1.20 Acı Gerçek❈
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 20.11.2020 (23:39)
Bölüm Şarkısı: · Kelly Thoma · Ice Tree
İyi Okumalar!
❈
Lussamus Krallığı - Reme
Kaveh
Camdan dışarı bakıyordum. Yağmur yeni bitmişti, toprak kokusu her yeri sarmıştı. Bu kokuyu içime çekerken beni bir parça huzura boğmasını istiyordum ama olmuyordu. Sıkışmıştım. Çıkış yolu bulamıyordum. Denemeyi planladığım her yol bizi çıkmazda bırakıyordu. Gazap Tanrısı'nın bir sınavı ise biz bu sınavda başarısızdık ve en ağır şekilde cezalandırılacaktık. Gazap Tanrısı'nın merhametini istemek kolay değildi, hakkedilmesi gerekiyordu. Bunun için Tanrı sınardı. Bu sınavında başarılı olursak merhametinin cömertliğinde boğulurduk. Başarısız olursak gazabını görürdük. Başarısız insana sabrı yoktu. Şükürler olsun ki Kan Tanrıçası'nın acımasızlığını taşımıyordu. O daha da beterdi. Açıkçası her yaratıcı acımasızdı. Kıyaslamakla aptallık ediyordum.
Boynumda asılı duran gümüş yüzüğü çıkardım ve baktım. Düz, sade bir halkaydı ama anlamı derindi. Tamerin ile benim, birbirimize ait olduğunu gösteriyordu. Her şeye rağmen bu değişmeyecek bir gerçekti. Tamerin evlenmiş olsa bile biz aşkımızı yaşıyorduk. Bir yandan Abrek'e üzülüyordum bir yandan bu aşkı yaşamak istiyordum. Gerçekten her şey böyle olmak zorunda mıydı? Bunu çok sorguluyordum. Neden basit insanlar gibi duygularımı yaşayamıyordum, neden diğerleri gibi sevdiğim insana kavuşamıyordum? Bir kere olsun hayatımda benim olsun dediğim bir şey istedim ve sonucu bu olmuştu. Daha beteri ne olabilirdi diye düşününce berbat kabuslar görüyordum. Bu kabuslar beni boğuyordu. Tamerin ve Abrek'i yakın görmek kalbime bıçaklar saplanmasına nedendi. Tanrım! Bu işkenceye nasıl dayanacaktım?
Kaveh sesiyle arkama döndüm. Karşımda pelerinini çıkarmış Tamerin vardı. Evlendikten sonra daha güzel şeyler giyiniyordu. Koyu kırmızı elbisesi sadeydi, boynunda gümüş bir kolye vardı. Siyah saçlarını toplamıştı. Pelerinini koltuğa attıktan sonra bana gelmiş, sarılmıştık. Gül kokusunu içime çekiyordum. Her şey daha zor hale gelmişti. Özlemle öpüşmüştük. Tutku, aşk yoktu. Özlem vardı. Birbirine ait ruhlardık. En ufak şeyi anlardık.
Tamerin "Seni çok özledim. O ev, bana hapishane gibi geliyor." dedi. Elleri yüzümdeydi, bakışlarında çektiği acıyı görüyordum."Abrek'e dayanmak çok zor. Ondan korkuyorum."
"Seni incitecek bir şey mi yaptı?" dedim.
"Yapmadı ama her an yapacakmış gibi geliyor. O deli, Kaveh. Bana takılı kalmış bir deli. Bir deli ile evli olmak bir mezarda olmak gibi. Öldün sanıyorsun ama ölmüyorsun. Sıkışıp kalmışsın. Mezar seni boğmak için çabalıyor."
"Sevgilim, bu durumdan kurtulmanın yolunu bulacağız. Abime ulaşacağım, o sorunu çözdüğümüz gibi buradan kaçacağız. Uzaklara gideceğiz. Sana söz veriyorum, seni asla bırakmayacağım."
"Bunu biliyorum, biz birbirimize aidiz." diye fısıldadı. Beraber koltuğa oturduk. Onun ellerini tutuyordum, evlilik yüzüğünü görmemeye çabalıyordum."Abrek'e ait olamam."
"Sen bensin, ben senim Tamerin. Buna inan. Çıkış yolu elbette olacak."
"Her gün Abrek'in yüzüyle uyanıyorum. İçimden yastığı alıp onun yüzüne bastırmak geliyor. Bunu yaparsam ondan kurtulacakmışım gibi düşünüyorum. Sonra seninle kaçarım diyorum ama bu hayal o kadar çürük ki! Ben böyle bir şey yapsam beni Venira direk öldürür."
"Aşkım, sakin ol. Böyle korkunç düşüncelere sana yakışmıyor. Abrek bir deli olsa bile öldürülmeyi hakketmiyor."
"Hayatımı mahvetti. O olmasaydı her şey başka olurdu. Tamam, babam beni yine satardı ama seninle korkmadan kaçardım. Abrek'i asla affetmeyeceğim. Hayatımın en büyük kötülüğünü yaptığı için. Bir gün bunun bedelini ödeyecek. Kinimin zehrini o da tadacak."
Elini öpmüştüm. Öptüğüm zaman bakışları yumuşamıştı, o kin girdabından kurtulmuştu."Herkes bu hayatta neyi hakkediyorsa onu yaşar. Abrek elbette yaptıklarının karşılığını görecek, bunu yaşayacak ama senin bunu aceleye getirmene gerek yok."
"Bilemiyorum. Hayattan beklentim oldukça az. Tek beklentim seninle olabilmek ama bu olmazsa sanırım hayatın harekete geçmesini beklemeyeceğim."
"Benim umudum var, senin de olsun. Bu karanlık yoldan çıkacağız, önümüz aydınlık olacak. Karamsarlığa gerek yok."
"Karamsarlığa elbette gerek yok ama her şeye iyimser bakış getiremiyorum. Abrek yanımda uyurken ben uyuyamıyorum, binlerce düşünceyi aklımdan geçiriyorum. Her düşünceyi hesaplıyorum."
"Göreceksin, her şey çok güzel olacak. Söyle bakalım, buraya nasıl geldin?"
"Yalan söyledim. Mahalledeki arkadaşlarımla buluşacağım, onların evine gideceğim dedim. Nesenni karşı çıktı ama Venira ile Abrek destekledi. Nesenni'ye göre doğduğum evi unutacağım, nereden geldiğimi kimseye hatırlatmayacağım ama Venira geldiğim yerle gurur duymam gerektiğini söylüyor. Uzun tartışmaların sonucunda izin verildi."
"Peşine birisi takıldı mı?" dedim. Buna gülmüştü. Kafasını iki yana salladı.
