1.30 Sinsi Adımlar❈
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 14.02.2021 (23:56)
Bölüm Şarkısı: Three Days Grace - Take Me Under
İyi Okumalar!
❈
Saevthas Krallığı - Khahra
Kaveh
Gün batımını izlerken elimdeki şerbeti yudumluyordum. Güneşin kızıllığı Khahra'yı bambaşka bir şehre döndürüyordu, bu dünyaya ait olmayan bir şehre. Saevthas'ın büyüsünü yansıtıyordu. Burayı özlemiştim. Doğduğum toprakları, benim insanlarımın olduğu yerdi. Fakat evim gibi hissetmiyordum. Reme öncesi evim gibi gördüğüm şehir şimdi bana yabancı bir yerdi. Saevthaslı bir gezgine göre insanın gerçek evi kalbini bıraktığı yerdi. Benim evim Lussamus olmuştu, burada ise bir yabancıydım. Evime geri dönüp dönmeyeceğim belirsizdi. Yaşaması için onu bırakmam gerekmişti. Bir yanım buna sinirleniyordu, buna neden olanları yakıp yıkmak istiyordu. Diğer yanım ise sabret diyordu. Sabretmeliydim ve daha güzel şeyler beni bulsundu. Belki de boşuna umutlanıyordum. Lussamus'da yaşanan her şey geride kalmıştı.
Buraya ilk geldiğimde beni iyi karşılamışlardı. Şaşırtıcıydı. Bir tek babam soğuktu ama onu da dert etmiyordum. Hala abimin etkisinde olduğu için şaşırmıyordum. Abimin kuklası olmuştu. En azından burada yaşamama izin vardı. Sarayda kalabilirdim. Annem ve kız kardeşimin yanında olabilirdim. Fakat sarayda kalmak beni rahatsız ediyordu. Sürekli izlenildiğim hissine kapılıyordum. Bir an evvel kendime yeni bir yer bulmalıydım. Babama dediğimde rahatsız olacağını düşünmüyordum. Memnun bile olurdu, beni görmek ona işkence gibiydi. En sevmediğini oğlunu göndermekten memnun olurdu. Abim belki itiraz ederdi. Beni kontrol edebilmeyi istiyordu. Onun kafesinden çıkmak istemem onu rahatsız edecekti.
Abi sesini duyunca arkamı döndüm. Kardeşim Esteri güneşi bile kıskandıracak gülümsemesi ile bana bakıyordu. İpek, krem rengi bir elbise giymişti. Etek kısmında minik altın renginde parıltılar bulunuyordu. Belinde kalın bir altın kemeri bir yılanı anımsatıyordu. Saevthas'ın sembolünü kullanabilirdi. Kestane rengi saçları dağınık bir topuzla toplanırken altın küpeleri uzundu. İri gözleri sürmeliydi ve gamzeli gülüşü benimleydi. Yanıma geldi, ona sarıldım. En azından onların güvenliğini sağlamak burada olan mutsuzluğumu bir nebze dindiriyordu.
Esteri "Buraya geldiğinden beri çok mutsuzsun, abi. Bu beni ve annemi çok üzüyor. Bedenin burada ama ruhun bambaşka yerde."
"Mutsuz olduğumu kim söyledi? Sizin yanınızdayım, siz iyisiniz. Mutlu olmama yeterli olacak şeyler." dedim. Beraber balkonumdaki küçük divana oturduk. Şerbet ister misin dediğim zaman hayır dedi.
"Değişmişsin, eski abimi özlememe neden oluyorsun. Eskiden daha eğlenceliydin, beni güldürürdün. Şimdi ise daha olgun ve düşünceli bir adam gelmiş. Gözlerinde ise derin bir keder saklı."
"Kolay şeyler yaşamadım, kardeşim. Hangi evladın yüzü babası taradından çizilir? Aynaya her baktığımda o geceyi anımsıyorum."
"Daha farklı bir şeylerin olduğunu da düşünüyorum. Sadece babamız seni bu kadar sarsmış olamaz. Lussamus'daki hayatını sır gibi saklıyorsun. Mektuplarına göre biliyoruz. Cupuer hanedanıyla yakınmışsın ama gerisi yok. Dijan olmasa Reme'de nasıl bir hayat yaşıyorsun hiç bilmeyeceğiz. Cupuerlerle olan samimiyetinle beraber onun dikkatini çeken diğer şey Prens Abrek'in eşi Domina Tamerin olmuş."
Kaşlarımı çatmıştım. Dijan oradaki her şeyimi bu kadar çok açığa dökmemeliydi. Çok can sıkıcıydı."Tamerin ile önceden tanışıyordum ve ara ara evime temizlik amacıyla gelirdi."
"Dijan'ın dikkatini çekmiş, ben bilmiyorum. Farklı gelmiş."
"Dijan'ı ilgilendiren bir konu değil. Tamerin, benim arkadaşım. En yakın arkadaşımın eşi."
"Kızma canım, niye kızıyorsun? Sadece Dijan Tamerin ve Cupuer Prenseslerine olan davranışlarını gözlemlemiş."
"Dijan'ın boyu kısa ama aklı her şeye çalışıyor sanırım. Ne düşünüyor bilemem ama gereksiz bir konuyu size anlatmış." dedim. Tamerin konusunu Saevthas içinde kimsenin bilmesini istemiyordum. Ne kadar çok insan bilirse o kadar sıkıntıydı.
"Dijan'a kızmana hiç gerek yok, çok tatlı bir kız. Ben onu seviyorum."
"Yalancı bir kız. Sözde abimin elçisi olarak gelmiş ama abimle alakası yokmuş. Neden geldiği hala bilinmiyor."
Esteri omzunu silkmişti."Özgür ruhlu birisi, kafasına estiğini yapar. Niye buna karışalım, abi? Senin yanına sığınabilmek adına abimizin adını kullanmış."
"Umarım başka bir şey yoktur. Bejiranlar asker kökenli bir aile ama abimle fazlasıyla samimiler. Hiç hoş değil."
"Yeni özelliklerinden birisi de her şeye kuşkuyla yaklaşman. Azıcık gevşe! Buraya kabul edilmen bile mucize iken sen her şeyden kuşku duyuyorsun. Sakin olursan yaşarız."
"Buraya geldim çünkü sizin hayatınızla tehdit edildim. Annem ve seni korumak için döndüm. Elbette her şeyden kuşkulanacağım."
