1.22 Ruhtaki Yaralar❈
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 11.12.2020 (23:23)
Bölüm Şarkısı: You're Mine (feat. Oscar And The Wolf)
İyi Okumalar!
❈
Lussamus Krallığı - Reme
Tamerin
Pencereden dışarıya baka baka sessiz sessiz ağlıyordum. Ağlama nedenim ise kendi halimeydi. Kendimi altından kafese kapatılan bir kuş gibi hissediyordum. Tanrı biliyor ya, asla mutlu değildim. Birçok kıyafetim olsundu, birbirinden değerli mücevherlere sahip olayımdı, çeşit çeşit yemekler önümde dizilsindi. Domina Tamerin denilerek saygı duyulayımdı. Hiçbiri önemsizdi. Sevmiyordum! Bu sahip olduklarımı sevmiyordum. Hepsi birer zincirdi, beni bağlıyorlardı. Abrek'in eşi değil, esiri yapıyorlardı. Sözde özgürdüm, efendiydim ama beni bu evlilik köle yapmıştı. Abrek'in kölesi olarak ona yakışan şekilde davranmam bekleniliyordu. Tamerin olduğum unutuluyordu. Birçok kuralla beni ehlileştirmeye çalışıyorlardı. Onların istediği kalıba girmem isteniyordu.
Parmağımdaki düz, gümüş yüzüğe baktım. Kalbim onu arıyordu, benim biricik sevgilimi. Evlenmeme rağmen hala Kaveh ile görüşmeye devam ediyordum. Onunla aşkımı yaşıyordum. Buna engel olamıyorduk. Bir çözüm yolu için çabalıyorduk çünkü bu şekilde nereye kadar devam edecekti? Her an yakalanma korkusu içimizde vardı. Yakalanırsak iyi şeyler hiç iyi olmazdı. Kaveh kurtulurdu bir şekilde, yaşamına devam ederdi ama ben öldürülürdüm. Lussamus Prensi Abrek'i aldatan birisini asla yaşatmazlardı. Ya yakılırdım yada insanların beni taşlamasını isterlerdi. Sonumun ibret verici bir şey olması gerekiyordu. Tüm bu korkunç sona rağmen yaşadığım aşk kıymetliydi. Hayatım boyunca kimseye karşı hissetmediğim tutkuyu Kaveh'e hissediyordum. Onun aşkında kendimi yeniden bulmuştum, kaybetmek istememem çok normaldi.
Kapım tıklandığında yanaklarımı silmiştim. Gel dememle içeriye Venira girmişti. Evlendiğimden bu yana onunla aram şaşırtıcı bir şekilde iyiydi. Beni destekliyor, gelişmem adına çabalıyordu. Nesenni kadar kuralcı değildi, her şeyime karışma ihtiyacı duymuyordu. Abrek'in sürekli ilgi isteyen tavırlarına karşı beni savunuyordu. Sorunlarımı da anlıyordu. Ailemle olan konuda beni destekliyordu. Bu yüzden bu konuyu onunla rahat konuşabiliyordum. Tüm bunlar olur iken onun da ufak sorunlarını da çözmüştüm. Mesela herkesten sakladığı sevgilisi ile arasındaki sorunları bana anlatıyordu. Yapma nedeni basitti. İnsanlar sırlarını paylaşarak dost olurdu, buna çabalıyordu ve bu çabasına karşılık vermeye çabalıyordum. Yaptığı iyilikler altında ezilmek istemiyordum.
Cupuer Prensesi her zamanki gibi tunik ve pantolon giymişti. Örme tuniği lacivertti, belinde kalın siyah kumaş dolamıştı. Siyah keten pantolonu onu sıcak tutuyordu. Sarı saçları iki yandan balıksırtı örülmüştü. Örgülerine taktırdığı gümüş halkalar göze çarpıyordu. Yanıma oturmuştu, mavi gözlerini bana dikmişti. Gözlerini kıstıktan sonra "Sen ağlamışsın!" dedi.
Ondan bunu saklamak doğru olmazdı."Canım sıkıldı, ağlamak iyi geldi." dedim.
"Ağlamanı gerektiren bir durum yok ki, neden ağladın? Benden bir şey saklamıyorsun değil mi? Abrek yoksa canını sıkacak bir şey mi söyledi? Ablam belki de ters davrandı. Seni bir saray hanımına dönüştürmeye çok kararlı."
"Hayır, onlarla alakası yok. Benim sadece canım sıkıldı. Havanın kasvetli olması beni etkiledi, hepsi bu." dedim ve derin bir nefes aldım. Konuyu değiştirmeliydim."Sen neden geldin?"
"Ne yaptığını merak ettim. Seni Abrek'in çalışma odasında görmeyince odaya geldim. Her şeyin yolunda olup olmadığını görmek istedim."
"Her şey yolunda. Bir şeyler öğrenmeyi seviyorum ve öğrenmeye çok açım. Abrek beni güzelce çalıştırıyor." dedim. Bu bir yalan değildi. Abrek beni gerçekten eğitiyordu. Kahvaltıdan sonra çalışma odasına kapanıyor, tarih, sanat, politika gibi birçok konuyu çalışıyorduk. Ayrıca öğrenmem gereken diller konusunda da çaba gösteriyordu. Öğretmenim sadece Abrek değildi, Nesenni bulmuş olduğu Reme'nin en bilgin öğretmeni de eve geliyordu."Hızla ilerlediğimi düşünüyorum."
"Ablamdan da nasıl bir saraylı olunur, onu öğreniyorsun. Çok sıkıcı gelebilir ama yarın ileride kraliçe olduğun zaman işine yarayacak."
"Nasıl yemek yemeliyim, nasıl oturmalıyım, sözcüklerim nasıl olmalı gibi akla gelebilecek her şeyi Nesenni öğretiyor. Bunları nasıl aklımda tutabilirim şaşırıyorum."
Gülerek "Geçen gün Abrek ile seni dans ettirmesi çok komikti. Müzik olmadan dans etmeye çalıştınız." dedi.
"Abrek çok iyi yapıyor ama ben o kadar iyi değilim. Benim yapabildiğim konular saray hanımı olmaya uygun konular değil."
"Kaveh ile güzel dans ettin. Bunu nasıl unuttun? Mükemmel bir uyumdu." dedi ve bakışlarımı Venira'dan kaçırdım, ellerime baktım. Geçen akşamki dansı diyordu. Nesenni Kaveh'e göstermek amacıyla benim ve Abrek'in dans etmesini istemişti. Abrek ile dans ettikten sonra Kaveh benimle de etsin, hataları Abrek de görsün dediğinde Nesenni kabul etmişti ve biz dans etmiştik. Hiçbir şarkı yoktu ama kalplerimizin sesi bize dünyanın en güzel melodisinde dans etme imkanı sunmuştu.
"Bilemiyorum, Kaveh de benim kadar kötü dans ediyor olmalı ki sana kusursuz geldi." dedim ve Venira güldü.
"Zamanla alışacaksın, Tamerin. Bundan sonra senin kaderin belli. Cupuerler! Sende gerçek bir Cupuer olacaksın."
"Sence annenle baban beni onaylar mıydı? Azatlıktan gelme birisini kabul ederler miydi?"
"Bence onaylanırdın. Annemle babam Lussamus'daki evliliklerin aksine gerçek bir aşk evliliğiyle evlendiler. Onların aşka saygıları vardı."
Soğukça "Aşk dediğin şey karşılıklı olur. Bu evlilikte aşk nerede? Daha çok mal almaya benziyor." dedim. Bunu dememle Venira'nın yüzü gerilmişti. Ah, ne demiştim ben? Abrek'e olan kızgınlığımı Venira'dan çıkartmak ne demek oluyordu? Durumu toparlamalıydım. Bu mesele benimle Abrek arasındaydı. Venira'nın elini tuttuktan sonra "Pardon, bir an kendimi dizginleyemedim." dedim.
