2.4 Seçilmiş Kraliçe✾
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 07.05.2021 (23:57)
Bölüm Şarkısı: Cihan Mürtezaoğlu - Bir Beyaz Orkide
İyi Okumalar!
✾
Lussamus Krallığı - Omae
Tamerin - (Yaş:22)
Tamerin
Bu mektubu yazıyorum çünkü emin olmak istiyorum. Artık beni düşünmediğini, benden soğuduğunu bilmek istiyorum. Hala beni düşünüyorsun diye korkuyorum. Abrek ile işlerin yolunda gitmediğinin farkındayım. Onunla olan mutsuzluğunu bana sıçratmanı istemiyorum. Lütfen, benden uzak dur. Biz bir gençlik rüyası yaşadık ve bitti. Ne sen aynı sensin, ne de ben aynı benim.
Sen bir ülkenin kraliçesi olarak sorumluluk sahibi olurken ben ise kendi ülkemin askeri oldum. Kılıcımı ülkeme adamış durumdayım ve bunun bozulmasını hiç istemiyorum. Senin hayatıma geri gelerek dikkatimin dağıtmandan oldukça korkar haldeyim. Düzenimi senin uğruna bozmayı istemiyorum. Ben artık Saevthas'a ait oldum, sen ise Lussamus'a. Kaderlerimiz farklı, yollarımız farklı. Bu nedenle beni düşünme, beni kalbinden ve ruhundan sil.
Ben burada mutluyum. Bulunduğum konum oldukça iyi. Abimden bile daha çok saygı duyulacağıma inanıyorum. Dijan oldukça nazik ve mükemmel bir kadın. Beni seviyor, ben de onun bu nezaketini seviyorum. Hayatımdaki tutkudan vazgeçmenin aslında ne kadar iyi olduğunu onunla evlenince gördüm. Şimdi ona iyi bir eş, oğlumuza iyi bir baba olma derdindeyim. Üstelik bir kız çocuk hayalini de kuruyorum. Bu mutlu tablonun senin yüzünden bozulmasına izin veremem.
Umarım söylediklerimi anlamışsındır, bizim bundan sonra birlikte olmayacağımızı görmüşsündür. Şunu bil, seninle yaşadığım aşk güzel bir aşktı. Tutkulu ve heyecanverici. Tatlı bir hatıra olarak hatırlayacağım.
Kan Tanrıçası'nın dediği gibi mutluluk hep acından gelir, Tamerin. Sen benim için acı oldun ama mutluluğu buldum.
Sevgilerle Lussamus Kraliçesi
Saevthas Prensi
El'Kaveh Rekistaan
Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Yazılan sözler keşke Kaveh'e ait olmasa diyebilseydim ama onun cümleleriydi. Kelimeleri, onun kelimeleriydi. Mektubu bıraktım, arkama yaslandım. Yaşlarım ise serbest kalmıştı. Açıp okumayacaktım, neden okuyordum ki? Okuyup ne elde edecektim? Aşk sözleri mi duyacaktım? Aptal, Tamerin.
Kraliçe olduğumdan beri bu mektuplar bana ulaşıyordu. Bir tüccar ismiyle geliyordu, kolayca el ediyordum. İlk başta okurken inanmamıştım, inanmak istememiştim. O yazamaz böyle şeyler diye düşünmüştüm ama Paiman'ın dedikleriyle mektupta yazılanlar uyuşuyordu. Üstelik dışarıdan gelen haberler de mektubu doğrular haldeydi. Bir başkası yazıyor desem bunu da çok araştırmıştım ama bir sonuç çıkmamıştı. Paiman'dan bile şüphe etmiştim ama onun böyle bir şey yapmayacağı açıktı. Zaten yapacağını yapmıştı, Kaveh bana ulaşamıyordu büyülerle. Aramızdaki aşkı baltalayıp bir şey elde edemezdi. Deli Cupuerler'in ise böyle oyun oynamaya zekaları yetmezdi. Mektuplar gerçekten ondan geliyordu. Kalbime akan yaşlar bu acıyı söndüremiyordu. Kaveh'in benden vazgeçmiş gerçeğini kabullenmekten başka çarem yoktu.
Keşke ona ben de kolayca ulaşabilseydim. Madem benden vazgeçmişti, böyle mektuplar yazmasına hiç gerek yoktu. Onu unutmamı söyleyen mektuplar yazmamalıydı. Karısıyla benim yüzümden mutlu olamamaktan korkuyorsa bunu tek bir mektupla halledebilirdi. Her seferinde bu mektupları yazarak ne elde edecekti? Bu aşktan bu kadar korkuyor olması komikti. Mutlu olsundu, bir şey demiyordum. Mektuplarına yanıt vermeyerek bunu yeterince gösteriyordum. Tek başıma ilerlerdim, yaşadığım aşkın hatırasını kalbimde taşımaktan asla çekinmezdim. Başkalarının mutluluğunu bozan birisi hiç değildim, asla olmamıştım. Kaveh'in içi rahat olsundu.
Ağlama diyen Esthere'ye baktım. Menekşe gözleri üzgündü, mektubu yüksek sesle okuduğu için dinlemişti. Ona göre de yazan kişi Kaveh idi. Büyüleriyle öğrenmeye çalışmıştı ama sonuç Kaveh olmuştu. Büyüleri Kaveh'i işaret etmişti. Uzun saçlı adam, elinde divitiyle yazıyordu. Zorlukla bunu görebilmiş, geri çekilmişti. "Ağlama demek kolay. Savaşından döndü ve hemen bana yazma kararı aldı. Dijan'ı bu kadar çok seviyor demek. Bu kadar çok korkuyor benden." dedim.
Esthere "Tamerin, seni çok üzüyorsa bir mektup yaz. Bir daha kendisine ulaşmamasını söyle veya bunu Prens Paiman'a ilet, o kardeşine söyler."
"Mektup yazarsam Cupuer Delileri'nin eline geçer. Zaten geçen gece senin hatan yüzünden ağzımdan Paiman ismi çıktı, Abrek'i kandırmak için başka bir yolu tercih ettim, şimdi o mektupla uğraşmak istemiyorum. Paiman ise başka hayallere dalar."
Sırıtarak "Sana olan ilgisini kullansan keşke!" dedi. Ben ise gözlerimi devirdim. Paiman iyiydi, hoştu ama birbirimizi boğazlama ihtimalimiz fazlasıyla yüksekti.
"Onunla uğraşacak değilim."
"Belki de Kaveh güzel bir intikam hakkediyordur. Seni böyle rahatsız etmenin bedelini ödemeli, Tamerin. Bence Paiman'ın sana olan ilgisini kullan."
Gülerek "Yok artık!" dedim. Esthere ise omzunu silkmişti. Büyücü dediklerinde fazlasıyla ciddi duruyordu.
"Paiman'ın ilgisini kullanırsan Kaveh'i de pişman edersin. Abrek'i deli diye ciddiye almıyordu ama Paiman gibi birisiyle olursan inan bana, deliye döner. O sana Dijan ile mutluluk haberlerini yazıp benden uzak dur der iken iyi, sen Paiman ile ilişki yaşayınca kötü. Hiç olacak iş değil."
"Esthere, çok hayalcisin. Kaveh bunu umursamaz, düşünmez. Baksana, adam seni umursamıyorum yollarımız ayrı diyor."
"Kaveh'i tanıyorsam senin Paiman ile olan birlikteliğin onu delirtir. Ona da ders olur. Zaten yakında Abrek'den kurtulacaksın. Sana tapan bir adamla mutlu bir evliliğin olur."
"O meseleye hiç girmemelisin bence. İleriyi düşünmek için çok erken."
"Canını yakan herkese karşılığı olan Tamerin'in söz konusu Kaveh olunca bu kadar zayıflaşmasına dayanamıyorum."
