2.1 Kalbimin Derinlikleri ✾

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 17.04.2021 (00:08)

Bölüm Şarkısı: The Heart of Davy Jones - Pirates of the Caribbean II - Dead Man's Chest

İyi Okumalar!

Saevthas Krallığı

Kaveh - Yaş:27

Çadırımdaydım. Çorbamı içmiş, masamdaki mektupları inceliyordum. Khahra'daki haberleri inceliyordum. Saray, annem, kız kardeşim ve Dijan. Hepsi yazmıştı, hepsi olan biteni anlatmıştı. Benim için en önemli olan ise Dijan'ın yazdıklarıydı. Ne saray gibi gerçek düşünceleri saklıyordu, ne de annem ile kardeşim gibi gerçekleri abartıyordu. Olduğu gibi aktarıyordu. Takdir edilesi bir huydu. Aradan geçen iki sene de birbirimize alışmıştık, herhangi bir sorun yaşamıyorduk. Geleceğe odaklanmıştık çünkü geleceği için savaşmamız gereken bir çocuğumuz vardı. Azem. Annesi gibi kahverengi gözleri, tombul yanakları ve benim gibi dalgalı saçlarıyla oldukça sevilesi bir bebekti. Kendimi geçmiştim, onun için çabalıyordum. Bir gülüşü için bin şehri feda ederdim.

Haberler oldukça normaldi. Beklediğim gibi gelişiyordu her şey. Bu zamana kadar öyle olmamış mıydı? İnce adımlarla ilerlemiştim ve hep beklediğimi almıştım. İnsanların saygı duyduğu ve sevdiği birisine dönüşmüştüm. Geçen iki yılda adım adım bugünkü konumuma gelmiştim. Abim ne kadar arkamdan o benim gölgem dese de gölgesi olmadığımı insanlar görüyordu. Ben kimsenin gölgesi değildim, o günler geride kalmıştı. Artık farklı bir Kaveh idim. Daha güçlü, daha kontrollü. İnsanların içlerindekini görebiliyordum, buna göre davranıyordum. Bu sınırlar içinde tamamen güvendiğim insan sayısı çok çok azdı. Kendi annem bile yeri geldiğinde bir yalancıydı. Bana karşı tamamen dürüst olanlarla yolumda ilerliyordum.

Çadırım aralandı, içeriye Afsun ile Fardin girdi. Afsun, Dijan'ın önerisi ile kurulan kadın askerlerden birisiydi. Koyu kahverengi saçları, yosun gibi yeşil gözleri vardı. Oldukça güzel, alımlıydı. Hızla yükselmişti. Azatlık iken düştüğü yerde yeteneğiyle sıyrılmıştı. Onu yanıma almıştım, sadık insanlara ihtiyacım vardı. Fardin ise bir köleydi. Kumral, düz saçları ve bal rengi gözleri olan birisiydi. Benimle yaşıttı, en azından kendisi öyle biliyordu. Annesi de bir köle olduğu için ne zaman doğduğuna dair fikri yoktu. Azatlığını vermek istesem de engellenmişti. Ben de bir azatlık gibi yaşamasını sağlıyordum. Halinden şikayetçi değildi.

Kendilerine sandalye çekmelerini söylemiştim, yapmışlardı. Karşıma geçtikleri zaman "Neden geldiniz? Ters bir durum mu oldu?" dedim.

Afsun "Ne zamandır buradayız, Komutan. Askerler huzursuz. Çorak topraklarda nasıl bir zafer elde edeceğimizi düşünüyorlar."

"Onların bu düşüncesi senin zihninde de var, Afsun. Bunu anlayabiliyorum ama burası harika bir yer." dedim. Sonra meyve tabağındaki elmayı alıp keyifle ısırdım. Afsun ve Fardin bana bakarken oldukça rahattım."Ne oldu, elma mı istiyorsunuz?"

"Sen oldukça rahatsın ama askerlerin huzursuzluğu demek ordu içindeki hakimiyetinin sorgulanması demektir. Bu durum düşmanlarını sevindirir."

"Askerlerim zafer isterler, bunu biliyorum ve zaferi kazanacaklar. Zentia, Trabed, Tnaji ve Kangiar'ı Cerabian ve Ruykar almaya kalkıştı. Bunu, bizden kopmak isteyen o hain göçebecilerle yapmak istediler. Şimdi ise buna karşı koyacağız!"

"Askerler üç şehrimizi geri almamıza dair mutlular ama Kangar için umutları var mı? Desteğimiz az, Komutan." dedi. Sonra yanındaki Fardin'e ters ters baktı. Kendisine destek çıkmamasına sinirlendiği belli oluyordu."Fardin, konuşsana!"

Fardin omzunu silkti, bana baktı."Ordunun yetkisi onun üzerinde. Ne diyebilirim?" dedi sakin bir sesle.

"Ordu içindeki kaynaklarımız azaldı, sarayın kaynak göndereceği yok."

"Zorluklara rağmen harika bir zafer kazanacağız. İşgal edilen topraklarımız kurtulacak, Cerabian ve Ruykar'dan tazminat alacağız. Mükemmel bir zafer."

"Buna nasıl inanabiliyorsun?"

Fardin "İnanıyor çünkü bunu yapacak güçte birisi o. Bu dört büyük şehri tek tek düşmanlardan temizleyeceğim dedi, yaptı."

"Fakat unuttuğun şey ordunun gücü. Askerler yoruldu, ordu içindeki erzağımız azalıyor. Ordu isyan ederse kazandığımız üç zafer hüsrana dönüşür."

"Ordu isyan etmeyecek, son şehrimizi alacağız. Askerlere git böyle söyle, Afsun." dedim. Afsun'un dudakları incelmiş, sinirle sandalyesinden kalkmıştı. Bir şey demeden gitmişti. Ben ise elmamı bitirmiştim. Bu savaşı kazanacağım kesin iken canımı böyle şeylerle sıkamazdım.

"Afsun'u haklı mı buluyorsun?"

