2.27 Çarpık Ruhlar✾

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 07.11.2021 (23:37)

Bölüm Şarkısı: Halsey - Whispers

İyi Okumalar!

Tavigan Cumhuriyeti - Tavigan

Chaezan

Genç kadın kucağındaki bebekle kaçıyordu. Bebek ağlıyor, ağladıkça  susmuyordu. Susmaması kadını daha da çok korkutuyordu. Yanlışlık mı  yapmıştı? Neden bebeği böyleydi? Onlara dokunamıyordum,  seslenemiyordum.  Sadece izliyordum. Kadının düşüncelerini kendime  çekiyordum. Sanki onun düşünceleri benim düşüncemdi.

Hayatının bu şekilde olmasını istememişti. Her şey bambaşka hayal  ederken kendini bu şekilde bulmuştu. Pişman olmadığı tek şey bu bebekti.  Tombul, yumuk gözleri olan bebeğini çok seviyordu. Onun için hayatını  feda ederdi. Tek arzusu bebeğinin iyi bir hayata kavuşmasıydı. Ona  verebilecek parlak bir geleceği yoktu. Ne soylu bir ismi vardı ne de  kese kese altını. Sürekli hor görülen, aşağılanan basit birisiydi. Kendi  bebeğinin de aynı kadere paylaşmasını istememişti. Bundan önce bebeğini  yaşatmalıydı. Sırtını döndüğü, terk ettiği arkadaşlarını bulmuştu ve  istediğini almıştı. Başarılı oldum, başarılı oldum diyerek  tekrarlıyordu. Ağlayan bebeğine aldırış etmiyordu. Tuhaf geliyordu. Bir  anne nasıl ağlayan bebeğine odaklanmazdı ki? Bebeğin hali ortadaydı.  Ağlamaktan boğulacak gibiydi.

Kadın ahşap bir kulübeye gelmişti. Penceresinin camları kırıktı,  kapı zar zor kapanıyordu. Bu ucube yerde bir bebekle kalacak olması,  ürkütücüydü. O ise rahattı. Kulübenin içine girdi. İki odalı bu yerde  kalıyor olması garipti. Onunsa şikayeti yoktu. Küçük odaya geçti.  Orada  bebeğiyle ilgilenmişti. Kucağındaki bebeği kollarının arasında  pışşladı, sevgiyle öptü. "Benim minik bebeğim yaşıyor, kalbi atıyor. O  ölmedi." dedi ve güldü. Gülüşü hastalıklı bir gülüştü. Kapı şiddetle  vurulduğunda kadın bebeğini beşiğine bıraktı. Odadan çıkıp gitmişti,  arkasından bakmıştım.  Bu kadın çok tanıdıktı ama kim olduğunu  hatırlayamıyordum. Beynim hatırlamama izin vermiyor, sadece izle  diyordu.

Beşikte yatan bebeğe baktım. Masumca uyuyordu. Annesinin deli  gülüşünden etkilenmemişti. Zavallı küçüğün kaderi nasıldı, kimdi merak  ediyordum. Burada olmamın bir nedeni vardı mutlaka. Yaratıcılar bir şeyi  görmemi istiyordu. Belki de bu küçükle karşılaşacaktım, bunun  hazırlığıydı. Onun geçmişini bilmeliydim.

İçeri girdiğimde genç bir adam görmüştüm. Uzun boylu, heybetli bir  adamdı. Sert bakışlara sahipti. Ztin'in asilzadeleri gibi giyinmişti.  İpek cübbesine sarınmıştı, siyah bir şapka takmıştı.  Kadının karşısında  kaşları çatıktı. Düşüncelerini okuyuvermiştim. Ne kadını, ne de kadının  bebeğini istiyordu. Adam "Ne yaptığını sanıyorsun? Sana dedim. Ben seni  hayatımda istemiyorum. Bir maceraydı, bitti."

Kadın başını iki yana salladı."Beni istiyorsun, beni şehvetle  arzuluyorsun. Aksi halde buraya gelmezdin. Aklında geçirdiğimiz tutkulu  aşk gecelerimiz var." dedi inatla.

"Benim durumum ortada, seninle olamam. Sen aklını yitirmiş bir  büyücüsün. Seninle olarak kendi başımı belaya sokmamı bekleme." dedi.  Öfkeyle solumuştu, kadına birkaç adım yaklaşştı."Basit bir hizmetçinin  bu kadar güçlü büyücü olacağını nereden bilebilirdim? Beni  kandırdın.Günaha bulaştım. Karşı konulamaz güzelliğine karşı koyamadım."

"Seninle aynı inançtan olsaydım cariyen olmaya devam ederdim değil  mi? Ne zaman sana gerçeği açıkladım, o zaman benimle işin bitti. Korkak  olduğunu gösterdin!"

"Beni kandırdın! Basit bir hizmetçiyim dedin."

"Hala öyleyim! Seninle olabilmek için tüm riskleri göze aldım,  kardeşlerim olan insanlara sırtımı döndüm. Asla kullanmamam gereken  ismimi senin için kullandım."

"Hiçbiri benim umurumda değil." dedi dişlerini sıkarak.

Kadın adama yaklaştı, ellerini onun göğsüne koydu."Kızımızı  annen  öldürmeye çalıştı ama benim sayemde yaşıyor. Onu kurtardım, bebeğimiz  sağlıklı. Son bir kez kardeşlerime yalvardım, kabul ettiler. Daha  doğrusu etmek zorunda kaldılar." dedi. Hastalıklı gülümsemesi  yüzündeydi. Adam ona tiksinerek bakıyordu, kadının umurunda değildi.  Delirmişti. "Eğer bebeğimi yaşatmazlarsa onları öldüreceğimi söyledim,  benden korktular. Bu korkuları bana güven vermedi. Bebeğimi yaşattıktan  sonra  onları öldürdüm. Bir ölüyü canlandırdıklarını kimse bilmemeli  değil mi?"

"Sen delirmişsin!" diye bağırdı. Bakışlara tiksintinin yanında  korku eklenmişti. Bir yandan da hayrandı. Kadına karşı konulamaz  güzellik demişti. Böyle insanlar aramızda var mıydı? Ben neden  etkilenmiyordum?

"Delirdim, doğru. Senin aşkın beni delirtti. Yaşadıklarımız beni  bu hale getirdi. Sen ve kızım için her şeyi yapar hale geldim."

Başını iki yana salladı."Git buradan. Uzaklaş. Kızınla beraber git. Yoksa yaşayamazsınız. Sen ve ucube kızın burada olmamalı."

"Benim bebeğim ucube değil. O, bir mucize! Kimsenin yapamadığı  büyüyü yaparak onu dirilttim. Soyambike bile bunu ölen kızı için  yapamamıştı ama ben başardım. Bu da bebeğimin kaderi değiştirilmese de  önemli olduğunu gösterir. Yaratıcılar onun yaşamasını istiyor."

"İstemiyor! Senin çarpık ruhunun bir meyvesi. Ne Mavi Gök ne de 4  Yaratıcı karışır. Özgür iradenin eseri olarak bebeği yaşattın. Büyük bir  bedeli olmalı. Bana söyle, bedelin neydi?"

Kadın meydan okurcasına ona baktı. Korkusuzdu."Bedel benimle  alakalı, korkma. Fakat şunu bil, bebeğimiz çok güçlü olacak. Kimse ona  karşı koyamayacak, kimse meydan okuyamayacak. Sıradan olan herkesi ezip  geçecek."

"Beni korkutuyorsun." diye mırıldandı.

"Senden isteğim beni ve kızımızı kabul etmen. Yapmazsan o meşhur  soyunu kuruturum. Tekrardan bir elçi olduğuma göre neler yapabileceğimi  biliyorsun."

Adam yutkunmuştu. İri heybeti bir anda küçülmüştü."Korkunç bir  yaratıksın. Seni tanıdığım güne lanet olsun. Keşke sen ve kızın ölse.  Böylece çarpık ruhlar aramızda kalmaz."

Gülerek "Sadece benim değil, senin de kızın. Damarlarında senin  kanın da var." dedi. Adama yaklaştı, onu yavaşça öptü. "Beni hala  arzuluyorsun, hala bana aşıksın."

"Sana karşı koymak güç. Mavi Gök, beni lanetleyecek. Çünkü bu topraklarda en büyük günahı ben işledim."

"Aşkım, biz günah işlemedik. Biz günahkar değiliz. Ben göremesem  bile sen göreceksin. Kızımız çok güçlü olacak. O bir koruyucu, bir  seçilmiş."

"Seçilmişler, kaderleri değiştirilen olmaz mı? Bana böyle anlatmıştın." dedi merakla. Kadın kıkırdadı.

"Kaderi değiştirilenler, Kan Tanrıçası'nın çukurunda yansın! Benim  kızımın yaratıcılar tarafından kaderinin değiştirilmeye asla ihtiyacı  yok. O hayata geri döndü, o bir mucize!"

"Korkuyorum." dedi ve yutkundu. Kadın kollarını adamın boynuna  doladı. Kadın ona aşkla bakarken adamda korku vardı. Ona duyduğu aşktan  bunu göremiyor olması ne kadar acıydı."Senden tek isteğim yanımda normal  davranman, tamam mı?"

"Korkma, normal olacağım." dedi. Yavaşça ipek cübbeyi çıkarmıştı.  Adamın tek bir itirazı olmamıştı. Beyaz iç giysileriyle  kalakalmıştı."Fakat bu gece sana ihtiyacım var, lütfen benimle ol."

