1.12 Başka Bir Yol❈

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 14.10.2020 (00:10)

Bölüm Şarkısı:  Fletcher - Princess

Lussamus Krallığı - Reme

Venira

Gümüş kadehimdeki şarabımı yudumladıktan sonra karşımdaki adama gülümsedim. Vali Drant'ın yanındaydım. Onunla olan ilişkimizi canlı tutmaya çabalıyordum. Omae yolumuzdaki değerli bir dostumuzdu. Bize destek verecekti. Azamet'i sevmiyordu, Azamet yönetiminden nefret ediyordu. Azamet akıllı bir adam olsaydı Drant'ı bu sınır şehrine vali yapmazdı. Reme'ye vali olmak resmen sürgün cezasıydı. Azamet'e karşı geldiği içindi. Bizimle Omae'ye dönecekti ve görmesi gereken saygıyı görecekti. Yönetimde saygı duyulacaktı. Abrek kral olmalıydı. Drant ve bizim için olması gereken buydu. Peki Abrek kral olacak mıydı?

Bana göre olacaktı. Gördüğüm görülerden biliyordum. Rüyalarımda da şahit oluyordum. Abrek kral olacaktı. İstesin veya istemesin onun kaderinde bu vardı. Şimdilik hayır diyordu, olmayacağım diyerek mızmızlanıyordu fakat olacaktı. Taç başında olacaktı, Cupuer Kartalı'nı uçuracaktı. İsteyerek olmasını istiyordum. Bir şey istemeden başarılı yürütülemezdi. Kral olduktan sonra bu tacı taşımanın sorumluluğu vardı. Bana göre yapabilirdi. Sonuçta o bir Cupuer idi. Tacın sorumluluğunu taşıyabilirdi. Kurucumuz Oztavin'in izinden giderse başarırdı. Ah, babam başta olsaydı her şey farklı olurdu. Kral olması gereken kişi oydu. O yaşıyor olmalıydı. Hala zihnimde onun şen kahkahaları vardı. Beni havaya kaldırıp sevmesini buruk bir tebessümle hatırlıyordum. Anneme aşkla bakan mavi gözleri biliyordum. Onun hatırasına tutanarak bir şeyler yapmaya çabalıyordum.

Reme'ye bakarak "Güzel günler göreceğiz, Vali. Cupuer Kartalı, sahibine geri dönüyor." dedim.

Drant "Buna inanıyorum, Prenses. Omae'de aldığım her haberde insanların Prens Tyber'in çocuklarını aralarında görmek istediği yönde. İnsanlar sizi görmek istiyorlar çünkü sizin kurtuluşu getireceğinize inanıyorlar."

"Azamet taht ve taç için yaratılmış birisi değil. O ancak içmeyi bilir, yetimlerin hakkını yer. Fakat adalet var. Adalet öyle güçlü bir kılıçtır ki direk öldürür." dedim. Şarabımı yudumlamıştım. Azamet'in pis yüzü aklıma gelince iğrenmiştim. Amcamdan nefret ediyordum."Azamet ölecek."

"Ölmeyi hakketti. Uğursuzluk getirdi. O başa geçtiğinden beri bu ülke refaha ulaşamadı. Çevremizdeki ülkelerin yanında zayıf kalıyoruz. Kuzeyde Naymahaen var. Askeri güçleri bizden biraz iyi. Kadın veya erkek ayırt edilmeden orduda da yer alıyorlar. Doğumuzda ise Saevthas var. Askeri güç olarak bizden çok üstünler ama Naymahaen'den daha çok korkutuyor. Onlar gerçekten yılanların ülkesi."

"Drant, endişelenme. Abrek başa geçtiğinde her şey çözülecek."

"Bu tahtı sadece Abrek yönetemez, Prensesim. Size ve ablanıza da ihtiyacımız var. Aksi halde bu iki ülke ile baş edemeyiz. Diğer ülkelerden söz etmedim, onları da eklersem yükün ağırlığını görmüş olursunuz. Kardeşinize tacı verip çekilemezsiniz."

