi Okumalar!
✾
Tavigan Cumhuriyeti - Tavigan
Chaezan
"Chae, bunu yapmak zorunda değilsin." dedi ve kafamı iki yana salladım.
"Yapmak zorundayım, Taishan. Artık her şeyi öğrenmenin zamanı geldi. Yapmadığım sürece rüyalarımda o kadını görüyorum. Her seferinde anılarını yaşıyorum. Bu bir işaret." dedim.
Taishan oflamış, eliyle alnını ovuşturmuştu."Odaklanmamız gereken insanları bulamıyoruz. Dikkatini kaderleri değiştirilmiş olanlara vermiyorsun. Bundan bile daha mı önemli?" dedi. Derin bir nefes almıştım. Shan ilk defa beni anlamıyordu ve bu çok zor bir şeydi.
Tekrardan geçmişe dönmek istiyordum. Rüyalarımdaki kadının anılarına dalmak, neler yaşadığını öğrenmeyi arzuluyordum. Ölümden Dönen'in kim olduğunu çözebilirdim. Bu daha önemliymiş gibi geliyordu. Evet, kaderleri değiştirilenler daha mühim bir konuydu. Tavigan'ın felaketi olan insanlar karşımdaydı ve buna odaklanmam lazımdı. Fakat dikkatimi veremiyordum. Zihnim sürekli ölümden dönene kayıyor, rüyalarımda o kadının anılarını görüyordum. Daha önce şahit olduğum anılar. Çözmem gerektiğinin imasıydı, bu imayı görmezlikten gelirsem olmazdı. Ölümden Dönen'i bulmam gerekiyordu. Taishan keşke anlasaydı.
Onun endişeleri anılarına şahit olduğum kadındı. Son görümde kadının bana dikkat etmesi, onun hoşuna gitmemişti. Zarar vereceğine dair endişeleniyordu. Endişeleri yersizdi. Kimse bana zarar veremezdi. Ben aklımı kılıcı ve kalkanı yapan bir insandım. Düşmanlarımı ölçer, tartar öyle hareket ederdim. Ölü olsa bile değişmezdi bu. Kadının hassas noktalarını çoktan kafamda belirlemiştim. O adam, kadının hassas noktasıydı. Adama dair bir şeyler yaparsam kadını zayıf düşürürdüm. Bebeğine dokunmazdım, bir bebeği kullanacak kadar kötü kalpli değildim. Kadının bebeğine olan sevgisini görmüştüm. Saf bir sevgiydi. Bu sevgiyi kullanamazdım.
Bir elimi Taishan'ın yanağına koydum. Gülümseyerek "Endişelerini anlıyorum, sevgilim. Faakt yapmak zorundayım. Bu kez her şey çözülecek." dedim.
Taishan "Ben ne dersem diyeyim inat edeceksin, kendi bildiğinle hareket edeceksin."
"Beni anlamanı istiyorum, yüreğimden geçenlere neden bu sefer kulaklarını tıkıyorsun? Her daim beni anlayan sen şimdi anlamamakta ısrarcısın." dedim. Yavaşça yanağını öptüm."Benim yanımda ol." diye fısıldadım.
"Chaezan, peki.İstediğin olsun ama ters bir şey sezersem bozarım."
"Bozmakta özgürsün." dedim. Her şeyi hazırlamıştık. Sonra büyülü sözler eşliğinde ben gerçeklikle aramdaki bağı yitirdim.
Fırtına'nın Oğlu "Bunun için bir şartımız var. Bir zamanlar Kül'ün Kızı'ydın. Verdiğin sözleri her daim tutardın. Kül'ün Kızı olmadan öncede böyleydin." dedi. Bu noktadan sonrasını görememiştim. Kaldığım ana geri dönmüştüm. Başarmam normaldi, bu ana odaklanmıştım güçlük çeksem bile. Şimdi başarmıştım.
Yanında durduğum kadın tehlikeli bir şekilde gülümsedi. İçindeki çürümeden karşısındakiler bihaberdi. O, onların düşündüğünden daha tehlikeli birisine dönüşmüştü. Yeminini bozduğundan beri güçleri yaratıcıların kontrolünden çıkmıştı. Pek umursamıyordu, buna değer diye düşünmüştü. Aşık olmuştu. Yüreğine aşk bir kor gibi düşmüştü, yakmıştı. Sadık olduğu Tanrıça'ya karşı gelebilme cürretinde bulunmuştu. Yaratıcılar buna karışmazdı, karışamazdı ama bir şekilde cezalandırırdı. Oluşturduğu karmaşaya son verecek başka insanlar görevlendirirdi. Yine de her şeye rağmen mutlu olacağına inanıyordu. Ölü bebeği canlandıktan sonra her şey çözülürdü.
Kadın "Şartın ne?"
"Kızın 7 yaşına geldiğinde öleceksin. Senin aldığın her nefes, mevcut düzene zarar veriyor."
"Kızım yaşayacak mı?" dedi. Karşısındakileri süzmüştü. Onlara güvenmiyordu. Üstelik gelen tekliften dolayı huzursuzdu. Bunu bozamayacağının farkındaydı. Verilen sözlerden çıkılmazdı. Üstelik Kül Tanrıçası'nı temsil eden bir büyücüydü. Bir zamanlar öyleydi en azından.
Gazap'ın Kızı "Senin özgür iradene bağlı. Bebeğini geri döndürmeyi ne kadar çok istersen yaratıcılarımız onu sana geri gönderir. Fakat unutma, o eskisi gibi olmayacak. Hayata kaos ve karmaşa getirecek. Çürümüş bir ruha sahip olacak."
Kadın kafasını iki yana salladı. Buna inanmıyordu. Nedeniyse kendi güçlerinin bir kısmını miras aldığını bildiği içindi. Kızının kanında kendi güçleri vardı. İleride o da kendisine yakın olacaktı. İsmini satarak kazandığı güçler, mutlaka kızının çürümüşlüğünü engellerdi."Benim kızım, dediğiniz gibi olmayacak. Taşıdığı kan, benim kanım."
"Sorun bu! Uzun yıllarca yaşarsa dengeyi tamamen bozacağını düşünüyorum. Büyüyü yapmamalıyız!" dedi. Fırtına'nın Oğlu'na baktı. Adam başını iki yana salladığında başını eğdi."Ruhum sizin yüzünüzden lanetlenecek. Gazap Tanrısı, beni sonsuz azap çukurunda bırakacak."
Fırtına'nın Oğlu alaycı bir şekilde "Kardeşimiz bizden yardım dilemişken nasıl hayır deriz? Bana göre yapmamız lazım. Onu bu şekilde cezalandırırız." dedi.
Kadın "Kabul ediyorum!" dedi gür bir sesle. Kadına bakmıştım. Karşısındakiler onu bu şekilde cezalandırmayı düşünürken o umursamaz davranıyordu. Kızına çok düşkün, tıpkı benim annem gibi diye mırıldandım. Annelik iç güdüsü çok farklıydı.
Kan'ın Kızı "Sen delirmişsin, kardeşim. Aklını yitirmiş gibi davranıyorsun. Ölü bir bebeği geri getirmek çok zordur. Başarırsan bu dünyaya bir felaket bırakmış olacaksın. Yaratıcılar, seni asla affetmeyecek."