"Asıl ben özür dilerim. Bir an için gerçeği unuttum veya unutmak daha kolayıma geldi."
"Keşke unutabilsek değil mi ama mümkün olmuyor. Hala canım acıyor, kimi geceler uykumda babamın beni dövdüğünü görüyorum sırf Abrek evlenmediğim için. Galiba bazı yaralar iyileşmiyor."
"Her şey düzelecek, zaman en güzel ilaçtır. Abrek'i seveceksin, onunla yaşamaya alışacaksın. Bunları bile unutacaksın. Abrek seni çok seviyor, bu sevginin sana ilaç olacağına inanıyorum. Sadece zaman lazım."
Buruk bir tebessüm yüzümdeydi. Keşke Venira kadar iyimser olabilseydim."Ben senin kadar buna inanmıyorum. Kısa sürede yaşadıklarım bana bunu öğretti."
"Her şeyi aşacaksın. Sabret."
"Sabredeceğim. Bu zamana kadar neye sabretmedim ki?" dedim. Ağlamamak için derin bir nefes aldım.
Venira konuyu değiştirmek istemişti. Kafamı dağıtmak istiyordu ve başarmıştı. Bana Remeli soylu kadınların dedikodularını anlatırken kafam dağılmıştı. Eğlenmiştim. Ardından hizmetçi kızın hatırlatmasıyla akşamki davet için hazırlanmaya başladım. Venira da kendi odasına gitmişti. Yemek, Kaveh'in evinde olacaktı. Lussamus'un en ünlü gezgini Efendi Bailan Reme'ye gelmişti ve Kaveh onu akşam yemeğine davet etmişti. Bizi de çağırmıştı. Güzel gözükmeliydim. Kaveh için bunu yapmayı istiyordum. Kararsızlığım kısa sürede bitmişti ve kırmızı ipek elbisemi seçmiştim. Boy aynamda üstümde tuttuğumda oldukça beğenmiştim. Kol kısmı, tüldü. Yaka kısmında minik işlemeler vardı. Ayrıca iki yandan yırtmaçları vardı. Hızla bu elbiseyi giymiştim ve uygun takılar seçmiştim. İki bileğime kalın altın bilezik takmıştım. Belime de ince altın zincir tercih etmiştim. Boynumda ise Abrek'in en son hediye ettiği yakut kolye vardı. Eh, onu oyalamak için ufak mutlulukları ona vermeliydim. Onu ciddiye aldığımı düşünsündü.
Siyah saçlarımı taradıktan sonra hizmetçi kızlardan ablamın gelmesini istemiştim. Ablam geldiğinde yüzü ifadesizdi ama kıskançlık dolu bakışlarını saklayamıyordu. Bunu yapmaktan büyük bir zevk alıyordum. Beni acı çekmeye mahkum ettilerse bunun bedelini elbette ödeyeceklerdi. İstediği zengin hayata asla kavuşamayacakları ve her daim benim aşağımda hizmet etmeye mecbur kalacaklardı. Beni bu hale onlar sokmuştu. Gümüş tarağı ablama uzatmıştım."Saçlarımı yapmanı istiyorum. Örgülerle karışık topla. Önemli bir akşam yemeğine katılacağım, Prens'in eşi olarak güzel gözükmem gerekli ve senin saçlarımı yapmanı istiyorum." dedim. Ablam sinirle tarağı almıştı. Saçlarımı tararken canımı acıtmıştı, ah diye bağırmıştım."Beceriksiz misin yoksa budala mı? Ne biçim tarıyorsun? Kendi keçeleşmiş saçların mı sandın?"
Ablam "Özür dilerim." diye mırıldandı.
"Özür dilerim, hanımım diyecektin herhalde. Seninle aynı sınıfta değilim, unuttun mu? Karşında Domina Tamerin var, Prens Abrek'in eşi."
"Hanımım, özür dilerim. Saçlarınız ipek kadar yumuşak ve kaba davranan benim."
"İşte böyle olacaksın. Bir hanıma hizmet ettiğini unutma, hayatın boyunca hizmet edebileceğin en iyi kişi benim. Benimle iyi geçin yoksa kötü olur." dedim.
Ablam karşılık vermemişti, sessizce saçımı taramıştı. Sonra örgülerle karışık toplamıştı. Altın, yakutlarla süslü tarak tokayı verdim ve saçıma yerleştirilmişti. Gül kokusunu boynuma sürerken kapı açılmıştı ve Abrek içeri girmişti. Ayağa kalkmıştım, ablam ise kenara çekilmişti. Onun yanında iken Abrek'e mesafeli olamazdım. Babama bunu yetiştirirdi üstelik yalanlar katarak yapardı. Gülümseyerek Abrek'in yanına gittim. Kollarımı onun boynuna doladım, o ise tek eliyle belimi kavrayıp beni kendine çekmişti. Dudaklarına minik bir öpücük kondurduktan sonra "Nasıl olmuşum? Beğendin mi?" dedim.
Abrek "Fazlasıyla güzelsin. Güzelliğin beni büyüledi, sevgilim." dedi. Bu sefer öpen o olmuştu. Uzun bir öpücüktü. Oynadığım oyunun farkındaydı ve fırsattan yararlanacaktı.
Dudaklarımız ayrıldığında ablama baktım. Bizi izlemeye çabalıyordu. Şimdi gördüklerini babama anlatmanın zamanıydı. Ona Abrek'i nasıl kontrol edebildiğimi söyleyecekti ve asla umut etmemesi gerektiğini anlatacaktı."Hadi, git artık. Prens Abrek ile ben ilgilenirim." dedim.
Ablam odadan gittiğinde Abrek'in kollarından sıyrıldım. O ise bugün yaşadıklarını anlatarak hazırlanmaya başladı. Benimle uyumlu gözükmek için kırmızı ceketini tercih etmişti. Beraber odadan çıkmış, salona indiğimizde ablalarının çoktan hazır olduğunu görmüştüm. Hatta Nesenni söylenmişti. Bir yere geç kalmayı asla sevmiyordu. Dakik bir insan olması takdir edilesiydi ama insanlar onun belirlediği zamana kadar hazırlanması zordu. At arabasıyla gitmemiz çok iyi olmuştu. Kaveh'in evine kısa sürede gelmiştik ve onun evinde olmaktan memnundum. Sıcacıktı, pelerinlerimizden kurtulduktan sonra içeri geçebilmiştik.
Kaveh'i gördüğüm için mutluydum. Ona sarılmak isterken sadece el sıkışmıştık. Kendimi kontrol etmeyi öğrenmiştim ama duyguları bastırmak çok zordu. Yine de kendimi başarılı görüyordum. Elbette başbaşa kalabileceğimiz anlar olacaktı. Yemek masasında çeşit çeşit yemekler vardı. Ne tuhaf! Bir zamanlar bu yemekleri hazırlayan olurken şimdi benim için bu yemekler hazırlanıyordu. Mutfaktaki koşturmayı hayal edebiliyordum. Hizmetçiler panik halinde olsalar bile mükemmel bir uyum sergilemek için çabalıyorlardı. Bu masada oturan insanların bunu bileceğini düşünmüyordum. Onlar ne anlardı ki? Kaveh belki anlardı. O, kölelerine karşı çok merhametliydi. Reme'den ayrılmadan önce onları azat etmek istiyordu. Bunu köleleri de biliyordu ve bundan dolayı Kaveh'e sadıklardı. Ah, keşke Reme'den gidebilseydik. Her şey çok güzel olurdu. Sadece ikimizin olduğu küçük bir ev, bu kalabalık büyük evden daha değerliydi.