"Ah, sence ben buna izin verir miyim? İlk başta askerler çok kalabalıktı. Venira bunu istedi. Ben de Abrek'in üstüne gittim. Bu askerlerin beni korumaktan ziyade beni izlemek için mi veriliyor diye ufak bir tartışma çıkardım. Abrek de beni kırmamak için asker sayısını azalttı. Sonra da o askerleri atlattım."
Gülerek "Sen çok yaramaz bir kızsın!" dedim.
"Pişman değilim. Beni buna zorlayan onlar, Kaveh. Abrek'in ilgisini bir nebze kalkan olarak kullanıyorum. Bunu istemiyorum ama buna mecburum. Aksi halde o evde beni bir hamurmuşum gibi istedikleri şekle sokacaklar. Otur Tamerin, kalk Tamerin, bu şekilde ye Tamerin, şu şekilde iç Tamerin. Hayatımın dizginlerini elime almak istiyorum. Babam yerine Cupuerler bu dizginleri tutmamalı."
"O kalkan sana zarar verirse ne olacak? Bunu hiç düşünmüyor musun?"
"Düşünüyorum ve korkuyorum. Bazen Abrek'i kontrol edemediğim anlar oluyor, çizdiğim sınırı geçiyor. Geçen gece beni öptü ve korktum. Ne yapacağımı bilemedim. Korkmuş halimden o da korktu ve özürler diledi."
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bir an evvel bu sorun çözülmeliydi. Tamerin nereye kadar Abrek'i kontrol edecekti? Abrek nereye kadar Tamerin için sabredecekti?"Ondan kendini korumaya çalıştıkça onun dikkatini çekiyorsun."
"Bunun farkındayım ama teslim olmayacağım. İçten içe savaşım sürecek." dedi. Ellerimi tuttu. Bakışlarında bana olan aşkı görüyordum. Bu aşkı görebilmek, bambaşkaydı."Ben bir tek seni seveceğim, Kaveh. Hayatım nasıl olursa olsun sadece seni seveceğim. Sana sadık olacağım."
"Ben de seni seveceğim, Tamerin." dedim.
Başını omzuma koydu. Ardından gelecek hayallerinden bahsetmeye başladı. Bu hayaller çok masumdu. Gerçek hayattan temizlerdi. Basit şeyler istiyorduk. Karmaşadan uzakta bir hayatımız olacaktı, bizi yoran ve üzen insanlara hayatımızda yer vermeyecektik. Küçük bir ev yeterliydi. Çocuklarımız olacaktı. Onları sevgiyle büyütecektik. Bu hayalleri gerçekçi kılan şey, aramızdaki bağdı. Gerçekmiş gibi geliyordu. Bunun tersi mümkün değilmiş gibiydi. Oysa hayat bize karşı acımasız davranmak istiyordu. Bu acımasızlığa karşı koymaya çabalıyorduk. Bir yandan benim kapanmayan geçmiş hesaplarım, bir yandan Tamerin'in boğuştuğu sorunlar bizi mahvediyordu. Aydınlık bir çıkış istiyorduk.
Tamerin yanımdan ayrılmak zorunda kalmıştı. İstemeye istemeye bunu yapmıştı. Ben de onu bırakmak istemiyordum ama zincirlerimiz ağırdı. O gittikten sonra evim bana bomboş gelmişti. Hayat ne kadar garipti. Tamerin olmadan bu evin boşluğu bana batmıyordu, rahatsız olmuyordum. Alışmıştım. O hayatıma girdikten sonra boşluk beni rahatsız etmeye başlamıştı. Sanki yalnızlığım bana batar olmuştu. Bu çok garip geliyordu. Galiba insan kendini tamamladığı insanı bulunca içindeki boşluk onu rahatsız ediyordu. Bunu bu şekilde yorumluyordum. Tamerin hayatıma iyiki girmişti. Onu o meydanda iyiki görmüştüm. Sayesinde benzersiz bir aşk yaşıyordum. Bir insanın kendi için bir şeyler istemesinin aslında ne kadar normal olduğunu görüyordum.
Sayyera Kaveh diye seslendiğinde düşüncelerimden sıyrılmıştım. Ona bakarken ne kadar sadık olduğu aklıma gelmişti. Gerçi bu evdeki tüm köleler ve azatlıklar sadıktı. İhanet akıllarından asla geçemezdi."Ne oldu, Sayyera ?" dedim.
Sayyera "Bu akşam Vali Drant'ın akşam yemeğine katılmayacak mısın? Sabah katılacağını söylediğin için akşam yemeği bize göre hazırlandı." dedi. Ses tonu sakindi, bakışları yerdeydi. Hatırlatması iyi olmuştu.
"Teşekkür ederim. Ben bu yemeği unuttum."
"Bir şey daha diyecektim, lütfen kendinize dikkat et. Ateşle oynama, Prensim."
"Ne?"
"Tamerin meselesini diyorum. O kız, artık sana yasak. Eğer onun peşinden gidersen sadece sen değil, bizi de yakarsın."
"Endişelenmene hiç gerek yok, ben ne yaptığımı biliyorum."
"Bir evliliği bozuyorsun, bu çok büyük bir günah. Bunun için cezalandırılacaksın."
"Bana dinin kurallarını hatırlatmana gerek yok ama olmuyor. Kendime söz geçiremiyorum, kalbim deli gibi Tamerin'i arzularken dinin kurallarını kim umursar?"
"Ben uyarımı yapmak istedim. Seni her daim oğlum gibi gördüm, benim için değerlisin. Senin sayende insan olmak nedir öğrendim. Şimdi ben de seni korumak istiyorum."
"Uyarın için teşekkür ederim. Şimdi hazırlanmam gerek." dedim. Konuşmanın uzamasına gerek yoktu.
Yatak odama geçmiştim. Vali'nin yemeği için kendime kıyafet seçerken Sayyera'nın dediklerini düşünüyordum. Onun korkusunu anlıyordum. Benim için endişelenmekte haklıydı. Tamerin ve benim ilişkim ortaya çıkarsa toplum bizi ayıplardı. Ben sürülürdüm, Saevthas Prensi olduğum için Lussamus bana dokunmak istemezdi. Fakat zavallı Tamerin ve benim emrimde çalışan Lussamuslu hizmetkarlarım cezalandırılırdı. Tamerin gayrimeşru ilişki yaşadığı için ya öldürülürdü yada Capzi Adası'na mahkum edilirdi. Benim emrimde çalışanlar ise sürgün cezası alırdı. Bu korkunç ihtimaller var iken Sayyera'nın uyarması normaldi. Ona kızmıyordum. Fakat onun uyarmasıyla yaptığımdan vazgeçecek değildim. Ben Tamerin'i seviyordum. Bunda yanlış bir şey yoktu. Yanlış olan şey birbirimizi geç bulmamızdı.
