2.11 Derin Mavi Gözler✾
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 09.07.2021 (23:57)
*Hey, ben geri döndüm ve mezun olarak döndüm. Artık sizlerleyim! Bölümler en geç haftada bir gelecek.
Bölüm Şarkısı: MISSIO - Bottom of the Deep Blue Sea
İyi Okumalar!
✾
Ztin - Saokun
Bartan (Yaş:26)
Gökyüzündeki yıldızlara bakıyordum. Minik parıltılar bana göz kırpıyorlardı. Mavi Gök'e göre her yıldız bir insan kalbi demekti. Yaşama dair umutları, arzuları, istekleri simgeliyordu. Bir yıldız ne kadar parlak olursa yaşama o kadar bağlı deniliyordu. Benim yıldızım nasıldı? Benim gibi ruhsuz olmalıydı. Ruhu çekilmiş, hayatındaki renkleri kaybetmiş. Kendimi Yesui'nin ölümünden sonra böyle hissediyordum. Hayatımdaki renkler gitmişti, çiçekler solmuştu. Kuşların cıvıltısı neşe vermiyordu.
Kabuğuma çekilmiş bir halde olmak insanı olduğundan daha yaşlı hissettiriyordu. Ölüydüm sanki. Nefes alıp veriyordum, griye dönen hayatımı renklendirmeye çalışmıyordum. Yaşadıklarımın hiçbiri kolay değildi. Hepsi benim hatamdı. Kalın kafalılığımın bedelini masum Yesui ve kızımız ödemişti. Bir yanım asla kendimi affetmeyecekti, asla bağışlamayacaktı. Acı çekmesi için elinden geleni yapacaktı. Onca uyarı varken bile bile ölüme yürüyen bir aptal acı çekmeye mahkumdu. Çektiği acı dökülen masumların bedeli bile olamazdı. Ömrü boyunca o kabusa mahkum olsa bile yetmezdi.
Gözlerimi kapattım, temiz havayı ciğerlerime çektim. Kendimi cezalandırıyor olsam bile Yesui ve kızım için bir intikam istiyordum. Onların ölümüne neden olan o insanların sahip oldukları her şeyi almak istiyordum. Adaleti sağlamak arzumdu. Asla unutmayacak, asla affetmeyecektim. Kendimi nasıl affedemiyorsam Kentairleri de affetmeyecektim. Masum aşkımın ölümünün bedelini ağır ödeyeceklerdi. Sahip oldukları her şeyi onlardan alarak bunu yapacaktım. Bunun için ilk önce üstümdeki laneti kırmam lazımdı. Mengael lanetini kıracak kayıp büyücüyü bulmalıydım. Bunun için Mavi Gök şamanlarıyla çalışıyordum. Aigerim'in demesiyle Saokun görevini kabul etmiştim. Ona göre aradığım kartal buradaydı. Buraya nasıl düştüğünü yaratıcılar bilirdi.
Ahşap kapı gıcırdayarak açıldı, arkamı döndüğümde kuzenimi Talger'i gördüm. Benimle gelmeyi düşünmeden kabul etmişti, yanımdan ayrılmıyordu. Onun gözünde deliydim. Kendime zarar vereceğimi düşündüğü için sürekli olarak yanımdaydı. İçimdeki tarifsiz acıyı anlamıyordu. Anlamadığı için bu kadar basit yaklaşıyordu. Niyetinin iyi olduğuna dair şüphem yoktu.
Yanıma oturdu, gökyüzüne bakarak "Ne kadar hoş bir manzara!" dedi.
"İşte Saokun'a geldik. Aigerim bir şey dememiş olsaydı buraya asla gelmezdim. Şimdi o soğuk Lee insanlarını göreceğim ve bana pişman olup olmayacağımı soracaklar." dedim.
"Aigerim'e güvenmek zorundayız. Aradığımız kişi burada."
"Peki neden burada? Onu aradığım süre içinde neden ortaya çıkmadı? Bu soruları sorduğum zaman bir yanıt alamıyorum."
"Verilen yanıtlar seni tatmin etmedi. Bencil yaklaştığın için yanıtları hep boş gördün. Aigerim'in dediği gibi Kayıp Büyücü'nün yaşaması gereken olaylar vardı. O olayları yaşamadan asla sana yardım edemez."
"Şu an bile edeceği şüpheli. Karşısına geçip ne diyeceğimi bile bilmiyorum. Sen benim aradığım büyücüsün, benimle Rozarv'a gel mi diyeceğim? Çok anlamsız geliyor."
"Berude'nin su falına göre bunu demene gerek yoktu, o zaten bizimle gelmeye ikna olacak. Çünkü burada kendisini kafeste hissediyor. Biz ona aradığı özgürlüğü veriyoruz, Bartan."
"Umarım bu çabaya değer. Kayıp Büyücü, işini doğru yapar ve Kentailer'in sonu gelir." dedim dişlerimi sıkarak.
Talger sessizce "Aigerim'in dediği diğer şeyi hatırlıyor musun, kuzen?" dedi. Elbette aklımdaydı. Kocakarının sesi zihnimde yankılanmıştı. Suratımı ekşitip başımı eğdim. Hiç dile getirmeyecektim. Talger ise dile getirmey hazırdı."O büyücü de yaralı, sen de yaralısın. İkiniz birbirinize şifa olacaksınız. Kaybettiğin renkler onunla canlanacak."
"Bir kocakarının saçmalıkları! Yesui'den sonra olacak şey değil. Benim gerçek aşkım oydu, hiçbir kadın onun yerini alamaz."
"Büyücü onun yerini almayacak, onun hatırasına saygı duyarak senin yanında yerini alacak."
"İstemiyorum, Talger. Bir başkasını hayatımda istemiyorum. Yesui'nin kıymetini hayattayken bilemedim. Bırak, yokluğunda yalnızlığımla kendimi cezalandırayım."
"Acını anlıyorum ama hayat devam ediyor. Kentairleri devirdikten sonra ne olacak? Kral oldun, her şeye sahipsin. Bunlar kime kalacak?"
Elimi onun omzuna koydum. Buruk bir tebessümle "Senin evlatlarına kalacak, Talger. Sen bana bir kuzenden çok kardeş oldun. Evlatların varisim olmalı." dedim. O ise mahcup ve gergindi.
"Böyle olmasını istemiyorum, Bartan."
"O zaman başka bir Mengael kanı taşıyan başa geçer. Tek gerçek var, benim kanımı taşıyan herhangi bir kız veya erkek başa geçmeyecek."
"Kendini böyle cezalandırmaktan vazgeç. Yesui bunu istemezdi, sana çok kızardı. Ne yaşanırsa yaşansın hayata devam etmeni isterdi."
