2.38 Yıldızlara Fısıldayan✾
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 19.12.2021 (23:59)
Bölüm Şarkısı: Deftones – This Place Is Death
İyi Okumalar!
✾
Naymahaen - Derhen
Venira
Elimdeki yeşim yüzüğe bakıyordum. Soyambike'nin yüzüğüydü. Bartan bana vermişti, istediğini yap demişti. Hemen geçmiş büyüsü yapmak istememiştim, hala bir umudum vardı. Tekrar tekrar denemiştim, olmamıştı. Oysa kendimi geliştirmiştim, Aigerim'le araştırmıştım. Eksik bir nokta vardı, onu bulamıyordum. Canımı çok sıkıyordu. Soyambike, nasıl Mengael ailesini lanetlemişti? Nasıl başarmıştı bilmiyordum. Tek çarem geçmiş büyüsünü yapmak gibi duruyordu. Güçlü büyücülerin yapabileceği bir büyüydü. Sıradan bir büyücünün yapabileceği bir şey değildi. Ben de sıradan değildim, sıradanlığın karşıtıydım.
Kendi gücümü geliştirdikçe özgüvenim artmıştı. Naymahaen sınırları içinde benden daha güçlü bir büyücünün olabileceğini sanmıyordum. Ben, Mengael Kehanetleri'nde geçen Kayıp Büyücü'ydüm. Soyambike'nin büyüsünü kıracak, tahtı hak eden Mengael'e verecek kişiydim. Ardından Kuzey'in birleşmesini sağlayacak güçtüm. Kehanetler bunu yazıyordu. Ben de inanıyordum. Kişi kendine inanmazsa içindeki cevher parlamaz derdi babam. İnancım, beni besleyecekti. Başka bir yolu yoktu.
İş sadece büyü yapmamla bitmiyordu. Bartan için başka şeylerle de uğraşmıştım. Henüz bundan haberi yoktu. Söylesem hemen kızacağı içindi. Artık risk almamız gerekiyordu. İnsanların acı çekmesini görmemeliydik. Bunun önüne geçmeli, tam zamanında adım atmalıydık. Bunun yolunu da biliyordum. Başarılı olabilir miydim, tartışmalıydı. Belki Soyambike'nin yolundan gitmeliydim. O nasıl bir haneyi kendi gücü için zayıf kıldıysa ben de başka bir şekilde haneler üzerinden oyunlar oynamalıydım. Şimdilik düşünmüyordum bunu ama mecbur kalırsam yapardım. Sadakat her şeyden önemliydi. Devlete, yöneten hanedanlığa sadık olunmazsa yaşanacak felaketler çok açıktı. Kuracağım hanedanlıkta buna yer olmasın istiyordum.
Kapı açıldı, içeri Berude girdi. Soluk sarı saçları iki yandan örülmüştü, mavi bir elbise giymişti. Aigerim beni bıraktığından beri bana yardım ediyordu. Aigerim kadar bilgili değildi ama güçlüydü. Mavi Gök şamanı olarak elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyordu. Ayrıca benim için Aigerim'in önceden yazmış olduğu ruloları alıyordu. Beraber inceliyorduk. Sandalyeye oturmuştu.
Berude "Ne oldu, hala bir şey olmadı mı?"
"Olmadı, başka çarem yok. Soyambike'nin büyüyü gerçekleştirdiği ana gideceğim. Zor olacak ama yapabilirim." dedim.
"Seni zorlayabilir, sonucu nasıl olacağını bilmiyoruz. Özellikle sen o andayken Soyambike'nin ölü ruhu senin farkına varırsa işler kontrolünden çıkabilir."
"Kan Tanrıçası'nın dokunmuş olduğu bir ruh değil. Beni o anda öldürebileceğini sanmıyorum."
"Ölü ruhlar, tehlikeli. Yaşamla bağları olmadığı için serbestler. Soyambike gibi güçlü bir ruhsa daha da acımasız davranabilir."
"Berude, ben korkmuyorum. Üstelik korksam da bir şey değişmeyecek. Er ya da geç, onunla yüzleşmem gerekiyor."
"Ben endişeleniyorum. Seni bir kız kardeş gibi görüyorum, Venira. İnsanlar hakkında ne derlerse desin, kalbindeki iyiliğe inanıyorum. Geçmişinle seni yargılamak, bana göre değil. Burada bir şeyler için çabalıyorsun. Çabaladığın şey kıymetli, gerçekte kim olduğunu gösteriyor."
"Keşke herkes senin gibi düşünse ama yapmayacaklar. Kolay olanı seçecekler, beni geçmişimle yargılayacaklar. Kardeşimin deliliğinden dolayı beni kınayacaklar. Evet, Abrek deliydi. Onun için ben de korkunç hatalar yaptım. Fakat geride kaldı. Ben Abrek'in ablası olan Venira değilim, Bartan'ın eşi olan Venira'yım. Bundan sonra ne yapıyorsam Bartan ve kendim için olacak."
"Doğru olanı yapıyorsun. Geçmiş arkanda kaldı. Geçmişe takılı kalarak yaşaman zor olur. Lussamus günlerin bitti. Hem artık oraya dönemeyeceğin açık."
Dudaklarım bükülmüştü. Bir gün Lussamus'a dönme ihtimali. Ah, bunu düşünmenin sırası değildi. "Lussamus'daki Venira ile buradaki Venira, farklı. Buradaki Venira kendi ayakları üstünde durmayı biliyor, orada kardeşimin gölgesinde kalıyordum. Yaşam mücadelesini kardeşim için veriyordum, şimdi burada işler farklı."
"Gönülden inanıyorum, her şey çok iyi olacak. Sen hakkettiğin hayatı yaşayacaksın. Altın saçlarına Naymahaen tacı çok yakışacak."
Gülerek "Berude, daha öyle bir şey yok!" dedim.
"Ben inanıyorum, olacak. Gökyüzündeki yıldızlar her gece bana bunu fısıldıyor. Altın saçlı kraliçe, Naymahaen'i koruyacak ve yüceltecek diyorlar. Sen Yıldızlar'ın Fısıldadığı Kraliçe'sin."
"Yıldızlar ne der bilemem ama şimdi evden ayrılmazsak, hiçbir şey istediğimiz gibi olmaz. Ben üstümü değiştireyim sonra şu ufak işimizi halledelim."
"Tamam." dedi.