Adam kafasını iki yana salladı."Sana karşı koyamıyorum. Bu  olmamalı. Tekrardan hamile kalırsan bu sefer herkesin sonunu getiririz."

"Bana göre sorun yok. Çünkü bu topraklardaki herkesin sonu  gelmeli, bunu hak ediyorlar. Çünkü onlar bu düzeni bozdu, biz değil."  dedi.

Kadının bir şey demesine izin vermeden adam kadının dudaklarına  yapıştı. Şehvetle öpüyor, hırsla kadının kıyafetlerini çıkartmaya  çabalıyordu. Kadınsa onu daha da hırslandırıyordu. Birbirilerine olan  ihtiyaçları çok fazlaydı. Tutku ve şehvetle birbirilerinde  kaybolmuşlardı. Adam birçok kez seni seviyorum dedi, kadınsa ona olan  aşkını defalarca kez söyledi.  Bütün geceyi birlikte geçirmişlerdi,  bedensel hazın zirvesine ulaşşlardı. Odadaki bebekse huzurla uyuyarak  yeniden döndüğü bu hayatın akışında kendisini bulmayı bekliyordu.

Gözlerimi açtığımda yatağımdan doğrulmuştum. Az önce gördüğüm  karşısında ne düşünsem bilemiyordum. Başım ağrıyordu, kendimi berbat bir  şekilde hissediyordum. Gördüğümü anlamlandıramıyordum. Neydi bu? Ben  gelecek için bir görü istemişken yaratıcılar bana başka bir şey  göstermişti. Kim olduklarını çıkaramadığım insanlardı. Tanıdığımı  biliyordum ama bir türlü isimler dudaklarımdan dökülemiyordu. Her  düşünmeye çalıştığımda başımdaki ağrı şiddetleniyordu. Evet, insanları  tanımamış olsam bile elimde başka bir şey vardı. Ölümden dönen bir  bebek. Kadın haklıydı. Kaderin değiştirilmesi kadar zor bir büyüydü.  İmkansızı zorlamaktı. Bu şekilde hayata geri dönen insanlara ne  oluyordu, nasıllardı fikrim yoktu. Araştırmam gerekliydi.

Diğer yandan neden tanıyamadığımı da düşünüyordum. O kadınla erkeği  biliyordum, tanıyordum ama diyemiyordum bir türlü. Sanki diyebilsem  sırlar çözülecekti. Acaba bebek mi istememişti? Bebeğin varlığı da  güçlüydü, sadece annesinin değildi. Annesinin gücünün mirasçısıydı.  Kadın belki de bunu kullanarak bebeğini hayata döndürmeyi başarmıştı.  Garipti, fazlasıyla garip. Düşündükçe başıma ağrılar sokuyordu. Bu  şekilde güne başlamayacaktım. Çözecektim, geç olsa bile. Ben Tavigan'ın  ve 4 Yaratıcı'nın koruyucusuydum.

Kahvaltıdan sonra güzelce giyinmiştim. Lee Chaezan olmak, kolay  değildi. Beni seven insanlara sonsuz merhametimi sunuyordum, benden  hoşlanmayanları nefretimle zehirliyordum. Siyah saçlarım örgülerle  toplanmış, gümüş tokalarla bezenmişti. İpek elbisemi giymiştim. Boynuma  kiraz çiçeği kokusunu sürmüştüm. Ztin'in bir diğer kraliyet çiçeğini bu  aralar koku olarak kullanıyordum. Odamdan çıktığımda ilk önce meclis  toplantısına katılmıştım ardından Stoyan'la gelen sandıkları  denetleyecektik. Bilindiği üzere 4 Yaratıcı'nın kutsal devletiydik.  Diğer ülkelerin dini lideri olarak onlardan para istememiz çok mümkündü. 

Her sandığa bakıyorduk, belirlenen para getirilmiş mi getirilmemiş mi  not alıyorduk. Lussamus istenilen paranın yarısını anca göndermişti.  Tamerin başa geçtiğinden beri bu oluyordu. Bahaneleri hazinelerindeki  paranın azlığıydı. Oysa bunun geçerli neden olmadığını çok iyi  biliyordum.

Sinirle "Küstah fahişenin yaptığını görüyorsun, değil mi? Sırf onu  günahkar ilan ettiğimiz için bize az para gönderdi." dedim. Stoyan derin  bir nefes aldı, başını iki yana salladı.

Stoyan "Başka duyumlarım da var. Cupuer Prensesleri kat be kat fazla  para gönderdiğini, bu nedenle istenilen paranın yarısını gönderirmiş."

"Asıl düşüncesi bu elbette ama bahanesi hazır. Hazine boş, para bu  nedenle yarı yarıya. Tanrım, bu durumlarla uğraşmak çok can sıkıcı."

"Kocasını öldüren bir kadından bahsediyoruz, Chaezan. Günaha batmış  bir ruhun her hileye başvuracağını biliyorsun. İmkanımız olsa, onu  Lussamus'dan kovsak."

Kırmızı sandığın içindeki altın sikkeleri elime aldım. Kartala  bakarken yüzümü ekşittim."Bu imkan yok. Cupuer Prensesleri'nden birisi  onun elinde esir, diğeri Naymahaen'de oldukça halinden memnun. Bizeyse  günaha boğulmuş bu kadınla uğraşmak kalıyor."

"Belki senatörler onu istemez. Çıkan ilk isyanı destekleriz, hak  ettiği cezayı vermek için araya gireriz. Onun gibi kadınlar, din için  kötü bir örnek. Kül Tanrıçası der ki, insan her daim sadık olmalı. Kadın  veya erkek olsun, sadakati taşımak zorundalar."

"Fena fikir değil ama Lussamus onu istiyor. Senato onun yanında, halk  onu seçti ki Cupuerler'e isyan etti. Boş hayallere kapılmayalım."

"Böyle sapkın insanları görünce cezalarını bulmaları için dua ediyorum."

Gülümseyerek ona baktım."Stoyan, şunu unutma. 4 Yaratıcı'nın adaleti  herkese işler. O fahişe kraliçe de kendine layık olanı bulacak. Dinin  sorumluluklarını yerine getirememesinin bedelini ödeyecek."

"Kız kardeşini buraya iyi niyetlerini sunması için göndermiş, birkaç güne burada olur diye duydum."

"Biliyorum, biliyorum. Baş Rahibe, büyük bir özenle hazırlanıyor. Benim de yardımcı olmamı istedi."

"Kız kardeşini göndermesi, bir şeyi değiştirmez değil mi? Ben bundan  korkuyorum. Baş Rahibe'yi biliyorsun, söz konusu Lussamus olunca çok  farklı. Oysa burada eğitilirken kendi topraklarımızı unutmamız istenir."

"Flavia işine geldiği gibi davranıyor. Lussamus'dan hala bir şeyler  umuyor, orayı nasıl sömürebilirim diye düşünüyor. Oysa her şey değişti.  Bunun farkında değil."

"Flavia da değişti. Seni seçimde desteklemeyecek olması bunun  göstergesi." dedi. Ona baktım. Mavi gözleri üzerimdeydi. O da benim gibi  olmuştu. Onu yetiştiren rahip, onun başa geçmesi için aday olmasını  istememişti. Bir zamanlar ikimiz rakipken şimdi aynı kaderi  paylaşıyorduk. Bunun sonucunda artık birbirimizi destekleme kararı  almıştık ve plan yapmıştık."Hatta seçimin olmayacağını duydum.  Bahaneleri hazır, olağanüstü haldeyiz! Artık neyin olağanüstü haliyse,  bilemiyorum."

"Stoyan, biz de planımızı buna göre yaptık. Madem onlar seçim  yapmadan kendi istediklerini başa geçirecekler, biz de seçim yapmadan  istediğimizi alırız. Flavia benden  o kadar korkuyor ki, Tavigan'da  seçimleri iptal ettirdi. Bahaneleri acınası, haklısın. Ortada olmayan  koşulları sundular ve meclis kabul etti. Fakat bunun bedeli ağır  olacak."

"Planımızda başarıya ulaşacak mıyız?" dedi kısık bir sesle.

Başımı hafifçe salladım."Ulaşacak, Stoyan. Hiçbir kuşkun olmasın. Ben  ne istersem, neyi arzularsam o olur. Çünkü benim isteklerim  yaratıcıların arzularını yansıtır."

"Büyük sözler ediyorsun."

"Büyük sözler değil, gerçeğin özünü sana sunuyorum. Ben ne senin  gibiyim ne de diğerleri gibi. Ben farklıyım. Farklı olmasaydım bu zamana  kadar hayatta olmazdım."

"Böyledüşünmene sebep olan şey, geçmişin mi?"

"Evet, geçmişim. Ben zorluklardan geldim. Annem basit bir  hizmetçiydi, sürekli olarak hor görülürdü. Babam tarafından sevilmezdim.  Hep benden iğrenir, tiksinirdi. Ztin'de piçlere yer olmadığı için bunu  yapardı. Annem öldükten sonra benden kurtulmak istedi. Benden kurtulunca  annemle işledikleri günah silinecek sanki, çok komik. Beni köle  tacirlerine sattı. Ölebilirdim, berbat bir adamın eline düşebilirdim ama  bak, buradayım."

