2.26 Kalbimin Sesi ✾

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi:04.11.2021 (00:17)

Bölüm Şarkısı: Halsey - 1121

İyi Okumalar!

Naymahaen - Petur

Bartan

Mezardaki yabani otları temizlemiştim. Hiçbir şikayetim yoktu. Bir yandan konuşuyor, içimi döküyor diğer yandan da bakımsız olan bu mezarı temizliyordum. Mezara bunca yıldır bakılmamasına içten içe kızıyordum. Gerçeği bile bile nasıl bir mezar terk edilirdi? Ben uzaktaydım, ilgilenememiştim ama burada olan ailesi nasıl sırtlarını dönerdi? Yesui bunu hak eden birisi olmamıştı. Mezarına geldikleri için Samirna onlara saldıracak değildi. Onun derdi Yesui'nin dirisiyle olmuştu. Ölüsüne huzur vermeyecek olsaydı gömdürmez, yaktırırdı. İbret alınması için bunu büyük bir gösteriye dönüştürürdü.

İsimsiz olan mermerin üstüne su döktüm, bir paçavrayla sildim. İsmi olmayan bir yere gömülmüştü. Petur'dan uzakta bir yerdeydi. Hainlerin gömüldüğü bu ıssız yerde kendine bir yer bulabilmişti. Elimde olsaydı onu kendi aile mezarlığımıza gömdürürdüm. Bahtsız Yesui! Benimle olmanın bedelini ağır ödemişti. Onun ölümüyle ben bambaşka bir adam olmuştum. Artık yasını tutmuyordum, onun yokluğuna isyan etmiyordum. İkinci bir hayat yaşıyordum. Bu Bartan'ı sevmiştim. Daha kararlı, daha cesurdu. Ne istediğini biliyordu. Geçmişten ders almıştı. Aynı hataları bir daha yapmayacaktı. Kral olması gerektiğini bilen bir Bartan'dı.

Mezar temizliği bitmişti. Duamı ettikten sonra mezarına temiz bez içinde ekmek bırakmıştım. İhtiyacı olan birisi alırdı. Eski bir Mavi Gök geleneğiydi. Eski inançla yeni inanç harmanlanmıştı. Artık gitme vaktiydi. Mezarlıktan çıktığımda amcam Uran'la karşılaşmıştım. Şefkatle bana gülümsüyordu. Kahverengi saçları omuzlarına dökülüyor, ela gözleri babacandı. Hadi, lokantaya gidelim dediğinde itiraz etmedim. Beraber öğle yemeğini yemek için en yakın hana geçmiştik. Dışarıda, bir ağacın gölgesine geçtikten sonra amcam masanın donatılmasını istemişti. Hancı kadın, amcamın emriyle masayı donatmıştı. Her şey vardı. Güzel kokan yemeklere bakarken pek iştahım yoktu.

"Beni nasıl buldun?" dedim.

Amcam "Venira söyledi. Sabah erken bir vakitte mezarlığa gitmişsin. Seni Yesui'nin mezarında bulacağımı biliyordum."

"İlk önce annemlerin mezarına uğradım sonra buraya geldim. Petur'a geldim geleli ihmal ediyordum, ziyaret etmek iyi oldu."

"Onların ruhları huzur bulmuştur."

Pirinç şarabımı içtikten sonra "Sen beni nasıl buldun? Uzun zaman oldu, amca." dedim. Amcam gülümsemişti.

"Büyümüşsün. Gözlerinde daha önceki toyluğu göremiyorum. Daha olgun bir adam gelmiş ve babana benzemişsin."

"İnsan korktuğundan kaçamıyormuş, bunu öğrendim. Hayatım boyunca babama benzemekten korkuyordum, bunun için kendimle savaştım ve ağır bir yenilgiye uğradım. Asla benzemem dediğim insana benzedim."

"Pişman olmuş gibi değilsin, bundan memnunsun."

"Evet, memnunum." dedim gülerek. Babamın tutkulu adımlarının onu nasıl felakete götürdüğünü biliyordum. Çocukluğum bunu görerek geçmişti. Şimdiyse itiraz etmiyordum.

"Nedeni çok basit."

"Nedeni ne?"

"Cupuer Kızı."

Derin bir nefes aldım. Amcamın bizden yana olmasını istiyordum. Halamın görüşleriyle karşımda olması beni üzerdi."Halam Cirina, sana bir şeyler anlatmış olmalı. Kendisi Venira'ya karşı. Onun bana zarar vereceğini düşünüyor."

"Kendince haklı, bir şey diyemiyorsun. Çünkü Venira'nın geçmişi oldukça kirli. Ağır bir pranga olarak hep taşıyacak."

"Ben onu her şekilde kabul ediyorum, amca. Hiçbir zaman pişman olmayacağım. Onun varlığı sayesinde kendimi olduğum gibi kabul ediyorum."

"Sakin ol, ben yargılamıyorum."

"Buraya geldiğimden beri birçok sorunla uğraşıyorum. İster istemez, beni yargıladığını düşünmem normal."

"Haklısın ama Fırtına Tanrısı ne der? Her kalbin taşıyacağı dert vardır. Senin kalbin o kadar güçlü ki, boğuşuyorsun." dedi. Tabağından bir kaşık pilav aldı, beni süzdü."Ayrıca halanı dinlediğim gibi Talger'i de dinledim. O, Venira'nın sana iyi geldiğini söylüyor."

"Talger, bana ve Venira'ya bizden daha çok inananlardan. Ona göre her şey daha iyiye gidecek."

"Kayıp Büyücü'nün bulunmasına dair coşku mu acaba diye şüpheye kapıldım ama anlattıklarına bakılırsa Venira senin ilacın olmuşa benziyor. Kanayan yaranın merhemi olmuş."

"Bana iyi gelen bir insan, nasıl zarar verebilir ki? O, asla düşünüldüğü gibi olmayacak. Taşıdığı lanet onu etkilemeyecek."

Amcamın ela gözleri kısılmıştı. "Bunu nereden biliyorsun?" dedi. Sesindeki kuşku rahatsız etse de sakin kalacaktım.

"Kalbim bunu diyor, amca. Bu zamana kadar kalbimin sesinden kaçtım, mantığımla hareket ettim. Şimdi onu dinlemeye karar verdim. Her ikisiyle hareket edeceğim."

"Sana inanacağım ama Venira'nın ters bir hareketi olursa seni korumaktan çekinmeyeceğimi bil, Bartan. Babanı kaybettim, karşılığını veremedim. Fakat senin için her şey farklı olur."

"Korkma, o Siulin gibi değil. Bu aşk bana zarar vermeyecek. Babam gibi olmayacağım."

