1.9 Bir Parça Mutluluk❈
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 07.10.2020 (23:52)
• krasimiraa Kaveh'i sevdiğini düşünerek bu bölümü sana ithaf ediyorum. Umarım doğru karakteri seçmişimdir. :3
Bölüm Şarkısı: Isak Danielson - Broken
İyi Okumalar!
❈
Lussamus Krallığı - Reme
Kaveh
Banyodaydım. Küvetimin içinde rahatlıyordum. Son zamanlarda neler yaşamıştım? Reme'deki hayatımın sakin olacağını düşünürken şimdi bambaşka bir maceraya sürükleniyordum. Aklımı ve kalbimi işgal eden birisi vardı. Bu işgale karşı koyabilmek mümkün değildi. Savunmasızdım, duvarlarım paramparçaydı.Koyu gözlerin üstümde yarattığı etkiye karşı koyabilmek mümkün değildi. Tutkuyu gözlerinde hissediyordum. Bu tutkuyu tatmak için içimde sonsuz bir arzu duyarken çevremdeki insanlara zarar verebilme korkusunu içimde hissediyordum.
Bu zamana kadar hayatta kendim için bir şey isteyen birisi olmamıştım. Çevremdekilerin iyiliği adına çabalamıştım. Kendi isteklerimi görmezlikten gelmiştim. Çünkü bu hayattaki isteklerim önemsiz geliyordu. Kendimi önemsiz birisi olarak görüyordum. Madem önemsizdim, hayatımdaki insanlar için çabalayarak önem kazanayım demiştim. Şimdiye dek bu güzelce işlemişti. Herkese iyiliğim dokunmuş, herkese yardımcı oluyordum. Onların isteklerini yerine getirir iken kendimi asla umursamadım. Fakat şu an her şey değişmişti. İlk defa kendim için bir şey istiyordum. Bu istek için her şeyi yapabilecek gücü kendimde hissediyordum. Gerçekleşmezse nasıl olacağımı tahmin edemiyordum. İsteğim ise basitti.
Tamerin ile olmak. Basit bir mutluluğu arzuluyordum. Daha önce hayatımda başka kadınlar olmuştu, aşkı başkalarında yaşamıştım. Başka şimdi durum bambaşkaydı. Sanki ilk kez aşkı istiyor gibiydim, tutkuyu yeniden keşfediyordum. Yangınlara çekiliyordum, bundan şikayet etmiyordum. Yanacağımı bile bile ateşle dans ediyordum. Yanmaktan korkmamalıydım, ateşe yürürken yanımdaki eli sımsıkı tutmalıydım. Hayatımda ilk defa kendim için bir şey istemiştim. Bunu kaybedemezdim, değil mi? Aşka aşık olan benim için bu hazine keşfedilmeye değerdi. Tamerin. Yüceltilmiş. İsminin anlamını taşıyan bu kalbi istiyordum, onun aşkıyla değerlenmek istiyordum ve çaresizliğime rağmen pes etmemeye kararlıydım.
Banyonun kapısı çalmıştı. Tanrım, kim beni rahatsız etmeye cesaret edebilirdi? Efendim dediğimde kapı aralanmıştı. Domini diyen Chiare'nin sesini duydum. Banyoya girmemişti, sadece sesini duyuyordum. Ne oldu dediğim zaman misafirlerim olduğunu söylemişti. Geliyorum dediğim zaman kapıyı kapatmıştı. Gerçekten doğru bir zamanda gelip gelmediklerini sorguluyordum. Ne güzel banyo keyfi yapıyordum. Ah, neyse! İyi bir ev sahibi olacaktım. Hemen giyinmiştim. Şilebezinden dikilmiş gömleğimi ve pantolonumu giymiştim. Sonuçta gecenin bir vaktinde gelmişlerdi. Saçlarımı ise toplayıp, topuz yapmıştım.Örmekle uğraşmayacaktım. İşaret parmağıma beni koruyacak yüzüğü taktıktan sonra odamdan çıkmıştım.
Aşağı indiğimde misafirlerimi görünce gözlerime inanamamıştım. Kardeşim Farzad gelmişti. Aramızda 1 yaş vardı. Annesi, babamın tek gecelik ilişkilerinden birisi değildi ama başka öz kardeşi olamamıştı. Siyah saçları benimkisi kadar olmasa da uzundu, siyah sakalı ise kısaydı. Geniş, siyah pelerinini çıkarmamıştı. Yanında ise babamın tek gecelik ilişkilerinden olan kız kardeşim Parisa vardı. Aramızda 2 yaş vardı. Uzun boylu, ince bir kızdı. Siyah, dalgalı saçları topluydu. Kahverengi gözleri üzerimdeydi. Abi diyerek koşarak gelmiş, bana sarılmıştı. Parisa ile aram hep iyi olmuştu. Onu Esteri'den ayırmamıştım. Onları gördüğüm için mutlu olmuştum. Ailem olarak gördüğüm insanları özlüyordum.
Chiare'den hemen içecek ve yiyecek bir şeylerin ayarlanmasını istemiştim. O da emrimi yerine getirmişti. Elma almış ve ısırmıştım."Sizi burada görmek çok şaşırtıcı! Evime hoş geldiniz, Farzad ve Parisa." dedim.
Farzad çevresine bakarak "Küçük bir Saevthas yaratmışsın, Kaveh. Soluk bir taklit ama başarılı." dedi.
"Eh, insan doğduğu topraklardan kopamıyorum. Başka bir ülkede olsam bile hala burada kendi ülkemi yaşıyorum."