"Geçmişinle sürekli boğuşuyorsun, Chaezan. Bu sana zarar veriyor."

"Bana zarar vermiyor, beni ben yapıyor. Neden burada olduğumu  hatırlatıyor, neden en yukarıda olmam gerektiğini gösteriyor." dedim.  Hırsla göğsüme vurdum."Ben en yukarıda olunca Ztin'dekiler ne yapacak  sence? Peşimde koşacaklar. Bir zamanlar hor gördükleri küçük kıza sahip  çıkacaklar. Bense onlara istediklerini vermeyeceğim. Aksine ilk başta  orayı yıkacağım."

Stoyan birkaç adım gerilemişti. Korku ve endişeyle bana  bakıyordu."Sakin ol, karşnında bir Ztinli yok. Ben senin dostunum."  dedi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Beni anlayamazdı. Bu  hayatta beni anlayabilen tek bir insan olmuştu ve o da burada değildi.  Diğerlerine göre hırslı ve soğuk bir kadındım. Oysa ben gördüklerinden  daha fazlasıydım.

"Ben sakinim, her şey yolunda." dedim. Rahibe, rahibe sesiyle başımı  sola çevirdim. Yanımıza telaşla Ardash gelmişti. Nefes nefese  kalakalmıştı çocuk."Soluklan, Ardash."

Stoyan yeni rahip olmuş Ardash'a güldü."Rahip olsa bile hala kendisini senin çaylağın sanıyor."

"Alışacak. Üstelik Ardash kıymetli bir rahip. Rekistaan prensi,  hatırlasana. Ardash üzerinden Saevthas'la iletişimimiz daha kolay  olacak."

"Bakalım hangi abisi bizimle ılımlı olacak? Yeni Kral Paiman mı yoksa  öz abisi Prens Kaveh mi?" dedi. Sesindeki alayı bastırmamıştı. Ardash  ters ters ona baktıktan sonra bana döndü, yüzü saygılı bir hal aldı.

Ardash "Rahibem, Ztinli bir tüccar sizinle görüşmek için geldi. Konunun önemli olduğunu, vaktinin pek olmadığı söyledi."

"Kovsaydın, neden burada kalmasına neden oldun?" dedim.

"Kovmaya çalıştım ama inat etti, kendisini yere attı. Gitmemek için ısrarcı olunca size danışmanın uygun olacağını düşündüm."

"Bu kadar inat edecek ne derdi var, merak ediyorum. Acaba Hyean mı onu başıma sorun etti?"

"Ben sorduğum zaman öyle bir şey olmadığını söyledi."

"Tamam, geliyorum. O nerede beni bekliyor? Sakın çalışma odamda  beklediğini söyleme. İnsanlar zaten açığımı arıyorlar, buna fırsat  vermiş olmayalım."

Ardash telaşla "Hayır, Rahibe. Böyle bir şey yapmadım. Sizi sınıfların birinde bekliyor." dedi.

Stoyan'a dönüp "Sen tek tek rapor. Ardından şu küstah kraliçeye  mektup yaz, sert bir dille uyar. Hazinelerinin boş olmasının Tavigan'ı  alakadar etmediğini söyle." dedim.

Stoyan "Sen nasıl istersen." dedi. Gülümsedikten sonra oradan ayrıldım.

Ztinli bir tüccarın benimle ne görüşeceğini merak ediyordum.  Israrcılığına bakılırsa önemli bir şeydi. Kim için gelmişti? Babam mı  yoksa kuzenim Dahou mu? Dahou beni küçümsediği için benimle iletişime  geçmeye çabalamamıştı. Belki de bir şeyler değişmişti, artık benimle  iletişime kararı vermişti. Ah, kimi kandırıyordum? O soğuk kral, kendi  dışında kimseyi ciddiye almazdı. Güçlü bir hükümdardı, yaptıklarını  duydukça takdir ediyordum. Onun gücünü soğuk duruşu oluşturuyordu.  Kimsenin kıramayacağı, buzdan bir kalkandı. Dahou değilse babamın adamı  olabilirdi. Ah, çok inatçıydı. İnadı yoruyordu. Hayırdan anlamıyordu,  inat ediyordu. Benim onunla bir işim yoktu. Yıllar önce bitmişti. Şimdi  mi kızı olduğum aklına geliyordu? İşine gelince bir anda Komutan  Seojin'in kızı mı olmuştum? Adi herif.

Ahşap kapıyı yavaşça açtım, içeri girdim. Koyu renkli sıralar, kara  tahtaya doğruydu. Üç sıranın en ortasında Ztinli tüccar oturuyordu.  Klasik bir Ztinli olarak karşımdaydı. Çekik gözleri, ince dudakları ve  ince bıyıkları. Oturduğu yerden kalkmış, hızla başını eğmişti. Abartılı  saygı gösterisi midemi bulandırmıştı. Utanmasa ayaklarımı öpecek, af  dileyecek kadar yalakalık yapacaktı. Sert bir şekilde kalk dedim, adam  yeri öpmekten vazgeçti. Karşımda başını eğmiş, iyice kambur bir hale  bürünmüştü. Kül Tanrıçası aşkına! Sabrımın sınanması için mi  gönderilmişti? Başımı dikleştirdim."Konuşmayacaksan gideceğim. Vaktimi  basit bir köylü tüccara harcayacak değilim." dedim.

Tüccar "Rahibe Chaezan, beni babanız gönderdi. Sizinle görüşmek istiyor."

"Kaç defa dedim, onunla görüşmeyeceğim. O beni istemedi, beni kızı  olarak görmedi. Şimdi değişen şey Tavigan'da güçlü bir rahibe olmam mı?  Bu çok komik!"

"O burada, sizi bekliyor."

Donup kalakalmıştım. Burada mıydı? Yalan söylüyor olmalıydı. Birkaç  adım geriledim. Şaşkınlıkla "Yalan söylüyorsun, Komutan Seojin piç  kızını görmeye gelmez." dedim.

"Gerçekten burada, sizi görmek istiyor. Bu gece sizin için uygun mu?"

"Gelmeyebilirim. Geleceğimin bir garantisi var mı? Küstah bir şekilde nasıl emin olabiliyor?"

"Komutan'ın dediğine göre siz onun kızısınız, elbette babanızı görmeye geleceksiniz.O sizin geleceğinizi biliyor."

"Bence yanılıyor. Ben onu görmeye gelmeyeceğim. Onunla bir bağım kalmadı, ben buraya aidim. Onun düşündüğü gibi bir şey yok."

"Rahibe, babanız kendisiyle hesaplaşmanız için iyi bir fırsat  olacağını söyledi. Ayağınıza geldi, neden bu fırsatı  değerlendirmeyeceksiniz?" dedi. Cebinden bir rulo kağıt çıkardı, bana  uzattı."Bu kağıdı alın. Kağıt şehrin haritası var. Çarpı işaretli evde  babanız sizi bekliyor."

Ruloyu aldım, elimde sıktım."Geleceğime dair umutlanmasın. Bakarsın  onu tutuklamaya gelirim, belli mi olur? Şehrimiz davetsiz misafirleri  sevmez."

"Babanız size inanıyor. O..." dedi ve elimi havaya kaldırdım. Susmuş, çekingen bir şekilde bana bakakalmıştı.

"Daha fazla konuşmak istemiyorum. Madem ulak olarak görevini yaptın,  buradan git. Aksi halde babama sandık içinde kelleni gönderirim." dedim.  Kapıyı işaret ettiğimde adam başını eğmiş, kaldırmadan karşımdan  ayrılmıştı.

O gittikten sonra sınıftan çıktım. Hiçbir şey olmamış gibi, en sahici  tebessümümle koridorda yürüdüm. İnsanlar içimdeki fırtınaları  bilmemeleri lazımdı. Onlar beni hep güçlü bilmelilerdi. Zayıflığımı  gördükleri an, acımasız bir sırtlan olarak saldıracaklardı. Güçlü  duruşumu soğuk tebessümümle sağladığımda çevremdeki insanlar benden  korkuyorlardı. Korku, güç demek değildi. Korku gücün kalkanıydı.  Kalkanım delinirse gücümü tüketmek için ellerinden geleni yaparlardı.  Tavigan için her daim huzurun ülkesi derlerdi ve büyük yanılgı burada  başlardı. Burası huzurun değil, kaosun ülkesiydi. Bense kaosa hükmetmeyi  arzulayan hırslı bir rahibeydim.

Kendi yatak odama geçmiştim. Kapıyı kapattıktan sonra yatağıma oturup  kalakalmıştım. Elimdeki saman kağıdına bakıyordum. Açtığımda adamın  dediği harita karşımdaydı. Babam beni görmek için nereden nereye  gelmişti, şaşkındım. Söz konusu menfaat olunca insan asla yapmam dediği  her şeyi yapıyormuş. Bir yanım onu görmek istiyordu. Onu görmek ve  aşağılamak! Ayaklarıma güç için kapanmasını istiyordu. Bu sinsi isteği  bastırmaya çalıştıkça daha da çok artıyordu. Diğer yandan ben buraya  aittim. Babamla görüştüğüm bilinirse hoş karşılanmazdı. Flavia gibi  olsaydım hiç dert etmezdim gerçi. O kaç defa Lussamus'daki akrabalarıyla  görüşmüştü? Gizli veya değil, köklü bir aileyle bağı olunca bazı  davranışlar görmezlikten gelinebiliyordu.