"Biz iyiyiz, artık rahatla." dedi. Başını omzuma koymuştu, elimi tutmuştu. Bu sarayda olduğumuz sürece asla iyi olmayacağımız açıktı. Esteri neden anlamıyordu?"Burası bizim evimiz, kimse evimizde zarar veremez."
"Benim evim değil." diye mırıldandım. Benim evim geride kalmıştı, ben ise bir göçebeye dönüşmüştüm. Bundan sonrası kocaman bir hiçlikti.
Akşam yemeğini ise annem, ben ve kız kardeşim üçümüz yemiştik. Babamdan ve diğer eşlerinden uzak olmak güzeldi. Sadeliği seviyordum, Lussamus'da kalmanın vermiş olduğu bir şeydi. Lussamus sade iken Saevthas gösterişin kalbi olmalıydı. Her şey abartılı derece işlemeliydi, altınlara boğulmuştu. Saevthas zengin bir ülkeydi. Bunun nedeni ise Kral Darian'ın Kül Tanrıçası ile olan pazarlığıydı. Kral ülkesi için sonsuz bir zenginlik dilemişti, büyüleriyle bunu arzulamıştı, Tanrıça bunu kabul etmişti. Şartı ise asla çocuğunun olmamasıydı. Darian büyük bir fedakarlık yaparak kabul etmişti. Keşke sadece çocuğu olmamakla lanetlenseydi. Saevthas yılanlarını da etkilemişti. Buradaki yılanlar zehirli olmakla beraber Kül Tanrıçası'nın gücü sonucunda asla panzehri bulunamıyordu. Eh, zenginliğin bedelleri oluyordu.
Yemek sonrasında ise kendi küçük odama çekildim. Annemlerin harem dedikodusu pek ilgimi çekmemişti. Kim ne demiş, hangi gece hangi kız dans edecekmiş çok can sıkıcı konulardı. Odamda oturup kitap okurdum daha iyiydi. Zamanımı verimli şeylerle harcamak istiyordum. Saray kütüphanesinden birkaç tane askeri bilgiler içeren kitap almıştım. İlkini aldım, okumaya başladım. Böyle şeylere ilgim vardı. Hep eğlenceyle günlerimi geçirecek değildim. Saevthas içinde işe yarar bir şeyler yapmak istiyordum. Böylece içimdeki o boşluk hissinden kurtulabilirdim. Tamerin'e ulaşamamış olmayı aklımdan çıkarabilirdim.
Kapım tıklanmıştı gel sesimle içeri Farzad gelmişti. Bana abimiz Paiman'ın ve onun birkaç kişinin Khahra tiyatrosuna gideceğini, beni de davet ettiğini söylemişti. Ben o kalabalıkta gerekli miydim, bilmiyordum."Farzad bence gelmemem daha iyi olur." dedim.
Farzad gözlerini devirmişti."Bak, gelmezsen sıkıntı olur. Prens Kaveh saraya geldi ve mağduru oynuyor denilir."
"Arkamdan istediklerini konuşsunlar, Farzad."
"Gelmen lazım. Aramıza karış, Kaveh. Kendinden diğerlerini uzak tutarsan insanların gerçek yüzlerini göremezsin."
Gülümseyerek "Dostunu yakın tut, düşmanını daha da yakın." dedim.
"Evet, gel. Abimiz oldukça sinsi olabilir ama senin ondan daha da sinsi ve zeki olduğuna inanıyorum. Sen kendini geri çektikçe o sana daha çok saldıracak. Buraya gelmen, onun dediğini yapman, onun kıskançlığını değiştirmeyecek. Kendine rakip olarak seni gördü."
"Beni bitiresiye kadar durmayacak. Beni kontrol ettiğine inandığı anda benimle uğraşmaktan vazgeçecek."
"Ona tehdit olmadığını göster, kardeşim."
"Tamam, geleceğim. Hadi, sen çık. Nerede buluşacağız?"
"Ön bahçeye in."
"Peki." dedim. Farzad çıkmıştı.
Ben ise derin bir nefes aldım. Uzak kalmaya çalıştıkça bataklığın içine çekiliyordum. Abimden ve diğer kardeşlerimden uzak durmak benim tercihimdi. Onlarla yakın olursam onların karanlığına içime çekilecekmiş gibi bir hisse kapılıyordum. İnsanın en büyük savaşı içine düştüğü karanlık olmalıydı. Savaştan kaçmak yerine savaşmak bana yakışacak olandı. Farzad doğru diyordu. Ben abimden uzak durdukça o üstüme gelecekti. Cesur olmam lazımdı. Kaçışın bir yol olmadığı açıktı. Khahra'ya karışmalıydım. Reme'de iken abim buna pişman olacak, beni asla çağıramaz diyordum. Kendime böyle sözler verirken şu an niye uzak kalıyordum? Abimden korktuğum için değildi, Tamerin olayının beni sarsmasıydı. Şimdi ise toparlanmanın zamanıydı.
Tiyatro için hazırlandım. Beyaz gömleğim, yeleğim üstüne uzun mavi ceketimi giymiştim. Uzun saçlarımı iki yana örmüştüm. Sürmemi çektikten sonra belime kısa iki kılıçla beraber işlemeli hançerlerimden birkaçını almıştım. Misk kokusunu tercih etmiştim. Ön bahçeye geldiğimde ise abim Paiman'ı ilk önce görmüştüm. Kısa saçları, keçi sakalı ile her zamanki havasındaydı. Ablamız Sanas ile konuşuyordu. Sanas, Kraliçe Mestrin'in kızıydı. Uzun boylu, hafif çıkık elmacık kemikleri olan birisiydi. Gözleri yeşil ile kahverengi arasıydı. Annesinin beyaz tenini alırken babamızın koyu saçlarını almıştı. Yanlarında ise Farzad vardı. Ayrıca Dijan'ı da görmüştüm. Ablamın yanında gülüyordu. Toz pembe renginde ipek tunik ve pantolon giymişti. Saçları tek örgüydü ve örgünün ucunda zincirli tokası vardı. Beni görünce gülüşü kesilmişti, ukala bir tebessüm yüzüne yerleşmişti. Bir daha seninle karşılaşmayacağız demiştim ve karşılaşmıştık. Khahra hayal ettiğim kadar büyük bir yer değildi ve ben artık insanlardan kaçmıyordum. Diğer insanları tanıyamamıştım, zaten önemli değillerdi.
"İyi akşamlar!" dedim. Abim bana bakmıştı. Samimiyetsiz gülümsemesi yüzünde iken eliyle sırtımı vurmuştu.