"Babanın sonunu getiren o aşk oldu. Aşk uğruna öldü, bir kalbi kırmanın bedelini çok ağır ödedi. Hoş, babanın bu ilişkide bir suçu yoktu ama Kentair kanı taşıyanların laneti bu. Bir şeye sahip olamıyorlarsa yok ediyorlar."

"Siulin'in yaptığını unutmak, mümkün değil. Fakat Venira onun gibi değil. Bana zarar vermeyecek, ben buna inanıyorum." dedim. Amcamın kuşkularını bu konuşmayla durduramayacağımın farkındaydım. En azından halam gibi karşımda olmak yerine bana güvenmeyi tercih etmişti. Eh, bu da bir şeydi."Bizim hikayemiz babam ve Prenses Siulin'den farklı olacak. Ne ben onun kurbanı olacağım ne de o beni aşk uğruna kurban edecek."

"Sizin hikayeniz şu yönden de farklı. Sen kral olmak istiyorsun, Kentairler'e son vermenin vakti geldiğine inanıyorsun. Kral olduğun zaman kraliçen olarak onu seçmiş olacaksın."

"Farkındayım, amca. Venira bu toprakların kraliçesi olabilecek vasıflara sahip birisi. Kendisi asla kendini bir kraliçe olarak görmediğini söylemiş olsa da onun harika bir kraliçe olacağına inanıyorum."

"Kraliçe olmasından önce şu var. Soyambike'nin büyüsünü nasıl kıracak?"

Arkama yaslandım. Vereceğim cevabı merakla bekleyen gözlere nasıl diyeceğimi bilememiştim. Bu konuyu Rozarv'da araştırmıştık ve bulduğumuz yanıt pek hoşumuza gitmemişti."Bir anda olabilecek bir şey değildi. Birkaç yılı bulacağa benziyor. Çünkü kapsamlı bir büyü ve Venira'nın hazır olması lazım."

"Bu işlerden anlamam. Zaten bizim de hazırlanmamız gerekli. Soyambike'nin büyüsü kırıldığı gibi her şey değişecektir diye düşünüyorum."

"Peki sence neden ben, amca? Bunu hiç sorguladın mı?" dedim. Amcam gözlerini kısmıştı. Dediğimden bir şey anlamamışa benzemiyordu. Fakat ben bunu sorguluyordum. Halamın Rozarv ziyaretinden düşünür olmuştum. Çünkü onun anlattıklarıyla bilinen gerçek zıttı. İlahi oyunun parçası. Bu kafamı çok kurcalıyordu."Delirmişim gibi bakma, sadece madem artık taht için hakkımız olduğuna inanıyoruz neden benden önce olmadı diye sorguluyorum. Örneğin babam olabilirdi. Senden ve diğer kardeşlerinden farklıymış. Cesur bir asker, onurlu bir adammış. Neden o kral olmak istemedi?"

"Çünkü baban bile senin gibi değildi. Sen farklısın, Bartan. Soyambike'den önceki Mengaeller'e benziyorsun. İnsanların sana güvenmesini sağlıyorsun, kararlılıkla ilerleyebilecek cesareti gösterebiliyorsun.Bu tuhaf gelebilir ama Yaratıcılar böyle istemiş olabilir."

Kafamı iki yana salladım."Yaratıcılar istedi diye oldu, bu çok basit bir cevap. Madem istediler, benden öncekilere müdahale edebilirlerdi."

"Böyle şeyleri düşünme, delirirsin. Önüne odaklan. Samirna'ya karşı yapabileceklerini düşün. En basiti Venira'yı nasıl burada tutacaksın?"

"Onunla evlenerek yapacağım. Mengael soyuna evlilik yoluyla katılacak. Bunun için Ana Kraliçe'yle görüşeceğim."

"Venira'nın kendisi kabul edecek mi?"

"Burada kalmak istiyorsa etmek zorunda, kendisi de artık farkına vardı.Başka bir yolu var mı? Yok. Onu ne Tavigan'a göndermek istiyorum ne de bir kazığa bağlı şekilde yakılmasını."

"Yaratıcılar yolumuzu aydınlatsın, Bartan. Naymahaen artık eskisi gibi olmayacak."

"Naymahaen için yeni bir dönem başlıyor, amca. Bu sefer her şey farklı olacak. Almam gerekeni alacağım, geçmişte yaşananların bedelini ödeteceğim. Asla unutmadım, asla affetmeyeceğim."

"Asla unutma, asla affetme mi? Senden duyacağımı düşünmediğim sözler." dedi. Acı bir tebessüm, yüzüme yerleşmişti. Bu sözlerin sahibi beni tanımayan bir kraliçenindi. Birkaç yıl önce gördüğüm bu kraliçenin sözleri, bana da uyuyordu. Kraliçe Tamerin'i bir gün görürsem ona bu sözleri için teşekkür edecektim.

"Güzel bir düşünce değil mi? Adaletsizliklerle dolu olan bu dünyada bu söz yolumuzu aydınlatıyor. Kendi hayatının kontrolü için çabalayan genç bir kadından duydum. Haklı olduğunu sonradan anladım."

"Bu genç kadını tanıyor muyuz?"

Gülümsedim. Ona gerçeği açıkça söyleyerek deli damgasını yiyemezdim."İsmini belki duymuş olabilirsin. Pek bir samimiyetim yok." dedim.

Amcam bir şey dememişti, artık kalkalım dediğinde olur dedim. Yemeğin parasını o ödemişti. Petur'a geri dönmüştük. Geri dönüş yolunda farklı konulardan konuşmuştuk. Askerler, Ztin ve ülkenin geleceği. Klasik Naymahaen konuları. Kendi içimdeyse farklı konular vardı. Birçok düşünce zihnimde dolanıp duruyordu. Kendi yolumu bulmak istiyordum. Zordu. Geçmişteki bene zıt davranışlar içinde olacaktım. Sorun bende değildi. Onlar yapmıştı, onlar beni bu hale getirmişti. Başka bir yol bırakmamışlardı. Tek bir isteğim vardı, onu elimden almışlardı. Geriye kalan acıda kendimi yeniden bulmuştum. Bir daha eskisi gibi olamamıştım.Yaşamak istiyorum. Hayatta kalmak, canımı acıtanlardan bunun intikamını almak istiyorum. Kendimden uzaklaşmam gerekiyorsa bunu çekinmeden yapacaktım.