"Hayatımı yaşayamam, öyle mi?" diye mırıldandım. Zictar'a verdiğim sözler aklıma gelmişti. Ona hayatımızı yaşayacağız demiştim ama şimdi işler farklı gözüküyordu.

"Sizin hayatınız bu ülke. Taht kardeşinizin ama yönetir iken üçünüz olacaksınız. Ayrıca Prens'in eşi olacak. Dört kişi bu ülkeyi yönetecek. Prens Abrek, tek başına karar alabilir ama sorumluluklar altında ezilir.Ezildikçe ülkeyi yönetmek zor olur."

"Tehditlerin farkındayım. Kardeşimi yalnız bırakmak istemiyorum. Saevthas'ı biraz olsun tanıyorum. Kaveh bana anlattı ama Naymahaen'i hiç bilmiyorum. Sadece savaşçı olduklarını biliyorum. Kentair hanesini okudum."

"Komutan Soyambike'ye hayransınızdır. O da sizin gibi eli kılıç tutan bir kadınmış. Önünde kimse duramazmış. Hem güzelmiş, hem de savaşçı. Savaş Çiçeği olarak anılırmış."

"Eli kılıç tutan kadınları severim, bizim ülkemizde az bulunur. Kraliçe Soyambike ise beni hep etkilemiştir. Başarılı bir komutan iken isyan ediyor ve hükümdar oluyor. Üstelik bir devletin dinini değiştiriyor. Devletin hem kanını alıyor, hem inancını. Cesur bir kadın."

Derin bir nefes almıştı. Gözleri kadehindeydi."İktidar hırsı olan bir kadın olduğu hep söylenir. Bu iktidar hırsından dolayı devletin dinini değiştirdi, 4 Yaratıcı inancına geçti. Tavigan desteği olmasaydı, Mengaeller tahtı geri alırdı."

"Mengaeller, Kentairler öncesindeki aileydi. Naymahaen'in 7 büyük ailesini birleştiren aile, değil mi?"

"Evet, doğru söylediniz. Kraliçe Soyambike, tahtını aldı ama gelecek için Mengaellerden hep korktu. Bunun için Mengaelleri katletti desem abartmış olmam. Ailenin en güçlüleri öldürdü, zayıf olanların yaşamasına izin verdi."

"Başarılı olmuş."

"Başarılı olmak için Mengael ailesine büyü yaptığı söyleniyor. Bu büyü öyle güçlü bir büyü ki, Mengael erkekleri ve kadınları taht ile taç istemiyorlar, istedikleri an başlarına felaket geliyor. Değişik bir durum. Gerçi bu bir söylenti, Kraliçe Soyambike'nin böyle bir şey yapıp yapmadığı belirsiz."

"Şu an Mengaeller taht istiyorlar mı?"

Kafasını iki yana salladı."İstemiyorlar ama halk istiyor. Mengaeller halkın gözünde kutsal bir aile. Eski inançlarına göre kutsal kan taşıyorlar, ülkeyi yeniden iyi hale getirebilecek güç Mengael kanı taşıyan kadınlarda veya erkeklerde. Fakat Mengaeller istemiyor."

"Herhangi bir Mengael'i istiyor olamazlar, Drant. Mutlaka bir isim duymuşsundur. Senin çevren geniş. Birçok elçi, tüccar dostun var." dedim. Naymahaen ilgimi çekmişti. Drant'dan birçok şey duymak istiyordum."Anlat, hadi. Merakla dinliyorum."

"Prenses, bu kuzey ülkesi ilginizi çekti sanırım. Seve seve anlatmaya devam ederim ama benim de bilgilerim sınırlı. Bildiğiniz gibi Reme'ye çok uzak bir ülke."

"Dinliyorum."