Parisa "Lussamus, Işık Ülkesi diyorlar ama sen burada Saevthas'ı yaşıyorsun. Bu ne kadar doğru? Yoksa ülkemizi çok mu özledin?" dedi. Gümüş kadehi almış, şarabını yudumlamıştı.
Farzad "Bence fazlasıyla özlemiş."
"Hiç özlemedim, inanıyor musunuz? Alın Saevthas sizin olsun. Ben Reme'de çok mutluyum. Kendi düzenimi kurdum, beni seven arkadaşlarım var, çok güzel aşklar yaşadım. Bir insan daha ne ister ki?" dedim.
"Vatanını, abi. Vatanından sürgünsün ve bununla mutlu musun?"
"Beni süren vatanım oldu, ben de bir göçebeye dönüştüm. Bunu çok iyi biliyorsunuz."
Parisa "Her şey değişebilir, abi. Bunu biliyorsun."
"Parisa, her şeyin değişmeyeceğini her sabah aynada yüzüme baktığımda görüyorum." dedim. Sol gözümün altındaki yara çizgisini parmağımla gösterdim."Babam bana bu yara ile öğretti. Gitmeden önce eline aldığı hançerle yüzümü çizdi, orada yaşadıklarımı unutmamı istemedi."
Farzad "Abimiz yüzünden olduğunu biliyorsun." diye mırıldandı.
"Paiman'ın kanı Kan Tanrıçası'na aksın! O it yüzünden bu haldeyim. Fakat akıllandım. Kendi hayatımın sahibi oldum, istediğim gibi yaşıyorum. Şimdi neden geldiniz? Yoksa kaçmak zorunda mı kaldınız?"
"Buraya bizi abimiz Paiman gönderdi. Seni Saevthas'a davet ediyor, orada kardeşçe yaşayabiliriz. Barış ve huzur içinde oluruz." dedi. Tek kaşımı kaldırmıştım. Dedikleri şaşırtıcıydı ama Paiman'ın saf amacını görüyordum.
"Abimiz bu dünyadaki tek zeki kendisi olduğunu mu düşünüyor? Beni yanında tutarak kendisi adına en büyük tehlikeyi kontrol edebileceğine inanıyor. Onun yanında olursam onun tacına dokunamam. Güzel taktik! Dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın."
Parisa "Rekistaan Ailesi'nin kavgaları halkı etkiliyor. Tavigan'ın dikkatini de çekiyoruz. Uyumlu hareket etmemiz gerekmez mi?"
"Tavigan denilen ucube şehri umursamıyorum, kardeşim. Paiman'ın emrine girmeyeceğim."
"Sana oldukça iyi bir konum verecek. Ülkemizde olacaksın, sarayda yaşayacaksın. Bunlara hayır diyemezsin. Annen ve Esteri seni özledi."
"Ben de onları özledim ama gururumu çiğneyip Saevthas'a dönemem. Bu yüzümdeki yaraya rağmen oraya dönüyorsam ben de gurur namına bir şey kalmamış demektir."
Farzad "Bence öfkeyle karar alıyorsun. Hiçbir şehir kendi ülkemiz kadar iyi olamaz, bunu sen de biliyorsun. Kendi düşmanlarından kaçma, onlarla savaşmak için eline bir fırsat geçiyor ama sen hayır diyorsun."
"Ben kaçarak yanıtımı verdim. Ben kendi hayatımda mutluyum. Beni ikna edemeyeceksiniz."
Parisa "Bu şehir asla bizim Khahra'mız gibi olamaz. Bunu biliyorsun."
"Ben Khahra'yı özlemiyorum. Burada yaşamaktan mutluyum. Beni unutun, ölmüş sayın. Bu herkes için daha iyi. Paiman'ın tahtına ve tacına el koyacak değilim. Benim tek isteğim hayatımı yaşamak."
"Bu teklif sadece bugünlük için geçerli değil. Belki yıllar sonra düşüncelerin değişir yine geri dönebilirsin. Abimiz bunu bilmeni istedi."
"Onun ne istediği umurumda değil. Önemli olan benim ne istiyor olduğum. Hadi, başka konulardan konuşalım. Sonra dinlenirsiniz. Size Reme'yi tanıtmaktan gurur duyacağım." dedim.
Bir süre konuştuktan sonra hizmetçilerin hazırladığı misafir odalarına geçmişlerdi. Ben de kendi odama geçmiştim. Paiman hala peşimdeydi. Benimle oynamak istiyordu. Beni göndermek için çabalamıştı. Tahtı istiyor, saray içinde isyan çıkaracak demişti ve babam inanmıştı. Sonra olanlar olmuştu. Saraydan gönderilmiştim veya bana göre kaçmıştım. Gitmeden önce de babam yüzümü çizmişti. Beni bir gün olsun bile sevmemişti. Saçlarımı okşamamıştı, sesinden bana masal anlattığını hatırlamıyordum. Tamam, sert bir baba duruşu diyerek görmezlikten gelebilirdim. Fakat paranoyaktı. Bu paranoyaklığı affedemezdim. Bu paranoyaklık affedilir gibi değildi.
Üstümdeki gömleği çıkardım ve saçlarımı açıp, yatağa uzandım. Saevthas'ı düşünmeyecektim, Khahra'yı arkamda bırakmıştım. Ben kendi yolumda yürüyordum, onlar kendi yollarında yürüyorlardı. Şimdi buradaki yaşamıma odaklanacaktım. Khahra'daki insanlar birbirini yeseler bile umursamayacaktım. Kendi hayatımı yaşamak istiyordum. Kendi hayatım adına da bir şeyler istiyor iken Khahra'yı karıştırmayacaktım. Kendi hayatım için bir şeyler istemek. Bu düşünce ne kadar güzeldi. Düşündükçe içimi anlamsız bir mutluluk kaplıyordu. Hayatta bencil olmak bu muydu? Bencillik mutluluk getirebiliyormuş demek ki. Bunu bu yaşımda öğreniyordum.