Odadan ayrıldım, yatak odasına geçtim. Elbise yerine tunik ve pantolon seçmiştim. Daha rahattı. Sarı saçlarımı taradıktan sonra at kuyruğu yapmıştım. Her ihtimale karşılık kılıcımı almıştım. Naymahaen küçülmüştü, küçüldükçe Samirna daha da çok bizimle uğraşıyordu. Ülkenin tek sorunu bizmiş gibi davranması çok can sıkıcıydı. Tahtı ve tacı kaybediyordu, insanlar onu sevmiyordu. Bir kurtarıcı arıyorlardı. Bunu bildiği halde hala bizimle uğraşması delilikti. Belki de Soyambike'nin bedeli buydu. Torunları ülkeye asla huzur getiremeyecek, ülkeyi toparlamak yerine başka şeylerle uğraşacak. Samirna'nın takıntısı Bartan olmuştu, Dargena ise Mavi Gök inancındaki insanlarla uğraşmıştı. Hoş, Dargena dönemini daha iyi anıyorlardı insanlar ama durum aynıydı. Ülkeleri yerine başka konularla ilgileniyorlardı.
At arabasına binmeden önce nereye gideceğimizi söylemiştim. Sonra yolculuğumuz başlamıştı. Güz geldiği için yağmurlar başlamıştı. Yağmurdan sonrası yayılan toprak kokusu her yere sarmıştı. Koku huzur veriyordu. Bartan eve gelmeden işimiz biterdi. Öyle umuyordum. Ondan gizli bir şey yapmaktan hoşnut değildim ama duysa çok konuşacaktı. Gereksiz konuşmalarla vakit kaybedemezdik. Zaman yerimizde minik adımlar atmanın vakti değildi. Büyük adımların vaktiydi. Risk almak zorundaydık. Bartan biraz daha yavaş ilerleme taraftarıydı. Kesinliği sevdiğinden böyle davranıyordu ama vakit buna uygun değildi. Beni daha sonra anlamasını istiyordum. İnadı tutarsa işler tatsız bir hale bürünürdü.
Arabacı durmuştu. Berude'yle inmiştik. Şehrin dışına gelmiştik. Bahçe kapısını yavaşça açtığımızda bizi Talger'in kız kardeşi Dagasi karşılamıştı. Kahverengi saçları toplanmıştı, yeşil bir elbise giymişti. Gergin olduğu çok belliydi. Bizi görünce bir nebze rahatlamıştı. Berude "Dagasi, sakin olur musun? Gerginliğin uzaktan çok belli oluyor."
Dagasi "Gerginim çünkü burada olan insanlar beni geriyor. Hala rüya mı gerçek mi anlayamıyorum."
"Annen içeride mi? Hepsini çağırabildi mi?"
Dagasi kafasını sallamıştı."Evet, geldiler. Senin geleceğinden haberleri yok. Bartan'ı bekliyor olabilirler."
Berude "Venira'yı ciddiye almadıkları için böyle yaptık." dedi ve bana baktı."Başarılı olacak mıyız?"
"Başarılı olmak zorundayız, Berude. Aksi halde ülke batacak. Buna dur demenin zamanı geldi. Bartan'ın kurduğu bağlar yetersiz. Orduyu arkasına alsa bile Naymahaen temelini ordu oluşturmuyor." dedim.
Dagasi "Hadi içeri geçelim." dedi.
İçeri girmiştik. Salona girdiğimizde davet edilmesini istediğim insanlar vardı. Hepsi Naymahaen'in kuruluşunda rol oynayan ailelerin üyeleriydi. Sakcekler, Kaktarklar, Azkurlar, Zhanlar, Danırlar ve Kentairler. Hepsinin ismini biliyordum, Eltun sayesindeydi. Naymahaen bayrağındaki 7 yıldız toplanmıştı. Düşüncelerinde beni görmelerinin verdiği şaşkınlığın yanı sıra Kentair ailesini temsil eden Yasain ve Samirna'nın kocasının ailesi olan Sakcek'den birini görmenin verdiği huzursuzluk vardı. Yasain'e karşı temkinli olsam bile onun desteği gerekliydi. Sakcek ailesinden birini bulmak ise Dagasi'nin annesi Eltun'un göreviydi. Bulduğuna göre sorun yoktu.
Eltun yanına oturdum, bana bakan meraklı yüzlere gülümsedim. Toplanan herkes kadındı. Erkekleri bilerek çağırmamıştım. Burada kadınlar da öndeydi gerçi Lussamus gibi gölgelerde yaşamıyorlardı. Söz hakları vardı, gölgeden olsun veya olmasın yönetebiliyorlardı. Onların ekeceği tohum güçlü olurdu. Düşüncelerim onlarla daha hızlı yayılırdı. Beni ciddiye alırlarsa olurdu. Ben de kendimi ciddiye aldıracaktım. Madem bir yola çıkmıştım, dizginleri elime almam gerekliydi. Geç kalamazdım. Geç kalınca neler olabileceğini görmüştüm. Her şeyimi kaybetmiştim. Biraz olsun erken davranabilseydim her şey farklı olurdu.
Hafif öksürdüm, herkes bana baktı."Öncelikle gizli davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Buraya toplanma amacımız Naymahaen'in geleceği üzerine." dedim.
Kaktarklar adına gelen Ezina "Buraya toplanırken Eltun bize böyle bir şey söylemedi. Senin geleceğinden kimse bahsetmedi." dedi. Badem gözleri dikkatle bendeydi.
"Bahsedilmiş olsaydı, gelir miydiniz? Geleceğinizi sanmıyorum. Geçmişimle yargıladığınız için beni ciddiye almazdınız." dedim. Mırıldanmalar olmuştu. Başımı dikleştirip gülümsedim. Pes etmeyecektim."Eh, sonuca odaklanalım. Toplandık ve Naymahaen'in geleceği için konuşacağız."
Yasain "Ülkemizin geleceği karanlık. Kız kardeşim Samirna ülke yönetiminde beceriksiz, kendi çıkarlarına göre hareket ediyor. Ana Kraliçe olan Dargena ise onunla aynı durumda. Son Ztin savaşında yıprandık fakat onlar umursamadı."
Eltun "Durum bu olunca yapılması gereken şey, 7 güçlü ailenin toplanmasıdır. Bayrağımızdaki 7 yıldıza bakınca birlik olmamız gerekir. Atalarımızın mirası olan bağımsızlığımızı kaybedemeyiz."
Ezina "Neden böyle düşünüyorsunuz?" dedi. Sesi kuşkuyluydu. Tamamen Samirna taraftarı değildi, düşüncelerinde bunu sezebiliyordum ama bize karşı da önyargısı vardı.