"Bunu demek kolay ama yaşamak o kadar kolay değil. Karım gözümün önünde öldürüldü, hakketmediği bir sıfatla gömüldü. O masumdu, Talger. Tek suçu beni sevmekti ve bunun bedelini o değil, ben ödemeliydim. Masum sevgilim, ödememeliydi."
"Hayat yaşadığımız acılara rağmen devam ediyor, sen bunu kaçırıyorsun. Sana Yesui'yi unut demiyorum, hayata kaldığın yerden devam et diyorum. Kendini cezalandırmaktan vazgeçmezsen hiçbir istediğin gibi olmaz."
Dolan gözlerimi elimle sertçe sildim. Ağlamanın sırası değildi."Ben cezalandırılmayı hakkediyorum, Talger. Bu konuyu kapatalım, lütfen. Sana son kez söylüyorum. Ben ömrümce Yesui'yi seveceğim. Bir başkası asla onun yerini almayacak."
"Evet, sevebilirsin kalbinin bir köşesinde ama bu bir daha aşık olmayacağın anlamına gelmiyor. Hayatın akışına karşı direnme, kendini ona bırak. Çılgın dalgaları kucakla, Bartan."
"Ben durgun bir denizde boğulmaya razıyım. Ciğerlerime dolan her suyla nefes alamamaktan şikayetçi değilim. Zaman benim için yok, Yesui ölünce her şey durdu. Lütfen, bunu bozmaya kalkışma." dedim. Ayağa kalktım.
Talger bir şey diyecekken yanından ayrıldım. Onunla bu konuyu daha fazla konuşmak istemiyordum. Bu konu kapanalı çok olmuştu. Kendimi yargılamış, cezamı vermiştim. Ben bundan şikayetçi değilken insanların şikayetçi olmasını anlamıyordum. Benim tek aşkım Yesui'ydi. Bir başkası onun yerini alamazdı, bir başkasını sevemezdim.Aigerim'in dediği gibi olamazdı. Herkes sınırını bilecekti. O sınırın bozulmasına ise ben izin vermeyecektim. Düşüncesi bile rahatsız ediyordu. Yalnızlığımla mutluydum. Yalnız olursam kimse benim yüzümden zarar görmeyecekti.
Üstümdekileri çıkardıktan sonra divanıma geçmiştim. Kaldığımız han, biraz ucuz olunca yumuşak yataklar yerine süngeri ölmüş minderlere sahip divanlarda yatmak zorundaydık. Talger gelince, yorganımı kafama çekip arkamı dönmüştüm. O ise iç çekmiş, mırıldanmıştı. Konuyu uzatacaktı, biliyordum. Biraz kızacaktı ama huzurlu bir uyku için bu gerekliydi. Yarına odaklanmalıydık. Yarın bize verilenleri teslim edecek ve bitecekti. O süre içinde kayıp büyücüyü bulmam lazımdı. Aigerim'e onu nasıl bulacağım dediğim zaman gülmüştü. Kalbimin onu tanıyacağını demişti. Kalbim nasıl tanıyacaktı? Tuhaf. Kalbimin buza dönüştüğünü düşünüyordum. Buza dönüşmüş bir taş doğru kişiyi nasıl anlardı, yarın görecektik.
Sabah erken kalkmıştım. Talger'den yıkanmıştım, onun banyo keyfini bekleyecek değildim. O banyosunu olurken ben hanın ortak salonunda kahvaltımı yapmıştım. Askerleri ve bizimle gelen sandıkları kontrol ettikten sonra handan ayrılabilmiştik. Şehirdeki insanların bakışlarına aldırmadan saraya ulaştığımız için şükrediyordum. Ne kadar meraklılardı! Merak o kadar iyi bir şey değildi.
Sarayın bahçesinde askerler beklememizi söylemişti. Kral Dahou görmeden teslim edemeyecektik. Ah, ne kadar güzel! Etrafıma bakınmaktan başka bir şey yapamıyordum. Kayıp Büyücü için dikkatli olmam lazımdı. O buradaydı ama bir işaret göremiyordum. Neredeydi? Bir kocakarının sözüyle düştüğüm hale inanamıyordum. Berude'yi konuşturmalıydım, Aigerim işleri karıştırıyordu. Genç bir şaman daha iyi görürdü.
Kral Dahou diye bağırılınca kafamı kaldırmıştım. Dahou'ya kral olmak yakışmıştı. Daha soğuk ve ciddi duruyordu. Çocuksu masumiyeti ölmüştü. Yerine soğuk bir genç adam gelmişti. Beni görünce gülümsemişti. Yanıma geldiğinde sarılmıştı. Çekik gözleri sandıklardan sonra bana dönüp "Bartan seni görmek çok iyi oldu, eski dostum. Sarayımda senin gibi bir savaşçıyı ağırlamaktan memnun olacağım." dedi.
"Ztin'e geldiğim için ben de memnunum. Burada olmak farklı geliyor." dedim.
"Korkma, sana ve askerlerine zarar vermeyiz. Sen bizim dostumuzsun. Seni ağırlamaktan memnun olacağım."
Aradığım fırsat ayağıma gelmişti. Birkaç gün bu sarayda takılacak, büyücümü bulacaktım. Sonra onu alıp buradan defolup gidecektim. "Harika bir teklif! Buna hayır demek mümkün değil, Majesteleri."
"Güzel! Sarayın keyfini çıkar, Bartan." dedi ve gülümsedi. Dinlenmemiz için odalara çekilmemizi söylemişti. İtirazım yoktu.
Konuk odası oldukça sadeydi. Bir yer yatağı, birkaç duvara gömülü dolap vardı. Pencere önünde de yer minderleri ve minik masa vardı. Sade yaşamı benimsemişlerdi. Eşyalarımı geçici olarak yerleştirmiştim. Şimdi ne yapacaktım? Odanın dışına çıksam ve sarayın içinde dolansam ne olurdu? Bir yaramaz durum oluşturmazdı. Sakince sarayı gezebilirdim, burayı azıcık gözlemleme fırsatım olurdu.
Odamdan dışarı usulca çıkmıştım. Yavaş adımlarla yürüyordum. Bütün günüm sarayı dolaşmakla geçmişti. En son bahçe kalmıştı. Bahçeye geldiğimde hafif rüzgar esmişti, Ztin'in kiraz ağaçlarındaki pembe yapraklar üstüme savrulmuştu. İleriye bakarken arkası dönük sarı saçlı birisini görmüştüm. Altın saçlıydı. Ztin'de sarı saç yoktu. Oysa baştan aşağı Ztin kıyafetleri içindeydi. Minik topuzundaki toka bile Ztin tokasıydı. Tek başına burada ne yapıyordu? Üstelik kimdi? Sarı saçlı bir Ztinli olamazdı.