"Halkın gözdesi olan kişi Mengaellerin genç reisi yani aileyi yöneten kişi olan Mengael-Bartan. Ondan önce de babasıydı. Kral olması gerektiğine inanıyorlar. Başarılı bir asker olduğunu biliyorum."

"Aptalın teki. Ailesinin bu durumdan kurtarabilme imkanı var ama o istemiyor. Galiba Kraliçe Soyambike gerçekten aileyi büyülemiş."

"Bilemiyorum. Büyü yasak olan bir şey, Prenses. Kraliçe bu yasağı çiğneyecek kadar aklını kaçırmış olmamalı. Bartan'a gelirsek belki risk almak istemiyordur. Sonuçta taca yaklaşan her Mengael ölüyor. Hayatı seviyor olabilir. Kim insanlar için güç önemsizdir."

"Kentairler ailesini mahvetmiş, hakları olan taca el koymuşlar ve susuyor. Aptallık değil mi? Hoş, Naymahaen her daim farklı bir ülke oldu. Bizim gibi değiller."

"Farklı olduğumuzu kabul edelim. Hoş, nereye kadar Bartan kral olmak istemeyecek merak ediyorum. Çünkü Kraliçe Dargena'nın işi zor. Ztin Kralı Zha Ujin Naymahaen'e saldıracak deniliyor. Kraliçe'nin ihtiyar olduğunu, Ztin'e karşı koyamayacağını söylüyor. Gerçi Kraliçe savaşı kazanabilir. Yetenekli komutanları var. Mesela Bartan. Askeri bir deha olduğunu çok duyuyorum."

Gözlerimi devirerek "Aptal bir asker." dedim. Gerçekten aptaldı. Bizim durumumuzdan daha iyi bir duruma sahip gözüküyordu. Fakat o taç istemem diyordu. Buna aptallık denilmez miydi?

Drant gülerek "Bartan ile tanışıyor olsaydınız onu döveceğinize eminim, Prenses. Tepkileriniz bunu gösteriyor." dedi.

"Aptal insanlara karşı sabrım az, Vali. Bartan ise sahip olduğu gücü göremeyecek kadar kör birisi. Büyük ihtimalle beni delirtirdi."

"Belki bir gün tanışırsınız. Kardeşiniz kral olduğu zaman komşu ülkeler mutlaka elçi gönderecek veya kardeşiniz ülkeleri ziyaret edecek. Denk gelebilirsiniz. Kraliçe Dargena'nın önemli bir adamı, Bartan."

"Bilemiyorum, denk gelsek ne olur? Bir şey olmaz. Benim lafımla gidip Kentair ailesine savaşacak değil. Fakat tanışırsak ona ne kadar aptal olduğunu söyleyeceğim."

"Bundan asla kuşkum yok, Prenses." dedi ve kadehlerimizi gülerek tokuşturduk.

Balkon kapısı açılmış, içeri Vali'nin kölelerinden bir çocuk girmişti. Köle Vali'nin kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra gitmişti. Drant elindeki kadehi öfkeyle atmıştı. Ne olduğnu anlayabilmiş değildim. Drant'ı bu kadar öfkelendirecek şey neydi? Drant yanımdan bir şey demeden ayrılmıştı. Ben ise peşinden gitmiştim. İkimiz aşağı indiğimizde Vali Konağı'nı öfkeli çığlıklarıyla inleten bir kadın vardı. Ana girişte sinirle bağırıyordu. Yanında ise yarı çıplak halde bir adam ve saçı darmadağınık halde olan, elbisesi parçalanmış  Anfisa vardı. Genç kız ağlıyordu. Başını eğmişti, babasına bile bakamıyordu. Bu kadar gürültü çıkaracak ne olmuş olabilirdi, merak ediyordum.

