2.15 Önemsenmek✾
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 30.07.2021 (00:05)
Auralorina ithaf ediyorum çünkü Venira'nın ilk Naymahaen bölümü. Ehehe.
Bölüm Şarkısı: Måneskin - Le parole lontane
İyi Okumalar!
✾
Naymahaen - Rozarv
Venira
Nefes nefese uyanmıştım, boynumdaki gümüş kolye ucunu sıkıyordum. Kabuslar peşimi bırakmıyordu. Hepsi aynıydı. Hepsinde suçlanıyordum. Ölen abilerim, babam ve Abrek beni suçluyorlardı. Ne diyeceğimi bilemiyordum, hepsi haklıydı. Ben beceriksiz davranmıştım. Kendi ailemi korumayı başaramamıştım, sonumuzu getirmiştim. Verdiğim sözleri tutamamıştım. Gözlerime yaşlarım dolarken elimin tersiyle sildim. Her kabus sonrasında oturup ağlıyordum. Acizlik göstergesiydi. Ben aciz değildim.
Yer yatağımdan kalktım. Diğer kızlar uyuyordu, horlayan bile vardı. Onlarla eşittim, bir acemiydim. Budala Bartan'ın emriydi. Kimse bana bir prensesmiş gibi davranmayacaktı. Ah, o iddiayı kaybetmeseydim yapacağımı biliyordum. İşin kötü tarafı buradaki kızlar benden küçüklerdi. En büyükleri 20 yaşındaydı. Genel olarak 16-17 yaşındaki kızlar vardı. Kimileri abla diye sesleniyordu, kimileri ismimle. Ortak duyguları çekingenlikleriydi. Çekingen tavırları benden bir nebze uzakta durmalarını sağlıyordu. Kafamı dinliyordum. Onlarla uğraşmak istemiyordum. İnsanlar beni yormuştu. Yapacağım şeyi söyleseler, yeterdi. Ortak kaldığımız bu koğuşta belirli kurallar vardı. Temizlik, yemek gibi görevleri bölüşüyorduk. İlk başta sıraya dahil değildi ama Bartan bunu duyunca hemen beni sıraya ekletmişti. Kim yetiştirmişti, bilmiyordum. Anlaşılan bazıları benden hoşlanmıyordu.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra giyinmiştim. Buradaki kıyafetlerim biraz daha kalındı, Omae'ye göre Rozarv soğuk olduğu için yavaş yavaş kışlıklara geçiyorduk. Sarı saçlarımı at kuyruğu olarak topladıktan sonra çıkmıştım. Gün yavaş yavaş doğuyordu. Kahvaltı için yardım edebilirdim. Burada sadece askeri eğitim almıyordum. Birlikte hareket etmeyi öğreniyordum. Kimse bireysel olamazdı, toplum içinde yaşamayı bilmeliydik. Mutfağa gittiğimde aşçı kadın bana gülümsedi. Ona yardım edebileceğim bir şey var mı dediğim de hemen beni peynir dilimlemem için tezgahın başına gönderdi. İşte gün başlıyordu.
Kahvaltı sonrasında eğitim alanlarına yönelmiştik. İlk başta kılıç kullanmadan çalışıyordu. Önümüzdeki saman torbalarını tekmeliyorduk veya birebir eşleştirmeler oluyordu. Ardından okçuluk veya kılıçtı. Şikayetim yoktu, öğrenmeye aç olduğum için mızmızlanmıyordum. Üstelik kafamı dağıtıyordum. Eğitim bittiğinde acemiler dağılırken ben kalmıştım. Yapacak başka bir işim yoktu. Çamaşır veya odayı temizle görevi bende değildi. Oku sandığından aldım hedefe odaklandım. Karşımda Tamerin varmış gibi hayal ettim. Böyle hayal etmek, çok kolaydı. O kara cadının yüzü karşımdaydı. Öfkeyle attığımda hedefi tam ortasına saplayamamıştım, kenara kaymıştı. Sesli bir şekilde küfretmiştim. Nasıl olsa kimse yoktu.
Çok ayıp sesini duyunca arkamı döndüm. Bartan kollarını kavuşturmuş, karşımdaydı. Kahverengi saçlarını omuzlarına değiyordu, buz mavisi gözleri dikkatle bana bakıyordu."Bir prensese yakışmayacak davranışlar bunlar." dedi. Sesindeki kinayeyi görmezlikten gelecektim.
"Neden buradasın? Günlerdir yüzümü görmüyorsun, benimle ilgilenmiyordun." dedim.
"Senin yüzünü görmediğim doğru ama ilgilenmediğim yanlış. Talger'den takip ediyordum."
"Harika!"
"Gelişiyorsun, Venira. Senin adına sevindirici ama hala şunu öğrenememişsin. Öfkeyle hareket edersen sen zararlı çıkarsın."
"Bu nereden çıktı?"
"Hiç kendini izleme fırsatın olmadığı için anlamaman normal. Dışarıdan seni izliyordum. Hedefe odaklanmak yerine duygularına odaklanmayı tercih ettin. Hedefinle duygularını bütünleştiremediğin için başarısız oldun."
"Böyle bir şey olduğu yok!" dedim sertçe. Bartan gözlerini kısarak bana baktı."Hedefime odaklıydım."
"Kendini kandırırsın. Hedefin yerine duygularına odaklıydın. Ne düşünüyordun o zaman? Kim vardı aklında?"
"Seni ilgilendirmiyor." dedim. O derin bir nefes almış, yanıma gelmişti. Benden ilk önce yayı almıştı sonra yanımdaki sandıktan mavi tüylü oku almıştı.
"Beni ilgilendiriyor, buradaki her acemi benim sorumluluğumda. Beni yanlış anlama, sana yardımcı olmaya çabalıyorum. Şimdi senden bir şey isteyeceğim. Büyücü olduğuna göre duygularımı okuyabilirsin."
"Biraz kendimi zorlamam lazım. Senin düşündüğün kadar güçlü olduğumu düşünmüyorum."
"Duygularımı oku ve hedefimle nasıl birleştirdiğimi gör. Üstelik kendini küçümseme, sana yakışmıyor."
"Her neyse, hadi. Odaklan." dedim.
Bana gülümsedikten sonra oku yaya yerleştirmişti. İlk önce gözlerini kapamıştı. Bense ona odaklanmıştım. Zorlanacağımı sanıyordum ama hemen kendisini bana açmıştı. İlk hissettiğim şey yoğun bir acıydı. Bu acı çok yoğundu, tenime atılan çiziklerin üstüne tuzlu su dökülüyor gibiydi. Yakıyordu. Acının ardından gelen şeyse öfkeydi. Ağzımda ekşi bir tat bırakıyordu. Hedefe odaklanırken kızıl saçlı birisini hayal ettiğini öfkesi ve acısı bana göstermişti. Saman kuklaya nişan aldı, oku serbest bıraktı. Acı ve öfke hedefi tam merkezinden vurmasını sağlamıştı, ok sert bir şekilde saplanmıştı. Bartan bana döndüğünde acı ve öfke kaybolmuştu.
