1.27 Güç Arzusu❈

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 04.02.2021 (23:41)

Bölüm Şarkısı: Red - Already Over

Auralorina çok teşekkür ederim bu güzel Tamerin kapağı için! :D Ben çok beğendim, birçok anlamı olan bir kapak var. Geleceği yansıtıyor.🤭

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Reme

Tamerin

Sevgilim, Değerlim, Kaveh'im

Bu mektubu yazarken okuduğunu düşünmek beni çok heyecanlandırırken yanında olamamın kederi kalbimi paramparça ediyor. Sensiz geçen günlere isyan etmeyi bıraktım, yavaş yavaş alışmaya başladım. Bu çok korkunç! Kendimi oyalıyorum, acıdan kaçabilmenin tek yolu bu. Daha çok kitap okuyorum, daha çok bir şeyler öğrenmeye kendimi adamış durumdayım. Başka türlü nasıl bu ayrılıkla başa çıkabilirim bilmiyorum. Senin gidişinle içimde bir şeyler öldü. Beni geride bıraktın, yaşamam için. Bunu yapman gerekliydi, başka bir çözüm yoktu. Bunu düşündükçe içim acıyor. Buna sebep olanları affetmek ise istemiyorum. Kalbimdeki merhameti öldürdüler, sevgilim, senin gidişlinle ben başka bir Tamerin'e dönüşüyorum. Karanlığa karışıyorum.

Sen hayatıma girmeden önce değersizdim. Kimse için önemli değildim. Sen bana değer verdin, beni ben olduğum için sevdim. Senden önce sevmeyi bile bilmiyordum. Seninle öğrendim, kendimi keşfettim. Aşkın cömertliğini gördüm. Ruhumu sevdin, kalbimin varlığını gösterdin. Seninle yaşadığım aşk kesinlikle her şeye değer. Gerçek zenginliğim aşktı, onu benden kopardılar. Giydiğim bu ipek elbiseler, taktığım mücevherlerin hiçbir önemi yok. Tekrardan eski hayatıma dönmeyi, seninle özgürce buluşmayı diliyorum. Rüyalarımda öyleyiz. Ben Domina Tamerin değilim, özgürce seninle buluşuyorum. Kimse karışamıyor. Bu çok güzel bir duygu. Keşke sadece rüyalarda kalmasaydı. Gerçeğe dönebilseydi.

Bir gün bulaşabilmeyi çok isterim. Tekrardan ellerini ellerimde hissetmek istiyorum, kalplerimizin bir olmasını arzuluyorum. Başka insanlar olsak bile kalplerimiz aynı kalacak. Her şey kaldığı yerden devam edecek. Bu sefer asla ayrılmamak üzere birleşeceğiz. İçten içe buna inanıyorum, Kaveh. Senin için bir gün geleceğim. Saevthas'daki kimse karşımda duramayacak, Lussamus'daki kimse beni durduramayacak. Aklımda, ruhumda ve kalbimde senin aşkın var iken tüm bu engelleri aşacağımıza inanıyorum. Güçleneceğim, aşkım, sevdiğim her şeyi korumak adına güçlenmeyi çok istiyorum. Doğru yol bu gibi geliyor. Doğru olarak yapacağım tek şey bu gibi. Bunun için karanlığa karışmam gerekiyorsa karışırım. Çevremdeki insanlar bundan korkmuyor iken ben neden korkayım ki? Her şey bizim için olacak. Göreceksin, bir gün buluşacağız ve asla ayrılmayacağız. Buna inanıyorum.

Şimdi ise en büyük korkum tekrardan değersiz olmak, belki de bu yazdıklarımı bu korku yüzünden de yazıyorum. Ben korkuyorum. Bu korkudan kaçmanın tek yolu sen oluyorsun. Senin aşkın beni koruyor. Ben değerliyim, değil mi Kaveh? Her daim değer verileceğim, değil mi?

Seni her daim sevecek olan

Tamerin

Derin bir nefes aldıktan sonra mektubu yırttım. Gönderilmeyecek başka bir mektuptu. Gönderilse bile karşılık alamayacaktım. Fakat kendimi rahatlamam lazımdı. Kaveh gittiğinden beri kendimi bu şekilde rahatlatıyordum. Ara ara ona mektuplar yazıyordum ve yakıyordum. Saklayamazdım. Bu evdekiler bulmamalıydı. Hepsiyle uğraşıyordum, ayrı ayrı savaşıyordum. Nesenni'nin sıkıcı kuralları, Abrek'in benden ilgi bekleyen halleri ve Venira'nın nefret dolu tavırları. Yorulmuyordum, yorulamazdım. Güçlü olmak zorundaydım. Mektupta yazdığım gibi güçlü olmaya kararlıydım. Sevdiğim ve seveceğim herkes için mecburdum. Zayıf olunca ne olduğunu görmüştüm. Her şeyim elimden alınıyordu, benim adıma başkaları karar veriyordu. Aşkımı bile koruyamamıştım. Şimdi ise bunu bozacaktım.

Mektubu şömineye attıktan sonra yanmasını izlemiştim. Yanak sadece yırtılan kağıtlar değildi, kalbimdi. Bu yangının sonunda geriye ne kalacaktı, merak ediyordum. Ben aynı ben olmayacaktım, bu kesindi.Kapı tıklandığında kafamı sağa çevirdim. Gel dedim, içeri Venira girmişti. Bana işkence etmek için gelmiş olmalıydı ama buna izin vermeye niyetim yoktu. Benimle istediği gibi eğlenemezdi."Neden geldin?" dedim. Kollarımı birleştirip ona baktım.

Venira "Abrek geldi, seni çağırmak için beni gönderdi. Sevgili karısının ablalarından uzak durmasını hala anlayabilmiş değil."

"Beni anlamayan insanlarla aynı ortamda olmak zorunda değilim." dedim. Ona doğru birkaç adım attım."Özellikle beni öldürmek isteyen bir büyücü ile aynı ortamda bulunmak hiç hoş değil."

Gözlerini kısmıştı. Bir yabani bir hayvan gibiydi. Vahşi ve acımasız."Ölmeyi hakkediyordun, Tamerin. Bu hayatta asla affetmeyeceğim şeylerden birisi ihanettir ve sen kardeşime ihanet etmeyi tercih ettin."

"İhanet mi? Gerçek bir evlilik yaşasaydım, evet bir ihanetten söz edebilirdik ama senin kardeşin beni babamdan satın aldı. Bir mal gibi satıldım, bu evliliğe tutsak edildim. Bu durumda aşkı dışarıda aramam bir sorun olamaz."

"Keşke o gün ölseydin, ölmeni çok diledim. Tüm sorunlarımız ortadan kalkacaktı, Abrek daha mutlu olacaktı. Fakat yaşıyorsun, ne kadar acı bir durum."

"Yaşıyorum, hayattayım. Şunu bilmeni isterim ki, yaşadığıma lanet edeceksin. Bizzat ellerinle öldürmediğin için kendine çok kızacaksın. Bir gün bu olacak, Venira." dedim. Yüzünde ufak bir endişe oluşmuştu. Bunu görmek hoşuma gitmişti.

"Sen hiçbir şey yapamazsın."

"Yanılıyorsun, ben istersem her şeyi yaparım. Bunu daha önce istemiyordum fakat sen beni zorladın. Sen ve diğerleri benim bir canavar olmamı istediniz. Şimdi size o istediğinizi vereceğim, bakalım o zaman ne yapacaksınız? Hadi, aşağı inelim. Sevgili kocam bekletilmeyi asla sevmez." dedim.

Venira'nın yanından geçtikten sonra kapıyı açtım. Venira ise peşimden gelmişti. Abrek ve Nesenni, oturup gülüşüyorlardı. Abrek'in anlattığı bir şeye Nesenni kahkahalarla karşılık veriyordu. Abrek'in yanına oturmamak adına tekli koltuğa geçmiştim. Kaveh gittiğinden beri Abrek'in yanında olmak daha da zor hale gelmişti. Bunalıyordum. Abrek yanına oturmadığım için bozulmuştu. Bakışlarındaki hayal kırıklığından anlamıştım. Aramızdaki uçurumun asla kapanamayacağını bilmesi gerekiyordu. Anlaması lazımdı demek daha doğruydu. Bildiği bir durumu anlamamak bu kadar inat etmesi yorucuydu.