Sabah keyifli uyanmıştım. Kıyafetlerimi giymiştim, koyu kestane rengindeki saçlarımı iki yandan kendim örmüştüm. Saçlarımın uzunluğunu seviyordum. Sürmemi gözlerime çektikten sonra aşağıya ıslık çalarak indim. Kahvaltı her zamanki gibi evimin arka bahçesine hazırlanıyordu. Arka bahçedeki masaya baktığımda Tamerin'i gördüm. Gündelikçi olarak ara ara burada çalışıyordu. Cupuerlerin evi yerine burayı tercih etmesinden memnundum. Soluk mavi bir elbise giymişti. Siyah saçları toplanmıştı. Benim onu izlediğimin farkında bile değildi. Arkasına döndüğünde beni görmüştü. Şaşkın ve utangaç bir tebessüm yüzündeydi. Ona doğru yaklaştım. Yüzüne düşen minik bir bukleyi düzeltmiştim.
"İyileştin mi?" dedim.
Tamerin "Yaram hala acıyor ama çalışmama engel olamaz. Babamın yanında çalışmak yerine burada çalışmak daha iyi geliyor."
Alaycı bir şekilde "Cupuerlerin evinde de olabilirdin." dedim.
Gülümseyerek "Belki de bu ev beni daha rahat hissettiriyordur. Orada geriliyorum ama burada çok rahatım." dedi. Ona doğru birkaç adım attım. Aramızdaki mesafe kapanmıştı. Koyu gözleri üzerimdeydi. Önceki gibi heyecanlı değildi. Gayet kontrollüydü ama gözlerinin ışıltısı bambaşkaydı."Burada sonsuza dek çalışırım. Asla şikayet etmem."
"Acaba burada yatılı mı çalışsan, Tamerin? Bence senin için bir yer vardır."
"Ailem asla izin vermez. Onların hiç kalplerini kazanmayı denemedin. Bunu onlara desem Saevthas'a cariye mi olacaksın derler."
"Senin ne istediğin daha önemli. Aileni neden düşünüyorsun?"
"Onlardan kopmak istesem bile onlara karşı sorumluluğum var. En azından kız kardeşim Nuscha benim sorumluluğumda. Onu o evde tek başına bırakmak korkunç olur."
"Seni düşünen bu kalbi bil." diye fısıldadım. Gözleri iri iri olmuştu. Ne demek istediğimi çok iyi anlamıştı ama anlamamazlık şimdilik iyiydi. Belki durumu toparlamam gerekliydi."Ailenden zarar görmeni istemiyorum."
"Ailem bana zarar veremez, bedenim yaralansa bile ruhum taşlaştı. Benim için endişelenmene gerek yok. Bana zarar verebilecek tek bir kişi var ve o da beni benden daha çok düşünen birisi. Kalbiyle beni düşünen kişi." dedi.
Öksürük sesini duyunca arkamı döndüm. Kız kardeşim Parisa merakla bana ve Tamerin'e bakıyordu. Tamerin Parisa karşısında başını eğmiş, yanımdan ayrılmıştı. Parisa ise alaycı bakışlarla yanıma gelmişti. Parisa "Sanırım birileri için neden Reme bu kadar anlamlı, anlamış olduk. Bir hizmetçi kız için mi bu şehirde kalacaksın? Sana inanamıyorum."
"Parisa, lütfen bu konuda yorum yapma. Seni aşan bir konu." dedim.
"Kız kardeşinim, senin iyiliğini düşünüyorum. Sence o kızdan sana fayda var mı? Bir hizmetçi kızla aşk yaşadığın duyulursa Khahra'daki herkes sana gülmez mi?"
"Neden gülsün? Ben bir cariyenin oğluyum, babamdan gelen asil bir kanım var. Annem ise sarayda bir hizmetçiydi."
"Lussamuslu kız sana yarardan çok zarar getirir." dedi. Ona sertçe bakınca başını eğmişti, susmuştu. Daha fazla bu konu hakkında konuşmaması gerektiğini anlamıştı.
Farzad geldiğinde ise Parisa Tamerin'den bahsetmemişti. Başka konulardan konuşmuştuk. Burası ve Khahra'daki kültür farkının belirginliğiydi. Buradaki sınıf farkı aşırı belirgindi. Köleler, azatlıklar ve efendiler. Bu durumun getirdiği eşitsizlik kardeşlerimi rahatsız etmişe benziyordu. Ben ise alışmıştım. Bu düzen kolay kolay bozulmazdı. Bozulması için köleler ve azatlıklar seslerini çıkarması gerekiyordu. Onlar ise baskı sonucu seslerini çıkaramıyorlardı, her şeye boyun eğiyorlardı. Bu derin sessizliğin bir gün patlayacağını hissediyordum. Hiçbir şey sonsuza dek susamazdı. Ölü olmadığı müddetçe. Azatlıklar ve köleler yaşıyordu. Seslerini yükselttikleri zaman efendilerin ne yapacağını merak ediyordum.