"O benim en değerli hazinem, yaşama sebebim. Hayatımdaki en değerli hediye oyken, asla bırakamam. Beni anlayamazsınız. Çünkü hepinizin aklında yaratıcılara dair bağlılığınız var. O bağ olmadan yaşayamam sanıyorsunuz ama bakın, yaşanıyor. Nefes alabiliyorum, istediğim her şeyi yapabiliyorum."
Fırtına'nın Oğlu "Delirdiğini göremiyorsun, sana acıyorum. Umarım 4 Yaratıcı seni ve günahları affeder, bizi de lanetlemezler." dedi. Sonra gözleri ölü bebeğe dönmüştü."Hadi, büyüyü gerçekleştirelim. Çok yorucu olacak. Kader değiştirme büyüsünden bile daha yoğun olacağını bilin."
Kan'ın Kızı bir elini sol göğsüne koydu, yukarı baktı."Kan Tanrıçası, beni bu korkunç gün için affet." dedi sonra memnuniyetsiz bir şekilde karşıya baktı.
Büyünün hazırlıklarını yapmışlardı. Kadın mutluydu, çok mutlu. Yanındakilerin mutsuz bakışlarına aldırmıyordu. Adaçayı tütsüsüyle ölü bebeğini tütsülemiş, renk renk mumları yavaş yavaş yakmıştı. Daha sonra odanın ortasına bir masa getirmişlerdi. Ölü bebek masaya yatırılmadan önce beyaz tebeşirle yılan çizilmişti. Kuyruğunu yiyen yılan değildi. Ürpertmişti istemsizce. Bebek masaya yatırılmıştı. Dört kardeş masanın dört bir yanına geçip birbirine baktılar.
Fırtına'nın Oğlu "Büyüyü sen istedin, Kül'ün Kızı. Sen başlat. Biz seni takip edeceğiz. Bedel olarak kendini sunacaksın, tamam mı? Bizden güçlü olman bu iş için leyhimize olacak."
Kadın "Peki başlıyorum." dedi.
Masaya yaklaştı, hançeri eline aldı. Baş parmağına derin bir çizik attı. Kanı yakarken masada yatan bebeğin alnına sürdü. Gözlerinde gümüş parıldar olmuştu. Donuk bir sesle "Yatan bebek, güzel bebek. Gel bu dünyaya geri. Kül Tanrıçası'nın kollarından ayrıl. Ayrılırken onun sadakatinden bir parçayı getir yanında." dedi. Geri çekildiğinde nefes nefeseydi, terlemişti. Gözlerindeki gümüş parıltılar gitmişti.
Sağ tarafındaki Fırtına'nın Oğlu masaya geçmişti. Hançeri aldı, parmağını kesti. Ölü bebeğin yanağına sürdü. Onun da gözlerinde mavi parıltılar görüyordum. Hain bir gülümsemeyle bebeğin annesine baktı."Ölü bebek, duy sesimi. Ruhun geri dönsün, yaşama geri bağlan. Annen kendisini kurban etti, gel bu dünyaya. Fırtına Tanrısı'nın dizlerine başını koyma, koşarak ayrıl. Ayrılırken onun yanından kurnazlık getir bir parça yanına." dedi ve geri çekildi.
Öfkeyle "Beni nasıl katarsın?" diye bağırdı.
"Sana güvenmiyorum, üzgünüm. Duanı ederken bedelden bahsetmek zorundaydın ama sen kalben geçirmeyi seçtin. Ben de dile getirdim. Artık bebeğin yaşarsa ömrünün son 7 yılındasın demek olacak. Kalben geçirdiğin de kabul, benim dediğim de."
Kadın sinirden dişlerini sıkmıştı. Bir şey demedi, demeyecekti. Susacaktı. Elbette sıra ona da gelecekti. Karşısına baktı.Sıra Kan'ın Kızındaydı. O masaya geçtiğinde ona bakarak parmağını kesti. Yeşil gözlerinde kızıl parıltıları görüyordum. Bebeğin çenesine sürmüştü kanını."Güzel bebek, ölü bebek. Duy sesimi, annenin arzusunu görmezlikten gelme. Ruhun dönsün, hikayeni kendin yaz. Annen senin için kendini kurban etti, bedeli kabul et. Kan Tanrıçası'nın yanında oturma, ayrıl. Ayrılırken bir parça zalimlik getir yanına."
Yerine geçmişti. Sıra Gazap'ın Kızı'na gelmişti. Hançeri eline aldı, kesti."Ölü bebek, duy sesimizi. Verilen bedeli kabul et, razı gel yeniden yaşamaya. Gazap Tanrısı'nın öğütlerini dinleme artık, ayrıl yanından. Gelirken güç hırsını getir yanına." dedi ve sol yanağına kanını sürdü.
Yerine geçtiğinde dört büyücü dizlerinin üstüne çöküp ellerini havaya kaldırmışlardı. Hep bir ağızdan "4 Yaratıcı, duy sesimizi! Bebeği bize gönderin, sunduğumuz bedeli kabul edin. Özgür irade bağının gücünü görün, içimizdeki arzuyu hissedin. Bebeğin dönmesini istiyoruz." diye bağırdılar.
Salondaki her pencere kendiliğinden açılmış, sert bir rüzgar içeriyi kaplamıştı. Mumlar sönmüştü. Bebeğin masasını sallıyordu. Deprem gibi. Bebek düşecek diye düşünürken rüzgar kesilmişti, mumlar tekrardan yanmıştı. Derin bir sessizlik salona hakimdi. Sonra bir ağlama sesi duyuldu. Masada yatan bebek ağlıyordu. Avaz avaz ağlarken kadına baktım. Annesi ellerini ağzına götürdü, kendi hıçkırıklarını bastırdı. Bir mucizeyi gerçekleştirmişti. İnanılmazdı bu. Bebek ağladıkça annesi de ağlıyordu. Diğerlerine baktığımda onlar şaşkınlardı. Özellikle Fırtına'nın Oğlu. Gerçekleşmeyeceğine çok inanmış olmalıydı ama olmuştu. Ölü bir bebek, dirilmişti.
Kadın ayağa kalktı, ağlayan bebeğini kollarının arasına aldı. Bebeğin yüzündeki kan temizlenmişti, kendiliğinden yok olmuştu. Masadaki yılan ise tekrardan kuyruğunu yiyen yılan sembolüne dönüşmüştü. Tanrım! Daha bana ne göstereceksin, merak ediyorum. Gerçekleşmesi oldukça zor bir büyüye şahit olmuştum. Üstelik bu bebeğin nasıl olacağını biliyordum. Büyücülerin söylediği sözlere göre güç taşıyacaktı. Annesinin güçleri ayrı bir konuydu. Onun gibi uzun süre yaşlanmayacak, güçleri normal bir büyücüye göre fazla olacaktı. Üstelik diğer yaratıcılardan parçaları vardı, bağ taşıyordu. İnanılmaz! Bebek hala yaşıyorsa her yere hakim olabilirdi.
Fırtına'nın Oğlu "Bebeğin geri döndü, olmaz diye düşündüğüm şey gerçekleşti. O bebek, ortadan kaldırılmalı."
Kadın kafasını iki yana salladı."Asla! Bebeğim yaşayacak, o yaşamayı sizlerden daha çok hakkediyor." dedi hırsla.