Venira ise Abrek'in yanına oturmuştu. Kardeşine düşkün olmasını takdir ediyordum, kardeşler önemliydi ama sorun kardeşinin gerçekten sorunlu olmasıydı. Abrek'in ruhundaki çürümüşlüğü hiç görmüyordu. Sorunun bende olduğuna inanıyor olması onu da sorunlu yapardı. Gerçeklerden nereye kadar kaçacaktı? Nesenni ve o, bir an evvel uyanmalıydı. Abrek onların hayal ettiği gibi bir kardeş değildi. Onların her dediğini yapacak, Cupuer ailesini yönetecek ve kötü bir şey olmasına izin vermeyecek. Gerçek ise başkaydı. Abrek bir deliydi, aklı başında olan birisi değildi. İçindeki çürümüşlüğü ablaları görmüyordu. Bunu görmüş olsalardı kendi kendilerinin kurtarıcıları olmayı denerlerdi. Bunu yapacak güçleri vardı, onlar doğuştan hür doğmuşlardı. Gücün içinde doğmuş olup kurtarılmayı başkasından beklemeleri aslında onların ne kadar zavallı ve acınası olduğunu gösteriyordu.

Ablam bizler için çay servisi yaparken Abrek "Sonunda hepimiz toplandığımıza göre size güzel haberi verebilirim. Omae'ye gidiyoruz! Krallık emri geldi." dedi. O sırada ablam durmuş, şaşkın şaşkın bana bakmıştı. Venira ve Nesenni mutlu olmuşa benziyordu, ben ise bir şey hissetmiyordum. Olacak olan bir şeydi.

"En sonunda beklenilen oldu. Kral Azamet, çağırdı." dedim.

Venira "Geç bile kaldı! Kış zamanı oraya gitmemiz zor olacaktır ama buna değecektir. Ah, Abrek. Çok mutluyum ve sana teşekkür etmemiz gerekli. Eğer içindeki gücün farkına varmamış olsaydın eminim Reme denilen sefil şehirde sürünüyor olurduk."

Ablam gittikten sonra "Reme'ye sefil demek nankörlüktür, Venira. Bu şehir sana ve kardeşlerine sahip çıktı. Omae'ye gitmeyi duyunca burayı küçümseyemezsin." dedim.

"Omae'yi gördükten Reme'yi sen de küçümsersin. Beni anlaman zaten mümkün değil, hayatın bu küçük şehirde geçmiş."

Nesenni "Hazırlıklara bir an evvel başlamamız lazım, vakit kaybetmeden Omae'de olmak istiyorum. Ah, her şey çok güzel olacak. Kış yolculukları zorludur ama sağlam bir şekilde varacağımıza eminim."

Abrek "Tüm önlemleri alacağıma emin olabilirsiniz. Başımıza bir şey gelmeyecek, yavaş yavaş ilerlesek bile Omae'ye gelmiş olacağız."

"Yavaş yavaş gitmek iyi olacaktır. Uğradığımız yerlerdeki insanların bize olan tepkisini ölçmüş oluruz, Abrek. Lussamus sadece Omae'den ibaret değil. Lussamus birçok şehirden oluşuyor, Lussamus'u sadece Omae'den sanmak büyük bir hata olur." dedim.

Bana gülümseyerek bakmıştı. Dediklerim hoşuna gitmişti, bakışlarından belli oluyordu."Bu düşünceyi oldukça sevdim. Tamerin'in dediği gibi Lussamus sadece Omae'den ibaret değil, birçok şehir var. Sadece Omae'yi önemsemek hata olur."

Nesenni "Lussamus'un kalbi, Omae'dir. Bunu unutma, Abrek."

"Diğer şehirler olmadan Omae'yi elinde tutmanın ne faydası var? At gözlüklerini çıkarın, geniş açıdan düşünün. Omae gerçekten Lussamus'un kalbi olsaydı, dedeniz Oztavin diğer şehirlere yatırım yapmazdı, geliştirmek için uğraşmazdı. Sığ görüşlü olmayın."

Venira alaycı bir sesle "Azatlık kız, konuştu. Yönetimden anladığını mı sanıyorsun? Birkaç kitap okumakla kraliçe olamazsın, Tamerin." dedi.

"Beni kışkırtma, Venira. Birkaç kitap okumakla kraliçe olunmaz, haklısın. Kendimi geliştirirsem ülke adına iyi bir şeyler yapabilirim. Sonuçta Lussamus tarihinde azatlık olup hükümdar olan var mı? Sizin soyunuzda azatlık var ama dedeniz Oztavin bunu yaptığı evlilikle kapattı. Ben ise direk azatlığım. İnsanların bana bakışı farklı olacaktır. Siz üçünüz efendileri temsil ederken ben azatlıkların, kölelerin temsiliyim. Onlar adına bir şeyler yapabilmem lazım, bunun için kendimi geliştirmem şart. Bu ülke tıpkı Omae'den ibaret olmadığı gibi efendilerden de ibaret değil."

"Efendiler olmasaydı bu devlet ne olurdu?"

"Daha huzurlu bir yer olurdu."

Venira tam bir şey söyleyecek iken Abrek"Konuyu nereye getirdiniz, hanımlar? Güzel bir haber verdim sonrasında tartışmaya başladınız. Bırakalım, bu güzel haberin tadını çıkaralım." dedi.

Nesenni "Abrek haklı, bu derin konuları tartışmaya hiç gerek yok. Üstelik sizden istediğim şey Omae'de de herkesin içinde böyle tartışamamanız Venira ve Tamerin. Bir bütün olarak gözükmemiz lazım. Arada gözüken bir çatlak hepimiz için sorun yaratacaktır. Birlik olursak hayatta kalırız."

Venira "Benim için hiçbir şekilde sorun olmayacaktır. Tamerin'i bilemiyorum, kendisinin küstah davranışları ortada değil mi?"

"Venira! Tamerin'i kışkırtıp durmazsan ikinizde anlaşırsınız. Tanrı aşkına, daha önce benden daha çok sen anlaşıyordun. Şimdi ne oldu? Kıza bakarken nefret dolusun."

"Rol yapmaktan sıkıldım, olayın özeti bu. Tamerin'e bir şans vermek istedim ama bu şansın ne kadar boş olduğunu gördüm. Çürümüş olan şeyleri düzeltemezsin, abla veya başlangıcı iyi olmayan bir ilişki sonradan iyi olamaz."

"Bence ikimizin böyle olması iyi, Nesenni. En azından birbirimize dürüst olabiliyoruz, diğer durumda yalanlar içinde boğuluyorduk." dedim.

"Yalanlar içinde boğulan kimdi, tartışmak gerekir."

Abrek "Yeter artık, bu tartışmalardan sıkıldım. Bence yemek yiyelim, bu güzel haberin tadını çıkaralım." dedi. Venira ve ben birbirimize bakmıştık. Aramızdaki bu savaşın asla durmayacağını ikimizde biliyorduk.

Yemek yerken Abrek sürekli olarak Omae'yi anlatıyordu. Anlatımları şehri daha da çok merak etmeme neden oluyordu. Omae, Reme'den kesinlikle büyüktü. Büyük bir şehre gitmek beni korkutmuyordu. Reme veya Omae'nin benim için anlamı zaten yoktu. Benim bir yanım Saevthas'a gitmişti. Onun gidişiyle beraber renkler solmuştu, grilere hapsolmuştum. Karanlığa karışmıştım, aydınlığa çıkacağım zamanı bekliyordum. Zorlayan asıl durum buradaki hayattı. Belki de sabretmeyi bilmem gerekiyordu. Bu düzene alışmaya kendimi zorlarsam ödül olarak Kaveh'e ulaşabilirdim. Hayattan beklentim buydu. Tek başıma bulamadığım mutluluğu Kaveh ile bulmak istiyordum. Hayatımda olmasa bile bir gün mutluluğu onunla yakalayacaktım. Buna inanıyordum.