Kahvaltıdan sonra kardeşlerimle kısa bir Reme gezisi için evden ayrılmıştık. Burada kalıyorlarsa onlara şehrimi tanıtmam gerekiyordu. Khahra gibi değildi, baharat kokulu sokakları yoktu ama Reme'nin de kendine özgü güzelliği vardı. Mesela ipek kumaşlar pazarına Parisa bayılmıştı. Buradaki her kumaşı almak istemişti ve cömert bir şekilde istediği her şeyi ona almıştım. Eh, birilerine hediyeler vermek hoşuma gidiyordu. Cömert olmayı seviyordum. Farzad'ı mutlu edebilmek zordu. O kolay kolay bir şey beğenmiyordu. En sonunda güzel bir kılıcı ona hediye edebilmiştim. Bunu beğenmişti. Keşke yanımda uzun süreli kalabilselerdi. Kardeşlerimi seviyordum. Öz veya üvey benim kanımdılar. Sevmediğim tek kişi Paiman idi. Hoş, veliaht seçilmeden önce aramız çok iyiydi. Öz kardeşimsin diyordu ama taht için seçilince beni en büyük rakibi olarak görmüştü. Benim taht istemediğimi bilmesine rağmen annesinin dolduruşu onu etkilemişti. Zamanı geriye alabilseydim onunla yakın olmazdım. Böylece canım acımazdı. İnsan sevdiği birisi tarafından ihanete uğradığı zaman canı çok fazla acıyordu.
Eve geri geldiğimizde Abrek'i gördüm. Salonda oturmuştu, şerbet içiyordu. Tamerin ise yanındaydı. O bir şeyler anlatırken Tamerin dinliyordu. Abrek dediğim zaman kafasını çevirmiş, bana gülümseyerek bakmıştı. Genelev maceramızdan beri benimle görüşmüyordu, bana kızıyordu. Pişman değildim. Venira'nın planı bana da doğru gelmişti. Hatta başarılı olacağına inanmıştım çünkü Abrek o kızla odaya gitmişti. Başarılı olmadığı zaman bir parça üzülmüştüm. Eh, yapacak bir şey yoktu. Abrek ayağa kalkmıştı, karşıma geçmişti. Gülümseyerek bana sarılmıştı.
Abrek coşkulu bir sesle "Kaveh, özür dilerim!" dedi. Şaşırmıştım. Gerçekten şaşırmıştım.
"Özür dilemesi gereken kişi ben değil miydim?" dedim.
"Hayır, değilsin. Aramızda tatsız bir olay geçti, farkındayım. Sana kızdım ama haksızdım. Sen benim iyiliğimi istedin, benimle eğlenmek için çabaladın."
"Geçmiş geçmişte kaldı, sevgili dostum. Yaşananları arkamızda bırakıp yolumuza devam etmemiz gerekli." dedim. Abrek kardeşlerime merakla bakmıştı."Ah, seni misafirlerimle tanıştırmadım. Farzad ve Parisa. Kardeşlerim ve beni ziyaret etmek istemişler."
Abrek ikisiyle tokalaşmıştı."Tanıştığımıza memnun oldum, ben Lussamus Prensi Abrek'lus Cupuer. "
Farzad "Sizinle tanışmak büyük bir onur, Prens Abrek."
Parisa "İsminizi ve hikayenizi Khahra'da çok duyduk. Sonunda tanıştığımız için çok mutluyum. Babanızın kahramanlığına hayranım."
Abrek gülümseyerek "Bunu sizden duymak benim için ayrı bir şeref oldu." dedi.
"Abi, ben çok yoruldum. Odama çekilmek için izin istiyorum. Nasıl olsa birkaç gün daha buradayız. Prens Abrek ile konuşacak vaktimiz var."
"Sorun değil." dedim. Parisa ve Farzad odasına çıkmışlardı.
Koltuğa oturduğum zaman Tamerin ayağa kalkmıştı. Saygıyla başını eğmişti ama gergin duruyordu. Ellerini sıkıyordu. Abrek ise onu izliyordu. Onu izlemekten büyük bir zevk aldığı kesindi. Bakışlarındaki hayranlık büyüktü. En güzeli Tamerin'i bu gerginlikten kurtarmak olacaktı."Tamerin, mutfağa dönebilirsin. Yapacak birçok iş var iken burada durman hoş olmaz. Sayyera kızacak." dedim.
Abrek "Neden gitsin ki? Ben onu almaya gelmiştim. Babası burada olduğunu söyledi ve onu senin sıkıcı işlerinden kurtarmaya geldim."
"Kahraman prens olmak istiyorsun ama Tamerin kendi isteğiyle çalışıyor." dedim.
"Bundan emin miyiz? Ona sormaya ne dersin? Bence benimle gelmek isteyecektir." dedi. Tamerin'e bakmıştı."Tamerin, benimle gelecek misin? Yoksa bu suratsızın evinde çalışacak mısın?"
Tamerin "Benim burada çalışmam daha doğru. Tembellik edemem." dedi. Abrek şaşkınlığını gülümsemesinin altına saklamıştı.
"Beni şaşırttın. Benimle gelmek istediğini düşünmüştüm."
"Bence şaşıracak bir şey yok. İzninle gitmem lazım. Mutfak aksamamalı." dedi. Başını eğdikten sonra yanımızdan ayrılmıştı.
Abrek sinirlenmişe benziyordu. Siniri Tamerin'in yanıtı değildi, istediğinin olmamasıydı. Ona göre bu hayatta hep onun istekleri olurdu, herkes bu istekleri yapmak zorundaydı. Hayır denilmesini kabullenmeliydi."Herkesin kendisine özgü düşünceleri vardır, Abrek. Kimse kimsenin her dediğini yapmak zorunda değil." dedim.
Abrek "Onun aklını karıştırdın, değil mi? Zehirledin! Yoksa neden bu evde çalışmak istesin ki? Sen benim kadar önemli değilsin."