"Ztin savaşını kaybettik, Ezina. Petur ellerimizden kayıp gitti. Başkentini kaybetmiş bir ülke, onurunu kaybetmiş bir ülke değil midir? Onursuzluğa kraliçe gibi boyun eğmek zorunda mıyız?"
Adya "Sana ne oluyor, Venira? Sen bu ülkeden değilsin." dedi. Adya kızıl saçlı, gözleri hafif çekik olan bir kadındı. Çilli yüzüne bakınca sevimli düşünülebilirdi ama Ezina'nın kuşkularını o da taşıyordu. Danır ailesindendi. Danırlar, Bartan'ın bahsettiğine göre siyasi konularda en çok geride kalanlardı. Onların desteği ordu üstündeydi. Adya'yı ikna etmem biraz daha mühimdi.
"Ben de bu ülkedenim, Adya. Kocam Bartan, Naymahaenli. Bu topraklara bir evlat verdim. Havasını soluyorum, toprağında yetişeni yiyorum. Burada doğmasam bile kendimi Naymahaenli görüyorum, Naymahaen için savaşmaya hazır hissediyorum."
"Özün olan Lussamus'u unuttun mu? Sen koskoca Oztavin'lus Cupuer'in kanını taşıyorsun. Lussamus yerine Naymahaen demen, tuhaf."
"Lussamus bana sahip çıkmadı, Naymahaen sahip çıktı. Hayatımı çalan Lussamus'u neden savunayım? Oraya sırtımı döndüm, kendi köklerimi buraya saldım. Sizinkilere karışacak, sizinle bir olacak. Tabii ülke yıkılmazsa."
Nekhi "Ülkemiz adına bizlerin de endişeleri var, yalan değil. Fakat bir çözüm yolu var mı? Madem Naymahaenli olduğunu söylüyorsun, sorunları dile getiriyor ve bizleri buraya topluyorsun, o zaman çözümü söylersin."
Nekhi'ye gülümseyerek baktım. Kendisi Eltun'un kuzeniydi.Zhan ailesi için buradaydı."Çözümüm elbette var, Nekhi. Taht, gerçek sahibine dönmeli. Mengael bilgeliği, Naymahaen'i doğru yola taşımalı." dedim. Mırıltılar yerini derini bir sessizliğe bırakmıştı. Birbirilerinin yüzlerine bakıyorlardı. Hepsinin ortak bir düşüncesi vardı.
Delirmiş bu kadın!
Delirmiş falan değildim, açık açık gerçeği diyordum. Naymahaen'in kaderinde tekrardan Mengael hanesi vardı. Kehanetlerde dile getirilen bir şey, neden delilik olsundu? Sanki tahtı kendime istiyordum, böyle bir ifade vardı yüzlerinde. Dile getirdiğim gerçek, beni deli yapmazdı."Susmanıza gerek yok. Düşüncelerinizi serbestçe dile getirebilirsiniz."
Ezina Yasain'i işaret ederek "Burada bir Kentair varken bunları demiş olmana inanamıyorum. Seni hapse gönderebilir, idam ettirebilir." dedi yüksek sesle.
Yasain "Ezina, korkmana hiç gerek yok. Ben de Kentair saltanatının sona ermesi gerektiğini düşünüyorum. Kentairler bu topraklara fazlasıyla kan kusturdu. Artık taht, hakkeden aileye geçmeli. Bizleri birleştiren, Naymahaen'i kuran ve koruyucusu olan aileye. Mengaeller'e ait olmalı."
"Siz böyle diyor olabilirsiniz ama bir Sakcek olan Targen kabul edecek mi?" dedi. Gözleri ondaydı. Targen ise rahattı. Yaşlı kadın, kendi varlığının burada zarar olduğunu düşünüyordu.
Targen "Benim burada olma nedenim, muhalefet olmak için değil. Sakcek ailesi içinde, ailenin reisliği normalde bende olmalıydı ama kardeşim bir oyunla benim hakkımı aldı. Ben ve ailem bu zamana kadar geride kaldık fakat söz konusu Naymahaen'in geleceği olunca öne çıkmam gerektiğini düşündüm. Naymahaen düşerse herkes düşer. Üstüne üstlük aile şerefimizin yok olmasına izin veremem. Sakcekler'in itibarı yok olamaz."
Adya "Devlet için, en yakınlarınızdan vazgeçmeye hazır mısınız?" dedi. Saklı alayı, Targen'in kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
"Naymahaen kurulurken de Ztin'den taraftar olan soydaşlarımızdan vazgeçmedik mi? Şimdi de aynısı söz konusu. Mevcut yönetimden memnun değilim, devletin geleceğini tehlikeye atıyorlar. Durum buyken ailemi nasıl kayırabilirim? Onları kayırırsam devletim ölecek. Devlet öldüğü gibi ailem de ölecek."
"Kentair veya Sakcek, ne fark ediyor? Söz konusu vatan olunca herkes birleşir. Devletimizin mevcudiyeti tehlike altındadır. Tehlikenin büyük karşısında birlik olmalıyız. 7 yıldız birleşmek zorunda." dedim.
Ezina "7 yıldız birleşebilir ama Mengael yıldızı parlayabilecek güçte mi? Ztin'den koparken Mengaeller güçlüydü. 6 haneyi bir tuttular ama şu an Mengaeller'in durumu ortada. Soyambike'nin büyüsü onları çürüttü. Gerçek bir hükümdar olabilirler mi, şüpheli."
"Böyle bir şüpheye gerek yok, Bartan farklı. Soyambike'nin büyüsü onda geçerli değil." dedim. Berude'yle bakışmıştık. Eltun da bana bakıyordu. Yalan söylüyordum, evet ama karşımdakileri nasıl ikna edebilirdim?"Büyü kırıldı, dostlarım. Artık taht için Soyambike'nin bir engeli yok."
Adya "Kim kırdı? Nasıl olabildi? Herkes bilir ki, Soyambike güçlü bir büyücüydü. Onun büyüsünü kırabilecek bir büyücü doğmadı."
Yasain "Nasıl olduğuna bakmayın, sonuca odaklanın. Venira'nın sözüne güvenebilirsiniz, ben kefilim."
Eltun "Mengael laneti ortadan kalktığı için belki de Samirna kontrolünü kaybetti. Hanımlar, yaratıcılar bile değişim istiyorken Mengaeller'e karşı güvensiz davranamazsınız."
Targen "Bartan şu şartlar altında doğru isim gibi duruyor. Başarılı bir asker. Bizim gibi savaşçı bir topluma yakışan bir hükümdar olurdu."