Fardin derin bir nefes aldı, bana baktı."Senin sırlarına ortak olmadığı için huzursuz, Sahip Kaveh." dedi. Tek kaşımı kaldırdığımda mahcup bir gülümseme ile bana baktı."Pardon, eski bir alışkanlık. Kaveh demem lazımdı. Her neyse, planlarını diğerleri gibi o da bilmiyor. Bilmediği için huzursuz."

"Planlarımı ne kadar çok kişi bilirse o kadar çok başarısız olurum. Afsun'u severim, iyi bir asker oldu ama bunu bilmemeli."

"Haklı olduğu noktalar var, askerler huzursuz ve isyan edebilir durumdalar."

Derin bir nefes aldım, arkama yaslandım."Askerler huzursuz öyle mi? Abimin isteği de bu. Ben ne kadar başarılı olursam olayım benim başarısızlığımı istiyor. Bu yüzden elinden geleni yapıyor, destek göndertmiyor."

"Prens Paiman'ın bu davranışları insanı huzursuz ediyor. Senin adına korkuyorum."

"Benim adıma korkmana gerek yok, Fardin. Ben kendimi koruyorum. Şunu biliyorum ki düşersem abim de benimle beraber gelecek."

"Buna nasıl emin olabiliyorsun?"

Gülerek "Hangi gölge onu var eden silüeti bırakabildi?" dedim. Gerçek tam anlamıyla buydu. Abim beni destekledikçe kendisini bana daha çok bağlamıştı. İster istemez aramızda bir bağ oluşmuştu. O hep önde olandı, ben ise gölgesiydim.

"Prens Paiman ve senin arandaki bu soğuk savaşta zarar görmemeni diliyorum."

Ayağa kalkmıştım."Korkma, bana bu zamana kadar bir şey olmadı ise bundan sonrasında da olmaz. Ben kendimi bu zamana kadar korudum, yaşadığım onca olaydan sıyrıldım." dedim. Derin bir nefes aldım. Bu zamana kadar başıma gelenlerden hep sıyrılmıştım. Bu var olan bir gerçekti."Hadi, şu askerlere bir konuşmam gerekli. Ordumda isyan istemiyorum."

Çadırdan çıktım, kampın meydanına geldim. Meydan ateşi yakılmıştı, askerlerin kimileri ateşin çevresinde oturup konuşurken kimileri ayaktaydı. Huzursuzluk ve öfke ise hakimdi. Benim gelişimle bu huzursuzluk yerini sessizliğe bırakmıştı. Afsun haklıydı. Askerler mevcut şartlardan dolayı sinirlilerdi. Bu siniri çıkartmanın yolu ise bendim. Buna izin vermeyecektim, bu ordu benim ordumdu. Başarımda da başarısızlığımda da bana eşlik edeceklerdi. Khahra'ya döndüğümüz zaman benimle gururlanacakları açık iken abimin ucuz oyununa düşemezlerdi. Buna izin veremezdim.

Yüksek bir sesle "Duyduğuma göre bazıları halimizden şikayetçiymiş. Arkamdan birçok sözler söylenmiş, bunu duyunca çok üzülmekle beraber yüzüme de söylemenizi istedim. İşte karşınızdayım." dedim. Kalabalıktan ses yoktu, herkes birbirine bakarken şaşkındı. Ben ise mağrur duruşumu değiştirmeyecektim. Başımı dikleştirmiştim."Hadi, konuşun! Afsun'un duyduklarını, Fardin'in söylediklerini bana da söyleyin ki sorunu çözelim."

Askerler birbirine bakarken hiç ses yoktu. En sonunda Afsun öne çıktı. Beni göstererek "Hadi, konuşun. Prens Kaveh karşınıza geldi, kimsenin yapmayacağını yaptı. Sizi dinlemek istiyor her zaman yaptığı gibi. Arkasından söylediklerinizi yüzüne de söyleyin." dedi.

Fardin "Yoksa bunu diyemeyecek kadar korkak mısınız? Oysa Prens'in planı hakkında hiçbirinizin fikri yok." dedi. Bana baktı, başımı hafifçe salladım. Planı diyebilirdi, artık saklanmasına gerek yoktu."Yarın düşmanımıza baskın yapacaktık ama siz isyan etme derdine düştünüz."

Afsun "Çıkıp konuşun, hadi. Söyleyin dertlerinizi." dedi ama kimse bir şey söyleyemiyordu. Fardin'in cümlesi onları şaşırtmıştı.

"Ben ordumuzu zafere koşturacak planlar yaparken düşmanı tuzağa çekerken sizler en ufak sorunda beni terk etme hayaline kapılmışsınız. Oysa biz bu yolda beraber savaşırken birbirimizi terk etmeyeceğiz diye yeminler etmiştik. Zafer yanyana olduğumuz gibi en büyük sorunlarda da yanyana olmamız gerekirdi." dedim. Derin bir nefes aldım, hayal kırıklığına uğramış gibi çevremdeki askerlere baktım. Derin hüznümün gerçekliğine inanırlarsa zafer kazanırdım. Beni terk etmemelileri lazımdı."Madem sizi hayal kırıklığına uğrattım, o zaman öldürün beni. Verdiğim zafer sözünü unutun, yaşadığımız bu sorunu çözelim. Ardından Khahra'ya geri dönün ve şu ana kadar aldıklarımız bize yetsin. Oysa ben son şehrimizi de kurtarmayı, tarihe kahraman olarak geçmeyi hedefliyordum. Öyle hedeflediğimizi düşünüyordum. Benim gibi hep daha fazlasını istediğinize inanır iken en ufak sorunu abartmanız beni üzdü."

Karşımdakiler başlarını eğmişti. Kendilerinden utanır gibi halleri vardı. Olmuştu, istediğimi başarmıştım. Afsun ile göz göze gelmiştim. Başını dikleştirdi, elini yumruk haline getirip havaya kaldırdı. "Çok yaşa, Prens Kaveh! Çok yaşa, Saevthas!" diye bağırdı. Onun sesini diğerleri takip etmişti. İşte bu sorun böylece bitmişti. Askerlerim benimleydi ve ben başarılı olacaktım.