Yemek sonrası koltuklara geçmiştik. Önümüzde çerezler, meyveler vardı ve şaraplarımızı içiyorduk. Abrek beni yanına oturtmuştu, kolu belimdeydi. Sahiplenici tavrı sinir bozucu olsa da ters davranmayacaktım. Dikkat çekmemeliydik. Üstelik dikkatim belimdeki Abrek'in elinde değildi. Bailan'ın anlattıklarını dinliyordum. Yetmiş yaşını geçikti ama çok dinç görünüyordu. Uzun gri saçlarını örmüştü, top sakalını biraz uzatmıştı ve akik boncukları takılıydı. On yaşından beri gezdiğini anlatıyordu, bununla övünüyordu. Ayrıca sadece Lussamus'u değil birkaç ülkeyi de görmüştü. Ömrü hep yollarda geçtiği için evlenememişti ama servetini bırakacağı bir çocuğu olmuştu. Ztinli bir kadından kızı olmuştu, kızı şu an Omae'deydi ve kendi hayatını kurmuştu. Birçok yeri görmüş olması ne kadar güzeldi. Birçok yer, birçok dünya demekti. Onun gibi birçok yeri gezebilmeyi isterdim. Belki Kaveh ile bunu yapardık.
Kadehimi yudumladıktan sonra "Efendi Bailan, Reme'den sonra nereye gideceksiniz?" dedim. Yaşlı adam ela gözleri bana dönmüştü.
Gülümseyerek "Omae'ye gideceğim, orada torunlarımla vakit geçirmeyi planlıyorum. Artık benden bu kadar." dedi.
"Gezginlikle geçen bir ömür nasıl yerleşik hayata alışabilir ki? Anlattıklarınız çok etkileyiciydi. Üstelik bunlar çok ufak bir kısmıydı."
"Açıkçası dinlemem gerekli. Kızım bunu istiyor. Yollarda ölmemden çok korkuyor ama haberi yok, ben onu gömeceğim. Kendimi çok genç hissediyorum."
Abrek "Oldukça gençsiniz, bana kalırsa yine gittiğiniz yerlere gidebilirsiniz. Peki en çok nereyi beğendiniz? Lussamus'un güzelliğini hiçbir yer geçemez ama sormak istiyorum."
"Prens Kaveh'in ülkesi Saevthas'ın farklı bir güzelliği var, Prensim. Masal diyarlarından fırlamış gibi bir başkente sahipler. Birbirinden tatlı meyveler, büyülü ezgiler, bir yılan kadar zehirli insanlar var. İnsanın oradan ayrılası gelmiyor. Üstelik her şehrin mimarisine hayran kaldığımı itiraf etmeliyim."
Kaveh gururla "Her şehir özenle yapıldı. Kral Darian, bunu istedi ve sarayında yetişen her mimarı şehirlerine dağıttı. Sonuç olarak şehirlerimiz oluştu." dedi.
Venira "Bir gün ülkeni beraber gezer miyiz, Kaveh? Bunu çok istiyorum!"
"Neden olmasın, Venira? Saevthas'ı sana gururla sunmak isterim, bu bana büyük bir mutluluk verir."
Abrek "Keşke biz de gelebilsek ama Tamerin ile ülke yönetmekle uğraşacağız. Gerçi yine de geliriz ama bizi ağırlayacak kişi kim olur sence? Bir hükümdarı bir hükümdar karşılar, o ağırlar. Sen ise ömrün boyunca prens kalacaksın."
"En azından istediğim hayatı yaşayabileceğim, Abrek. Bu tüm taçlardan daha değerli olmalı. Tacın ağırlığı var iken istediğin hayatı nasıl yaşabilirsin?"
"Kendini böyle avutuyor olmalısın." dedi. Sesindeki gizli alaydan ben bile gerilmiş iken Kaveh'i düşünemiyordum. Konuyu değiştirmeliydim.
"Efendi Bailan, Kuzey ülkeleri için düşünceniz nedir? Ztin ve Naymahaen nasıl, bizden farklılar mı?" dedim.
Bailan "Ztin ve Naymahaen, aynı toprakları paylaşan iki farklı ülke hanımım. Ztinliler sakin gözükürler ama çok kurnazlardır. Naymahaenliler ise onurlu savaşçılar. Açıkçası yaşamak isteseydim Naymahaen'i tercih ederdim. Orada çok güzel arkadaşlıklarım da olmuştu. Mesela Mengael ailesi ile tanıştım. Onurlu insanlar."
Venira "Mengaelleri tanıyor olmanız daha da çok ilgimi çekti. Bartan'ı gördünüz mü? Vali Drant, onun tahtı istemediğini anlattığında aptal bulmuştum. Sizin gözleminizi de merak ediyorum."
"Prensesim, Bartan benim gittiğim zaman bir çocuktu ama babasını tanıyorum. Oldukça iyi, hayat dolu bir adamdı. Aynı şeyler onun için istendi ama Kraliçe Dargena'nın en güçlü yılları olduğu için kolayca bastırıldı. Şimdi ise oğlu Bartan'ın başa geçmesi isteniyor. Zavallı genç adam, tek başına. Yapayalnız bir Mengael için Petur'daki saray zor olmalı."
"Aklı varsa yaşamak için güçlü olmayı seçer. Kendisini başka nasıl koruyacak? Çevresine ördüğü duvarları kolayca yıkarlar ama eline bir kılıç alırsa kimse ona zarar veremez."
Nesenni "Herkes senin gibi değil, kardeşim. Bartan'ın yapması gerekeni de sen düşünecek değilsin. Onun hayatı, onun kararları."
"Yine de aptal insanlara sinir oluyorum. Elinde bir fırsat var ama değerlendiremiyor. Biz fırsat peşinde kaç defa koştuk? Vali Drant ile anlaşabilmek adına elimizden geleni yaptık."
Abrek "Kalın kafalı bir kuzeyli işte, ne bekliyorsunuz? Onların akıllarında sadece savaşmak olur, onuru korumak yeterlidir. Hayatta kalmayı umursayacaklarını sanmıyorum."
"Umarım hayatına benim gibi doğru insanlar girer, bu budalaya doğru yolu gösterirler. Aksi halde kötü olacak."
"Venira, Naymahaen seni neden ilgilendiriyor ki? Bence umursama. Bizim ilgileneceğimiz birisi değil." dedim.
Gülümseyerek "Haklısın, Tamerin. O aptal kuzeyliyi düşünecek değilim." dedi. Şarabını içerken güldüm. Şımarık bir kız çocuğuna benzemişti. Aslında o sert görüntünün altında küçük bir kız vardı. Yaşadığı olaylar onu sert olmaya zorlamıştı.
Bailan ve Abrek konuşurken Kaveh'in bahanesi sayesinde yanlarından ayrılmıştık. Herhangi bir kitabı vereceğini söylemişti. Abrek'in karşı çıkmasına fırsat vermeden yukarı çıkmıştık. Kaveh kapıyı kapattıktan sonra ona sarıldım. Onunla başbaşa konuşamadan gitseydim çok üzülürdüm. Bu evliliğe katlanma sebebimdi. Beni duvara yaslamıştı. Bedenini hissetmek, kokusunda sarhoş olmak beni rüyaydaymış gibi hissettiriyordu. Kollarımı boynuna dolamıştım, o ise boynumdan öpmüştü, çok güzelsin diye fısıldamıştı. Bir kez daha öpmüştü ve gülümsemiştim. Eh, onun için güzel giyinmeye çabalamamış mıydım? İşte olmuştu. Öpüşlerimiz tutkuluydu. Birbirimize doyamıyorduk. Ona bakarken ellerimi tutmuştu, öpüyordu. Kaveh "Seni onunla görmeye dayanamıyorum. İşkence gibi geliyor."
"Bir yolunu bulmamız lazım. Bu şekilde nereye kadar devam edeceğiz? Her geçen gün Abrek'in kontrolünü kaybettiğimi düşünüyorum." dedim.
"Bağlantıları ayarlayamadım. O Dijan'ın neden geldiğini bile çözebilmiş değilim. Birkaç gün kaldı ve gitti. Her şey kötü bir şekilde ilerliyor."