Ceketimi giydikten sonra saçlarımı taradım. Gözlerimdeki sürmeyi yenilemiştim. İşte Saevthas Prensi olmuştum. Bu unvan beni koruyordu. Keşke Tamerin'i de koruyabilseydi. Şu an taşıdığı unvan onu tehlikeli bir noktaya itmişti. Azamet bu evliliği duyduğu zaman ne düşünecekti? Tamerin ile uğraşacak mıydı? Tamerin'e onay vermezse ne olurdu? Abrek bunu umursamazdı. O zaman Azamet Tamerin'den kurtulmak için bir adım atar mıydı? Bu gibi sorular da beni endişelendiriyordu. Cupuer ailesi, karmaşıktı. Kendi ailem bir yılan kadar sinsilerdi ama Cupuerler kadar deli olduklarını düşünmüyordum. Deli oldukları için akla gelebilecek her acımasızlığı yaparlardı. Tanrım! Bana yardım et. Aksi halde delirecektim.
Dışarı çıktığımda hava hafif yağıyordu. At arabasıyla gitmem uygun olacaktı. Vali'nin evi, Reme'nin en güzel evlerinden biriydi. Drant, bana göre Omaeli asillerin zevkini kendi evine taşımıştı. Bahçesinden geçerken gösterdiği özene hayrandım. Evine girdiğimde beni bizzat karşılamıştı. Benim doğulu dostum demiş, içten bir şekilde sarılmıştı. Onun arkadaşlığını seviyordum. Oldukça babacan geliyordu ve çok şey öğreniyordum. Drant'ın dediğine göre ben de ona bir şeyler katıyordum.
Beraber salona geçtiğimizde bu akşamki yemekte tek ben misafir değildim. Cupuer ailesi de vardı. Masada yerlerini almışlardı. Onları gördüğüm içimde bir heyecan dalgası oluşmuştu. Elimde değildi. Sonuçta bir oyun oynuyordum. Oynadığım oyun bozulursa gerçek ortaya çıkardı. Gerçeğin beni yakmasından korkmuyordum. Korksaydım yüzümdeki yaradan tiksinirdim. Oysa ben bu yarayı gururla taşıyordum. Cupuerlere gülümsedim. Tamerin'e ise dikkat etmemeye çalıştım. Onun benim için bir yabancı olduğunu düşünmem gerekliydi. Fazla samimi olmadığım bir arkadaştı, en yakın arkadaşımın eşi. Bu sınırlamalara uymaya çabalamak zor oluyordu. Duygularımı kontrol ediyordum, Tamerin'e karşı mesafe koyuyordum. Onun da zorlandığını biliyordum. Bu zamana kadar iyi bir iş çıkarmıştık. Birbirimize olan sınırları korumuştuk. Bunun devam etmesini lazımdı.
Masaya geçtiğimde Abrek'in yanında yerimi almıştım. İlk önce çorbalarımızı içmiştik. Bu yağmurlu günde çorbalar içimizi ısıtmıştı. Sonra yemekler servis edilmişti. Ben güzel pişirilmiş biftek ile patates püresini tabağıma almıştım. Ayrıca patlıcan salatasını yanına eklemiştim. İçecek olarak şarap tercih etmiştim. Masadaki sohbet güzeldi. Reme konuları konuşuluyordu. Herhangi bir gerginlik yoktu. Gerçi Drant'ın kızı Anfisa, Tamerin'e karşı nefretle bakıyordu. Kendisi Abrek'in eşi olmak istiyordu ama bu bozulmuştu. Benim büyüm yüzünden bozulduğunu düşünmüyordum. Çünkü gerçekten de onun kaderinde Abrek ile evlenmek yoktu, bunu Esthere'ye baktırmıştım. Büyüm olmasaydı bu sefer Abrek Tamerin ile gizlice evlenecekti. Çok can sıkıcı bir durumdu.
Abrek "Omae'den haber var mı, Drant?" dedi ve etini kesti.
Drant "Aslında bunu gecenin sonunda demeyi planlıyordum ama evet, var. Omae beni çağırıyor, Prensim. Kral Azamet'in emriyle Omae'ye çekildim."
Nesenni heyecanla "İnanamıyorum!" dedi. Bal rengi saçları toplanmıştı, kulaklarında inci küpeler vardı. Drant'ın gitmesi onu tedirgin etmişe benziyordu. Eh, haklıydı. Reme şehrindeki koruyucuları gidiyordu.
"Endişelenmeye gerek yok, Prenses. Beni normal şartlarda Omae'ye çağırmazdı ama sizi destekleyenlerin sayesinde oldu. Yakın zaman içinde sizleri de Omae'de göreceğime eminim."
Tamerin "Kral Azamet bizi çağırır mı?"
"Öğrendiklerime göre çağıracak. Bu gizliden gizliye konuşulan bir konu. Omae'ye geldiğiniz zaman her şey farklı olacak. Bu arada Tamerin, Omae'yi gördün mü?"
"Hayır, görmedim."
Gülümseyerek "Omae'yi seveceğine inanıyorum. Orası küçük bir Lussamus gibi." dedi.
Anfisa"Dikkat et, seni yutmasın." dedi. Sonra sinir bozucu bir şekilde gülümsedi. Tamerin ise onu umursamadı.
Venira "Omae'ye dönecek olman beni üzse de bir yandan mutluyum."
Seppiar "Küçük Kraliçe Elinda'nın sayesinde dönüyoruz. Bir insan kocasını sevmediğini bu kadar belli etmemeli."
"Zorla evlendirildi ve Azamet korkunç bir adam. O adamdan hamile kalmaması bizim işimize geliyor."
Nesenni "Elinda'nın hamile kalması berbat olurdu. Birde o bebekle uğraşılırdı."
"Prens Tamolın hakkında bir haber var mı? Kendisi Azamet'in varisi." dedim. Bunu dememle Drant'ın gülümsemesi artmıştı.
Drant "Artık değil. Senatörler bunu bozdu. Prens Tamolın deliye dönmüş ama yapacak bir şey yok. Azamet senatoyu memnun etmek adına bu hamleyi attı."
Abrek "Taht onun oğluna kalmayacak. Taht benim, bir başkasına ait değil. Tamolın denilen sevimsiz çocuk bunu görecek. Babası gibi bir hırsız olmasına izin vermeyeceğim."
Seppiar "Tamolın yanlış bir kişi tarafından büyütüldü. Ah, zavallı Vipsane! Oğlunun bizimle büyümesini isterdi."
Eldar merakla "Halam, Kral Azamet'i seviyor muydu?" dedi.
"Evet, seviyordu. Drant itiraz etme, hayatım. Vipsane, Azamet'i sevdi ve Azamet de onu sevdi. Vipsane'nin ölümü Azamet'i daha da çok canavarlaştırdı. O ölmeseydi eminim her şey farklı olurdu."