Yaşamak direnişlerin en güzelidir. Fırtına Tanrısı'nın en hoşuma giden sözlerinden birisiydi. Her şeye rağmen yaşama devam ederek direnecektim. Düşmanlarım beni yıldıramayacaktı. En zayıf anımı göremeyeceklerdi. Gözyaşlarımı göremeyeceklerdi, kılıcım öldürecekti. Sevdiğim her şeyi koruyacaktım. Olmam gereken buydu. Başka türlüsü mümkün değildi. Denemiş ve görmüştüm. Acı hatıralarla hatırlıyordum. Keşke yaşanmasaydı. Acılarla insan ruhu olgunlaşırdı.

Amcamla ayrıldığımızda Petur'un en büyük tapınağında kendimi bulmuştum. Ölü ruhlar için mum yakacaktım. Taş basamakları ağır ağır çıktım. Büyük mavi kapıdan içeri girdim. İçeride ilk karşılayan şey tütsü kokularıydı. Amber kokusu her yere yayılmıştı. Kül Tanrıçası içindi. Yavaş yavaş yürürken yanımdan geçen rahibelere başımı eğdim. Onlarsa bir şey mırıldandılar ama anlamadım. Yavaş yavaş yürürken buraya hayran kalmıştım. Taş yapı, yüksekti. İnsanın zayıflığını hatırlatıyordu. Camlarında yaratıcılar işlenmişti. Gazap Tanrısı heybetli duruşuyla adaleti ve düzeni gösteriyordu. Siyahlar onda hakimdi. Kül Tanrıçası'nın yüz ifadesi oldukça sakin ve kendinden emindi. Onun rengi griydi. Fırtına Tanrısı ise cesur bakışlara sahipti. Gazap Tanrısı'nın heybetli ve mağrur duruşu onda yoktu. Cesur ve atak duruyordu. Mavi rengi ondaydı. Kan Tanrıçası ise zalim ve katı bir ifadeyle karşılıyordu. Kimilerine korkutucu gelebilirdi. Kırmızı rengi çok göz alıcıydı.

Dua edeceğim yaratıcıyı biliyordum. Fırtına Tanrısı olacaktı. Onun salonuna geçtim. Küçük oda, mumlarla aydınlatılmıştı. Karşılayan kokuysa lavantaydı. Sakin ve huzurlu. Ahşap oturma sıralarını geçtim, en uçta durdum. Nişin içine yerleştirilen heykele baktım. Mermer heykel boyanmamıştı. Camlara işlenmiş olandan farklıydı. Basit bir ipek parçası kasık bölgesini sararken geri kalanı çıplaktı. Bir eli havaya kalkmışken diğer elinde bereket simgesi olan alabalık vardı. Omzuna konmuş olan baykuşun gözleri sanki bendeydi. Canlanacak ve bana saldıracak. Gözlerimi o baykuştan ayırdım. Sakalları uzundu, saçları dalgalıydı. Cesur ifadesinin yanında güleryüzlülük eklenmişti.

Gel, seni ne olursan ol yargılamayacağım. Seni olduğun gibi kabul ediyor, özünü özüme karıştırıyorum.

Tam olarak heykelin bende oluşturduğu his buydu. Fırtına Tanrısı, diğer yaratıcıların yanında en bilge olandı. Gazap Tanrısı gibi sert değildi, Kan Tanrıçası gibi kaostan beslenmiyordu. Kül Tanrıçası gibi sadakat uğruna her şeyi hiçe sayacak birisi değildi. Onun benimsediği bilgelikti. Bilgelik için her şeyi yapardı. Derslerle insanın hayatını ilerletiyordu. Mumları aldım, heykelin önündeki sehpanın üstüne koyarak yavaş yavaş yaktım. Yaktığım her mum için dualar ediyordum. İşte bitmişti. Heykele baktığımda heykelin gözleri sanki üstümdeydi. Bakışlar çığlık atar mıydı? Şu an atıyor gibiydi.

Bir şeyler yap, Bartan. Yapmak zorundasın yoksa her şey kötü olacak.

Gözlerimi kaçırdım, elimi göğsümün üstüne koydum. Alt tarafı bir heykeldi, benimle konuşuyorsa delirdiğimin göstergesi olurdu. Ben sıradan birisiydim. Yaratıcıların gözünde saf iyilik temsilcisi olduğumu düşünmüyordum. Elbette hatalarım vardı, günahlar kalbimin bir kısmını karartmış olmalıydı. Saf iyilik temsilcisi olsaydım yerim Tavigan olurdu, orada hayatımı devam ettirirdim. Herhalde son günlerde yaşadıklarımdan dolayı beynimin oyunuydu. Venira'ya bile anlatmayacaktım, deli olduğumu düşünmesindi. Zaten kendisi delirmekten korkuyordu ve ona bir heykelin benle konuştuğunu söylesem şok olurdu. Donup kalırdı.

Kapının gıcırtılı sesiyle arkamı döndüm. Karşımda bir yabancı vardı. Kirlenmiş, beyaz kıyafetler içindeydi. Kahverengi saçları iki yandan balıksırtı olarak örülmüştü. Kusursuz bir güzellik. Yaratıcıların dördü toplanmış, bu adamı özenle yaratmışlardı. Yaşı yok gibiydi. Oturup izlerdim onu bir heykeli izler gibi. Ne derse yapardım. Ah, kendine gel Bartan. Düşüncelerini toparla, alt tarafı senin gibi bir insan o. Neden abartıyorsun?

Adam yanıma geldi. Kendine güvenli duruşu yüzündeki küstah gülümsemeyle tamamlamıştı. Bir elini omzuma koydu."Merhaba, asker!" dedi.

"Sen kimsin?" dedim ve kıkırdadı. Muzip bakışlarıyla beni süzmüştü. Gittikçe ondan hoşlanmamaya başlamıştım.

Dudaklarını büktü."Ben seni tanıyorum ama sen beni tanımıyorsun, ne kadar üzücü bir durum."

"Bir deliye vaktimi ayıramam. Lütfen, önümden çekil. Kutsal bir yerde kavga çıksın istemiyorum."

"Dost olarak karşına çıkıyorum, niyetim kavga etmek olsaydı çoktan yeri öpmüştün. Gerildin, haklısın. Herkes gibi bana kapıldın, kaçınılmaz bir şey bu. Fakat direnmeyi başardın." dedi. Tekrardan yaramaz bir şekilde gülümsedi."Direnmeseydin neler olabileceğini düşünmek, beni heyecanlandırırdı."

"Tanrım!" dedim sertçe. Tam gidecekken beni durdurmuştu. Kolumdan tutması yetmişti. Şaşkınlıkla ona bakarken hala neşeli duruyordu."Sen nesin?"

"Bu soruyu bana sorma, kendine sor. Sen nesin, amacın ne?"