Abim "Kaveh! Sonunda insan içine karışmaya karar vermişsin. Bu büyük adımı attırdığım için kendimle gurur duyacağım."
"Kaç gündür buradayım. Bir anda Khahra'ya alışamadım. Şimdi ise yavaş yavaş alışıyorum. Ailemle olmam gerekiyor."
Farzad "Biz hem kardeşiz, hem en iyi arkadaşız."
Ablam "Evet, öyleyiz. Rekistaan ailesi olarak bizden beklenen bu."
Abim "Dijan sen niye alaycı bir şekilde gülümsüyorsun?"
Dijan "Çünkü Prens Kaveh bir daha aynı ortamda bulunmayacağımızı söylemişti. Ufak bir yalanı abartmıştı. Şimdi ise karşılaştık. Bu yüzden gülümsüyordum."
Gözlerimi kısarak ona baktım."Khahra'nın yeterince büyük olamadığını unutmuşum, haklısın. Koca başkentte yine denk geliyoruz." dedim.
Abim "Belki de yaratıcılar bunu istiyordur, Kaveh. Onları kızdırmaya gerek var mı? Neyse, at arabalarına binelim."
"Elbette binelim. Gereksiz tartışmalara gerek yok." dedim.
Bana en yakın olan at arabasına binmiştim. Benim yanıma ise abim ile ablam gelmişti. Diğerleri de bindikten sonra harekete geçmiştik. Onlar kendi aralarında konuşurken ben arabanın perdesini aralayıp yolu izlemeye başladım. Khahra gündüz başkaydı, gece başkaydı. Şehrin iki farklı hayatı vardı. Bu hayatların farklı güzellikleri olurdu. Gündüz pazarlar kurulur, dükkanlar açık olurdu. Gece ise eğlence daha baskın hale gelirdi. Gündüz de eğlenceler olurdu ama gece eğlecenleri kadar baskın değildi. İnsanlar para kazanmak uğruna eğlenceyi biraz erteliyorlardı. Mesela şu an bir hokkabazın çevresinde toplanmış insanlar görüyordum. Hokkabaz ellerindeki renkli topları havaya atıyor, insanları bununla eğlendiriyordu. Hoştu. Diğer bir yanda da sokak çalgıcıları vardı. Hareketli bir şarkı söyleyen şarkıcının önünde dans eden bir kadın vardı, insanlar ise alkışla eşlik ediyordu. Bir yandan da baharat kokusu baskınlaşmıştı. Yakınlarda bir lokanta olmalıydı. Hanlar genelde şehrin dışında olurdu, tüccarlar için böyle bir düzen kurulmuştu.
Yapılar genellikle kalker taşındandı. Sarımsı bir rengi olan bu taşın özelliği sadece Saevthas sınırları içinde olmasıydı. Kapılar ve pencereler ahşaptı ama her kapı özelce işlenirdi. Eh, Saevthas gösterişli bir ülkeydi. İnsanlar bunu her yere yansıtırdı. Ayrıca kuşlar için pencerelerin üst taraflarında kuşluklar vardı. Bir o kadar ince düşüncelilerdi. Şehrin çıkışına doğru kerpiç evlere rastlanılırdı. Oralarda kölelikten azatlığa geçen insanlar kalırdı. Tapınaklar ise Lussamus tapınaklarından farklıydı. Soğan kubbeli olmasını tercih ediyorduk. Mevcut sütunlar ise çiçek başlı oluyordu. Saevthas bambaşka bir dünyaydı. Yabancı birisinin girip çıkamayacağı bir ülkeydi.
Kaveh sesiyle karşımda oturan abime baktım. Gülümseyerek "Khahra'yı özlemişsin." dedi.
"Bambaşka bir dünya olduğunu düşünüyordum. Yeterince özlem giderdim." dedim.
Ablam "Lussamus'a benzemediği çok açık. Oradaki insanlar ince ruhlu değil. Birbirileri ile savaşmaktan dolayı gelişemediler. Tam gelişecekler yeniden kavgaya tutuştular."
Abim "Kral Azamet ve Prens Tyber olayını diyorsun. Evet, ablama katılıyorum. Kendi içlerinde bir düzen yok.Oztavin bir krallık kurdu ama sağlam temeli olan bir krallık değil."
"Birde bizi beğenmezler ama kendi içlerine bakmıyorlar. Batılı insanlardan bu yüzden hoşlanmıyorum. Hep kibirliler ama içlerindeki çürümüşlüğü gören yok."
"Cupuerler kibirli oldukları kadar deli bir aile. Kendi içlerinde bu yüzden savaşıyorlar." dedim.
Abim "Deliliklerine şahit oldun mu?" dedi. Venira'nın en son yaptığı şey aklıma gelmişti. Bir insanı kara büyü ile öldürmeye çalışmak, güzel bir delilik örneğiydi. Abrek'in deliliği ise Tamerin ile evlenmesiydi. Onu sevmediğini söylemesine rağmen umursamamıştı. Nesenni ise kontrol delisiydi. Her şeyi ben kontrol edeceğim diyordu. Venira ve Abrek'e göre bir tık masumdu."Kaveh, çok düşündün."
"Ah, birçok an aklıma geldi. Evet, şahit oldum. Cupuerler kibirli oldukları kadar deli bir soy. Neden bu kadar deli olduklarına anlam veremedim."
Ablam "Eski bir söylentiye göre Oztavin yüzünden. Oztavin taht ve taç diliyor, bir kral olmak istiyor. Bunun için Saevthaslı bir büyücüye başvuruyor. Büyücü dileğinin gerçek olacağını söylüyor ama ondan sonraki kuşakların gittikçe delireceğini belirtiyor. Oztavin ise kabul ediyor. Tabii bu bir söylenti, ne kadar doğru bilmiyorum."
"Büyücülüğe bu kadar karşı olan insanların büyü yoluyla tahtı ele geçereceğine inanmak zor. Büyücülerin yakılacağı emrini bizzat Oztavin vermiş. Bence de bir söylenti."
"Hatta Cupuerlerin sonu varmış."
"Nasıl bir son?"
"Karanlıkla gelen karanlıkla gider. Çok manidar bir söz, derin anlamlar taşıyor." dedi. Tek kaşımı kaldırmıştım. Venira'nın Tamerin ile ilgili gördüğü rüya aklıma gelmişti. Abrek'in defne tacını Tamerin'e sunuyordu ve Tamerin saf bir karanlıktan ibaretti. Venira bunu duysaydı daha da çok delirirdi.