Yemekten sonra Abrek ve Nesenni yolculuk hazırlıkları için konuşmuşlardı. Kısa süre içinde buradan gitmek istiyorlardı, Venira onaylıyordu. Reme'ye karşı nankör bir tutum sergilemeleri rahatsız etmişti. Bu şehir onlara sahip çıkmış iken onlar şehirden kaçmak istiyorlardı. Ne olurdu biraz yavaş hareket etseydik, buradaki insanlarla vedalaşılsaydı? Bir şey kaybetmezlerdi. Eh, Cupuer kibri buydu. Bu kibirden nefret ediyordum. Her şeyi yapabilme gücünü veriyordu. Oysa bu kadar kibirlenmemeleri gerekirdi. Yaratıcıların soyundan gelmiyorlardı, sıradan insanlardı. Bunu unuttukları gerçeği için onlara kızıyordum. Cezalandırılmaları gerekirdi. İçten içe buna inanıyordum. Ne olduklarını hatırlamaları gerekiyordu. Her istedikleri olamazdı, her arzuladıkları anında yerine getirilemezdi. Onlar özel değildi, bizim gibi insanlardı. Belki bir gün onlara haddini bildiren birisi olurdu, neden olmasındı?

Yatak odasına erken çekilmiştim. Geceliğimi giymiştim, saçlarımı fırçalıyordum. Abrek odaya geldiğinde yatağın içine girmiştim. O ise üstünü değiştirdikten sonra yanıma gelmişti. Elimi tutup öptükten sonra "Reme'nin bana kattığı en güzel şey, sensin. İyi ki Reme'ye geldim ve seni buldum." dedi.

"Bunun için tapınağa gidip mum yakmalısın. Sonuçta aynı şehirde yıllar geçirdik." dedim.

"Haklısın, daha önce seni bulmalıydım ama o zaman sen basit bir rüyaydın. Benim rüyamda vardın ve gerçek olamayacak kadar güzeldin. Nasıl arayabilirdim ki?"

"Gerçekten rüyalarında mıydım?"

Kafasını hafifçe salladı."Evet, öyleydin. Bildiğin gibi çocukken ateşli bir hastalık geçirdim. O hastalıktan sonra seni görmeye başladım. Beni hayatta tutan sendin."

"Garip biliyor musun? Bir çocuksun ve benim şu zamanki halimi görüyorsun. Dışarıdan birisi bunu duysa seni deli olarak adlandırır."

"Adlandırabilir ama bu bence mucize. Saf aşkın mucizesi." dedi. Bana doğru yaklaşmıştı. Elinin tersiyle yanağımı okşamıştı."Keşke seni daha erken bulabilseydim. Kaybettiğimiz zamanlara üzülmeyelim, sevgilim. Geleceğimize odaklanalım."

"Geçmişini unutan yarınını şekillendiremez. Reme'yi arkamda bırakmamı benden bekleme."

"Beklemiyorum, sadece benim kadar heyecanlı olmanı istiyorum. Artık ait olduğumuz yerde olacağız. Omae bizim evimiz olacak."

"Omae için deliriyorsun. Bunu anlamak benim için zor, bana göre orası normal bir şehir. Hatta düşününce korkulması gereken bir yer. Amcanın sana sevgi dolu yaklaşacağını düşünmüyorum."

"Yaklaşmasına gerek yok, onun sevgisini kim istiyor ki? O farkında değil ama ölümünü Omae'ye çağırdı. Ölümü çok yakın Tamerin ve o budala bunun farkında değil. Hem oğlu hem kendisi çok yakında 4 Yaratıcı'nın huzurunda olacaklar. Sonra ise cezalandırılacaklar. Çünkü benim ve ablalarımın hakkı olan o sarayda oturdular."

"Bir şey yapacak güçte olduğuna inanıyorsun ama ne yapabilirsin ki? Oradaki saray Reme'ye benzemez, Abrek. Bir delilik yapma."

"Benim için endişeleniyorsun, bunu görmek çok güzel. Endişelerin boşuna, ben ne yaptığımı biliyorum."

"Omae'de sahip olduğum tek şey sensin, sana bir şey olmasını istemiyorum." dedim. Bu bir yalan değildi. Abrek o şehirde benim şimdilik kalkanım olacak tek kişiydi."Sana bir şey olursa bana da bir şey olur." diye fısıldadım. Elimi yüzüne koymuştum, tamamen bana inanması için.

"Korkma, ben iyi olacağım, sen iyi olacaksın. Kimse sana zarar veremeyecek. Orada her istediğin olacak."

"Her istediğim olacak mı? Bana her şeyi verebilecek güçte misin?"

"Elbette öyleyim, Tamerin. Seni benim dışımda kimse mutlu edemez. Bunu sana Omae'de de kanıtlayacağım."

"Bu düşünceye çok inanıyorsun, bu beni çok şaşırtıyor. Bir insana bu kadar büyük sözler veremezsin."

"Ben her daim gerçekleşecek sözler veririm. Tutamayacağım sözlerin neden altına gireyim ki?" dedi. Yüzüme düşen saçımı düzeltmişti. Bana böyle aşk dolu bakarken içim eziliyordu. Bu sevgiden tiksiniyordum."Sana verdiğim sözleri her daim tutacağım, göreceksin."

"Benim senden tek isteğim asla beni Omae denilen o çukurda yalnız bırakmaman. Orada güveneceğim kimsem yok. Varlığın beni mutlu eder, bunu sakın unutma."

"Endişelerin boşuna, orada kimse bana bir şey yapamaz. Yine de bu korkun oldukça hoşuma gitti. Beni önemsiyorsun, Tamerin. Beni ben olduğum için önemsiyorsun. Beni seviyorsun, yavaş yavaş varlığıma alışıyorsun."

Buruk bir tebessüm yüzüme yayılmıştı. Yeniden sevmek mi? Başka birisini mi? Kaveh'den sonra imkansızdı. İçimde taşıdığım acının daha da çok derine inmesiydi. Aşka karşı küsmek bu acıyı kontrol etmemi sağlıyordu."Bilmiyorum, sadece korkuyorum. Kendi ayaklarımın üzerinde değilim, olasıya kadar birinin desteğini almam gerekiyor ve bu durumda en yakınımda sen varsın. Senin dışında kimseye tutunamam."

"Bana tutunabilirsin. Seni herkesten her şeyden korurum." dedi. Sonra yanağımı nazikçe öptü. Ben hareket etmeyince dudakları dudaklarıma yöneldi. Dudakları ayrıldığında heyecanla bana bakıyordu."İyi geceler."

"İyi geceler, Abrek." diye mırıldandım.

Kendi tarafıma çekilmiştim, arkamı dönmüştüm. Bacaklarımı karnıma doğru çekerken ileride ne olacağını düşünmeden edememiştim. Bu karnıma ağrılar sokuyordu. Akışına bırakmak lazımdı. İlerleyebildiğim kadar ilerleyecektim. Nereye kadar gidebilirsem oraya kadar gitmeye kararlıydım. Şimdilik her şey benden yana ilerliyordu. Bunu bozmak isteyenler olacaktı. Venira yapabilirdi. Kendisi benden hoşlanmıyordu, hoşlanmamak az bile kalırdı. Nefret ediyordu. Öldürmeye çalışmıştı. Kahrolasıca büyücü! Onun gerçekte ne olduğunu ortaya çıkarmak isterdim ama bu onlarla beraber benim de yanmama neden olurdu. Venira ile kendi bildiğim yöntemlerle baş etmem gerekiyordu.

Sabah geç uyanmıştım. Tek başıma kahvaltı edebilmek için odada oyalanmıştım ve kahvaltımı Abrek'in çalışma odasına getirmelerini istemiştim. Venira ve Nesenni'ye katlanmak istemiyordum. Kahvaltıdan sonra ise dışarı çıkacaktım. Hava soğuktu. Kalın, gri pelerinimi almıştım. Aşağı indiğimde Venira ve Nesenni konuşuyorlardı. Beni görünce Venira'nın tek kaşı havaya kalkmıştı. Venira "Nereye gidiyorsun, Tamerin?"

"Arkadaşımla buluşacağım." dedim.

"Hala dışarıda buluşabilecek arkadaşın kalmış demek, önceki arkadaşlarını ne çabuk unuttun?"

"Önceki arkadaşlarımı unuttuğum yok, Venira. Uğraşma benimle, git hazırlık yap. Omae'ye gideceğim diye deliriyordun, benimle uğraşmayı bırakırsın sanıyordum ama benimle uğraşmak sana daha iyi geliyormuş."

Nesenni "Kızlar, tartışmayın. Tamerin nereye gidiyorsa gitsin, Venira. Abrek karışmıyor iken sana ne oluyor?"