Gazap'ın Kızı "Farkında mısın, bilmiyorum. Bu büyüyü, bizim dışımızda öğrencilerimiz de hissetti. Benim yerime geçecek olan Gazap'ın Oğlu'nun kuşkularını hissediyorum. Onlar bebeğinin peşine düşecek ve ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Düzenin koruyucuları onlar."
"Onlar hiçbir şey yapamaz. Tek çözüm, birçok kaderi değiştirilmiş yapmak olur ama yaratıcılar buna izin verir mi? Bir dönemde birden fazla kaderi değiştirilmiş görüldüğü zaman hiç olmadı. O çocuklar, başarılı olamayacak. Onları uyarın, bebeğimden uzak dursunlar."
"Çok geç! Gazap Tanrısı, beni affetsin" diye mırıldandı ve bir anda öksürmeye başladı.
Ardından diğer ikisi öksürmeye başladı. Elleri boğazlarına gitmiş, öksürüyorlardı. Fırtına'nın Oğlu öksürerek "Bizi bedel olarak öne sürdün. Kendinle beraber bizi de kurban ettin." dedi.
Kadın "Evet, yaptım. Çünkü güçlü bedellerle büyüm güçlenmeliydi." dedi. Alaycı bir bakışla adama baktı, kaşlarını hafifçe kaldırarak süzdü. "Ölümde de beraberiz yeminimizi yerine getirmiş oldum, kardeşim. Güçlü bir büyücünün yapabileceği bir büyüydü. Güçlü büyü, güçlü bedeller demektir."
"Şunu bil, kızını da öldürecekler. Öğrencilerimiz yapacak bunu, başaracaklar. Onun peşine düşecekler. Onlar bizden daha güçlü."
"Nasıl?" diye fısıldadı.
"Her güç, kendi dengini bulur. Kaderi değiştirilmişler..." dedi ve kan kustu. Cümlesini tamamlayamadan son nefesini verdi.
Diğer iki kadında ölmüştü. Kaderi değiştirilmiş insanlar, bu bebek için vardı. Bebek hala yaşıyordu. Peki neden görülerimde onlar yüzüne ülkemin yıkıldığını görüyordum? Neden? O bebek, o bebek...Kadına tekrardan baktım. Artık yerdeki ölülere bakmıyordu, kucağındaki bebeğiyle ilgileniyordu. Bebek susmuştu, annesinin kollarında mutluydu. Yavaşça "Baban Seojin, gerçeği asla bilmeyecek. Bu odadaki insanların sana kurban edildiğinden haberi olmayacak Chaezan." dedi. Gülümseyip bana baktı.
Birkaç adım geri adım attım. Kadınsa kendinden emin bir şekilde karşımdaydı. Kucağındaki bebeğiyle bana bakıyordu. Kafamı sağa sola salladım."Ben ölümden dönmedim, annem benden bir şey saklamadı." dedim.
"Hikayeni biliyorsun, kızım. Sen benim en güzel eserimsin." dedi gururla.
"Ölümden dönmedim! Ben bir canavar değilim." diye bağırdım.
"Benimle görüş, Chaezan. Görüş kızım, kim olduğunu öğrenmek en büyük hakkın."
Gözlerim kucağındaki bebeğe takıldı. Kollarında oynuyor, ilgi bekliyordu. Tüm bunlar kabus gibi çöküyordu. Ölümden dönen olamazdım, bunu kabul etmek içimden gelmiyordu. Lanetli değildim ben. Ruhum çarpık bir canavar değildi. Bir kabustu bu, bir yalan. Titreyen bir sesle "Ben senin yarattığın bir canavar değilim, ruhum bozuk değil. Ben Tavigan'ın kutsanmış rahibesiyim." dedim.
"Sen en başından beri öylesin. Benim kızımsın, yaratıcıların kutsadığı bir ruhsun. Benimle görüş, beni çağır. Bunu yapabilirsin, Kül'ün Kızı olarak güçlerimden bir kısmı sana miras kaldı. Ölü ruhları çekebilirsin."
"Hayır!" diye bağırdım. Dizlerimin üstüne çöktüm, başımı ellerimin arasına aldım.Uyanmak için kendimi zorladım.
Gözlerimi açtığımda nefes nefeseydi. Taishan'ın elleri, omuzlarımdaydı ve beni sarsıyordu. Endişeliydi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Korkuyordum. İlk defa bir şeyden korkuyordum ve o kendimdi. Yapabileceklerimden çekiniyor, verebileceğim zarar ürkütüyordu. Diğer yandan kabullenmek istemiyordum. Ölüm'den Dönen ruhlar nadirdi ve güçlülerdi. Çürümüşlüğün verdiği bir güçtü.Ruhları dönmemesi gerekirken büyük bir güçle geri getiriliyordu. Sonrası için bilinenler azdı. Tek kesin olan şey, 4 Yaratıcı'nın hiç iyi bir şekilde bakmadığıydı. Onaylamadıkları bir durumdu. Varlığım onların nezdinde olmamalıydı. Ben onların yanından kaçan bir ruhtum, onlardan bir parça çalarak bu dünyaya gelmiştim. Yok olmalıydım. Günaha boğulan ruhum, silinmeliydi.
Taishan "Chae, kendine gel!" dedi ve bir kez daha sarstı. Kelimeler dökülemiyordu. Aptal ben! Nasıl anlamadım bu zamana kadar? Neden? Kendimi hep zeki bir kadın olarak görürdüm ama büyük aptalmışım, şimdi anlıyordum.
Kısık bir sesle "Git, buradan." dedim.
"Neden? Ne oldu, söyle. Beraber çözüm bulalım. Seni ilk defa böyle görüyorum. Yıkılmış ve ne yapacağını bilemez bir durumdasın."
"Taishan, gitmeni söyledim. Beni yalnız bırak!"
Kafasını iki yana salladı."Yalnız bırakmayacağım. Yıkılmış bir durumdasın, bitap haldesin ve seni bu zor anında tek başına mı bırakayım? Delirmişsin!"
"Lütfen, yalnız kalmak istiyorum." diye fısıldadım.
"Kalacağım, Chae. Sen banyoya git, ben de etrafı toplayacağım. Hatta sıcak bir banyo iyi gelecek, seni toparlatır."
"Beni çok yoruyorsun." dedim ama beni umursamadı, yanımdan ayrıldı.
Taishan'ın hazırladığı su dolu küvete girmiştim. Tek başımaydım, başımı küvete yaslamıştım. Sıcak su, bir nebze iyi gelmişti. Ayrıca Taishan lavanta suyu da dökmüştü. Kokusunu içime çektikçe rahatlıyordum. Gözlerim kapattım, derin bir nefes aldım. Neden bir anda parçalanmıştım? Neden? Cevabı çok basitti. Kendime bunu yakıştıramamıştım. Ben tüm insanlardan kendimi üstün görüyordum. Öğrendiğim gerçek karşısında paramparça olmuştum. Üstün değildim aksine onlardan daha aşağılıktım. Lanetlenmiş bir ruh, yaratıcıların hor gördüğü birisiydim. Ölümü reddetmiş, buraya kaçmıştım. Öldüğüm zaman asla huzur bulmayacaktım. Üstüne üstlük ömrüm sıradan bir insana göre daha uzun olacaktı. Annemin güçlerinin mirasçısıysam biraz daha uzun yaşamam çok muhtemeldi. Bunun getirdiği lanet daha beterdi. Sevdiğim herkesi ömrüm boyunca kaybedecektim. Yaşamımdan teker teker kopuşlarını izlemek, ruhumu yaralayacaktı. Annem bana bir iyilik yaptığını sanıyordu ama en büyük kötülüğü yapmıştı.