"Kibrine hayranım, dostum. İnsanların aklından geçeni biliyorsan Vali Drant'a dikkat et. Büyücü olarak seni yakabilir."
Abrek ayağa kalkmıştı. Soğukça bana bakıyordu."Tamerin'e karşı dikkatli ol. Eğer onu üzersen senin canını yakarım."
"Ben onun canını yakmam, bundan asla kuşkun olmasın." dedim.
Abrek bir şey demeden yanımdan ayrılmıştı. Ben ise derin bir nefes aldım. Gerçekten kendimi bıkkın hissediyordum. Abrek beni Tamerin konusunda yoruyordu. Her şeyi, her hareketi, her lafı kendisine yormayı nasıl başarıyordu, anlamıyordum.Kendisini aşırı beğenen yapısından kaynaklı olmalıydı. Bu bencillik de oradan geliyordu. Tamerin'in hisleri onda değildi, hayır değildi. Buna inanmıyordum. Onda olsaydı şu an giderdi onunla. Abrek her şeyi kendisine yoruyordu. Bu konuda Tamerin birazcık hatalıydı. Abrek'in nazik ilgisine karşı duvarlarını örmesi gerekiyordu. Hoş, Abrek iyi bir avcıydı. İnsanları uysal ve nazik yüzüyle etkilerdi. Bu tatlı yüzden, nazik kalpten kimse kötülük beklemezdi. Oysa Abrek'in içi bambaşka bir dünyaydı.
Salondan ayrılmıştım, yatak odama soğuk şerbet istemiştim. Odama şerbeti güler yüzüyle Tamerin getirmişti. Burada kal dediğimde kalmıştı. Bunu bekliyor olmalıydı. İkimiz pencerenin önündeki koltuğa oturduk. Şerbetimi o doldurmuş, bana sunmuştu. Merakla bana bakıyordu.
Tamerin "Bir sorun mu var?"
"Bir sorunun olup olmadığını bilemiyorum, buna karışmak haddim mi kendimi de sorguluyorum ama kendimi tutamayacağım." dedim.
"Ne oldu?"
"Abrek'e olan davranışlarına dikkat etmeni istiyorum. O senin yakınlığını başka yorumluyor. Onun sana âşık olduğunu düşünüyor, inanabiliyor musun?"
Dudaklarını birbirine bastırmıştı. Yoksa o da Abrek'den mi hoşlanıyordu? Yok artık! O zaman bana neden yakındı?"Bunun farkındayım, bir hata yaptım ama geri toparlayamıyorum. Çünkü Abrek'in nezaketi karşısında savunmasızım. Bu nezaketi ilk defa yaşıyorum. Nasıl kendimi savunurum, bilemiyorum. Ona karşı hislerim yok, sadece arkadaşım. Bunu vurguluyorum ama anlamıyor. Uzak durursam onu inciteceğim ve bunu istemiyorum."
"Bunu yapmazsan her şey kontrolünden çıkacak. Abrek dışarıdan harika birisidir. Neşeli, uysal, nazik ama içinde korkunç bir canavar uyuyor."
"Beni bu canavara karşı uyardığın için teşekkür ederim. Kendimi korumaya çabalıyorum, mesafe koymak istiyorum ama ne kadar başarılı olurum belirsiz. Abrek çevremde, ailem onun çevremde olmasını istiyor. Yine kimse beni umursamıyor, yine ne istediğim önemsiz."
"Ben önemsiyorum, Tamerin. Senin Abrek'e dair isteğin onun tatlı arkadaşlığı ama o senden aşk istiyor."
"Ona bu aşkı veremem, bu olmaz. Dediğin gibi davranışlarıma dikkat edeceğim, mesafe koyacağım. Bu uyarın için teşekkür ederim."
"Seni uyarmak istiyordum." diye mırıldandım.
"Abrek'e dikkat etmem gerektiğini ne zaman anladım, biliyor musun? Senin hakkında bana yalan söylediği zaman. O genelev macerasını anlattı, kendisini aşırı masum gösterir iken seni Gazap Tanrısı'nın bile kızdıracak kadar edepsiz gösterdi. O an tehlikeli olduğuna karar verdim."
"Beni kötü göstermek için elinden gelen her fırsatı kullanacak, bu çok açık. Oysa kendisi dansçı kızı sen sanıp odaya götürdü. Aralarında bir şey geçmeden de odadan çıktı. Komik, gerçekten komik."
"Ben sana güveniyorum. Abrek'den daha çok güveniyorum, sen onun anlattığı gibi değilsin. Sen farklısın, Kaveh. Çok farklısın. Tarif edemiyorum çünkü hiçbir kelime bunu anlatamıyor. Seninle ben daha önce tanıştık. Bu hayatta karşılaşmamıza neden oldu. Artık buna çok inanıyorum."
Gülümseyerek "Acaba ilk tanıştığımızda ne konuştuk? Bunu merak ediyorum ama ruhların alemine girmemiz mümkün değil." dedim.
"Bilmem." diye mırıldandı. Kadehi koltuğun yanındaki sehpaya bırakmıştım. Elini tuttuğum zaman geri çekmedi. Tatlı sıcaklığı bana geçerken içimde ayrı bir heyecan oluşmuştu. Minik elini yavaşça öptüm. O ise gözlerini kapatmıştı."Sıcaklığını hissetmek çok güzel!" diye fısıldadı.
Ona yaklaşmıştım. Aramızda hiçbir mesafe yoktu.Elini tutuyordum."Seni yanımda tutabilmem için seni daha ne kadar tanımam gerekli?"
"Beni tanıman zor değil. Aynaya her baktığında beni görüyorsun. Kendini tanıdıkça beni tanımış oluyorsun."