Bizim yanımıza Drant'ın oğlu gelmişti. Eldar uzun boylu,  ince yapılıydı. Benimle yaşıttı. Koyu kahverengi saçları, iri kahverengi gözleri olan birisiydi. Babasının yanındaydı, şehir meclisinde görev alıyordu. Aramız fena değildi. Anfisa'ya göre daha akıllı buluyordum. Meraklı bir şekilde ne olduğunu sorduğunda bilmiyordum dedim. İyi bir şeyler olmadığı kesindi.Anfisa ağlıyordu, kadın ise bağırıyordu. Yanlarındaki adam ise kadından korkmuş bir haldeydi.Büyük bir rezillikti. Bu rezillik sokaklarda nasıl konuşalacaktı,merak ediyordum. Drant için kötüydü. Azamet'in Reme casusları fazlaydı. Bu olayı duyarsa kullanmakta asla çekinmeyecekti.

Drant "Evet, hanım. Söyle bakalım, şikayetin ne?" dedi. Sonra sinirle kızına baktı.

Kadın "Senin bu sürtük kızınla benim ahmak kocamı aynı yatakta yakaladım. İkisi tek bedenlerdi, Vali Drant!" dedi. Kadının sesi öfkeli çıkarken Anfisa ile adama tiksinerek bakıyordu. Anfisa ise dizlerinin üstüne çökmüştü."Kızın kocamın metresi olmuş."

"Anfisa, bu denilenler doğru mu?" dedi. Anfisa ise başını kaldırmış, babasına bakıyordu. İnanamıyordum. Geçen gün Tamerin'e kızıyordu, onu metres olmakla suçluyordu. Şimdi ise kendisi kınadığı duruma düşmüştü."Açıklama yapmanı bekliyorum."

Anfisa ağlayarak "Evet, doğru ama ben metresi değilim. Nasıl olduğunu bilmiyorum, baba. Tek hatırladığım kumaş pazarında karşılaştığımız sonra kendimi bir han odasında buldum. Direnemedim." dedi.

Kadın "Evli bir adamı baştan çıkart sonra direnemedim diye ağla. Hoş, benim kocamda da suç var. İkinizde suçlusunuz ve rezilsiniz."

Eldar "Siz nasıl öğrendiniz?"

"Şans eseri oldu, ayrıca nasıl öğrendiğimin önemi var mı? Yoksa bu ahmak kızı aklama peşinde misiniz?"

"Ah, hayır. İşlediği ayıbın farkındayım." dedi ve babasına baktı. Drant ise kızına bakıyordu.

Drant "Hanımefendi bu durum için sizden şahsen ben özür dilerim. Kızımı eğitememişim, yanlış yollara düşmesine neden olmuşum. Zararınızı nasıl karşılarım bilemiyorum ama eşinizden boşanmak istersiniz, hemen size öncelik tanırım. Maddi olarak destek olurum."

Kadın "Teklifinizi kabul ediyorum, Vali. Bu rezil adamdan boşanacağım, hemen onaylayın veya onaylatın. Kızınızı ise Kan Tanrıçası'nın hizmetine sokun. O acı çektikçe işlediği günahın bedelini öder."

"Kızımı terbiye edeceğimden emin olabilirsiniz. Kuşkunuz olmasın." dedi. Kadın ve kocası konaktan ayrılmıştı.

Eldar kız kardeşi için pelerin getirilmesini istemişti. Gelen pelerinle kızı örtmüştü, ayağa kaldırmıştı. Anfisa "Baba, ben masumum. İnan bana, asla böyle bir şey olsun istemedim. Evli bir adamı baştan çıkaracak kadar ahlaksız değilim."

Eldar "O zaman o adamla aynı yatakta ne işin vardı, Anfisa? Ailemizi rezil ettin, bizi küçük düşürdün."

"Abi bilmiyorum! O kadının ahlaksızlar diye bağırmasıyla kendime geldim."

Drant "Eldar, kız kardeşini eve götür ve odasından dışarı çıkmamasını sağla. Gerçekten bizi utandırdın, Anfisa. Sen benim kızımsın, sıradan birisinin değil. Bunu unutmuşsun."