Venira "Gitsin bakalım. Omae'de nereye gidecek, çok merak ediyorum." dedi.

Venira'ya yanıt vermedim. Ona yanıt vererek neden sinirlerimi iyice gereyim? Kendi kendine konuşup dursundu. Son konuşan ben olacaktım ve sesi o zaman kesilecekti, sadece zamanını bekleyecektim. Zaman her şeyin çözümüydü.O zaman gelesiye kadar sabretmesini bilecektim. Bu hayatta yapılan iyilik kadar yapılan kötülüklerin de karşılığı verilmeliydi. Örneğin Esthere'nin bana iyiliği dokunmuştu. Hayatımı kurtarmıştı, Kaveh ile son kez buluşmamı sağlamıştı. Bu yüzden yanımda olmasını isteyecektim, daha rahat bir hayat şartı sunmaya çalışacaktım. Venira ise kötülüğü daha fazlaydı. Bu yaptığı kötülüğe göre karşılık alacaktı. Ne eksik olacaktı ne de beni rahatsız edecek kadar fazla. Tek isteğim hissettiğim acıyı hissetmesiydi. O kara büyünün etkisinde iken yaşamla ölüm arasında olmak berbattı. Bir yanım uçup gidersem tüm bu acıların biteceğini söylüyordu. Diğer yanım ise kalmam gerektiğini, beni bekleyen insanların olduğunu haykırıyordu. Sıkışmıştım. Ruhum arafta kalmıştı. Venira da bunu yaşamalıydı. Arafta kalmanın acısını yaşamalıydı.

Reme'nin çarşısını gezmiştim. Hazır çıkmış iken Reme'nin tadını çıkarmalıydım. Hava soğuk olsa bile kalabalıktı. İnsanlar tezgahların önünde bir şeyler almak için çabalıyordu. Ara ara dilenciler karşıma çıkıyordu, para veya ekmek istiyorlardı. Şehir muhafızları sıkı bir şekilde denetimlerini yapıyorlardı, ara ara köleleri sorguluyorlardı. Kaçak kölelere karşı önlem alıyorlardı. Burayı özleyecektim. Ailemden yana şanslı birisi değildim ama doğduğum şehir açısından şanslıydım. İyi arkadaşlıklarım olmuştu, harika bir aşk yaşamıştım. Reme'yi unutmak istemiyordum. Belki bir gün buraya yeniden gelirdim. Hayatın insana ne getireceği asla belli değildi. Değişkendi. Akışa bırakmak yerine bu akışı kontrol etmeyi umuyordum. Belki bir gün başarırdım.

Esthere Reme'nin merkezinden uzakta, kaçak köle mahallesine yakın bir yerde oturuyordu. Arkamdan gelen askerler olmasa burada kesinlikle saldırıya uğrardım. İnsanların bana olan bakışlarından bunu anlıyordum. Esthere keşke daha iyi bir yerde olsaydı ama büyücü olması onu toplumdan dışlatıyordu. Büyücü olduğu anlaşılırsa yakılırdı. O da kendisini böyle yerlerde saklıyordu. Askerlere dışarıda beklemelerini söylemiştim. Dış kapıyı açtım ve küçük bahçeye girdim. Kısa taşlı yolda yürüdükten sonra soluk mavi kapıya vurdum. Esthere dediğim zaman kapı açılmıştı. İçeri gel dediğinde içeri girdim.

Evi küçüktü ama kendince güzel döşemişti. Koyu kırmızı ve siyah renkleri ağırlıktaydı. Koltuğa oturmadan önce pelerinimi çıkarmıştım, sandalyenin üstüne bırakmıştım. Koltuğa oturduktan sonra Esthere elinde tepsiyle gelmişti. Sıcak çayın kokusundan çayın gül çayı olduğunu anlamıştım. Minik kurabiyeler ise lezzetli gözüküyordu. Kurabiyelerden bir tanesini ağzıma attım. Tadını sevmiştim, damla sakızı hoş gelmişti.

Esthere "Seni görmek güzel, Tamerin. Nasılsın, evde işler nasıl gidiyor?"

"İyiyim yada iyi olmaya çalışıyorum. Kendim olmadan geçirdiğim günlerde nasıl hissetmem gerektiğini hiç bilmiyorum." dedim.

"Alışacaksın, bunun farkındasındır."

"Biliyorum, alışacağım tıpkı başka şeylere alışmak zorunda kaldığım şeyler gibi. Buradan gidiyoruz.Kral, bizi Omae'ye çağırdı."

Gülerek "Bu da demek oluyor ki, ben ve yeni ev arkadaşım Chiare Omae'ye geleceğiz." dedi.

"Seni buna zorlamak istemem."

"Ah, böyle konuşma. Seninle elbette geleceğiz, gelmezsek Venira yılanı seni zehirler ve öldürür. O kaltağa bunu yapmasına izin veremem. Aksi halde Kaveh beni öldürür. Ayrıca masum insanların zarar görmesinden de hoşlanmıyorum. Güçlerimiz varsa bunu masumların canını acıtmak için kullanmamız hiç doğru değil."

"Venira'nın gözünde bu hayattaki en kötü insan benim. Kardeşini aldatmış olmam beni kötü bir insan yapıyor. Oysa ne yaşadığımı görmüyor, bunu umursamadı. İlk başta umursamış gibi yaptı sonra değişti."

"Canını Venira için sıkma. Şu an hayattasın ve bunun kıymetini bil. Bak, çok güzel bir şehre gideceksin."

Derin bir nefes aldım."Omae'ye gidip gitmemek inan bana, umurumda değil. Reme'de olup olmamak da önemli değil. Benim için önemli olan Kaveh idi. Şimdi o yok, benim de nerede olduğumun bir önemi yok."

"Keşke Kaveh'e ulaşabilsem ama olmuyor. Abisi onu işaretlerken bir başka büyücünün de ona ulaşmasını engellemiş olmalı. Ulaşabilseydim emin ol, sizi buluştururdum."

"Prens Paiman, Kaveh'i nasıl deli edeceğini biliyor." diye mırıldandım. Prens'in yüzü gözümün önüne gelmişti. Onu gördüğüm rüyayı anımsamıştım. Tehlikeli bir adamdı, düşündüğümden daha tehlikeli birisiydi.

"Kaveh'in de bize ulaşmasını engelledi. Haklısın, Kaveh'i nasıl deli edeceğini biliyor ve bu bir tehdit. Bize ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor."

"Bir gün Paiman ile tanışırsam ona soracağım çok soru olacak. Onun da canı acımalı, Esthere. Bu yaşamda benim ve sevdiğim insanların canını acıtanların herkesin canı acımalı. Başka türlü adalet sağlanamaz."

"Bunu yapabilmek için güçlü olman gerekli. Sahip olduklarının farkında ol, Tamerin. Lussamus'un en güçlü kadını olabilirsin. Abrek ile evli olmanın verdiği gücü kullan. Senin yerinde olmak isteyecek birçok kişi var."

"Dediklerinin elbette ben de farkındayım ama nasıl olabilir bilmiyorum. Bu zamana kadar Abrek'i hep Cupuer kızlarına karşı kalkanım yaptım. Güç için nasıl kullanabilirim, fikrim yok."

Bu sözlerime Esthere gülmüştü."Çok komiksin! Bir yanın karanlık duygular taşıyor, bunu hissediyorum ama bir yanın çok saf. Abrek'i kalkanın yapmaktan vazgeç, onu kılıcın yap. Yeterince güçlendiğin zaman da o kılıcı bırakırsın."

"Böyle fikirler vermek çok kolay ama nasıl olacak, onu düşünmem lazım." diye homurdandım. Esthere ise porselen fincanını bıraktı, boşta kalan elimi tuttu. Bir şeyler mırıldandıktan sonra gözleri parlamıştı.Elimi sinirle çektim."Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Bir şeyi merak ettim ve onu öğrendim. Sen ve Abrek demek hala gerçek anlamda bir olmadınız." dedi. Hınzır bir ifadeyle bakarken ne demek istediğini anlamak hiç zor olmamıştı.

"Ne demek istediğini anladım, salak değilim. Hayır, olmadık çünkü olmuyor. Abrek'den uzak durmak benim için en iyisi."