Birkaç adım atıp "Kimsin?" dedim. Bana döndüğü zaman şaşkınlıkla ona bakakaldım.
Masmavi gözleri beni olduğum yerde kalmamı sağlamıştı. Bu asi ve hüzünlü bakışları tanıyordum. Bu oydu. Rüyalarımdaki kız. Rüyalarımdaki hali ile şu anki hali arasında çok fark vardı. Onun burada ne işi vardı? Üstelik onun bakışlarında da şaşkınlık görüyordum. Şok olmuş gibiydi. "Asıl sen kimsin?" dedi cılız bir sesle.
"Beni tanımadığını iddia edemezsin. Seninle ben tanışıyoruz, rüyalarımda hep seni gördüm. Şimdi karşımdasın."
Mavi gözlerini benden kaçırmıştı. Şaşkınlığını hala üstünden atabilmiş değildi. Elini alnına koyup ofladı. "Acım herhalde beni delirtti. Gündüz düşleri görmeye başladım."
"Ben gerçeğim. Senin gerçekliğinden şüphe etmiyorken senin benim gerçekliğimden şüphe etmen çok komik. Oysa birçok rüyamda sen vardın. Kabuslarımda bile beni yıkıntıların arasından sen çıkardın. Şimdi karşımdasın."
"Aynı rüyaları görmüşüz demek." diye mırıldandı.
"Kendimi bir deli gibi hissediyorum. Nasıl bir büyü bu?"
"Büyülerin en safı aramızda işliyor olmalı. Başka türlü hayat bizi nasıl biraraya getirsin ki?" dedi. Bana doğru gelmişti. Dikkatle bakıyordu, merakla inceliyordu. Mavi gözlerine yakından bakınca ne kadar derindi! Tuhaf bir şekilde bu mavilik hoşuma gitmişti."Benim gibi bir büyücü değilsin, bundan eminim."
"Neden karşılaştığımızı biliyorum. Sen aradığım kayıp büyücüsün." diye fısıldadım. O bana anlamsızca bakarken şimdi her parça oturuyordu. Bunca süredir rüyalarımızda buluşmamızın sebebi buydu. Benim kaderimdeki düğümü çözecek kişi karşımda duruyordu. Aigerim haklı çıkmıştı. Kalbim anlamıştı.
"Kayıp büyücü mü?" dedi sertçe. Benden birkaç adım uzaklaştı, öfkeyle soludu."Tamerin'in adamı mısın? O mu seni gönderdi?"
"Ah, hayır! Kendimi tanıtmama izin ver. Ben Mengael Bartan. Naymahaen'i kuran Mengael ailesinin lideriyim. Lussamus ile alakam yok."
Bakışları yumuşarken yerini şaşkınlık bırakmıştı."Senin adını duydum ama kayıp büyücüsün cümlesini açıklamıyor, Bartan."
"Benimle gelmen lazım, sana ihtiyacım var."
"Hiçbir şekilde net konuşmuyorsun. Neden bana ihtiyacın var? Neden sana güvenmeliyim? Sırf rüyalarda birbirimizi gördük diye bir anda birbirimize güveneceğimizi düşünmüyorum."
"Ben sana değil, yeteneğine güveniyorum. Aradaki farkı görmüyorsan körsün demektir. Sendeki güç kimsede yok. Mavi Gök şamanları bunu söylüyordu."
"Odun kafalının teki olduğun belli. Bana bir şey açıklamadın. Kayıp büyücümsün dedin, bıraktın. Nedenini soruyorum be adam, açıkla."
"Bunu açıklamak inan zor, sadece güven. Benimle Naymahaen'e gel." dedim. Duraksayıp ona baktım."Adın neydi? Bunca şaşkınlıktan sormayı unuttum."
"Adımı öğrenmeden gücüme güvenen sendin. Oysa ben bu hayatta güvenilmesi gereken son kişiyim. Her şeyi mahvettim, Bartan. Sen benim büyülerime güveniyorsun ama onlar bile sevdiklerimi korumadı. Büyük bir felaket yaşamama neden oldu. Belki de gittikçe deliriyor olmamın nedeni bu güçlerdir."
"Yaşadığın şey ağır bir yıkım, bunu yıllar evvel bir rüyamda gördüm. Koca bir şehir yanıyordu, sen perişan bir haldeydin. Yaşananlardan bahsediyordun. Ne yaşadı isen yaşadın. Her şeyi arkanda bırakmanın zamanı."
Buruk tebessümle bana bakıyordu.Gözleri dolmuştu. "Bu sözleri Dahou demiş olsaydı mutlaka bir şeyler arardım. Fakat sen deyince her şey normal geliyor. Sanki bu sözleri duymaya ihtiyacım vardı."
"Zor oluyor, biliyorum ama hayat devam ediyor. Belki de benzer yollardan geçtik, haberimiz olmadı."
"Ben Venira, Lussamus'un düşmüş prensesi." dedi ve elini uzattı. Elini hafifçe sıkmıştım."Tanıştığımıza memnun oldum, Mengael Bartan. Hayatımın en ilginç tanışmasını yaşadım."
"Prenses Venira mı? Cupuer ailesinden misin? Ah, aklımı kaçıracağım."
Venira bir şey diyecekken adı seslenilmişti. Arkamı döndüğümde Dahou'nun kız kardeşi Sekurei'yi görmüştüm. O değişmemişti. Genç kız beni görünce şaşırmıştı. Yanımıza geldiğinde gülümseyerek "Bartan, seni görmek ne kadar hoş. Abim sarayda olduğunuzu söylemişti." dedi.
"Prenses Sekurei, güzelliğinizden bir şey kaybetmemişsiniz." dedim. Minik beyaz eli nazikçe öpmüştüm.
Venira merakla "Nereden tanışıyorsunuz?" dedi.
Sekurei "Ah, uzun hikaye. Bartan, Naymahaen ve Ztin savaşında bizim konuğumuzdu. Orada tanışmıştık."
"Konuk mu, esir mi biraz tartışılır." dedim. Sekurei buna bozulmuştu. Venira ise tebessüm etmişti.
Venira "Ztin'in esir ve konuk kavramı biraz karışık, Bartan'ı anlayabiliyorum."
Sekurei "Dışarıdan gelen birisi biz anlamakta çok zorlanır, sizi anlıyorum." dedi. Çekik gözleri Venira'ya yönelmişti."Bartan, Venira ile tam tanıştın mı bilmiyorum. Kendisi abimin nişanlısı olur."
"Kral Dahou'nun nişanlısı olduğunu bilmiyordum." dedim şaşkınlıkla.
Venira "Ben de öyle olduğumu bilmiyordum." dedi öfkeyle. Sekurei'ye sinirle bakarken Sekurei rahattı, kollarını birleştirip Venira'ya bakıyordu.