Her şey istediğim gibi olmuştu. Askerlerim büyük bir moralle savaşmıştı ve son şehri kurtarmıştık. Cerabian ve Ruykar topraklarımızdan temizlendiği gibi artık onlardan istediğimiz ölçüde savaş tazminatı alabilirdik. Khahra'ya ise zaferin verdiği gururlar dönmüştük. Halk sokakta ellerinde çiçeklerle bizi karşılamıştı. Bize çiçekler atılırken yürüttüğümüz savaş esirlerini yuhluyorlardı. Savaş esirleri de oldukça kıymetliydi. Ruykar'ın iki  prensi vardı, müttefikleri Cerabian denize kaçınca onlar karşımızda direnememişlerdi. Bu iki prens bile oldukça iyi anlaşma sağlardı. Zafer yürüyüşümde elleri bağlanmış halde gelmeleri bile zaferi taçlandırıyordu.

Saraya uğramayacaktım. Güvendiğim kumandanlarımı göndermiştim, ben evime gidecektim. Evimin sokağı ise gelişime özel renklenmişti. Bayrağımız evleri süslerken insanların coşkusu hakimdi. Bu karşılamayı hakkedecek ne yapmıştım ki diyordum. Belki de Dijan'ın işiydi. Coşkulu kutlamaları severdi. Kalabalıktan ilerlemek bile zordu. Fakat başarmıştım, evimin bahçesine girdiğimde atımdan inmiştim. Dijan en önde beni bekliyordu, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Saçlarını toplamıştı, işlemeli kırmızı bir elbise giymişti. Bilezikler takmıştı. Elinde tütsü vardı. Benim karşıma gelmişti, tütsü çevremde döndürdükten sonra hizmetçi kızdan almasını istemişti. Daha sonra bana sarılmıştı. Dijan "Evimize hoş geldin, Kaveh!" dedi. Sesi sevgi ve özlem doluydu.

"Ben de seni özledim, Dijan." dedim. Saçlarını öptükten sonra kalabalık alkışlamıştı.

Dijan ile yatak odamıza çıkmıştık. Üstümdekilerden kurtulmama yardım etmişti. Başlığım, zırhımı, kürkümü çıkarmıştı. Güzel bir banyo sonrası altıma şile pantolonumu giymiştim, üstüme bir şey almayacaktım. Saçlarımı ise tepemden toplamıştım. Koltuğa geçip oturduğumda Dijan yanıma gelmişti.

Dijan "Sana bir şey olacak diye çok korktum, Kaveh. Her haber geldiğinde ya sana bir şey oldu ise çok endişelendim."

"Korkmana gerek yoktu. Oldukça rahat bir savaştı. İşgal edilen şehirlerimizi kurtardık, bitti." dedim.

"Khahra'da ölmeni isteyen o kadar çok isteyen insan var iken mi bunu diyorsun? Ölüm haberin gelseydi yası gerçekten tutan kimse olmazdı sarayda." dedi. Derin bir nefes aldı, dudaklarını ısırdı. Kimbilir ne duymuştu, neye şahit olmuştu? Abimin annesinin sözleri canını sıkıyor olmalıydı."O saraydan uzak durmamız çok iyi."

"Saraydan uzak durmayı istiyorsun ama bu ne kadar mümkün? Unuttun mu, ben bir prensim ve oraya bağlıyım. Rekistaan olmak zor."

"İnsanlar gözünde bir hedefsin, farkında mısın? Abinin hala bir varisi yok ama senin bir oğlun var. Elaleh'in bundan hoşnut olmadığı söyleniyor. Abinin haremi geniş olsa da hiçbiri çocuk doğuramadı."

"Abimin haremi beni ilgilendirmiyor."

"İlgilendirmiyor olabilir ama oğlumuz için korkuyorum. Ya onu öldürmek isterlerse ne olacak?" dedi. Şaşkınca ona baktım. Karım ise ciddi duruyordu. Dedikleri ciddiydi. "Bakma öyle, Kaveh. Dediklerimde ciddiyim. Şu an tek Azem var, gelecek beni korkutuyor."

"Kardeşlerimin de çocukları olacaktır. Tıpkı abim gibi. Bu konu sakın seni endişelendirmesin. Soy benim üzerimden yürüyecek değildir."

"Bunu istemez miydin?" diye mırıldandı. Kaşlarımı hafifçe çatmıştım. Bu hayatta isteğim saygın bir konumda olmaktı. Taht veya taç bana saygınlık kazandırmayacak ise gerek yoktu. Yaptığım işlerle de bunu sağlayabilirdim.

"Tahtın benim soyum üzerinden yürümesi beni ilgilendirmiyor. Tacım var iken bir başkasına benden daha çok saygı duyuluyorsa beni üzerdi. Benim arzum, bu ülkenin en saygı duyulan insanı olmak."

Elini yanağıma koymuştu."Olacağına inanıyorum ve ben her daim seni destekleyeceğim."

"Sen iyi bir eşsin, Dijan. Seni desteklemeyi, senin beni desteklemeni seviyorum." dedim. O bana gülümserken gözlerimi ondan kaçırdım. Bu evlilikten beklentilerimiz ikimizin farklıydı. Dijan'ın hep aşk görmek istediğini biliyordum ama benim hayatımda aşka yer yoktu. Bu da beni ister istemez geriyordu. Dijan'ı incitirsem ne olur diyordum. Bu sorunun ağırlığında eziliyordum.

"Seninle olmaktan dolayı mutluyum. Kül Tanrıçası'nın sadakatini taşıyoruz ikimizde." dedi. Başını göğsüme yasladı, parmakları göğsümdeydi."Rüya gibi bir evliliğimiz var. Kimsenin bozamayacağı güçte olan bir evlilik."

"Her şey sorunsuz gidiyor. Bundan sonraki yıllarda da aynı şekilde olacak." dedim.

Dijan  gülümsemiş dudakları dudaklarıma yönelmişti. Öpüşü derin ve özlem doluydu. Onu kendime çekmiştim, onun ise itirazı olmamıştı. Tam elbisesini çıkaracak iken kapı tıklanmıştı. Kucağımdan kalkmış, elbisesini düzeltmişti. Kapıya gitmişti, sorunun ne olduğunu öğrenmişti. Azem ile ilgilenmesi gerekiyordu. Bana bakarak "Çocuk işte, ilgilenmem lazım." dedi.