"Böyle bir kehanet mi var? Bunu duymamıştım."
Abim "Derin anlamları var. Karanlık demek her daim kötülük demek değildir, aydınlıkta insanlara iyilik sunmuyor. Burada kast edilen şey, saf güç. Oztavin saf bir güçle başa geçti, yine aynı saf gücü taşıyan bir kişi onların saltanatına son verecek. Kısacası Oztavin'i kendi saf gücü yiyip bitirecek."
"Bunu yapacak birisi sanırım var." diye mırıldandım. Duyduklarım karşısında şaşkın olduğum gibi Tamerin'in nasıl yapacağını düşünüyordum. Tamerin saf bir gücü içinde taşıyorsa Venira'nın gördüğü doğruydu.
"Kim?"
"Boşver, sadece birisini tanıyorum. Anlattıklarınız aklıma birisini getirdi. Umarım bunu başarabilir. Cupuer neslinin deliliği insanlara çok büyük zararlar veriyor. Kendi bencilliklerinden diğerlerini umursamıyorlar. Lussamus'un iyiliği için bu şart."
"Umarım bu durum bize zarar vermez, kardeşim." dedi. Araba durmuştu.
Arabadan ilk önce ben inmiştim. Sonra ise ablamın inmesine yardımcı olmuştum. Bu hareketim ablamın hoşuna gitmişti. Diğerleriyle beraber yürüyorduk. Tiyatronun önü kalabalıktı. Yiyecek ve içecek satan insanlar vardı. Binaya girmeye çalışan kalabalıkta mevcuttu. Kalabalığa karışmadan kraliyet ailesi girişinden girmiştik. Tiyatro yapısı, bir yarım daireydi. Amfi düzeni mevcuttu. Biz ise yüksekte oturuyorduk. Oturacağımız yerlere minderler konulmuştu, küçük sehpaların üstünde kuru yemişler ve meyveler vardı. Cam şişe de ise kırmızı şarabı görüyordum. Geleceğimiz haberdar edilmiş olmalıydı. En köşeye geçmiştim. Yanıma tam Farzad oturacaktı ki Dijan ondan önce davranmıştı, yanıma oturmuştu. Ona gülümsedikten sonra fındık kasesinden birkaç fındık almıştım.
Oyun başlamıştı. Bir komedi oyunuydu. Bir çobanla bir prensin yerlerinin değişimini anlatıyordu. Herkes kahkahayla gülüyordu. Gerçekten komikti. Çobanın prens gibi davranmak isterken yemek masasında arsızca yemek yemesi çok güldürmüştü. İşin enterasan tarafı çobanın nişanlısı gerçek prense âşık olurken prensin nişanlısı şapşal çobana âşık olmuştu. Bu nasıl çözülecekti, merak ediyordum. Oyunu ilgiyle izlerken özür dilerim sesi duymuştum. Yanıma baktığımda Dijan bana bakıyordu.
"Ne oldu?" dedim.
Dijan "Özür diledim, Reme'de yalan söylememem gerekirdi ama kendimce nedenlerim vardı."
Yüzümü ekşittim. Konuşulacak konu muydu?"Burada bunu konuşmamız çok anlamsız, Dijan. Oyunu izle, bak çoban yine takılıp düşecek."
"Özrümü kabul etmeni istiyorum. Kötü bir niyetim yoktu. Prens Paiman ve babam da bana çok kızdılar, onların kızmasını umursamıyorum istediklerini yapsınlar ama seni umursuyorum. Tanımadığım, bana evinin kapısını açan bu yabancıya özür dilemek önemli. İyi niyetini kullandım."
"En başta kim olduğunu söyleseydin, abimle ilişkin olmadığını belli etseydi şu an bu durumda olmazdık."
"Kendimce nedenlerim vardı, Prensim. Yoksa neden yalan söyleyeyim? Yalan söylemek güzel bir şey değil."
"Bunu anlamış olmana sevindim. Madem bu kadar çok yalvardın, özrünü kabul ettim."
"Arkadaş olduğumuza sevindim. Böylece koskoca Khahra'da birbirimizden kaçmak zorunda kalmayacağız. Khahra bizim için daha fazla büyüyemeyeceğine arkadaş olmamız daha iyi."
Gülerek "Evet, bu iyi." dedim.
"Khahra içinde tek değilsin, bunu sakın unutma. Yalnız kaldığını düşünme."
"Bunu neden dedin?"
"Arkadaşın olmak istiyorum ya, bu yüzden dedim. Yalnızlık insanın içini kemirir, Prens. Burada içiniz ölmemeli. Çevrenizdeki insanlara güvenmeyebilirsin ama bana güvenebilirsin. Ben onlar gibi değilim."
"Dijan, diğerlerinden farklı olduğunu açık sözlülüğünle kanıtladın. Fazla açık sözlü olursan seni harcarlar, dikkatli ol."
"Kimseden korkmuyorum. Bir komutanın kızıyım, savaşçı olmam gerekli."
"Hadi, oyunu izle küçük savaşçı." dedim.
Oyun çok güzel bitmişti. Aşıklar kavuşmuştu, çoban normal hayatına dönse bile sevdiği kadınla evlenmişti. Keşke hayatta da böyle mutlu sonlar olsaydı. Her şey farklı olurdu. Hayat kimi zaman mutlu sonlar sunarken kimi zaman da hüzünlü sonlar sunuyordu. İnsan neyi hakkediyorsa, olaylar nereye yönlendiriyorsa o yaşanırdı. Tamerin ve benim şu anki sonumuzu hakkedip hakketmediğimiz tartışılırdı. Bir yanda tutkulu ve gerçek bir aşk vardı, diğer yanda ise bir arkadaşa yapılan ihanet söz konusuydu. Sonuç olarak o ve ben birbirimizden kopmuştuk. Bir daha birleşmemiz mümkün müydü, bilemiyordum. Şu saf güç meselesini düşünecektim. Bu kehanet hiç Lussamus içinde konuşulmuyordu,Reme'de hiç duymamıştım. Belki de sınır şehrinde olduğum içindi. Omae içinde bilinen bir sır mıydı, merak ediyordum. Ah, Tamerin! Ona ulaşmam lazımdı.