Alkışlayarak "Güzel bir atış oldu." dedim.
"Gördün. Duygularımı hedefime odakladım, başarılı oldum. Senin gibi sadece duygularıma odaklansaydım başarılı olamazdım."
"Bunu ben ömrüm boyunca öğrenemedim. Duygularımı hedeflerimle birleştiremedim. Ne zaman birleştirsem zarar gördüm."
"Geçmişteki olaylarla geleceği bir tutamazsın."
"Dediğin gibi olmuyor. Tamerin'den nefret ettim, onu öldürmeyi hedefledim. Bak, ne oldu? Kendi ülkemden sefil bir şekilde kaçtım, insanlarım benden nefret ediyor."
"Belki de doğru bir şekilde yapmadın. Burada her şeyi öğreneceksin. Burası yeni evin."
Buruk bir tebessümle ona baktım."Haklısın. Burası yeni evim, Omae'ye geri dönüşüm zor."
"Burada hem hiç olmayı öğreneceksin, hem de herkes olmayı. Naymahaen farklı bir yer."
"O kızıl saçlı kadın kimdi? Senin öfken ve acın neyden kaynaklı?" dedim merakla. Bartan birkaç adım gerilemişti, bakışlarını benden kaçırmıştı. Onun yaşadıklarını duymuştum. Karısı ölmüştü, büyücü ilan edilmişti. Ülkeye bu ilan edilmişti ama işin aslı başkaydı. Söylenenlere göre Kraliçe Samirna'nın emriyle öldürülmüştü. Bartan ise buraya sürülmüştü.
"Birde güçlü bir büyücü değilim diyorsun, kendini küçümsüyorsun."
"Dediğim gibi sana odaklandım, duyguların bana kendini gösterdi." dedim. Kaşları çatılmıştı, bana kuşkuyla bakıyordu.
"Her büyücü bu şekilde görebilir mi?"
Kafamı iki yana sallayarak "Sanmıyorum. Her büyücü bu kadar kolayca yapamaz." dedim. Dilimin ucuna gelen cümleyi deyip dememek konusunda kararsız kalmıştım. Ben seni kolayca okudum çünkü ruhlarımız daha önce tanışıyordu. Bunu deseydim yanlış anlardı, en güzeli susmak olacaktı.
"Buna sevindim. Kızıl saçlı kadın, Samirna. Mutlaka bir şeyler duymuşsundur, sana uzun uzun hikayeyi anlatmak istemiyorum. Ben evliydim, bir evladım olacaktı. Samirna'nın emriyle karımı ve doğmamış evladım öldürüldü. Bense çaresizce izledim, bir şey yapamadım. Benim hatam onların sonu oldu."
"Böyle düşünme, Bartan. Mutlaka onları korumak için çabalamışsındır. Seni tanıdığım kadarıyla şunu diyebilirim. Sen değer verdiklerin için ölümü göze alırsın."
"Başaramadım, onları koruyamadım. İçim yandı, kalbimi söküp almalarını diledim ama olmadı. Şimdi nefes alıyorum ama eski ben değilim. Eski Bartan, Yesui ile öldü. Şu an ise grilere boğulan dünyasında yalnızlığından memnun bir adam var."
"En azından ikimizin ortak bir acısı var. Sevdiğin birini kaybetmek çok zor. Kendini suçlamayı bırak."
"Sen kendini suçlamayı bırakabildin mi? Hayır. Ben de bırakamadım, bırakmaya niyetim yok. Çünkü gerçek bu. Her şey çok farklı olabilirdi." dedi ve derin bir nefes aldı. Buz mavisi gözlerindeki hüzün kalbimi dağlamıştı. Hüzün beni sarıp sarmalıyor, gözyaşlarına boğulmamı emrediyordu. Hala hislerini okuyabiliyor olmam şaşırtıcıydı. Bana tamamen kendisini açıyor muydu yoksa aramızdaki bağın sonucu muydu, fikrim yoktu. Keşke Cacande yanımda olsaydı, onun fikri olurdu.
Gözlerimi ondan kaçırmıştım."En azından hayattasın, nefes alıyorsun ve Naymahaen sınırları içindesin. İntikam alabilirsin."
"Bu düşünce beni ayakta tutuyor. Elimin tersiyle ittiğim her şeyi alacağım, o zaman Yesui huzurla uyuyacak ve beni rüyalarımda suçlamayacak."
"Yesui'nin seni suçladığını düşünmüyorum."
"Buna nasıl emin olabilirsin?"
Omzumu silkerek "Hissediyorum." dedim.
Bir şey diyecekken Bartan sesini duymuştuk. Talger ikimize bakıyordu. Koşarak yanımıza gelmişti, soluklanmıştı. Hızla "Ben de seni arıyordum. Kraliçe Samirna'dan bir emir geldi, ona bakman lazım." dedi.
"Tamam, geliyorum. Venira, seninle sohbet etmek güzeldi. Daha sonra yine görüşeceğimizi düşünüyorum."
"Kayıp büyücü meselesi vardı, ona hiç değinmedik. Vakit bol, ben buradayım. Kaçacak bir yerim yok."
"Görüşürüz!" dedi. Yanımdan ayrılmıştı.
O benden uzaklaşınca düşmemek için yanıbaşımdaki sandığa tutunmuştum. Acısı, hüznü çok yoğundu. Karısını sevmişti, onun ölümüyle içi yanmıştı. Bunları hissetmek beni yormuştu. Gittiği zaman bir anda boşluğa düşmüştüm. Bu dengemi sarsmıştı. Yaşadıkları üzücüydü. Kimse ailesinin dağılmasını istemezdi. Onun yerinde olsaydım herhalde delirirdim. Bartan iyi dayanmıştı. Tek hatası kendisini suçlamaya devam etmesiydi. O benim gibi attığı adımlarla sevdiği insanı ölüme sürüklememişti. Benim yaptıklarım ortadaydı. Yaptıklarım sonucu Abrek ölmüş, ailem dağılmış ve ülkemi kaybetmiştim. Bartan, Yesui ile mutlu olabilmek adına elinden geleni yapmıştı. Sonuç hüsrandı.