"Sen de aynaya her baktığında beni görüyor musun?"
"Sadece aynaya baktığım zaman görmüyorum, gözlerimi kapattığı her an karşımdasın." dedi ve gülümsedi. Sonra başını bana çevirmişti. Gözleri gözlerimdeydi."Kimse buna karışamaz. Bunu kendim için istiyorum."
"İsteklerimiz çevremizdekilere zarar verebilir. Bunu biliyor musun? Abrek mesela bunda çok zarar görecek. Umursamamak istiyorum ama olmuyor. Fakat senden de vazgeçmek mümkün değil."
"Zamana bırakalım belki Abrek'e mesafe koymam etkili olur. Ona yakın oldukça yanlış hayaller kuruyor. Canı acımamalı. Bunu hakketmiyor."
"Evet, doğru söylüyorsun." diye mırıldandım.
Tamerin ayağa kalkmıştı."Artık gitmem gerek." dedi ve odadan çıktı.
Gözlerimi kapattım. Abrek'e Tamerin konusunda kızsam bile onun üzülmesini istemiyordum.Kendim için bir şey istiyordum ve karşımda engel vardı. Abrek için Tamerin'den vazgeçmek istemiyordum. Karmakarışık bir duruma sürükleniyordum. Esthere'nin ihanet dediği şey bu muydu? İhanet mi edecektim? Kendimden tiksinmeme neden olurdu ama hissettiğim duygular tohum iken bu kadar güçlü ise çiçek açtığı zaman nasıl olurdu, bilemiyordum. Bu duygulardan vazgeçmek istemiyordum. O zaman her şeyine katlanmayı bilecektim. İhanet mi edecektim? İtirazım olmamalıydı. Dosta ihanet etmeyi bile bile bu hisleri büyütecektim. Bu hisler karşısında zayıftım, çaresizdim. Bu zayıflıkla dostuma ihanet etme riskini üstleniyordum. Bir gün bile olsa bu aşkı yaşamak istiyordum. Kalbim bunu arzu ederken aklım bana dur diyordu. Çaresizlik bu muydu? Zihnim karmakarışıktı.
Kardeşlerime odaklanmak, onları burada misafir etmek karışık zihnime iyi gelmişti. Remeli insanlar onları tanımak istiyordu, bunun için tuhaf bir yarış vardı. Sonuçta kendimi Reme'ye kabul ettirmiştim. Burada belli bir saygınlığım vardı. Remelilerin merak ettiği gibi Cupuerler de merak etmişti. Nesenni hemen bir akşam yemeği daveti düzenlemişti, onları tanımıştı. Anlaşmışlardı. Kardeşlerim burayı o kadar ilgi çekici bulmasalar da ilgi görmek hoşlarına gitmişti. Khahra sınırları içinde önemsiz bir prens ve prenseslerdi. Burada ise saygı duyuluyorlardı. Bu saygı yüzünden yanımda biraz daha kalacaklardı.
Şu an ise karşımdaki küçük sarı canavarla dövüşüyordum. Saçlarını toplamıştı, elinde tahta kılıcı vardı. Mavi gözleri ise kararlıydı. Venira beni yenmek istiyordu. Ben ise yenilmeyecektim. Elimde iki kılıçla karşısındaydım. Sert bir darbeyle saldırmıştı ama kendimi kılıçlarımla korumuştum. Onu ittirince daha çok öfkelenmişti. Öfkelenmesi daha çok işime geliyordu. Çünkü öfkelenince mantıklı kararlar alabilen birisi değildi. Bu dövüşüne de hep yansırdı. Kılıcıyla saldırdığı an kaçınmıştım, kendimi ondan uzak tutmuştum. Yorulmasını istiyordum ve yoruluyordu. Yoruldukça öfkesi artıyordu. Sonunda ise onu yenecek hamleyi yapmıştım ve sırtüstü düşmesini sağlamıştım. Kılıcı almaması için koluna hafifçe basıyordum.
"Pes mi?" dedim.
Venira sinirle "Pes! Beni yendin, tebrik ederim." dedi. Güldüm. Ayağmı kolundan çekmiştim.
Toprak zemine oturur pozisyona geçmişti. Ben de elimdeki kılıçları attıktan sonra yanına oturmuştum."Sabretmeyi öğrensen ve öfkeni kontrol etsen çok başarılı olacaksın. Fakat öfkenle hareket etmeyi seviyorsun."
"Öfkemi kontrol etmeyi öğreneceğim. Gerçek hayatta da öfkemi kontrol edemiyorum ve planladığım her şey bozuluyor." dedi ve ellerine baktı.
"İyi bir dövüşçüsün. Saevthas'da olsaydın direk orduya alınırdın, asla senin gibi yetenekli bir askeri kaçırmazlardı."
Koluma sertçe gülerek vurmuştu."Dalga geçiyorsun! Hala kendimi geliştirmem gerek, savunma kısmında zayıfım."
"Gerçeği diyorum. Venira tanıdığım birçok insandan daha iyi dövüşüyorsun. Savunmada zayıf olma nedenin öfkeni ve hırsını kontrol edememen, onların seni kontrol etmesine izin vermen."
"Uyarılarını dikkate alacağım. Sen de çok iyi bir dövüşçüsün."
"Saevthas'da iken eğitimimi daha çok askeri alanda aldım diyelim. Abim Paiman daha çok siyasetle ilgilenirken ben askerlikle ilgileniyordum. Hayalimiz bambaşkaydı. Ben veliaht olursam o politika için danışmanım olacaktı, eğer o veliaht olursa ben ordularını yönetecektim."
"Fakat her şey bambaşka oldu." diye mırıldandı.