Saraya geldiğimizde abim içki içmeyi teklif etse de bu nazik davete hayır demiştim. Odama girdiğimde kapımı kilitledim. Ceketimi çıkardıktan sonra çalışma masama geçtim. Tamerin ile iletişime geçmem lazımdı. Masamdaki mumları taktıktan sonra masanın üstüne çizemeyeceğim saman kağına kendi kuyruğunu yiyen yılanı çizmiştim. Adaçayı tütsüsünden sonra kendimi odaklamaya çalıştım. Gözlerimi kapamıştım. Parmaklarım yılanın üstündeydi. Çizdiğim yılanın gücünü hissederken Tamerin'e ulaşamıyordum, onun zihnine sızamıyordum. Bir duvar aramızdaydı. Duvarı aşamıyordum. Buraya geldiğimden beri olan şeydi. Tamerin'e hiçbir şekilde ulaşamıyordum. Esthere'ye de ulaşmam engellenmişti. Bunu bile bile içimdeki saf heyecanla denemiştim. Belki bir umut buluşabilirdik. Olmuyordu. Olmadığı gibi bileğimdeki yara izi sızlıyordu. O iz, abimle anlaşmamızdan kalan bir yadigardı. Ne zaman Tamerin'e ulaşmaya çalışsam ortaya çıkıyordu ve sızlıyordu. Abimin böyle bir oyunu olacağını tahmin etmemek benim ahmaklığımdı.
Oflayarak yerimden kalktım. Kıyafetlerimi çıkardıktan sonra kendimi yatağa bıraktım. Saçlarımın uçlarına bakarken Tamerin aklıma gelmişti. İçten gülüşü kalbimi ısıtırken yanımda olmaması üzüyordu. Ona ulaşamıyordum, o da bana ulaşamıyordu. Bu bir cezaydı. Alışılması zor bir ceza. Buradaki hayatıma odaklanmam gerekliydi ama Tamerin'e dair izler hep karşıma çıkıyordu. Sanki uyarılıyordum. Bu uyarıları Tamerin'e demem gerekliydi ama olmuyordu. Mektup yazsam ulaşıp ulaşılmayacağı belli değildi. Venira onu yokedebilirdi. Abrek'in eline geçse Tamerin'in başına daha çok sorun açılırdı. Abrek hiçbir şeyi bilmiyordu. Bilseydi o delinin paranoyak halleriyle Tamerin uğraşıp duracaktı. Tamerin bunalacaktı. Aşk güzel bir duyguydu ama bir saplantıya dönüştüğü zaman en büyük zehir oluyordu.
Sabah ise geç bir vakitte uyanmıştım. Önemsiz bir prens olunca istediğim vakitte uyanabiliyordum. Banyoya girmiş, güzelce suyun tadını çıkarmıştım. Kahvaltıdan sonra annemin yanına uğramaya karar verdim. Onu küçük oturma odasına bulmuştum. Kurdele nakışı yapıyordu. Küçük bir mendile işleme yapıyordu. Koyu saçları açıktı, tepeden minik bir topuz yapılmıştı. O topuz ise incilerle sarılmıştı. Koyu mav ipek bir elbise içindeydi. Belinde gümüş kemeri vardı. Beni kapıda görünce elindeki nakışı bırakmıştı, Kaveh diye gelerek bana sarılmıştı. Ona sarılırken gül kokusunu içime çektim. Babamın hareminde Baş Hesege konumundaydı. Kraliçe Mestrin ve babamın 2. eşi Küçük Kraliçe Elaleh tarafından 3. eş konumuna getirilememişti. Kraliçe Mestrin babamı sevmiyordu, siyasi bir evlilikti ama kendisinin kontrol edemeyeceği bir eş istemiyordu. Annem ise onlara asla uymazdı. Belki böyle olması iyiydi.
Beraber koltuğa oturmuştuk. Onun ellerini öptüm, o ise gülümseyerek bana baktı. Annem "Kaveh, seni görmek çok güzel. Hala burada olduğuna inanamıyorum."
"Bak, buradayım ve gerçeğim. Seni merak ettim, anne." dedim.
"Ben çok iyiyim. Dün akşam dışarı çıkmışsın. Kardeşlerin seni aralarına almış." dedi. Sesinde gizli bir alay vardı. O her daim diğer kardeşlerimden uzak olmamı istemişti. Ona göre onlar benim düşmanımdı.
Derin bir nefes aldım."Ne yapayım, saklanayım mı? İnsanların arasına karışmam gerekli. Üstelik onlar benim kardeşim."
"Senin 2 kardeşin var, Kaveh. Esteri ve Ardash. Diğerleri düşmanın farkında mısın? Değil isen aynaya bak, yaralı yüzünü gör. Yüzündeki çizgiler kimin yüzünden olduğunu hatırla. O çok sevdiğin abin yüzünden oldu."
"Her şeyin farkındayım, benim için endişelenme. Ayrıca her kardeşimi de düşman olarak göremem. Örneğin Farzad oldukça iyi birisi."
"Farzad, Paiman'ın köpeği! Senin yanına gelip casusluk yapmadığını nereden bileceksin? Aptal olma."
Gözlerimi devirdim. Annemin kuruntuları hiç değişmemişti."Bu kuruntuların hiç değişmemiş. Yıllar geçse bile hep aynı kalmışlar. Madem tehlikelerden bahsediyoruz, sen neden kendini tehlikeye atıyorsun? Neden benim adıma insan topluyorsun? Taht ve taç sence benim umurumda mı?"
Annem gözlerini benden kaçırmıştı, ellerini ellerimden çekmişti. Küçük oya kasnağını almıştı. Tekrardan işlemeye başlamıştı."Hayatta kalman için kız kardeşinle çabalıyordum. Bunu nasıl öğrendin, Paiman mı söyledi?"
"Evet, o söyledi. Buraya bir yandan dönme nedenim sizi korumak istemem. Bunu yapma, anne. Bir daha tehlikeli adımlar atma. Aksi halde sadece kendini değil, beni de tehlikeye atıyorsun."
"Sen buraya aitsin, oğlum. Buraya gelmeni sağladığım için mutluyum ve seninle beraber tüm çocuklarımı kaybetmek istemiyorum. Fakat benim de senden istediğim bir şey var."
"Ne?"
"Tamerin'den uzak dur. Paiman sadece benim yaramazlıklarımı anlatmadı, senin yaramazlıklarını da anlattı. Azatlık bir kızla yaşadığın aşktan bahsetti, tutkuyla sevdiğin kadınmış. Evli olmasına rağmen devam etmişsiniz."