Drant "Kız kardeşimi sevmiş olsaydı bana olan saygısını gösterirdi. Fakat Azamet ne yaptı? Beni sürdü! Kız kardeşimin hatırasına da saygı duymadı, hemen evlendi."
"Azamet'in kalbinde Vipsane'nin yeri farklıdır, Drant. Fakat o bir kral ve ülkesine varisler vermek zorunda. Evet, o sevilmeyen birisi ama sorumluluklarını da görmeliyiz." dedim.
"Bunun ben de farkındayım, Kaveh ama mantığımdan uzaklaşıyorum. Kız kardeşimi seviyordum ve Azamet onu hiç hakketmedi."
Tamerin "Korkunç birisi. Onunla tanışma ihtimalini düşünmek bile beni geriyor."
Abrek "Aşkım, gerilmene hiç gerek yok. Ben senin yanındayım, seni o korkunç canavardan korurum."
"Koruduğun için teşekkür ederim, sen olmasaydın Omae'de ne yapardım?"
"Tamerin, Abrek gibi bir adamla evlendiğin için çok şanslısın. Seni mutlu ediyor. Abrek de seninle evlendiği için çok şanslı. Onu böyle mutlu gördüğüm için ben de mutlu oluyorum." dedim.
"Bu evlilikle benzersiz bir mutluluğu yakaladığımı düşünüyorum. Abrek beni çok mutlu ediyor. Bu mutluluk karşısında ne yapacağımı bilmiyorum."
Abrek "Beni sevmen yeterli. Ben de çok mutluyum. Bu hayatta aldığım en güzel karar." dedi. Kadehini karşısında oturan Tamerin'e kaldırmıştı."Birlikte nice güzel senelere, sevgilim."
Tamerin kadehini kaldırıp yudumlamıştı.Yerine koyduktan sonra "Güzel senelere." diye mırıldandı. Bakışları kadehe sabitlenmişti. Bir şeyler demek istiyordum, bunu inkar etmek istiyordum. Abrek, Tamerin benimle güzel seneler geçirecek cümlesi boğazımda düğümlenirken bakışlarımı tabağıma sabitledim.
Geceyi sakin tamamladığıma şaşırıyordum. Abrek'i kıskanıyordum. Tamerin'e yakın oturması, ona dokunması beni kıskançlıktan delirtiyordu. O kadar çok delirtiyordu ki Abrek'i döverken kendimi hayal ediyordum. Öyle böyle bir kavga değildi. Her yeri kanıyordu, dişleri dökülüyordu. Hareketsiz kalasıya kadar dövüyordum. Kıskançlığımı içimden söküp atmak için elimden ne geliyorsa yapıyordum. Tabii bu bir hayaldi. Bu hayal gerçekleşemeyecekti ama gerçekleşseydi içimdeki öfkeden kurtulmuş olurdum. Kendimi kontrol edecek kadar olgundum. Kıskançlığımı kontrol etmezsem her şey daha beter olurdu. Abrek'i döverdim ama Tamerin zarar görürdü. Onun canını acıtmak istemiyordum.
Eve geldiğimde hemen kendimi yatağıma bırakmıştım. Uyumak ve bu gecenin gerginliğinden kurtulmak istiyordum. Yeni gün yeni umutlar demekti. Geçmişi arkamızda bırakıyorduk ve önümüze bakıyorduk. Sabah bunu bilerek uyanmıştım. Daha mutlu olduğum kesindi. Güzel bir duş sonrası kahvaltımı yapmıştım. Kahvaltıdan sonra aylık gelir giderlerimi incelemek istemiştim. Para konusunda oldukça titiz davranıyordum. Aşırıya kaçan masraflarım olmamalıydı. Saevthas'dan aldığım parayı dengeli harcamak zorundaydım.Fazla harcarsam abim bunu bana karşı kullanırdı. Ona koz vermek istemiyordum.
Kapım tıklanmıştı ve gel sesimle Chiare karşımdaydı. Bana Saevthaslı bir misafirim olduğunu söylediğinde şaşırdım. Saevthas'dan uzaktım, uzak durmaya çalışıyordum ama o benden uzak duramıyordu. Acaba kardeşlerimden birisi mi gelmişti? Bu olabilirdi. Onları özlemiştim. Ailemi seviyordum, her şeye rağmen. Odamdan çıktım ve aşağı indiğimde tamamen yabancı birisini gördüm. Öncelikle kısa boyluydu, minyondu. Kalp şeklinde yüzü vardı. Kahverengi gözleri sürmeliydi ve merakla bana bakıyordu. Beyaz, dantelli bir elbise giymişti. Kahverengi saçları beline kadar açıktı. Onu daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. Başkent Khahra'daki insanları az çok biliyordum. Bu kız ise farklı bir yüzdü. Merdivenlerden aşağı indim ve karşısında durdum. O ise gülümseyerek elini uzattı. Yüzünde minik gamzeler oluşmuştu. Güven vermeye çalışıyordu ama içim huzursuzdu. Uzattığı eli kabalık olmaması adına sıktım.
"Sen kimsin?" dedim.
Kız elimi sıktıktan sonra geri çekmişti. Gümüş bilezikleri birbirne çarpmıştı. Gülümseyerek "Ben Badtere'nin komutanı Il'Garhasp Bejiran'in kızı İl'Dijan Bejiran. Beni Prens Paiman gönderdi. Kendisi sizi kontrol etmemi istedi, memnuniyetle dedim." dedi. Sürmeli gözleri korkusuzca üstümdeydi. Kendine güvendiği belliydi, hoş genel olarak Saevthas kadınlarında bu özellik vardı. Fakat bu kızdan hoşlanmamıştım.
"Dijan, abimin elçisi olarak buraya geldi isen seninle pek anlaşabileceğimi düşünmüyorum."
"Çok açık sözlüsün, bunu abin demişti. Korkma, buraya gelirken satabileceğin ürünler de getirdim. Abin seni çok düşünüyor, Kaveh."
"Oturmaz mısın?"
"Hiç sormayacaksın sandım." dedi.
Beraber salona geçmiştik. Tekli koltuğa oturmuştum, o ise geniş koltuğa güzelce yayılmıştı. Bir komutan kızı olduğu özgüveninden belli oluyordu. Kendini yetiştirmiş olmalıydı."Neden sen olduğunu açıklar mısın? Genelde bana gelen hediyelerde elçilerim erkek oluyordu. Şimdi sen nereden çıktın?"
"Değişiklik olmasını istedi. Uzun zamandır yoldayım ve dediğine bak. Büyük bir kabalık! Seni eğlenceli birisi sanıyordum ama sorularınla beni bunaltıyorsun."
"Konu abim olunca karşımdaki herkesi sorgularım."
"Abin seni düşünüyor, artık eve gelmenin zamanı olduğuna inanıyor. Ben elçiyim, iletmek istediklerini iletiyorum."