"Bambaşka oldu ve iyiki böyle olmuş. Kim düşmanım kim dostum öğrendim. Kendi hayatımı kurdum, Venira. Bu en önemli kazancım. Bir insan kendi hayatını kurmak dışında bu hayattan ne ister?"
"Bu soru çok karmaşık bir soru. Kimi zaman kendi hayatını kurmak insana yeterli gelmez, başka şeylerin peşine düşer."
"Mesela intikam."
"İntikam, bir hayatı kurmaktan daha önemli geliyor. Örneğin senin yaşadıkların. Eğer abin sana ihanet etmeseydi başarılı bir komutan olabilecektin ama abin sana ihanet etti."
"Elime fırsat geçerse intikam alırım ama bunun için uğraşmak istemiyorum. Herkes için iyisi bu. Bunu neden bozayım?"
"Çok safsın. Kız kardeşin anlattı. Paiman seni çağırıyormuş ama sen hayır diyorsun. Güzel bir intikam fırsatını kaçırıyorsun."
"Buradaki hayatım daha kıymetli." dedim. Uzaktan baktığımda Abrek'in Tamerin'in ablasıyla konuştuğunu görmüştüm. Konunun ne olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Venira kardeşine bakarak "Keşke senin gibi hayatın kıymetini bilenler olsa. Baksana, kimbilir ne söylüyor." dedi.
"Sence ne söylüyor?"
"Ne söyleyecek? Tamerin hakkında yalanlar. O kız kardeşimi zerre sevmiyor. Bunu Abrek'e söyledim ama inanmadı. Kız bu sıralar ona mesafeli, galiba inanacak dedim ama bu çıyan izin vermiyor. Abrek'i dolduruyor."
"Tamerin ve Abrek, görüşmüyor mu?"
"Tamerin mesafe koymuş, ikimizin yanyana görülmesi uygun değil demiş ama Abrek anlamamakta ısrarcı. Başkasıyla görüştüğünden şüpheleniyor. Ruhsane'yi bu yüzden sıkıştırıyor."
"Abrek Tamerin'e karşı takıntılı. Sağlıklı düşünemiyor, sağlıklı kararlar alamıyor. Belki bu mesafe her şeyi çözer."
"Keşke Abrek senin gibi olsaydı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu görseydi. O kız, uğursuz. Abrek neden ısrarla onu hayatında tutmaya çabalıyor? Bunu anlamıyorum."
"Abrek benim gibi olmasın." diye mırıldandım. Aklıma gelen düşünceler beni sıkıştırmıştı. Venira hiçbir şeyi bilmiyordu. Bilseydi bana da çok kızardı."Yoksa düşüncelerimle baş edemez."
"Kaveh, sen en doğrusunu her daim bilirsin. Kendini neden küçümsüyorsun? Tamerin'in nasıl bir bela olduğunu biliyorsun, uzak duruyorsun. Abrek'in baktığı gibi bakmıyorsun."
"Venira bu konuyu konuşmak gereksiz. Benim gitmem lazım, bu akşam Vali Drant'ın yemeğine katılmam gerekli. Yıkanmam, hazırlanmam gerek."
"Sözlerim seni utandırıyor, hep böylesin. En ufak bir övgü seni utandırır. Fakat ben gerçeği söylüyorum. Abrek senin gibi olsaydı, şu an Omae'deki sarayımızdaydık." dedi ve ikimizde ayağa kalktık.
"Kimse göründüğü gibi değildir, ben düşündüğün gibi kusursuz bir adam değilim."
"En azından azatlık ve yalancı bir kıza âşık olacak kadar saf değilsin. Kendine yakışacak insanı biliyorsun, bu önemli." dedi ve derin bir nefes aldım. Venira hiçbir şey bilmiyordu ve ona gerçekleri anlatamamak beni yoruyordu.
Gitmem lazım dedikten sonra gitmiştim. Venira gerçekleri bilseydi bana da çok kızardı. Onun gözündeki ben tamamen kırılırdım, Abrek'den bir farkım olmazdı. Oysa Venira'nın bilmediği bir şey vardı. Kalp, sınıf bilmezdi. Azatlık, köle veya efendi. Hiçbir şey umurunda olmazdı. Kalp denilen şey birisine tutuldu mu, her şey anlamını yitirirdi. Venira'nın bunu anlaması için gerçekten âşık olması lazımdı. O zaman beni anlardı, kardeşini anlardı. Bir yalancıya kalbini vermek ne demek görürdü.
Eve geri döndüğümde hızla banyoya girmiştim. Sonra Vali'nin yemeği için hazırlanmıştım. Yemek oldukça keyifliydi. Vali Drant, cömert bir adamdı. Asla kendisini ezdirmiyordu. Benim onu karşıladığım gibi beni karşılıyordu. Bunu seviyordum. Kardeşlerime ise burada kalmalarını teklif etmişti. Onlar bu nazik teklife hayır demişti. Onların evi Khahra'ydı. Drant ise bu konuyu daha fazla üstelememişti. Bence de burada kalmamaları daha iyiydi. Abim Paiman'ın dikkatini çekmemek önemliydi. Farzad ve Parisa burada kalırsa benimle uğraşırdı, beni huzursuz ederdi. Huzursuz etmek için Tamerin'i bile kullanırdı. Kurnazdı. Çok kurnazdı. Akıllı hamleler yapmam gerekiyordu. Yaşamak istiyorsam Paiman'dan hep bir adım önde olmak zorundaydım.