Kendimi toparladıktan sonra mutfağa gelmiştim. Akşam yemeğine yardım etmem lazımdı.Mutfağa girer girermez hemen görevim söylenmişti. Bir çuval patatesi soyacaktım. İtiraz etmeden çuvalın başına geçmiştim. Şikayet etmeye hakkım yoktu. Bartan'ın dediği gibi burada hem hiç olacaktım hem de herkes. Naymahaen'in bu eğitim anlayışı Mavi Gök inancına dayanıyordu. Kentairler bunu bozmaya çabalamışlardı ama olmamıştı. Mavi Gök'ün etkisini silmek istiyorlardı, bunu okumuştum. Başarılı olabildikleri söylenemezdi. Bana göre hem 4 Yaratıcı inancı hem de Mavi Gök inancı Naymahaen topraklarında olabilirdi. İnsanları tek bir dinle baskılamak saçma geliyordu.
Başım dönünce duraksamış, nefes almıştım. Gözlerimi kırpıştırdım. Tuhaftı. Acaba hastalanıyor muydum? Kaldığım yerden devam etmem lazımdı. Fakat olmuyordu. Ellerim titrediği için bir türlü elimdeki patatesi soyamıyordum. Bir şey beni çekmek istiyordu, anlamamıştım. Ona karşı mücadele etmek için çabalıyordum. Önümdeki çuvalı ve tepsiyi kenara koymuş, bıçağı bırakmıştım. Ayağa kalkıp oradan hızla ayrıldım. Arkamdan Venira, gel buraya diye seslenilse de umursamadım. Yapmam gereken yatağıma çekilmekti.
Koridorda Berude ile çarpışınca şaşkınca ona baktım. Genç kadının iri gözleri bendeydi. Heyecanla "Sonunda seni bulabildim, benimle gel." dedi.
"Nereye?" diye fısıldadım.
"Aigerim seni çağırıyor. Saldırıya uğradığını hissetti, birileri senin peşinde. Hadi, gel."
"Ne?"
"Çok soru soruyorsun! Sus ve benimle gel." dedi.
Ona itiraz edecek gücü kendimde bulamamıştım. Beni kolumdan tutup sürüklemişti. Tutması iyi olmuştu. Üstümdeki baskı dağılmıştı ama kurtulamamıştım. Neyin saldırısı olduğunu anlamamıştım. Şu an bile her yer bulanıklaşıyor gibi geliyordu. Her yerde yılanlar görüyordum. Siyah kobralar çıkıyor, bana dişlerini gösteriyorlardı. Bana saldıracaklardı ve dişleri tenime geçecekti. Ah, ne korkunç! Bir büyü üstümde yapılıyordu. Buna karşı koyamıyordum. Bu kadar zayıf değildim. Kimdi bu? Neyin peşindeydi? Çığlık atasım geliyordu. Bir bu eksikti. Evimden uzak olduğum topraklarda üstümde bir büyü etkisi vardı. Harika!
Aigerim'in çadırına gelmiştik. Mavi Gök insanları karargahın içinde yaşıyorlardı, çadırlarda kalıyordu. Kendi kültürlerinde bu vardı yoksa Bartan onlara ev teklif etmişti, öyle duymuştum. Aigerim bizi görünce divanından kalkmıştı. Bense ona bakamıyordum. Çevresindeki yılanlar tiksindiriyordu. Sürekli yere bakıyordum.
Berude "Geç kalmadım değil mi?" dedi heyecanla. Çenemi tutan bir el başımı kaldırmıştı. Aigerim'in yüzüyle karşı karşıya gelmiştim.
Aigerim "Venira, sakinleş. Ben buradayım ve bana güven, kızım. Sen tek değilsin. Şimdi bana ne gördüğünü söyle."
"Yılanlar görüyorum, her biri zehrini akıtmak için bana dişlerini gösteriyor." dedim. Sesim titremişti, gözlerim dolmuştu."Korkunç ve tiksinç!"
"Bir doğuluyla karşı karşıyayız demek." diye mırıldandı. Gözleri Berude'ye çevrilmişti."Venira'yı divana oturt. Şimdi ona bir karışım içireceğim. İçmemekte ısrarcı olacak. Şanslıysa kendisine bunu yapanı görür."
Berude "Anlamıyorum. O, bizim kayıp büyücümüz değil mi? Güçlü olması lazım, dışarıdan gelen büyülere karşı zayıf olmamalı."
"Bu sorularının cevabını onun yaratıcılarına sormamız lazım. Mavi Gök'ü bilirsin, güçlüler de elbet bir gün zayıf olur. Venira'nın zayıf olduğu günlerden birisi."
"4 Yaratıcı'yı anlamış olsaydım şu an Tavigan Rahibesi olurdum. Her neyse, Venira gel bakalım. Şuraya oturacağız." dedi. Ona itiraz etmeden oturmuştum
Aigerim ise tezgahının başına geçmişti. Tezgah ve dolabı arasında gidip gelirken ben acılar içindeydim. Gözlerimi kapatsam her şey çözülürdü. Uyku inanılmaz bir şekilde cazip geliyordu. Gözlerim kapanacağı sırada Berude kolumu sıkmıştı. İrkilerek ona baktığımda gözleri ciddiyetle bendeydi. Uyuma diye fısıldadı, başımı salladım. Dediğine uymak çok zordu. Gözlerimi kapatırsam yılanlardan kurtulurdum, kendimi korumuş olurdum. Aigerim'in hazırladığı şeyin beni koruyacağının garantisi var mıydı? Hayır! Uyumak bu yılanlardan kurtulmanın çözümüydü.
Gözlerini kapat, Venira!
Ses, bir erkeğin sesiydi. Derin ve kibirli. Aynı zamanda sevinçliydi. Tanıdığım birisi değildi, hayır daha önce duymamıştım. Yine de sesinden güçlü ve kibirli olduğunu çıkartıyordum. Kibri onu bir zırh gibi sarmıştı. Beni nereden tanıyordu acaba? Bu büyüyle uğraşacağına daha faydalı şeyler yapabilirdi. Benim bir önemim kalmamıştı. Üstelik doğuluydu. Lussamus içinden birisi olsa bir nebze mantıklı bulurdum.
Bana odaklan ve seni bu yılanlardan kurtarayım, sakın sana verileni içme. Beni anlıyor musun? İçersen o yılanlar sana saldıracak.
Nezaketinin altında emreden tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Birinden emir almaktan hoşlanmazdım, burada yavaş yavaş bu huyumu törpülüyordum. Aigerim'in seslenmesiyle ona baktım. Elinde gümüş kadeh vardı. Bana doğru tutup al iç diyordu. Kafamı iki yana sallamıştım. İçmeyecektim. O yaptığı şeyin işe yaramayacağı çok açıktı. Aigerim ikinci kez iç dediğinde elimle ittirmiştim. Berude beni tutmuştu. Onun kollarından kaçamamıştım. Aigerim ağzıma kadehi dayamış, zorla içirmişti. İçtiğim gibi gözlerim kapanmıştı.