"Bunu seni ilgilendiren bir konu değil."
"Senin yaşamındaki konular beni ilgilendirir, annenim.Hayatını mahvetmene izin vermemi, bunu desteklememi bekleme. Sorun kızın azatlık olması değil, sorun kızın Prens Abrek'in eşi olması. Bunu baban duysa delirirdi. Sen bir Rekistaan Prensi'sin. Kendine uygun şekilde davran."
"Tamerin ile ilişkim Abrek'den önceydi, zorla evlendirildi."
"Sonuç ne oldu? O, Abrek'in eşi. Onun çocuklarını doğuracak, onunla yaşlanacak, başarabilirse Lussamus Kraliçesi olacak. Sen onun hayatında olmayacaksın, o da senin hayatında olmayacak. Tutkulu bir anı olarak kalacak. Önüne odaklanmak zorundasın, buradaki yaşamın kıymetini bil. Tamerin'i unut."
"Tamerin'e ulaşamıyorum, onunla olan bağım kesildi ama bu senin bana karışacağın anlamına gelmiyor, anne."
"Uyarımı ciddiye al. Aşk güzel bir duygu, zamanında ben de yaşadım ama hayatım kadar değerli değil. Hayatımı aşk uğruna harcayacak kadar aptal değilim, baban da değil. Öyle olsaydık ben 3. eş konumunda olurdum, o ise benden sonra başka cariyelerle olmazdı. Bak, gelip geçici cici bir hismiş."
Kafamı iki yana salladım."Aşkın tek bir tanımı yok, anne. Birçok tanımı var. Sizin yaşadığınız aşk başka, benim yaşadığım aşk başka. Aşkın tek bir tanımı olsaydı hayat sıkıcı olurdu. Ben Tamerin'de kendimi buldum, Tamerin ise bende kendisini buldu. Gelip geçici olan bir histen ibaret olsaydı bu kadar güçlü yaşamazdık."
"Senin için endişelendiğim için böyle konuşuyorum, bana kızma. Anneler çocukları için endişelenir. Yaşın kaç olursa olsun senin için hep endişeleneceğim. Kolay bir hayatın olmadı, bundan sonrasının zor olmasını istemiyorum."
"O zaman bana karışma!"
"Uyarımı yapıyorum, karışmıyorum. Üzülmeni istemiyorum. Senin canın yandıkça, kanlı gözyaşları döktükçe benim içim acıyor. Bir anne için evladının üzülmesini izlemek kadar kötü bir şey yok."
"Ben hayatımın farkındayım. 25 yaşına geldim, yeni yetme değilim. Khahra'dan kaçan Kaveh olsaydım seni anlardım ama ben farklıyım."
"Bunu görüyorum."
"O zaman karışma. Bırak, istediğim kardeşimle konuşayım istediğim insanı sevmeye devam edeyim. Acıyı çekecek olan benim."
"Acıyı sen çekiyorsun ama sadece senin canın acımıyor, mesele bu. Senin için iyi olanlara delicesine bağlısın. Çevrendeki insanlara zarar veriyorsa sana iyi gelen şeyleri bırakmak zorundasın. Sevdiğin insanları kaybetmemek için bencillikten vazgeç."
Gülümseyerek ona baktım. Çocukluğumdan beri duyduğum şey buydu. Hep fedakarlık öğretilmişti. Fakat bu bana iyi gelmiyordu. Hayatımı hep başkalarının benden istedikleri fedakarlıklara göre şekillendirmiştim. Şimdi yine aynısı oluyordu."Peki, anne. Sen haklısın, her daim haklısın." diye mırıldandım.
"Kaveh."
"Tamam, yeterince konuştuk. Seni anladım. Tamam mı?" dedim. Tam bir şey diyeceği sırada kapı çalmıştı. Gelen Kraliçe Mestrin'in hizmetçisiydi. Annemi çağırıyordu, Kraliçe'nin misafirleri olacaktı, annemin de bulunması gerekiyordu.
Odasından çıkarken ben arkasından bakmıştım. Dediklerine yeni olarak Tamerin eklenmişti. Çocukluğumdan beri değişen bir şey yoktu. Üvey kardeşlerinden uzak dur, onlar sana zarar verir derdi. Sevdiğin insanlar için şekillen, bencil olma diye öğütleri olurdu. Beni anlamıyordu. Anlaması zordu. Aşkı cici bir histen ibaret gören birisine aşktan bahsedebilir miydik? Sanmıyordum. Aşkın içindeki tutkuyu anlamazdı. Kendi yaşadıklarıyla karşılaştırmayı bıraksa bir nebze anlaşabilirdik ama olmuyordu. Babamla ilişkisinde aşk var mıydı? Vardı. Babam anneme çok değer verirdi, haremdeki konumu değişmezdi ama tutkulu bir aşk değildi. Babam Kraliçe Mestrin ve Küçük Kraliçe Elaleh'den bunaldıkça anneme sığınırdı. Annem de babamı bunaltırsa bu sefer haremdeki başka cariyelerle babam kendi gönlünü hoş ediyordu. Annemi bu durum çıldırtıyordu ama ne yapabilirdi ki? O, bu hareme terk edilen birisiydi. Öz babası haremin kapısına bırakıp gitmişti. Kimsesizlik kadar zor bir şey yoktu. Arkasında birisi olsaydı babama tahammül edeceğini sanmıyordum.
Onun odasından çıktıktan sonra saray kütüphanesine gittim. Almam gereken birkaç kitap vardı. Kitaplarımı aldıktan sonra odama geri dönmüştüm. Kitap okumayı seviyordum. Yeni şeyler öğrenmek hoşuma gidiyordu. Savaş tarihi okuduğum kitap elimdeydi. Buradaki savaş taktiklerini çözmeye çalışıyordum. Ayrıca kitabımın yanına ıhlamur çayı istemiştim. Bu yağmurlu havada güzel gidiyordu. Çayımı içerken kapım tıklanmış, gel sesimle içeri bir asker girmişti. Babamın beni çağırdığını söylediğinde içtiğim çay boğazımda kalmıştı, öksürmüştüm. Bunu beklemiyordum. Buraya geldiğimden beri babamla uzaktık. İkimizde birbirimizden bilerek uzak duruyorduk. O bana hala güvenmiyordu, bu yüzden uzak duruyordu. Ben ise onu varlığımla kızdırmamak için uzak duruyordum. Şimdi çağırması tuhaftı.