"Abrek'i tamamen avucunun içine almak istiyorsan kendi silahlarını ona karşı kullanmalısın. Onu büyülemelisin, aklını almalısın. Böylece tamamen seni dinler."

"O iş sence kolay mı?"

"Kaveh ile olunca oldukça kolaydır, bu kesin ama yapmak zorundasın. Aksi halde Abrek'i daha nereye kadar elinde tutacaksın? Aklı dışarıya kayarsa veya kaydırılırsa seni o zaman görmüş olacağım. Kadınlık gücünü kullan, Abrek'i büyüle."

"Kadınlık gücü." diye mırıldandım. Abrek ile kendimi o şekilde hayal edemiyordum."Yapabilecek gücüm olduğundan şüpheliyim."

"Elbette yaparsın. Sakın Kaveh'e ihanet edemem düşüncelerine girme. Kaveh gitti, hayatta kalmak zorundasın. Ona ulaşamıyorsun, hayatını yönlendirmek tamamen senin elinde. Yaşamak için yapmalısın. Emin ol, Kaveh de yaşamak için başka şeyler yapacaktır. Kendi gücünün farkına var. Abrek senin tadına bakmadan sana deli oluyor iken seninle olduktan sonra senin için neler yapar biliyor musun? Ablalarını bile yanından kovar."

"Dizginleri benim elimde olur, haklısın ama Abrek'i tamamen kontrol edebileceğimi düşünmüyorum. O, kontrolsüz birisi. Ablaları onu kontrol ettiklerini sanıyor ama hayır, Abrek onların öyle sanmasını sağlıyor."

"Fakat Abrek'in sana karşı zayıflığı var, bunu kullanacaksın. Ablalarına karşı zayıflığı yok. Zaten kendi gücünü kurduktan sonra Abrek'den kurtulmasını bilirsin."

Gözlerimi kısarak Esthere'ye baktım."Kendi gücümü kurduktan sonra mı? Abrek'den kurtulmam mümkün mü?"

"Bunun için bir şey diyemem ama diyeceğim şey şu. Sen bir gün bağlı olduğun tüm zincirlerden kurtulacaksın. Bu senin kaderinde var ama şu an buna yönelik bir şey yapmazsan asla kurtulamazsın."

"Anlıyorum." diye mırıldandım.

"Cupuer veliahtını doğurduktan sonra Abrek'i bırakırsın. Belki de veliahtlarını demem daha doğru olur."

Alaycı bir şekilde "Abrek ile beraber oldum, hamile kaldım. Aman ne kadar güzel!" dedim.

"Mecbursun. Çocuk olmazsa ömür boyu Abrek'e mahkum kalırsın. Cupuer soyunu devam ettir, Abrek'i bırak. Neyse bu dediğim olmasına daha var. Sen ilk önce Abrek'i aşk delisi yap. Yapmazsan Abrek'i kaybedersin, güçten düşersin."

"Denemem lazım. Abrek'e karşı bakışımın o konuda biraz değiştirmem gerekli."

"İstersen sana birkaç numara gösterebilirim."

Yanaklarım hızla kızarırken "Hayır, istemem." dedim. Esthere bana güldükten sonra başka konulardan konuşmuştuk.

Esthere'nin yanından ayrılmadan önce ona yolculuğa ne zaman çıkacağımızı söylemiştim ve hazırlık yapabilmesi için bir kese dolusu altın vermiştim. Bu para ona her şeyiyle yeterdi. Hem yolculuğunu güvenli bir şekilde yapmasını, hem de Omae içinde bir ev tutmasını sağlardı. Benimle gelecek olması beni bir nebze mutlu etmişti. O koca şehirde yalnız değildim, benden yana bir insan olacaktı. Tamamen yalnız olma fikri ürkütücüydü. Hoş, Omae'de hiç arkadaşım olur muydu bilemiyordum. Bana bakış açıları nasıl olurdu? Kendini bilmez küstah azatlık, koskoca prense eş olmuş derlerdi. Reme'dekiler hep bunu demişlerdi, arkadaşlarımdan hep duymuştum. Azatlık olmam diğer soylu hanımları rahatsız ediyordu. Etsindi, umurumda değildi. Azatlık olmaktan dolayı gurur duyuyordum. Gerçek Lussamus'un içinden geliyordum. Bu ülkeyi ayakta tutan azatlıklar ve kölelerdi. Azatlıklar ve köleler olmasa efendiler açlıktan ölürdü.

Eve geldiğimde Abrek'i gördüm. Demek ki o benden önce gelmişti. Esthere'nin dedikleri aklıma gelince bir an için Abrek'e bakamaz olmuştum. O açıdan asla Abrek ile kendimi yanyana getiremediğim içindi. Esthere'ye göre bunu yapmak zorundaydım. Düşüncesi bile korkunç iken gerçeğe dönüşmesi kabus olmalıydı. Kendimi bu fikre ısındıramıyordum. Harekete geçmek istemiyordum. Abrek'i bu şekilde de idare edebilirdim. Benim dışımda başka birisine aklı kayamazdı, buna ihtimal vermiyordum. Fakat beni gözden düşürmek isteyenler bunu seve seve yapardı. Yerime başka birisini bulmak isteyenler vardı. Hiç düşünmeden bu yapılırdı. Belki de Esthere'nin dediğini yapmalıydım. Hayatta kalmak için her şeyi yapmak zorundaydım.

Akşam yemeğini yedikten Abrek'in ısrarı üzerine dördümüz kart oyunu oynamaya karar vermiştik. Bunun için Abrek'in çalışma odasına geçmiştik, kimse bizi rahatsız etmeyecekti. Çift haline olmasını Abrek istemişti ve ondan önce davranarak Abrek ile ben olacağım. Bu onu mutlu etmişti. Eh, illa onu elimde tutabilmem için sözde kadınlık becerilerime gerek yoktu. Böyle şeylerle de onu mutlu edebilirdim.Üstelik ikimiz bir olup ablalarını yenince daha da çok keyiflenmiştik. Venira'nın mızmızlanması beni eğlendirmişti. Kaybetmişti işte. Neyin mızıkçılığını yapıyordu? Oyunbozan insanları sevmezdim. Yenmiştik, neyin itirazıydı? Bu galibiyeti kutlamak adına Abrek ve kendime iki kadeh şarap koymuştum. Kadehi ona verdikten sonra o beni kendisine çekmişti, kucağına oturmuştum. Beni kendisine hapsederken bir şey yapmadım.

Abrek gülerek "Nasıl yendik?" dedi.

Venira "Hile yaptın, Abrek!"

"Hayır, hile yapmadım. Oyunu dürüstçe oynadım. Asıl hile yapmaya kalkan sendin, Tamerin yakaladı ve ceza aldınız."

"Hile yapmamış olsaydın, kazanma şansın olurdu." dedim.

Nesenni "Venira itiraz etme, kazandılar. İyi bir oyundu. Ben eğlendim. Ailece böyle bir şey yapmamız iyi oldu."

Venira "Bir daha oynayalım ve nasıl sizi yendiğimizi görün. Oyuna hiçbir şekilde hile katılmayacak. Var mısınız?"

"Bana uyar. Sonuçta yenilen taraf her daim bir kez daha yenilmeyi ister derler." dedim. Venira gözlerini kısarak bana baksa da ben güldüm.

Abrek "Tamerin haklı. Ablam ikinci kez yenildiği zaman oyunu kaybettiğini anlayacak." dedi. Onun kucağından gülerek kalktım ve karşısındaki sandalyeye oturdum."Kartları karıştırıp dağıtacağım."

"Bu sefer ödüllü olsun.Kaybeden kazanan bir şey alsın." dedim. O sırada kapı tıklamıştı. Gel sesimle içeri hizmetçi çocuk gelmişti. Genç oğlan bize babamların geldiğini söylemişti. Ne demek oluyordu? Hangi yüzle buraya gelirlerdi? Onları yok sayıyordum, görmezlikten geliyordum. Daha beter şeyler de planlamıştım ama araya giren başka olaylar engel olmuştu. Yaratıcıları onları korumuştu. Şimdi ise yüzsüzce geliyorlardı. Salonda beklesinler dedikten sonra çocuk çıkmıştı.

Venira bana bakarak "Seni görmek için geç bile kaldılar." dedi.