Gözlerimi açtığım yer bambaşka bir yerdi. Gökyüzünde gri bulutlar vardı. Kül ince ince yağıyordu. Kar gibi zemini kaplıyordu. Rüzgar hafifçe esiyordu, saçlarım savruluyordu. Üstümde keten, beyaz bir elbise vardı. İçtiğim ilaç işe yaramamıştı işte. Teslim olmuştum. Neredesin diye bağırdığımda sesim yankılanmıştı. Ne bir cevap vard ne de başka bir ses. Yavaş adımlarla yürürken karşımda bir kadın görmüştüm. İncecik, bir dal gibiydi. Buz mavisi bir elbise giymişti. Kahverengi saçları açıktı, rüzgar saçlarında dans ediyordu. Kahverengi gözlerinde sakinlik hakimdi.
"Sen kimsin?" dedim.
Gülümseyerek "Ben Yesui." dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken o rahattı.
"Nasıl olabildi? Sen ölüsün, seni daha önce görmedim."
"Bugün Bartan'ın hislerine dokundun, ben de bu fırsatı kullandım ve karşına geldim. Onun için endişeleniyorum. Ayrıca bir kişinin daha yardımı oldu. Kendisine Fırtına'nın Kızı diyen başka büyücü bana yardım etti."
Kaşlarımı çatmıştım."Dalga geçiyor olmalısın."
"Dalga geçmiyorum, Venira. Buraya onun sayesinde gelebildim. Tahmin ettiğimizden daha güçlüsün."
"Gücümü mü tahmin etmeye çalıştınız?"
"Ben emin değildim ama karşımdaki kadın emindi. O, sana güveniyor. Senin Bartan'ı iyileştireceğine inanıyor."
"Bartan mı?"
"O yaralı, Venira. Benim öldüğüm geceden beri yarası iyileşmedi." dedi. Ellerimi tutmuştu, bana masum bir şekilde bakıyordu."Onu bir tek sen iyileştirebilirsin. Büyücü bana böyle söyledi. Sen ve Bartan, birbirinize bağlı iki ruhmuşsunuz. Birbirinizi iyileştirebilirmişsiniz."
"Bu kadını tanımak isterim, başka soruların cevabı onda gibi duruyor."
"Zaman içinde bulursun, tanırsın. Şimdi senden isteğimi yap. Onu iyileştir."
"Bartan ve ben birbirimizi daha yeni yeni tanıyoruz, Yesui. Onu nasıl iyileştirebilirim, fikrim bile yok. Üstelik gayet iyi duruyor. Asıl yaralı olan benim."
"Gerçek Bartan'ı bugün gördün. Hayatındaki renkleri solmuş bir adam. Sen bunu değiştirebilirsin. Onun hayatına renkleri geri getirebilir, bir evi olduğunu hatırlatabilirsin."
"Ben onun evi olamam. Benim bile bir evim yok!"
"Artık bir evin var. Senin evin, burası. Bunu hiç kimse değiştiremez."
"Ben bir gün Omae'ye döneceğim, Yesui. Benim evim orası, bunu hiçbir şey değiştiremez. Sen istediğin kadar saçmala."
Ölü kadının acıyan bakışları bendeydi. Söylediğim cümleyi ciddiye almadığı belli oluyordu. Minik bir tebessümle "Kendini kandırıyorsun. Artık evindesin." dedi.
"Bunu kabul etmiyorum." dedim dişlerimi sıkarak.
"Gerçeği kabullenmek zorundasın. Buradan kaçışın yok." dedi ve ellerimi ondan çektim.
"Omae'ye geri dönemezsem Abrek'e ihanet etmiş olurum. Benim kardeşim öldürüldü ve benim yüzümden oldu. Şimdi onun intikamını almak zorundayım."
"Kaderinde daha büyük meseleler varken Abrek'in intikamına vaktin olur sence? Hiçbir şey bilmiyorsun."
"Sen benim kaderimi nereden bileceksin?"
"Büyücü kadının sözlerinden çıkardığımı söylüyorum. Senin kaderinde Naymahaen var, başka bir şey yok."
Ellerimi sıkarken rüzgar sert esmiş, Yesui etrafına korku dolu bakmıştı. Yağan kül ise hızını artırmıştı. Yavaş yavaş kanla karışık yağmaya başlamıştı."Abrek'e ve aileme sırtımı dönemem!"
"Onlar geride kaldı, kabullen. Lussamus senin için bitti."
"Bitmedi!" diye bağırdım.
Yesui gökyüzüne baktı, yüzünü ekşitti. Yavaş yavaş soluyordu, buradan gidiyordu."Gücünü kontrol etmezsen gücün seni delirtecek. Bunu Bartan ile başarabilirsin, Fırtına'nın Kızı böyle söyledi. O olmadan bir adım bile atamazsın. Sonun kardeşin Abrek gibi delirerek ölmek olur."
"Bu güç benim umurumda değil. Bu gücün bana verdiği sorumlulukla ailemi korumak istedim, başaramadım."
"Gücünle yapabileceğin şeyler çok farklı." dedi. Soluk elleri ellerimi tutmuştu."Gücünün farkına var, kendini bil. Son bir şey isteyeceğim. Lütfen beni Bartan ile buluştur. Onunla konuşmam için sen lazımsın." dedi. Bir şey diyecekken Yesui soluklaştı, yağan küle karıştı. Bense bir başıma kalakalmıştım. Gri bulutlara bakıyordum.
Gözlerimi açtığımda buz mavisi gözlerin endişeyle bana baktığını gördüm. Endişeliydi, biraz da korku vardı. Babamın yüzüne benzetsem de yüz Bartan'a aitti. Gözlerimi kısınca üstümden çekilmişti. Yavaş doğruldum, elimi alnıma götürdüm. Başım çatlayacak derecede ağrıyordu. Alnımı ovuşturup "Başım çatlayacak derece ağrıyor." dedim.
Bartan Aigerim'e dönerek "Böyle olması normal mi?" dedi.
Aigerim karşıma gelmiş, elini alnıma koymuştu. Birkaç kelime mırıldandıktan sonra elinden yayılan sıcaklık bir nebze beni rahatlatmıştı. Gülümseyerek "En sonunda normale döndü diyelim, Bartan." dedi.
"Ne oldu ki?" dedim.
"Normalde bayılmaman gerekirdi ama sen kendinden geçtin." dedi. Şaşkınlıkla Aigerim'e bakakalmıştım. Ah, Tanrım! Ne garip bir gündü. Bartan'a döndüğümde endişesi yerine merakı bırakmıştı. Ona Yesui gördüğümü deyip dememe konusunda kararsız kalmıştım. Konuşmamızda acısı yoğundu. Şimdi ondan bahsetmek onu üzebilirdi.
Bartan "Bunun nedeni ne, Aigerim?"
"Cevabı, Venira'da. Ben bir büyücü değilim, şamanım ve gücüm Venira kadar geniş değil. Bazı durumların nedenini çözemem."