Aptaldım, kocaman bir aptal! İsteseydim çözerdim, isteseydim kendim olduğunu anlardım. Kibrime yenik düşmüştüm ve bunun yıkımı beni sarsıyordu. Belki de abarttığım kadar güçlü değildim. En ufak bir gerçek beni yıkıyordu. Düşündüğüm kadar özel değildim ki! Ölümü reddeden birisiydim, en aşağılık ruhtum. Kaderime razı gelmemiştim. Evet, o büyüyü annem yapmıştı, beni buraya çeken oydu ama istesem gelmeyebilirdim. Dinde her daim insanın iradesi var denilirdi. Kişinin konulan kurallara uyup uymaması kendi iradesine göreydi. Kurallara uymazsa bedelini öderdi. Her günahın bedeli mutlaka çıkardı. Bense günahların en büyüğüne sahiptim. Bana yazılan kadere razı gelmemiş, ölüme karşı çıkmış ve tekrardan yaşama dönmüştüm. Ruh her daim yetişkindir, beden olgunlaştıkça kendini belli ederdi.
Dudaklarım titremişti. Ağlamamak için direniyordum. Derin bir nefes aldım, suyun içine daldım. Bir süre nefesimi tuttuktan geri nefes nefese çıktım. Bu beni biraz daha kendime getirirdi. Banyodan çıktığımda her yer düzenlenmişti, Taishan yatağımda oturuyordu. Yatağa geçtiğimde bana bakıyordu. Dikkati benim üzerimdeydi. Yanağımı yavaşça okşadı. "Daha iyi gözüküyorsun." diye mırıldandı. Kafamı iki yana salladım.
"İyi değilim." diye mırıldandım.
"Ne oldu, anlat. Beraber bir çözüm bulalım, daha önce yaptığımız gibi." dedi. Kül sürülü gözlerinde anlayış çok fazlaydı. Beni ne olursam olayım sevecekti, bunu biliyordum ama kendimin kabullenmekte zorlandığı gerçeği ona dile getirmek, benim için çok zordu.
"Ben ne diyebileceğimi bilmiyorum. Senden tek isteğim, ölümden dönenler hakkında biraz daha araştırma yapman olacak. Birkaç gün içinde ne kadar çok bilgi bulursan o kadar iyi olur."
"Sen ne yapacaksın?"
Kafamı iki yana salladım."Biraz dinlenmek bana iyi gelecek. Kendimi toparlamam lazım ama nasıl olacak, hiçbir fikrim yok." dedim. Elimle alnımı ovuşturdum. Başımda berbat bir ağrı vardı. "Hayatta hiçbir şey beni sarsmaz diyordum, kendime çok güveniyordum. Fakat beni de sarsacak şeyler olabiliyormuş."
"Sen hayatımda gördüğüm en güçlü kadınsın, Chae. Ne yaşarsan yaşa, karşına nasıl zorluklar çıkarsa çıksın her daim üstesinden gelirsin."
"Sence ben dediğin kadar güçlü müyüm?"
"Elbette öylesin, bunu sorgulayarak kendine haksızlık ediyorsun sevgilim." dedi. Yavaşça dudağımı öptü."Bu hayatta kimse senin gibi gücü olduğu gibi kullanamaz ve taşıyamaz. Lütfen, kendine güven. Özgüvensiz haller sana yakışmıyor. Hadi, uyu. Dinlen ve toparlan."
Kaşlarım hafifçe çatılmıştı."Uyumak istemiyorum. Uyursam tekrardan o kadını göreceğim diye korkuyorum."
"Çok yoruldun, dinlenmen gerekli. Kolay bir büyü değildi, bunu sen de biliyorsun."
"Ya o kadını görürsem, ya o kadının lanetli anılarında sıkışıp kalırsam ne olacak? Bunu istemiyorum. Uyumayayım daha iyi."
"Kendini başka nasıl toparlayacaksın? Uyu ve dinlen."
"Hayır!" diye bağırdım. Sesim yükselince geri çekilmişti. Yüzü donuk bir hal almıştı."Özür dilerim, bağırmak istemedim."
Yataktan kalkmıştı. Geriye doğru birkaç adım attı, kaşlarını kaldırıp gülümsedi."Seni tek bırakmam iyi olacak. Birazcık sakinleşmen lazım." dedi. Ben bir şey dememiştim. Odadan çıkıp gitmişti.
Dizlerimi karnıma çektim, başımı yasladım.Taishan benim iyiliğimi istiyordu, farkındaydım. Onu kendimden uzaklaştırmak istemiyordum. Hayatımda gerçek anlamda beni olduğu gibi kabul eden birisi yoktu. Tüm kalbimle seviyordum. Belki bu aşkın gücü, çürüyen ruhuma şifa olurdu. Bir umut. Basit bir umut. Taishan'ın hayatımda kısacık bir yere sahip olabilme düşüncesi sarsıyordu. Yanımda görememe ihtimali içimi acıtıyordu. Bunu bozmak istiyordum. Hayatımı anlamlı kılabilmek istiyordum bir kutsal bir aşkla. Taishan gibi güzel bir aşkı öldürmek istemiyordum, güzelliklerin yaşamasını istiyordum.
Bütün gece uyumamıştım. Annemin hatıralarına hapsolmaktan korkuyordum. O hatıralara dönmek yorucuydu. Yıpranmak istemiyordum. Diğer yandan kendimi güçsüz hissediyordum. Odamdan dışarı çıkmak istemiyordum. Kapımdaki muhafızlara Stoyan'ın meclisi yönetmesini, benim gelmeyeceğimi iletmesini istemiştim. Bugün dinlenecektim. Uyumasam bile kendimi dinlemeye ihtiyacım vardı. Dua eder, ruhumu şifalandırırdım. Olduğum gerçeği kabullenmeye çabalardım. Reddetme durumunu aşmıştım, bu gerçekten kaçamazdım. Reddersem elime bir şey geçmezdim. Dua etmeliydim. Yapabileceğim tek şey buydu. Yaratıcıların günaha boğulmuş olan ruhumu kurtuluşa erdirmesi için ibadet etmeliydim.
Makyaj masamın üstüne minik heykelleri koymuştum. Gazap Tanrısı, Kül Tanrıçası, Fırtına Tanrısı ve Kan Tanrıçası. Gümüş heykellerin yanına mumlarımı yakmıştım. Karşılarında diz çöktüm, ellerimi birleştirdim. Başımı eğmiştim.
Yaratıcılarım, ruhumu var edenler!
Lütfen ruhumu kurtarın, lütfen kararmış olan ruhumu aydınlığa çıkarın. Bunu sizden istemeye hakkım yok, evet ama yalvarıyorum. Yanınızdan ayrılan bu günahkarı bağışlayın! Sizin için dini korumaya yemin eden bu ruhun lanetini kırın.