Babam beni ikilemde bırakmıştı.Onunla görüşsem ayrı bir dertti,  görüşmesem ayrı bir dertti. İçimi boğuyordu. Başka derdim yokmuş gibi  babama takılı kalmıştım. Görsem ne kaybederdim ki? Hiçbir şey! Kazancım  da olmayacaktı. En azından ayaklarıma nasıl kapandığını görürdüm, güç  için bana yalvarışını seyrederdim. İçimde birikmiş öfkeyi ona kusardım.  Ona olan gücümü ispatlardım. Belki de tutuklanmasına neden olurdum,  neden olmasındı? Tavigan'a kaçak girenlere hoşgörülü bakmazdık. İşte bu  beni daha mutlu etmişti.

Erkenden akşam yemeği sonrasında hazırlanmıştım. İpek, beyaz elbisemi  giymişti. Siyah saçlarımı açık bırakmış, tepeden minik bir topuz  yapmıştım. Her ihtimale karşılık yanımda kısa bir kılıç alacaktım.  Üstümeyse koyu kırmızı pelerinimi aldım. Gece yolculuğu olacağı için  dönüşte buraya dönmek yerine Cacande'nin yanına uğrayabilirdim, orada  kalırdım. Yakın gözüküyordu. Yokluğuma dair bahane uydurmak kolaydı.  Fırtına Tanrısı'na dua etmek istediğimi, bu nedenle sakin bir köyde  geçirmem gerektiğini söylerdim. Ara ara yapılan bir şeydi bu. Ben yapsam  kesinlikle sırıtmazdı.

Tek başıma gitmek istediğim için ahırdaki beyaz atımı almış, yola  koyulmuştum. Babamın bulunduğu yer şehrin dışındaki en yakın köydü.  Güneş yeni batıyordu, köye ışıklar sızıyordu. En fazla katlı evler  vardı. Burada da rahipler veya rahibeler kalıyordu. Beni tanımamaları  için köyün girişinde şapkamı takmıştım. Şapkanın halkasına tül  tutturulmuştu ve bu tül yüzümü kapatacaktı. Şehre gelen gezgin diye  düşüneceklerdi. Onların sık sık kullandığı türden bir şapkaydı. Babamın  kaldığı evse köyün çıkışına yakındı. Durduğumda evin çevresinde sivil  giyimli Ztin askerleri vardı. Bu köyü yönetene ceza kesmeliydim. Bu  yaptığı usulsüzlüktü. Para almış ve babamın burada istediğini yapmasına  izin vermişti. Şimdi buna takılmayacaktım.

Atımdan indim, askerlerin karşısında durdum. Tülü aralamadan  Komutan'ı görmeye geldim dedim. Askerler birisi içeri girmişti.  Diğerleriyse gergin bir şekilde bana bakıyordu. Asker gelmiş, lütfen  içeri girin demişti. Bahçeye adım attığım andan itibaren kalp hızla  atmaya başlamıştı. İki katlı, ahşap olan bu evde babam vardı. Beni  görmeye gelmişti. Hislerim birbirine karışmışken kontrollü olmak çok  zordu. Sakin ol, Chaezan sakin ol diye mırıldandım. İki basamağı çıktım,  aralık kalan mavi kapıdan içeri girdim. Şapkamı çıkarmıştım, askıya  bırakmıştım. Üstümdeki pelerini de çıkarmıştım. Babamın varlığını  hissediyordum. Tam karşımdaki kapının ardındaydı. Heyecanı onu ele  veriyordu.

Yavaş adımlarla yürüdüm. Kapıyı açmıştım. İçeri girdiğimde babam tam  anlamıyla karşımdaydı. Divana oturmuştu. Klasik bir Ztin tüccarı gibi  giyinmişti. İpek mavi kumaştan yapılma kol ve bacak kısmı geniş  paçalıydı. Göğsünün altında lacivert ip sarılmıştı. Grileşen saçları  toplanmıştı. Top sakalı özenli kesilmişti. Beni görünce yüz ifadesi  değişmemişti. Sakin ve ciddi. Duygularını ele vermeye niyetli değildi.  Yerdeki minderi görünce kaşlarımı çatmıştım. Beni yere oturtarak ne elde  edeceğini sanıyordu? Üstünlüğünü kabul edeceğimi mi? Koca bir  yanılgıdan ibaretti.

"Yerdeki minderde oturmayacağımı bil isterim. Eğer bana bir koltuk  ayarlamazsan seni tutuklatmak benim için hiç zor olmaz." dedim.

Babamın dudakları kibirle kıvrıldı."Tek isteğin bu olsun." dedi.  Emriyle onun seviyede olan tek kişilk bir koltuk getirilmişti. Ardından  ortamızdaki ahşap sehpaya yeşil çay ve kurabiyeler eklenmişti. Kendisi  porselen demliğe baktıktan sonra bana baktı."Korkma, seni zehirleyecek  değilim. Evlat katili olamam. Acaba fincanlarımızı sen doldurur musun?  Biliyorsun, Ztin geleneğidir. Kızlar babalarına çayını doldurur, Gök'ün  duasını alır."

"Beni evladın olarak gördüğünü düşünmüyorum.Senin gözünde hiçbir  şeyim. Yine de dolduracağım. Çünkü bu bizde ateşkesin göstergesi."  dedim. Beyaz demliği aldım, porselen mavi fincanlara çaylarımızı  doldurdum.

Babam çayını yudumladı, gülümsedi."Beni görmeye geleceğini biliyordum Chaezan. İnsan atasına sırtını dönemez."

"Sen benim atam olabildin mi ki ben sana sırtımı döneyim? Kendine hiç  şunu sordun mu? Benim evladım neden benden ve ailemden uzak duruyor  diye? Sormamışsın. Sormadığın için karşıma çıkma cesaretinde  bulunmuşsun."

"Küstah ve kibirlisin."

Gülümseyerek "Bir Lee olduğumu gösteren başka bir şey." dedim. Çayımı  yudumlarken babama baktım. Heyecanı biraz olsun dinmiş, tüm kontrolü  eline almıştı. Neden bu kadar çok heyecanlanmıştı ki? Ne görmeyi  bekliyordu? Bana göre heyecanlanacak bir şey yoktu. Biz baba kız olmayi  başaramayan iki insandık.

"Tavigan'da soyadından vazgeçmeyen tek insansın. Lee olduğunu her seferinde hatırlatıyorsun."

"Soyadımdan vazgeçmedim çünkü sen ve senin gibi zorbalara kendi  gücümü göstermek istedim. Ztin'deki birçok akrabamız bu soyadıyla bir  yerlere gelebildi. Mesela Dahou. Lee soyadı olmasaydı onun gibi buzdan  bir heykel kral olamazdı."

"Dahou soğuk olabilir ama parlak bir zekaya sahip. En sonunda ikna oldu ve buraya gelmemi sağladı."

"Bence senin artık köşeye çekilmen gerektiğini düşünüyor. Burada beni  ikna edemeyeceğini biliyor, bunu siyasi hata olarak gösterme  arzusunda."

Kaşlarını hafifçe çatmıştı, sorgulayan bir şekilde bakıyordu."Köşeye  çekilirsem kendisi dışında saygı duyulan birisi olmayacak. Otoritesi  sağlamlaşacak, iktidarında tek başına olacak."

"Dahou zeki birisi. Onun yerinde olsaydım ben de kendim dışında saygı  duyulan birisini görmek istemezdim. Sen Komutan Lee Seojin'sin. Ztin'e  birçok zafer kazandıran, insanların hürmet ettiği bir Lee'sin. Dahou'nun  babasından bile daha çok saygı gördün. O bunu sorun etmedi, sana  güveniyordu ama Dahou sorun eder. Kendisi dışında birinin güçlü  olabilmesine katlanabilmesi onun için oldukça güç olmalı."

"Şunu hesaba katmıyor. Ben kenara çekilsem bile benim ünümü devam  ettirecek çocuklarım var. Jonseo, Yamnung ve Chinho. Onlar onunla baş  ederler."

"Bu zamana kadar kendilerini Dahou'dan daha sık bahsettirememiş o  beceriksiz çocuklardan ümit ediyor olman, çok acınası bir durum. Senin  ününü ve Lee soyadını kullanarak bir yere gelmeye çalışan üç  beceriksiz."

"Kardeşlerini küçümsüyorsun."

Omzumu silktim."Onlar benim kardeşim değil, senin evlatların." dedim.  Çayımdan bir yudum daha aldım."Üstelik sen de dediğimin farkındasın.  Onların beceriksiz olduğunu biliyorsun, içten içe öfkeleniyorsun. Hayal  ettiğin gibi olamadılar. Bir çuval çürük meyve."

"Onlarla tanışmanı isterdim, Chaezan. Düşündüğün gibi olmadığını  görürdün." dedi. Kaşlarımı havaya kaldırıp ona baktım. Aptal adam!  Düşüncelerini okuyabildiğimi anlamamıştı. Onun cümlelerini ona diyordum.  Kendisi evlatlarını çürük meyveler olarak görüyordu.

"Belki günün birinde karşılaşırım, belli olmaz. Hayatın bize  sunacakları hiç belli olmuyor. Mesela babası tarafından köle pazarına  satılan bir kız çocuğunun gün gelince Tavigan'ın en güçlü rahibesi  olabiliyor. Bu kadar güçlü olmasaydım şu an karşımda olmayacağını adım  gibi biliyorum."