"Bir yabancıya bu sorunun yanıtlarını verecek değilim. Kim olduğunu bilmiyorum, karşımda bir deli olduğunu düşünüyorum. Bence her insan benim gibi bir tepki verir."

"Ben sana insanların vereceği tepkiyi söyledim."

"Geçip gitmeme izin ver. Aksi halde bağıracağım ve seni kovacaklar." dedim sert bir sesle.

"Sen bunu yapasıya kadar ben buradan geçip giderim. Ah, Bartan! Beni bu kadar çok yoracağını düşünmezdim."

Gözlerimi kıstım, şüpheyle ona baktım. "Adımı nereden biliyorsun?"

"Birçok yeteneğim var, bunu kullanıyorum diyelim." dedi. Arkamda kalan heykele baktı, gülümsedi.

"Senin gibilere burada yer yoktur. Tavsiyem kaç, kaybol. Yoksa Kraliçe'nin öfkesiyle karşılaşırsın."

"Zamanımı bekliyorum. Zamanı gelince doğru kişinin yanında yer alacağım. Şu an sadece kontrol ediyorum. Ters bir durum yok. Olsaydı olacakları düşünmek istemiyorum."

"Nasıl şeyler olabilirdi?" dedim. Derin bir nefes aldı. Sonra yavaşça ahşap sıraya oturdu. Yanına oturmamı istediğinde karşı çıkamadım, yanına oturdum.

"Düşünsene dini kendi hırsları uğruna kullanan insanların tüm topraklara hakim olduğunu. Tüm düzeni bozduklarını. Kulağa korkunç gelmiyor mu?"

"Bunu düşünen birisi olamaz. Çok uçuk bir hayal."

Derin bir nefes aldı, dizime hafifçe vurdu."Çok uçuk bir hayal değil. Şöyle örnekleyelim. Tavigan'ı Saevthas Kralı Matesir kurdu. Çünkü eşi Kraliçe Fairaz çok dindardı, dinin doğru bir şekilde yayılmasını istiyordu. Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Sonrasında ne oldu?"

"İsyan ettiler ve ayrıldılar." diye mırıldandım.

"Basit bir şekilde anlattın. Şöyle oldu. Aradan geçen yıllar boyunca Tavigan kendisini Saevthas'dan üstün görmeye başladı. Biz bir devletiz, bir krallığa bağlı olan sömürge değiliz dediler. Savethas bu ayrılışı istemedi çünkü Rekistaan Kralları öngörülülerdi. Onların tek başlarına olunca daha fazlasını arzulayacaklarını biliyorlardı. Fakat kaçınılmaz olandan kurtulmak genellikle mümkün değildir. Kral Masiste'nin döneminde Tavigan isyan etti. Bembeyaz şehrin özgürlüğüne kavuşturmak için gerekirse kanlarımız dökülür dedikleri için isyanlarına Kızıl İsyan denildi. En sonunda istediklerini aldılar."

"Şu an bir zararları yok. Saevthas, Ztin gibi normal bir ülke olarak devam ediyorlar. Kuruluş amaçları devam ediyor, tüm toprakları yönetelim arzuları yok." dedim. Başını iki yana sallamıştı. Dediklerime inanmıyormuş gibi bakıyordu."Küçük bir devlet orası, ne yapabilirler ki?"

"Orası çürümüşlüğün yuvası, çocuk. Daha fazlasını isteyenlerin ülkesi. Orada öyle biri var ki, sadece Tavigan'ı değil tüm toprakları sarsma peşinde. Kemiklerden yapılma taht arzuluyor, kafataslarından kan şarabı içerek düşmanlarının acı çığlıklarını duymak istiyor. Kontrolsüz bir gücün, çürümüş bir meyvesi o."

Alaycı bir şekilde "Onu öldürebilirdin." dedim.

Öfkeyle "Bu kadar kolay mı sanıyorsun? Öyle olsaydı neden ben ve kardeşlerim bunca yıldır çabalardık?" dedi. Bir an için korkmuştum. Gözlerinde ateşi gördüğüme yemin edebilirdim. O ise kendi toparladı, gözlerini kapadı."Korkma, bir an için kendimi kaybettim."

"Korkmuyorum, sakin ol. Bir soru sorabilir miyim?"

"Sor."

"Bu kontrolsüz kişi nasıl senin gibi farklı birisinin korkmasına neden oldu?"

"Bunu açıklayamam, şu an zamanı değil. Başka bir gün, söz veriyorum açıklayacağım. Ben olmasam bile kardeşlerimden birisi olacaktır. Her şeyin zamanı var. Şu an sadece seni bilgilendiriyorum. Yavaş yavaş aydınlanacaksın, bir şeyler yapman gerektiğini anlayacaksın."

"Kendi hayatım karmaşa içinde, düzeltmek için çabalıyorum. Senin anlattığınla nasıl savaşacağım?"

Ayağa kalktı, gülümsedi. "Tek başına savaşacağını kim söyledi ki?" dedi. Ne diyemeden eli boynuma gitmiş, karanlık bir dünyaya hapsolmuştum.

Uyandığımdan titremiştim. Başımı masaya dayamış haldeydim. Başımı kaldırıp sola baktığımda karşımda rahibeyi görmüştüm. Kestane saçları sıkıca toplanmıştı, mavi düz bir elbise giymişti. Badem gözleri merakla bendeydi. Tanrım! Ne olmuştu? Burada uyuyakalacak ne yaşamıştım? Alnımı ovuştururken gözlerim kısılmıştı. Başım berbat bir şekilde ağrıyordu. Heykele baktığım zaman heykelin gözleri üzerimdeydi, baykuş bana saldıracak gibiydi. İşte yavaş yavaş bulanık olan anlar yerine oturmuştu. Heykeldeki gözler anılarımı bana geri vermişti. Deli adamla konuşmamı bir daha yaşamıştım. O beni bayıltmıştı, ne olduğunu anlamamıştım.

Heyecanla "Burada benimle beraber çok güzel bir adam vardı, o nerede?" dedim.

Rahibenin tek kaşı kalkmıştı. Kuşkuyla bana bakıyordu. Sakin bir sesle "Efendim burada sadece siz vardınız, bir başkası gelmedi. Çok uzun süre burada kalınca merak edip geldim. Sanırım dua ederken kendinizden geçtiniz, dindarlığınız takdir edilesi." dedi.

"Ne?" dedim şaşkınca. Tanrım, ben gündüz düşü görmüş olamazdım. Çok güzel bir insan karşıma geçmişti, onunla konuştum. Bu hayal değildi."Rahibe emin misiniz?"

"Eminim. Sadece siz vardınız."