Abrek "İstersen ben aşağı inerim, onlara gitmeleri gerektiğini söylerim Tamerin. Onlarla konuşmana gerek kalmaz."

"Hayır, ben konuşacağım. Onlar bir dersi hakketti. Sadece beni desteklemeni istiyorum. Böylece benim dışımda sizlerden destek almaya çalışmazlar. Babamı biliyoruz." dedim. Şarap kadehini hızla içtim ve sertçe masaya bıraktım.

Sakin bir şekilde odadan çıktım. Şimdi Domina Tamerin olmanın zamanıydı. Onlara gücümü göstermeliydim. En azından onları gücümle ezebilirdim. Merdivenlerden yavaş yavaş indim. Ailem karşımdaydı. Babamın saçları ve sakalı her zamanki gibi birbirine girmişti. Annem saçlarını iki yana örmüştü, tepesinde birleştirmişti. Ablamın sarı saçları açıktı, kardeşim Nuscha'nın saçları da annem gibiydi. Geldiğimi görünce dördü ayağa kalkmıştı. Babamın uğursuz yeşil gözlerinde sevecen olma telaşı vardı. Ona baktıkça beni nasıl dövdüğünü hatırlıyordum. Ettiği laflar kulağımda yankılanırken onun bu sahte tavrı midemi bulandırıyordu. Her neyse bu tiksintiyi bastıracaktım.

Yanlarından geçip tekli koltuğa oturdum. Onlar oturacak iken durun dedim. Kısık bir sesle bunu demiştim ama etkili olmuştu. Babamla annem birbirine baktıktan sonra ayakta kalmışlardı. Ardından sadece babamın ayakta kalmasını istemiştim. Babama dik dik bakarken o sakindi. Eksik parmaklı elini sıkıp duruyordu.Ne zaman konuşmaya başlayacaktı? Ne zaman sahte sevgi sözcüklerini duyacaktım? Bu sessizlik boğucu geliyordu. Samimiyeti olmayan, aile demeye dilimin varmadığı bu insanlarla olmak beni kızdırıyordu. İçlerinden bir tek Nuscha'ya sıcak yaklaşabilirdim. Nedeni de onun bir çocuk olmasıydı. 15 yaşındaki bir genç kız bana o evde nasıl yardım edebilirdi ki? Fakat diğerleri yardım edebilirdi. Annem babama karşı durabilirdi, ablam beni korumak adına benimle dövülebilirdi. Ben olsam yapardım. Ben olsam kızımı veya kardeşimi böylesine korkunç bir babadan korurdum. Asıl hata bendeydi. Herkesi kendim gibi düşünmemeliydim.

"Neden geldiniz?" dedim.

Babam "Kızım duydum ki..." dedi ve elimi havaya kaldırdım. Nesenni'den öğrendiklerimi uygulamanın zamanıydı.

"Kızım demeyeceksin, Domina Tamerin diyeceksin. Her ne kadar azatlık olsan bile ben senden üstünüm, bana Domina demeni istiyorum. Şimdi devam et, bakalım ağzından ne çıkacak? Hoş, bu zamana kadar ağzından iyilik çıktığını nerede gördük ki?"

Şaşkınca bana bakarken zoraki bir tebessüm yüzüne gelmişti."Kı, pardon, Domina Tamerin. Duydum ki Omae'ye gidecekmişsin."

"Bak, hala nasıl konuşacağını bilmiyorsun. Duymadın mı? Bana Domina Tamerin diyeceksin. Aramızdaki sınırları nazikçe söylemek istedim ama anlamamışsın. Domina Tamerin dedikten sonra nasıl konuşulur? Siz ifadeli, değil mi? Acaba karşında dövüştürdüğün köleler mi var yoksa Lussamus Prensi Abrek'in eşi Tamerin mi? Şimdi ne istediğini bir kez daha söyle."

Ablam babama bakıp sus işareti yaptıktan sonra bana döndü."Domina Tamerin, geçen akşam Omae'ye gittiğinizi duydum. Bunu ailemle paylaştım ve sizden bizi de yanınıza almanızı istemek için geldik. Biliyorsunuz, biz yaralı bir geçmişe sahip olsak bile aileyiz. Bizim de sizinle olmamız gerekmez mi?"

"Aile, öyle mi? Aynı kanı taşıdığım yabancı insanlarsınız. Yaşadığım o işkence dolu günlerde hanginiz yanımdaydı? Babam beni döverken sen veya annem beni korudu mu? Annem sürekli babama boyun eğmemi söyledi, sen ise babama benim hakkımda yalan yanlış ne varsa söyledin. Bir tek Nuscha benim aile olabilir, nedeni ise sizinki gibi çamur insanların arasında kalmaması gerektiğine inandığım bir çocuk olduğu için."

Babam "Domina Tamerin, geçmişi arkamızda bırakabiliriz. Biz aileyiz, bunu biliyorsunuz. O yabancı şehirde tek başına olmak istemezsiniz."

"Reme'de yalnızdım, Omae'de de yalnız olmak beni korkutmaz. Bu zamana kadar sizlerin desteğini gördüm mü? Hayır. Omae içinde de desteğinizi görmek istemem. Bana kocam yeter. Senin bakışına göre konuşacak olursam Prens Abrek arkamda olduğu sürece kimse beni deviremez. Ben onun karısıyım ya, bana bir şey olmaz. Üstelik siz kimsiniz ki? Beni nasıl koruyacakmışsınız? Komik, çok komik."

"Biz sizin aileniz. Aynı kanı taşıyoruz."

"Aynı kanı taşımak aile olmaya yetmiyor, bunu bana öğreten en yakınım olan sen oldun. Ne kadar acı. Bir kız çocuğun babasına karşı bu kadar yabancı olması, annesiyle yakınlık kuramaması, ablasıyla sıkıntılarını paylaşamaması. Ailem var diyorsun ama aslında yoklar. Kimsesiz birisinden ne farkım var?"

"Senin için ne yaptığımı bilmiyorsun. Bilseydin bu kadar rahat konuşmazdın, Domina Tamerin!" dedi. Güldüm, sinirlerimi bozmuştu. Yavaşça yerimden kalktım. Babamın karşısına geçtim.

"Ne yaptın? Hayatımı mahvettin, bundan daha büyük ne yapmış olabilirsin? Sayende keşkelerim boğazımda bir yumru oldu. Her şey farklı olabilirdi ama sen buna engel oldun. Bu yüzden seni asla affetmeyeceğim, baba. Ölene dek kalbim sana karşı kırgın olacak. Yaratıcılara dua et, bir gün bana muhtaç olmayasın. O zaman sana merhamet göstermeyeceğim."

Yutkunmuştu. Derin bir nefes aldıktan sonra "Ben bir hata yaptım. Sana karşı oldukça serttim ama aynı şekilde davranmak zorunda değilsin." dedi. Kafamı iki yana salladım.

Merdivenlerden Abrek ve Nesenni inmişti, Nesenni kalırken Abrek benim yanıma gelmişti. Artık bu konuşma bitmeliydi. Kulağımdaki iki inci küpeyi çıkarmıştım. Ardından parmağımdaki safir yüzüğü çıkardım. Babamın eksik parmaklı eline bunları tutuşturdum. O bana şaşkın şaşkın bakarken "Nuscha benimle gelecek, bu onun ödemesi. Nasıl olsa senin kızlarında senin gözünde köle, şaşırmazsın buna. Alışkın olduğun bir şey. Artık bu takılarla Reme içinde kendine yeni bir hayat mı kurarsın yoksa Omae'ye mi gelirsin sen karar ver." dedim.

Ablam "Tamerin!" dedi. Ona sertçe baktım.

"Karışma, düzgün konuş. Bir hizmetçi olduğunu unutuyorsun."

Babam ise elindeki takıları sıkmıştı."Seninle görüşeceğiz, Tamerin. Şunu bu gece anladım, sen benim kızımmışsın. İkimizde de aynı aç taraf var, asla doymayacağımızı bu gece anladım. Ridaden ve Ruhsane gidiyoruz. Nuscha burada ablası ile kalacak." dedi.