Yanağımdan tek bir damla yaş süzülmüştü. Tek tek heykelciklere baktım. Hepsi bana bakıyordu. Merhametli bakışlardı bunlar. Hala kabullenmekte güçlük çekiyordum. Diğer yandan sen burada, rahibensin diyordum kendime. Bu kadar günaha boğulmuş birisini yaratıcılar kendi topraklarında tutmazlardı. Kutsal topraklarda günaha boğulan bir ruh neden olsundu? Bir şekilde ben buradan giderdim, ayrılırdım ama kalmıştım. Belki de yaratıcılar beni buraya getirerek bir şans vermişti, bir şeyler yapmamı istiyorlardı. Ölümden dönen her ruh, lanetli ve kaos saçmak zorunda değildi. Üstelik ben Tavigan'ın yıkımını görmüştüm görülerimde. Bunu engellemeye çabalıyordum, kaderi değiştirilmiş olanları arıyordum. Onların karşısında durabilmek, dini koruyabilmek için lanet gibi duran bu güçleri kullanmam gerekiyordu belki. Olamaz mıydı? Olabilirdi.
Kapım tıklandığında gözlerimi yavaşça açtım. Elimdeki inci tespihi çekiyor, dua ediyordum. Gel sesimle içeri Stoyan girmişti. Sarı saçlarını özenle geriye taramıştı, keçi sakalı biraz kısalmıştı. Beyazlar içindeydi. Merakla bana bakıyordu. Kaşlarını çatarak "Chaezan bu halin ne?" dedi.
"Halimde ne var?" dedim ve ayağa kalktım. Birkaç adım yalpalayınca Stoyan beni tutmuştu. Derin bir nefes aldım. Uykusuzluğun etkisiydi."Ben iyiyim, bırak beni." diye mırıldandım.
"İyi olmadığın çok açık, çocuk mu kandırıyorsun?" dedi. Beraber koltuğa oturmuştuk."Seni merak ettim, muhafızın rahatsız olduğunu söyledi."
"Kötü bir gece geçirdim, hepsi bu. Kendimi toparlayacağım, endişelenme."
Gülerek "Kendini bir an evvel toparla. Tavigan, Baş Rahibe Chaezan olmadan nasıl ayakta duracak?" dedi.
"Ben yokken nasıl ayakta durduysa aynı şekilde duracak."
"Seninle her şey çok başka oldu, biliyorsun.Ülkenin kaderini değiştirdin, senden öncekiler gibi davranmadın. Sen inancımız için savaşan birisin, kimse senin gibi olamaz."
"Sözlerin benim için çok kıymetli. Böyle düşünüyor olduğun için teşekkür ederim."
"Gazap Tanrısı, her daim adil olmamızı söyler. Seninle önceden rakiptik, bu değiştirilemez bir gerçek. Fakat seninle dost olduktan sonra senin benden daha iyi olduğuna beni ikna ettin. Sayende her şey çok başka olacak.İnancımız dört bir yana yayılacak."
"Buna inanıyor musun?"
"Evet, inanıyorum. Başımızda sen varken olmaması imkansız. Diğer inançları devireceğiz, 4 Yaratıcı'nın kutsanmış ışığını yayacağız. Putlar devrilecek, 4 Yaratıcı yükselecek. İnancın savunucuları olarak hayatımızdaki görevimizi en güzel şekliyle yerine getireceğiz."
Gözlerimi kısıp ona baktım."Hayatımızdaki amaç bu mu?"
"Buradaki tüm insanların amacı bu, Chae. Neden sorguluyorsun? Üstelik daha önce benzer cümleler kurardın, ne oldu? Neden sorgular durumdasın?"
"Bir şey olduğu yok. Sadece ben buna layık mıyım diye düşünüyorum. Dediğin yolda ilerleyebilecek kadar temiz miyim diye düşündüm."
"Çıldırmış olmalısın! Sen bizden daha çok inanca çalışıyorsun, çabalıyorsun. Neden sorguluyorsun? Kendini sorgulama."
"Ruhum bütün güzellikler ölmeli diyorken nasıl güzelliği yaymaya çabalayabilirim?" diye fısıldadım. Yavaşça yutkundum. Gerçeği yine kabullenememe durumu gelmişti. Kafamdaki gitgelleri yansıtmamalıydım."Ah, saçmalıyorum! Uykusuzluk sağlıklı düşünmeme engel oluyor."
"Güzelce uyu, dinlen. Herkesin alışık olduğu, Güçlü Rahibe Chaezan olarak aramıza dön."
"Ben de öyle olmak istiyorum." dedim gülümseyerek.
"Güzel haber vereyim, Kraliçe Tamerin sana verdiği sözü tuttu ve sandık sandık altın gönderdi. Verdiği sözü tutması şaşırttı."
"Tutmak zorundaydı yoksa başına gelecek şeyin farkında. Lussamus, dışlanmayı kaldırabilecek bir ülke değil."
"Bir adam için buna değer miydi, sorguluyorum."
Dudaklarımı büktüm. Omzumu silktim. Açıkçası aşk için yapılabilecek çılgınlıkları anlamak güçtü. Anlamadığım şeylere yorum getiremezdim."Bilemiyorum, Stoyan. Aşk için yapılan bir çılgınlık olarak görüyorum. Bunu anlamak çok zor."
"Kan Tanrıçası'nın fısıltıları, Kraliçe'ye ve yeni kocasına işlemiş. Diğer yandan Saevthas'la aramızın bu konuda bozulmadığı için mutluyum. Saevthas sonsuz zenginliğe sahip ve bundan mahrum kalmamalıyız."
"Kral Paiman, her şeye razı gelmiş. Kibrine yenik düşmeseydi, şu an büyük bir krallığı yönetiyor olurdu. Görüyorsun, kibir kimi zaman en büyük zayıflık olabiliyor. Herkes kibrini güce dönüştüremiyor."
"Kral'a acıyorum. Onun ünü için kötü bir leke. Saevthas içinde her daim onun dediği olur derken kardeşi Kaveh daha fena davrandı, Kral'ı şaşırttı. Tabii Kraliçe Tamerin'in de bu oyundaki etkisini unutmamak gerekir."
"Her şeye rağmen Kral onlardan intikam almayacak. Çünkü Kaveh'in oğlunu, Kaveh'den aldı ve varisi yaptı. Kaveh'in canını bundan daha iyi nasıl yakabilirdi, dostum?" dedim ve esnedim.
Stoyan elini omzuma koydu."Bence sen biraz uyu aksi halde daha kötü hasta olacaksın."
"Uyumak istemiyorum, böyle daha iyiyim. Dua ederek vakit geçiriyorum, ruhumu şifalandırıyorum."
"Bence kendini cezalandırıyorsun. Gözlerinde bu var. Kendini cezalandırma, Chaezan."
"Bu nereden çıktı?"
"Seni tanıyorum. Kendinle barışık olmazsan kendini çökertirsin, cezalandırmaktan vazgeç."
"Böyle bir şey yaptığım yok. Ben kendimi asla cezalandırmam." dedim ve ayağa kalktım. Biraz uyumak istiyordum. Uykusuzluğa dayanamayacaktım. Stoyan'a kapıyı göstererek "Odamdan çık, ben de uyuyayım."