Ayağa kalktım. Daha fazla rahibeyi zorlamayacaktım. Bir şeyler olmuştu, çözemediğim bir oyundu. İyi günler diye mırıldandıktan sonra rahibenin yanından ayrıldım. Odadan çıkmadan önce arkama bakma ihtiyacı duymuştum. Rahibe saygılı bir ifadeyle bakarken Fırtına Tanrısı uzaklara bakıyordu. Beni hiç tanımamıştı. Bugün fazlasıyla tuhaf bir gündü. Daha fazla burada kalarak akıl dengemin oynamasına izin veremezdim.

Tapınaktan çıktığımda sağa sola bakındım. O adamdan bir iz arıyordum. Çok dikkat çeken birisiydi. Güzelliğiyle birçok insanı büyülerdi, peşinde koştururdu. Neredeydi? Son cümlesini ona sormam lazımdı. Ne demek istediğini açık açık demeliydi. O adamı bulmam lazımdı ama yoktu. Sanki hiç varolmamıştı. Emindim onu gördüğüme. Karşımdaydı, konuşmuştu. Nasıl bir anda kendini kaybettirmişti? Yaratıcılar benimle dalga geçiyor olamazdı. Şu an bile beni izliyordu, biliyordum. Güldüğüne emindim. Hala yoktu. Bulsam ne soracaktım ki? Hiçbir fikrim yoktu bu konuda. Anlattığı konular kendisi kadar karmaşık ve gizemliydi. Birkaç kişiye sorsam da gören olmamıştı. Deli gibi o adamı aramak yerine pes etmiştim.

Tuhaf bir gün yaşıyordum. Tapınakta yaşadıklarım başkaydı. İlk önce Fırtına Tanrısı'nın heykelinin bende oluşturduğu his başkaydı. Sonra o baykuşun bana saldıracağını düşünmüştüm. Heykelin konuştuğunu sanmıştım. Daha beteri olmazdı denilebilir ama o adam bunlardan daha beterdi. Kimse onu görmemişti, duymamıştı. Fakat geldiğine emindim. Söyledikleriyse ciddi sorunlara işaretti. Şu an olmasa bile gelecekte o sorunların içinde kendimi bulacakmışım gibi geliyordu. En güzeli düşünmemekti. Uzak bir gelecekteki sorunları ciddiye almak yerine yakınımdaki sorunları çözmeye odaklanacaktım. Mesela Samirna ve taht sorunu. Sonrasında Ztin ve Dahou'ydu. Ömrüm yeterse o garip adamın dediği sorunla ilgilenirdim. Naymahaen'i tehdit eden bir durum olursa diyeydi.

Eve geldiğimde Venira'yı mutfakta çorba yapmaya çalışırken bulmuştum. Mutfak işlerinden anladığı söylenemezdi. Eh, çabasını takdir ediyordum. Beni görünce gülümsedi. Yanına gidip sarıldım. Alnından öptükten sonra "Sanırım mutfak senin için pek eğlenceli bir yer değil." dedim. Her yeri dağıtmıştı.

Venira "Bilemiyorum. Biraz çabalarsam bu sorunu aşabilirim diye düşünüyorum. Ne dersin?"

"Çabalamamış halin mi bu? Bana göre tüm çabanı vermiş gibisin. Bir savaş alanı görüyorum." dedim. Gözlerini kısmıştı. Sertçe göğsüme vurdu.

"Daha önce böyle bir şeye ihtiyacım olmadığını biliyorsun, Komutan."

Gülerek "Tamam, kızma. Hadi, şu mutfağı toparlayalım ve bir şeyler hazırlayalım." dedim.

İtiraz etmemişti. Beraber mutfağı toparladıktan sonra ilk önce onun yapmaya çalıştığı çorbayı yapmıştık. Ardından ikimiz için güzel, kekikli et kızartmıştım. Yanına közlenmiş mantar ve pilav olacaktı. Mutfakta vakit geçirirken eğleniyorduk. Ona ders verir gibi davrandığımda hemen kızıyor, şaka dediğim zaman utanıyordu. Bir renkti benim için. Hayatıma getirdiği bu rengi seviyordum. Venira bir denizdi. Kimi zaman dalgalıydı, hırçın oluyordu. Asla kontrol edilemez, asla zapt edilemezdi. Kimi zaman bir çarşaf gibi sakindi. Derin düşüncelerle boğuşsa bile yansıtmıyordu, daha çok benimle ilgileniyordu. Daha önce karşılaşsaydık keşke diyordum. Geç kalmış hissi bunaltıcıydı. Birbirimizin hayatına daha önce girseydik yaşadığımız bunca olayı yaşar mıydık, işte cevabını bulamıyordum.

Yemek yerken ona tapınakta yaşadığım garip olaylar zincirini anlatmıştım. Amcamla olan konuşmalarımı özet olarak geçmiştim, ona takılsın istemiyordum. Beni dikkatle dinlemişti. Her şeyi anlatmayı bitirdiğimde elinde şarap kadehiyle bakakalmıştı. Dudaklarını bükmüştü."Garip bir durum. O adamın gerçek olduğuna eminsin, değil mi?" dedi merakla.

"Evet, eminim. Ben hayal görmedim, Venira. O adam karşımdaydı. İlk başta çok etkilendim, resmen aşık oldum ama sonrasında bu durum kırıldı. O da bunun farkına vardı. Sonrasında konuştuk, sana anlattıklarımı anlattı. Fakat öfkesi korkunçtu. Gözlerinde ateşler gördüm."

"Tavigan'la bahsettiği kısım ilginç. Acaba Cacande'ye sorsak mı? Ne dersin?"

"Şu Taviganlı büyücü arkadaşın mı?"

Kafasını salladı."Evet, o. Kendisi Tavigan'a dönecekti. Bir süredir kendisi aklımdaydı, onunla konuşmak istiyordum. Hem de sen bu yaşadıklarını anlatırsın."

"Güvenilir birisi mi?"

"Elbette güvenilir, sorduğun soru mu şimdi?" dedi. Mantarını aldı, ısırdı. Yavaş yavaş çiğnemişti."Kendisi bana büyü konusunda çok yardımcı oldu. O olmasaydı, ben bugünkü ben olmazdım büyü konusunda."

"Sanki ikimizin arasında kalsa iyi olur, Venira. Bu şekilde hissediyorum."

"Hayatım, bana güvenmiyor musun?"

"Konu sana güvenip güvenmemekle değil. Sanki ikimizin arasından çıkarsa bozulacakmış gibi hissediyorum. Tuhaf bu, kabul ediyorum ama kalbimin sesini dinlemek istiyorum."

Arkasına yaslandı. Dikkatle beni incelemişti."Gerçekten böyle hissediyorsun. Güvensizlikle alakalı değil. Madem böyle hissediyorsun, sorun yok."