Nuscha babamlara üzgünce bakarken onlar gitmişti. Ben ise kendimi bir savaştan çıkmış gibi hissediyordum. Zafer kazanmıştım. Babamı aşağılamıştım. Sondaki söyledikleri ise umurumda değildi. Ben ona benzemiyordum, ben bendim. Tamerin idim. Nuscha'ya baktığımda üzgün duruyordu. Başını eğmişti. Onun yanına oturdum, Abrek ise az önce oturduğum koltuğa geçmişti. Nesenni ise diğer koltuğa geçmişti. Kardeşimin elini tuttuğumda bana ürkekçe bakmıştı. Ona gülümsedim. O, bir çocuktu. Nasıl sert davranabilirdim ki? "Korkma, ben aynı benim." dedim.

Nuscha "Buna inanmak istiyorum ama az önce gördüklerim, daha öncesinde ablamdan duyduklarım beni sana karşı korkutuyor."

"Korkmana gerek yok. Ben aynıyım. Seni yanıma aldım çünkü burada benimle dah mutlu olacağına inanıyorum. Üstelik hayallerindeki gibi Tavigan'a da gidebilme imkanın olacak."

Abrek "Tamerin'in kıymet verdiği insanlar benim için önemlidir. Nuscha, bizimle beraber iken asla bir azatlığın gördüğü muameleyi görmeyeceksin. Genç bir hanıma nasıl davranıyorlarsa sana da öyle davranacaklar. Hatta Tavigan'a gitmeyebilirsin. Sonuçta sen Prens'in eşinin kız kardeşisin. Oldukça üstünsün."

Gülerek "Bu da bir seçenek." dedim.

Nesenni gülümseyerek "Ailemize hoş geldin, Nuscha. Geçmişi arkanda bırakmanın zamanı, sakın üzülme. Ablan Tamerin ile beraber seninle ilgileneceğim. Genç bir hanım olarak eğitileceksin." dedi. Bu gerçekten komikti. Nesenni bu hayata eğitmek için gelmiş olmalıydı.

Abrek "Gencecik kızı sıkıcı kurallarınla boğmaya ne kadar heveslisin, abla." dedi. Nuscha gülünce bizler de gülmüştük. Böylece gerilimli ortam dağılmıştı.

Günler hızla akmıştı. Reme'den yoğun yağışlı bir günde ayrılmıştık. Hava ne olursa olsun buradan ayrılmaya kararlıydık. Yavaş ilerlemek ise iyi olmuştu. Acelemiz yoktu. Üstelik insanların Abrek için ne istediklerini de görmüştüm. Gerçekten Abrek'i seviyorlardı. Bunun nedeni ise basitti. Azamet'ten daha iyi olacağı inancı! Umutlarından dolayı seviliyordu. Babası için değildi. Prens Tyber yüzünden sevilseydi gücü daha temeli olan bir güç olurdu. Şu anki güç yıkılabilirdi. İnsanların beklentisini karşılamazsa bu sefer insanlar Abrek'in devrilmesini isteyecekti.Umarım böyle bir şey yaşanmazdı. En azından ben kendimi koruyabilecek gücü elde edesiye kadar bu olmasındı. Abrek'i bu konuda uyarabilirdim. O da kendince önlemler alırdı. Hoş, Abrek kendisini aşırı beğenen birisiydi. Yaptıklarında hata görmezdi. Uyarımı ne kadar ciddiye alırdı bilemiyordum.

Omae'ye geldiğimizde ise at arabasındaki küçük pencereden dışarı bakmaya başladım. İlk önce şehrin ilk surunu geçmiştik. Haritada gördüğüm kadarıyla şehir 2 ana surdan oluşuyordu. Kendisini koruyabilmek adına cumhuriyet döneminde inşa edilmişti. Büyük sur, taştan yapılmıştı. Lussamus bayrağı sur duvarının üstündeydi. Surun önünde birçok çadır kurulmuştu. Tüccarlar geçiş izni için günlerce bekliyordu, Abrek söylemişti. Biz ise onlardan önce geçebilmiştik. Sıkıntı olmamıştı. Büyük sur ve küçük sur arasında kalan bölge ise Abrek'in deyimiyle azatlık mahallelerinindi. Birkaç pazar da vardı ama küçük surun içinde kalan bölge gibi değildi. Yine de burada gördüğüm birkaç küçük tapınak Reme'deki tapınaklardan güzeldi. Uzun sütunları büyüleyiciydi. Azatlıkların ve kölelerin olduğunu belli eden görüntüler de vardı. Bu soğuk kış gününde köle pazarlarında yarı çıplak olarak satılan insanlar beni üzmüştü. Abrek perdeyi kapat dese de yapamamıştım, dehşet içinde izlemiştim. Ne korkunçtu!

Küçük surdan içeri girildiğinde Abrek işte gerçek Omae demişti ve gururla gülümsemişti. Bunda haklıydı. Az önce geçtiğimiz yerlere kıyasla daha güzel binalar vardı. Taştan evlerin önünden geçerken insanların kıyafetleri oldukça düzgündü. Merakla bize bakıyorlardı. Perdeyi kapatmayacaktım. Omae'yi ilk kez görüyordum, nasıl kapatırdım? Evlerin hepsi birbirine benziyordu. İki katlılardı ve çıkmaları mevcuttu. Ahşap olan azdı. Pazarları ise Reme'ye göre hareketliydi. Birçok tapınak gözüme çarpıyordu. Kimileri kubbeliydi, Abrek onlara cumhuriyet döneminden kalma demişti. Kimileri ise sütunluydu. Her iki türdeki tapınağı beğenmiştim. Saray ise şehrin hakimi olduğunu ilan eder gibi en yukarıdaydı. Hatta sarayı koruyan sur vardı. Surlardan geçmek canımı sıkmaya başlamıştı. Bir an evvel bu yolculuğun bitmesini istiyordum.

Araba durmuştu. İşte büyük an gelmişti. Arabadan ilk önce Abrek inmişti daha sonra bana elini uzatmıştı. Onun yardımıyla arabadan inmiştim. Saray taştan bir heykeldi. Büyüktü. Uzun pencereleri, oyuklara yerleştirilen heykelleri ile gösterişliydi. Bu büyük yerde kaybolurum diye mırıldanmıştım. Karşıya baktığımda ise kalabalık bir ekibi görmüştüm. Kimseyi tanımıyorum diyecekim ki gözüme Vali Drant ve ailesi çarpmıştı. Onları görmemek olmazdı. Kalabalığın en önünde 3 kişi duruyordu. Tam ortada saçları kazıtılmış olan, uzun boylu ve iri bir adam vardı. Giydiği kıyafetlerle daha da iri duruyordu. Kral Azamet olmalıydı. Bakışları sertti. Solunda ise mor pelerinli esmer bir kadın vardı. Nesenni'den birkaç yaş büyük olmalıydı, daha fazla olamazdı. Siyah saçları toplanmıştı. Donuk bir ifadeye sahipti, Azamet kadar sert durmuyordu. Genç Kraliçe Elinda'ydı. Sağında ise Abrek gibi sarı saçlara sahip kaşları çatık bir çocuk vardı. Azamet'in oğlu Tamolın idi. Gelişimizden memnun olmadığını bu kadar belli etmesine hiç gerek yoktu.

Azamet coşkuyla gelmişti. İlk önce Abrek'e sarılmıştı, ardından Nesenni ve Venira'ya. Bu davranışında bile kimi ciddiye aldığını gösteriyordu, onun gözünde kızların değeri yoktu. Ne kadar sizleri gördüğüme sevindim dese de kesinlikle samimi değildi. Sonra bakışları bana yönelmişti. Gözlerimi yere sabitlemiş, dizlerimi hafifçe kırarak saygımı göstermiştim. Kral ise çenemi hafifçe kaldırarak ona bakmamı sağlamıştı. Sert bakışlara bakmaktan çekinmeyecektim.

Abrek "Amca, seni karım Tamerin ile tanıştırayım."

Kral "Onu duydum, Drant'ın bahsettiğinden daha güzelmiş. Azatlık olmasına rağmen seni kendisine bağladığına göre güzelliğinin ötesinde bir şeye sahip olmalı. Bu da bakışlarından belli oluyor. Gözlerinde asaleti taşıyor."

"Övgüleriniz içni teşekkür ederim, majesteleri." dedim.

Nesenni "Eminim Tamerin'i seveceksindir, amca. Biz onu çok sevdik."

Venira "Kız kardeş gibi!"