"Ben nedenini bilmiyorum. Zihnim beni bir karanlığa hapsetti, hepsi bu." dedim. Gerçeği dememek iyi olacaktı."İlk defa böyle bir şey yaşıyorum, ne olduğunu anlamadım."
"Birileri peşinde kızım. Seni çekmek istiyor, kendine dikkat et."
"Bir erkek sesi duydum, daha önce hiç duymamıştım. Kibirli bir sesti."
"Sana daha iyi yardım edebilmek adına, 4 Yaratıcı'ya bağlı büyücülerin büyülerini Rozarv'a geldiğimden beri araştırıyorum. Bugünkü büyü ise bir Saevthas büyüsüydü. Rekistaan Ailesi'ne bağlı olan Kraliçe Yesfar'ın büyülerinden birisi."
"Saevthaslı bir tanıdığım var ama onun sesi değildi. O olsa bile bunu yapması için bir nedeni yok. Halime acıyıp bana yardım edecek değil diye düşünüyorum. Hoş bir şekilde vedalaşmadık."
"Bilemiyorum. Yesfar'ın büyülerini belirli insanlar yapabilir."
Berude merakla "Kimler?" dedi.
"Yesfar'ın kocasının soyundan olanlar. Bu büyüyü onlar dışında yapmak zor. Gördüğün yılanlar, o hanedanlığın işareti."
"Kendimi korumam lazım. Korkunçtu yaşadıklarım." dedim.
Aigerim "Mavi Gök'ün bana verdiği şifacı güçle senin için bir şeyler yapabilirim. Seni tamamen korur mu, bilemiyorum. Karşıdaki büyücünün gücüne bağlı ama denemekten zarar gelmez."
Bartan benden önce "Bu güzel olur, Aigerim. Venira'ya bir şey olsun istemiyorum." dedi. Ona baktığımda hislerinde gerçek endişeyi okuyabilmiştim. Ah, bunu yapmak istemiyordum. Bartan'ın hislerinin bana geçmesi yüzünden Yesui karşıma çıkmıştı. Ölü kadınla tartışmıştım.
"Bana bir şey olmaz. Bu zamana kadar olmadıysa bundan sonra da olacağını düşünmüyorum. Ben Venira'yım, kimse bana zarar veremez." dedim.
"Sen bunu diyorsun ama yaşananları gördük. Kendine dikkat et."
Alaycı bir şekilde "Benim başıma bir şey gelmesinden neden endişelendiğin açık. Çünkü ben aradığın kayıp büyücüyüm. Başıma bir şey gelirse güçlerimden faydalanamazsın. Çıkarın için beni koruyorsun." dedim.
Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Daha sonra şaşkınlık gitmiş, yerini öfke almıştı."Çok kaba birisin, biliyor musun? İçin çürümüş. Lussamuslu olduğun nasıl belli oluyor, hemen gösteriyorsun. Gerçekten seni düşündüğüm için endişelendim. Venira'yı düşündüm, kayıp büyücüyü değil. Önemsediğim birisi için endişelenmem normal. Altında bir şey arama."
"Ben böyle düşünmemiştim." diye mırıldandım.
"Beni şaşırtmıyorsun, Venira'luz Cupuer." dedi. Daha sonra öfkeyle çadırdan çıkmıştı. Arkasından bakakalmıştım.
Berude "Harikasın, Venira. Bartan'ı kızdırmayı başardın, tebrik ederim." dedi alaycı bir şekilde.
Aigerim "Venira'nın üstüne gitme, Berude. Hadi, git ve yemek getir. Venira bu gece burada yatsın."
"Peki, getiririm." dedi.
Ben ise oflayarak geri yattım. Kendimi berbat hissediyordum. Başımın ağrısı hafiflemişti ama duygusal ağrı fazlaydı. Yesui'yle konuşmak beni yormuştu, son dediği konusunda ne yapacağımı bilmiyordum. Bartan'ı üzmemek adına Yesui'den bahsetmemişken dilimi tutamamış, dengesizce konuşmuştum. Onu kızdırmayı başarmıştım, aferin bana. Bartan haklıydı, kaba davranmıştım. Galiba neden böyle konuştuğum açıktı. Beni bu zamana kadar birisi önemsememişti. Tamam, önemsenmiştim elbette ama Venira olarak önemsendiğimi hissetmemiştim. Sevgililerimin önemseme nedeni aşktan dolayıydı Aşkı önemsedikleri için önemsiyorlardı, dostlarım ise arkadaşlığımız için. Kimse sadece Venira'yı önemsememişti. Bu duyguya yabancı olduğum için kaba davranmıştım. Ah, aptallıktı.
Bartan'ı önemsiyor muydum? Önemsiyordum herhalde. Bu konuda net bir cevabım yoktu. Üzülmesini ve acı çekmesini istediğim kesindi. Çektiği yoğun acı ve hüzün, berbattı. Hasta edecek kadar güçlüydü. Bu hüzünden ve acıdan onu kurtarmanın yolu olmalıydı. Yesui ile görüşmesi acaba onu kendisine getirir miydi? Onun yerinde olsaydım daha da çok üzülürdüm. Bartan'ın tepkisi ne olurdu, merak ediyordum. Şu an bunu soramayacak durumdaydık. Harika! Her şeyi mahvetmekte üstüme yoktu.
Akşam yemeği sonrasında Aigerim yere oturmuş, yumak halindeki kırmızı ve mavi ipleri saç örgüsü yapar gibi örüyordu. Verdiği ilaçlı su sayesinde biraz daha toparlamış onu izliyordum. Yaptığı şeyin ne olduğunu sorduğumda benim için bir bileklik olduğunu, Mavi Gök sayesinde korunacağımı söylemişti. Bu yaşlı kadında en çok hoşuma giden şey her inanca olan saygısıydı. Benim ne olduğumu ve neye inandığımı bilmesine rağmen yardım ediyordu, çok hoştu. Onun yerinde olan başka birisi yapmazdı. 4 Yaratıcı'ya inananlar hoşgörülü değillerdi.
Karşısına geçip yere oturmuştum."Sence işe yarayacak mı?" dedim.
Gülümseyerek "Yaramak zorunda. Bilekliğin ucuna ay taşını koyacağım. O, kötücül güçlerden seni korur." dedi.
"Saevthaslı birisinin neden bana saldırdığını hala anlamış değilim. Aslında Tamerin'den şüpheleniyorum ama çevresinde Rekistaan kökenli birisi yok."
"Kraliçe Tamerin, hırslı bir kadın. Sana ulaşabilmek adına her yolu deneyecek gibi duruyor."
"Ben ise ona karşı zayıf kalıyorum, ona karşı öfke doluyken güçlü durmam gerekmez mi? Üstelik herkes benim güçlü bir büyücü olduğumu söylüyor. Neden gücümü düşmanıma yönelik kullanamıyorum?"