Yaşlarımı yanaklarımdan silmiştim "Söz konusu Kaveh olunca zayıflaşmıyorum. Sadece onun bu kararına saygı duyuyorum. Madem beni istemiyor, uzak duracağım ama bunu da ona yazmayacağım."
"Paiman'ı düşün derim. Hem gelecekte kral olacak, Lussamus ve Saevthas birleşir. Büyük bir krallığın hükümdarı olursun."
"Esthere, unut bunu! Birincisi şu an ben evliyim, bu evliliği çok umursamasam bile. İkincisi Saevthas çok farklı bir ülke. Geleneklerine bakarsan çok eşliler. Bu da beni delirtir."
"Sen istersen tüm o kuralları değiştirirsin. Kaveh'e ders vermek istiyorsan onun en büyük düşmanını kullan. Sana acı çektiriyor, mutluluğuna dair mektuplar yazıyor. O da acı çekmeyi hakkediyor."
"Bir gün ben de mutlu olacağım. Buna inanıyorum. Tüm yaşadıklarıma rağmen bu olacak." dedim. Buruk bir tebessüm yüzümdeydi."Her insan bu hayatta ufak da olsa mutluluğu yakalar. İkizlerim sayesinde bir anne olma mutluluğunu yakaladım. Belki de sadece bununla yetinmem gerekecek."
"Bence karamsarlığa kapılma."
"Bakalım." diye mırıldandım.
Gelen mektubu Esthere'ye vermiştim, o ortadan kaldıracaktı. Bu sarayda hep dikkat çektiğim için ona kirli işlerimi yaptırıyordum. Sarayda bu nedenle kalmıyordu. Saraydan çıkmak için aradığım bahane oluyordu. O gittikten sonra şehirlerin raporlarını incelemeye karar vermiştim. Abrek'in yapmadığı işler benim omuzlarıma yıkılıyordu. İtiraf etmeliyim ki en başlarda nasıl yöneterim diye çok çekinmiştim. Gerçekçi olmak lazımdı, ben bir azatlıktım. Zaman içinde oturmuştu. Çevremde yetenekli ve bilgili insanları tutunca anlar hale gelmiştim ve şu an tek başıma kararlar alabiliyordum.
Abrek ise başka bir sorundu. Bir insan saçından tırnağına dek nasıl sorun olmayı başarırdı deseler Abrek'i örnek gösterirdim. Ülke yönetmekle alakası yoktu. Saçma istekleri olsun istiyordu. İkizler bile ondan daha olgundu bana göre. İki yaşındaki bir çocuktan bile daha çocuktu. Geçen gün ilan ettirdiği o tanrıça önerisi insanlar üzerinde büyük bir tepki yaratmıştı. Tavigan'ın bunu duymasından endişe edenler vardı. Ah, Tavigan! Tavigan yönetimi duyarsa uğraşırdık. Sonuçta 4 Yaratıcı mevzu bahis iken başka insanlar ilah ilan edilemezdi. Lussamus ise bir kişiyi değil üç kişiyi birden ilan etmişti. Ne büyük saçmalıktı! Bu durum toparlanmalıydı. Abrek'den kurtulacaktım ama zamanı vardı. O zaman gelesiye kadar dişimi sıkmam şarttı.
Kapım tıklandığında gel sesimle içeri Elbruz girmişti. Kumral saçları, mavi gözleri vardı. Başını saygıyla eğdikten sonra gülümsemiştim. Elbruz bu sarayda yaptığım en doğru seçimlerden birisiydi. Haksızlık görmüş, yeteneği değerlendirilemeyen birisiydi. Benim sayemde yükselmiş, Senato içinde kendine yer bulmuştu. Ayrıca Nesenni ile evlenmesini sağlayarak Nesenni'yi benim adıma kontrol etmesini sağlamıştım. Bu evlilik kısa süreli bir evlilik olacaktı. İkimizin planı buydu. Onun senatoya girmeye ihtiyacı vardı, benim de Nesenni'yi kontrol edecek birine. İkimizde birbirimizin bu ihtiyacını karşılıyorduk. Mantıklı bir ilişkiydi.
Elbruz koltuğa oturduktan sonra "Kraliçem, sanırım uygun bir zamanda gelmedim." dedi. Ses tonu oldukça içtendi.
"Hayır, zamanında geldin. İncelemelerim bitmişti. Konuş, seni dinliyorum." dedim.
"Öncelikle her şey arzu ettiğiniz gibi gidiyor. Nesenni beni kendi tarafında sanıyor, aklındaki planları sırayla açıklıyor. Arada Venira'yı da katıyor."
"Hala bebek olayına takılmıyor, değil mi?"
Gülerek "Takılmıyor ve ilaçların farkında değil." dedi.
"Ondan bir bebeğin olmamalı, Elbruz. Yoksa gelecek planlarımız bozulur. Benim çocuklarım dışımda bir Cupuer soyu olmamalı."
"Prenses Venira, ne olacak? Onun da evlenmesini sağlayamaz mısınız?"
"Keşke bunu yapabilsem, Elbruz ama Abrek Venira'ya daha düşkün. Onun evlenmesini istemiyor, hayatındaki tek erkek o olsun istiyor. Gerçi Venira'nın da evlenmeye dair bir isteği yok. Kardeşine kendisini adamış durumda."
"Nesenni'nin Ana Kraliçe olduğunu söylüyoruz ama Prenses Venira Ana Kraliçe değil mi?"
"Değil! O aptal yönetmekten ne anlasın, Elbruz? Onun anladığı tek şey Abrek'i bir bebek gibi bakmak, onu onaylamak. Budala! Bir başkasının gölgesinde olmaktan bu kadar nasıl mutlu olabilir, anlamıyorum."
Elbruz bana şaşkınca bakıyordu. Venira'ya olan hislerimin kökenini bilmiyordu. Anlatma ihtiyacı duymamıştım, o da bana sormamıştı. Fakat arada böyle çıkışlarım olunca şaşırıyordu."Bazen beni çok şaşırtıyorsunuz. Prenses Venira'da sizden aynı şekilde hoşlanmıyor. Özel sohbetlerimizde nefretini göstermekten çekinmiyor."
"Ateş olsa kendi düştüğü yeri yakar o ama ben koca bir ülkeyi yakarım, onun ruhu duymaz. Şaşırtmıyor beni. Gerçi onun sevip sevmemesine muhtaç değilim. Kendi başıma ayakta durabildiğim için ona ihtiyacım yok.
"Size karşıt olanlar, Prenses Venira'nın çevresinde toplanmaya çok müsait. Planlarımız için bu duruma bir el atmamız şart."
"Haklısın. Senato içinde Venira çoğunluğu elde etmemeli." diye mırıldandım. Arkama yaslandım. Bir şeyler olmalıydı. Aklıma gelen fikirle gülümseyerek Elbruz'a baktım. "Neden bu Venira ve onu sevenlerin vergi durumlarını araştırmıyorsun? Hatta Venira'nın itibarı da biraz zedelenebilir. Onu sevenleri bu ufak suçlarını görmezlikten gelmesi hiç hoş olmaz."
"Elbette olabilir. Onun tarafında olanların mutlaka bu suça karıştığına inanıyorum. Sizi destekleyenler bu sarayda yeniliğin olmasını isteyen kesim. Prenses'in tarafındakiler ise gelenekçiler. Onlar eski düzenin bozulmasından rahatsızlar, pis işleri olduğu için eski düzen devam etsin istiyorlar."
"Onlara yapacağımız ufak saldırı sayesinde senatör olmayı hakkeden birkaç asil senatoya girmiş olur. Gerçekten anlamıyorum. Neden yetenekli insanlar hakkettikleri konumlarda değiller? Yolsuzlukla adaletsizlikle nasıl gelişebiliriz? Benim gibi azatlıktan gelme birisi bile bunu sorguluyorsa seni hiç düşünemiyorum."