Gülümseyerek "Oğlumuzla ilgilenmeliyiz. Bazı şeyler için vakit var." dedim.

"O zaman ben Azem ile ilgileniyorum. Sen ise dinlenmene bak. Akşam saraydaki eğlenceyi unutma." dedi. Odadan çıktı. Ben ise kalktım, kendimi yatağa bıraktım.

Hayatım nereden nereye gelmişti. İki sene geçmişti, koskocaman iki sene. Neler olmuştu, neler. Herkes değişmişti, herkes farklı noktalara gelmişti. Peki değişmeyen şeyler var mıydı? Vardı. Kalbin derin karanlık mahzenine bırakılan hisler. Hiçbir şey gerçek hisleri öldüremezdi.Gerçek aşk, gerçek nefret gibi duygular. Sadece gömülürdü kalbin en derin, en karanlık yerlerine. Kendime hep şunu soruyordum. Ya karşıma çıkarsa ben ne olurum, kontrolümü kaybeder miyim diye ve cevabını bulamıyordum. Burada kurduğum düzeni mahvedecek güçteydi Tamerin. Kontrolümü kaybetmeme neden olabilirdi. Aşkın ne demek olduğunu birbirimizde öğrenmiştik. Aşk, ikimizde de vazgeçilmez bir tutkuydu. Şimdi o nasıldı, ne yapıyordu bilemiyordum. Ulaşmam bile mümkün değildi. Duyduğum şeyler ise kısıtlıydı ve ilgisiz davranmaya çabalıyordum. Kendi yolumda ilerliyordum, dikkatim dağılmamalıydı.

Ona ulaşamamak beni bugünkü konumuma getirmişti. Tamerin hayatımda olmayınca kendime daha çok odaklansam da içten içe onu görmeyi istiyordum. Hakkında duyduğum şey çok kısıtlıydı. Öğrenmek için çabalarsam da göze batardım. Öğrenmenin elbette yolu vardı ama bu riske giremezdim. Tamerin, uzaklardaydı. Belki bir gün karşıma çıkardı. Reme'den ayrılmadan önceki karşıma çıkan adamın sözleri zihnimde yankılanıyordu. Üstelik kimi rüyalarımda da Tamerin'i karşımda görüyordum. Sisli bir yerde, bir uçurumun en ucundaydı. Günün doğuşunu izliyordu. Sonra bana dönüp elini uzatıyordu ve uyanıyordum. Beni çağıran ifadesini aklımdan çıkaramıyordum.

Akşam yemeği için hazırlanmıştım. Siyahlara bürünmüştüm. Renk katan tek şey ceketimin altın rengi işlemeleriydi. Dijan ise bana göre daha renkli giyinmişti. Kırmızı elbisesi içinde oldukça iyi gözüküyordu. Saraya geldiğimizde ise kutlama alanı çoktan kurulmuştu. Zaferin coşkusu herkesteydi. Yer sofralarında insanlar yemeklerini yiyordu, şarkılar eşliğinde dans eden dansçılar vardı. Aynı zamanda çocukları eğlendiren hokkabazlar mevcuttu. Büyük bir şenlik vardı. Bizim yerimiz ise babamların yanıydı. Minderlerimize oturmuştuk. Çeşit çeşit yemekler vardı ve bir kısmı benim sevdiklerimdendi. Hoş bir nezaket örneğiydi bu. Tabağıma yiyeceğim şeyleri doldurmuştum.

Sohbet ise iyiydi. Hiçbir gerilim yoktu. Her zamanki konuların bahsi geçiyordu. Abim babama dönerek "Kaveh işgal edilen şehirlerimizi kurtardığı gibi bize savaş açan iki ülkeye ağır hasar verdi. Şimdi ne olacak, baba?" dedi.

Babam keyifle "Anlaşmalar yapılacak ve onlardan oldukça fazla şeyler koparacağız." dedi.

"Diplomatik savaş başlıyor, artık sözler kılıç olacak." dedim.

Abim "Çok doğru söylüyorsun, sen elinden geleni yaptın. Şimdi sıra bende."

"Getirdiğim savaş esirlerini iyi değerlendirmeliyiz yoksa boşuna esir düşmüş olurlar. Onları öldürmeme nedenim buydu. Her iki ülkeyi vergiye bağlayabiliriz veya Cerabian ile çözemediğimiz adalar meselesinde bir hamle yapma şansımız olur."

"Kaveh, senin karışmana gerek yok. Ben ne yapacağımı biliyorum. O esirleri ülkemiz için kullanacağım, şüphen olmasın."

Babam sakalını kaşırken düşünceli bir sesle "Doğru şeyler söyledi, Paiman. Kaveh'in dediği gibi bir yol izlersen zaferimize zafer katmış olursun." dedi.

"Ben durumu toparlayacağım, kuşkunuz olmasın. İşgali püskürttük şimdi ise düşmanlarımıza ağır bir darbe indirme zamanı. O iş ise bende. Kaveh gibi kılıçlardan anlamıyorum ama politika benim işim."

Mestrin "Bundan kuşkumuz yok, Paiman. Bu ülkenin geleceği sensin. Doğru kararlar alacaksın." dedi. Sonra bakışları bana dönmüştü. "Sen ise Kaveh abinin kılıcı olacaksın. Saevthas ikinizin sayesinde altın çağında olacaktır."

"Bundan asla kuşkum yok, efendim." dedim.

Abim "Kaveh ve ben, ülkemizi güçlendireceğiz. Çocukluğumuzdan beri hayalimiz buydu.Saevthas bizimle beraber en parlak dönemini geçirmiş olacak."

Elaleh kadehindeki şarabını içtikten sonra "Başka türlüsü mümkün mü? Ah, birde varisin olduğu zaman her şey harika olacak." dedi. Abim huzursuzca annesine baktı. Bu çocuk meselesi onun canını sıkıyor olmalıydı.

"Zamanı geldiği zaman olacaktır, kuşkun olmasın."