Kitabımı kapattım ve askere geliyorum dedim. Asker gitmişti. Ayağa kalkıp altın çerçeveli boy aynamda kendime baktım. Saçlarımı acaba örse miydim? Böyle açık olmasına babam kızar mıydı? O kadar birbirimizden kopuktuk ki onun neyi sevip neye kızacağını hiç bilmiyordum. Kıayfetlerim düzgündü, ona ters gidecek bir şeyim yoktu. Yara izime dokundum. Yanağımdaki bu çizikleri silmek hiç mümkün değildi. İzin yanağımda dikkat çekmemesi için saçlarımı açık bırakmak doğru olacaktı. Odamdan çıktım. Koridorda yürürken kalbim hızla atıyordu. Babam neden beni çağırmıştı ki? Kızdıracak bir şey yapmamıştım. Kendimi kitap okumaya vermiştim, bir şeyler öğrenmek hoşuma gidiyordu. Reme'deki gibi sürekli eğlence peşinde koşan Kaveh olsaydım, kızardı. Şu an gayet usluydum. Kızmasına neden olabilecek bir şey yoktu.
Odasına geldiğimde kapıya hafifçe vurdum. Gel sesiyle içeriye girdim. İçerisi hala hatırladığım gibiydi. Büyük pencerelerinde bordo ve krem perdeler vardı. Krem rengi duvarlarda kılıçlar asılıydı. Aynı zamanda Rekistaan Hanesi'nin sembolü olan yılan tablosu vardı. Babam masasındaydı. Koyu saçları kısaydı. Buğday tenliydi. Sakalı ise kısaydı. Odasında misafirleri de vardı. Abim Paiman'ı görmüştü, her zamanki özgüveni yerindeydi. Diğer adamı tanımıyordum. Oturabilir miyim dediğim zaman elbette dedi, abimin yanına geçtim.
Abim "Kaveh, seni Dijan'ın babası Badtere Komutanı Il'Garhasp Bejiran ile tanıştırayım. Kendisi artık Khahra'da kalacak. Uzun zamandır burada misafirlerdi, onları Khahra'da kalıcı olmaya ikna ettik."
"Tanıştığımıza memnun oldum, Komutan." dedim.
Garhasp "Ben de memnun oldum, Prens Kaveh. Kızım Dijan'dan sizi tanıyorum. Onu Reme şehrinde misafir etmişsiniz. Açıkçası benden habersiz geldiği için sizden özür borçluyum."
"Sorun değil, misafirlerimin olmasını severim ve Dijan sorunsuz bir misafirdi."
Abim "Böyle iyi anlaşmanız çok iyi oldu. Baba, sen mi söyleyeceksin yoksa ben mi söyleyeyim?" dedi. İkisine bakarken neyden bahsettiklerini anlamıyordum. Babam, abim kadar heyecanlı değildi. Daha sakindi. Abim ise heyecanlıydı.
Babam "Ben söylerim, Paiman." dedi. Sonra baktı. Gözleri yanağımdaki yara izine takılmıştı. O ize bakakalması huzursuz etmişti. Hafifçe başımı eğip öksürdüm, babam ise gergin bir şekilde gülümsedi."Kaveh, bundan sonra Komutan Garhasp ile çalışacaksın. Onunla beraber orduda yer almanı isityorum. Abin senin askeri konularda yeteneklerinden bahsetti. Ayrıca kütüphaneden de savaş taktikleri kitapları alıyormuşsun. Sana bir fırsat. Çocukluk hayalini yaşa."
Şaşkınlıkla babama bakıyordum. Gerçekten beni orduya mı almıştı? Tıpkı çocukluğumdaki hayalimdeki gibi. Bu hayali bir tek abim biliyordu. Onun dışında kimseye dememiştim."Ben ne diyeceğimi bilemiyorum, efendim. Teşekkür ederim." dedim.
"Teşekküre gerek yok. Yeteneğini değerlendirmemiz lazım, abine teşekkür et. O söylemeseydi senin bir şey diyeceğin yoktu."
Garhasp "Prens Kaveh, sizinle çalışmak benim için onur olacaktır."
Abim "Komutanla beraber orduda olacaksın. Eminim Saevthas'ın düşmanlarını korkutacaksın, Kaveh."
"Bir şey soracağım. Bu çalışmada kim kimden üstün? Benim emir alacağım kişi, Komutan Garhasp mı?" dedim.
Babam "Böyle bir soruyu bekliyordum. Komutan Garhasp, senden emir alacak. Genç birinin orduyu yönetmesi gerekli. En azından ordunun bir kısmını. Abin taht için hazırlanırken senin de ordu içinde pişmen önemli. Abinin isteği bu."
Abim "Kaveh ile ortak hayalimiz buydu, baba. Bunu gerçekleştirdiğin için çok mutluyum. Kaveh, sen de mutlusun değil mi?"
"Evet, evet mutluluktan havalara uçacağım." dedim. Abime bakarken içim sıkıntı basmıştı. Beklemediğim şekilde bana saldırıyordu. Bu hamlelerine nasıl karşılık vermem gerektiğini hiç bilemiyordum. Sinsiydi.
Geri kalan zamanda ise ordu içindeki durumun kısa bir özeti anlatılmıştı, babam orduyu denetlememi, nasıl yenilikler yapılması gerektiğine dair benden rapor istemişti. Onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Onu gururlandırmak istiyordum. Saevthas için zararlı değildim, yararlıydım. Bunu babam görürse beni belki sevebilirdi. Abimin zehirli sözlerinin etkisinde kalmazdı. Sevilmeyi istiyordum. Bu kötü bir şey değildi. Kendi ailemin içinde yerimin olmasını istiyordum.Dışarıda kalan, ötekileştirilen olmaktan sıkılmıştım. Madem buradaydım, burada bir hayat sürecektim bu olmalıydı. Ayrıca geçmişe dair hesabı görmem için gerekliydi.
Birkaç gün boyunca sıkı çalışmıştım. Komutan uyumlu birisiydi. Emirlerimden çıkmıyordu. Aynı zamanda Dijan da bizimleydi. Babasının yanındaydı. Olması iyi olmuştu. Farklı bir bakış açısı sunuyordu. Atladığımız yerleri görüyordu. Lussamus gibi kadınları küçümseyemezdim. Onların olaylara bakış açıları önemliydi. Dijan'ın da askeri bir dehası vardı. Zaten Komutan bununla övünüyordu. Diğer kardeşlerine göre baskındı. Komutan kendi yerini Dijan'ın almasını istiyordu ama Dijan buna sıcak bakmıyordu. Onun farklı düşünceleri vardı, kendisi bunu diyordu ama ne olduğunu söylemiyordu.