Yaşlı kadın gözleri bana yönelmişti."Belki de gücünü kullanman gereken kişi Tamerin değildir. Başka olaylar için kullanman isteniyordur."
"Çok saçma! İntikam alamayacaksam neden bu güçlere sahibim ki?"
"Hayatını alacağın intikama göre çizemezsin, kızım. Büyük güçler büyük sorumluluk demektir aynı zamanda kaderinde seni bekleyen daha büyük olayları söyler. Senin gücün önemli, basit bir intikam için kullanılamayacak kadar kutsal."
"Bazen bu güçlere sahip olmamayı diliyorum. Cupuer ailesi içinde tek büyücü benim. Şaka gibi, biliyor musun? Bu güç beni delirtiyor üstelik. Yavaş yavaş beni kemiriyor. Abrek delirdiği gibi ben de deliriyorum, buna dur diyemiyorum."
"Cupuer laneti mi?"
"Bunu da araştır, yaşlı kadın. Dedem Oztavin'in bana bıraktığı mirası gör. Halime acır mısın, bilmiyorum. Üstelik bir şey daha söylemem gerekli."
"Dinliyorum."
"Ben bayıldığım zaman başka bir şey oldu. Ölü birisi beni ziyaret etti." dedim. Aigerim elindekini bırakmış, bana şaşkınlıkla bakıyordu.
"Ölü birisi mi? Ölüleri bu dünyaya çağırabilecek kadar güçlü müsün?"
"Bir kere yaptım, babamı gördüm. Oldukça zor büyülerden birisi, o zaman yaptım ama tek değildim. Şimdi ise şaşkınım. Onu görmeyi beklemiyordum."
"Ölüleri bu dünyaya çağırabildiğine çok güçlüsün, Venira. Aynı zamanda korkutucu. Delirmekten korkmakta haklıısn."
"Konu delirmem değil, konu kimi gördüğüm. Ben Yesui'yi gördüm, Aigerim.O karşıma çıktı, başka bir büyücü sayesinde bağ kurduğunu söyledi. Fırtına'nın Kızı diye birisiymiş, kim olduğunu bilmiyorum. Benden bir şey istedi. Bartan ile onu buluşturmamı."
"Ah, hayır! Bunu sakın yapma. Bartan'ın dengesi sarsılır, toparlanamaz." dedi hızla. Gözleri iri iri olmuştu.
Kafamı iki yana sallayarak "Bilemiyorum. Yesui'ye göre onları buluşturmalıymışım, böylece Bartan daha iyi olabilecekmiş." dedim.
"Nasıl iyi olabilir? Bartan çok acı çekti, kendini toparlaması uzun sürdü. Şimdi ölü karısını görünce ne olacak, tekrardan kötüleşecek."
"Bugün Bartan'ın acısını hissettim. O yara asla kapanmamış, hep kanıyor. Sadece göstermiyor. Kendisini suçluyor. Oysa suçlu olduğunu düşünmüyorum, elinden geleni yapmış. Benim gibi değil. İnsanın sevdiklerini koruyamaması nedir, biliyorum."
"Bartan'ı Yesui konusunda uyarmıştık, evlenmemesi gerektiğini söylemiştik ama o bizi dinlemedi. Bizi dinlemiş olsaydı Yesui yaşıyor olurdu."
"4 Yaratıcı'nın çizdiği kadere karşı gelemezdiniz. Bartan'ın ve Yesui'nin kaderinde birleşmek varsa kim engel olabilir ki? Anlamsız!"
"Geçmişte olanları değiştiremeyiz ama gelecek bizim elimizde. Şimdi senden isteğim sakın Bartan'a Yesui'yi gördüm deme, tamam mı? Ölü kadının isteği bizi etkilemesin."
"Kararsız olduğum için sana söyledim. Bartan çok üzgün ama Yesui bana onunla konuşursa kendine geleceğini söyledi. Kapanmamış bir defter belki kapanabilir, Aigerim. Bartan çok acı çekecek olsa bile görüşmeleri gerekmez mi?"
Aigerim derin bir nefes aldı, eline tekrardan örgüsünü aldı. Yüzü sıkıntılıydı."Bartan'a zarardan başka bir şey vermez, Venira. Yesui öldü ve yaşayanların dünyasında yeri yok. Bir daha görürsen böyle söylersin."
"Bir daha görür müyüm, emin değilim. Ölüleri görme konusunda güçlerimi kontrol edemiyorum. Üstelik bu berbat bir şey. Ölüler ölü olduklarının farkındalar ve her şeyi biliyorlar."
"Senin gibi bir büyücü değilim. Ben bir şamanım ve güçlerim kısıtlı. Basit şeylere yetiyor."
Gülümseyerek "Sen benden bile daha güçlüsün, sana hayranım!" dedim. Yanağını hafifçe sıkmıştım. Bana gülümseyerek bakmıştı.
"Ah, Venira! Özünde iyi bir kızsın ama hırçın davranışların yüzünden kaybediyorsun. Duygularına hakim olabilsen her şey senin için sorunsuz olacak."
"Dediğinde çok haklısın. Duygularıma hakim olamıyorum, beni kontrol etmelerine izin veriyorum. Sonra fevri davranışlarım felaketim oluyor. Sadece benim değil, çevremdekilere de zarar veriyorum."
"Ben inanıyorum, bu davranışın törpülenecek. Hayatındaki gerçek amacı ve neden bu güçlerle kutsandığını anlamış olacaksın."
"Bu güçlerle ben kutsanmadım, lanetlendim." diye mırıldandım. O bir şey diyecekken gözlerime bakmış, susmuştu. Gerçek buydu. Yaşlı kadının yüzü asılınca başka bir konu açmıştım. Böylece bütün gece konuşmuştuk.
Sabah olduğunda yer yatağımdan kalkmıştım. Aigerim divanda yatmam konusunda ısrarcı olsa da istememiştim. Yaşlı bir kadını yerde yatıracak kadar saygısız değildim. Yatağı topladıktan sonra Aigerim'e baktım. Şaman uyuyordu. Onun yanında olmayı seviyordum. Benim için sevimli bir teyze gibiydi. Kucağında yatacaktım, sarı saçlarımı okşayacaktı. Öyle bir hava veriyordu. Üstünü örtmüştüm. Benim yaptığı örgü bilekliği takmıştım. Ay taşını nazikçe okşamıştım. Umarım beni korurdu. Mavi Gök, ona inanmayan birisinin yanında olacak mıydı görecektik. Beni korursa onun için bir mum yakabilirdim. Teşekkür etme yolum bu olurdu.