"Eve dönmüyorum, benim evim yok. Hiçbir ülkeye ait değilim, gezginim. Yakın zamanda buradan ayrılacağım ve başka bir yere gideceğim."
"Senin geri geleceğin yer Saevthas, abin böyle diyor. Kimse vatanını terk edemez. Özüne sırtını dönemez. Bunu yapacak güç kimse de yok."
"Sen bunu nereden bilebilirsin ki?"
Kafasını hafif yana eğmişti."Çünkü babam beni hep ülke sevgisiyle büyüttü. İnsanın asla özünden kopamayacağını anlattı."
"Abimde bu yüzden seni seçmiş olmalı, değil mi? Aman ne kadar güzel! Fakat istediğini yapsın, ben kendi yolumda ilerliyorum ve bundan asla vazgeçmeyeceğim."
"Senin yolun, Saevthas ve Rekistaan ailesi. Başka bir yolun yok. Her neyse bunu konuşacak zamanımız var. Acaba hangi odada kalacağım? Acilen üstümdekileri değiştirmem gerek, yıkanmam lazım."
"Misafirperverliğimi görmek mi istiyorsun?" dedim. O ise masumca kafasını sallamıştı. Onu evimden kovmak istesem de yapamadım. Abime olan öfkemi başka insanlardan çıkarmak bana yakışmıyordu."Peki ama fazla uzun kalmana izin veremem."
"Misafir dediğin zaten uzun kalmamalı aksi halde evine yerleşmiş olur. Benim de uzun kalmaya niyetim yok. Batıya meraklı değilim."
"Misafirliğin boyunca umarım sorun çıkarmazsın." dedim. Sonra Chiare'yi çağırmıştım ve bu küçük baş belasından kurtulmuştum.
O gittikten sonra ofladım. Abimin niyetini anlamak mümkün değildi.Bu kızı gönderme amacı daha farklıydı. Beni ülkeye bu kızla geri döndüremezdi. Başka bir şey vardı ama çözemiyorudm. Abimin benden hep önde olmasından nefret ediyordum. Zeki birisiydi, kabul ediyordum. Bu zekayı alt etmenin yolunu bulmalıydım. Yakınında olsaydım her şey daha farklı olurdu. Uzağında olunca bir şey yapabilmem zorlaşıyordu. Onunla bir zamanlar yakındık. Bu yakınlığı kullanıyordu. Beni nasıl avlayacağını biliyordu ama ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Onun hakkında kullanabileceğim bir şey yoktu ve beni delirtiyordu. Onun istediği olasıya kadar benimle uğraşacaktı. Benim bundan kaçışım yoktu.
Arka bahçeme geçmiştim. Biraz olsun kafamı toparlamak istiyordum. Daha sonra Chiare bana bir misafirim olduğunu söylemişti. Gelen Venira idi. Bugün misafir yönünden kutsanmış olmalıydım. Venira'ya gülümseyerek sarıldım. Sakin duruyordu. Tamerin ve Abrek'in evliliğini sindirmişe benziyordu, kendini Tamerin'e iyi davranmaya zorluyordu. Ona karşı olan düşüncelerini kırmıştı. Tamerin'in bundan şikayeti yoktu, Venira da memnun gibiydi. En azından dışarıya öyle gösteriyordu.
"Venira, seni görmek ne kadar güzel." dedim.
Venira "Çok bunaldım ve kendimi buraya attım. Evdeki yeni düzene alışmak beni yoruyor. Bende eski düzenden olan birisine sığınmak istedim."
"Evimin kapıları sana her daim açık, bunu biliyorsun. Seninle konuşmayı seviyorum." dedim. İşaret parmağımdaki yüzükle oynadım. Ondan evdeki durumlar hakkında bir şeyler öğrenebilirdim."Anlat bakalım. Evinizin yeni hanımı nasıl?"
"Eviminiz yeni hanımı, Domina Tamerin beni şaşırtıyor. Sonradan görme gibi değil. Alt tabakadaki insanları ezmiyor, onlara nazikçe yaklaşıyor. Kardeşime olan sabrı çok fazla ama bazen kardeşimden korktuğunu düşünüyorum."
"Abrek'den korkması çok saçma. Onun kocası." dedim. Venira dudaklarını ısırmıştı, gergin gözüküyordu. Köle çocuk, gül çaylarını getirdiğinde porselen fincanı aldı ve yavaşça içti."Ne oldu, neden gerginsin?"
"Hala Tamerin konusunda içim huzursuz. Kardeşim çok mutlu, Tamerin için deliriyor ama Tamerin'in bakışları bambaşka bir hikaye anlatıyor. Kardeşimle mutlu değil."
"Dün akşam oldukça mutlu gözüküyorlardı."
"Bunu yapmak zorundalar. Aynı odada başbaşa kaldıklarındaki hallerini düşünemiyorum. Tamerin'in hamile kalacağına bile inancım bu yüzden yok."
"Hamilelik mi? Bunu düşünmek için erken değil mi?"
Gülmüştü. Gülüşü pek neşeli değildi."Sen bunu ablama der misin? Ona göre şimdiden belirlemeleri lazım. Hatta gizliden gizliye Tamerin'e ilaç verdirtiyor."
"Ne ilacı?"
"Hamile kalmasını sağlayacak bitkisel ilaçlar. Tanrım! Ablamı uyarıyorum ama anlamıyor." dedi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. İlaçlar boşa deseydim Venira bunu nereden bildiğimi sorgulardı. Sakin kal, Kaveh. Bu zamana kadar ustalıkla yalanlarla dans ettin, şimdi de aynısını yapacak gücün var.
"Bence bu karar Abrek ve Tamerin'e ait olmalı. Evlilikleri çok yeni iken çocuk düşüneceklerini sanmıyorum."
"Bence de düşünmezler ama ablam işini garanti altına almak istiyor. Belki şans eseri olur diyor. Tamerin'in rahmini güçlü tutalım diyor."
"Nesenni kendi sınırını bilmiyor. Böyle devam ederse birisi ona sınırını öğretecek, o zaman canı acıyacak. Yaptığı şey hiç doğru değil."
"Dinlemiyor, Kaveh. Ablamın hedefi çok açık. Abrek kral olsun, Tamerin soyun devamını sağlasın ve Prenses Nesenni Ana Kraliçe Nesenni olsun. Hoş, beni de yanında tutuyor. Bunun için ona teşekkür etmeliyim."
"Bence Tamerin ablanın her isteğini yapacak birisi değil."
Buruk bir tebessüm yüzündeydi. Haklı olduğumu biliyordu, bunun acısını yüzünde taşıyordu."Ne yazık ki haklısın. Ablam Tamerin'i uysal birisi olarak görüyor ama değil. Bunun en güzel kanıtı ailesine yaptıkları. Resmen ailesini sildi, onları aşağılamaktan zevk almaya başladı. Ablasına karşı tavırları görmen lazım."