"Her seferinde duygularımı okuma, dediğime inan. Neden bunu yapıyorsun? Bir yerden sonra rahatsızlık veriyor."

"Kusura bakma, kötü bir alışkanlık oldu. Sadece senin duygularının bana geçmesini seviyorum diyeyim. İçimde boş kalan bir parçayı dolduruyor."

"Kalp kazanmasını biliyorsun, prenses. Bu çok sevdiğin Cacande'yi ben de görmek istiyorum. Benimle de tanışabilir mi?"

Heyecanla "Elbette! Çok isterim." dedi.

"O zaman bu sofrayı toplayalım sonra birazcık hayatımıza büyü katalım."

Gözlerini devirmişti."Bulaşık yıkamak işkence gibi olacak. Tanrıça aşkına! Kendimi bu işlerde düşünemezdim."

"Rozarv'dayken şikayet etmiyordun, şimdi ne değişti? Hadi, kaçmak yok." dedim.

Masayı ben toplamıştım, Venira ise yıkamıştı. Güzel bir iş bölümü olmuştu. Sonraki günler için bunu sırayla yapma teklifine itiraz etmemiştim. Onu kıracak değildim. Bodrum katındaki küçük bir odayı Venira için ufak bir büyü odasına dönüştürmüştük. Ona yapabileceğim bir şey var mı dediğimde yok demişti. Yere beyaz tebeşirden kuyruğunu yiyen yılanı çizmişti. Kumaş serdikten sonra dört mumla çember oluşturmuştu. Kase içine tütsü yakılmıştı. Onun bu halini izlemek bambaşka bir histi. Tarifi yoktu. Hem ürkütücü geliyordu hem de hayran kalıyordum. Çok güçlü gözüküyordu. Kimse yenemezdi. Üstelik evreni bir daha yaratabilecek güce sahip gibiydi. Muazzam gücünü hissediyordum. İçimdeki eksik yanı dolduruyordu.

Karşılıklı oturmamız için bana otur demişti. Karşısına geçtim, o ellerimi tuttu. Bir şeyler mırıldandığı su dolu kaseye ellerimizi sokmuştuk. Mırıldandığı kelimeler bir şarkıya dönüşmüş, çevremizi sarmıştı. Gerçeklikle olan bağın zayıfladığını hissediyordum, ruhum bedenimden çekiliyordu. Güvende olduğumu hissediyordum. Venira bana zarar vermezdi.

Geldiğimiz yer bir bahçeydi. Beyaz güllerin olduğu bu bahçe huzuru uyandırıyordu. Venira sesini duymuştuk. Narin ama kendine güvenen bir sesti. Arkamızı döndüğümüzde Cacande'yle karşılaşmıştık. Cacande ince birisiydi. Kızıl saçları açıktı, beyaz elbisesine dalga dalga yayılıyordu. Teni porselen gibiydi. Masmavi gözlerinde yeşil benekler parıldıyordu. Gerçek bir büyücü. Büyülerle içli dışlı olan insanların gözlerinde olan bir şeydi bu. Muazzam bir güçtü. Beni sarmaladığını hissediyordum. Kalkansızmışım gibi geliyordu. Bu hissi hiç sevmemiştim.

Venira elimi bırakıp Cacande'ye koşarak sarılmıştı. İçten bir sarılıştı. Cacande ise eski bir dostu görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Tüm bu gördüklerime rağmen neden Cacande'ye karşı bir güven duygum oluşmamıştı. Bu çok garipti. Venira, Cacande'yi yanıma getirip işte hayatımın aşkı Bartan demesiyle kızıl büyücüyle göz göze geldim. Yumuşak bir tebessüm yüzüne oluşmuştu. "Tanıştığımıza memnun oldum, Büyücü." dedim.

Cacande "Ben de memnun oldum, asker. Reme'de ve Omae'deyken Venira seninle ilgili çok rüya görürdü, bana anlatırdı. Bir baykuşun onun aşkı olacağını nasıl bilebilirdik?"

"Aynı rüyaları ben de görüyordum. Hiçbir şeyin farkında olmadan buluşuyorduk. İkimizde farklı ve zorlu yollardan geçerek birbirimizi bulduk."

"Acın gözlerine işlenmiş, kalbinde damgalanmış." dedi. Gözleri Venira'ya sabitlenmişti."Venira'yı bulunca aydınlığa çıkmışsın. Ömrünüz boyunca berabersiniz, bu çok açık."

Venira "Sen ne yaptın? O korkunç günden sonra ne oldu?"

"Ben Tavigan'a geldim, Chaezan bana bir yer ayarladı. Gizli saklı yaşıyorum ama yakında her şey değişecek. Chaezan iktidarı alacak."

"Tavigan seçimleri yakın mı?" dedim merakla.

Cacande kurnaz bir şekilde gülümsemişti."Yaşlı budalaların akıllarını yitirdiği açıkken seçim kimin umurunda olur? Hakkımız olanı kendi yöntemlerimizle alacağız."

"Tavigan'da yaşamadığım için şükrediyorum. Anlaşılan oradaki iktidar oyunları, daha sert ve zorlayıcı."

"Taviganlı olmak zordur. Tüm insanlığın sorumluluğunu omuzlarımızda taşırız. Herkesin taşıyacağı bir yük değil."

Sesindeki kibir hiç hoş değildi. Venira'ya bakınca onun bunu anlamadığını görmüştüm. O hala özlemle Cacande'ye bakıyordu. Karşısındaki kadının kibrinden bihaberdi. Masum bir sesle "Tavigan'da olduğun için çok mutluyum. Tehlikeden kurtuldun. Tamerin seni bulsaydıağır işkencelere maruz kalacaktın." dedi.

"Korkma, ben iyiyim. Chaezan bana yardım ediyor. Yakında Kraliçe Tamerin'in kız kardeşi gelecek, onu karşılama hazırlıklarıyla uğraşıyor. Lussamus'da neler değişmiş, öğrenirim."

"Lussamus'dan uzak kalmam lazım. Artık ben oraya ait değilim, ait olduğum yer Naymahaen."

Cacande'nin tek kaşı kalkmıştı. Şaşkınlıkla "Senden böyle sözler duymak çok tuhaf." dedi.

"Bilmediğin çok şey var, Cacande. Bu güçlerin bana veriliş amacı kendi ailemi değil, bir başka aileyi kurtarmak için. Ben Mengaeller'in aradığı kayıp büyücüyüm."

"Venira, her şeyi söylemesen iyi olmaz mı? Cacande Tavigan'da bulunan bir büyücü." dedim.