Mahcup bir ifadeyle bana baktı, başını eğdi."Hanımefendi, lütfen kendinizi küçümsemeyin. Siz birçok asilden daha zeki, daha yeteneklisiniz."
"Bunu diğerlerine de söyle, tepkileri ne olur acaba? Azatlık Kraliçesi, Azatlıktan Gelen sözlerine o kadar alıştım ki sana anlatamam. Kendimi küçümsemiyorum aksine gerçeği söylüyorum."
"Bence her şey yenilendiğinde bu sınıfsal düzenlemeyi gözden geçirmeliyiz. Azatlık olup yeteneği olan çok insan var."
"Bu benim hep aklımda, Elburz. Azatlık veya köle olup hakkettiği değeri göremeyen çok insan var. Ben bunu da bozmak istiyorum."
"Yapacağınıza dair kuşkum yok."
"Bana inanıyorsun bu hoş ama icraat görmemiz şart. Yarınki toplantıda senden istediğim ilk şey azatlıklar ve köleler için kurulacak olan eğitim birimleri için bana destek çıkılması için senatörleri ayarlaman. Venira ve taraftarları hayır diyecek. Sen de hayır diyebilirsin, pek sevgili karınla aran bozulmasın ama Senato çoğunluğu benden yana olursa iyi olur."
"Hemen gerekli yerlere ulaşacağım, şüphe etmeyin."
"Bu ülkeye sadık ve düzgün insanlar gerekli. Cupuerler başa geçti, her şey iyiydi. Fakat zaman içinde çürüdüler. Şimdi Lussamus inkaz olmadan bu gidişata dur dememiz şart. Doğumuzda Saevthas var. Sinsi bir yılan gibi bekliyor. Ztin ve Naymahaen de sınırlarını büyütmek isteyecektir."
"Dost gözüksek bile düşüşümüzden pay almak isteyebilirler. Korkularınız yersiz değil, sizi çok iyi anlıyorum. Şunu da biliyorum. Sizinle beraber birçok Lussamuslu bu ülkenin çöküşüne izin vermeyecektir."
"Cupuerler gittiği zaman bu ülke aydınlığa çıkacak. Bunu başaracağımız için çok mutlu olacağım." dedim.
Elbruz ile konuşmak güzel olmuştu. Yetenekli ve zeki insanları seviyordum. Küçük sorunları çözüyorduk ve düşmanlarımıza karşı hamleler yapabiliyorduk. Sarayda kraliçeyim diye düşmanlarıma saldırmamazlık yapmayacaktım. Düşmanlarım çoktu, tacımı korumak zorundaydım. Hayat devam ediyordu. Ben yaşıyordum. Bu sarayda sadece kendi canımı değil çocuklarımın da canını korumak zorundaydım. Çevremdeki insanlara güvenemiyordum. Beni sevmeyenler evlatlarımı da sevmezlerdi. Bundan kuşkum yoktu. Bir şekilde onlara da saldırmak isteyen olurdu. Kim koruyacaktı? Deli Abrek mi yoksa Abrek'i büyütmek yerine bebek muamelesi yapan budala ablaları mı? Hiçbiri yapamazdı. Ben korurdum.
Yemek öncesi Kaveh'in bana verdiği gümüş yüzüğü sandığımdan çıkarmıştım. Yüzüğü büyük bir gayretle saklıyordum. Gelen mektuplarına rağmen onunla olan bağımdan kopamamıştım. Beni sildiğini, bir hatıra olarak kaldığımı söylese bile olmuyordu. Bir başkasını bile sevmek mümkün değildi. O benim yerime bir başkasını kolayca sevmişti ama ben bunu yapamazdım. Yalnızlığa mahkum olmaya razıydım. Abrek yakın zamanda ölecekti ve ben kendi başıma kalacaktım. Ömür boyu süren bir yalnızlığa mahkumdum. Verdiğimiz sözler bambaşka iken şu an geldiğimiz noktaya inanamıyordum. Yüzüğü avucumda bastırdım, dudaklarımı ısırdım. İçimdeki acıyı yüzük birl bastıramamıştı. Kaveh! Sen benim yerime başka kadınları sevebilir, koyabilirsin ama ben bunu yapamam. Yerine kimseyi sevemem.
Yüzüğü yerine koyduktan sonra kendimi toparlamıştım. Bu kadar acı çekmek yeterdi, şimdi o güçlü kadın Tamerin olmalıydım. Zayıf yanım vardı benim de. Kaveh hassas noktamdı. O noktamdan vurulduğum zaman aciz olabiliyordum. Kendimi toparladığım zaman her şey daha iyi oluyordu. Ben burada yaşıyordum, bu saray benim evimdi. Hayaller kuramazdım. Tahtım ve tacım beni mutlu etmeliydi. Yaşayamadığım mutlulukları düşünüp duramazdım. Boğazımda hıçkırıklara dönüşmesine izin veremezdim. Elimdekilerle yetinecektim. Bir parça mutlulukla kendimi oyalayacaktım.
Akşam yemeğinde sessiz kalmıştım. Günün yorgunluğu üstümde iken Venira ve Abrek'in şımarık tavırlarına takılacak durumda değildim. Ruhen ve bedenen yorgundum. Erken ayrılmak istediğimde Abrek buna bozulmuştu ama inatlaşma sonucu odama çekilmiştim. Geceliğimi giydikten sonra masada duran sürahi ve bardak gözüme çarpmıştı. Bu oyun hep aynı şekilde başlıyordu sanırım. Ne zaman bunu görsem zihnimin bulandığını anlıyordum. Abrek'in bunu üstümde denediği ilk gece kristal sürahiden su içtiğim aklıma geldiği için olmalıydı. Esthere bu oyunu bozamamıştı, güçlü bir büyücü desteğinin varlığı olduğu içindi. Şimdi Abrek bu odadan içeri girecekti. Onu Kaveh ile görecektim. Bugün yaşananlarla beraber kendimi kontrol etmem zor olacaktı.
Kapı aralandı, içeriye kabusum girmişti. Keşke Abrek olsaydı, keşke zihnime böyle bir acı vermeseydi. Beni cezalandırıyordu, içimdeki canavarı terbiye ediyordu. Onun sözleri buydu. Oysa asıl canavar kendisiydi. Kaveh'e kusursuz olarak yansıtıyordu, sanki karşımdaydı. Benim için bu saraya gelmişti. Sadece onu o yapan yara izi yüzünde yoktu."Kaveh!" diye fısıldadım. Gerçeği bilsem bile bir yanım onun gerçekten Kaveh olduğunu söylüyordu.
Abrek kollarını iki yana açıp "Seni çok özledim, Tamerin!" dedi. Ayağa kalktım, yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Tam karşısında durmuştum."Sen beni özlemedin mi?"
Yavaşça onun yüzüne dokundum, kendimi kaybetmemem lazımdı. Kaybedersem olacaklar berbattı. Bunu bir keresinde yaşamıştım. Bu oda benim mezarım olmuştu, çığlıklarıma cevap verilmemişti."Seni özlemedim. Sen kendine orada hayat kurdun, ben de burada kendime hayat kurdum. Unuttun mu?"
"Ben seni hep sevdim, hep seveceğim. Bak, senin için geldim. Khahra'da her şeyimi bıraktım, sevgilime koştum."
"Yalancısın!" dedim. Gözlerim dolmuştu. Karşımda bu kadar kolay yalan söyleyemezdi! Bunu bana yapmaya hakkı yoktu.
"Sana olan sevgimi inkar mı ediyorsun? Hani beni seviyordun, hani bana aşıktın?"