"O aile, ona çok acı çektirmedi mi? Bırak, intikamını alsın."
"Bu kızdaki kin, ürkütücü." dedi ve sağıma baktığımda Dijan'ı gördüm. Bu sefer üstünde mor bir tunik ve pantolon vardı. Tuniği altın rengi iple işlenmişti. Kahverengi saçlarını örmüştü. Sürmesi yoktu. Kendine güvendiği her halinden belliydi. Masanın diğer tarafına oturmuştu. Venira merakla Dijan'a bakıyordu. Herhangi bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmem gerekiyordu.
"Dijan, karşında Lussamus Prensesi Venira var. Venira, Dijan Saevthas'dan gelen misafirim. Kendisini abim göndermiş."
Dijan "Tanıştığımıza memnun oldum, Prenses Venira."
Venira "Ben şey sandım, Kaveh'in özel misafiri." dedi. Mavi gözlerinde yaramazlık vardı.
"Venira! Tanrım, gerçekten öyle bir şey yok. Özel misafirim o kadar özel ki onunla tanışman mümkün değil." dedim. Hoş, aslında onu tanıyorsun diyemiyordum. Tamerin ile o gün Venira'dan iyi kurtulmuştuk. Aşağı inmeseydim işler çok karışırdı.
Dijan "Özel misafir mi?"
"Seni ilgilendiren bir konu değil, Dijan. Misafirsin, sınırlarını bilmen gerekir değil mi? Özellikle abim tarafından gönderilen birisi olduğun için sana karşı tavrım net."
"Abin gönderdi diye bana karşı önyargılı olmak zorunda değilsin."
"Abime güvenmiyorum, onun tarafından gönderilen diğer insanlara hiç güvenmiyorum."
Venira "Kaveh, bence Dijan'a bir şans verebilirsin. Neden Dijan ile bu akşam bize yemeğe gelmiyorsunuz?"
"Venira, bakıyorum çok sıcakkanlısın. Beni şaşırtıyorsun."
Dijan "Cupuer ailesini tanımak, benim için büyük bir onur olacaktır. Prens Kaveh, gelmese bile ben gelirim."
Dijan'a baktım. Bu kız beni şaşırtıyordu. Abim bu kızı ne için göndermişti? Buradaki hayatımı öğrenmek için mi? Bunu daha önce yapabilirdi, şimdi yapması çok anlamlı gelmiyordu. Başka bir ihtimal olmalıydı, bambaşka bir ihtimal."Bakıyorum, buraya çok meraklı çıktın. Sana ne oluyor, Dijan?"
"Yeni insanlar tanımayı severim ve bir prensesin davetine hayır demek, kabalık olur. Prenses, her yerde prenses değil midir? Saevthas içinde prenseslerimize nasıl saygı duyuyorsak burada da aynısını yapmakla yükümlüyüz."
Venira "O zaman sizi akşam yemeğinde bekliyorum." dedi. Bir şey demedim, aklımı başka meseleler kurcalıyordu. Masum bir akşam yemeğinden zarar çıkmazdı.
Venira gittikten sonra Dijan'dan kurtulabilmek adına evden çıkmıştım. Yeterince sorunum yokmuş gibi birde bu kız sorun olarak eklenmişti. Birkaç günün sonunda onu çözerdim veya gönderirdim. Bu kadar fazla takılmak istemiyordum. Asıl meselem Tamerin ile olan geleceğimdi. Karanlık bir yolda ilerlemek zordu ve aydınlığa ulaşmayı çok istiyordum. Bu zor günleri atlatacaktık.Atlatamazsak ne olurdu? Bunun cevabını kendi içimde rahatlıkla verebiliyordum. İntikam! Bedel ödetme! Evet, buna sebep olan herkesin canını acıtabileceğime inanıyordum. Ben güçlü birisiydim sadece gücümü hayatta kalmak adına kullanıyordum. Şimdi bu ihtimalleri düşünmeyecektim.
Sokaktaki insanları dinleyince herkes halinden memnundu. Bugün Abrek insanların dertlerini dinleyecekti, kent meydanında olacaktı. Bunu insanlar övüyordu ve Abrek'in kral olması gerektiğini söylüyordu. Hatta Prens Tyber'in ruhu diyenler bile vardı. İnsanların Azamet'den umudu kesilmişti, doğal olarak bakışlar diğer Cupuer erkeğine yönelmişti. Abrek ise beklentileri fazlasıyla karşılıyordu. İtiraf etmeliyim ki fazlasıyla şanslıydı. Yaptıkları bu kadar kısa sürede etki etmesi bana mucize gibi geliyordu. Sanki Abrek'in kelimeleri insanları büyülüyordu, bu büyüye kimse karşı koyamıyordu. Oysa gerçek Abrek bu insanların övdüğü Abrek'den farklıydı. Gerçek Abrek takıntılı ve kendini aşırı beğenen birisiydi. Kibrinde boğuluyordu. Babamla ne kadar zıt olsak da onun dediği bir söze katılıyordum. Gerçek hükümdar halkını anlayabilmesi için asla kibre boğulmamalıdır derdi. Doğruydu.
Gerçek Abrek'i gördükleri zaman olacaklar beni ürkütüyordu. Lussamus halkı, kesinlikle Abrek'i ortadan kaldırmak için harekete geçerdi. Bu halk isyanı seviyordu, onlar için yeter ki bir lider olsundu. Onları evcilleştirmek herkesin yapabileceği bir iş değildi. İsyan ettikleri zaman Abrek'e zarar verdikleri gibi Tamerin'e de zarar verirlerdi. Suçlunun yanında masum olan kurban edilirdi. Tamerin'i çekip alırsam bu sefer üzüleceğim diğer isimler Cupuer Prensesleri olacaktı. Özellikle Venira'ya üzülürdüm. O kardeşleri içinde en iyi olandı. Başına bir şey gelirse cidden üzülürdüm. İmkanım olsaydı onu da korurdum. Fakat benim önceliğim başkaydı.
Eve geri geldiğim de Dijan çoktan akşamki yemek için hazırlanmıştı. Tamamen bir Saevthaslı görünümdeydi. Saten elbisesi kurdele nakışıyla işlenmişti ve işlemeler çiçeklerdi. Koyu kırmızı ona yakışmıştı. Saçlarını toplamıştı, kulağında bana göre ağır olabilecek küpeler vardı. Gümüş bilezikler sol kolundaydı. Tül şal almıştı. Sürmeli gözleri heyecanlı olsa da yüzünde donuk bir ifade vardı. Ben de hazırlanmıştım ve Cupuerlerin evine gitmiştik. Bir işkence dolu gece daha olacaktı. Abrek'in Tamerin'e her dokunuşu, her aşk dolu sözü beni rahatsız etmeye başlamıştı. Tanrım! Kendimi kontrol etmem lazımdı. Bu yüzden birçok şeyi görmezlikten gelecektim. Dijan ise evi, evdeki insanları merakla inceliyordu. Yemekteki sohbette ise bu kadar çok konuşabilmesine şaşırmıştım. Sanki Cupuerlerle yıllardır arkadaş olan oydu, ben değildim.