Nekhi şüpheyle "Taht konusunda bir isyan düzenledik, büyünün kaldırıldığına inandık. Ya bu isyanımız bastırılırsa ne olacak? Yıldızların sönmesinin sorumluluğunu alacak mısınız? Naymahaen'i yıldızsız bir geceye mahkum ederseniz, bu halk bir daha yolunu bulamaz. 7 yıldız, her daim bu halkı topladı ve güç verdi. Yıldızlar düşerse Naymahaen halkı kendini kaybeder." dedi.
"Yıldızlar düşmeyecek, parlayacak ve Naymahaen halkına doğru yolu gösterecek. İnanın, inanmaktan zarar gelmez. İnanç bu isyanı besleyecek, başarıya kavuşturacak. Gerçek kral, tahtına kavuştuğunda Güneş daha çok parlayacak. Ay ve yıldızlar, göğü süsleyecek. Naymahaen kuzeyin ışığı olacak." dedim.
"Senin için bunları demek kolay."
Kafamı iki yana salladım."Kolay değil, Nekhi. Kaybetmek nedir, çok iyi bilirim. İstesem bunu tatmamak için kaçarım ama hayır, ben mücadele etmek istiyorum. Hakkeden hakkettiği yerde olmalı, adalet sağlanmalı. Gazap Tanrısı'nın öğütlerinde de bu geçmez mi? Adaleti sağlamak için gerekirse kendinizden vazgeçin denilmiyor mu?" dedim. Nekhi düşünceli bir şekilde başını sallamıştı.
Yoğun tartışmaların sonucunda gelenler düşünce için süre istemişlerdi. Toplanamasak bile haberleşecektik. Kararları için sabırsızdım. Umarım onları ikna edebilmiştim. Yapamazsam zor kullanmak zorunda kalırdım. Soyambike büyüyle bir soyun gücünü kırmıştı, ben de büyüyle kendime bağlardım. Bedeli ağır olurdu, biliyordum ama mecburdum. Atam Oztavin de iktidar için bedel ödememiş miydi? Ödemişti! Ödenen bedellerin çözümü bulunurdu belki. Her neyse, durum bu noktaya gelmeyebilirdi. Çünkü karşımdaki insanların düşünceleri karmaşıktı. Mevcut durumun kötüye gittiğini biliyorlardı, bir şeyler yapılması gerektiğinin farkındalardı ama alacakları risk buna değer miydi? Bu noktada tıkanıyorlardı. Biraz düşündüklerinde doğru kararı vereceklerdi.
Büyü konusunda söylediğim yalandan pişman değildim. Evet, büyü var deseydim tamamen hayır demeye odaklanacaklardı. Büyü yok dememle evet demeye daha yakın hale getirdiğimi düşünüyordum. Kendimi daha da zora sokmuştum ama yapacak bir şeyim yoktu. Mecburdum. Soyambike'nin büyüsünü kırmam daha da şarttı artık. Söylediğim yalanı gerçekleştirmezsem Naymahaen'i karıştırmış olacaktım. Ah, Tanrım! Verdiğim bu büyük sınavın ödülü mutlaka büyük olmalıydı. Bartan kral olacaktı ve Naymahaen gerçek kralına kavuşacaktı. Sonrasında Naymahaen güçlenecekti. İlk önce Petur'u kazanacaktık sonra diğer topraklarımızı. En sonunda Ztin bizim olacaktı ve kuzeyin hakimiyeti bize geçecekti. Kıymetli bir hedefti. Gerçekleşmesi için elimden geleni yapacaktım.
Eve geldiğimde güneş batıyordu. Bartan'ın eve gelmemiş olması için dua ediyordum. Ona açıklama yapmak zordu. Ona göre böyle hareketler riskliydi, ordu desteği daha iyi gözüküyordu. Ayrıca ailelerin ondan yana olacağına inancı yoktu. Beni ve ailemi bu zamana kadar dışlayan insanlar neden beni desteklesin diyordu. Yanlıştı bu düşünce. Naymahaen'i kuran Mengael ailesi ise bu aileye saygı duymaları şarttı. Üstüne üstlük Bartan kral olabilecek birisiydi, yeteneklerini göstermişti. Onun dışında kimi hükümdar olabilir diye gösterebilirlerdi?
Ahşap kapı açılmıştı. Hizmetçi kız bana Bartan'ın geldiğini söylemişti. Kahretsin! Kızımızın odasında olduğunu söylemişti. Merdivenleri hızla çıkmıştım. Odaya girdiğimde Bartan yere oturmuş, kızımızla oynuyordu. Onunla ahşap küpleri üstüste koyuyordu. Benim geldiğimi görünce ikisi bana dönmüşlerdi. Gülümseyerek "Bartan, hayatım, hoş geldin." dedim.
Bartan Oztavia'nın alnını öptükten sonra ayağa kalktı. Yanıma geldi. Merakla "Neredeydin, Venira?" dedi.
Dudaklarımı bastırmıştım. Şimdilik ertelemem lazım."Hava almak istedim, dışarı çıktım. Berude'yle gezdik. Deniz havası almak istedim."
"Sahrnei'yi evde bırakmışsın." dedi kuşkuyla.
"Güz mevsimindeyiz, hava dengesiz. Deniz havasının onu hastalandırmasından korktum. Geçen geceyi hatırla, bizi hiç uyutmadı."
"Eh, annesinin kızı. Senin gibi nazlı." dedi. Gözlerimi kısıp karnına hafifçe yumruk atmıştım. Gülmüştü."Ne, gerçeği söylüyorum. Sen de en ufak bir şeyde hemen kötü oluyorsun."
"Hiç komik değilsin, Komutan. Ben hastalanınca gerçekten hasta oluyorum. Asıl sen kendine bak."
"Sana hiç şaka yapılmıyor." dedi gülerek. Sonra dudaklarıma minik bir buse kondurdu."Her şeyinle seviyorum seni."
"Hadi, yemek yiyelim." dedim.
Akşam yemeğinde bana sarayda yaşananları anlatmıştı. Saray, kaostu. Yaşanan olayların gerginliği unutulmuş değildi. Samirna unutulması için çabalasa bile halk ve saray halkı unutamıyordu. Bu bizim için iyiydi. Unutmamalarını sağlamak lazım geliyordu. Belki biraz bu konuda para harcanırdı. Birkaç kese verilirdi, sürekli olarak sağda solda Samirna'nın bencilliği konuşulurdu, Bartan övülürdü. Neden olmasındı? Ufak hamlelerden kimseye zarar gelmezdi. Zaman akıp gidiyordu, ilerlemek lazımdı. Bartan da bunu çok iyi biliyordu. Kendisi de memnun değildi. Ztin'in aşağılayıcı tavırlarından bunalmıştı. Ztinli elçiler, kendilerini herkesten üstün gibi davranmış bugün. Samirna adına utandım derken mavi gözleri alev alevdi. Kral ateşi taşıyordu gözleri. Onu bu şekilde görmek beni mutlu ediyordu. Bu sefer doğru insanı kral yapacaktım.