Yaşlarım yanaklarımdan süzülürken gerçeklik algımı kaybetmek üzereydim ama şu an içimden geçen her şeyi söylemek çok iyi geliyordu."Sen bir yalancısın. Asla benim aşkımı hakketmediğini kanıtlıyorsun ama ben hala..." dedim. Ağzımı kapattım.
"Hala ne?" dedi donuk bir şekilde.
"Seviyorum. Her şeye rağmen senden vazgeçemiyorum. Keşke bunu yapabilseydim. Keşke seni sevmekten vazgeçebilseydim ama yapamıyorum. Tacım olsa ne fayda beni mutlu etmedikçe? Ağır bir yüksün. Kalbimde taşıdığım bir yük. Benim ruhumu boğan, beni çürüten bir yara. Ne kadar acı bu, biliyor musun?"
"Tamerin, bu söylediklerine inanmak güç." dedi. Geri geri yürümüştü. Şaşkın bakışları benim üzerimdeydi."Benden vazgeçmişsin bunu göremiyor musun?"
"Vazgeçmek bu kadar kolay olamaz."
"Seni Abrek ile mutlusun sanıyordum. Asıl sen kendine bak. Beni suçluyorsun ama kendi yaptıklarını görmüyorsun."
Gözlerimi kapadım. Bu oyun artık bitmeliydi. Kendimi kaybediyordum, kontrol elimden kayıp gidiyordu. Ona bakarak "Haklısın, ben suçluyum. Her şeyin suçlusu benim. Günah keçisi olmaya alıştım." dedim. Öfkeyle onu itmiş, odadan çıkmıştım.
Başım çatlarcasına ağrırken etraf bulanıklaşıyordu. Çevreme bakarken her yer oynuyor gibiydi. Bu zehrin etkilerinden biriydi. Yalpalaya yalpalaya Venira'nın odasına gittim. Normalde ondan asla yardım istemezdim. Fakat şu an aşırı derece zor durumdaydım. Kapıya yavaşça vurdum. Açılmamıştı. Bir kez daha vurdum ama duyduğum tek şey ayak sesleriydi. Kapının ardındaydı ama açmıyordu. Bu sefer yumrukladım. Kapı açılmıştı. Venira karşımdaydı. Yüzü soğuk ve mesafeliydi.
"Bana yardım et, Venira. Lütfen şu zehri kusmamı sağla." dedim.
Venira "Her zamanki oyunu mu oynuyorsunuz? O zaman buradan git, Tamerin. Sana yardım ederek Abrek'i karşıma alamam."
Gözlerimi kısıp ona baktım."Sen nefret dolu bir kaltaksın, biliyor musun?" dedim. Onun mavi gözleri irileşirken söylediğimden pişman değildim. "İçin çürümüş senin. Zalime dur demeyen zalimle ortak olur."
"Bu sözlerin boşa! Git, odana ve bunun bitmesini bekle. Diğer gecelerde bunu yaptın, neden bu gece geldin?"
"Zor durumdayım, anla!" dedim dişlerimi sıkarak. Koridora bakınca ayak seslerini duyar gibi olmuştum. Abrek böyleydi. İlk başta benim kaçmamı beklerdi sonra yakalardı. Onun için bir avdım.
"Git, Tamerin! Başıma bela olma." dedi. Kapıyı sertçe kapatmıştı. Ben ise bir şey demedim.
Kendimi koşmaya zorladım. Diğer gecelerde yatak odama geri dönerdim ama bu sefer dönemezdim. Zehir bedenimde iken gerçekliği kaybetmem çok açıktı. Çaresizlikle Elinda'nın odasına gidecektim. O beni korurdu. Mutlaka yardım ederdi. Bu sarayda sakince yaşamını sürdürüyordu, bana yakın birisiydi. Eski kralın eşi olması nedeniyle büyük saygı görürdü. Ana Kraliçe makamı ona teklif edilmişti ama o istememişti. Bunun yerine sarayda kalmayı istemişti, kimsenin itirazı olmamıştı. Ailesine öfkeliydi, onlara geri dönmek istemiyordu.
Kapısına geldiğimde yumrukladım. Korku bedenimi ele geçirmişti, titriyordum. Başım çatlıyordu, Abrek'in beni yakalayacağına dair korkum artıyordu. Kapı açılmıştı. Elinda şaşkındı."Ne oldu, Tamerin?" dedi.
"Lütfen beni içeri al." diye fısıldadım. Kafasını salladı, kapıyı açıp içeri girmemi sağladı.
Kendimi odaya atmıştım. Elinda kapıyı kapatmıştı, ben ise banyoya koştum. Sonra kustum. O zehirden kurtulabilmek adına elimden geleni yapmıştım. Kusunca bir nebze rahatlıyordum. Gerçeklik algım geri geliyordu. Ben kusarken Elinda çok yardımcı olmuştu. Hiçbir şey sormadan yardım etmişti. Saçlarımı tutmuştu, kirlenen geceliğim yerine başka bir gecelik vermişti. Şimdi bir miktar iyiydim. Kendime gelmişti soğuk suyla yüzümü yıkayınca.
Odaya geçtiğimizde Elinda merakla bana bakıyordu. "Ne oldu, Tamerin?" dedi.
"Abrek beni zehirledi. Doğrusu üstümde bir ilaç deniyor. Bu ilaçla Abrek görünmek istediği kişiye bürünüyor, bana acı çektiriyor." dedim. Elimi karnımın üstüne koydum. Canım acıyordu.
"Bu bir ilaç değil, bir büyü. Ah, çok korkunç."
"Ben alıştım, Elinda. Fakat bu gece işler kontrolden çıktı. Kendimi kaybetmemek adına ondan kaçtım. Beni burada bulacağını sanmıyorum."
"Bulsa bile göndermem! Delirmiş." dedi öfkeyle. Kollarını kavuşturmuştu, kaşları ise çatıktı."Venira ve Nesenni biliyor mu?"
"Bilseler bir şey fark etmiyor. Kardeşlerini kaybetmemek adına göz yumuyorlar. Onlara göre Abrek ne yapsa yeridir sonuçta kral."
"Cupuer soyu gerçekten deli bir soy. Delilik onların yazılı olmayan bir kuralı. Korkunç, çok korkunç!"
"Korkunç olabilir ama adalet her daim vardır, Elinda. Gün gelecek bu yaptıklarının bedelini ödeyecek. Kim daha deliymiş, öğrenecekler. Buna söz veriyorum."
"Bu düzen böyle gitmez, bundan eminim. Kimse bir delinin bizi yönetmesine izin vermez. Hadi, canım. Şimdi uyu. Kendini toparla. Evlatlarının sana ihtiyacı var."
"Uyumak ihtiyacım olan bir şey ama buraya gelecek diye korkuyorum."
Gülerek "Hiç korkma, ben varım. Hadi, uyu Tamerin." dedi.
Ben yatağında uyurken o koltuğa geçmişti. Elinda çok anaç birisiydi. Benden sekiz yaş büyüktü ama onu zaman zaman annem olarak görmeyi seviyordum. Yanında kendimi güvende hissediyordum. O da sık sık sen benim kızımsın diye şakalar yapıyordu. Belki bir gün evlenirdi, çocukları olurdu. Hala yaşı gençti. Güzel bir kadındı. Seveceği ve sevileceği bir adamla olmasını istiyordum. Kaderlerimiz bu noktada benzemesindi. O, ömrü boyunca yalnız kalmasındı. Çocukları olsundu, mutlu bir aile hayatı yaşasındı. Elinda anne olmayı hakkeden bir kadındı. Belki de Fırtına Tanrısı ona böyle bir mutluluğu verirdi.