"Kurtulacağız, ne olursa olsun."
"Sabretmemiz lazım, sabır bizim için bir çözüm olacak. Yine de dikkatli olmamız lazım. Abrek'in evlendiğinizden bu yana bana karşı davranışları çok değişti. Bundan hoşlanmıyorum. Bir şeylerden şüphelenmiyor değil mi?"
Kafamı iki yana salladım."Neyden şüphelenecek? Tüm isteklerini yerine getiriyorum. Daha doğrusu çoğunu gerçekleştiriyorum."
"Bilemiyorum, bakışlarından hoşlanmıyorum. Sana zarar verecek diye korkuyorum." dedi ve masanın üzerinde duran kitabı verdi. Kitabı bastırmıştım.
"Korkmana gerek yok, ben kendimi o deliden korurum. Yapılması gereken şey bu çukurdan kurtulmak. Hadi aşağı inelim. Burada kaldıkça dikkat çekiyoruz. Yarın yanına geleceğim, sakın evden ayrılma." dedim. Sonra onu öpmüştüm. Keşke bu gece onunla kalabilseydim.
Aşağıya inmemiz iyi olmuştu. Aksi takdirde Abrek gelecekti. Beni ve Kaveh'i yalnız bırakmak istemiyordu. Bu kadar baskılaması beni boğuyordu. Dikkatini dağıtmak için onun yanına oturmuştum ve şımarık bir şekilde yanağından öpmüştüm. Oyalamam lazımdı, aklına daha beter durumlar gelmemeliydi. Kaveh'i korumak için elimden geleni yapmalıydım. Abrek'i oyalamam lazımdı. Aklımı kullanmam lazımdı. Abrek'den hep bir adım önde ilerlemem gerekliydi. Her daim tetikte olmak yorucuydu ama mecburdum. Ben bir deli ile evliydim. Kimi deliler zararsız olurdu, onların tek zararı kendilerineydi ama Abrek gibi zeki gözüken deliler en tehlikeli olanlarıydı. Kimse deli olduğunu anlamazdı, kendisi bile farkında olamazdı. Çevresine ise verdiği zarar verirdi. Yanında olan insanları yakardı. Bu zararı da yarar olarak görürdü. Ona göre mantıklı olan buydu, kimse ona kötü bir şey yaptığını anlatamazdı.
Kaveh'in evinden ayrılmıştık. Aşırı yağmur vardı. Kaveh burada kalabilirsiniz dese bile Abrek'in itirazı sonucunda eve dönmüştük. Dördümüz de ıslanmıştık. Hızla eve girmişti. Bir an evvel ıslak kıyafetlerden kurtulmak istiyordum. Kurtulmuştum. Saçlarım ise nemliydi. Geceliğimi giydikten sonra yatağa geçmiştim ve her zamanki gibi yatağın en ucuna kıvrılmıştım. Abrek ise diğer yana geçmişti. İlk önce onun uyumasını beklemiştim. Kendimi korumanın bir yoluydu. O uyuduktan sonra bir parça güvenle bir parça huzursuzlukla uykuya dalabiliyordum. Sabah ise uyandığımda Abrek'in beni sardığını görmüştüm. Bu yakın temas beni germişti. Nefesini tenimde hisseder iken aklımda binbir türlü kabuslar oluşuyordu. Ya daha ilerisi olursa ne olurdu? Bu ihtimalleri düşündükçe geriliyordum.
Abrek diye mırıldandım. Herhangi bir tepki gelmemişti. Yavaşça ona doğru dönmüştüm. Yüzü ne kadar masumdu. Yavaşça gözlerini açmıştı. Uyumamıştı. Hemen oturur pozisyona geçmiştim. Kollarından sıyrılmıştım. Bakışlarından rahatsız olduğum için yorganı üstüme çekmiştim."Bana dik dik bakmayı kes." dedim.
Abrek "Neden? Evlendik, bunun farkındasın değil mi? Sen benim karım oldu, ben ise senin kocanım."
"Evlenmiş olmamız birbirimizin sahibi olduğumuz anlamına gelmiyor. Üstelik seni kaç defa uyardım. Yapma!"
"Ben bir şey yapmıyorum, sadece bu evliliği gerçek bir evlilikmiş gibi yaşıyorum. Hepsi bu."
"Beni baskı altına alıyorsun, istemiyorum. Gerçek bir evlilik bu olamaz." dedim. Abrek bana doğru yaklaşmıştı. Üstüme çektiğim örtüyü yavaşça indirmişti. Geri çekememiştim. Çünkü korkuyordum. Bedenim titrerken o umursamıyordu. Korktuğumu görmüyordu, sorgulamıyordu. Tenimi elinin tersiyle okşarken titremem daha da çok artmıştı.
"Gerçek bir evlilik bu, Tamerin. Sen benimle evlesin ve hep bu olacak. Ömrünün sonuna dek birbirimize bağlı olduğumuzu kabullen. Hala bu evliliğe alışamamış olamazsın."
Yutkundum, Abrek'in soğuk mavi gözlerine baktıkça kelimeler boğazımda tıkanıyordu. Ne dersem diyeyim ikna olmayacaktı."Beni anlamıyorsun." diye fısıldadım.
"Seni anlamıyor muyum? Seni anlamamış olsaydım şu an her şey daha farklı olurdu." dedi. Oturur pozisyona o da geçmişti. Kollarıyla beni sarmıştı. Hareket edemediğimin farkındaydı ve bunu çok iyi kullanıyordu.
"Bırak beni." diye mırıldandım. Beni umursamadı. Uzun siyah saçlarımı bir tarafıma sağ tarafıma attırmıştı.
Yavaşça boynumdan öpmüştü."Eğer seni anlamamış olsaydım seni beklemezdim." diye fısıldadı.
"Bırak beni, lütfen." dedim. Sesimin yalvarırcasına çıkmasından nefret ediyordum ama bir şey yapamıyordum. Bedenim kaskatı kesilmişti.
"Bu kadar yakınımda iken seni çok özlüyorum, Tamerin. Lütfen, kabullen. Senin için bir çıkış yolu yok. Senin için bu hayatta önemli olan tek insan benim. Bir başkası asla olamaz. Bunun için bana ileride çok teşekkür edeceksin. Ben ise bu teşekkürün karşılığında senden beni sevmeni isteyeceğim. Beni sev, çok sev." dedi. Sımsıkı sarılmış, beni kendisine bastırmıştı. Boynumu bir kez daha öpmüştü. Hatta birkaç kez daha.En sonunda kolları gevşemişti. Sonunda serbest kalmıştım. Serbest kalmanın verdiği coşkuyla ayağa kalktım."Neden gerginsin? Anlamış değilim."
"Sen bu zamana kadar neyi anladın? Az önce beni nasıl korkuttun, haberin var mı?"
"Sana söyledim, senin rızan dışında herhangi bir şey olmayacak ama ben kendimi kontrol edemiyorum. Sen öyle güzel bir varlıksın ki karşında sarhoş oluyorum. İlahi bir güzelliksin. Yeryüzünde aciz insanları gezen bir tanrıçasın. Şu halin bile beni sarhoş ederken başka hallerini düşünemiyorum."
"Ben kutsal birisi değilim. İnsanım! Bana bu şekilde yaklaşma, Abrek. Bu beni çok eziyor. Yıpratıyorsun."
"Sen hayatın boyunca hiç değer görmediğin için böyle konuşuyorsun. Alışkın değilsin ama alışacaksın. Benim sevgimle yüceleceksin. Kendini bana bırak ve her şeyin nasıl güzel olduğunu keşfet." dedi ve ayağa kalktı.