Sekurei "Başka seçeneğin var mı, merak ediyorum. Abim sana güzel bir hayat sunuyor, Venira. Buna hayır diyecek kadar aptal değilsindir."
"Bu hayatta ne istediğim çok önemli. Taç ve taht istemiş olsaydım, Lussamus hükümdarı ben olurdum."
"Bu sefer durum farklı. Hayatını kurtarmak için kraliçe olacaksın. Başka bir seçeneğin var mı? Ben göremiyorum."
Venira'nın mavi gözleri bana çevrilmişti."Başka seçeneğim elbette var. Bartan ile Naymahaen'e gideceğim. Orada asker olabileceğimi söyledi, benim için çok uygun bir hayat olduğu için kabul ediyorum." dedi. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. O ise gözleriyle onayla diyordu. O Dahou ile evlenmemek için beni kullanacaktı, ben ise üstümüzdeki lanet için onu yanıma alacaktım. Kârlı bir pazarlıktı.
"Gerçekten mi? Bartan, Venira'nın durumunu biliyorsun. Kraliçe Tamerin, onu istiyor. Koruyabilecek misiniz?"
Venira'ya bakarak "Evet, onu koruyabiliriz. Kraliçe Tamerin ve Kraliçe Samirna, Prenses Venira konusunda anlaşır." dedim.
"Abim bundan hiç hoşlanmayacak." diye mırıldandı. Gözleri ikimizin üstündeydi."Venira bu kararından emin misin?"
Venira "Evet, eminim. Bir kraliçe olmak yerine bir asker olmayı tercih ederim. Hayatım tamamen benim kontrolümde olmalı."
"Naymahaen sizin eviniz olacak, Prenses Venira. Kuşkunuz olmasın. Şimdi izninizle gitmem lazım." dedim ve başımı iki prensese karşı saygıygla eğdim.
Sekurei gidebilirsin dedikten sonra ikisinin yanlarından ayrıldım. Hala şaşkındım. Rüyalarımdaki kız kanlı canlı olmasına mı şaşırayım yoksa teklifimi kısa süre içinde kabul etmesine mi? Asker olarak onu ülkeye sokmam kolay olurdu ama Cupuer olduğu duyulursa Samirna sorun çıkartırdı. Tamerin dediği kişiyi de yüksek ihtimalle biliyordum. Onu da görmüştüm rüyamda. Bana asla unutma, asla affetme diyen kişiydi. Tamerin, Venira'yı isterse vermeyecektim. Kusura bakmasındı, Venira bana lazımdı. Buna karşılık benim bir şeyler yapmam lazımdı. Venira'yı Lussamus'dan korumalıydım ve Naymahaen'deki kaderini gerçekleştirmeliydim. Bu nasıl olurdu, fikrim yoktu.
Odama girmeden önce kendim için yeşil çay istemiştim. Eh, Ztin'in yeşil çayı meşhurdu. Pencere önündeki mindere geçmiştim ve kısa sürede çayım önüme gelmişti. Çayı yavaş yavaş yudumluyordum. Venira ise gözümün önündeydi. Gerçekti. Karşımda nefes almış, mavi gözlerini bana dikmişti. Ne kadar aptalmışım! Yıllardır kaderimdeki düğümü çözecek olan kişiyi tanıyormuşum ve haberim yokmuş. Önceden öğrenseydim, onu bu soğuk topraklara getirirdim. Hoş, gelmezdi yüksek ihtimalle. Cupuerler hakkında duyduklarımı hatırlayınca kesinlikle gelmezdi diyebiliyordum. Cupuerler deli oldukları kadar birbirine bağlı bir aileydi. Kral Abrek, ablalarına o kadar bağlıydı ki onları tanrıça ilan etmişti. Ah, ne korkunç bir delilikti!
Venira deli miydi? Uzaktan bakınca sakin birisi gibi duruyordu ama Lussamus içindeki olaylara baktıkça nasıl bu kadar sessiz kalabildi diyordum. Abrek gibi bir hükümdarı desteklemek deliliğin diğer seçeneği gibi geliyordu. Oysa o mavi gözlere baktıkça deliliğin bir parçasını görmüyordum. Bunun yerine hüzün vardı. Asi bakışlarının yansıması hüzündü. Derin bir hüzün taşıyordu. Tıpkı benim gibi. Ah, bir anda bu kıza merhamet duyacak değildim. Eski ben olmasaydım, kıza acır ve üzülürdüm. Oysa şu an kendimi hissiz olmaya zorluyordum. Bir şey hissetmeyecektim, bir şey düşünmeyecektim. Yapmam gereken şey onun büyüsü sayesinde Soyambike'nin laneti kırmak olacaktı. Böylece tahtı alabilecektim.
Akşam yemeği için davet edilmiştim. Lee ailesini görmek heyecan vericiydi. Oldukça köklü ve güçlü bir aileydi. Kuzey'in diğer sahipleri onlardı. Hepsi beni sıcak karşılamıştı. Nedeni çok açıktı. Kentairlere karşı koz olarak kullanmak istiyorlardı. Onların bu isteklerine pek karşılık vermeyecektim. Ben ülkeme sadıktım. Kentairlerden nefret ediyor olsam bile Lee ailesi ile işbirliği yapacak kadar delirmemiştim.
Dahou "Sekurei bana bu akşamüstü bir şey söyledi. Venira'yı Naymahaen'e davet etmişsin, Bartan. O da kabul etmiş."
Venira benden önce davranarak "Bundan daha doğal ne var, Dahou? O beni davet etti, asker olabileceğimi söyledi ve kabul ettim." dedi hızla. Mavi gözleri üzerimdeydi. Yalanına eşlik etmemi istiyordu. Seve seve edecektim.
"Evlenme teklifinden haberim yoktu, Kral Dahou. Prenses'in daha rahat olabileceğini düşündüğüm için bu teklifi sundum. Sizin kültürünüz ve Lussamus kültürü uyuşmuyor, burada rahat olmayabilir diye düşündüm." dedim.
Dahou Venira'ya bakarak "Bize çabuk uyum sağlayabilirdi, Bartan. Prenses Venira'nın ruhunda kuzeyli insanı var. Onun güneye ait olduğunu düşünmüyordum." dedi.
"Kral Dahou, biz bile sizi anlamakta zorlanıyorken Venira nasıl anlasın?"
"Onu Kraliçe Tamerin'e karşı koruyabilecek misin? Venira'yı istiyor, tahtı için bir engel olarak görüyor. Venira'nın soyadı Cupuer, Kraliçe Tamerin için hiç hoş değil. Bunu yok etmek için çabalayacak. Kraliçe Samirna'nın onu koruyacağından şüpheliyim."
"Siz bu konuyu bir evlilikle çözdünüz, değil mi? Ben de bunu uygularım. Prenses Venira, uygun birisiyle evlenir ve Cupuer soyadına veda eder."