Uyandığım zaman Elinda odada değildi. Vakit ise epey geç olmuştu. Eyvah diye mırıldandım. Senatoya gidememiştim, planımı uygulayamamıştım. Elimi alnıma vurdum. Başım ise çok fena ağrıyordu. Halsizlikten ölüyor olabilirdim ama kalkmam lazımdı. Ben çökersem bu saraya ne olurdu? Koca bir kaos! Kimse benim gibi yürütemiyordu. Beceriksiz prenseslerle deli bir kral bu sarayı birbirine katardı. Yokluğumda düzeni bozmalarına izin veremezdim. Dün gece geride kalmıştı, bedenim hala acı çekiyordu ama ayakta kalmalıydım. Yoluma devam etmeliydim.
Odadan çıkıp kendi odama geldim. Güzel bir banyo sonrası giyinmiştim. En sevdiğim renk olan kırmızı bedenimle buluşmuştu. Bacaklarımda yırtmaçlar vardı, omuz kısmında gümüş zincirler sarkıyordu. Siyah saçlarım açıktı, yakut bir taç tamamlıyordu. Yakut küpelerimi kulağıma taktıktan sonra hazır olmuştum. Boynuma yasemin kokusunu sürerken kapı açılmış, içeri Abrek girmişti. Gerçek bir kral gibi gözüküyordu. Siyah ceketi iliklenmişti, sırma iplerle işliydi. Sarı saçlarında ise çok sevdiği defne tacı vardı. Beni görünce tek kaşını kaldırmıştı. "Bakıyorum, odamızın yerini hatırladın. Sayende azarlandım, utandırıldım Tamerin. Elinda bana kızdı. Onu nasıl oynadığımız oyuna dahil edersin?"
"Bu bir oyun muydu?" dedim. Şişeyi bırakıp ayağa kalktım. Abrek'in karşısına geçtim."Önceden cezalandırma diyordun."
"Cezalandırıldın, haklısın. Kral'ına itaatsiz davrandın, bu nedenle yaptım. Merhametli yanımı görüyorsun."
"Merhamet kelimesi ağzında o kadar çirkin duruyor ki sana anlatamam. Yazık! Sen bir zavallısın, bir hiçsin. Çevrendekiler seni dünyanın en önemli insanı gibi büyüttü ama gerçek şu. Sen bir zavallısın."
Abrek sinirle kolumu tuttu, beni kendisine çekti."Ben bu ülkedeki en önemli insanım, Tamerin. Bunu çok iyi biliyorsun. Ben olmasaydım bu şekilde giyinebilir miydin? Hayır! Ben varım diye sen de varsın."
Gülümseyerek "Olmasaydın daha mutlu bir hayatım olacağı için kendi kendine deliriyorsun. Mutsuzluğuna beni de sürüklüyorsun." dedim.
"Beni kışkırtma!"
"Ne yapacaksın? Beni kimsesiz sanmaktan vazgeç, budala! Ben kimsesiz değilim, kendi kendime yeterim. Senin gölgene sığınacağıma kendi ayaklarım üstünde dururum." dedim. Kolumu çekmiştim. Abrek sinirle bana bakarken yapmacık bir şekilde dizlerimi kırdım, hafifçe eğildim. Başımı ise asla eğmemiştim."Kralıma sevgilerle!"
Odadan çıkarken oldukça rahattım. İçimdeki zehri kusuyordum. Normal bir çift olsaydık ayrılırdık. Fakat bir anormaldik. Abrek tüm hakaretlerime rağmen benimle beraberdi. Beni gözünde kusursuz olarak görüyordu. Kendisi bana laf söylese bile kusursuz olduğuma dair inancı değişmiyordu. Ona göre ben onun kaderiydim. Ah, zavallı şey! Çocuk iken geçirdiği hastalıkta ölseydi daha iyi olurmuş onun için. Aslında herkesin kaderi değişirdi. O zaman nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum. Kaveh ile olabilir miydim? Olurdum herhalde. Aramızda engeller olmadan aşkımızı yaşardık. Başka bir düştü, tatlı ve imkansız.
İkizlerin yanına geldiğimde hemen bana yapışmışlardı. Onlarla vakit geçirmek iyi gelecekti. Üstelik ne yaptıklarını merak ediyordum. Onların yanında iken Kraliçe Tamerin olduğumu unutuyor, Tamerin oluyordum. Onların saf masumiyetinin beni kutsadığını düşünüyordum. Onlar için canımı çekinmeden verirdim. Onlar olmasaydı bu sarayda nasıl dayanırdım? Şunu söylemeliydim. İlk başlarda onları sevemeyeceğime dair korkum vardı. Çünkü Abrek'in kanını taşıyorlardı. Fakat bu korkunun yersizliğini görmüştüm. Babaları Abrek ise ben anneleriydim. Benim kanımı da taşıyorlardı, benden bir parçalardı. Bu hasta düşünceye kapılmak büyük bir hataydı.
Ben onlarla oynarken kapı tıklanmıştı, gel sesimle içeri Venira girmişti. Onu görünce tek kaşımı kaldırmıştım. "Neden geldin?" dedim.
Venira "İkizleri görmek için geldim." dedi. Oturduğum yerden kalktım, karşısına geçtim.
"Aman ne kadar tatlısın. Venira Hala olmayı çok seviyorsun, o kadar seviyorsun ki arkamdan çıkardığın dedikoduları unutuyorsun."
"Tamerin!"
Venira'nın sesini taklit ederek "Onların kanı tamamen Abrek'in kanı. Pis bir azatlığın kanını taşıyor olamazlar, onlar da bunun farkında olacak ve bu kanı reddedecekler!" dedim. Venira'nın dudakları incelmişti.
"Taklidimi çıkarma!"
"Takıldığın tek şey taklit, eh senin gibi birisinden bu beklenirdi. Oysa ettiğin lafların çirkinliği ortada. Aramızdaki nefret derinleştikçe seviyeni düşürdün. Sen prenses olmakla gurur duyarsın ama tavırların gösteriyor ki asillik kanla gelen bir makamdan ibaret değilmiş."
"Senin de arkamdan söylediklerin çok belli. Budala kelimesini ağzından düşürmüyormuşsun."
"Bazıları gibi gerçekleri söylememe gibi huyum yok. Kalbimden ne geçiyorsa dilime o yansıyor."
"Çekil önümden, çocuklarla ilgileneyim." dedi. Sağa hamle yapacak iken önünde durmuştum."Tamerin, çekil dedim."
"Onları sevmeye hakkın yok. Beni çocukların annesi olarak görmüyorsun, benden nefret ediyorsun ve benim çocuklarımı sevdiğini söylüyorsun. Bu çelişkidir. Şimdi git buradan."
"Tamerin, canımı sıkma!"
"Sen benimkisini yeterince sıkıyorsun ama sabrediyorum. Gitmesi gereken asıl kişi sensin. Beni sevmeyen benim evlatlarımı da sevmez. Benim çocuklarım onlar, tamamen Abrek'in değil."
"Onlar Cupuer kanı taşıyor, bu zoruna gidiyorsa bir şey yapamam."
"Belki bir gün bu Cupuer kanına lanet edecekler, ne dersin? Belki bir gün sen de bu kana lanet edersin."
"Onlar da benim gibi bir Cupuer olmaktan gurur duyacaktır. Bundan hiç kuşkum yok. Asıl sen kendine üzül."
"Ben kendime üzülmem, başkalarını üzmeyi tercih ederim." dedim. Elimi kaldırıp kapıyı işaret ettim."Defol bu odadan ve evlatlarımdan uzak dur. Onlara yapmacık sevginle yaklaşamayacaksın. Beni sevmiş olsaydın çocukların kanı, soyu hakkında atıp tutmazdın. Bu sözleri söyle, beni çocuklar üzerinde yok say sonra onları çok seviyorum de. Ah, ne kadar harika!"
"Yaratıcılara yeminim olsun, çok yakında hakkettiğini yaşayacaksın. Çocukların bile senin ne kadar kötü kalpli olduğunu bilecek, anlayacaklar."