Bartan gittikten sonra hazırlanmıştım. Saraya gitmem gerekiyordu. Samirna'nın ufak bir daveti vardı. Soylu ailelerin hanımlarını topluyor, hiçbir sorun yokmuş gibi göstermelik davetler düzenliyordu. Ailelerin sorunlarını dinleyerek ben sizin yanınızdayım mesajı veriyordu. Ah, göz devirmelik bir durumdu. Yapmacık samimiyetine katlanmak istemiyordum ama Yasain orada olmazsam Samirna'ya meydan okuyacağımı söylüyordu. Haklıydı. Göze batmamak adına başımı eğmek mecburiyetindeydim. Oysa bugün büyü odamda vakit geçirmek istiyordum. Soyambike'nin büyüsündeki eksiğimi bulmak için Berude'yle çalışacaktım. Her neyse, uygun bir vakitte yapardım.
Sarı saçları ördürüp toplamıştım. Cupuer kırmızı olan elbisemi giymiştim. Omuzlarım açıkta kalıyordu, boynuma siyah inci takınca tamamlamıştım. Saraya geldiğimde bahçeye yönelmiştim. Son gelmenin verdiği sıkıntı, kötüydü. Bakışlar benim üstümdeydi. Kumaş çardak kurulmuştu. Hanımlar minderlerde otururken Samirna divandaydı. Yanında halası Siulin ve ablası Yasain vardı. Yasain'e yakın olan tarafa oturmuştum. Önüme servis edilen şerbeti içmiştim.
Sohbet sıkıcı geçiyordu. Samirna sürekli övgü bekleyen tavırdaydı. Çevresindekilerse bunu yapmaktan bıkkın tavırdalardı. Samirna bana dönüp "Ah, Venira. Lussamus haberlerini duydun mu?" dedi. Tilki yüzünde alaycı bir ifade vardı.
"Ne oldu?" dedim.
"Kraliçe Tamerin, Kral Paiman'la evlenecekmiş. Lussamus ve Saevthas birleşecek."
Diğer hanımların gözleri bendeydi. Özellikle Ezina dikkatle bana bakıyordu. Dikkatli konuşmam lazımdı."Lussamus'un kaderi, beni ilgilendirmiyor. Tamerin isterse krallığı satsın, ilgimi çekmez."
"Şaka yapıyor olmalısın. Lussamus'a olan takıntını bilmeyen yok. Tamerin krallığını satsa alacağım diye koşa koşa gidersin."
"Kraliçem, beni böyle görüyor olmanız beni derinden üzdü. Oysa ben Naymahaenli birisiyim. Neden bir başka krallığın durumunu düşüneceğim? Benim düşündüğüm, kendi ülkem."
İncecik kaşı kalkmıştı."Naymahaenli misin?" dedi. Saklı alayıyla beraber siniri de vardı. Beni buradan görmüyordu.
"Evet, öyleyim. Mengael-Venira olduğumu onayladınız, unuttunuz mu? Venira'luz Cupuer olmayı bırakalı çok oldu."
"Soyad taşımak yeterli mi, düşündürücü."
Ezina "Elbette yeterli değil ama Venira bu topraklara bağlandı, majesteleri. Eşine olan sevgisiyle, evladını ülkemize faydalı bir insan olarak yetiştirmeye çalışmasıyla Naymahaenli oldu diyebiliriz."
Ezina'ya bakakalmıştım. Savunması hoşuma gitmişti. Gülümseyerek "Çok doğru." dedim.
Prenses Siulin "Venira, birçok Naymahaen insanın daha çok bağlı bu ülkeye. Saraydaki kimi insanların Ztin Kralı'na hediye gönderdiğini biliyoruz Samirna."
Samirna hırsla "Ne yapabiliriz, hala? Dahou benden güçlü. Ona hediye göndermelerine engel olursam Dahou üstüme çöker." dedi. Eteğini düzeltmişti, başını eğmişti."Görmezlikten gelmek zorundayım."
"Gerçek bir kraliçe, asla bir başka hükümdardan korkmaz."
"Ben kraliçeyim ama aklımı yitirmedim. Kim benden güçlü, kim değil farkındayım. Ne yapsaydım? Fahişe Kraliçe gibi gidip Doğu Kralı'nın altına mı yatsaydım? Belki de sadece Doğu Kralı'nın altına yatmadı, kardeşi olan Prens Kaveh'in de altına yattı. Bacaklarının arasını göstererek güç sağlamak kolay. Ben de yapsaydım, ülkeme hazine sağlar, ülkemi güçlendirirdim."
Tamerin'i aşağılamıştı. Tamerin bunları duymuş olsaydı yüksek olasılıkla Dahou'dan önce Samirna'nın başına sarayı yıkardı."Bence yanılıyorsunuz, Kraliçe." diye mırıldandım. Kendimi tutamamıştım, Samirna'nın bana bakmasına neden olmuştum. Ah, ne yapabilirdim? Devamını getirmek zorundaydım."Tamerin'i tanırım, o böyle düşünecek birisi değildir."
"Lussamus'a kusur bulmuyorsun sonra da ben Naymahaenli oldum diyorsun. İki yüzlülüğünü görüyorsunuz, değil mi?"
"Alay edebilirsiniz, beni hor görebilirsiniz ama ben haksızlığa gelemiyorum. Tamerin'e yaptığınız haksızlıktı." dedim. Ah, susmam lazımdı. Tamerin'i savunmak ne demek oluyordu?
Samirna küçümsercesine bana baktı."Ah, şimdi anladım. Onu savunuyorsun çünkü sen de aynı yoldan geçtin. Rozarv'daki sadık askerlerimin raporlarını hatırladım. Bartan'ı baştan çıkarmak için uğraşmışsın. Lussamuslu kadınların anladığı şey bu. Bacaklarının arasını aç, güç kazan. Erkekleri nasıl avlayacağınızı biliyorsunuz, ders vermeniz lazım."