Kendi kaldığım yere gitmiş, kıyafetlerimi değiştirmiştim. Uyanmış olan birkaç kızın çekingen bakışları yine üstümdeydi. Dün olayları duymuşlar mıydı? Yüksek ihtimalle. Onları görmezlikten gelecektim. Mutfağa yönelmiştim, işte günlük koşuşturma başlıyordu. Mutfakta yardım et, kahvaltıyı yap sonra eğitim alanına geç. Eğitime dair şikayetim olmamalıydı. Bu çukura düşmüştüm, doğruydu ama çıkmasını bilecektim. Talger'e yenilmemiş olsaydım her şey farklı olurdu. Kendimi küçük düşürdüğümü düşünmüyordum. Cesaretle meydan okumuştum, karşılığını görmüştüm. Bu eğitim bir gün bitecekti ve Bartan'dan kılıcımı alacaktım. Kılıcımı hakkedecektim.
Canımı sıkan şey eğitim sırasında Bartan'ın beni görmezlikten gelmesiydi. Evet, onu kızdırmıştım ama bu kadar alınganlık yapmasına gerek var mıydı? İnsanların dikkatini çekerdi, hiç bir komutana yakışmıyordu. Budala adam! Normalde ara ara uğrardı, bugün olduğu gibi gün boyu eğitim sahasında bulunmazdı. Anlamıyordum. Neden burada olduğunu anlamak benim için kolaydı. Hisleriyle bu kadar çabuk bağ kurabiliyorken düşüncelerini anlamasam bile hislerini okuyabilirdim. Yapmayacaktım. Evet, yapmayacaktım. Bu odun kafalının oyununa düşmeyecektim.
Eğitim sonunda herkes gitmişti, Bartan'ın gitmesini özellikle dikkat etmişti. Talger malzeme kontrolü yaparken onun yanına gitmiştim. Omzuna dokunup bana bakmasını sağladım."Ne oldu, Venira?" dedi.
"Bir şey soracaktım. Bartan hala bana kızgın değil mi?" dedim.
"Tavırlarından anlamışsındır diye düşünüyorum. Keşke birazcık dilini tutabilmeyi öğrensen."
"Ben böyle olsun istemedim, Talger. Bir an için onu Omae'deki hayatımda olan insanlar gibi görüp konuştum. Kalbini kırdığımı anlamadım."
"Geçer, merak etme. Benimle küstüğü zamanlarda da böyle davranırdı." dedi gülerek.
"Özür dilemek istiyorum ama yanına yaklaştırmıyor. Ben de kafaya takıyorum. İlk defa birisi beni önemsiyor, dilimle iğneliyorum."
"Bir prensese uymayan sözler bunlar. Sen bir prensessin, hatırlıyorsun değil mi?"
Kollarımı birleştirip derin bir nefes aldım."İnsanlar Prenses Venira'yı önemsediler, kimileri arkadaşı olan Venira'yı veya sevgilisi olan Venira'yı önemsedi. Sadece beni önemseyen bu zamana kadar kimse olmadı. Ailemi bu konu dışında tutuyorum. Fakat sadece Venira'yı önemseyen Bartan oldu. İstese askeri olan Venira'yı önemserdi. Dün uyanır uyanmaz onun yüzünü gördüm."
"Senin için çok endişelendiği, doğru." diye mırıldandı.
"Bu şekilde uzun süre kalmayız, değil mi? Ben bu konuda endişeleniyorum ve kafaya takıyorum."
"Venira, takılma bu kadar. Geçer, merak etme. Ben aracı olurum, senin üzgün olduğunu iletirim."
Gülümseyerek "Bunu dersen çok memnun olurum." dedim.
"Asıl ben sana teşekkür ederim. Bartan, tekrardan bir insanı önemsemeye başladı. Böyle kırgın ve kızgın tavırlarının olması buna işaret."
Şaşkınlıkla "Anlamadım." dedim.
Talger sağa sola baktıktan sonra "Bartan, Yesui'nin ölümünden sonra yeni tanıştığı insanlarla arasına hep mesafe koydu Venira. Onlara bağlanmamak adına soğuk davrandı, önemsemedi. Fakat sana çok farklı davranıyor. Seni önemsiyor." dedi.
"Onu anlıyorum. Eğer yeni tanıştığı birisini önemserse, değer verirse kaybettiğinde acı yaşayacağını biliyor. Bundan dolayı böyle davranıyor."
"Yesui'nin kaybı onu değiştirdi, kabuğuna çekildi. Hayatında bir amaç edindi ama kabuğuna çekilmesi beni üzüyor. Hayatın devam ettiğini görebilmeli."
"Zaman ona iyi gelecektir, inanıyorum."
"Bence senin sayende Bartan değişecek, ben buna inanıyorum. İyiki buraya geldin, Venira. Gelmeseydin Bartan iyileşemeyecekti."
"Talger, beni utandırıyorsun. Ben bir şey yapmadım. Neyse seni çok konuştum. Teşekkür ederim."
"Hadi, git bakalım." dedi.
Onun yanından ayrılırken çok mutluydum. Bartan beni görmezlikten gelebilirdi ama düşüncelerim ona ulaşmış olacaktı. Bunun rahatlığını taşıyordum. Daha sonrasında konuşup konuşmamak onun tercihiydi. Eh, en azından yaptığım bir hatayı düzeltebilme fırsatım vardı. Eski Venira olsaydı Bartan'ın bu tavrına tavır alırdı. Son yaşadıklarımı beni değiştirmişti. Değiştirmişti değiştirmesine de yaşananları değiştirememek can yakıcıydı. Keşke her şey farklı olabilseydi. Bunu tüm kalbimle diliyordum.
Geçen birkaç gün yine aynıydı. Bartan görmezlikten geliyordu. Eğitim sahasına gelmesi normale dönmüştü ama kırgın bakışları aynıydı. Eh, ilk güne göre daha sakindi. Yine de benimle konuşmaması canımı sıkıyordu. Beni daha da üzen şey onunla konuşmama izin vermemesiydi. Evet, izin vermiyordu. Özür dilememe fırsat tanımıyordu. Talger'e göre kızgınlığı bitmişti, yakında normale dönerdi ama ne zamandı? Bartan ile konuşmamak beni üzüyordu. Kendime de şaşırıyordum. Bartan'a ne zamandır böyle bağlanabilmiştim? Buraya geleli çok olmamıştı, yeni alışmıştım fakat Bartan ile ilişkim çok farklıydı. Sanki yıllardır beraberdik,ayrılmamıştık. En ufak küskünlüğün üzme nedeni buydu. Kendime gelmem lazımdı, takılmamalıydım ama başaramıyordum.