Venira huysuz bir şekilde "Neden ben yokmuşum gibi konuşuyorsunuz? Ben buradayım ve kararımı verdim. Naymahaen'e gidiyorum." dedi. Dahou ona bakarken bakış çok soğuktu. İnsanın içini donduracak kadar soğuktu. Venira ise cesur çehresiyle ona meydan okurcasına bakıyordu. Mavi gözlerindeki cesareti kimsenin gözlerinde görmemiştim."Gururunu kıracak bir şey yapmadım, Dahou. Evlilik teklifine hayır diyor olmam seni incitmemeli."
Dahou içkisini yudumladıktan sonra " Venira, istesenbile beni incitmeyi başaracak birisi değilsin. Bana zarar verecek tek kişi kendim olurum. Bu nedenle gidişin ve evlilik isteğime hayır demen beni asla incitmiyor." dedi. Venira'nın dudakları incelirken bir şey demedi, tabağına odaklandı.
"O zaman herhangi bir sorun olmadığına göre yarın sabaha karşı yola çıkarız. Fazla burada kalmak istemiyorum, Rozarv, beni bekliyor." dedim.
"Sen nasıl istersen, Bartan. Sarayımda istediğin kadar uzun kalabilirsin, senin gibi misafirleri severiz."
"Bu kadar misafirlik bana yetti, majesteleri. Umarım bir gün sizi Naymahaen'de görürüz."
"Zaman gösterecek. Bakarsın bir gün bana hizmet etmek zorunda kalırsın, ne dersin?"
"Alınmanızı istemem ama topraklarımda Ztin bayrağının dalgalanmasını görmek yerine ülkem uğruna ölmeyi tercih ederim."
"Belki o zaman seni ikna ederiz, senin ölümün bu kuzey toprakları için yazık olur."
Venira "Neden böyle diyorsun, merak ettim."
"Mengaeller onurlu ve hünerli savaşçılardır, Venira. Naymahaen'in en asil soyu bana göre. Evet, Naymahaen'i kuran, Bartan'ın ataları. Kızmam gerekli gibi geliyordur sana ama bizler onurlu savaşçıları severiz. Düşmanın onurlusu saygı duyulması gerekendir."
"Kentairler yöneten hanedan, onlar için düşüncen ne?"
Dahou suratını ekşitmişti."Kurnaz tilkiler! Başka diyecek bir şey bulamıyorum."
"Prenses'in ne duyduğunu merak ediyorum." dedim. Venira'nın gözleri bana çevrilmişti. Dikkatle bana bakıyordu.
Acı bir tebessümle "Senin budala olduğunu düşünüyordum. Sahip olduğun ada rağmen hakkını aramamana hep kızardım. Şartlarını bilmeden sığ bir düşündüğüm için böyle düşünüyordum, sakın kızma." dedi. Ben ona şaşkınlıkla bakarken Dahou gülmüştü.
Dahou "Venira, belki de Bartan'ın hala budala olduğunu düşünürsün."
"Bence Prenses, Naymahaen'i bilmediği için böyle düşünüyor. Uzaktan bakınca her şey normal geliyor, ben bir şey yapmadım gözükebilir ama hiçbir şey gözüktüğü gibi değil." dedim sertçe.
Venira "Seni kızdırmak istemedim ama genelde de ben biraz içgüdülerimle hareket eden birisiyim. Uzun uzun planlar yapamıyorum, beceriksizim. Ani bir öfkeyle hareket ediyorum, bedellerini umursamıyorum. Senin böyle yerinde saymana kızıyordum. Sanki bunda hakkım varmış gibi. Şimdi ise komik geliyor. Buna asla hakkım yokmuş. Senin yaptığın doğru sanırım. Ani bir öfkeyle hareket etmek insanın hayatında sahip olduğu her şeyi kaybetmesine neden olabiliyor."
"Belki de ben gerçekten budalayımdır. Yerimde sayarak bir şeyleri kaybetmeme neden oluyordur."
"Zaman bize birçok şeyin cevabını verecektir. Böyle düşünelim." dedi ve şarabını yudumladı. Bir şey demedim. Dahou ise konuyu değiştirmişti.
Yemek sonrasında müzikli eğlence vardı. Bir yandan sarayın müzisyenleri çalgılarını çalıyordu, diğer yandan dansçılar dans ediyordu. Narin ezgilerle uyumlu adımları izlemek güzeldi. Bir yandan da sohbete katılıyordum. Lee ailesi ve onların yakınlarıyla konuşmak güzeldi. Venira'yı da gözlemliyordum. Sakin kalmaya çabalıyordu, kendisini kasıyordu. Burada kendisini özgür hissetmediği ne kadar belli oluyordu. Gergin gülümsemeler, kaçamak bakışlarla aramızdaydı. Kendisini bir esir olarak gördüğü için benimle gelmeye hemen ikna olmuştu. Esir yaşamındansa ne olacağını bilmediği bir özgürlük daha cazip gelmişti. Onu anlıyordum. Kim süslenmiş bir esir hayatını isterdi ki?
Uyumaya gitmeden önce Venira'ya sabah gündoğmadan ayrılacağımızı, hazır olması gerektiğini söylemiştim. İtirazı olmamıştı. Kıyafetlerini ve atını ise Talger ayarlayacaktı. Talger Venira'yı görünce heyecanını az kalsın çevremizdekilere belli ediyordu. Ben toparlamıştım ve sakin kalmasını sağlamıştım. Venira ise onun bu anlamsız heyecanına tepki vermemişti. Deli diye düşünmüştür. Ben olsam bu aptala karşı böyle düşünüyordum.
Odama geldiğimde kıyafetlerimi çıkarmış, rahat bir şeyler giymiştim. Gökyüzüne baktığımda ise parlayan yıldızları görmüştüm. Onu buldum, Yesui onu buldum diye mırıldandım. Bundan sonrasında nasıl ilerleyeceğimizi Aigerim biliyordu. Kayıp büyücü gelmişti, onu bulmuştum. Kaderimdeki zincirleri koparacaktı. Venira'nın bu kadar güçlü olması da şaşırtıcı geliyordu. Cupuer hanedanlığında asla büyücüler olmamıştı. Doğu krallığı olan Saevthas'ı yöneten ailede büyücülük soydan soya aktarılan bir mirastı. Cupuer hanedanlığının tek büyücüsünün Venira olması ilginçti. Belki de üstün güçler bazı nedenlerden dolayı bunu istemişti.
Kapım açıldığında irkilip arkamı dönmüştüm. Karşımda Dahou'yu görmeyi beklemiyordum. Oysa bu gece çok konuşmuştuk. Şimdi neden buradaydı? "Majesteleri, bir sorun mu var?" dedim.