Kafamı hafifçe salladım, alaycı bir gülümsemeyle baktım."Venira Hala olarak onlara çok iyi bakacağına dair kuşkum yok. Abrek'i delirtmeyi başardın ablanla, sıra benim çocuklarımda olmayacak. Hadi, git buradan. Çok çocuk seveceksen bir tane doğur, iyi gelir. Bak, ben iki tane yaptım."
Venira kıpkırmızı kesilirken öfkeyle solumuştu. Bir şey diyemeden arkasını dönüp gitmişti.Ben ise arkasından gülmüştüm. Beni bu halde iken bile güldürüyordu. Kaşınmıştı, git dememe rağmen gitmemişti. İkizlerimi sevdiği koca bir yalandı. Annesinden nefret ettiği çocukları gerçekten sevebilir miydi? Hayır! Sırf çıkar için onların peşinde koşuyordu. Çıkarı basitti. Kraliyet tahtına yakın olmak. Unuttuğu şey ise bendim. Ben yaşadığım sürece pis ellerini evlatlarımın üstüne koyamayacaktı, izin vermeyecektim. Abrek'i kullanarak yaklaşabilirdi ama Abrek'in de sonu yaklaşıyordu. Cupuer devri bitecekti.
İkizlerle biraz daha oynadıktan sonra onların yanından ayrıldım. Kendimi iyileştirmiştim. İkizler, benim ilaçlarımdı. Şifayı onlarda bulduktan sonra çalışma odama geçmiştim. Masanın üstü kalabalıktı. Derin bir nefes aldıktan sonra tek tek masamın üstünde birikenleri okumaya başladım. İnsanlar kime ileteceğini çok iyi biliyorlardı. Abrek iletilmiyordu çünkü ilgisi azdı. Onun ilgisi hep av üzerineydi. Gerçi tamamen av dememeliydim. Eğlence demem uygun olurdu. Onun bakmadığı işlere baka baka kendimi geliştiriyordum.
Kapım tıklandı gel dememle içeri Elbruz girdi. Şükürler olsun dedikten sonra oturmuştu. Elimdeki kağıdı bırakıp ona gülümsedim. "Özür dilerim, bugün senatoya katılamadım." dedim.
Elbruz "Özür dilemenize gerek yok, hanımefendi.Sizin iyi olmanız yeterli."
"Senatoda bugün ne oldu? Yokluğumda bir şeyler umarım fırsat bilinmemiştir."
"Her şey kontrol altındaydı, şüpheniz olmasın."
"Zor bir gece geçirdiğim için birkaç gün planlarımız için ara verelim. Kendimi toparlamadan harekete geçmek istemiyorum."
"Arzu ettiğiniz gibi olsun. Bu süre zarfında planlarımızı sağlamlaştıracağım."
"Yokluğum hakkında Kral ne dedi?"
"Rahatsız olduğunuzdan dolayı katılamadığınızı belirtti."
"Her zamanki gibi aynı şeyi söylemiş. Ne diyebilirim ki?" dedim. Ona gülümseyerek bakarken onun bakışlarında üzüntü vardı.
Geçen birkaç gün boyunca kendimi toparlamaya çalışmıştım. Esthere'ye beni koruyacak bir karışım yapmaya çalışacağını söylemişti. Durduramıyordu, bunu engellemek istiyordu ama başarısızdı. Yine de yılmayacaktım. Hiçbir şey beni durdurmaya yetemezdi. Abrek'in hasta oyunları olsundu, eğlensindi. Son gülen ben olacaktım. Sonunu getirdiğim zaman vereceği tepkiyi merak ediyordum. Ayaklarıma kapanıp ölecekti, acı çeke çeke ayrılacaktı bu yaşamdan. Bana ettiklerinin karşılığını bu şekilde alacaktı. Çok sevdiği ablalarının sonunu duyup dehşete düşerek ölecekti. Hakkediyordu. Cupuer kardeşler, her şeyi hakkediyordu. Cupuer Prensesleri bir deliyi başa geçirdiği için bedel ödeyecekti, Abrek ise hayatımı zehir ettiği içindi.
Gainaz ile babamın Omae'deki evinde buluşmuştum. Ailemle mesafeliydim ama düşmanlarımın onları kullanmasına izin vermeyecek kadar tedbirli davranmak zorundaydım. Bu nedenle evlerini bizzat ben seçmiş, tüm eşyalarını almıştım. Babam bu konuda beni tehdit edemiyordu, cürret edemezdi. Bir keresinde buna kalkıştığında onu korkutmuştum. Onun gibi zorbalar en ufak şeyde korkardı. Sözde zorbalardı sonuçta. Her ne kadar kızım olduğun için yanındayım dese de söyledikleri anlamsızdı. Onun kızı olsaydım başıma bunlar gelmezdi. Bir baba her daim evladının mutluluğunu düşünürdü. Kendisi mutsuz olsa bile evladı için çabalardı. Babam ise kendi mutluluğu için beni ateşe itmekten çekinmemişti.
Annem güler yüzle bana şerbet uzatmıştı, teşekkürler deyip almıştım. Sonra şerbeti Gainaz'a vermişti. Babam merakla bana ve Gainaz'a bakıyordu. Merakla "Evet, neler oluyor?" dedi.
Gainaz "Ne olmasını isterdin, Zayluk?"
"Kızımın kraliçe olmasını!" dedi hırsla.
"Ben kraliçe olursam senin kızın olduğun için olmayacağım, sen bundan fayda da görmeyeceksin." dedim. Babam homurdanmıştı. "Neler olduğuna gelince Abrek iyice kontrolden çıkıyor ve bu halleri gittikçe tüm Omae'ye yayılıyor. Bizzat yaydıran ise benim adamlarım."
Gainaz "Ayrıca Kraliçemizin desteği ile kölelerden ve azatlıklardan oluşan askeri birliğimiz güçleniyor. Zamanı geldiğinde yapacağımız baskınla sarayı ele geçireceğimize dair inancım yüksek."
"Bizimle beraber olan asillerle de iletişimdeyim, onların da desteği olacak. Sonra ben başa geçeceğim. Ülke daha huzurlu bir yer olacak."
Babam coşkuyla "Herkes Azatlık Kraliçesi diye bağıracak, seninle gurur duyacaklar." dedi.
"Azatlık Kraliçesi. Bana hakaret olarak söylenen bu söz benim için büyük bir onur."
Gainaz "Kral kesinlikle ölecek. Peki Cupuer Prensesleri ne olacak?"
"Nesenni oda hapsinde kalabilir, onun bir zararı yok ama Venira ölmeli." dedim. Geçen gece yaşadığım olay aklımdaydı. Her yardım çığlığımda hakketmişsindir diye bakan bakışları unutmak mümkün değildi.Üstelik geçmişte o da beni öldürmeye çalışmıştı."Kesinlikle o cadı ölmeli."
"Prenses Venira'ya olan nefretiniz beni ürpertiyor."
"Bunu hakkediyor, Gainaz. Prenses Venira, Abrek'in ölümünden sonra asla boş durmaz. Oğlumu benden koparıp kral etmeye çalışacak kadar deli. Düşmanlarımın onun çevresine toplanmasına izin veremem."
"Olası bir güç savaşı yaşanması mümkün, endişeleriniz oldukça yerinde. Bu nedenle Prenses Venira hakkında da dedikoduları artıracağım. İnsanlar şu an Kral'dan nefret ediyor, Cupuer Prensesleri'ne karşı soğuk, nefretleri keskin değil. En ufak bir şeyde yumuşarlar."
"Nefret etsinler, Gainaz! O prenseslerin ne kadar aciz olduğu görülsün. Venira'nın ne kadar basiretsiz olduğu, Nesenni'nin tek derdinin makam olduğu anlaşılsın."