Gözlerim iri iri olmuş, bakakalmıştım. Ne dediğini sanıyordu bu deli? Ellerimi sıkarken rüzgar sertçe esmişti. Samirna bir şey diyecekken Siulin "Venira, hadi biz kalkalım." dedi. Ne olduğunu anlamadan kalkmıştım ve oradan uzaklaşmıştım. Prenses beni oradan uzaklaştırmakla iyi yapmıştı. Derin derin nefes alıyordum. Kendime şaşırıyordum. Samirna'ya saldırmamış, ellerim onun boğazına yapışmamıştı. Prenses belki de tam zamanında beni oradan çıkarmıştı.
Prenses Siulin "Venira, sakin ol. Kendini kontrol edemezsen her şey kötü olur. Samirna bunu istiyor. Ona saldırmanı arzuluyor, kızım." dedi ve ona baktım. Yaşlı kadının sözleri doğruydu. Öfkeyle hareket edemezdim."Herkesin içinde küçük düşemezsin."
"Beni aşağıladı! Fahişe yerine koydu, Prenses." dedim dişlerimi sıkarak. Sözleri hala kulaklarımda çınlıyordu. Tilki yüzü, gözümün önündeydi. Pis sırıtışını parçalamak, mavi gözlerini çıkarmak istiyordum. Ne cürretle beni aşağılayabilirdi? Kim oluyordu? Benim kanım da asildi, eğer asillik yarıştıracaksak. Zekam ondan fazlaydı, güçlüydüm. Samirna'nın hiçbir vasfı yoktu.
"Öfkeden deliye dönmeni istedi. Başarılı olmasına izin veremeyiz. Kontrolden çıkmış olsaydın, Bartan'ın da itibarı zedelenirdi. Zaten etrafta deli soyunu kendi kanına kattı diye küçümsüyordu."
Gülerek "Deli soyuyla akraba olmak istediğini söyledi mi?" dedim. Siulin kafasını iki yana sallamıştı. Samirna'nın teklifinden haberi yoktu."Kendisi evlatlarımızın nişanlanmasını istedi."
"Samirna, beni hem utandırıyor hem şaşırtıyor. Prensesken böyle değildi. Oldukça aklı başındaydı. Onunla gurur duyuyordum. Şimdiyse tanıyamıyorum."
"Onun aklı başında hali nasıldır, tahmin bile edemiyorum. En başından beri böyle gibi geliyor."
"Belki de tek sorumlusu benimdir, Venira. Samirna'nın kontrolünü kaybetmesine neden olmuş olabilirim. Böyle olacağını bilmiyordum."
"Nasıl?"
Derin bir nefes aldı. Hüzünlü bir tebessüm yüzündeydi."Geçmiş çok derin ve karanlık. Bedeller oldu, büyük bedeller. Tek bir kişi ödemedi. Keşke bunu herkes anlasa."
"Nasıl bedeller oldu, Prenses?"
"Sana bir şey diyemem, bu doğru değil ama Samirna bugün kontrolden çıkmış bir haldeyse sebebi benim. Geçmişte aldığım kararlar, günümüzü etkiliyor. Ben kötü gösterildim ama mecburdum."
"Kötü gösterilmeyi seçmek istemiş olamazsınız."
"Seçtim çünkü aşk insana çılgınca kararlar aldırıyor, tatlım. Beni anlarsın diye düşünüyorum. Aşkın uğruna fedakarlıklar yapmadın mı, insanlara yalanlar söylemedin mi?"
"Evet, yaptım." diye mırıldandım. Siulin gülümsemişti.
"Ben de yaptım ama aramızdaki fark, benim yalanlarım ömür boyu sürecek olması oldu. Pişman mısın diye sorarsan değilim. Çünkü ben inandım. Bartan'ın babası Delger'e karşı gelemedim."
"Hiçbir şey anlamıyorum."
"Daha açık mı konuşmamı istiyorsun, peki çabalayacağım. Delger ve ben, birbirimizi sevdik. Güzel bir aşktı, oldukça tutkulu ama Delger'in farklı hırsları vardı. Soyambike'nin lanetini bozmak istiyordu."
"Kehanetteki kayıp büyücüyü mü aradı?" dedim heyecanla. Bartan bundan hiç bahsetmemişti. Bartan bunları da bilmiyor olabilirdi. Siulin'e olan bakışı hoş değildi.
"Evet, aradı ama bulamadı. O da bunun yerine başka bir şey yaptı. Ne yaptığını söylemeyeceğim, olmaz. Sadece şunu bil, yaptığı şeyde yalnız değildi. Onu yalnız bırakmak istemedim çünkü onun adına endişelendim. Dediği her şey delice gelmişti, inanmakta zorlanmıştım. Fakat onun görüştüğü kişilerle görüşünce inanmak çok kolaydı."
"Nasıl kişiler?"
İç çekmişti. Yüzü donuklaşmıştı."Tarif edilemeyecek güzellikte insanlardı. Yaşları yok gibi, baktıkça insanın bakacağı güzellikte. İkisiyle görüşmüştük. Birisi kadındı, diğeri erkekti. Onların her dediğini sorgulamadan inandım. Ne dedilerse yaptık. Kimse kaderin dediğini bozamazdı."
"Dedikleriniz çok çılgınca geliyor. Herkes sizi Delger'i öldürdünüz diye bilirken siz ondan büyük bir aşkla bahsediyorsunuz."
"Herkesin bildiği hikayeyle benim hikayem aynı değil. Herkes Delger'in benimle evlenmek istediğini, Galdan'ın karşı çıktığını söylüyor ama bu hikayemizin maskesi. Böyle olmasını biz planladık. Aksi halde nasıl Delger'in soyu başa geçecekti?"
Şaşkınlıkla "Nasıl?" diye fısıldadım.
"Biz aşkımızı bir kehanet uğruna kurban ettik. Gardan'ı umursamadan Delger ile evlenirdim, kim bana karışacaktı? Annemin ayarlamış olduğu, Bartan'ın annesini istediğim zaman ortadan kaldırırdım. Yapmadım, yapamadım. Çünkü onlar bunu bizden istedi. Karşı koyamadım, Venira. Sözlerine karşı çıkmak asla mümkün olmadı."
"Bu insanlar şimdi nerede?"
"Her yerdeler. Ben onları kaç defa ararsam arayım, bulamam ama onlar istediği anda beni bulabiliyorlar. Sorularının yanıtları onda diye düşünüyorsun."
"Bartan'a bu anlattıklarınızı anlatacağım. Sizi suçlamasına gerek yok. Siz, kaderin kurbanısınız."
Gülerek "Anlatma, Venira. İnanmayacaktır. Babası gibi, inatçı." dedi.
"Anlattıklarınıza bakılırsa siz asla onun babasını öldürmek istemediniz. Babasının isteklerine uydunuz."