Dahou kapıyı kapatın dedikten sonra kapı kapanmıştı. Karşıma geldiğinde yüz ifadesi sakindi."Sabah gündoğmadan buradan ayrılacağına göre başbaşa bir veda konuşması yapmamızın uygun olduğunu düşündüm."
"Veda konuşması mı?"
"Direk konuya gireceğim, lafı uzatmayı sevmiyorum. Yemek sırasında konuyu açmadım, çevremiz kalabalıktı. Venira'nın neden seninle gittiğini biliyorum, Bartan."
"Neden?"
"O senin aradığın kayıp büyücü. Mengael ailesindeki laneti kıracak olan kişi Venira. Aradığın kayıp büyücü o. Soyambike'nin büyü gücüne denk birisi."
Şaşkınlıkla "Bunu nasıl bilebilirsin?" dedim. O ise gülümsedi, başını dikleştirdi.
"Göründüğümden daha fazlası olmayı her daim sevmişimdir. Sadece ülkemle değil, çevremizdeki ülkelerle de ilgilendim. Örneğin Lussamus'un Oztavin kehaneti vardı. Karanlıkla gelen karanlıkla gider. Bunu araştırmak için Lussamus'a gittim. Kendi gözlerimle karanlığı görmek istedim ve Kraliçe Tamerin'i gördüm. Onun o derin gözlerinde yanan karanlığı görünce Cupuerler'in sonunu kim getirecek anladım. Size gelince şamanlarımız yardımcı oldu. Bizim şamanlarımız sizinkilere göre daha güçlü. Bir kartal soylusunun kayıp büyücü olduğunu söylemişlerdi. Kadere bak, Lussamus'da Venira'yı tanıdım. Hanedan sembolleri kartaldı ve Venira bir büyücü. Onunla evlenirsem kaderin önüne geçerim sandım ama olamadım."
"Şimdi bunu neden durdurmuyorsun? Beni öldürerek bunu yapabilirsin."
"Seni önemsememeye karar verdim. Haklısın, seni öldürsem her şey çözülür. Hatta bu yemeğe kadar öldürüp öldürmemek arasında kararsızdım. Fakat Venira seni söyledi. Onca nedene sahiptin ama harekete geçmedin. Venira'nın dediği gibi budalasın. Seni gözümde gereksiz abarttığımı fark ettim. Aynı şekilde Venira'yı da. O sahip olduğu güce rağmen kendi ailesini mahvetti, bir azatlığa yenildi. Sen ise onca güce rağmen kendi aileni bile korumaktan acizsin. İkinizi gözümde abartarak kendime haksızlık ederim. Zayıf insanları öldüren birisi olarak anılmak istemiyorum."
"Belki bir gün her şey farklı olur,Dahou. Güçsüz ve budala gördüklerin karşına başka bir şekilde çıkabilir."
Gülümseyerek "İşte aradığım rekabet! Seni düşmanım yaparak kendimi de yüceltmiş oluyorum. Bizde bir laf vardır. Eğer insanın düşmanı ne kadar güçlüyse o insan o kadar yücedir. Eğer sen güçlenir ve karşıma çıkarsan beni yüceltmiş olursun." dedi.
"Ben zayıfsam sen de zayıf olacaksın. Büyük bir kumar oynuyorsun. Fırsatın varken beni şimdi öldür."
"Öldürmeyeceğim, şu an öldürürsem zayıf bir düşmanı yenen birisi olarak anılırım. Bana yakışmaz."
"Sen göründüğünden daha fazlasısın, Dahou. Kimse seni küçük görmemeli, bu kim dememeli. Sen çok tehlikeli birisin. Senden daha tehlikeli birisi olamaz."
"Benden daha tehlikeli birisi var, o da kuzenim Chaezan. Şamanlarımız onun hakkında da uyarı yapıyorlar ama buna yönelik bir çözüm geliştiremedim."
"Nasıl?"
Derin bir nefes aldı, başını hafifçe iki yana salladı. Gözleri düşünceliydi."O bu hayatın kurallarını yeniden yazmak istiyor. Tüm ülkeleri kendi hırslarına göre şekillendirmek hedefi. Gerekirse inancınızı da buna göre kullanacak, Bartan. Bunu birilerinin dur demesi lazım yoksa dünyanın sonu gelmiş demektir."
"Cupuer ailesine deli derlerdi ama sizlerin de onlardan farklı bir yanınız yok."
"Biz deli değiliz, içimizde kuzeyin soğuk hırsı var. Bu hırsla hareket ederek dünyanın sonunu getiriyoruz."
"Birileri buna dur diyecektir, endişelenme."
"Göreceğiz, yolumuz uzun. Umarım bu gece hayatını bağışlayarak beni hayal kırıklığına uğratmazsın."
"Göreceksin, sana layık bir düşman olacağım. Venira bana çok yardımcı olacak."
"Venira vahşi ve asi birisi. Onunla anlaşabileceğine dair şüphelerim var."
Gülümseyerek "Şüphe etmeye gerek yok. Venira kayıp büyücü, onun kaderi Naymahaen'de saklı." dedim.
"Bu kaderi yaşarken umarım sonu olmaz. Yazık olur."
"Kül Tanrıçası ve Fırtına Tanrısı elele tutuşur, ikimizi tehlikelerden korur. Korkuya gerek yok." dedim.
Dahou ise omzunu silkti, arkasını döndü. Kapıyı açmadan önce "Yaratıcılara çok güvenme. Onların gözünde birer oyun taşından ibaretiz. Onlar bizi hangi yöne oynarsa biz o yöne oynuyoruz. Önemli olan şey kaderin iplerini elimize alabilmek. Bunu yapmaya çabala." dedi. Bir şey demeden Dahou odadan çıkmıştı.
Ben ise yer yatağıma geçmiştim. Derin bir nefes alarak tavana bakakaldım. Dahou çok ilginçti. Sözleri, davranışları onu farklı yapıyordu. Beni bu gece öldürseydi zayıf birisini öldürecekti. Böylelikle kendisini zayıf gösterecekti. Ztin anlayışı buydu. Düşman ne kadar güçlü olursa kişi de o kadar güçlü anılırdı. Güçlü olmamı bu nedenle istiyordu. Rahibe Chaezan için dedikleri ise ayrı düşündürücüydü. Dedikleri doğruysa her ülke tehlike altında demekti. Evet, Tavigan dini liderdi ama tamamen ona bağlanmak saçmalık olurdu. Rahibe'nin ihtirasları uğruna ülkeler yok olamazdı. Birinin buna dur demesi gerekliydi. Belki ileride ben derdim. Kentairler sonrası çok boşluk vardı gözümde. Bunu sadece Ztin ile dolduracak değildim. Tavigan ciddi bir tehdit ise dur demem gerekliydi. Gerekirse çevremden yardım alacaktım.