"Senin için bir harem oluşturuldu ama hala bir şey yok. Belki de yaratıcılar evlilikle gelen bir çocuk istiyorlar diyorum ama bunu da dinlemiyorsun. Evliliğe sıcak baksan keşke."

"Evlilik de zamanı gelince olacak bir mesele. Belki de hiç evlenmem. Kral Astyaga gibi sakinlik isterim. Sarayında dönen entrikalar onu evliliğe karşı soğutmuştu."

Mestrin "Evlilik konusuna karşı bu yaklaşımın beni şaşırttı, Paiman. Gerçi her şey beni şaşırtır oldu. Kaveh evlenmez derken o evlendi, bir oğlu oldu. Sana da erken evlenir diyordum ama pek evliliğe sıcak bakmıyorsun."

Dijan "İnsanlar yetişkin olunca düşünceleri değişebilir, kraliçem."

"Belki de Paiman'ın karşısına senin kadar yetenekli birisi çıkmadığı için böyle konuşuyor. Kaveh eş konusunda çok şanslı. Resmen hayatını başka bir yere getirdin, Dijan."

"Bu zamana kadar ne oldu ise Kaveh ile beraber başardık. Bundan sonrasında da hiç kuşkum yoktur ki öyle olacak."

Elaleh "Kaveh ikinci eş almak istediğinde de böyle konuşabilecek misin, merak ediyorum." dedi. Yüzündeki sinsi tebessüm mide bulandırıcıydı. Dijan haklıydı. Bu kadın çok tehlikeliydi.

Dijan Elaleh'e bakıp gülümsedi."Öyle bir şey asla olmayacak, hanımım. Kaveh bana evliliğimizin başında söz verdi. Asla ikinci bir eşi olmayacak, onun tek eşi ben olacağım."

"Kocana çok güveniyorsun demek ki, ilginç. Fakat kiminle evli olduğunu, nerede yaşadığını bilmen lazım." dedi. Sonra bakışları bana döndü."Zamanın ne getireceği belli olmaz, değil mi?"

"Benim ikinci bir eşim olmayacak. Dijan hayatımda var, bundan dolayı mutluyum. Neden ikinci bir eşim olsun?" dedim.

"Ben ülkemizde olanları söylüyordum." diye mırıldandı, samimi olmayacak şekilde gülümsedi.

Abim "Kaveh'in ikinci bir eşi olmaz, anne. Kardeşime ben de güveniyorum. Dijan ile harika bir mutlulukları var iken neden bozulsun ki? Hoş, bu mutluluk bozulabilir mi sorgulamak lazım. Hayatları masalsı geliyor, hiç gerçek değil."

"Masalsı gelse bile bu gerçek bir hayat, gerçek bir evlilik. Dijan beni seviyor, ben onu seviyorum. Bence gerisi pek önemli değil." dedim. Abimin alaycı bakışları ise üzerimdeydi. İmalı laflarıyla sinirlenmeyecektim."Sana tavsiyem bir an önce evlen."

"Evleneceğim birisi yok, birisini beğenemiyorum. Aslında işte bununla evlenirdim diye düşündüğüm birisi var ama imkansız."

"Kim bu kişi?"

Bana bakıp gülümsedi."Mümkün olsaydı Lussamus Kraliçesi Tamerin ile evlenirdim, Kaveh. Yanıma onu yakıştırıyorum." 

Tek kaşım kalkmıştı, beni delirtmek mi istiyordu? Söyledikleri hoş değildi. Tepkisiz kalmalıydım."İlginç bir tercih." diye mırıldandım.

"Onu takdir ediyorum, kardeşim. Hangi azatlık bugün bir ülke yönetiyor? Üstelik gelen raporlara göre Cupuerler yerine o daha çok seviliyor. Cupuerler için ne kadar acı bir durum." dedi. Derin bir nefes aldı, hayran hayran elindeki kadehe baktı."Muazzam birisi. Onu tanımak isterdim, sen çok şanslısın kardeşim."

"Abrek'in yanında da bunları diyebilir misin merak ediyorum." dedim. Abrek'in abime saldırdığını düşününce komik gelmişti. Abimin bu sözleri karşısında delirirdi.

Dijan "Bence onu abartıyorsun, Paiman. Kraliçe Tamerin, bir azatlık. Geldiği yer ortada iken onunla evlenme hayalleri kurmanı yakıştıramadım. Abartılacak birisi değil, lütfen kendine yakışan insanları düşün."

Elaleh "Özellikle evli olmayan kadınları düşün. Dijan çok haklı. O bir azatlık, bir kölenin soyu. Sana yakışmazdı."

"O kadın bu masaki kimseye yakışmazdı." dedi gergin bir sesle. Şarabını içerken ona baktım. Tamerin'in adı bile onu germeye yetmişti.

Abim "Ölümcül güzellik diyebileceğim bir kadınla olamamak beni üzüyor. Böyle kadınlar çok nadir bulunuyor. Haklı değil miyim, Kaveh?"

"Tamerin ölümcül bir güzellik mi, bilemiyorum. Takdir edebileceğimiz birçok özelliği var ama bu senin onunla evlenmene yeter mi, tartışılır. Üstelik kendisi zaten evli, iki çocuğu var." dedim.

"Belki de kocası ölür, ne dersin?"

"Bunun olmasını istiyor olman, inanılmaz."

"İnanılmaz değil, kardeşim. Bir hayal bu, olmasını isteyeceğim bir hayal."

Dijan "Bence sana yakışan kişi kendi ülkemizden olmalı. Bir azatlığı eş olarak görmemelisin. O bir azatlık. İpek kıyafetler içinde olsa bile kimliği değişmeyecektir."

"Dijan, Tamerin'i tanımadan böyle konuşuyorsun. Nedir bu konuşmanın altındaki neden? Azıcık açık olur musun? Nasıl olsa aile içindeyiz."

"Bir neden aramaya gerek var mı, bence yok. Mantıklı olan herkes bu şekilde konuşur. Evli bir kadınla evlenmeyi düşünmek, delilik!"

"Bu deliliğe değen bir kadın. Belki bir gün onunla tanışırsın. O zaman düşüncelerin değişir."