"Tatlı uykular, Rahibe Chae. Dinlen ve gücünü topla. Ülkemizin sana ihtiyacı var." dedi. Odadan çıkmıştı.
Esneyerek yatağıma uzanmıştım. Stoyan haklıydı. Uykusuz kalarak kabuslarımdan değil, kendimi cezalandırıyordum. Olduğum gerçeği kabullenmekte güçlük çekiyordum, kendimi cezalandırarak kurtulacağımı sanıyordum. Kendimi kabullenmeliydim. Ölümden dönmek büyük bir lanet gibi görünebilirdi ama ben bunu değiştirebilirdim. Ben Lee Chaezan'dım. Diğerleri gibi değildim, asla olmamıştım. Ölümden Dönen olarak da olmayacaktım. Farklılığımı gösterecektim. Tanrı şahidim olsun, kimse bunu değiştiremeyecekti. Yavaş yavaş bunu aşacaktım. Ben sarsılmazdım, sarsılamazdım.
Birkaç gün kendimi dinleyerek toparlamıştım. Tekrardan güçlenmiştim. Korktuğum gibi olmamıştı ayrıca. Uykularımda rahatsız edilmemiştim. Annemin anıları beni rahatsız etmemişti. Aşırı memnundum bundan. O anılara hapsolmak istemiyordum. Şu an odaklanmam gereken şey bu değildi. Tekrardan kaderi değiştirilmişlerdeydi. Üstelik durum daha kişisel bir mesele haline dönüşmüştü. Onların varolma sebebi bendim. Beni yok etmek için kaderleri değiştirilmişti aynı zamanda Tavigan'ı. Bu bile ilahi bir işaretti. Benim kaderim Tavigan'ı korumak ve dini yaymaktı. Ruhumdaki lanetse öğrenmem gereken bir dersti. Lanetimi kendi gücüme katacaktım, Tavigan'ı koruyacak ve dini yayacaktım. Kaderi değiştirilmişleri ise yenecektim, başka yolum yoktu.
Bugün için siyah saçlarımı açık bırakmıştım, minik örgüyü dolamıştım. Yaşımı göstermiyordum. Bundan sonrasında da aynı şekilde ilerlemem muhtemeldi. Annemin güçlerinin mirasçısıydım. Babama göre çarpık bir ruhtum. Her neyse, iyi yönden bakacaktım. Kötü düşünürsem kendime zarar verirdim. Zayıflardım. Güçlü durmam lazımdı. Ben güçlü durdukça ülkem güçlü duracaktı. Bunun tersine izin vermeyecektim.
Kapım açıldığında içeri Taishan girdi. Elinde gümüş bir halka vardı. Halkaya renk renk kurdeleler dolanmıştı. Gözlerimi kısarak baktım. Ne olduğunu anlamamıştım."Bu nedir?" dedim ve ayağa kalkıp karşısına geçtim.
Taishan "Kabus görmeni engelleyecek bir tılsım."
"Kabus görmüyorum."
Tek kaşını kaldırmıştı."Bundan bu kadar emin olma. Uykunda hayır, hayır diye sayıklıyorsun ve terliyorsun. Seni yavaşça uyandırıyorum, su içmeni sağlayıp geri uyutuyorum."
"Bunları hatırlamıyorum!"
"Hatırlamamanı ben istedim. Kendini zayıf gördükçe darmadağın hale geliyorsun."
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Gülümseyerek elimi onun yanağına götürdüm."Beni benden daha çok düşünüyorsun. Zor günlerimde yanımdasın."
"Birbirimize verdiğimiz sözü hatırla. Aynı durumda ben olsaydım, sen de yapmaz mıydın?"
"Hiç düşünmeden yapardım. Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim."
"Sen ne olursan ol, ben seninleyim. Gerçek kimliğin umurumda değil. Ben senin kalbini görüyorum, Chae. Senin kalbin, benim dünyamdaki en değerli hazine. Onu korumak için her şeyi yaparım."
"Öğrendin." diye mırıldandım.
"Bir gün öğrenecektim, doğru değil mi? Saklaman bir şeyi değiştirmezdi. Ben bunun sana bir lanet olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi bu bir güç. Büyük bir güç olduğu için sorumlulukları ağır olacak ama beraber taşıyacağımıza inanıyorum."
"Ölüm'den Dönen benim. Kaderi değiştirilmişlerin bu zamanda varolma nedenlerinden birisiyim."
"Onları yenecek kişi de sensin. Onların ülkemize verdiği zararı gördük, dinimizi mahvedeceklerine şahit olduk. Şimdi onlara karşı koymanın zamanı. Kader, mürekkeple yazılan bir kitap değil. Elbette değiştirilebilir."
Ona sarıldım, başımı yasladım. Misk kokusunu içime çekerken rahatlamıştım."Her şey çok iyi olacak. Ben bununla başa çıkmayı öğreneceğim." dedim. O sırtımı okşamıştı. Boynumu yavaşça öpmüştü.
"Lee Chaezan'ı kimse deviremez, hiçbir güç ona meydan okuyamaz. Onların getirdiği güzellikleri öldürür, kendi güzelliklerini yaratır." dedi ve birbirimize baktık. Dudağına minik bir buse kondurduğumda gülümsemişti. Elindeki tılsımı gösterdi."Şunu yastığının altına koyacağım sonra toplantıya gidelim. Meclisin seni görmesi şart."
"Bu gece dualardan sonra yanımda ol. Annemi görmem için bir büyü yapmam lazım, desteğin şart."
"Tamam olurum." dedi ve gülümsedim.
Tılsımı yastığıma bırakmıştı.Beraber meclis salonuna girmiştik. Meclis normaldi. Yokluğum onları etkilemişe benziyordu. Geçmiş olsun dilekleri sonrası günlük konular hakkında konuşulmuştu. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak ne kadar kolaydı! Kendim bile şaşırıyordum bu duruma. Abartacak bir durum yoktu. Sakin kalmalıydım, sessizliğimi korumalıydım. Ben de buradaki insanlar gibiydim. Yaratıcılara onlar kadar yakındım, uzak değildim. Ölümden döndüğüm için yaratıcıların dışladığı birisi değildim.
Toplantı sonrasında Saevthas'dan dün gelen Dijan'la görüşecektim. Birkaç günlük sözde rahatsızlığımda kendisi Tavigan'a gelmişti. Stoyan benim adıma durumu idare etmişti, onu karşılamıştı ama burada az kalacağı için benimle görüşmek istediğini söylüyordu. Görüşelim bakalım. Gönderdiği mektuplar sonrası buraya gelmesi şaşırtıcı değildi. Herkes Tamerin ve Kaveh'in birlikteliğini kabullenmişti. O da kabullenseydi keşke. Fakat olmuyordu. İnatla kazanmaya çabalıyordu. Kaybettiği savaşı göremiyordu. Tamerin, onu yenmişti. Neden daha fazla uğraşıyordu?
Dijan'ı kabul salonumda karşıladım. Ufak tefek birisiydi. Kırmızı elbise giymişti, bir Saevthaslı'ya göre çok sadeydi. Saçları toplanmıştı, kırmızı tül takılmıştı. Gösteriş denilebilecek tek şey kırmızı tüldeki altın işlemelerdi. Emrimle getirilen sandalyeye oturmuştu. Gülümseyerek "Tavigan'a hoş geldiniz." dedim.