Raporu abime ve babama bizzat ben sunmuştum. İkisi de oldukça beğenmişti. Rapor üstünde tartışmalardan sonra abime biraz yürüyelim mi demiştim, hayır dememişti. Sarayın su bahçelerine inmiştik. Birçok süs havuzunun olduğu, çeşit çeşit kuşlara ev sahipliği yapan bir bahçeydi. Burada yürümekten her daim keyif almıştım. Abimin de sevdiğini biliyordum. Şimdi açık oynamanın zamanıydı. Onu şaşırtmanın yolu açık oynamaktı."Neden böyle yapıyorsun?" dedim.
Abim "Nasıl?"
"Beni neden orduya aldırdın? Neden beni kendine yakın tutuyorsun?"
"Çünkü eskisi gibi olmak istiyorum. Beraber hayallerimize yürüyelim istiyorum. Biz bunu hayal ettik, Kaveh."
"Bunu hayal ettik ama sen beni bu ülkeden sürdün. Babamla aramı açtın. Her şeyin bir anda eskisi gibi olmasını bekleme."
"Beklemiyorum ama olacağını biliyorum. Sen buradasın, ait olduğun yerdesin. Benim yanımdasın, kardeşim. Benimle yanyana olduğun sürece asla bir sorun yaşamayacaksın."
Gülmüştüm. Bu konuda haklıydı. Bana burada en büyük zararı o verebilirdi."Haklısın, yanyana olduğumuz sürece bir sorun yaşamayacağız. Karşı karşıya geldiğimiz zaman sorun oluyor."
"Göreceksin, ben tahtta olacağım. Ülkemizi yöneteceğim. Yanımda sen olacaksın. Kimse bizi deviremeyecek. Hayallerimizdeki gibi Kaveh."
"Abi, buna inanmıyor musun? Her şey hayallerimizdeki gibi kalsaydı benim yüzümde bir yara izi olmazdı. Gerçeklerle yüzleş."
"Gerçeklerin farkındayım. Ayrıca sana güzel bir teklifim var. Neden Komutan Garhasp'ın kızı Dijan ile evlenmiyorsun?
"Ne?"
Gülerek "Yanlış duymadın, Dijan ile evlenmeni öneriyorum." dedi.
"Bu kadar basit bir durum değil. Nasıl önerebilirsin?"
"Aslında bu konu sen gelmeden önce çok konuşuldu. Komutan bu konuda kararsız ama eşi seni damadı olarak görmek istiyor. Bizim tatlı Dijan ise annesiyle olan bu konuşmamızı duydu, sana geldi. Sana yalan söylemesinin nedeni buydu."
"İnanamıyorum."
"İnanamayacak ne var, kardeşim? Sana uygun bir eş öneriyorum. Yeni bir hayat kurmak istiyorsan bu teklifi kabul edersin."
"Etmezsem ne olur?"
"Anneni ve beni üzersin. Annen de Dijan'ı istiyordu, sana söylemedi mi?" dedi. Gözlerimi kapattım. Annemin Tamerin'i istememe nedeni işte ortaya çıkmıştı.
"Beni yoruyorsunuz. Annem bunu söylemedi. Dijan bile söylemedi. Yılanların içine düştüm."
Gülerek "Hanemizin sembolünü unutuyorsun, Kaveh. Unutma, sen de bir yılansın. İçindeki yılanın gücünü görmüyor musun?" dedi. Ben ise bir şey demedim. Haklıydı, ben de bir yılandım."Dijan sana uyan bir eş olacak."
"Bilemiyorum." diye mırıldandım.
"Batı'daki kızı unut artık. Senin hayatın burada. O, kendi yoluna gitti. Sen de kendi yoluna gidiyorsun. Hayatınızda başka insanlar olacak, kabullen bunu. Üstelik Dijan Tamerin'den daha iyidir."
"Aşk sizin sandığınız kadar basit değil. Dijan iyi birisi ama Tamerin ile karşılaştırılamaz. Sakın bunu yapma. Umarım Dijan'a dememişsindir."
"Tamerin'i bilmiyor, korkma. Sadece evlilik kısmını biliyor. Tamerin'i bilse seninle evlenir mi, düşünmek lazım. Her neyse. İyi düşün kardeşim, içindeki gücü ortaya çıkar. Seni yanımda güçlü görmek istiyorum, bunun yolu ise Khahra'da hayatta kalman, kendi yolunu çizmen. Sana sunduğum hediyeleri akıllıca kullan." dedi.
Önümdeki yol neydi? Burada hayatta kalmak, geçmişin hesabını sormaktı. Abimin beni yanında tuttuğuna pişman olmasını istiyordum. Bu isteğimin peşinde koşarken her şeye boyun eğmek zorunda mıydım, bunu sorguluyordum. Ordu içine girmiştim, abimle daha çok konuşuyordum ama Dijan ile evlenmek mi? Bu konuda ne yapacağımı bilemiyordum. Onunla evlenirsem Tamerin'e ne olacaktı düşüncesi aklımdan çıkmıyordu. Ona ihanet ettiğimi düşünür müydü, onu unuttuğumu mu sanırdı? Peki Dijan neden dememişti? Onun aklında ne vardı? Bu sorular içimi kemirir iken abime bir kez daha hayran aldım. Ondan çok şey öğrenmeliydim. Sinsi adımlar nasıl atılırdı görmeliydim. Böylece onu yenebilirdim, kendi yolumu bulabilirdim.
❈
❈
❈Saevthas ve Khahra'yı nasıl buldunuz? Lussamus'a göre farkları var mı? Oztavin'in Bedeli için düşünceniz nedir?
❈Kaveh ve annesinin konuşması için düşünceniz nedir? Tamerin sizce Kaveh'in hayatında geride mi kaldı?
❈Kaveh-Paiman ilişkisi için düşünceniz nedir? Kaveh abisiyle nasıl bir yolda ilerleyecek? Abisini yenebilecek mi yoksa abisinin himayesinde mi kalacak? Paiman'ın hamleleri nasıl?
❈Kaveh, Dijan ile evlenecek mi? Dijan'ın bu evliliğe bakışı sizce nasıl? Tamerin'in etkisi Kaveh-Dijan'a yansır mı?
Bir dahaki bölüm Bartan olacaktır. Sevgilerle.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top