"Kuşkunuz olmasın, halkımız da öyle görecekler."
Arkama yaslandım, şerbetimi yudumladım."Zavallı olmalarını istiyorum. Tüm bu yaşananların bedellerini ödemelerini. Onlar her daim daha kötüsünü hakkediyor. Bana ve bu insanlara ettikleri zulüm sona ermeli."
Babam "Senin saltanatında her şey iyi olacaktır ama varisin kim olacak, Tamerin? Bunu düşündün mü?"
"Varis mi? Bu konuyu düşünmeye gerek var mı?"
Gainaz ellerindeki yüzüklere bakarak "Düşünmemiz şart, hanımım. İkizlerin şu durumda olmayacağı çok açık." dedi.
"Ne?"
"İnsanlar Cupuer dönemi bitsin istiyor iken bir Cupuer çocuğunun başa geçmesine izin vereceklerini sanmıyorum. Eğer böyle bir niyetiniz varsa sizi de başlarında istemeyecektir. Evet, sizin soyunuz istenir ama Cupuer kanı taşınması hoş olmaz."
"Onlar benim çocuklarım!" dedim dişlerimi sıkarak.
"Sinirlenmeyin, sinirlenmeyin. Bu konuyu düşünmek için çok erken. Yaşınız oldukça genç, zamanın ne getireceği belli olmaz."
"Kesinlikle! Fakat şunu unutuyorsun. Benim adım Tamerin'luz Cupuer. Bu soyadı taşıyorum."
Gainaz'ın yüz ifadesi yumuşamıştı, daha babacan bir ifadeyle bana bakıyordu.Bakışları içten ve samimiydi. "Sen o kanı taşımıyorsun, o kanı taşıdığın için kraliçe olmayacaksın. Sen insanların seçtiği kraliçesin. Onların kalplerine dokunan, onların benimsediği bir kraliçe. Bu nedenle taşıdığın soyad asla önemli olmayacak."
"Seçilmiş Kraliçe." diye mırıldandım.
"Evet, Lussamus halkının seçtiği hükümdar. Oztavin bile böyle kudrete ulaşamamış iken kendini asla olumsuzluğa kapılma."
"Haklısın. Bu yolda yürürken yanımda olan insanları unutmamam lazım. Beni ben olduğum gibi kabul edenler." dedim. Aklıma gelen sevgi sözleri gülümsememe neden olmuştu. Ne zaman sokağa insan çevrem kalabalık olurdu. İnsanların ilgisi başkaydı. Gainaz haklıydı, ben onların seçtiği kişiydim. "Bu gücü doğru kullanacağım."
"Bundan asla kuşkum yok.İlk zamanlarda endişelendim ama kendinizi mükemmel bir şekilde ispatladınız."
"Şunu bil, yanımda olduğun için mutluyum. Beraber harika işler başaracağız."
Gülümseyerek "Asla kuşkum yok, Kraliçe Tamerin." dedi.
Babamların evinden ayrıldığımda içim rahattı. Gainaz'a güveniyordum, söylediği şeyler her daim doğru çıkardı. Geleceğe yönelik uyarıları da olurdu, bugüne dair değerlendirmeleri de. İkizlerin veliahtlığı konusunu şu an için düşünmeyecektim. Canımı sıkan bir konu muydu, evet. Evlatlarım yaşayacaktı ama taht yolu onlara kapalı olacaktı. Bu durumda yeniden evlenmem söz konusuydu. En azından benim seçeceğim birisi olması şarttı. Baş ağrıtıcı bir konu. Ya hanedanlık kurmayacaktım ya da başka bir evlilik. Bilemiyordum. Zamana bırakacaktım. Her şeyin çözümü zamandı.
Saraya geri döndüğümde Abrek'in yemek boyuncaki sorgulamalarını duymazlıktan geldim. Ona göre sarayda kalmam gerekliydi, dışarısı tehlikeler doluydu. Hoş, ondan daha büyük tehlike var mıydı? Bunu diyecektim ama kendimi çok tutmuştum. Deliydi sonuçta. Sağlıklı bir insan olsaydı biraz olsun ciddiye alırdım. Deliyle deli olmamak lazımdı ama beni ezmesine de izin veremezdim. Buna göre davranıyordum.
Akşam ise Esthere'nin hazırladığı karışımı çaktırmadan içmiştim. Bu sefer bir hata olmayacaktı. Buna dair güvence vermişti. Uykuya dalmam hemen olmuştu, ruhum bedenimden uzaklaşmıştı. Bu sefer seçtiğim yeri Kaveh'in Omae'deki evi değildi, olmayacaktı. Son mektup sonrasında bu işkenceyi kendime yapamazdım. Onun seçmesini istemiştim ve seçmişti. Geldiğim yer muazzam diyebileceğim bir yerdi. Renk renk güller vardı, kokuları büyülüyordu. Mermerden yapılma Gazap Tanrısı'nın heykeli karşımdaydı. Güçlü, heybetliydi. Bir elinde kılıcı vardı, diğer elinde adaletini gösteren küresi. Heybeti karşısında büyülenmiş şekilde bakıyordum. Ona dokunmak, bu gücü hissetmek istiyordum. Garip bir çekimdi ama bu heykel beni kendisine çekiyordu. Yavaş adımlarla yürüdüm, heykelin kılıcına dokundum. İçime akan o güç, hoştu. Sanki bu güç beni koruyordu, bunu hissediyordum.
Tamerin sesiyle arkama döndüm. Karşımda Paiman vardı. Merakla bana bakarken gülümsedim. Kaveh ile benzer yanı ne diye sorsalar herhalde gülümsemeleri derdim. Kaveh, Paiman'dan daha esmerdi ama gülüşleri anımsatıyordu."Seni gördüğüme sevindim." dedim.
Paiman ahşap bankı göstererek "Oturalım mı?" dedi. Oturmuştuk. O ileriye bakarken ben ona bakıyordum. "Genelde Kaveh'in evinde buluşuyorduk, bugün ise seçimi bana bıraktın."
"Değişiklik iyidir. Burası neresi?"
"Sarayın gül bahçesi, annemin ve babamın en sevdiği bahçedir. Çeşit çeşit heykel bulunur."
"Güzelmiş. Anlat bakalım, nasıl gidiyor?"
Gülerek "Her şey yolunda." dedi. Sonra bana dönmüştü. Kahverengi gözleri üzerimdeydi."Tavsiyene uydum, kendi gücümü göstereceğim."
"Bunu yapacağını biliyordum. Sen istediğin zaman her şeyi yapacak güçte birisin."
"Kaveh'e gelince o da iyi. Hayatından memnun duruyor, şikayeti yok. Babamın abartılı ilgisine rağmen sınırını aşmıyor."
"Baban seçenek olarak Kaveh'i mi belirledi?"
"Evet. Bunu kabullenmek zor. Onca oyun oynadım, kontrol ettiğimi sandım, en sevdiğim kardeşimi kendime düşman ettim, onun yüzünde aşağılayıcı bir hatıra olan yaraya sebep oldum ama olmadı. Babam benim yerime onu tercih etmeye hazır."
"Saevthas Kralı Kaveh! Ne kadar harika bir isim." dedim alaycı bir şekilde.
Kaşlarını çatarak bana baktı."Sesindeki alaycılığa bakılırsa Kaveh'e kızgınsın. Ne oldu, ne yaptı sana?" dedi. Dudaklarımı ısırdım. Söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmıştım. O mektuplardan bahsetmem gerekli miydi? Mektupları yazmadığına emindim ama bilemiyordum. Belki de demem en iyisi olacaktı."Söyle, merak ediyorum."