Elaleh "Dijan çok haklı. Kendine yakışacak birisini bul, evli kadınlarla evlenmeyi düşünme. Tanrı aşkına! Resmen delilik bu düşünceler. Kraliçe Tamerin'i unut, bu hayranlığı sil git. Üstelik nereden çıktı bu kadın?"

Abim bir şey diyecek iken "Küçük Kraliçe, haklı. Çok fazla uzadı bu konu." diye araya girmiştim. Tamerin meselesini böylece kapatmıştım. Başka bir konuya geçmiştik.

Eğlence boyunca Dijan çok donuktu. Tamerin'in adı ne zaman geçse hep böyle olurdu. Yüzü gülse bile gözlerinde donukluk oluşurdu. Tamerin'i kendi içinde aşamadığı çok açıktı. Abim ise bunu bildiği için yapıyordu. Tamerin'e olan hayranlığından dolayı bu şekilde konuşmuyordu, sanmıyordum. Abimi biliyordum. Tamerin'i ne kadar tanımıştı da evlenmek isteyecekti. Tamerin için Abrek'i öldürecek değildi. Bunu yapar mıydı, evet yapardı. Çok isterse kimse onun yolunda duramazdı. O durduralamazdı. Abimi biliyordum. Tamerin konusu beni huzursuz etmek içindi ve ona uymadığım sürece sorun yoktu. Dijan'a ise bu konuda nasıl bir uyarı yapmalıydım, fikrim yoktu.

Eve geri gelmiştik. Dijan oğlumuzu uyutmak adına onun yanına gitmişti. Ben ise kıyafetlerimi çıkarmış, rahat bir şeyler girip yatağa geçmiştim. Dijan içeri girdiğinde yüzü asıktı, canı ise sıkkın gözüküyordu. Geceliğini giydikten sonra yüzündeki makyajı sildikten sonra saçlarını tarıyordu. Gerginliği ise herhalinden belliydi. Yanıma gelmişti, kendi yatağa bırakmıştı. Ona bakarak "Ne oldu, canını sıkan şey ne?" dedim.

Dijan "Canımı sıkan bir şey mi? Ne olabilir ki?" diye mırıldandı. Kendisini geri çektiğine göre cidden canı sıkılmıştı. Tanıyordum onu. Her hareketinin bir anlamı olduğu açıktı.

"Dijan, biz evliyiz. Yavaş yavaş birbirimizin en ufak hareketinden ne olduğunu anlar hale geliyoruz. Lütfen, canını sıkan şeyi söyle."

Kollarını göğsünün altına birleştirmişti. Dudakları ince bir hal aldığında bir an için ağlayacağını düşünmüştüm ama olmamıştı."Canımı sıkan şey, abinin söyledikleri. Tamerin denilen kadını övmesi, onun adını ağzından düşürmemesi. O kadında ne buluyor, anlamıyorum. Nasıl bir kadın bu? İnsanlar onu görmeden hayran oluyor. Alt tarafı bir azatlık işte. Güzellik desen yok, akıl desen yok ama insanlar onu övüp duruyor. Lussamus o yok iken de vardı. Bu neden hatırlanmıyor?"

"Abimi umursama, uğraşmak istediği için böyle konuşuyor. Gerçekten de Tamerin ile evlenecek değil."

"Evlenemez ki! Kimse izin vermez buna. Kraliçe Elaleh tavrını net bir şekilde koyar. Bu saraya da girmeyi düşünmez herhalde o kadın."

"Korkuların yersiz. Tamerin evli bir kadın."

Bana dönmüştü. Yüzü ifadesizdi."Abin aklına ne koydu ise yapar. Bunu herkes biliyor. Kral baban ama ülkeyi yöneten kim, abin. Kral Abrek'i zehirlemek onun için zor değil."

"Bu korkuların yersiz, abim kışkırtmak için yapıyor. Seninle benim aramızı bozmak istiyor. Huzursuzluk çıkarmak isterken buna fırsat verme. Bir dahakinde kendini daha kontrol etmen gerekli."

"Yeterince kontrollüydüm."

"Bence değildin. Tamerin'e karşı hiçbir şey hissetme. Benim yaptığım gibi. O, bizden çok uzakta."

Buruk bir  tebessüm yüzüne yerleşmişti. Elini yanağıma koydu, avucunun içini öptüm."O bizden uzakta, bize asla ulaşamaz. Haklısın, niye canımı sıkıyorum ki? Biz çok mutluyuz. Saevthas'ın en çok imrendiği çiftiz. Khahra'daki her kadın beni kıskanıyor çünkü kocam bana hayran, beni seviyor, bana değer veriyor. Nankörlük yapmamam gerekli."

"Khahra içinde evleneceğim en iyi insan sendin. Şanslıyım ki sen karşıma çıktın. Lütfen, Tamerin'i içinde büyütme. Sen bu konuyu içine attıkça seni zehirliyor."

"Lanet kadın! Adı bile yetiyor benim sinirlerimi germeye. Evet, seninle çok mutluyum. Bir masalın içindeyim ama o kadının ismini duyunca sanki bu masal..." dedi ve derin bir nefes aldı. Cümleyi tamamlayamamış, gözlerini benden kaçırmıştı. Onun yerine ben tamamlardım. Bu masal bir kabusa dönüşüyordu. Tamerin'in soluk hayaleti bile Dijan'ın mutlu hayatına gölge düşürüyordu.

"Ben senin yanındayım, sen benim yanımdasın. Başka bir şey önemli değil. Hayaletlere takılıp kalma."

"O zaman beni sevdiğini söyle, Kaveh. Söyle ki bir masalın içinde olduğuna inanayım. Karanlık bir kabusta olmadığımızı göreyim." dedi.