Dijan "Hoş buldum, Rahibe. Sizi iyi gördüğüm için mutluyum."
"Kusura bakmayın, ara ara böyle oluyorum. Geleceğinizden hiç haberimiz olmadı. Son günlerde öğrendik."
"Böyle olması daha uygun olurdu. Sizi hazırlıksız yakalamak istedim." dedi. Tek kaşımı kaldırdım. Budala! Ona karşı cümlelerim benim hep hazırdı. Tamerin'e karşı neden kaybettiğini bir kez daha görüyordum. Bu kadın, fazla hisleriyle hareket ediyordu.
"Şunu unutmuşsunuz, Tavigan her daim hazırlıklıdır. Kimse onu hazırlıksız yakalayamaz."
Yerinde kıpırdanmıştı. Huzursuz gözüküyordu."Neden geldiğimi biliyorsunuz."
"Kraliçe Tamerin ve yeni eşi Kral Kaveh hakkında görüşmek için geldiniz. Neden onların evliliklerini onayladığımızı, sizin boşanmanıza razı geldiğimizi sorguluyorsunuz. Bir açıklama beklemeniz çok doğal."
"Evet, merak ediyorum. Beni desteklerken değişen şey ne oldu?" dedi. Gözlerini bana dikmişti. Öfkeli ve kırgın. Bu bana karşı değildi, hayata karşıydı."Neden değiştiniz?"
"Çünkü çok ikna edicilerdi. Kül Tanrıçası der ki, gerçek aşkın önünde hiçbir şey engel olamaz. Üstelik dinde reformlar yapılmışken boşanmanıza karşı çıkmanın mantıksız olduğunu gördük. Size umut vermek asla istemezdik, inanın."
"Merak etmeyin, umutlarımın kırılmasına alıştım. Bunu yapan ilk değilsiniz. Sözlerinize gelince samimiyetsiz! Onların size sunduğuna ikna oldunuz, böyle demelisiniz. Ne sundular size? Bolca para ve güç mü? Kabul edememek zor olmalı."
"Dediğim gibi dinde boşanmaya yer var. Saevthas bunu kabullenmeliydi, sorun bu. Üstelik fikrimiz değişebilir, nedenleri sizi asla ilgilendirmez. Yapmanız gereken şey, hayatı akışa bırakmak. Gideni düşünmeyin, geleceğe odaklanın. Oğlunuzla ilgilenin."
Başını iki yana salladı."Kaybettim, bunu kabullendim. Yaratıcılar'a da kızgınım. Neden bana bunu yaşattılar diye sorguluyorum. Benim ne günahım vardı, Rahibe? Ben ne yaptım? Ülkemdeki insanların bana bakışlarında acıma var, Gözyaşı Hanım'ı diyorlar bana. Bir umut size sığındım ama sizde diğerleri gibi olduğunuzu gösterdiniz."
"İnsan kendi kurtuluşu için başka insanlara bağlanmamalı. Sizin hatanız buydu. Başkalarına sığınarak kendi kurtuluşunuzu aradınız, savaşmaya çalıştınız. Kraliçe Tamerin ise sizinle olan savaşında kendisine sığındı ve zaferini kazandı." dedim. Gözleri iri iri bana bakıyordu. Birilerinin gerçeği demesi lazımdı. Hep başkalarını suçlarsa asla akıllanmazdı."Gerçek bu. Siz başkalarına sığınarak korkak savaştınız."
"Başka ne yapabilirdim ki? Kocam kafasına koymuştu!" diye bağırdı.
"Prens pardon Kral Kaveh kafasına koymuş olabilir ama öyle hamleler yapardınız ki, Kral Paiman ve Kraliçe Tamerin'in evlenmesini sağlardınız. Bu hamle ne olurdu derseniz, Kraliçe'ye daha açık olurdum. Kaveh adına sahte mektuplar yazmazdım. Kendim olarak karşısına çıkardım. Korkaklığınız buradan belli."
"Ben elimden geleni yaptım." dedi ve başını eğdi. Elleri eteğini sıkıyordu."Çok çabaladım, çok direndim ve kaybettim."
"Korkaklığınız kaybettirdi, kendinize olan inançsızlığınız zayıflığınız oldu. İnsanlara tamamen güvenmeyin beni koruyacaklar, destekleyecekler diye. Ani bir teklifin fikirleri değiştirebileceği açık. Size tavsiyem bundan sonra bu davayı unutmanız, kendi hayatınıza devam etmeniz. Yoksa zararlı çıkan siz olursunuz."
"Başka ne yapabilirim ki? Şunu biliyorum, Kaveh'in eşi benim. Her şeye rağmen bu olacak. Tamerin onun ikinci eşi olarak görülecek yaratıcıların huzurunda."
Dudaklarımı büküp omzumu silktim. Yaratıcılar adına buna nasıl karar verebilirdim?"Herkes kendi yerinde mutlu olur. Anlamsız sıfatlarla kendinizi oyalamayın. Karşılıksız hisler içine girmeyin, mutsuzluğa mahkum olmayın."
"Sizce onlar mutlu olacak mı? Başkaların mutsuzluğu üzerine kurulan bir evlilik, mutlulukla biter mi?"
"İçten içe onların mutsuz olmasını istiyorsunuz, bu şekilde adil bir dünya olacağına inanıyorsunuz. İnanın, sorunuzun yanıtı bende yok. Bir şey demem, mümkün değil. Yaratıcıların vereceği bir karar."
"Mutsuz olsunlar istiyorum. Döktüğüm yaşları, Tamerin de döksün diye arzuluyorum. Kaveh bende bulamadığı mutluluğu o kadında bulamasın diye dua ediyorum. Kan Tanrıçası sesimi duysun, Gazap Tanrısı adaletini göstersin." dedi ve ayağa kalktım. Onun omzuna elimi koyunca bana baktı."Söyleyin, Rahibe. Bunda da haksız mıyım?"
"Herkes kendi kalbinin tohumlarını etrafa saçar. Senin kalbinden saçılan buysa hayatına da bunu getirirsin. Mutsuzluk saçma, Dijan. Erken çürürsün."
"Rahibe!" diye fısıldadı.
"Görüşmemiz bitti, buradaki günlerinizi dua ederek geçirin ve rahatlayın. Saf bir ruhla yuvanıza dönmeniz, beni mutlu eder." dedim. Dijan bir şey dememişti.
Onun yanından ayrılırken onun için üzgündüm. Yalnız olmaktan korktuğunu hissetmiştim. Yaptıklarından pişman değildi. Fakat cesur olmadığını anlamıyordu. Kendisinde hata aramak yerine başkalarını suçlamak daha kolay geliyordu. Böyle yaparak eline bir şey geçmezdi. Artık hayatın akışına kendisini bırakmalıydı. Onun söyledikleriyle Kaveh ile Tamerin'in mutsuzluğa mahkum olacağını düşünmüyordum. Hayalcilik olurdu. O çift, birbirinde mutluluğu bulmuştu. Mutsuz olmaları imkansızdı. Yaratıcılar onları her şeye rağmen bir araya getirdiğine göre nedeni mutsuz etmek değildi. İkisinin ayrı ayrı hikayesini düşününce mutlu olmaları için birlikte olmaları gerektiğini düşünüyordum. İyi niyetli bir düşünceydi bu. Kötü bir şey düşünmek istememiştim.