"Ah, sakın yanlış anlaşılma olmasın. Ben bunu istedim. Delger dedi diye bir şey yapmadım. Onun düşüncelerine hak veriyordum. Annemin yönetimi de parlak değildi. Sürekli olarak halkımızı ayrıştırdı, insanları yaktı. Tahtı bana verebilirdi ama o Gardan'ı kıymetli gördü. Durum bu olunca Delger'le hareket etmem daha doğru geldi."
"Burası Lussamus'dan daha karmaşık."
"Haklısın." dedi yumuşak bir sesle.
Onun yanından ayrıldığımda öğrendiklerim karşısında şaşkındım. Siulin göründüğü gibi kötü birisi değildi. Sadece kötülenmek için çabalamıştı. O buna bedel demişti. Ayrıca Samirna'nın halinde de pay sahibi olduğunu söylemişti. Nasıl bir payı olduğunu düşünmek istemiyordum. Büyü yoluyla delirtmiş olabilirdi. Korkunçtu bu. Kendi kanına ihanetti, ailesine karşı sadakatsizdi. Prenses'in sadık olduğu tek kişi, aşık olduğu adam Mengael Delger'di. Delger, Siulin sevmiş miydi? Bence evet, sevmişti. Onu kullanmak için buna sürüklememişti. Fakat hayallerini Siulin'den daha çok sevmişe benziyordu. Onun hayali kral olmaktı, kayıp büyücü bulmaktı. Bu olmayacağında bunun için çabalamıştı. Siulin'i de bu savaşta yanına almıştı. Doğruluğu tartışılırdı.
Siulin'in yerinde ben olsaydım, ne yapardım? Bartan babası gibi davransaydı, onu destekler miydim? Kendi aileme ihanet etmek bana göre değildi. Sadakat kavramına çok fazla önem veriyordum. Siulin, ailesini ülke için faydasız görüyordu. Acaba onların sonundan pişman olacak mıydı, merak ediyordum. Olmazdı gibi geliyordu. Delger'den bahsederken sesi başkaydı, ailesinden bahsederken sesi daha farklıydı. Delger'i daha çok seviyordu. Ailesini, Delger'in hırslarında harcamakta çekinmezdi. Eve geldiğimde ilk önce güzelce yıkanmıştım. Gerilen bedenimi yumuşatmıştım.Bartan'a bu konuşmaları anlatmayacaktım, vakti değildi. Zamanı gelince bilmesi uygun olurdu.
Ertesi gün daha sakin geçmişti. Berude'ye haberci göndermiştim. Bu akşam için Soyambike'nin anılarına gitmemiz lazımdı. Bana yardımcı olabilecek tek kişi oydu. Aigerim'den haber alamıyordum. Bartan ve Talger konuşurken biz de işimizi hallederdik. Artık büyük adımların vaktiydi. Madem kendim bir şey yapamamıştım, elimdeki fırsatı değerlendirmem şarttı. Siulin nasıl Delger'i desteklediyse ben de Bartan'ı destekleyecektim. Kendimi onun hırslarına kurban etmem gerekirse edecektim. Hoş, bu değişkendi. Her neyse Bartan babası gibi değildi. O daha aklı başındaydı. Babası gibi bilinmez güçlere bulaşmazdı.
Bartan eve geldiğinde yüzü asıktı. Düşünceli duruyordu. Zihnine sızdığım zaman bir boşluk beni karşılıyordu. Canı niye sıkılmıştı, öğrenememiştim. Kollarımı boynuna dolayıp öpmüştüm. Mavi gözleri donukça bana bakmıştı."Sevgilim, ne oldu? Canın neden sıkıldı?" dedim.
Bartan "Bir şey olduğu yok, Venira."
"Bir şey olduğu çok açık. Durgun duruyorsun. Canını ne sıktı, bana söyle." dedim. Bartan geri çekildi. Yüzü ciddiydi.
"Söylersem ne olacak? Bir şey değişecek mi, zamanı geri alamayacağız."
Kaşlarımı hafifçe çatıp ona baktım. Ne diyordu? "Dediklerinden bir şey anlamadım. Canın bir şeylere sıkılmış, hıncını benden çıkarıyor gibisin. Böyle olmasına izin vermem. Ben senin karınım, kapındaki askerin değilim."
"Karımsın, doğru. Herkesten daha yakın olan insansın ama benden bir şeyler saklayan sensin. Neden bana diğer ailelerle buluştuğunu, onlardan kral olmama dair destek istediğini söylemedin? Bugün Zhanlar'dan gelen çocukla öğrenmem şart mıydı?" dedi. Ses tonu sertti. Kahretsin! Zhanlar nasıl çenelerini tutamamıştı? Bartan'a iletmelerine gerek yoktu. Dudaklarımı ısırmıştım."Konuşsana, Venira. Bir açıklama bekliyorum."
"Senin iyiliğin için kurucu ailelerle buluştum, onlardan destek istedim. Sana iletmemeleri lazımdı, benimle konuşsalar yeterliydi."
"Neden? Onlar olmadan da taht bizim olabilirdi, şimdi Soyambike'ye bizi satanlarla işbirliği içinde olacağız."
"Buna mecburuz. Naymahaen bayrağında, 7 yıldız var. 7 yıldız, 7 kurucu aile demek. Onlar bir olmazsa taht kimsenin olmaz, ülke dağılır. Onlar ailene ihanet etti, kabul ediyorum ama geçmişte yaşamıyoruz."
Öfkeyle soludu. Kollarını birleştirip bana baktı."Geçmişte yaşamıyoruz diye onların teklifini kabul ettim diyelim. Fakat sonrasında sen yine arkamdan iş çevirirsen ne olacak, Venira?"
"Yaptığımı bu şekilde mi görüyorsun?"
"Evet! Sen benim arkamdan iş çevirdin, güvenime karşı oynadın. Birlikte alabileceğimiz bir kararı kendi başına aldın. Üstüne üstlük o ailelerin nasıl olduğunu bilmeden yaptın bunları. Her şey kitaplarda okuduğun gibi değildir. O aileler, günü kurtarmak için kendi götlerini bile satar."
Gözlerim iri iri olmuş halde ona bakakaldım. Sertçe"Bartan, kendine gel. İnsanlar hakkında böyle düşünmeye hakkın yok." dedim.
"Evet, var. Hepsinin yaptıklarını biliyorum, hepsi birer alçak. Söz konusu güç olunca birbirilerini ezerler. Benim niyetimi çok iyi biliyordun. Onlara bağlı kalmadan tahtı almaktı ama sen bunu bozdun, dediğimi ciddiye almadın."