"Kaveh'den bir şekilde bana mektuplar geldi. Kraliçe olduğumdan beri bana ulaştı, tüccarlar sayesinde yaptı. İlk başta inanmadım, yazamaz dedim ama o inatla aynı cümleleri yazdı. Bir gün Esthere'ye yazanın kim olduğunu görmesini istedim. Yaptığı büyüde zorlandı, malum senin sayende Kaveh'e ulaşamıyor. Fakat gördüğü şey arkası dönük halde mektubu yazan Kaveh oldu."
"Ne yazıyor?"
Gözlerimi kapatıp "Onu artık unutmam gerektiğini, bana dair sevgisinin sona erdiğini." diye fısıldadım.
"Kardeşime bak! Sana ulaşmanın açığını bulmuş ve bu mektupları yazması çok ilginç. Adın geçtiği zaman genellikle hissiz davranıyor ama gözlerinde buna dair zorluklar görürdüm. Şimdi senin anlattıklarına bakınca kardeşim düşündüğümden de intikam delisi çıktı diyorum. Benden intikam almak uğruna seni bile unutmuş, Tamerin!"
"Birbirimize verdiğimiz sözleri tutamayacak kadar alçakmış!"
"İstersen Kaveh'e bunu sorabilirim." diye mırıldandı. Hızla elini tuttum. Böyle bir şey yapmamalıydı.
"Sakın yapma!"
"Neden? ikimizin görüşmesinden haberi olmasın mı? Seni unutan bir adam karşı bu kadar zayıf olman acizlik değil mi?"
Kafamı iki yana salladım."Evet, acizlik ama onun peşinde olduğumu düşünmesin istiyorum."
"Ah, gururlu Tamerin! Kaveh bence de en başından beri senin gibi bir kadını hakketmiyordu. Budala herif."
"Keşke canımı bu kadar acıtmasaydı, keşke en başından söyleseydi. Bunu yaparak ne elde edecek?" dedim. Gözlerim dolmuştu, yanaklarımdan yaşlarım akmıştı.
Paiman yanağımdaki yaşı silmişti. Elinin tersiyle yavaşça yapmıştı. "O seni hakketmemiş. Onu sana karşı deli olacak şekilde âşık sanırdım ama onda bu aşkı taşıyacak yürek yokmuş. Bana olan hırsları senin silinmene neden olmuş."
"Dijan ile mutlusun. Madem mutluluğu o kadında buldu, olsun."
"Sen ne yapacaksın? Abrek'i hep öldüreceğinden söz ettin. Koca bir ömrü yalnız mı geçireceksin?"
Gülerek "Evet!" dedim. Paiman gözlerini kısıp bakmıştı, inanmıyor gibiydi."Şaka değil."
"Kaveh gibi bir adama değer mi, Tamerin? Bu yaşların sorumlusu yüzünden ömrünü heba etme. Sen de mutlu olmayı hakkediyorsun."
"Şimdi bir sonraki cümleni tahmin edeceğim, hiç zor olmayacak." dedim. Paiman bana gülümsemişti. Onun sesini taklit ederek "Mutluluk benimle, Tamerin!" dedim.
Gülerek "Tavigan'a gidip rahibe olmalıydın. Bu yetenekle harcanıyorsun." dedi.
"Bence hiç doğmamalıydım. Yaratıcılar neden beni bu yaşama soktular, anlamıyorum. Ruhum mutlu olmamak için var gibi."
"Ben sana teklifi hep sunuyorum. Ufak ufak işliyorum. İkimizde yalnız, mutlu olmak isteyen insanlarız. Aşk denilen çılgınlığın nasıl zararları olduğunu gördük. Bence ikimizin birlikteliği oldukça iyi olacak. Kontrol edebildiğimiz tutku her daim bizimdir."
Tek kaşımı kaldırarak "Sen aşık oldun mu?" dedim. Bakışlarında hüzün oluşmuştu. Cevabımı almıştım. Olmuştu ve kaybetmişti.
"Oldum ve kaybettim. Uzun hikaye, anlatırım. Öğrendiğim ders ise açık. Aşk, kontrol edemediğin sürece büyük bir çılgınlık. Bunu öğrendim."
"Bana aşık değilsin ama evlenmek istiyorsun." diye mırıldandım.
"Şöyle diyelim. Senden hoşlanıyorum. Bu bir aşk mı arkadaşlık mı, bilemem. Sadece bildiğim şey senin gibi birisine ihtiyaç duyduğum."
"Sana hayranım, biliyor musun? Her daim ne olursa olsun istediklerini aldın. Güçlü durdun, başardın."
"Fakat güçlü olsam bile gücüm sevdiğim insanı korumama izin vermedi. Sen benim gibi olmazsın, ben de buna inanıyorum. Sen gücünle sevdiğin insanları koruyacaksın."
"Ben gücümle beni üzenlerden intikam aldığım gibi adaleti getireceğim. Sonrasında ise koruyacağım."
"Bunu yapacaksın, Tamerin. Yüceltilen." dedi. Sonra yüzü yüzüme yaklaştı, geri çekilmedim. Dudakları dudaklarıma değer iken bir şey hissetmiyordum. Öpüşünde Kaveh'i aramak istiyordu kalbim, ruhum ama aklım yapma diyordu. Karşılık vermiş miydim? Vermiştim. Elim yanağına gitmişti. Sanki farklı bir şey vardı, anlamını bilmiyordum. Hasret duyduğum tutkuyu Paiman da arıyordum. O ise bunun için hazırdı. Dudaklarımız ayrıldığında birbirimize baktık.
"Sakın bunun altında bir şey arama! Sakın." dedim hızla. O ise gülümsemişti.
"Bence sen tutkuyu özledin, ben ise onu verdim. Teklifimi iyi düşün, Tamerin. İkimiz bir olursak yapabileceklerimizi hayal et."
Alaycı bir sesle "Asla!" dedim. Beni bir kez daha öptüğünde geri çekilmek isterken beni kavramıştı ama itiraz etmemiştim."Paiman, yeter." dedim gülerek.
"Peki, peki." dedi. Beni serbest bırakmıştı. "Kaveh bunu görseydi kahrından ölürdü. Yaptığı hatayı anlardı."
"Kaveh, Dijan'ı tercih etti. Artık bu konuyu konuşmayalım." dedim. Ona başka şeyler anlatmaya başlamıştım, o ise hevesle dinlemeye başlamıştı. Öpücüğün etkisini unutmuşa benzese de gözlerinde bambaşka heyecan vardı.
İçimden bir ses çok yanlış diye haykırsa da umursamamıştım. Doğru veya yanlış kimin umurundaydı? Kaveh beni incitmişti, beni kırmıştı. Onu düşünerek adım atmamam gerekliydi. Peki neden kalbim sızlıyordu? Bu acının sebebi neydi? Bir yanım Paiman'ın tutkusundan, bana olan ilgisinden hoşlanıyordu. İlgi görmeyi seviyordum, Paiman ise benimle her daim ilgilenmişti. Bu ilginin arkadaşlığın ötesinde olduğunun farkındaydım. Belki de yaralı ruhumu bu şekilde iyileştirmeye çabalıyordum. Bir hata olsa bile bırakayım da istediğim gibi hata olsundu. Bir kerecik olsun, ben seçeyimdi. İleride pişman olmaktan korkmuyordum.
❈
❈
❈Tamerin'i nasıl buldunuz?
❈Kaveh'in mektubu için düşünceniz nedir? Kaveh'in mektubu gerçek mi? Tamerin'in düşünceleri doğru mu?
❈Tamerin'in ikizleri Venira'ya sevdirmemesi doğru bir hareket mi? Venira ile olan tartışmalarında için düşünceniz nedir?
❈Paiman-Tamerin yakınlaşması için düşünmeniz nedir? Tamerin'in hareketi doğru muydu?
Gelecek bölüm Venira olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top