Salondan ayrılmıştım, kendimce bir bahane bulmuştum. Banyoya gitmem lazım demiştim ve ayrılmıştım. Abrek'in ikide bir sanki nispet yapar gibi Tamerin'in elini öpmesi beni germişti. Tamerin ona mesafe koysundu, o deli bunu delmek için her şeyi yapardı. Banyoya girmiş, derin bir nefes almıştım. Elimi yıkamıştım, boynumu ıslattım. Biraz olsun suyla oynamak iyi gelmişti. Banyodan çıktığımda Tamerin ile karşılaştım. Beni hemen yan odaya çekmişti. Abrek'in çalışma odasıydı. Koyu mavi elbisesi ona çok yakışmıştı. Siyah saçlarını açmıştı ve gümüş çiçekli tokalar takmıştı. Lapis luzuli küpeleri kulaklarından sarkıyordu. Ne kadar güzeldi! Dayanamadım ve onu kendime çekip öptüm. Tutku dolu bir öpücükten sonra beni ittirmişti.
Tamerin kısık sesle "Kaveh! Tanrı aşkına, ne yaptığını sanıyorsun?" dedi. Sonra endişeyle kapıya baktı. Yaptığımız büyük bir çılgınlıktı ama hangi insan aşk denilen zehre karşı koyabilirdi?"Bu çok tehlikeli."
"Umurumda değil. Sen aşağıda onun yanında iken nasıl acı çekiyorum, biliyor musun? Sana her dokunuşu, her bakışı, her adını söylemesi benim canımı acıtıyor." dedim.
"Sabretmemiz gerekli, lütfen. Benim için dayan, sevgilim. Ben dayanıyorum, sen de dayan." diye fısıldadı. Dudağıma minik bir buse kondurdu.
"Her şey bizim için."
"Şimdi söyle bana. Aşağıdaki kız kim? Neden geldi ve nasıl bu kadar samimi olabilir?" dedi. Gözlerine baktığımda onun da beni kıskandığını gördüm. Dijan'ı kıskanmıştı. Benim yanımda olmasından rahatsız olmuştu. Tipik Tamerin idi. Sevdiğini tam seven, sahiplenen ama nefret ettiğini asla affetmeyendi.
"Abim göndermiş, amacı sanırım casusluk."
"Ters bir şey olmasın. Bir an evvel o evden o kızı gönder. Uzak dursun yanından."
Gülümseyerek "Korkma, ben seninleyim." dedim.
"Dijan'dan hoşlanmadım ve onun da benden hoşlandığını düşünmüyorum. Bakışlarında bir kibir vardı. Azatlıktan geldiğimi duyunca küçümsedi."
"Umursama, görmezlikten gel."
"Senin için bunu yapacağım." dedi ve Tamerin diyen Abrek'in sesini duyduk.
Kapıyı açtığında ikimizde kapıya baktık. Abrek soğukça bize bakıyordu. Bakışlarındaki suçlama ve kıskançlık bize yönelik değildi, bana yönelikti. Burada olmamının tek suçlusu bendim. O an anladım ki Abrek Tamerin ve benim ilişkimin olduğunu öğrense direk beni suçlayacaktı. Tamerin bende suçluyum dese hayır derdi. Tamerin gülümsemiş, Abrek'e sarılmıştı. Birkaç sevgi sözcüğü söylese bile Abrek'in soğuk bakışları bendeydi. Durumu kurtarmalıydım."Okumak istediğim bir kitap vardı, odaya girdim. Tamerin ise kapıyı açık görünce yanıma geldi."
Abrek "Bana neden demedin? Bir hırsız gibi odalarımı karıştırmana hiç gerek kalmazdı."
"Samimiyetimize göre haraket etmek istedim, bunda kötü bir niyetim yoktu. Başka zamanlarda buna iznim vardı."
"Evin hanımından izin aldın mı?" dedi ve Tamerin'e hayranlıkla baktı.
Tamerin "Abrek, beni utandırıyorsun. Kaveh evimizin dostu, neden böyle bir şeye karşı çıkayım? Kapıyı açık görünce geldim, kapattım. Yardımcı olmak istedim."
"İyi düşünmüşsün, sevgilim." dedi. Yanağına öpücük kondururken Tamerin kendini sakin tutmaya çalışmıştı."Hadi, odadan çıkalım."
"Evet, iyi olur." dedim. Üçümüz birlikte odadan çıkmıştık.
Cupuerlerin evinden ayrılırken Dijan mutluydu. Cupuerlerle tanışmıştı, onları sevmişti. Sadece Tamerin'i soğuk bulmuştu ve bunu sonradan görme olduğu için diye yorum yapmıştı. Ben kızınca da susmuştu, bir şey dememişti. Zaten yorum yapmaya hakkı yoktu. Kim ona düşüncelerini sormuştu ki? Susmalıydı. Bir misafire göre çok fazla yorum yapıyordu. Onunla geçen birkaç günümde de aynı şekilde yorumlarını dile getirmekten asla vazgeçmemişti. Sanki ona fikirlerini soruyormuşum gibi davranıyordu. Hayatıma sızmak istiyordu, izin vermeyecektim. Bu hayatın kontrolü bendeydi. Ben ne istersem o olurdu. Bunu abimden öğrenemedi ise benden öğrenirdi. Bu daha acı olurdu.
Açıkçası abime ulaşmak için birkaç büyü denemiştim ama karşılığını alamamıştım. Niyetim Dijan'ın kim olduğunu öğrenmek, amacının ne olduğunu anlamaktı. Abim ise beni umursamamıştı. Kendinden başka kimseyi umursamazdı. Her zaman bencildi. Oyun oynamak istediğimiz zamanda bile onun istediği vakitlerde olurdu. Buna kimse itiraz edemezdi. Çünkü onunla oynamak çok güzeldi. Çok güzel eğleniyorduk. O eğlenceden mahrum kalmaktansa onun dediğini yapmak daha iyiydi. Çocukluktu. Yetişkin olunca işler değişiyordu. Abime güvenebilseydim Tamerin'i bu bataklıktan çekip alırdım. Ülkemde mutlu olurduk. Üstelik Tamerin benim tek eşim olurdu. Ben ülkemdeki diğer erkekler gibi birçok eşim olsun istemiyordum. Benim biricik eşim Tamerin olacaktı. O olmazsa kimse olmazdı.