Ben bir şey diyemedim. O ise yanımdan geçerken yanağımı hafifçe öpmüştü sonra banyoya gitmişti. Yatağa çöktüğümde derin bir nefes aldım. Bu yaşadığım neydi? Bedenim dövülmemişti ama ruhum kesinlikle dövülmüştü. Abrek'in baskısı, beklentileri beni yoruyordu ve her geçen gün daha da kontrol edilemez olduğunu kanıtıydı. Kendimi savunmam gerekiyordu. Kaveh'e anlatsam delirirdi. Kim delirmezdi ki? Benim hayatım bu şekilde geçemezdi. Bir deliyle ömür süremezdim. Abrek'in bu tavırlarını beni mahvederdi. Delirtirdi. Evet, ben de delirirdim. Normal bir insan Abrek gibi bir deliyle hayatını birleştirirse ne olurdu? Delirirdi. Kendisinden soğurdu. Belki de Abrek'in anlayacağı dil delilikti.
Kahvaltı için hazırlanmıştım. Her şeye rağmen iyi görünmek zorundaydım. Nesenni'nin kuralıydı. Bir yüksek soylu hanım, yaşadığı kötü olaylara rağmen güzel gözükmesini bilmeliydi. Kendisi bunu çok güzel başarıyordu. Seçtiği renkler, takılar onun prenses olduğunu gösteriyordu. Arada Venira'ya da bu konuya kızıyordu. Ona göre sürekli tunikler pantolonlar giymek soylu bir hanıma yakışan şeyler değildi. Venira ise umursamıyordu ve tartışıyorlardı. Bu tartışamalarda ben tarafsız oluyordum. Venira ondan tarafta olmamı istese de görüş bildiremiyordum. Anladığım bir konu değildi. Zamanla bir fikrim olurdu. Şu an bile boynumdaki ametist kolyenin abartılı mı değil mi anlamış değildim. Ben böyle şeyleri nereden bilebilirdim? Giydiğim tekdüze elbiselerdi, takılarım basit zincirlerdi. Nereden nereye gelmiştim.
Kahvaltıdan sonra Abrek beni çalışma odasına sürüklemişti. Sabahki gerginliği yoksaymıştı. Yine beraber çalışıyorduk. Bu sefer tarih idi. Abrek'e göre bir yönetici geçmişi bilemezse geleceğe hüküm veremezdi. Lussamus tarihini çalışmak bir yönden ilgi çekiciydi. Kral Azamet öncesindeki devri de inceliyorduk. Azamet'in neden bir krallık kurmak istediğini anlamam lazımdı. Anlamış mıydım? Evet! Ülkenin bütünlüğünü korumak ve en güçlü olabilmek adına yapmıştı. Aksi halde Lussamus parçalanırdı. Güçlü olunca insan sevdiği şeyleri koruyordu. Azamet'in yaptıklarından bunu anlıyordum. Güç, koruma demekti. Eğer ben de güçlü olursam sevdiğim insanları koruyamaz mıydım? Bu çok güzel bir şeydi. Gücü bu amaçla kullanabilirdim. Sevdiğim insanları yanımda tutmak için.
Sabahki dersimizden sonra Abrek gitmişti ve beni bu sefer esir eden Nesenni olmuştu. Yine saraylı hanım kurallarına çalışıyorduk. Bu kuralları kafama kazımam gerektiğine inanıyordu. Sıkıldığımı anlamış olacak ki en sonunda bırakmıştı. Üçümüz oturuyorduk. Venira izleyeci olarak bizimleydi. Hizmetçi kızlardan birisi önümüze gül çayı ile kurabiye bıraktıktan sonra çekilmişti.Porselen fincanı almıştım ve kokuyu içime çektim. Kokusu çok güzeldi ve yavaşça yudumladım.
Nesenni gülümseyerek "Ah, Tamerin! Gün geçtikçe çok gelişme kaydediyorsun. Sanki doğuştan bir saraylıymışsın gibi." dedi.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Her ne kadar beni eğitse de gizliden gizliye bir küçümsemesi hep olacaktı. Bu çok netti. Sinsi tavırları ve sözleri bunu gösteriyordu. Şimdilik umursamayacaktım.
Venira "Kendisini geliştirmeye açık, abla. Önemli olan bu." dedi ve bana gülümsedi. Ablasına göre beni küçümsemediği için ona karşı biraz daha ısınıyordum."Normal efendiler bile basit bir köle gibi davranabiliyor."
Nesenni "Benim demek istediğimi yanlış anlamayın, iltifat ediyorum. Aynı zamanda üçümüz Cupuerleri temsil ediyoruz. Cupuer soyuna yakışır şekilde davranmamız gerekir."
"Gerçek Cupuerler burada sürünürken sefasını rezil olanlar sürüyor. Bu adaletsizliğe dayanmak çok güç ama eminim ki yakında biz Omae'de olacağız."
"Evet, kardeşim. Omae'de biz olacağız ve Cupuer soyu bizden yürüyecek." dedi. Manalı bakışları bendeydi. Bu bakışlardan hoşlanmamıştım, yerimde kıpırdanmıştım. Yeterince sorunum yokmuş gibi bu eklenmişti. Çocuk meselesi. Ben bu evlilikten kaçmayı planlıyor iken çocuk mu doğurmayı planlayacaktım? Şaka gibi.
"Her şey çok güzel olacak. Ben buna inanıyorum."
"Ben sana söyledim ama sen bana inanmadın. Her zamanki gibi kendi bildiğine takılıp kaldın. Beni azıcık dinlesen daha mutlu olacaksın."
"Ne oldu ki?" dedim.
"Boşver, Tamerin. Gerçekten çok boş bir konuydu. Güya sen bizim ailemize uğursuzluk getirecekmişsin. Venira bunu bir falcıya baktırmış. Falcı kadın da bizim bu saf kızdan daha fazla para alabilmek adına böyle yalan şeyler söylemiş."
Venira "Abla, bu konuyu kapatmıştık. Niye açıyorsun? Yanılmışım, her şey yolunda."
"Neden kızıyorsun? Tamerin'e dememiz de kötü bir şey yok, o da aileden birisi. Her şeyimiz bundan sonra ortak."
"Beni kötü bir şekilde görebilir. Evlilikten önce aramız pek iyi değildi."
Kafamı iki yana salladım."Benim için herhangi bir sorun yok. Bugün benlik bir şey yok değil mi? Acaba dışarı çıksam ne olur?" dedim.
Nesenni "Neden çıkacaksın?"
"Arkadaşlarımla buluşmak istiyorum. Bugün benimle buluşmak istedikleri için çalışmıyorlar, onlar gündelikçi kızlardı."
"Tamerin, eski çevrenden bir an evvel sıyrılman lazım. Gerçekten o azatlıklarla görüşüyor olamazsın. Sen Abrek'in eşisin. Konumuna uygun insanlarla arkadaş olman gerekir. Bence benimle beraber gel, hayır işlerinde çalıştığım gruba katıl."
"Oradaki insanlarla pek anlaşabileceğimi düşünmüyorum, Nesenni. Nasıl desem onlar çok kendini beğenen tipler ve öyle insanlardan hoşlanmıyorum."
Venira "Bence gidebilir, o insanlarla görüşebilir. Senin arkadaşların oldukça sıkıcılar, abla. Bunu kabullen."
"İyi o zaman. Nasıl olsa Omae'ye gideceğiz, o vakit geldiğinde Tamerin kendisine yeni arkadaşlar edinmiş olacak."
"Göreceğiz, Nesenni." dedim.
Onların yanından ayrılmış, merdivenlerden çıkarak üst kata çıkmıştım. Nesenni'nin dediklerini duymazlıktan gelmek en güzeliydi. Onun dediği gibi hayatımı yönlendiremezdim. Kendi hayatımı kontrol etmek isterken düştüğüm durum çok korkunçtu. Babam Nesenni gibi davranırdı. Benim adıma kararlar alırdı şimdi ise Nesenni hatta Abrek aynıydı. Elbette bir gün ben kendi hayatımı kontrol edecektim. Buna inanıyordum. Bu hayat bu şekilde ellerimin arasından kayıp gidemezdi. Bir yerden sonra patlama yaşayacağıma inanıyordum. O gün yakındı veya değildi. Fakat bir gün olacaktı. Bunu biliyordum.