Gündoğmadan yola çıkmıştık. Venira rahattı, hatta bu yolculuğa çok hazırdı. Yol boyunca geçmiş hayatında az da olsa bahsetmişti. Aldığı kararlardan, yaptığı hatalardan. Bir savaşçı olarak hareket etmeye çabaladığını söylemişti. Kayıp büyücü olmasıyla ilgili sorular sorar sanmıştım ama sormaması iyiydi. Böylelikle yolculuğumuz sakince tamamlanmıştı. Rozavr bıraktığım gibiydi. Küçük, sakin ve emniyetli. Bu şehrin böyle olmasını seviyordum. Kendi kabuğumu korumama yardımcı oluyordu. Venira'ya bakınca şehri meraklı gözlerle inceliyordu. Bir yandan da ürkek hali de vardı. Cesur halinden eser yoktu. Eh, korkabilirdi. Bilmediği topraklara gelmişti. Burası asla onun ülkesine benzemezdi. Bunu zamanla öğrenecekti.
Sınır karargahı ise şehrin biraz dışında kalıyordu. Oldukça büyüktü, küçük bir köy gibi geliyordu. Hem Berude'nin Mavi Gök insanlarının bir kısmı barınıyordu, hem de askerler vardı. Karargah bu insanların ihtiyaçlarını karşılıyordu. Bizi karşılayan kafilede askerlerimle beraber Mavi Gök insanları da vardı. Berude en önde duruyordu, gülümseyerek bize bakıyordu. Aigerim ise meraklıydı. Yaşlı kadın, Venira'yı görünce gülümsemişti. Zaferi kısık gözlerinde parlıyordu.
Atlarımızdan indiğimizde Berude koşarak kocasına sarıldı. Talger ise onu döndürmüş, öpmüştü. Ne kadar mutlu bir çiftlerdi. Çevremde mutlu bir çift vardı, buna şükretmeliydim. Benim bulamadığım huzuru bir başkası bulmuştu. Talger, şanslıydı. Venira'nın öksürük sesiyle ona baktım. Merakla "Burada mı kalıyoruz?" dedi. Kafamı salladım.
"Evet, şehrin dışında kalıyoruz ama sorun değildir diye düşünüyorum." dedim.
"Hayır, değil. Sadece bana bir görev vermeni istiyorum, burada boş duramam. Faydam dokunsun isterim."
Gülerek "Ne yapabilirsin ki?" dedim. Tek kaşını kaldırdı.
"Siz ne yapıyorsanız, onu yapabilirim. Ne sanıyorsun? Aptal bir prenses ve bir işe yaramaz mı? Sadece büyü güçlerimle burada duramam. Başka bir şekilde faydam olmalı."
"Bir prenses olduğunu kendin söyledin. Hayatının bir kısmı zorlu geçse de bir kısmı rahat değil miydi? Burada askerleri anlaman zor olur."
"Kılıç kullanabiliyorum, dövüşebiliyorum!" dedi hırsla.
"Venira, burada kılıç kullanman seni asker yapmaz. Tamamen yaşamında asker olmalısın. Ruhunda savaşçılık olmalı. Elim kılıç tutuyor, ben savaşçıyım demek oldukça gülünç olur."
"O zaman bir askerinle dövüşmeme izin ver, sana kendimi kanıtlayayım. Hatta seninle dövüşeyim, buna ne dersin?"
"Beni çok zorluyorsun, seninle dövüşmeyeceğim gururun incinir." dedim alaycı bir sesle. Venira topuğunu hırsla vururken Aigerim yanımıza gelmişti.
Aigerim "Yuvana hoş geldin, kızım." dedi. Venira ise şaşkınlıkla ona bakıyordu.
Venira "Seni de rüyamda gördüm! Sen Aigerim'sin." dedi ve Aigerim'e baktım.
"Venira'yı tanıyor muydun?" dedim sertçe.
Aigerim "Sana bunu diyemezdim, Bartan. Kadere müdahale etseydim Mavi Gök bana kızardı, bu nedenle sustum."
"Bazen seni ve insanlarını anlamak çok zor oluyor."
Venira gülerek "Sana katılacağımı düşünmezdim ama haklısın. Sen ve insanlarını anlamak çok zor." dedi. Gözleri Talger'e takılmıştı, yüzü ciddileşmişti."Her neyse, artık bir şeylere şaşırmayı bıraktım. Bana kendimi kanıtlamak için fırsat ver. Madem seninle dövüşemiyorum, şu kuzeninle dövüşeyim."
"Venira, kendini illa pataklatmak istiyorsan bu Talger olmamalı. Git, acemi asker bul."
Aigerim "Venira'yı küçümseme, Bartan. Onun ruhunu göremiyorsun. O, kartal bir ruh."
Gözlerimi devirerek "Adaleti ve cesareti arayan." dedim. Aigerim sayesinde Mavi Gök inancına daha hakim olmuştum. Bu inanca inanmasam bile hakimdim."Bilgelik ve şifacı bir ruh olmadığı için dua etmeliyim herhalde."
"Kendisini kanıtlamasına izin ver. Sadece büyü yeteneği yok, oğlum."
Venira Aigerim'e bakarak "Şamanını dinle, kendimi kanıtlamama izin ver." dedi.
"İyi o zaman, o nazik poponun yere çakılmasın ve toprak yutmana göz yumacağım. Kaybedersen direk seni eğitime alacağım, Venira. Prenses olmayı bekleme. Büyücülük hünerlerini daha sonra sergilersin, o konuda zamanımız vardır diye düşünüyorum."
"Kazanırsam ne olacak?" dedi hırsla.
"Öyle bir şey olmayacağı için düşünmedim. Talger! Bak, sana eğlence buldum. Prensesimizin canı sıkılmış." dedim.
Talger yanımıza geldiğinde merakla "Ne oldu?" dedi.
"Prensesimiz kendisi kanıtlamak istiyor. Ben de ona bu fırsatı senin sayende sunacağım. Onunla ufak bir kılıç dövüşü yapmanı istiyorum. Böylece ülkemizi tanıtırsın."
"Sen daha uygun olmaz mıydın, Bartan? Bu karargahın komutanı sensin, Prenses'e benden daha iyi tanıtırdın."
Venira "Kuzenin bir budala olduğu içni kaçtı, Talger." dedi ve küçümseyen bir gülümsemeyle bana baktı. Onun bu meydan okumasına aldırmayacaktım.
"Budala bir korkağım, ne yapalım? Hayat! Budala olmayan ve cesur birisiyle dövüşme şansına sahip oldun, Prenses. Hadi, Talger. Prenses'e ülkemizi tanıt."