"Bunu yaptım çünkü zorundaydım. Sana açıklayamayacağım şeyler var,  Chaezan. İnan bana, o zaman senden kurtulmak için en doğru yol olarak bu  gözüme gözüktü."

"Tek bir hareketinle nefretimi kazandın. Çocukken beni görmezlikten  gelmene aldırış etmiyordum, annem bana yetiyordu. O mutfaktayken onun  peşinde dolanmak, çamaşır yıkarken onunla şarkılar söylemek, o yerleri  silerken bana tekerlemeler öğretmesi beni mutlu eden şeylerdi. Ne zaman o  ağır bir hastalığa yakalandı, işte benim dünyam mahvoldu. İşte o zaman  senin varlığına ihtiyaç duydum fakat sen beni sattın!"

Tiksintiyle bakakalmıştı."Ben pişman değilim, ne olduğunu bilseydin  emin ol kendi bileklerini keserdin. Söyle bana, sen gerçek bir büyücüsün  değil mi?"

"Dışarıdan duyduklarınla karşıma çıkıyorsun. Ben bir büyücü değilim,  bir rahibeyim. Dinimin yasakladığı her şeyden uzak durmak, benim  vazifem!" dedim. Bana inanmadığını gözlerinde görebiliyordum.

"Çarpık bir ruhun, korkunç bir özgür iradenin eserisin. Günahlarımın en ağırısın, yüreğimin kaldıramayacağı bir yüksün."  dedi. Derin bir nefes aldı. Arkasına yaslandı. Yüzünde büyük bir  ıstırap vardı."Seni sevmek benim için ağırdı. Benden ne olduğunu  saklasan bile ben senin ne olduğunu biliyorum, kızım. İçinde kontrol  edilemeyen bir vahşi güç var. Ölümleri çağırır, bozulmuş olan yüreğinle  bu topraklara karmaşayı getirirsin. Gel, bunu Ztin için kullan. En  azından anlamlı bir şey olur."

"Sen benim ne olduğumu asla bilemezsin, asla beni anlayamazsın.  Ztin'le bir bağım yok benim. Buraya Ztin için yalvarmaya geldin, sana  bunu yapmaman için Dahou'nun niyetini söyledim ama sen yine de yaptın."

"Dahou istediğini yapsın, ben ülkeme hizmet eden bir savaşçıyım. Yine ülkem için gayrimeşru kızıma yalvarırım."

"Kulakların iyice duysun. Ben asla Ztin'e yardım etmeyeceğim."

"Tüm ordumla Tavigan'ı yıkmak için karşına geleceğimi bilsen bile  yardım etmemeye kararlı mısın?" dedi. Dudaklarımı büktüm. Tehdidi hiç  inandırıcı gelmemişti.

"Bence bunu yapacak cesaretin yok. Benden korkuyorsun. Bana olan  tiksintin gibi korkun da çok güçlü. Gazap Tanrısı der ki, korkularına  karşı aciz olan insanlar asla onlara karşı savaşamaz. Senin durumunu  özetliyor."

"Ztin'e yardımcı olursan oradaki saygınlığın artacak, taşıdığın soyadın değerini göstermiş olacaksın."

"Diğer Leeler beni kucaklayacak mı? Sanmıyorum. Onların gözünde  günaha boğulmuş bir zavallıyım. Hoş, ben de onlara o gözle bakıyorum.  Bunu değiştirmek istemiyorum. Ztin'e yardım etmeyeceğim. Gücümü sadece  Tavigan için kullanacağım. Sense buraya gelerek kendi sonunu hazırlamış  oldun, yazık. Dahou artık senden kurtulur."

"Teklifim her daim geçerli olacak." dedi çaresizce. Gittikçe can  sıkıcı bir hal almıştı. Artık gitmem lazımdı. Ayağa kalktım, gülümsedim.

"Her şeye rağmen seni görmek güzeldi. Bir konuda benden yardım  istemen gururumu okşadı, yalan söyleyemem. Bundan sonra görüşür müyüz,  sanmıyorum. Kendine dikkat et, yaşamanı isterim. Yaşa ve benim neler  yaptığımı gör. Bu hayatta sana verebileceğim en güzel cevap bu olacak.  En güzel intikam."

Kafasını iki yana salladı."Senin yaptıklarını görmektense ölmeyi yeğlerim. Kılıcımı kendime saplarım, inan bana."

"Senden bunu beklemezdim. Piç kızın yükseldi diye kendini bu şekilde cezalandırman çok ağır."

"Sen yükseldin diye değil, yapacakların yüzünden duyduğum vicdan  azabından Chaezan. Üstelik bir gün biz yine karşılaşacağız. Her şeyi  çözdüğün zaman yanıtlarını bulmak için benim yanıma geleceksin. Şu an  rahatsın, bir şey bilmiyorsun ama o hasta zihnin seni bana getirecek."

Gülerek "Sen beni ne sanıyorsun? Bir canavar mı?" dedim.

"Bir canavardan daha fazlasın. Kabuslarla beslenen bir ruh, sürekli kan dökülmesini dileyen bir iblissin. Vahşetin çağrısısın!"

"Bu dediğin kadar korkunç bir insan değilim. Beni gözünde fazla abartıyorsun." dedim ve arkamı döndüm.

Kapının kolunu tuttuğum zaman "Kendin hakkında hiçbir şey  bilmiyorsun. Gerçeği öğrendiğin zaman seninle görüşeceğiz, Chaezan.  Annenin sakladıklarını çözeceksin. Ana rahmine düştüğün andan itibaren  günaha battığını anlayacaksın." dedi.

Daha fazla burada kalamazdım. Öfkeyle kapıyı açıp odadan çıktım.  Dedikleri anlamsızdı. Elinden gelse beni canavar ilan edecekti. Komik!  Annem benden hiçbir şey saklamamıştı. Benim ne olduğumu nasıl bilecekti?  Sıradan bir kadındı. Koskoca köşkü temizleyen, yemekler yapan  birisiydi. Benden sakladığı bir sırrı olamazdı. Her daim benimleydi, hep  benimle ilgilenmişti. Babam bana zarar vermek için onu kullanıyordu.  Onunla olan bağımı kıskanmıştı. Hiçbir zaman annem kadar bana yakın  olamayacağı için bunu yapıyordu. Beni kandıramayacaktı, izin  vermeyecektim.

Pelerinimi giymiş, şapkamı taktım. Evden ayrıldığım gibi Cacande'nin  yanına gitmek için atımı harekete geçirdim. Kafam karışıktı, kalbim  huzursuzdu. Zaferimi gölgede bırakacak şeyler söylemesi canımı sıkmıştı.  Annemi suçlayarak ne elde edeceğini sanıyordu? Annem onun iddia ettiği  gibi birisi değildi. Sırf Ztin'e yardım etmediğim için böyle konuşmuştu.  Ztin'e yardım etseydim benden iyi birisi olmazdı. Hatta kendi  evlatlarını küçümser beni överdi. Ztin'e yardım etmediğim için canavar  ilan etmişti. Onun iddia ettiği gibi değildim. Benim tek arzum Tavigan'ı  ve 4 Yaratıcı'yı korumaktı. Bu arzum beni kana susayan bir vahşet  yapmazdı. Benim ruhum, çarpık değildi.

Cacande'nin evine gelmiştim. Atımı onun atının yanına bağlamıştım.  Bahçeden içeri girip kapısına vurdum. Kimsin sesini duyunca benim dedim  kısık bir sesle. Kapıyı aralayıp bakmıştı. Tülü kaldırıp ona baktım,  içeri girdim. Kaldığı yer bir at ahırı, tek katlı bir ev ve bahçeden  oluşuyordu. Burayı yaşlı bir kadından satın almıştım. Cacande yaşadığı  felaketten sonra yanıma gelince onu rahat bir yerde yaşatmam gerektiğini  düşünmüştüm. Ara ara onun yanına gelir, rahat bir nefes alırdım.  Şapkamı fırlattım, pelerinimi çıkardım. Sonra divana oturdum. O ise  yanıma oturmuştu. Bana ilgiyle bakıyor, sıkıntımı çözmeye çalışıyordu.  Şimdi ona nereden, nasıl başlayacağımı bilemiyordum. İlk önce güne  başladığım kabusu mu anlatmalıydım yoksa  babamı mı? Bilemiyordum.

"Cacande, ölü bir ruh tekrardan yaşama döndürülür mü?" dedim.  Dudaklarımdan dökülen bu kelimelere inanamadım, ansızın deyivermiştim.  Bakışlarımı ona çevirdim. Madem dedim, konunun devamı gelmeliydi."Böyle  bir şey mümkün olamaz değil mi?"

Cacande şaşkın şaşkın "Chaezan, ne dediğini biliyor musun? Her şeyin bir sınırı var." dedi.

"Ben de senin gibi düşünüyorum ama bu gece bir göür gördüm. Tanımakta  zorlandığım iki insan arasında geçen bir konuşmada kadın bebeğini  tekrardan dirilttiğini söyledi." 

"Gerçekdışı bir söylem bu. Bir görü olduğuna emin misin? Belki bir kabustur."

Kafamı iki yana salladım."Bir geçmiş görüsüydü. Bundan eminim ama kim  olduklarını düşünmeye başlayınca inan, başıma ağrılar giriyor. Gördüğüm  görüye göre kadın bunu başarmış, adamsa bu durumdan hoşnut değildi.  Özgür iradenin eseri dedi."