Gece geç vakitte eve dönmüştük. Yatağa kendimi bıraktığım gibi uyuyakalmıştım. Sabah ise neşeli uyanmıştım. Tamerin'i görmek istemiştim ama bugün eve gelen hizmetçi kızlar arasında yoktu. Öğleden sonra köle dövüşüne gittiğim zamanda görememiştim. Onu merak ediyordum ama evine gidemezdim. Ondan haber almanın başka yolunu bulacaktım. Kimse bunu bilmeyecekti, anlamayacaktı. İçimde büyüyen bir aşkı korumak istiyordum. Nasıl olacağını bilmiyordum. Bir yandan Abrek'i de düşünüyordum. Ona her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatsam ne olurdu? Tüm bu sorunlardan kurtulur muyduk? Sanmıyordum. Asla kurtulmazdık. Çünkü Abrek takıntılıydı. Tamerin'e takılmıştı, kopamıyordu. Gerçekleri bile kabullenmezdi, beni düşman olarak görürdü.
Akşam bitki çayımı içer iken Abrek evime gelmişti. Oldukça moralsiz gözüküyordu, kendinde değildi. Berbat görünüyordu. Yanıma oturmuştu. Bu kadar bitik görünmesinin nedenini merak etmiştim.Bana bir şey demeden hizmetçi kızdan kendisine şarap getirmesini istemişti. Kendisine bir kadeh doldurmuş, içmişti. İkinci kadehini de hızla içerken onu durdurmuştum.
"Abrek neyin var?" dedim.
Abrek "Ben iyi değilim, Kaveh. Gerçekten iyi değilim ve beni dinleyecek kimsem yok! Bir tek sen varsın ve ben senin yanına geldim."
"Dinliyorum, anlat. Yalnız değilsin."
"Tamerin birkaç gündür yüzüme bakmıyor. Onu incitecek ne yaptığımı sorguluyorum ve bulamıyorum."
"Bir şey olduğu yoktur."
"Var. Onu incitmedim, ona iyi davrandım ve karşılığı bu muydu? Onu aşkımla şımartmak istedim, Kaveh. Bunun dışında başka bir şey istemedim ve şimdi yüzünü görmüyorum. Rüyalarımda da beni terk etti. Delireceğim!"
Gerçekten berbat durumdaydı. Kendimden daha çok ona üzülmeye başlamıştı."Kendini bu kadar çabuk yıkma. Demek ki sana karşı bir şey hissetmiyordu, mesafe koymak istedi." dedim. Gerçeği de demem lazımdı. Bir umut bunu anlardı."Onu anlamalısın."
Kafasını iki yana salladı."Hayır, hayır. Dediğin yalan, gerçekten yalan. Buna kendin inanıyor musun?"
"İnanıyorum."
"Ben inanmıyorum, Tamerin beni seviyor. Onunla ilgilenmemden hoşlanıyor ama şimdi bu mesefenin nedeni ne?"
"Gerçeği sana söyledim." diye mırıldandım. O ise kadehi başına dikmişti. Dediklerime inanmak istemiyordu.
"Yalancısın, benim üzülmemem içni bunları diyorsun ama dostum gerçek ortada. Tamerin benim kaderim ve kaderimin peşinden gideceğim. O istediği kadar uzak dursun. Rüyamda gördüm, biz onunla evliydik."
"Zamanla toparlayacaksın, her şey geçecek. Rüyalarımızda gördüğümüz her şeyi yaşayamayız. Hayat buna izin vermez."
"Derdimi dinlediğin için teşekkür ederim, saçma önerilerin olsa da dinledin. Sen çok iyi bir dostsun. Sadık ve güvenilir. Bana asla ihanet etmeyen birisi. Lütfen, benimle şarap iç."
"Elbette içerim." dedim. Sonra ben de kendime bir kadeh şarap doldurmuş, içmiştim. Abrek ile bütün gece şarap içmiştik.
Sabah ise korkunç bir baş ağrısı ile uyanmıştım. Koltukta sızıp kalmıştım. Abrek ise yoktu. Sabaha karşı uyanmış ve gitmişti. Önümüzde iki şişe şarap vardı. Hem içmiş, hem konuşmuştuk. Tanrım, ne geceydi ama! Abrek'in kederini dağıttığım için mutlu olmuştum ama onun üzüntüsünü içimde hissetmek beni yakmıştı. Onun için istediğim mutluluğu kendim içinde istiyordum ve hala bu konu karmaşık bir halde karşımdaydı. Çözülürdü elbette ama ne zaman çözülecekti, bunu bilmiyordum. Fırtına Tanrısı beni sınıyor olmalıydı yoksa bu kadar zorlanmazdım, karmaşık bir duruma düşmezdim. İhanet mi ediyordum, doğru olanı mı yapıyordum bilmiyordum. Bildiğim tek şey kendim için bir parça mutluluk istediğimdi. Bu istek karşısında çaresiz kalmak beni yoruyordu. Ya kendime karşı yabancılaşacaktım ya da ben aynı ben olarak kalacaktım. Gazap Tanrısı yolumu aydınlatsındı.
❈
❈
❈Kaveh, abisi Paiman'ın teklifini kabul etmemekle doğru olanı mı yaptı? Farzad ve Parisa sizce nasıllar? Saevthas'da yaşadıkları için düşünceniz nedir?
❈Venira'ya gerçeği söylememesi doğru mu? Söyleseydi Venira onu anlar mıydı?
❈Kaveh'in Tamerin'i Abrek konusunda uyarması için düşüncenz nedir? Sizce bu doğru muydu?
❈Sizce Kaveh ve Tamerin, Abrek'e ihanet mi ediyor? İleride ona karşı ihanet ederler mi?
Bir dahaki bölüm Bartan olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top