Yatak odama girdiğimde beni sıcak tutacak bir gömlek ve pantolon giymiştim. Elbise giymekten sıkılmıştım. Belime korse takacaktım. Dolapta korse ararken korselerin arasında bir kağıt parçası bulmuştum. Saman kağıdıydı ve gül kokuyordu. Kağıdı açtığımda ise bir çember çizilmişti. Çember anlamadığım kelimelerden oluşuyordu. Çemberin içinde ise bir erkekle bir kadının çıplak çizimleri vardı. İkisi elele tutuşuyordu. Tanrım! Bu neydi? Aklıma bir şeyler geliyordu ama olamaz diyordum. Eğer aklıma gelen şey doğru ise yatağa da mutlaka bu kağıttan olmalıydı. Hızla yatağı aramış ve bulmuştum. Üstelik bunda da çizimde erkekle kadın birleşmişti. Kağıtları katlayıp korseme taktığım keseme koymuştum. Kaveh'e soracaktım. O mutlaka bilirdi. Umarım aklıma gelen şey için değildir. Eğer onun için ise akşama Cupuerlerle ilk tartışmamı yaşayacaktım.
Omuzlarında kürk olan kadife lacivert pelerinimi giydikten sonra odamdan çıktım. İlk önce arkadaşlarımla buluşmuştum. Peşimden gelen askerlerden kurtulmak için onlara para vermiştim. Nerede, ne zaman buluşacağımızı söylemiştim. Ardından Kaveh'in evine gitmiştim. İçim kıpır kıpırdı. Eve geldiğimde Kaveh'in yerini Chiare'den öğrenmiştim. Yatak odasındaydı. Beni bekliyordu. Hızla odasına çıkmıştım. İçeri girdiğimde koltukta onu kitap okurken bulmuştum. Beni görünce kitabını kapatmıştı, ayağa kalkmıştı. Ben ise kapıyı kapatıp, kilitlemiştim. Kesinlikle rahatsız edilmemeliydik. Bu kısıtlı vakti kullanmalıydık. Bana geldiği gibi ona kendimi bırakmıştım. Öpücüklerimiz tutkuluydu, bedenlerimiz birbirine karışmıştı. Onu özlemiştim, onsuz geçen bir günümü bile düşünemez olmuştum. Ben âşık olmamıştım, aşkın kendisine düşmüştüm.
Kaveh'in kollarının arasındaydım. Kıyafetlerim yerlerdeydi. Ona bakıyordum, o ise oldukça huzurluydu. Saçlarımdan öpmüştü."Seni çok seviyorum." diye fısıldadım.
Kaveh "Ben de seni, sevgilim." dedi ve ona gülümsedim. Biraz olsun onun kollarında uyuyabilmiştim. Huzurlu bir uykuydu.
Saçlarımı ıslatmadan bedenimi yıkamıştım. Üstümde Kaveh'in kokusu olmamalıydı. Onun misk kokusu bedenime sinmişti. Olası şüphelere karşı kendimizi korumalıydık. Banyodan sonra karşılıklı yanan şöminede oturmuştuk. Sıcak çayı içtikten sonra "Cupuerlerin evi beni çok zorluyor, biliyor musun? Her geçen gün bambaşka olaylarla karşı karşıya kalıyorum." dedim
Kaveh merakla "Ne oldu?" dedi.
"Ben birkaç kağıt buldum ve ne olduklarını anlamadım. Sana getirdim, sen anlarsın diye düşündüm."
"Göster bakalım." dedi. Kesemdeki kağıtları ona verdim. Kağıtları baktıktan sonra kaşları çatılmıştı."Kan Tanrıçası bu büyüyü bozsun."
"Ne büyüsü bu? Aklıma bir şeyler geldi ama yakıştıramadım. Emin olamadım, aşkım. Senin düşüncen nedir?"
"Bu kağıtlar bir aşk büyüsü. Genelde aralarında soğukluk olan karı kocalara yapılır, tabii kimi genç kızlarda bunu âşıkları için çizdirir. Bu çizimlerdeki gibi asla ayrılmasınlar istenir. Basit bir büyü."
Dudaklarımı ısırdım. Tahmin ediyordum. Bu çizimlere benzer şeyleri yıllar önce bir arkadaşımda görmüştüm. Kendisi ve sevgilisi için çizdirmişti."Abrek'in böyle bir şey çizdireceğini düşünmüyorum."
"Nesenni'nin işi olmalı. Kendisi hamile kalman için de çabalıyor. Venira ilaçlardan bahsetmişti. Sana söylemiştim." dedi ve ofladım.
"Şaka gibi. O ilaçları umursamadım, bir şey demedim ama bu büyü çok fazla. Abrek ile aynı yatakta yatmak bile işkence iken o kim oluyor? Bizi birbirimize yakınlaştırmak için büyülere başvurduğunu etrafa yaysam hoşuna mı gidecek? Delirmiş!"
"O aileden pek akıllı insan çıktığına şahit olmadım. Şans eseri Venira olmuş ama onun da deli tarafları var."
"Bu büyülere karşı ne yapacağız?"
Gülümseyerek "Korkma, bu büyüler basit büyüler. Kişinin irade gücüne yönelik değil. Şansa bağlı. Sizde de etkili olmadığı çok açık.dedi. Ardından kağıtlardan birisini yanan şöminenin içine attı. Kağıt yanarken etrafa pis bir koku yayılmıştı."İşte, bak. Etkisi bitti, gitti."
"Bunun hesabını Nesenni'den akşam soracağım. Bunun gibi iki kağıt bulduğumu diğerini yaktığımı söylerim. Önemli olan yakmam olmaz, bulmam olur."
"Cupuerlerle ilk tartışman olacak. Sana tavsiyem Abrek'i yanında tutman olur. Aksi halde o üçlü ile başa çıkamazsın."
"Abrek'i nasıl yanımda tutabilirim? Sabah uyandığımızda tartıştık. Yine aynı konu, tahmin edebiliyorsun. Onu ne kadar yanımda tutabilirim, fikrim yok."
"Beraber buradan ayrılacağız. O zamana kadar güçlü durmaya çalış. Biliyorum, işin çok zor ama sen güçlü bir kızsın. Çok az kaldı."
"Nasıl buradan ayrılacağız? Buna yönelik nasıl bir planın var? Bana hiç bahsetmiyorsun, Kaveh. Hep ayrılacağımızdan bahsediyorsun ama nasılın cevabı yok."
"Sana sürpriz yapmak istiyordum ama bir yol buldum. Seninle beraber Desanz'a gideceğiz. Oradaki tüccar kafilesi ile pazarlık yaptım. Bizi yakında ülkelerine götürecekler. Oradan da Gabur'a geçeriz ve bir daha bize dokunamazlar."
Yaşasın diye bağırdım, alkışladım. Kaveh ise kahkahalarla gülmüştü."Sonunda kurtuluyorum! Yeni bir hayat bizi bekliyor."
"Evet, yeni bir hayat bizi bekliyor. Abimin tehdidinin boş olduğunu düşününce bu ayarlamayı yaptım. Bir şey yapacak olsaydı şimdiye kadar yapardı. Sadece bizi korkutmak istedi ve evlenmene neden oldu."
"Her şey iyi olacak, göreceksin. Yakında bu şehirden gideceğiz. Önemli olan bu. Yeni bir hayat kuracağız. Gerekirse Gabur'dan daha da ileri gideriz, izimizi kaybettirmenin yolunu buluruz."
"Her an hazırlıklı ol, vaktimiz burada çok kalmadı."
"Yanımıza alacağımız para bize yeterli olur mu? Duruma göre bana hediye edilen mücevherleri de yanıma alırım. Abrek çok cömert, Reme'nin en değerli takılarını bana hediye ediyor."