Yatağımdan ağlayarak uyanmıştım. Yaşlarımı geceliğimin koluna silmiştim, yanımdaki kıza bakmıştım. Horlayarak uyuyordu. Yine kabus görmüştüm. Abrek beni suçluyordu. Tanrım! Neden kabuslar peşimi bırakmıyordu? Uyku tutmadığı için yatağımdan kalktım. Dolabımdan yün şalımı almıştım. Dışarıda biraz nefes alsam iyi gelirdi. Aynı zamanda birazcık daha ağlayabilirdim. Yapmadığım şey değildi. Gözlerim şiş olmasını hiç umursamayacaktım.
Dışarı çıktım, eğlence meydanına geldim. Sönmüş ateşin başındaki banka oturmuştum. Yaşlarım yanaklarımdan süzülürken gökyüzüne baktım. Bulutların arasında süzülen dolunay karşımdaydı. Onun saf ışığı içime işlerken hıçkırıklarımı tutamadım. İçimdeki acı beni kendisine esir etmişti. Abrek'in suçlamaları zihnimdeydi. Beni kurtarabilirdin, beni kurtarabilirdin! Bu sözleri içimi yakıyordu. Gücümü onu kurtarmak için kullanmamıştım. Koruyamamıştım. Ben kötü birisiydim. Bir şeyi beceremiyordum. Bunu bilmek çok ağır geliyordu.
Venira sesini duyunca arkama baktım. Bartan'ı görmüştüm. Buz mavisi gözler, üzerimdeydi. Neden gelmişti?"Efendim, ne oldu? Yine görmezlikten mi geleceksin?" dedim.
Sözlerimi umursamadı, yanıma oturmuştu."Geceleri ara ara kalkarım, nöbetçi askerleri kontrol ederim. Yerime dönerken bir hıçkırık sesi duydum. Neden ağlıyorsun?"
"Beceriksizliğime ağlıyorum. Her şey farklı olabilecekken her şeyi mahvetmeme yas tutuyorum. Kardeşimi gördüm, abla beni kurtarabilirdin diyordu. Beni suçluyordu, suçladıktan sonra ölüyordu. Onun kanı ellerimdeydi."
"Bu bir kabus, biliyorsun. Sen iyi bir ablasın."
"İyi bir abla olsaydım onu korurdum, yapamadım. O soysuz Tamerin'in onu öldürmesine göz yumdum."
"Böyle düşünme, sen Abrek için elinden geleni yaptın. Bazı şeylerin önüne geçemeyiz."
"Ben geçebilirdim, yapabilirdim. Bu olayın olacağına dair uyarıldım. Uyarılmama rağmen durduramadım. Şimdi darmadağın olduk. Abrek öldü, ablamın başına ne geldiğini 4 Yaratıcı bilir. Hepsi benim yüzümden."
"Uyarılsan bile aldırış etmiyorsun ki! Seni anlıyorum, ben de Yesui konusunda uyarıldım fakat aldırış etmedim. Her şeye rağmen yapabileceğimi düşündüm ama sonucu değiştiremedim." dedi. Ben ona bakarken bakışları hüzünlüydü."Onunla evliliğim onun sonu." diye fısıldadı.
"İkimizde değer verdiğimiz insanları kaybettik. Her şeye rağmen hayattayız."
Ellerimi tutmuştu, buruk bir tebessümle bana baktı."Yaşamın kıymetini bilmek zorundayız. Hayattaysak bunun kıymetini bilmeliyiz. Yitirdiklerimiz için yaşamaya devam etmeliyiz. Ruhun arzusu yaşamakken bu arzuyu gerçekleştirmemek yaratıcıları kızdırır."
Söylediğini kabul etmek güç olsa da doğruydu. Her şeye rağmen hayat devam ediyordu. Ben istediğim kadar ağlayabilirdim ama Abrek geri gelmeyecekti. Yaşananlar değişmeyecekti. Ayrıca Bartan yanımdaydı, özrümü dilemem için uygun bir fırsattı."Şunu demem lazım. Ben senden özür dilerim. Çok kaba konuştum, kalbini kırdım. İlk defa birisi ben olduğum için önemserken öyle söylememem lazımdı."
"Özrün kabul edildi, Kaba Venira." dedi alaycı bir şekilde. Gülerek omzuna minik bir yumruk attım. Bu onu daha da çok güldürmüştü.
"Kaba birisi değilim. Ben kabaysam sen de odun kafalının tekisin."
"Odun kafalı mı? Dilinin hiç ayarı yok, nasıl prensessin sen? Prenses dediğin kibar olur ama sen çok haşarısın."
Omzumu silkerek "Ben tanıdığın prensesler gibi değilim." dedim.
"Bu şekilde kalmaya devam et, Venira. Sakın tanıdığım diğer prensesler gibi olma. Her daim kaba ve haşarı ol."
"Peki." dedim ve gülümsedim. O da bana gülümsemişti. Sonra bakışları gökyüzüne yönelmişti.
"Mavi Gök der ki, dolunay zamanı dışarı çıkın ve geceyi izleyin. Bu sayede ruhlarımız günahlarımızdan arınırmış. Ruhlarımızın acılardan temizlenmesi için benimle dolunayı izler misin?"
"İzlerim." dedim.
"O zaman susalım ve geceyi izleyelim. Bırakalım da inanmadığımız Mavi Gök, 4 Yaratıcı'nın yapmak istemediği şeyi yapsın. Acılarımızı ruhlarımızdan silsin." dedi.
Bir şey demedim, başımı Bartan'ın omzuna kendiliğinden yasladım. Ayrıca üşümemesi için kalın yün şalımı sarınması için izin verdim. Hayatımın en huzurlu gecesini yaşamıştım. Bartan'ın omzuna başımı yaslamış, geceyi izlemiştim. Ayın saf ışığı içime işlerken sanki ruhumdeki acı kabukları kırıla kırıla temizleniyordu. Yaşlarım bu sefer acının kanattığı yaradan dolayı akmıyordu, içimin temizlenmesinden akıyordu. Bartan'ın varlığında sayesinde kendimi güvende hissediyordum. O, benim özümdeki Venira'yı ortaya çıkarıyordu. Bundan hiç şikayetim yoktu.
✾
✾
✾Venira sizce Naymahaen'de neler yapabilir, neler yapacaktır? Güçlerini neye yönelik kullanacaktır? Aigerim'in sözleri için düşünceniz nedir?
✾Venira-Bartan ilişkisini nasıl buldunuz? Sizce ikili birbirine iyi gelecek mi?
✾Yesui-Venira konuşması içni düşünceniz nedir? Venira, Bartan ve Yesui'yi buluşturmalı mı?
✾Venira'nın uğradığı saldırı için düşünceniz nedir? Sizce yapan kimdi ve amacı neydi? Bir daha saldırı olur mu?
Gölgenin Aşkı, Çizgi'de yayında! Onu da okursanız çok sevinirim. Link duyurularımda var.^^
Gelecek bölüm Bartan olacaktır, sevgileler!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top