Ağzımı hafifçe açtım ama o cümle benden dökülemedi. Boğazımda bir yumru oluşmuştu. Dijan'a seni seviyorum, sana aşığım demek onu kandırmak olurdu. Bu daha çok incitirdi. Bunun yerine onu kendime çektim, öptüm. Öpüşümde erimişti. Sonra tutkunun büyüsünde kaybolmuştuk. Narin bedenini öpücüklere boğarken Dijan'ın seni seviyorum cümleleri vardı. Göz göze geldiğimizde gözlerindeki aşkı görmüştüm. O bana gerçekten aşıktı ve bu aşkı görmek istiyordu. Mutluydu, mutlu olmuştu. Cümleyi söylemekten bu şekilde kaçmıştım. Ten uyumuna sığınmıştım. Dijan'a göre aşkı göstermenin farklı bir yoluydu bu. Ona karşı çıkmıyordum. Bırakayım da bu şekilde mutlu olsundu. İnsan yanındakiyle vaktini geçirse bile yüreğindekinde takılı kalırdı. Zaman o andan itibaren dururdu. Benim zamanım da Tamerin ile durmuştu. Burada başka bir şekilde hayatım ilerliyordu ama aklımda hep Tamerin ile yaşamak istediklerim olacaktı. Bunu bile bile kendi yolumda ilerliyordum.

Sabah ise geç kalkmıştım. Yol yorgunluğundan olsa gerek fazla uyumuştum. Dijan ise kollarımın arasındaydı. O da benimle beraber geç kalkmıştı. Keyifli diyebilirdim. Banyoda bile bana eşlik etmişti. İkimiz için iyi bir güne başlangıç olmuştu. Kahvaltıdan sonra ise saraya gitmiştim. Yapılacak işler çoktu. Karargah içindeki odama geçtim, masamda biriken raporları inceledim. Her ülkenin raporları vardı. Tavigan sakindi. Sadece şu Rahibe Chaezan can sıkıcı bir not göndermişti. Sınırda asker bulunmasından rahatsız olduğunu dile getiriyordu. Ztinli Rahibe'den hoşlandığım söylenemezdi. Erkek kardeşim Ardash onu övse de bu kadından tuhaf bir his alıyordum. Anlamını çözemediğim bir şeydi, ne olduğunu bilemiyordum. Tavigan'ın başına geçememişti ama geçmesi yakındı. Böyle emir içeren notlar gönderdiğine göre başa kesin geçecekti. Tavigan sınırına bilerek asker göndermiştim çünkü güvenmiyordum. Onlar biz savaşmayız deseler de hırslı olduklarını düşünüyordum. Hırslı olmasalardı Tavigan Saevthas'dan kopmazdı. Zamanı gelince saldırma ihtimallerine karşılık sınırda bir miktar asker bulunması iyi olacaktı. Bu nedenle orada asker kalacaktı.

Lussamus raporuna baktığımda bir şey yoktu. Zaten Abrek'in iletişime geçtiği kişiler ya abimdi yada babam. Benim varlığımı yoktu. Hoş aynı şeyi Venira da yapıyordu. Aradan geçen zamana rağmen öfkesi dinmemişti, Venira aynıydı. Tamerin ise hiçbir şekilde iletişime geçmiyordu zaten. Dış ilişkiler yerine içe odaklandığını biliyordum. Ah, bunu düşünmemeliydim. Kalbimin derinliklerine hapsolan bu ismi düşünmemeliydim. Kendimi kaybedersem hoş olmazdı. Düşmanlarım sevinirdi, bunu ise ben istemiyordum.

Akşamüstü ise babam çağırmıştı. İsteği üzere saray kütüphanesine gelmiştim. Sıra sıra dizili kitaplar vardı, hepsi özenle bakılırdı. Babam saray kütüphanesindeki kitaplara önem verirdi. Hizmetkarları bile farklıydı, özel eğitim alırlardı. O sert görüntüsünün altında beklenmedik bir şekilde kitaplara düşkünlüğü vardı. Ben geldiğimde bile ceviz masada kalın, siyah ciltli bir kitap okuyordu. Bir süre ayakta bekledim beni fark etmesi için. Fakat o kitaba kendisini kaptırmıştı. Öksürünce bana baktı, oturmam için sandalyeyi gösterdi. Oturmuştum ve gergindim. Babamla aramdakilerin çözüldüğü pek söylenemezdi. Onun gözde oğlu ben değildim, abimdi. Beni çağırması bile şu an mucize denilebilirdi. Yüzünde derin bir yaraya mahkum ettiği bir oğlu hangi baba yanına çağırırdı ki?

Sakin bir sesle "Beni çağırmışsın, baba." dedim.

Babam "Seni çağırdım çünkü seni görmek istedim." dedi. Sonra kitabı kapattı, kapağı okumak için bana döndürdü. Yazan şey ise ilginçti. Kan ve Gazap'ın Dansı.

Bir efsaneyi okuyor olması şaşırtıcıydı. Bildiği bir hikayeydi sonuçta."Kan ve Gazap'ın Dansı. Gazap Tanrısı ve Kan Tanrıçası'nın birbirilerinin ilk aşkı olmasını anlatan hikaye."

"Bu hikayeyi çocuk iken ne kadar sevdiğini hatırladım. Birde kazandığın zafer ile ilgili konuşmak istedim. Bu iki nedenle çağırdım."

Gülümseyerek başımı eğdim."Ülkem için yaptığımı biliyorsun. Şehirlerimizi kurtardım."

"Ülkemiz için bir ülkenin prenslerini de esir aldın.Onları öldürmek yerine esir tutarak ülkemiz için kârlı bir anlaşmanın önünü açtın. Bir aferini hakkediyorsun."

"Övgün karşısında mahcubum, baba." dedim. Sesim heyecanımdan titremişti. Küçük bir çocuk gibi babamın aferinine açtım. Yaşım kaç olursa olsun bu ilgiyi istiyordum."Kusura bakma, heyecanlandım."

"Büyük işler başardın, övülmeyi hakkediyorsun. Benim gibi sert bir adamdan senin gibi bir oğul nasıl oldu ben bile şaşırıyorum açıkçası."

"Böyle konuşma, biz baba oğuluz. Elbette birbirimize benzeyeceğiz."

Derin bir nefes aldı, kitabın kapağını okşadı."Bu efsaneyi hatırlıyor musun?"

"Evet, hatırlıyorum."