Talger Venira'ya bakarak "Şimdiden özürlerimi sunarım, Prenses. Ayrıca Kuzey'i tanıtacağım için çok gururluyum." dedi.
Venira "Göreceğiz!" dedi hırsla.
"Hadi, şuradaki toprak sahaya gidelim." dedim.
Toprak dövüş sahasına gelmiştik. Venira ve Talger sahaya geçmişti. Seyirciler kalabalıktı. Venira iyi bir ders alacaktı. Eli her kılıç tutan savaşçı olmuyordu. O ise kendisi savaşçı sanıyor, kibirleniyordu. Oysa savaşçı olmak farklıydı. Hayatın her alanında kendini gösterirdi. Venira ise hayatında doğru kararlar almak yerine hatalarla dolduran birisiydi. Üstelik bunu savaşçılığımla yaptım diyecek kadar kendini bilmezdi. Bir anda onu nasıl bu karargahın işleyişine sokabilirdim? Hata olurdu. Şimdi dersini alacaktı. Buna inanıyordum. Talger'in onu rahatlıkla yeneceğinden asla şüphem yoktu.
Dövüş oldukça heyecanlıydı. Kalabalık Talger, Talger diye bağırıyordu. Venira'nın bu bağırışlardan etkilenmemesini takdir etmiştim. Dikkatli bir şekilde kendisini bu dövüşe veriyordu. Talger ise bu desteğe kanacak kadar aptal değildi. Şu anki dövüş tarzlarına bakarsam Talger beş hamlede bu işi bitirirdi. Venira içgüdüleriyle hareket ediyordu. Tipik bir Lussamus askerinin yaptığı buydu. İçgüdülerini dinlemek bir yerde hataydı. Aklını dinlemesi, düşmanını analiz etmesi gerekirdi. Talger ise bunu yapıyordu.Bu nedenle başarılı olacaktı.
Tahmin ettiğimden bile daha kısa sürede bitmişti. Talger üç hamlede Venira'yı yenmişti. Venira yere düşmüş, ayağa kalkma fırsatı bile bulamamıştı. Kılıcını kaybetmişti. Talger ise ona gülümseyerek bakıyordu.Onu ayağa kaldırdığında Venira'nın bakışları bendeydi. Hem öfkeliydi hem de mahcup. Mavi gözlerinde duygularını saklamak nedir, bilmiyordu. Kolayca okuyordum gözlerini, ruhundaki yansımayı. Gözlerimi ondan kaçırdım, yerdeki kılıcını aldım. "Bu kılıç artık bende kalacak. Kullanmasını bilmeyen birisinde kalırsa kılıcın ruhuna saygısızlık olur." dedim.
Venira "Ben onu yeneceğimden emindim!" dedi dişlerini sıkarak.
"Emin olabilirsin ama sana dediğim gibi. Sen bir savaşçı değilsin, Venira. Sen kılıç tutan herhangi birisin. Burada savaşçı olmak nedir, kılıcın ruhunu kavramak nedir öğreneceksin." dedim.
"Şu kayıp büyücü sorunu ne olacak?"
"Onu da zamanla beraber öğreneceğiz. Endişelenme. Talger sana kalacağın acemi yerini ayarlar. Buradaki yeni hayatına hoş geldin, Venira. Sakın bir prenses muamelesi bekleme."
Hırsla "Bunu bekleyen olmadı! Göreceksin, kendimi kanıtlayacağım. Ben de bir savaşçıyım. Burada sizden bir farkım olmayacak." dedi.
"Göreceğiz, Lussamus Kızı. Şunu unutma, burası sizin topraklarınıza benzemez. Zayıf olan ölür, güçlü olan hayatta kalır. Ortada olursan yaşamla ölüm arasında kalırsın. Bu da ölmekten beter." dedim. O bana karşılık vermemiş, öfkeyle solumuştu. Ben ise Talger'e baktım."Talger, Venira'dan sen sorumlusun. Bana düzenli bilgi vermeni istiyorum. Ayrıca bir süre saraya bu konu hakkında bilgi verme."
Talger "Nasıl istersen, Bartan."
"Güzel o zaman. Eğlecen bitt, herkes görevinin başına dönsün. Venira, kılıcının kınını ver." dedim. Venira itiraz edecek iken tek kaşımı kaldırdım, ona dik dik baktım."İtiraz istemiyorum, bu kılıca layık değilsin. Ver kınını."
"Bu kılıcı senden geri alacağım, Mengael. Göreceksin!" dedi ve kınını bana uzattı. Kılıcı kınına soktuktan sonra gülümsedim.
"Umarım o günler Fırtına Tanrısı'nın güneşi kadar yakındır." dedim.
Venira ile işler zamanla yola girecekti. İlk başta kuzeyin ruhunu anlaması gerekiyordu. Böylelikle Naymahaen'i anlamış olacaktı. Bu eğitim onun yararına olacaktı. Sonrasında işler yoluna girerdi.Soyambike'nin lanetini kaldırırdı, ben ise Naymahaen Kralı olurdum. Yıllar önce yapmam gerekeni yapmış olurdum. Peki Venira ne olacaktı? Bunu bilmiyordum. Aigerim'in dediklerine göre çok farklı şeyler beni bekliyordu. İstemiyordum. Zaten olacak gibi durmuyordu. Birbirimize uzaktık. Ah, hayat! Bana ne göstereceğini merak ediyorum. Yıllar sonra ilk defa bir çift derin mavi gözleri okur olmuştum. Bu beni bir parça korkutmuştu. Bu korkuyla savaşmam gerekiyordu. Yoksa bu korkuya esir olacaktım sonrasında ise korkum o gözlerin ölümüne neden olacaktı.
❈
✾
✾Bartan'ı nasıl buldunuz? Zaman ona nasıl etki etmiş?
✾Venira-Bartan karşılaşması nasıldı? İkili arası zamanla nasıl olacaktır sizce?
✾Dahou'nun sözleri için düşünceniz nedir? Dahou'nun kayıp büyücü olayını bilmesine rağmen Bartan-Venira'ya engel olmaması için düşünceniz nedir?
✾Bartan'ın Venira'ya yaptığı muamele doğru muydu? Venira sizce Naymahaen'e geldiğine pişman olur mu? Samirna'nın haberi olursa ne olur?
Ayrıca sizden bir isteğim daha var. Bildiğiniz üzere çizgi.studio'da başka bir kurgum var. Vitrin kısmında yer alıyor. Gölgenin Aşkı. O da tarihi kurgu türünde. Hoşunuza gidebileceğini düşünüyorum. Orada okur, desteklerseniz sevinirim. Her çarşamba düzenli bölüm atıyorum, ilk iki bölümü sizleri bekliyor. Hikayenin linkini yoruma bırakıyorum. Üye olup takip edebilirsiniz!🧡
Gelecek bölüm Kaveh olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top