"Bence böyle bir şey mümkün değil."

"Ölümden dönen birisi hayattaysa işler daha da fena hale gelir."  dedim ve derin bir nefes aldım. Bir bu eksikti. Daha kaderi  değiştirilenlere ulaşamamışken ölümden dönen birisiyle mücadele etme  fikri beni yoruyordu."Sıradan birisi değil sonuçta. Kan Tanrıçası bilir,  nasıl güçlüdür değil mi?"

"Güçlü olacağını nereden çıkardın ki?"

Sinirle "4 Yaratıcı'nın yanına ulaşmış bir ruh sence normal bir insan olabilir mi? Asla!" dedim.

"Sevgilim, bence bu konu kafanı kurcalamasın. Daha ortada bir şey  yok. Ortaya çıktığında çözeriz." dedi. Yanağımı öptü, bir elini dizime  koydu. İyice yakındı bana."Başka canını sıkan şey ne? Onu da söyle."

"Babamla görüştüm, hayal ettiğim gibi bana yalvardı. Bense  yalvarışlarına kulaklarımı tıkadım ama söylediği sözler, canımı sıktı.  Çarpık bir ruh olduğumu söyledi, canavarlardan bile daha fazlasıymışım."

"Onun inandığına inanmadığın için böyle konuşmuş. Bilirsin onlara göre bizler günah bataklığına saplanmış sapkınlarız."

"Madem böyle düşünüyor neden ben huzursuzum? Neden cümlelerine takılı  kaldım? Yıllardır beklediğimi aldım ama sevinemiyorum. Söyledikleri  zihnimde yankılanıyor, susturamıyorum."

"Ah, aşkım. Babanın kelime oyunlarına mağlup olmuşsun. Senden bunu  beklemezdim. Senin gibi kelime oyunlarının üstadı olan birisi nasıl  takılır bu tuzağa?" dedi. Ona baktım. Cacande'yse gülümsüyordu."Babanı  düşünme. Bak, istediğini aldın. Lee ailesi ayağına kapandı, yardım  diledi."

Hırsla "Daha fazlası olmalı. Sadece babam değil, Dahou da benden yardım dilemeli. En güçlünün ben olduğumu göstermeli." dedim.

"Bunu başaracaksın, inanıyorum. Sen her şeyi yaparsın, her zorluğu  atlatırsın." dedi. Yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu."Taishan'ın sana  olan ihanetini nasıl atlattığını hatırla."

"Taishan mı? Bu ismi sana anma diye kaç defa söyledim?" dedim. O  yapmacık bir mahcubiyetle bana bakmıştı. Beni sınıyordu. Fakat neden?  Yıllar önce biten bir konuydu sözde. Buna ikna olmuşken şimdi bahsetmesi  dikkat çekiciydi. Bir şeyler yapmalıydım. Aşırı tepki verirsem iyice  peşine düşerdi. Onu oyalarsam Taishan adını unuturdu. Çenesini tuttum,  kendime çektim."Geçmişin karanlığında kalmaya mahkum olmuş bir isim.  Senden bu ismi duymak, şaşırttı."

"Aklıma takıldı. Geçen gece bir rüya gördüm. Seni tekrardan üzüyordu, acaba aklında mı kaldı diye düşündüm."

Yalan.  Kocaman bir yalandı dediği."Benim aklımda o kalmış olsaydı şu an burada  olmazdım, onu düşünüyor olurdum. Bak, ben buradayım. Senin yanındayım.  Vakit geçirebilmek için kaçtım."

"Beni sevdiğine dair kuşkum yok,  aşkım. Bir daha o ismi anmam. Seni üzmek istemem. Sen benim için burada  harika bir ev ayarlamışken neden üzeyim? Yapmamız gereken bu aşkı  yaşamak, geçmişin kirli isimlerini düşünmemek."

Gülümseyerek  "İşte senden duymak istediğim sözler bunlardı." diye  mırıldandım.Cacande'yse dudaklarıma yaklaşmış, beni nazikçe öpmeye  başladı. Nezaket tutkuya dönüşmüş, ne istediğini  göstermişti. Bir eli elbisemin eteğini toparlamıştı, sinsice bacağımı  okşuyordu. Yavaş yavaş daha yukarılara çıkıyordu. İstemiyordum, hayır. Dudakları boynuma yöneldiğinde "Dur,  lütfen. Berbat bir gündü." diye fısıldadım.

"Rahatlamanı sağlayabilirim, Chaezan." dedi ve sinirimden kıkırdadım. Oysa hiçbir şeyi bilmiyordu. Onunla her beraber olduğumda kendimi Taishan'a karşı kötü hissediyordum.

Yüzünü ellerimin arasına alıp öptüm."Farkındayım ama bu gece istemiyorum. Sadece uyuyalım, olmaz mı?"

"Taishan'ın adını andım diye bunu yapmıyorsun değil mi?"

"Elbette hayır! Öyle bir şey olsaydı en başından tepkimi koyardım. Sadece uyuyalım istiyorum. Yorucu ve sıkıcı bir gündü."

Cacande ayağa kalkmıştı. "Sen nasıl istersen." diye mırıldandı.

Onunla  uyumuştum. Birbirimize sarılarak onun için huzurlu benim için düşünceli  bir gece geçmişti. Taishan'ı durduk yere anmazdı. Bir şeyleri anlamış  olabileceğinden şüpheleniyordum. Bu benim işime gelmezdi. Yeterince  soruna sahiptim, bu sorunlarla boğuşurken Cacande'nin her şeyi anlaması  beni çıkmaza sürüklerdi. Yıllardır onu kandırdığım ortaya çıkardı.  Aşkını kullanarak bir şeyler elde etmeye çabalamıştım. Başarılı  olabildiğim denilemezdi. Cacande aradığım insanları bulamadan dönmüştü.  Bir yandan ona bu konuda kızıyordum. Direnmeliydi, çabalamalıydı.  Arkasına bakmadan kaçıp gelmemeliydi. İşte herkes ben veya Taishan gibi  olmuyordu. Biz ikimiz elde edesiye kadar çabalardık.

Gün doğmadan  hazırlanmıştım. Tabii bundan önce Cacande'nin kalbini kazanmama  gerekliydi ve başarılı olmuştum. Bana direnememişti. Aklında bana dair  şüphe kalmamalıydı. Ben hazırlanırken aşık aşık bana bakıyordu. Yorganı  bedenine dolamış, kızıl saçları ateş gibi dökülüyordu. Sırıtarak "Seni  affetmem için her şeyi yapıyorsun." dedi.

"Aklında kötü bir şey kalmamalıydı, değil mi?" dedim. Aynada kendime son kez bakıyordum.

"Aşk  dolu bir güne başladık, herkesin sahip olamayacağı bir şey." dedi.  Ayağa kalktı, karşıma dikildi."Seni çok seviyorum, Chaezan. Hayatımın  aşkısın."

"Sen de benim için öylesin, sevgilim." dedim ve onu öptüm.

Dudaklarımız ayrıldığında "Hadi, git. Yoksa seni bırakmayacağım." dedi.

Son  bir kez öptükten sonra odadan çıktım. Bir daha onun yanına ne zaman  gelirdim bilmiyordum. Taishan hakkındaki kuşkusu beni tedirgin ediyordu.  Taishan'a bunu anlatmam lazımdı. Aklına gelecek bir isim değildi.  Cacande'yi ikna etmiştim, onu sevdiğime, onunla olmak istediğime. Fakat  yıllar sonra onu anması bazı şeylerin ters gittiğini gösterirdi. Evet,  bugün evinden ayrılırken aşk dolu bakıyordu. Yaşadığımız haz aklındaydı,  tekrar tekrar yaşamak için sabırsızdı. Diğer yandan kuşkunun karanlık  gölgesini de gözlerinde görmüştüm. Taishan ve bana dair bir kuşku vardı.  Buna bir çözüm bulmam lazımdı.

Ertesi gün daha sakindim.  Aklımda ne babam vardı ne de Cacande. Odaklanmam gereken şey Lussamus  Fahişesi Tamerin'in gönderdiği kız kardeşiydi. Üstüne üstlük gönderdiği  kafilede Taishan'ın varlığını duymak beni ayrı heyecanlandırmıştı.  Özenle hazırlanmıştım. Siyah saçlarımı toplamak yerine açık bırakmış,  örgülerime gümüş çiçek tokalar takmıştım. Mor giyinmeyi uygun görmüştüm.  Kulaklarıma ise ametist küpelerimi takmıştım. Kalbim bir genç kız gibi  hızla atıyordu. Sanki aşığımla buluşacaktım. Oysa kaç yıldır ayrıydık,  kaç yıldır birbirimize hasrettik, şimdi bu hasretin sona ermesinin  vaktiydi. Bizim aşkımız güçlüydü, herkesten güçlü. Uzak kalsak bile asla  sona ermemişti.

Baş Rahibe Flavia'nın yanında yerimi aldım.  Gülümseyerek geçmiştim. Beni süzdükten sonra "Domina Nuscha için fazla  özenlisin, Chaezan." dedi.

"Lussamus'la olan ilişkilerimize  sizin kadar ben de değer veriyorum, Rahibe. Domina'yı özensiz  karşılarsam ablasına benim hakkımda kötü şeyler diyebilir." dedim.