Dijan sonrası Saevthas'dan gelen paraları kontrol ettiğimde bir miktar eksik olması canımı sıkmıştı. Üstelik Kral Paiman'ın alaycı ve kibirli mektubu daha da sinir etmişti. Kendisinin bu miktarı uygun gördüğünü ve sorgulanmaması gerektiğini yazmıştı. Alınan borcun ödenmemesi kaynaklı bir hadiseydi. Evet, bir miktar Saevthas hazinesinden borç alınmıştı. Fakat borç başkaydı, ödenen vergi bambaşka. Üstüne üstlük borcun bitmesine çok az kalmıştı. Ne bu üstünlük gösterme çabası? Kral, karşısında kimin olduğunu unutuyordu. Eh, ben de hatırlatırdım. Beni küçümserse bedelini ağır öderdi.
Akşam duaları sonrasında büyü için odamdaydık. Her şeyi hazırlamış, büyüyü gerçekleştirmiştik. Gözlerimi kapatıp odaklandım. Büyülü kelimeleri söylerken Taishan'ın ağır ağır vurduğu davulun sesinde kayboldum. Ruhum bedenimden çekilmiş bambaşka bir yere savrulmuştu. Geldiğim yeri biliyordum. Babamla annemin buluştuğu kulübeydi. Issızlığı korkutucuydu. Pencereleri kırıktı, bakımsız bir durumdaydı. Ruhum gibi. Ben de içten içe kırıktım. Bunu iyi anlamda kullanmaya çabalasam bile ne kadar başarılı olacaktım, soru işaretleriyle doluydu.
Chaezan sesiyle arkamı döndüm. Annem karşındaydı. Siyah saçları toplanmıştı. Gözleri üzerimdeydi. Gri bir elbise giymişti. İtiraf etmem gerekirse hatırladığımdan daha güzeldi. Yaşı yok gibiydi. Eh, Kül'ün Kızı olduğunu nasıl unuturum? İsmini satarak aldığı güçlerin getirileri olacaktı. Bu getirilerle babamı baştan çıkaran oydu. Ona olan bakışlarım onu şaşkınlığa uğrattığı gibi üzmüşse benziyordu. "Bana kızıyorsun!" diye fısıldadı.
"Yeterince doğru bir nedenim var. Beni kandırdın! Gerçek kimliğini sakladın, ne olduğumu söylemedin. Babam ve Flavia bana sen bir canavarsın derken onlara inanmadım, deli olduklarını düşündüm. Oysa gerçekmiş."
"Sen bir canavar değilsin, sen bu yaşama en büyük armağansın."
"Ben bu yaşamda bir armağan mıyım? Hakkımda yazılanlardan haberin yok mu? Benim gibi bir ruha ne diyorlar, bilmiyor musun? Ben bütün güzelliklerin ölmeli diyenim, kaosun bekçisiyim. Yaratıcılar'ın dışladığı asla merhamet göstermedikleriyim." dedim. Derin bir nefes aldım. Bunları dile getirmek artık zor değildi.
Annem birkaç adım yaklaşmıştı. "Asla değilsin. Sen bu yaşama armağansın. Bunu çok iyi biliyorsun. Düşüncelerinde inancı korumak var ve bu durumu kendine göre kullanmak istiyorsun. Yaratacağın karmaşayla inancı koruyacağına, Tavigan'ı kurtarabileceğine inanıyorsun. Büyü güçlerinin kaynağı buyken kimsenin seni yenemeyeceğinin farkındasın."
"Ölümden döndüğüm için büyü güçlerim farklı ama gerçek değişmiyor."
"Kızım, söylenenlere neden inanıyorsun ki? Sen farklısın ve özelsin. O sözlere inanma." dedi. Tam karşımdaydı. Bana gülümsüyordu. "Çünkü seni ben doğurdum. Benim gibi olmasan da benim güçlerim seni korumuş olmalı. Sen farklı bir ölümden dönensin."
"Buna nasıl eminsin?"
"Çünkü ben diğerleri gibi değildim. Yeminimi bozduktan sonra güçlendim, değiştim. Güçlerim sayesinde seni yaşattım yine güçlerim seni hayatta tuttu. Söylenenler gibi olsaydın çocukluğunda belli ederdin kendini ama normaldin. Ayrıca yaratıcılar senin rahibe olmana neden izin versinler ki? Lanetli bir ruhun kaderini, kutsal topraklarda yazmasına karşı olurlardı."
"Neden gençken öğrenmedim?"
"Kendi ismimi sattığım yaşta öğrenmeni istedim. Öleceğimi anladığım zaman yaptığım bir büyürdü bu. Doğru zaman buydu. Şimdi önünde uzun ve güzel bir yaşam var. Güçlerini doğru bir şekilde kullan."
"Güçlerimi karmaşa yaratmak için kullanmayacağım. Tavigan ve 4 Yaratıcı için kullanacağım."
"Bunu başaracağına inanıyorum. Sen benim kızımsın. Doğru bir şekilde ilerlemesini bilirsin."
"Ölüm'den Dönen olarak güçlerimi doğru kullanacağım ve bu sefer tarih farklı yazacak. Yaratıcılar da ruhumu affedecekler." dedim hırsla.
"Kimse sana karşı koyamaz. Yık ve geç! Sen en güçlüsün."
"Bunu biliyorum, anne. Ben en güçlüyüm."
"Bütün güzellikler ölmeli!" diye fısıldadı ve ürperdim.
Annem gülümsemiş, bir şey dememişti. Onunla uzun uzun konuşmuştum. Bana yapabileceklerimi anlatmıştı. Artık kendimle tam anlamıyla barışmıştım. Olduğum kişiyi kabullenmiş, ileriye odaklanmıştım. Güçlerimi Tavigan'a ve 4 Yaratıcı'ya adayacaktım. Görümün gerçekleşmemesi için savaşacak, benim de karşımda olan o kaderi değiştirilmişlerle savaşacaktım. Kim olursa olsunlardı, umursamıyordum. Ben ölümden dönmüştüm. Ruhum kendi kaderini kendi yazıyordu. Benim sonumsa kesinlikle kötü bitmeyecekti, biliyordum. Ben asla kaybetmezdim! Benim sayemde Tavigan da kaybetmeyecekti.
✾
✾
✾Chaezan gerçek kimliği hakkında düşünceniz nedir? Ölüm'den Dönen mi olmayı tercih ederdiniz yoksa Kaderi Değiştirilmiş mi? :)
✾Chaezan'ın kimliği hakkındaki tepkileri, düşünceleri için düşünceniz nedir? Bundan sonrasında ne yapacaktır?
✾Dijan-Chaezan konuşması için düşünceniz nedir? Chaezan'ın dedikleri doğru muydu?
✾Chaezan'ın annesi için düşünceniz nedir? Chaezan ve annesinin görüşmesi için düşünceniz nedir? Kızını doğru yönlendirdi mi?
Gelecek bölüm Venira olacaktır, 2. kitap Chaezan son bölümüdür. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top