"Uzun bir hikaye olarak kayıtlara geçmez bu efsane. Denilen şey basittir. Onlar birbirilerini gördükleri ilk andan itibaren aşık oldular ama taşıdıkları yük onların ayrı kalmasını istedi. Birlikte oldukları zamanlar olsa bile ayrılıkları oldu. Fakat akıllarında ve kalplerinde hep birlerdi."

"Bir oldukları zaman insanlar bereketi de gördü felaketi de. Ayrı kalmalarını ise Kül Tanrıçası istedi. Çünkü kendisi bencildi."

"Kül Tanrıçası sadakatin gücü olsa bile bencilliği de vardı. Onların mutluluğunu kıskandı, yarattığı felaketleri onların üstüne yıktı. En sonunda da onlar ayrı kalmak zorunda kaldı. Şu an beraberler mi değiller mi, bilinmiyor ama bir zamanlar yanyana oldukları kesin. Onların aşkına ise verilen isim, Kan ve Gazap'ın Dansı. Çünkü bu aşk hem tutkuluydu hem de yıkım dolu."

Gülümseyerek ona baktım. Bu hikaye basit bir hikaye olsa bile hep ilgimi çekmişti."Etkileyici değil mi? Kısa ve öz ama derin anlamlar içeriyor. İnsan her daim aşkını yaşayamaz. Bunda öğrenmemiz gereken  şey bu."

"Açık konuşmam gerekirse senin Gazap'ın nerede, Kaveh?"

"Anlamadım."

"Annen bana her şeyi anlatmıştı sen buraya ilk geldiğin zamanlarda. Tamerin'i biliyorum, onu kendi içine gömmek zorunda olduğunu anladım. Burada yaşamak istiyorsan Tamerin'in bir izi kalmamalıydı."

"Bu konuyu konuşmayalım. Kalbimin derinliklerindeki bir meselenin gün yüzüne çıkmasına hiç gerek yok."

"Dijan ile mutlu giden bir evliliğin var, bunu görüyorum ama Tamerin'in sendeki etkisinin silinmediği çok açık. Seni uyarıyorum. Tutkunu kontrol et, yıkıma neden olma."

"Böyle bir şey olduğu yok!"

"Tamerin'in adı geçince abin onunla olmak istediğini söylediğinde gözlerini görmeliydin. Bir kıvılcım vardı. Bu kitapta bile bahsi hep geçer. Kan Tanrıçası öyle kıskanç bir aşıktır ki Gazap Tanrısı'na yakın olmak isteyenleri lanetlerdi. Sen bunu bakışlarınla yaptın." dedi. Kahretsin! Kendimi kontrol ettiğimi sanarken babamın bu söyledikleriyle beceriksizliğim yüzüme vurulmuştu."Kör bir tutkuya sahip olduğunun farkında ol."

"Dikkatli olacağım. Dijan'ı incitmiştir bu."

Babam gülerek "Kimse farkında olamaz, Kaveh. Sadece ben bunu anlayabilirim." dedi.

"Nasıl?"

"Başka bir günün konusu olsun bu. İçini rahat tut, kimse bu kıvılcımı göremez. Bu kıvılcımı görebilmeleri geçmişi bilmeleri gerekir."

"Seni anlamıyorum."

"Şunu bil ki, Kan Tanrıçası seni seviyor ve sana kendisi gibi sahip olamadığı bir aşkı bahşetmiş. Senin yapman gereken Tanrıça'ya uymamak. Beni anlıyor musun? Uzak dur Tamerin'den."

Sinirden gülmüştüm. Ortada hiçbir şey yok iken bu uyarıyı almak garipti."Uzak durmazsam ne olur? Tamerin ve ben, Saevthas'ı mı yıkarız? Tanrı aşkına, ikimizde evliyiz. Hayatımızda başka insanlar var."

"Saevthas'a bu zamana kadar bir şey olmadı ama senin yerin abinin yanı olmalı. Abin sen olmadan bir hiç olur, bunun farkında ol. Saevthas için burada olacaksın."

"Bunu onun da yüzüne desen keşke!" dedim. Ayağa kalktım. Bu konuşma oldukça gericiydi ve sinirlendirici. Abimle tartışmayacaktım."Ben ömrümün sonuna kadar buradayım. Sakın bir daha Tamerin konusunu bana açma. O hikaye biteli çok oldu."

"Benim korkum, ülkemizin geleceği. Sen olmazsan bu ülkeye saldıran çok olur. Kan Tanrıçası gibi yalnız kalmayı bil." dedi.

Bir şey demeden odadan çıktım. Babam beni ne sanıyordu? Ülkemi yüzüstü bırakacağımı mı? Öyle bir şey yoktu. Ben Saevthas'a aittim. Burada kalacak, ülkem için yaşayacaktım. Abimi destekleyecektim. Onun yapamadıklarını yapacaktım. Ülkemi savunacaktım. Kan Tanrıçası, yaratıcıların içlerinde en keskin olandı. Ben de onun gibi keskin olacaktım. Bir kılıç olarak ülkemi koruyacak, savunacaktım. Aynı zamanda Kan Tanrıçası tutkuya ve aşka düşkündü. Birçok aşk hikayesi vardı ama söylenenlere göre onun en unutamadığı aşkı Gazap Tanrısı idi. Onunla olamasa bile her daim desteklediği söylenirdi. Ayrı yollarda yürümekten şikayetleri olmadığı açıktı. Ben ve Tamerin de öyle olacaktık. Kalplerimizin derinliklerindeki duygular asla ortaya çıkmayacaktı. Böyle olmak zorundaydı. Tamerin'i karşımda görürsem ona direnmek zorundaydım, direnmezsem olacaklar beni düşündürüyordu.

Kaveh'i nasıl buldunuz? Değişim var mı?

Paiman'ın akşam yemeğindeki söyledikleri için düşünceleriniz nedir? Ne amaçla söyledi sizce?

Dijan ve Kaveh ilişkisi sizce nasıl? Dijan sizce Tamerin'i kıskanıyor olabilir mi?

Kaveh ve babasının konuşması için düşünceniz nedir? Kaveh, Tamerin'i görse her şeyi bırakır mı?

Gelecek bölüm Paiman olacaktır. Sevgilerle! Onun hakkında merak ettiklerinizi yazın lütfen. :)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top