"Bence gerekli değil. Ondan herhangi bir şey almana gerek yok."
"O hayatımı benden almak istedikten sonra her şeyini alabilirmişim gibi geliyor. Sunduğu her şeye hayatımı almasına yeterli değil ama beni iyi hissettiriyor. Tuhaf." dedim. Bu karmaşık konuyu konuşmamalıydım."Hadi, ben artık gideyim ve şu büyüyü yüzlerine vurmalıyım. Cupuerlerle olan tartışmamda olmanı isterdim."
"Yırtıcı bir kaplan olacağına dair hiç şüphem yok."
Gülümsedim. Ayağa kalkmış, pelerinimi giymiştim. O ise beni izliyordu. Elinden kağıdı almıştım."Onlar beni vahşileştiriyorlar, normalde çok evcilim bunu biliyorsun."
"Ah, bilmez miyim?" dedi. Dudaklarıma ufak bir buse kondurmuştu. İnsanın kalbine işleyen sürmeli gözleri üzerimdeydi. Bu gözlerden kopmak istemiyordum ama beni bekleyen bir kafes vardı."Çok yakında istediğin yerde istediğin gibi olacaksın. Kimse ne yapacağına karışmayacak."
"Bunu biliyorum, sevgilim. Kaderimiz çok güzel olacak." diye fısıldadım.
Eve geri geldiğimde hiçbir şey yokmuş gibi davrandım. Hatta Abrek'e bile bir şey demedim. Elbisemi giymiş, saçlarımı toplamıştım. Odaya gelen Abrek ile biraz konuşmuş sonra akşam yemeği için toplanmıştık. O küçük büyü kağıdı yanımdaydı. Yemekte konuşulan konuları dinlemekle yitinmiştim. Beni ilgilendirmiyordu. Abrek Omae hakkında konuşuyordu ve oraya gitmemizin artık an meselesi olduğundan bahsediyordu. Vali Drant'ın yokluğunda şehrin yönetimini iyice avucunun içine almıştı. İnsanları kendisine hayran bırakıyor, şehri yönetiyordu. İnsanlar için Abrek umut olmuştu. Kimse ondaki bozukluğu göremiyordu. İçi çürümüş birisiydi. Bu nasıl görünmüyordu, anlamıyordum. Galiba Abrek'in yeteneğiydi. İnsanlara kendisi kusursuz sunuyordu ve bu insanları büyülüyordu. Gerçek Abrek'i bilen kimse yoktu.
Belki bir gün gerçek Abrek ortaya çıkardı. Herkese içindeki pis çürümüşlüğü gösterirdi. İşte o zaman insanlar ne kadar yanlış bir insan seçtiklerini anlamış olurdu. Hoş, o zaman ben burada olmayacaktım. Lussamus'dan çok uzaklarda olacak, Kaveh'imle hayalini kurduğum hayatı yaşayacaktım. Kendi hayatımın sahibi olacaktım, hiçbir zincirim olmayacaktı. Basit bir hayatım olsa bile sevdiğim insanla olacaktım. Bu bana yeterdi. Benim bu hayatta güce, ihtişama veya zenginliğe dair hevesim yoktu. Bunlar başka insanların olsundu. Benim istediğim sevdiğim insanlarla geçirebileceğim bir ömürdü. Asıl zenginlik bu değil miydi? Zengin olup çevremde sevmediğim insanlar olduktan sonra zenginliğin ne önemi vardı? Bunu anlatamıyordum. İnsanların kalpteki zenginliği bilmemesi ne kadar acı bir şeydi. Eh, şanslıydım ki karşıma Kaveh çıkmıştı ve beni anlıyordu. Yalnız olmadığımı biliyordum.
Yemekten sonra şaraplarımızı içip otururken Abrek elini dizeme koymuştu, düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım. Abrek merakla "Hayatım, bugün çok sessizsin. Ne oldu?" dedi.
Şimdi tam zamanıydı. Venira ve Nesenni'de bana bakıyor iken bu anı değerlendirmeliydim. Elbisemin minik kesesinden kağıdı çıkardım ve Abrek'e verdim.Donuk bir sesle "Ben bugün yatak odamızda bunu buldum. Bunun gibi başka bir kağıt vardı ama yaktım. Bunun ne olduğunu gecekondu mahallemde çok iyi biliyordum." dedim.
Venira "Ne bu?"
Abrek "Hanginiz bunu yaptı? Ne olduğundan daha önemli olan şey bu." dedi. Sesi sinirli çıkmıştı ve kağıdı buruşturmuştu.
"Ne olduğunu bilmeden ne diyebiliriz? Ver şu kağıdı!" dedi ve Abrek'in elinden kağıdı aldı. Kağıda bakarken gözleri iri iri olmuştu. O şaşırır iken Nesenni çok sakindi. Hiç merak etmiyordu, bakışları yerdeydi.
"Nesenni merak etmiyor ama ben söyleyeyim. Bu bir aşk büyüsü. Karı kocaları yakınlaştırmak amacıyla yapılan basit bir büyü. Diğer kağıdı yaktığım için bozuldu." dedim.
Abrek öfkeyle "Böylesine özel bir şeye karışmaya ne cürretle kendinizde buna karışma hakkı buluyorsunuz. Kimsiniz? Nesiniz?" dedi.
"Yatak odamıza karışılacağını hiç düşünmezdim açıkçası yakıştıramadım. Hangi saraylı hanım bunu yapar?" dedim. Nesenni bana bakmıştı.
Nesenni "Beni mi suçluyorsun, Tamerin? Bunu ailen yapmış olamaz mı?"
"Ailem bunu yapacak kadar akıllı değiller. Her şeyin farkındayım. Çocuk değilim, Nesenni. Ailemin üstüne suçunu yıkamazsın. Abrek ile odada yaşadıklarımız bizi ilgilendirir. Seni, onu veya bir başkasını değil."
Derin bir nefes almış, gözlerini kapatmıştı."Ben sadece daha iyi olun istedim, hepsi bu. Birbirinzie yakın, sevginiz güçlensin istedim."
"Senin tek derdin bizim sevgimiz değil, soyun yürümesi. Beni basit bir doğurma aracı olarak göremezsin!"
Venira "Tamam, sakin ol Tamerin. Evet, ablamın yaptığı şey oldukça saçma ama büyütmeye gerek var mı?"
Abrek "Büyütmeye gerek var mı? Bu çok talihsiz bir soru, abla. Herhalde aklınızda Tamerin ile benim soğukluk yaşadığımızı düşünüyorsunuz. Fakat öyle bir şey yok. Bunu kanıtlamak zorunda değiliz."
Nesenni "Gerçek bir evlilik yaşadığınıza dair şüphem yok ama daha çok bağlanmanızı istedim. Masum bir istekti."
"Rezilce bir şey yaptın, bunu masumiyetle savunuyor olamazsın. Senin adına ben utandım. Keşke ben bulsaydım, abla. Kendi aramızda kapanırdı ama sen beni Tamerin'in önünde küçük düşürdün." diye bağırdı. Bağırmasından irkilmiştim.
Abrek'in elini tutmuş."Sakin ol, Abrek. Senin veya benim bulmam bir şeyi değiştirmez. Hatta benim bulmam iyi olmuş. Sen bulsaydın daha çok tepki verirdin." dedim.
"Çok utandırıcı." dedi ve ters ters ablasına baktı.
Venira "Bir daha böyle bir şey olmaz. Konu burada kapansın ve bitsin."
"Umarım olmaz. Şu bilinsin ki ben bana yapılan iyilikleri unutmadığım gibi kötülükleri de unutmam. Bu olayın etkisini taşıyacağım, silinmesi uzun sürecek. Bir daha olursa bu kadar sakin kalmam." dedim.
"Tamerin! Konu kapandı ve bitti. Yeter."