"Kraliçe'nin  bize karşı ılımlı yaklaştığı ortada değil mi? Kendi kız kardeşini  buraya gönderirken kafileye gezgin rahiplerimizden Taishan'ı ekletmiş.  Oldukça hoş bir karşılık."

"Benim bu konuda şüphelerim var. Kendisi işine ne gelirse o şekilde davranıyor."

"Seninle aynı görüşte olamamak beni üzüyor, kızım." dedi. Bir şey diyecekken geliyorlar sesini duymuştum.

İlk  önce Lussamus bayraklı atlılar girmişti. Kırmızı kumaşın üstüne altın  daire, altın dairenin içinde taçlı beyaz kartal vardı. Onların ardından  kendi atının üstünde gelen genç kızı görmüştüm. Kumral saçı at  kuyruğuyla toplanmıştı. Yeşil gözleri çekingen bir şekilde baksa bile  yüz ifadesi donuktu. Güçlü bir izlenim amacıyla at üstüne gelmiş  olmalıydı. Ablasının fikriydi. Kraliçe Tamerin'i tebrik etmek lazımdı.  Nuscha'dan bakışlarımı ayırdıktan sonra siyahlar içindeki rahibimi  gördüm. Aynıydı, değişmemişti. Siyahlara bürünmüştü. Siyah bandanasını  takmıştı. Ahşap boncuklardan yapılma kolyesi boynundaydı, gözlerine kül  sürmüştü. Onunla kısa bir süreliğine göz göze gelmiştik. Yavaşça  gülümsedim, o ise şefkatle başını eğmişti. Kimsenin anlayamadığı bir  dili konuşmuştuk böylece.

Nuscha atından indi, karşımıza  dikildi. Nazik bir yüzdü. Başını saygıyla eğdikten sonra "Ablam Kraliçe  Tamerin adına buraya geldim. O ve Lussamus adına iyi dileklerimi  sunarım." dedi.

Flavia "4 Yaratıcı'nın kutsal ülkesine hoş  geldiniz, Domina Nuscha. Burası sizi kucaklayacak, kimse size zarar  vermeyecektir. Yaratıcılar'ın evinde huzurla kalacaksınız."

"Bundan benim ve ablamın kuşkusu yok. Beni buraya gönderirken sizin yanınızda daha rahat hissedeceğimi söylemişti."

"Ablanız gelmese bile onun varlığını hissettiriyorsunuz, Domina." dedim.

Taishan  "Kraliçe Tamerin, kız kardeşini sıkı sıkıya tembihledi. Tavigan'a layık  bir misafir olması için çok çabaladı Rahibe Chaezan."

"Tavigan'ın kapıları herkese açıktır."

"Ben  de bunu dedim. Tavigan'ın kapıları her ruha açıktır. İster saf olsun,  isterse günaha bulanmış. Tövbe etmek için gelen her ruh burada kıymet  görür."

Flavia "Domina Nuscha buraya gelerek Kraliçe  Tamerin'in bize karşı olan tutumundaki pişmanlığını gösteriyor. Artık  dinlenmesi için Domina'yı odasına alalım." dedi.

Arkamı döndüğümde  onun bakışlarını üstümde hissediyordum. Taishan beni özlemişti.  Hislerimiz karşılıklıydı. Fakat herkesin gözü önünde de aşk gösterisi  yapamazdık. Bunu o da biliyordu. İşin ilginç tarafı beklediğimden erken  dönmesiydi. Acaba ne öğrenmişti? Cacande gibi eli boş dönmüş olamazdı,  Taishan'ı tanıyordum. Hedefine koşan birisiydi. Önemli şeyler öğrenmeden  buraya gelemezdi. Yakında anlatırdı, artık buradaydı. Onu geri  göndermeyecektim. Cacande'yle uğraşırdım ama buna değerdi.

Hislerimin  karşılıklı olduğunu biliyordum. Taishan da burada kalmak istiyordu.  Gözlerinde görmüştüm bu arzusunu. O burada kalınca dizginleri daha sıkı  tutardım. Baş Rahip olamazdı, Stoyan'a bu makamı verecektim ama etkili  bir isim olacağından şüphem yoktu. Güçlü bir yönetimle Tavigan'ı yok  olmaktan kurtaracaktık. Benim bu hayattaki ilahi görevim buydu.  Başkaları tarafından kana susamış bir canavar ilan edilsem de ben bu  değildim. Yegane görevi dini korumak olan bir rahibeydim. Beni anlatacak  şey buydu. Hala babamın dediklerini sindirebilmiş değildim. İçten içe  merakım artıyordu. Sözlerini çözmek, gördüğüm görüyle bütün olup  olmadığını zaman alacaktı.

Kapım tıklandığında gel dememle  yatak odama Taishan girivermişti. Hınzır bir gülümsemeyle bana  bakıyordu. Büyük bir hayranlıkla ona bakıyordum. O kapıyı kapattı,  yavaşça kilitledi. Bense ona gelmiş, sarılmıştım. Gerçekti, kalbinin  attığını duyuyordum. Soluğu tenimi ısıtıyordu. "Gerçeksin." diye  fısıldadım.

Taishan "Sana söz vermiştim, Chae. Bir gün senin  için geri döneceğimi söylemiştim." dedi. Beraber pencere kenarındaki  koltuğuma geçmiştik. Elimi sımsıkı tutuyordu, büyük bir hasretle bana  bakıyordu."Seni çok özledim. Hasretin yüreğimin bir kenarını yaktı,  darmadağın etti."

"Kutsal amacımız uğruna bunu yapmalıydık,  biliyorsun. Sen gitmeseydin ne olacaktı? Korkak adımlarla ilerlemiş  olurduk. Artık buradasın, evindesin."

Elimi aldı, yavaşça  öptü."Başarılı olduğumu düşünmeseydim, dönmezdim. Sevgilim, sen en  başından beri haklıydın. Kaderi değiştirilmişler aramızda, bu da  yetmezmiş gibi onların kaderlerini değiştiren büyücüler de yaşıyor.  Dördüyle denk gelebilmek fırsatını buldum ama güçleri çok fazla. Onları  öldüremedim."

"Nerede olduklarını biliyor musun?" dedim heyecanla. Taishan başını hafifçe salladı.

"Kısmen  diyebilirim. Gazap Tanrısı'yla bağlı olanın yeri kesin, o Lussamus'da.  Omae'deki sarayda karşıma çıktı. Fırtına'nın Kızı ve Kül'ün Oğlu  kuzeyde. Tahminen Naymahaen'deler. Kan'ın Kızı ise Saevthas'da."

"Hepsi kendi çocuklarının yanına mı gitti? Amaçları ne, bunu neden yaptılar öğrenebildin mi?"

Derin  bir nefes aldı, başını iki yana salladı."Bozulan bir düzel iddiasıyla  kaderleri değiştirilmiş beş insan yaptılar. Oysa bozulan bir düzen yok."

"Elbette yok! Madem böyle bir sorun vardı, Tavigan'a gelebilirlerdi. Korkunç bir soruna yol açmazlardı."

"Onlar bir avuç deli. Güçlerini delilik için kullandıkları çok açık.  Fakat biz varız ve onlara dur diyeceğiz." dedi. Gülümseyerek ona baktım.  Bu sözleri duymak beni ferahlatmıştı.Doğru kişiyi seçmiştim.

"Biz birlikte çok şey başaracağız."

Yanağımı okşarken "Sen çok güçlü Baş Rahibe olacaksın. Bense seni desteklemekten dolayı gururlu olacağım." dedi.

"Hadi, git artık. Burada olduğun anlaşılırsa hiç iyi olmaz."

"Beni kovuyor musun?" dedi alaycı bir şekilde. Hala aynıydı, hala beni bu hayatta içtenlikle güldürebilen tek insandı.

Gülümseyerek  "Nedenini çok iyi biliyorsun, Rahip Taishan. İkimiz bu odada  başbaşayız, insanlar asla iyi bir şekilde bahsetmez." dedim.

"O  zaman gitmek için ufak bir rüşvet almalıyım." dedi. Ne diye sormadan  beni öpmüştü. Tutkusu içime işlerken onun kollarının arasında kaybolmak  istemiştim. Dudaklarımız ayrıldığında ona bakıyordum."Şimdi  ayrılabilirim. Rahibe Chae, sen benim gözümde her daim 17 yaşındaki  halinsin. Bunu kiraz dudaklarının tadına bakınca hatırlamış oldum." dedi  ve ayağa kalktı.

Saygıyla başını eğdikten sonra odadan  çıkmıştı. Bense ardından bakakalmıştım. Bir elimse dudaklarıma gitmişti.  Taishan nasıl yapıyorsa soğuk kalkanımı deliyor, beni bambaşka  duygulara sürüklüyordu. Bir insanı sevmek demek bu olsa gerekti. Senin  soğuk kalkanını delerek gerçek kalbine ulaşıyordu. Buna değiyordu. İnsan  sevildiğini hissedince bambaşka oluyordu. Dünyaya daha farklı bakmaya  başlıyordu. Yokluğunun acısını bir öpücükle unutturmuştu. Meclise  yapacak olduğum büyük plandan sonra onunla kutlama yapmanın hayalini  kurmaya başlamıştım şimdiden. Benimle beraber zafer şarkıları söylemesi  kulağa hoş geliyordu.