"Onlar olmadan bir adım ilerleyemeyiz. Neden bunu görmüyorsun? Geçmişe takılı kalman, anlamsız."
"Geçmişten ders çıkarıyorum, budalaca davranmıyorum. Onlardan destek alırsam onlara bağımlı hale gelirim, sonum olur. Soyambike nasıl başa geçti sanıyorsun? Örgütledi onları. Sonra bizim saltanatımız sona erdi."
"Budala bir karın olduğu için özür dilerim. Fakat ben aynı görüşte değilim. Gücü eline alman gerekiyorsa müttefikin olmalı."
"Beni anlamaktan çok uzaksın. Kendini benim yerime koy, düşün. Eminim benim gibi davranırdın. Onlardan yardım almadan ilerlemeyi tercih ederdin."
Sinirle gülmüştüm. Beni anlamaktan çok uzaktı."Onlar olmadan ilerlemek mümkün değil. Bunu anlasan keşke. Onlarla görüşmelisin, Bartan."
"Kıçımı öpsünler sonra benden sıkılınca kendi aralarından birilerini seçsinler. Buna izin vermem ne kadar mümkün? Üstelik sana kızdığım konudan bile uzaksın. Hala derdin onlarla görüşmem. Sen benim güvenimi incitecek bir şey yaptın. Arkamdan iş çevirdin!"
"Mecburdum!" diye bağırdım. Kalın kafalı adam, neden anlamıyordu? Mecburdum, onun gibi bakmıyordum olaylara."Senin böyle tepki vereceğini biliyordum."
"Bile bile yaptın. Her şeyi bildiğin halde kendi kafana göre hareket ettin. Ah, harika! Burası Lussamus gibi değil, Venira. Attığın her adımın bir karşılığı olur."
"Olsun, umurumda değil. Şu anı yaşıyoruz, Bartan. Geleceğe fazla odaklanırsan şimdiyi yaşayamazsın. Gelecekte sorun çıkarırlarsa çözümünü buluruz. Neden anlamıyorsun?"
Bartan kapıyı göstererek "Çık odadan, seninle daha fazla tartışarak kendimi germeyeceğim. Beni anlamaktan çok uzaksın, ben de seni anlayamıyorum. Konuşursak birbirimizi yıpratacağız." dedi.
Dudaklarım incelmişti. Hırsla topuğumu yere vurdum, odadan çıktım. Budala Bartan! Odaklanması gereken şey bu değildi. Odaklanması gereken şey, bulduğum güçtü. Bize ihanet ederler düşüncesinden sıyrılmalıydı. Geleceğe yönelik düşünürse şu anı yaşayamazdı. Aileler bize ihanet etmeden kurtulurduk, basitti. Anlamıyordu. Askeri güçle ilerlemek mümkün değildi. Sarayın önemli isimleri de bizden yana olmalıydı. Öfkeyle düşünüyordu. Birazcık sakinleşse haklı bulacaktı beni. Bizim için çabaladığımı anlayacaktı. Kendi kafasındaki düşüncelere takılı kalmıştı. Yıldızların parlaklığından korkmamalıydı, yıldızların ışığında kutsanacağını anlamalıydı. Onun taht yoluna yıldızları serpiyordum, keşke bunu anlamış olsaydı.
Bu tartışma sonrasında yaptığım görüşmeleri mahvetmesinden korkuyordum. Zhan ailesine vereceği cevap yayılırdı. Böylece aileler sırtlarını dönerlerdi. Her şey bozulurdu. Oysa onları toplamak için ne kadar çok çabalamıştım. Kahretsin! Bartan, kalın kafasıyla hareket etmesindi. Kül Tanrıçası, bana yardım et. Onun kalbindeki katılığı kır, Fırtına Tanrısı'nın bilgelik yolunu aç. Kan Tanrıçası gibi kinle düşünürse ona zararlı olurdu. Taht yolunda güç kaybı yaşardık.
Berude geldiğinde ona tartışmayı anlatmadım. Talger ve Bartan konuşurken biz büyü odama geçmiştik. Yeşim yüzüğü parmağıma takmıştım. Kuyruğunu yiyen yılan sembolünü çizmiştim. Saf suya elimi soktuktan sonra büyülü kelimeleri mırıldanmıştım. Berude çevremde adaçayı tütsüsü yakarken ben Soyambike'ye odaklanıyordum. Sonunda başarmıştım. Kısa süreliğine olsa bile o ana gitmiştim ve gördüklerim karşısında şaşkındım. Hatayı nerede yaptığımı görmüştüm. Gözlerimi açtığımda Berude'ye baktım.
Berude "Venira ne oldu?"
"Gördüm, Berude! Soyambike'nin büyüyü nasıl yaptığını gördüm. Hatamı buldum!" dedim heyecanla. Kötü geçen günümün tek iyi haberi olmuştu.
"Ne?"
Parmağımdaki yüzüğe baktım. Soyambike gerçekten korkunç bir kadındı."Zamanı gelince öğreneceksin, sevgili dostum. Soyambike göründüğünden daha güçlü bir kadın. Gerçekten gücünü ailesi için kullanmış ve bunu yaparken kurbanlar vermiş." dedim. Yüzüğü okşamıştım.
Soyambike, ailesinin yükselmesi için kurban vermişti. İşin özü buydu. Ben bunu görememiştim çünkü onun kadar acımasız düşünememiştim. Şimdi büyüyü bozabilmek kolay olacaktı. Onun gittiği yolda gidecektim. Mengael lanetini kırabilmek için kurban vermem lazımdı. Vereceğim kurbanı düşününce ister istemez ürperiyordum. Buna değer, Bartan için değerdi. O, şu an bana kızgındı. Güvenini incittiğimi düşünüyordu, onu anlamadığım gibi bir yanılgıya kapılmıştı. Böyle bir şey yoktu. Onun iyiliği için çabalıyordum. Beni anlayacaktı, anlamak zorundaydı. Güç için gerekirse asla yapmam dediğimiz şeyleri yapacaktık. Başka bir yolu yoktu.
✾
✾
✾Venira'nın kurucu aileleri birleştirme fikri için düşünceniz nedir? Onlara yalan söylemeli miydi yoksa söylememeli miydi?
✾Siulin-Venira konuşmaları için düşünceniz nedir? Siulin'in hikayesi sizce tam olarak ne?
✾Bartan-Venira tartışmasında haklı olan kim? Venira Bartan'dan bir şeyler saklaması doğru bir hareket miydi?
✾Bartan diğer ailelerin desteğini alacak mı? Onlarla görüşecek midir?
Gelecek bölüm Bartan olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top