Kral "Bundan kuşkum yok. Abrek'in kıymetlisi bizim için de kıymetlidir. Bu sarayda gereken saygıyı görecek." dedi. Yanına Kraliçe gelmişti. Soğuk bir gülüşle bizlere bakmıştı.

Kraliçe "Evinize hoş geldiniz. Sizleri burada görmekten büyük bir onur duyuyoruz."

Abrek "Kraliçe Elinda, sonunda tanışma fırsatı bulabildik. Bunun için çok mutluyum."

"Daha önce tanışmayı ben de isterdim, Prens. Bunun için amcanıza oldukça çok yalvardım ama o beni dinlemek yerine Tavigan'ı dinlemeyi tercih etti."

Kral "Elinda, yeğenlerimin önünde tartışma yaratacak konular açma. Senden bunu istiyorum. Hava yeterince soğuk, farkındayım. Tartışmamızla ısıtmamalıyız."

"Haklısın." diye mırıldandı.

"O zaman neden saraya girmiyorsunuz? Uzun bir yol oldu, dinlenin. Akşam ise güzel bir ziyafet olacak." dedi.

Saray gerçekten büyüktü. Koridorlardan geçmiştik, merdivenlerden çıkmıştık. Her koridorda çeşitli heykeller, resimler mevcuttu. En sonunda odamıza gelmiştik. Reme'deki yatak odamızdan daha büyüktü. Granit zemin parlaktı. Ceviz dolabımız büyüktü. Makyaj masamın üstünde takı kutuları vardı. Pencereler büyüktü. Pelerinimi çıkarmıştım, koltuğa bırakmıştım. Dışarı baktığımda ise Omae'yi görüyordum. Şehir ayaklarımın altında gibiydi. Kubbeli tapınakları belirgindi. Şöminenin önünde iki tekli koltuk vardı. Ayrıca pencerenin önünde de bir kanepe konulmuştu. Pencerenin önünden ayrılmış, cibinlikli yatağımıza kendimi bırakmıştı. Çok yorulmuştum. Abrek ise yatağa oturmuştu. Bana bakarken gülümsüyordu.

Abrek "İşte evimize geldik, onlara göre kafese girdik."

"Burası çok büyük. Saray diyorsun ama küçük bir kasaba." dedim.

Gülerek "Burada birçok şeyi keşfedeceğiz, Tamerin. Çocukluğumdan bu yana ne değişti merak ediyorum." dedi.

"Omae'de oldukça büyük. Surlar içinde bir şehir. Sandıklar içinde saklanan bir elmas gibi."

"Eh, istilalar, kavgalar şehri bu hale getirmiş."

"Omae'yi de keşfedelim. Şehri tanımak istiyorum. Yanımda sen ol. Benden daha çok bu şehri tanıyorsun." dedim ve oturur pozisyona geçtim.

"Bilemiyorum, işlerim olabilir. Sana her daim eşlik etmem zor olur. Sarayda kendi yerimi sağlamlaştırmam lazım."

Kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Bunu duymak hiç hoşuma gitmemişti."Bunu demeni beklemiyordum."

"Tamamen ilgim dışım olmayacaksın demiyorum sadece kendi işlerim de var. Beni anlarsın diye düşünüyorum. Üstelik aramızdaki mesafe beni yormaya da başladı. Kendimi istemsizce bu mesafeye uymaya çabalarken buluyorum. Senin koyduğun mesafeye göre hareket ediyorum."

"Ben ise bu mesafenin yıkılmasını istiyorum. Bunu sana nasıl kanıtlayabilirim?" dedim. Abrek ise omzunu silkmişti. Esthere'nin dediği gerçekleşiyor olamazdı. Hayır, bu olamazdı. Abrek'in ilgisi tamamen bende olmalıydı, arka planda kalamazdım."Belki de bir yolu vardır."

Yavaşça onun yüzüne yaklaştım, dudaklarımız buluştu. Onu öperken o da beni öpmeye başlamıştı. Beni kendisine çekmişti. Dudaklarımız ayrılmıştı, boynuma yönelirken ellerim saçlarına karışmıştı. Beni yatağa devirirken üstümdeydi. Bakışlarında kavrulan arzuyu görüyordum. Üstündeki yelekten, gömlekten hızla kurtulmuştu. İnce yapılı bedeniyle karşımdaydı. Pantolonundan kurtulmamıştı, aklından neler geçtiğini kimbilirdi? Ona gülümsedim ve beni tekrardan öpmesine izin verdim. Kollarımı onun boynuna dolamıştım, ellerim sırtındaydı. Gerçekten onu istediğimi düşünmeliydi. Onun aşkından yandığımı aklından çıkarmamalıydı. Dudakları boynuma yönelmiş, oradan daha aşağı inmişti. Fakat durması lazımdı. İleriye gidemezdik, buna hazır değildim. Özellikle ellerinin eteğimle olan ilişkisini kesmeliydi. Elleri bacaklarımdaydı ve hızla yukarı çıkıyordu. Şimdi olmazdı, asla olmazdı.

"Artık durmalıyız. Yorgunum, akşama kadar dinlenmem lazım." dedim. Sonra onu kendime çekmiş, bir kez daha öpmüştüm. Düşündüğümde daha kolaydı. Zorlanmamak beni şaşırtıyordu.

Abrek "Tamerin, ben senin için deliriyorum." diye fısıldadı.

"Bunu biliyorum. Aramızdaki mesafelerin kapandığını sana göstermek istedim. Görüyorsun, bu mesafeleri kapatmaya ben hazırım."

Çapkın bir gülümseme yüzündeydi."Bunu bu şekilde kanıtlayacağın aklıma gelmezdi. Daha fazlasını istememe neden oluyorsun."

"Daha fazlası zamana bağlı. Eğer beni arka plana atmazsan olur. Aksi halde kendimi sana karşı kapatarım."

"Bunu istemiyorum. Aslında seni arka plana kapatmak aklımda bile yoktu. Ufak bir yem attım ve sen düştün. Seni denemek istedim." dedi. Yüzümdeki gülümsemeyi zor bir şekilde korumuştum. Tanrım! Beni aptal yerine koymuştu. Deliydi. Gerçek bir deli. Üstelik tehlikeliydi."Mesafeleri kapatmak için hazır olduğumuzu bilmek güzel."

"Ben dürüsttüm. Senin gibi yemler atarak karşımdakini sınamıyorum. Buna devam edersen o mesafeler artar."

"Hayır, bir daha olmayacak." dedi. Dudaklarıma minik bir buse kondurmuştu."Ben bugün beni gerçekten istediğini gördüm."

"İyi o zaman. Ben banyoya gideceğim, malum akşama büyük bir davet var. Ne zaman Omae'yi geziyoruz?"

Gülerek "Yarın Omae gezimize başlarız." dedi.

Yataktan kalktım, banyoya gittim. Kapıyı ise kilitlemiştim. Esthere haklıydı. Abrek'i avucumun içinde tutabilmek için tüm silahlarımı kullanmalıydım ama Abrek de tehlikeliydi. Az önce oynadığı oyun delilikle dahilik arasında gidip geldiğini göstermiyor muydu? Bu şekilde beni oyuna getirmişti. Her neyse bu önemsizdi. O kendince zafer kazansın sansındı. Asıl zafer kazanan ben olacaktım. Omae'de güçlenecek, canımı acıtan herkese kan kusturacaktım. Buna Abrek de dahildi. O zaman gelesiye kadar o benim hem kalkanım olacaktı, hem de kılıcım. Onun için biçtiğim rol buydu. Bunu ona haykıramasam da benim sevgim Kaveh'e olacaktı. Ölene dek kalbimde Kaveh'in aşkı olacaktı. Abrek ve diğerlerinin hiçbir şekilde önemi yoktu. Abrek'den tek isteğim güçtü. O gücü bana verecekti, kaçışı yoktu.



Tamerin'in intikam, kin hisleri için düşünceniz nedir? Düşüncelerinde haklı mı?

Esthere-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir? Esthere söylediklerinde haklı mı? Tamerin dediklerini yapmalı mı?

Tamerin'in babasına olan tavrı nasıldı? Doğru bir davranış mıydı? Zayluk sizce bundan sonra ne yapacka?

Abrek'in kelime oyunu için düşünceniz nedir? Tamerin Abrek'i kontrol edebilecek mi?

Bir dahaki bölüm Venira olacaktır ve en kısa sürede gelecektir. :)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top