Akşam yemeğinde güzel bir eğlence  düzenlenmişti. Sonraki günlerde de aynı şekilde devam etmiştik. Flavia  konuğunu güzel ağırlıyordu, sorunlardan kaçma bahanesi olmuştu. Fakat  kaçmasına artık izin veremezdim. Stoyan'la bunu planlamıştık, kaç  gecemizi vermiştik, kaç defa tartışmıştık? Artık bir sona gelinmeliydi.  Herkes mecliste toplanmıştı. Flavia tahtında yerini almıştı, gururla  bakıyordu. Baş Rahip Arais ise bir basamak aşağıdaki koltukta yerini  almıştı. Aitor kibirle duruyordu. Ara ara bana ve yanımda oturan  Stoyan'a bakıyor, sırıtıyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. İstediği  kadar bize bakıp sırıtabilirdi.

Stoyan kulağıma eğilip "Herkesin çayı içtiğine emin misin?" diye mırıldandı.

"Bizi  desteklemeyen herkes içti, rahat ol. Rahibe Chaezan tarafından  gönderilen yeşil çayı kim içmez ki? Aitor bile bayıla bayıla içmiş, bana  dualar etmiş. Çaylaklar böyle söyledi, onlara güveniyorum." dedim. Eh,  herkese sabah sabah çay gönderme nedenimin yalakalık olduğu  düşünülecekti, bu biraz benim büyü yeteneğimden kaynaklıydı. Akıllarına  ters bir durum gelmemesi için bir mum büyüsü yapmıştım. Düşünmelerini  istediğim şeyi muma yazıp yakmıştım.

"İşimizi garantiye almak istiyorum."

"Ben raporları aldım. Her çaylaktan öğrendim. Bu nedenle geç geldim. Bana güven, Stoyan. Şimdi birazdan cümbüşü göreceksin."

"Gazap Tanrısı bizimle olsun, Kan Tanrıçası düşmanlarımıza acımasın." dedi. Flavia'nın öksürüğüyle ona baktım.

Flavia  "Saygıdeğer rahipler ve rahibelerim! Bildiğiniz üzere Tavigan oylarla  yönetilen bir ülke. Her şehrimizin vatandaşı Tavigan Yöneticiliği'ne  aday olan kişiye oy verir, onu başa getirir. Fakat bu sene yapılamayacak  çünkü olağanüstü durumlardan geçiyoruz, vakit kaybetmemek önemli."

Arais  "Aday olarak tek adayımız vardı, Rahip Aitor. Yöneticiliğe uygun bir  isim, yaş olarak tecrübesi var. Flavia ve ben geri çekiliyor olsak bile  Aitor gibi bilge bir adamın geçmesinden dolayı mutluyuz. Şimdi onu  buraya davet ederken alkışlarınızı rica ediyorum."

Aitor  büyük bir kibirle basamakları çıktı. Zafer kazanmış yüz ifadesinde  herkesi hor görerek bakıyordu. Seçime girmeden zafer kazanmanın  mutluluğu vardı. Üçten geriye saymanın vakti gelmişti. Üç, iki, bir.  Aitor tam ağzını açtığı anda öksürerek dizlerinin üstüne çökmüştü. Nefes  alamıyor, boğazını tutuyordu. Arais endişe ve şaşkınlıkla ona bakarken  kendisi de bir anda Aitor gibi olmuştu. Derken Aitor'u destekleyen tüm  rahip ve rahibeler öksürük krizine girmişlerdi. Diğerleri korkuyla  birbirilerine bakıp duruyorlardı. Bu gösterinin ne zaman sona ereceğini  sorguluyorlardı.

Flavia ayağa kalktığında eli boğazına gitti,  gözleri bana yöneldi. Öksürürken Chaezan diye mırıldandı. Ona  gülümsedim. Anlayacağını tahmin ediyordum, zeki bir kadındı. En son o  ölecekti, diğerlerinin ölümünü görecek ve beni desteklemediği için  pişman olacaktı. Pişmanlıkla ölmesini istiyordum. Beni kızı gibi  yetiştirmişti ama söz konusu iktidar olunca paylaşmaktan kaçınmıştı.  Şimdi bedel zamanıydı, kan zamanıydı. Yükselmiştim. Burada ölenlerse  benim yaratıcılara sunduğum adaklardı. Onların ruhlarıyla mutlak zafere  yürüyecektim. Adım, adım ve kendimden emin bir şekilde.

Aitor kan  kusmaya başladı, dengesini kaybederek yuvarlandı. Titreye titreye kendi  kanında boğularak can verdi. Gözleri açıktı, tavana bakakalmıştı. Onun  ölümü panik havasını artırmıştı. Çıkmak isteyenler çıkamıyor, bağrışlar  yükseliyordu. Ölümler ise peşisıra devam ediyordu. Arais de ölmüştü.  Kendi kanında boğulmuştu oturduğu yerde. Geriye Flavia kalmıştı. Eh,  kendimi göstermenin vaktiydi.

Zarifçe ayağa kalktım. Merdivenlerde  yatan Aitor'u ayağımla iteledim, yoluma  engel olmasındı. Flavia'ya  doğru tahta çıktım. O bana bakarken derin derin nefes almaya  çabalıyordu. Mavi gözleri grileşmiş, beyazları kana bulanmıştı.  Çenesinden aşağı kan damlıyordu. Ciğerleri parçalanmıştı işte, hayata  tutunmanın ne anlamı vardı?

"Keşke beni desteklemiş olsaydın, Flavia. O zaman her şey farklı olurdu." dedim.

Flavia "Ben seni kızım gibi gördüm, sen bana ihanet ettin!"

Başımı  iki yana salladım."Bana ilk başta ihanet eden sendin. Yıllarca beni  destekleyeceğini söyledin sonrasında iktidarını paylaşmamak için terk  ettin. Oysa ben terk edilmelere alışkınım. Babası tarafından terk edilen  birisi onu annesi gibi büyüten bir kadının terk etmesine mi üzülecek?  Saçmalık."

"Tavigan için en iyisi buydu. Aitor sayesinde ülkemiz  korunacaktı. Senin gibi bir büyücü ülkenin başına geçmemeli. Sen kazığa  bağlanıp yakılmalısın."

"Büyücü olduğuma mı inanıyorsun?  Düşmanlarımın benim hakkımda söylediği bahaneye sığınıyor olman, seni  çok çaresiz gösteriyor." dedim. Ona iyice yakınlaştım. Kulağına  eğildim."Aslında haklısın. Ben yakılması gereken bir büyücüyüm,  kurtuluşu arayan bir ruhum. Bak, bu büyücü seni ve senin gibileri nasıl  ortadan kaldırdı? Tavigan artık doğru insanın elinde."

Kısık bir sesle "Baban haklıymış. Bana her şeyi söyledi. Sen doğmaması gereken bir iblissin." dedi. Bir şey diyemeden son nefesini verdi, gözleri boşluğa bakakaldı.

Soğuk  bir tebessümle ona baktıktan sonra parmağındaki hükümdar yüzüğünü alıp,  kendi elime taktım. Salona döndüğümde durun dememle hayatta kalanlar  durmuştu. Yüzüklü elimi gösterip "Artık Tavigan'ın yöneticisi benim!  Çarpık bir yönetim anlayışının getirmek istediği zorlama emre Rahip  Stoyan ve destekçilerimizle dur demiş bulunmaktayız. Bundan sonra  Tavigan doğru insanların elinde olacak, doğru bir şekide yönetilecek ve  saygı görecektir. Baş Rahibe ve yönetici olmakla beraber Stoyan'ı da Baş  Rahip ilan ediyorum. Bugünse bizim başa geçiş günümüz olacaktır."  dedim.

Şaşkın bakışlar yerini korkuya bırakmıştı. Emrime  uymazlarsa başlarına ne geleceğini biliyorlardı. Bu kan gölüne bakarak  anlamış olmaları lazımdı. Taishan öne çıkmış, şaşkın şaşkın baka yüzlere  "Çok yaşa Baş Rahibe Chaezan!" diye bağırdı.

Onun bağırışıyla  birçok kişi bağırmış, bense gururla onlara gülümsedim. İşte zaferimi  kazanmıştım. Zafer kazanmıştım, hayallerime ulaşmıştım. Söylenen sözlere  takılırsam kendi yolumda nasıl ilerlerdim? Ben onların gözünde çarpık  bir ruh, doğmaması gereken bir iblis olabilirdim ama gerçek bu değildi.  Gerçek benim Tavigan'ı korumam gerektiğiydi ve 4 Yaratıcı dinini sonuna  dek savunmam gerektiğiydi. Bu gerçeğe sıkı sıkı sarılacaktım. Tavigan  artık gerçek koruyucusunun elindeydi. Bundan sonra 4 Yaratıcı'yı memnun  edecektim. Kutsal amacımı yerine getirecektim.

Ben bir iblis değildim, kurtuluşun kendisiydim.

Sizce görü ne anlatıyor? Görüdeki kişiler kim? Kim hakkında? Tahminlerinizi okumak beni çook mutlu eder.^^

Seojin ve Chaezan buluşması için düşünceniz nedir? Babasıyla ileride karşılaşacak mı? Babasının söyledikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cacande'nın Taishan ve Chaezan ilişkisi karşısında ne yapacaktır? Taishan artık geldi, Chaezan bunu saklamaya devam edecek mi?

Chaezan'ın yönetimi ele alışı doğru muydu? Sizce Flavia'yı öldürmüş olması onda sorun yaratır mı?

Gelecek bölüm Venira olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top