Köle dövüşünden sonra şehrin tapınağına gitmek istemiştim. Kendimi bu kutsal yerde rahatlatmak istiyordum. Yaktığım mumlarda dualarımı ederken aklımda Tamerin vardı. Onu özlüyordum. Çok fazla özlüyordum. Bu evlilikle beraber onu daha çok özlemeye başlamıştım. Her an yanımda olsa asla sıkılmazdım. Şimdi bu mumları yakarken onunla bir ömür sürmeyi diliyordum. Benim biricik aşkıma dair dileğim buydu. Tapınaktan çıktığım zaman baya kendimi rahat hissediyordum. Ruhum geçici bir huzura kavuşmuştu. Yardım edin çığlığını duyunca etrafıma baktım. Herhangi bir yerde herhangi bir şey olmuyordu. Yürümeye devam ederken bir kez daha aynı çığlığı duydum. Zihnimde yankılanan bu ses berbattı. Etrafımda herhangi bir yardım isteyen birisi yoktu. Kendimi içgüdülerime bırakmalıydım. Bu yardımı isteyen bir büyücüydü ve güçlü bir büyücüydü. Kimse kolay kolay zihnime giremezdi. Bu zamanda da büyücüler veya büyü yeteneğine sahip olanlar olarak birbirimize sahip çıkmalıydık.
Sesin sahibini bulabilmek biraz olsa da gelmiştim. Tapınaktan uzaktaydı, çıkmaz bir sokakta kendimi bulmuştum. Kırmızı pelerinli bir kadın tarafından köşeye sıkıştırılmışa benziyordu. Sesin sahibi yerdeydi. Tanrım! Ne kadar güzel bir yüzdü. Sapsarı saçları, emsalsiz mavi gözleri ve dolgun dudakları. Yaşı yok gibiydi. Üstelik gücünü çok fazla hissedebiliyordum. Beni kontrol altına alabilecek kadar güçlüydü. Gözlerimi kırptım, elimi sıktım. Kendime gelebilmiştim. Bırak onu diye bağırınca pelerinli kadın bana dönmüştü. Kızıl saçları vardı, gözleri ise maviydi. Büyü gücünü kullandığını gözlerinden anlıyordum. Bir şeyler mırıldandı ama bir şey olmadı. Bayılmamıştım. Ona gülümsedim. Esthere'nin yüzükleri işe yarıyordu. Kılıcımı çıkardım, ona doğrulttum.
"Ya bu kadını bırakırsın yada seni öldürürüm. Belki de Drant seni alır." dedim. Kızıl saçlı kadın, gözlerini kıstı. Arkasındaki kadına baktıktan sonra bana omuz atarak gitmişti. Ben ise kılıcımı kılıfına soktuktan sonra yerdeki kadının yanına gittim. Yakından daha da güzeldi. Böylesine ilahi bir güzellik taşıyan birisine nasıl saldırırdı?"İyi misin?"
Kadın gülümsedi."Beni kurtaracağını biliyordum, çocuklarım çağrımı elbette duyacaktı. Sen olmasaydın bile diğerleri gelirdi."
"Çocuklarım mı? Benim bir annem var ama ona benzemiyorsun." dedim. Mavi gözlerini üstüme dikerken ona her şeyi açıklama ihtiyacı duymuştum. Kendini tut, Kaveh. Ne olduğunu bilmediğini bu kadına karşı kendini tut.
"Ah, hiçbir şey bilmiyorsun. Çok normal ama senin gözünde deli olmalıyım."
"Tuhaf olduğun kesin. Acaba evime götüreyim mi?" dedim ve onu ayağa kaldırdım. Kafasını iki yana salladı.
"Hayır, gitmeme gerek yok. Kardeşlerimle buluşacağım, onları endişelendirdim. Eski dostumuzun saldırısına uğradığımı duymak onları şaşırtacaktır. Bir yandan da sevinecekler. Çocuklarımız bizi unutmamış, bize bağlılar."
Delinin tekiydi. Söyledikleri hiç mantıklı gelmiyordu. Yazık, bu kadar güzel iken delirmiş olmasına üzülmüştüm."Çocuklarınız sizi unutmadı kesinlikle."
"Unutmaları mümkün değil. Sana bu iyiliğin karşılığında bir gerçek söyleyebilirim."
"Söyle."
"Kalbindeki kadın, gelecekte bambaşka birisi olacak. Kin ve nefret, ona gücü öğretecek. Onu bırak. Ne kadar erken bırakırsan o kadar daha az acı çekersin." dedi, kaşlarımı çattım. Ne diyordu bu meczup?
Sinirle "Bence hiç yardımcı olmadın, yalan söyledin." dedim.
"Gerçeğin kendisini dedim. Kızma bana, lütfen. Seni üzmek istemiyorum. Üstelik ben olmasaydım, onunla asla karşılaşmayacaktın."
"Bir delinin laflarını ciddiye almayacağım."
"Gerçekler acıdır ama kabullenmek gerekir. Hadi, sen yoluna devam et. Ben de diğerlerinin yanına gideceğim. Belki bir gün karşılaşırız. Kaderin seninle ve diğer çocuklarla işi bitmedi, yeni başlıyor."
"Görüşmek üzere." dedim ve arkamı döndüm.
Bir delinin laflarını ciddiye almak deliliğin başka bir tarafı olurdu. Asla dediklerini düşünmeyecektim ama o sözü kalbime işlemişti. Minik bir kurdu atmıştı, içimi kemirmeye başlamıştı. Dediği gerçek olamazdı. Hayır, hayır. Tamerin ve benim hayatım birdi. Ayrı olsaydı daha önce kartlarımda görürdüm. Esthere uyarırdı. Şimdi neden içimde kuşku vardı? Lütfen, Tamerin'den ayrılmayayımdı. Ben hayatımı onunla devam etmek istiyordum. Ondan uzak olduğumu düşünmek beni derinden sarsarken bir daha görememek beni değiştirirdi. Değişirsem ben de başka bir adam olurdu. Kin ve nefret sadece Tamerin'i değiştirmezdi. Beni de değiştirirdi. Beni ondan koparan hayattan intikamımı almadan durmayacaktım. Bu intikamı da en güçlü olarak alırdım. Bundan asla kuşkum yoktu.
❈
Dijan
❈
❈Tamerin'in Abrek'in sevgisini kendisine kalkan olarak kullanması sizce doğru mu? Bu sevgi onu her daim korur mu?
❈Dijan karakteri için düşünceniz nedir? Amacı ne? Onu gerçekten Paiman mı gönderdi?
❈Drant'ın Omae'ye gitmesi Cupuerleri nasıl etkiler? Cupuerler de Omae'ye yakın zaman içinde gider mi?
❈Kaveh'in kurtardığı 'deli' için düşünceniz nedir? Gerçekten dediği çıkar mı?
Bir dahaki bölüm Bartan olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top