Venira bana bakarak "Cacande'ye güvenebiliriz. Neden böyle tepki verdin?" dedi.

"Bazı sırların aramızda kalmasına inandığım için. Konu Cacande'ye güvenmekle alakalı değil. Bir durumu ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi olur. Çok kişinin bildiği sır, sır olmaktan çıkıyor."

Cacande "Bartan, korkma. Sırrınız bende güvende ama söyleme taraftarı değilsen saygı duyarım. Venira, anlatmana gerek yok. Sevgilini anlıyorum. İlk karşılaşmada bir insana güvenmek oldukça zordur."

Venira ters ters bana bakmıştı. Sonra Cacande'ye dönmüştü."Bartan'ın bu tavırlarını görmezlikten gel, kendisi ara ara yontulmamış bir taş gibi davranabiliyor."

"Sorun değil, rahat ol. Bartan'a da bu yüzden kızma."

"Benim sormak istediğim birisi var, madem bu konuyu atladık buna geçeyim. Ben birkaç ay önce Taviganlı bir rahiple karşılaştım. Daha doğrusu başım Tamerin'le beladayken denk geldim."

Merakla "Çok ilginç." dedi. Dikkatle Venira'ya bakarken beni görmezlikten geliyordu. Az önceki tavrımı sözde umursamıyordu ama içten içe bozulduğu aşikardı. Demek ki göründüğü gibi bir olgunluğa sahip değildi.

"Rahip olmasına rağmen güçlü bir büyücü. Adı Taishan. Çekik gözleri var, göz kapaklarına kül sürüyor. Siyahlar içinde, boynunda da ahşap boncuklardan yapılma kolyesi var. Beni öptüğü zaman onunla bağlantılı güçlü bir kadın hissettim. Kadının gücüyle onun gücü birbirine karışmış. Sen tanıyor musun?" dedi. Cacande donakalmış bir şekilde bakıyordu. Ukala tebessümü silinmişti. Yerine şok bırakmıştı."Cacande, iyi misin?"

"Galiba tanıyor, sevgilim. Tanımadığı birisine bu kadar şaşırmazdı, ne dersin?" dedim sessizce. Venira beni dürtmüştü.

Cacande "Tanıyorum elbette." diye mırıldandı. Büyücü kadın, kendini toparlayamamış haldeydi. Başını iki yana sallarken buruk bir tebessüm yüzündeydi.

Venira "Yakından tanıyorsun sanırım. Yoksa böyle olmazdın."

Kısık bir sesle "Chaezan'ın eski sevgilisi." dedi. Buruk tebessüm yerini sert bir öfkeye bırakmıştı. Ürkütücü bir şekilde gözleri parlıyordu. 

"Taishan denilen adama şans dilemek isterim. Güçlü bir büyücüyü az önce kızdırdı."  dedim.

"Onun Tavigan'la bir bağlantısı kalmadı diye biliyorum. Gezgin bir rahip olarak dini yaymayı tercih etti. Bunu yapmasındaki en büyük etken, Chaezan'ın eski sevgilisi olmasıydı."

Venira "Demek başka bir kadınla bağlantıda, Cacande. O kadını bulmanı tavsiye ederim. Bambaşka bir güçtü, Tavigan'a ve Chaezan'a zarar verebilir."

"Korkma, Taishan zarar veremez. Chaezan bunu biliyor mu, o önemli." dedi dişlerini sıkarak.

"Bilseydi, Taishan'ı ortadan kaldırırdı. Kendin bana diyordun. O, çok güçlü bir kadın. Gücüyle yapamayacağı şey yok derdin."

"Sevgilim güçlü ama saf olduğu anlar olmuş demek ki."

Gözlerimi kısarak bakmıştım."Sence Chaezan gerçeği biliyor, Cacande. Venira'yı kandırma." dedim. Cacande bana dökmüştü, alaycı bir kahkaha dudaklarından döküldü.

"Venira, Bartan'ın büyücü olmadığına emin misin?" dedi. Venira'nın yanıt vermesini beklemeden elini havada salladı."Yanıt istemiyorum. Benim bir an evvel dönmem lazım. Başka bir şey diyecek misiniz?"

Venira "Hayır."

"Güzel. Seni gördüğüme sevindim, Venira. Kendine dikkat et." dedi. Gözleri bana döndü."Venira'yı üzme, o bu hayatta çok üzüldü."

"Ben üzmem." dedim.

"Güzel!" diye mırıldandı.

Venira belindeki kemerden hançerini çıkardı. Kalbime sapladıktan sonra gerçekliğe dönmüştüm. Titreyerek uyanıvermiştim. Venira oldukça alışkın olduğu için sakince gözlerini açmıştı. Etrafımızdaki mumlar sönmüştü. Venira bir şey demeden etrafı toplamıştı. Düşünceli gözüküyordu. Cacande hakkında düşündüğü belliydi. Taishan isminden sonra büyücü kadının tavırları değişmişti. Öfke ve nefret yüzünde okunduğu gibi hayal kırıklığı da görmüştüm. Neyin hayal kırıklığıydı, anlamamıştım. Chaezan'dan için sevgilim demişti. Taishan ve Chaezan'ın iletişim halinde olduğunu düşünürse bu kadar sert tepki verebilirdi. İhanet ağır bir durumdu. Özellikle eski sevgiliyle iletişim halinde olması daha beterdi. Cacande adına üzücüydü.

Diğer günlerde saraydaki ordu işlerine kendimi vermiştim. Eski yerime dönmüştüm. Çaylak askerleri eğitiyordum. Diğer yandan Kral'ın adamları beni izliyordu, bunun farkındaydım. Her adımımı Vanir'e iletiyorlardı. Budala herif, hala Samirna'yla evleneceğimi düşünüyordu. Samirna onunla boşanacaktı, benimle evlenecekti. Korkak! Aklı olsa benim asla Samirna'yla olmayacağımı inanırdı. Samirna buna nasıl katlanıyordu, anlamıyordum. Güç uğruna aptal bir insanla evli olmak, hayatta insanın kendine vereceği en büyük cezaydı.

Ana Kraliçe'nin huzuruna akşamüstü çıkmıştım. Sarayın bahçesinde çiçeklerle ilgileniyordu. Yaşına göre oldukça dinçti. Pembe elbisesinin omuz ve göğüs kısmı incilerle işlenmişti. Kırlaşmış saçları topluydu. Beni görünce bana dönmüştü. Gülümseyerek "Bartan, seni görmek ne kadar güzel." dedi.

"Teşekkür ederim, efendim." dedim.

"Neden buradasın? Bir  sıkıntı mı oldu?"