Nesenni "Unutma bakalım. Dilerim ki, Gazap Tanrısı hep senin yanında olur Tamerin. Eğer rüzgar benden yana olursa Fırtına Tanrısı ile uğraşmak zorunda kalırsın."
Abrek "O zaman yaratıcılarla nasıl anlaşma yapacağımı görürsün, abla. Hele bir Tamerin'e dokun, ben ne yapacağımı çok iyi bilirim."
Gülümseyerek "Ben uğraşırım, Nesenni. Hiç kuşkun olmasın." dedim. Sonra Venira'nın elindeki o kağıdı alıp şöminenin içine attım. Konu kapanmıştı ama bunu unutmayacak olan tek kişi ben değildim. Karşımdaki iki kız kardeş de unutmayacaktı. Abrek'in nasıl benden yana olduğunu görmüşlerdi. İyiki olmuştu. Nesenni'nin korkması gerekiyordu. Benim sözlerime aldırış etmezdi, devam ederdi ama Abrek'in öfkesini görmesi iyi olmuştu. Eh,burada yavaş yavaş ayakta kalmayı öğreniyordum.
Bu olayın üstünden geçen bir iki gün sakindi. Hiçbir şey yaşanmamış gibi değildi. Nesenni bana ders veriyor, konuşuyordu. Venira'nın tavırları da aynıydı. Yine de hazır olmalıydım. Bu yüzden odamdaki her yeri aratmıştım ve 5 farklı yerde büyü kağıtları bulmuştum. Hepsini yaktırmıştım. Bu edepsiz kağıtlardan arınmak beni mutlu etmişti. Abrek ve kendimi o kağıtlardaki gibi asla düşünemiyordum. Korkunçtu! Abrek ablalarına yalan atsa da gerçek ortadaydı. Sakin kalmalıydım. Bu zamana kadar delirmedi isem sebebi sakin kalmamdandı. Delirmiş olmayı dilerdim. O zaman canımı acıtanların daha kolay canını acıtırdım. Fakat Kan Tanrıçası bunu engelliyordu ve daha çok acı çekmemi sağlıyordu. Onun öğretilerine göre mutluluk acıdan gelirdi. Bu sözü kalbimde saklıyor, mutlu olacağım günleri sabırla bekliyordum.
Çalışma odasında kitabımı okurken kapım tıklanmıştı. Gel dememle içeri Venira girdi. Onu görünce kitabı kapattım ve gülümsedim. Karşımdaki koltuğa geçmişti. Merakla kitaba bakmıştı ona tarih kitabı olduğunu dediğimde bunu okuduğuma memnun olmuşa benziyordu. Venira tarihle ilgilenmeyi seviyordu. Ona kalırsa sadece Lussamus'u değil, komşu ülkeleri de bilmeliydim. Ben ise bu konuyu zamana bırakmayı tercih etmiştim. İlk önce Lussamus idi. Kendi ülkemi anlamadan başkalarını anlayamazdım.
"Ne oldu, Venira?" dedim.
Venira "Ne yaptığını merak ettim ve az önce annenle ablanla konuştum. Bunun için geldim."
"Annem mi? Beni görmeye gelmeyip seni görmeye gelmeleri çok ilginç."
"Onlara çok sert bir duvar çektin. Sana ulaşamadıkları için bunu yapıyorlar. Ablana uyguladığın kötü muameleden şikayetçilerdi."
"Kötü muamele öyle mi? Bence sabrımdan fazlasıyla yararlanıyor, Venira." dedim. Ayrıca aklıma başka bir şey gelmişti.Kaşlarımı çatmıştım."Para istemediler değil mi? Vermedim dersen çok mutlu olurum."
"Onlara para vermedim, istediler elbette ama ablam ufak yardımlar yapıyor. Cupuerlerle akraba olan bu ailenin sefil halde olmayacağının görüşünde."
"Abrek'den de para kopardılar şimdi de sıra size gelmiş. Pis sırtlanlar! Onlara güzel bir ders vermenin zamanı gelmiş."
Venira şaşkın şaşkın bana bakıyordu."Anlamadım." diye mırıldandı.
"Anlamayacak ne var? Onlar beni buraya para karşılığında sattı, şimdi de karşılık bekliyorlar. Bu karşılığı vereceğimi söylüyorum. Ben orada acı çektim, Venira. Ömrüm boyunca eziyet gördüm. Bu bende nasıl iz bıraktı, tahmin bile edemezsin." dedim. Arkama yaslandım, hafifçe gülümsedim. Şimdi güçlü olan bendim. Buradan ayrılmadan önce o sırtlanlara ters vermem gerekliydi."Ruhumda açılan yaralar asla kapanmadı."
"Ailen korkunç olabilir ama geride kaldılar. Yaşıyorsun, önemli olan bu."
"Sadece yaşamak önemli değil. Sadece yaşamak önemli olsaydı asla savaşlar çıkmazdı. İnsanlar yaşananların her daim bedelini ödetmek ister. Bunu öğrenmiş olmalıydın. Mesela amcanı düşün. Ondan hesap sormak istiyorsun, canını yakmak istiyorsun. Çünkü ruhunda yaralar açtı."
"Ailen amcam kadar korkunç, bu noktayı kaçırıyorum."
"Sorun değil. Biliyor musun, bizim anlaşma nedenimiz ikimizinde ruhlarında yaralar olması. İlk başta kötüydük ama şimdi aramız iyi."
"Birbirimizin yaralarına bakarak kendi yaralarımızın acılarını unuttuk. Bu anlaşmamızı sağladı. Hep böyle devam edeceğimize inanıyorum. Kötü bir başlangıç her daim kötü bir sona işaret değildir."
Gülümseyerek "Evet, kötü bir son olmayacak. Birbirimizi hep iyi hatırlayacağımıza inanıyorum." dedim. Onun tek kaşı kalkmıştı. Ah, salak Tamerin! Ne biçim konuşmuştun? Toparla kendini."Ah, iyi hatırlamak nereden çıktı? Hep iyi anlaşacağımıza inanıyorum diyecektim."
"Bazen öyle bir konuşuyorsun ki seni anlamıyorum. Bedenin burada ama ruhun başka yerlerde gibi."
"Belki de yaralarım beni delirtmiştir." dedim ve omzumu silktim. İkimizde gülmüştük.
Venira'ya hak veriyordum. Kötü başlayan bir ilişkinin sonu kötü olmak zorunda değildi. Tıpkı iyi başlayan bir ilişkini sonunun iyi olmak zorunda olmadığı gibi. Önemli olan başlangıçtan sonrasıydı. Venira ile ben kötü başlamıştık. Şimdi ise onu burada bırakacağım için bir parça üzülüyordum. Bana kızardı büyük ihtimalle ama sonradan anlayacağını düşünüyordum. Beni destekleyecekti. Hayatımı yaşamam gerektiğini o da anlayacaktı. Benim kaderimde hükümdar olmak yoktu ki! O tacı, kafamda istemiyordum. Benim istediğim tek şey hayatımın aşkıyla mutlu bir ömür sürmekti. Bu da olacaktı. Kan Tanrıçası'nın dediği gibi mutluluk acıdan gelirdi. Ben ise mutlu olmak için yeterince acı çekmiştim. Daha ne görebilirdim ki?
❈
❈
❈Venira ve Tamerin arkadaşlığı için düşünceniz nedir? Sizce bu arkadaşlık uzun ömürlü olur mu?
❈Tamerin'in ablasına yaptığı için düşünceniz nedir? Ailesine karşı planı ne olacaktır?
❈Kaveh ve Tamerin, Lussamus'dan kaçabilecekler mi? Kaveh'in abisi boş bir korkutma mı yaptı?
❈Nesenni'nin büyüleri için düşünceniz nedir? Tamerin'in davranışı doğru muydu? Sizce Nesenni'nin amacı neydi?
Bir dahaki bölüm Venira olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top