"Bir sıkıntı var, bunun için karşınıza çıktım. Çünkü her ne kadar taht Samirna'nın olsa bile iktidar sizin."

Sözlerim yüzünde kibirli bir gülümsemeye neden olmuştu. Kendini güçlü hissetmeye çok ihtiyacı olduğu belliydi."Çok haklı bir düşünce. Seni dinliyorum."

"Bildiğiniz üzere benimle beraber Venira burada. Kendisi artık bir soya ait değil. Burada yaşamak istiyor, bir yolu var ama sizin onayınız lazım."

"Seninle evlenmesi, soyuna katılması." dedi. Başımı hafifçe salladım. Yaşlı kadın beni süzdü."Bu olmazsa burada kalması mümkün değil. Peki o kabul etti mi?"

"Kabul edeceğini düşünüyorum. Yeni bir hayat isteyen kendisiydi." dedim. Evlilik konusundaki kavgalarımızı düşününce biraz tedirgindim. Venira evlilik konusunda biraz çekimserdi. Samirna yüzünden evlenmek istemiyordu, evliliğin iktidar oyununda araç olmasına karşıydı. Evleneceksek birbirimizi iyice tanıdıktan sonra olması gerektiğini savunuyordu.

"Seninle evlenmiş olsa bile Samirna'nın uğraşmaya devam edeceğini biliyorsun."

"Tüm riskleri göze aldım. Bu sefer her şey farklı olacak. Ben ve Venira, zorlukların üstesinden geliriz."

Gülerek "İkinci kez karını kaybetmeye hazırsın demek. Belki bu sefer hamile değilken ölür, ne dersin?" dedi.

"Sizde biliyorsunuz. Venira, farklı. Onu kaybetmeyeceğim."

"Venira seninle evlenirse de soyadını almayabilir."

Sertçe "Ben Mengael'im, Ana Kraliçe. Benim atalarım bu ülkeyi yönetti, bu topraklara hükmetti. Evlendikleri zaman eşleri onların soyadını aldı. Bu şekilde düşünürsek Venira'nın benim soyadımı almak zorunda olduğunu görürüz." dedim.

"Şu an yöneten kim? Kentair!"

"Devleti kuran benim atalarım. Bu gerçeği Kraliçe Soyambike değiştirememişken siz mi değiştireceksiniz?"

"Sen benden izin istemiyorsun, Bartan. Sen bu vakitten sonra Venira'nın seninle evlenerek Mengael olacağını ilan ediyorsun. Sen değişmişsin."

"Beni değiştiren sizler oldunuz. Eğer kabul etmeseniz yapabileceklerimi düşünün derim. Ben her şeyi göze aldım. Kaybedecek bir şeyi olmayan birisiyim. Sizinse kaybedecek çok şeyiniz var." dedim. Altın tacına bakıp gülümsedim."Altın taçlara veda etmek, ipek kumaşlara sarınırken ahşap tabutlarda olmak size zor gelir."

"Soyambike'nin büyüsü var!" dedi bağırarak.

"Belki de o büyü artık bana işlemiyordur. Yoksa neden burada Venira'nın Mengael olacağını ilan edeyim?"

"O kız seninle evlenmeyecek, Tavigan'a gidecek. Evlenirse Mengael olarak sayacağım ama bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermiyorum."

"Neden?"

"Delilik lanetini taşıyor. Sana zarar vermek ister mi? Üstelik o kız sorundan başka bir şey değil. Sen de bunu biliyorsun. En güzeli onu ortadan kaldırmak, çocuğum."

"Yanılıyorsunuz. Göreceksiniz, bizim düğünümüz olacak. Sizi ve torununuzu ağırlamaktan büyük memnuniyet duyacağım." dedim. Başımı eğip yanından ayrılmayı istediğimde eliyle  git işareti yapmıştı.

Kalbim hızla atıyordu. Coşku ve korku karışıktı. Venira'nın yanıtının hayır olmasından korkuyordum. Buna mecburduk oysaki. Neden anlamıyordu? Evet, birbirimizi iyice tanıdıktan sonra evlenmeyi ben de isterdim ama bir şeylerin hızlı olması gerekiyordu. Bu konuda ne yapabilirdim? Yaratıcılarla pazaarlık etme imkanım yoktu. O zaman şartların getirdiği duruma uymamız gerekiyordu. Venira, Mengael soyuna katılmazsa buradan çıkmadan öldürülecekti. Samirna'nın tavırları ve bugün Ana Kraliçe'nin sözleri bunu işaret ediyordu. Onu sorun olarak görüyorlardı ve yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardı.

Eve geldiğimde Venira'yı yine mutfakta buldum. Neşeyle bir şeyler yapmaya çabalıyordu. Beni görünce boynuma atladı, dudağımdan öptü.

Venira "Bu sefer bir yahni yaptım, bakalım beğenecek misin?" dedi. Saf neşesi benim gerginliğimi ortadan kaldırmamıştı."Neyin var? Neden durgunsun?"

"Benimle evlen, Venira." dedim.

Gülen yüzü solmuş, tek kaşı  kalkmıştı."Yine mi bu konu? Daha önce konuştuk."

"Benimle evlenmezsen öldürüleceksin!" dedim sertçe.

"Ne?" diye fısıldadı.

"Buna mecbursun. Benimle evlen ve artık bir soyun olsun. Naymahaen'e ait ol, Mengael'e ait ol. En önemlisi birbirimize ait olalım."

Venira bir şey demedi, sandalyeye oturdu. Bense ona baktım. Onu zorladığım için kendimi kötü hissediyordum. Her şeyin farklı olduğu bir yerde karşılaşsaydık, emin ol bu evlilik mecburiyetten doğan bir evlilik olmazdı. Bunu ona demeyi çok istiyordum ama buz gibi olan yüzüne baktıkça demek mümkün değildi. Kaderimiz onun dudaklarından çıkacak bir çift söze kalmıştı. Evet diyerek Naymahaen'in kaderini değiştirebilirdi, hayır diyerek bambaşka olabilirdik. Umarım kalbinin sesini dinleyerek daha doğru kararlar verirdi.

Uran-Bartan konuşması için düşünceniz nedir?

✾Tapınaktaki adam sizce kimdi? :D Sözleri ne anlama geliyordu ve neden ortadan kayboldu?

✾Cacande neye tepki verdi? Sizce Chaezan ile konuşacak mı, ne yapacak?

Bartan'ın evlilik teklifi karşısında Venira'nın yanıtı sizce ne olacak? Bu sorunun farklı bir çözümü olabilir miydi? Bu evlilik aşk mı yoksa mecburiyetten doğan bir evlilik mi?

Gelecek bölüm Chaezan olacaktır! Sevgilerle.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top