"Senin de metreslerin yok mu? Ben yapınca kötü mü oluyor? Abime ne demeli? Genelevlerde eğlenceler düzenliyor, oradaki insanlarla beraber olduğunu herkes biliyor."

"Merak etme, abinde cezasını çekiyor. Meclisteki konumu ne? Basit bir sekreter. Günlük konuşmaları yazıyor, düzenli olarak raporluyor. Senin de cezan olacak. Eldar, hemen kardeşini götür."

Eldar kız kardeşini götürmüştü. Ben ise Drant'a hoşça kalın demiştim. Gerçekten gergin bir ortamdı ve burada ters bir şeyler vardı. Hissetmiştim. Anfisa gerçeği söylüyordu. Büyülenmiş olmalıydı. Fakat ona kim neden büyü yapmak istesindi? Bir büyücü ile tanışıyor olsaydı babasına derdi ve babası yakardı. Karmaşık bir durumdu. Gerçeği açığa çıkartabilirdim, biraz zorlasam olabilirdi. Yeteneğime güveniyordum ama Anfisa Tamerin'e olan şımarık tavırlarıyla bunu hakketmişti. Yoksa Tamerin mi onun bu duruma düşmesini sağlamıştı? Tamerin bir büyücü değildi, büyücülere de parasını yedirecek bir kız hiç değildi. Ah, düşünmeyecektim. Bu olaydan uzak duracaktım.

Anfisa'nın olayı konuşmamızı bölmeseydi Vali Drant'dan daha çok Naymahaen hakkında bilgi alabilirdim. Ülke ilgimi çekmişti. Naymahaenli birisini tanımıyordum, görmemiştim. Tarihleri ilginçti. Orada yaşayabilirdim herhalde. Buradaki insanlar kılıç kullandığım için beni biraz yadırgıyorlardı, normal gelmiyordum. Fakat orada kılıç kullanmanın cinsiyeti yoktu. Bir kadın olduğum için savaşamayacak olmak anlamsız geliyordu. Kılıç kullanmayı, ata binmeyi ev işlerinden daha çok seviyordum. Nakış işlemek bana göre değildi, yemek yapmayı pek fazla sevmiyordum. Ablam toplumun örnek göstereceği kızlardan birisiydi. Nakışları çok güzeldi, yemek yapmaktan anlardı, bir evi çok güzel idare ederdi. Bu yüzden insanlar ona hayrandı. Anneme çok benzetilirdi. Ben ise babamdım. Babam gibi savaştan anlıyordum, güzel kılıç kullanıyordum. Kendimle gurur duyuyordum.

Eve geldiğimde ise odama geçmiş, duşa girmiştim. Kirden tozdan arınmak istiyordum. Yıkandıktan sonra giyinmiştim. Sarı saçlarımı ise iki yandan balıksırtı ördürmüştüm. Salona geldiğimde Kaveh'in neşeli kahkahalarını duymuştum. Son günlerde oldukça mutluydu, asık suratlı değildi. Onu düşünceli görmemek beni sevindirmişti. Bir sıkıntısı vardı ama çözülmüş olmalıydı. Kaveh'i seviyordum ve takdir ediyordum. Gerçek bir prens idi. Örnek alınması gereken bir insandı. Abrek'in zaman zaman Kaveh gibi olmasını istiyordum ama bu istek imkansız bir istek olarak kalacaktı. Abrek ise Kaveh'in yanında sakin gözüküyordu. O da son zamanlardaki huysuzluğunu bırakmıştı. Neden mi? Çünkü Tamerin onunla konuşuyordu. Zorla bile olsa kızla konuşma fırsatı vardı. Bu da onu daha sakin bir hale sokmuştu.

Koltuğa oturduktan sonra bacak bacak üstüne atmıştım. Kaveh'e bakarak "Kaveh! Seni burada görmek ne kadar güzel oldu." dedim.

Kaveh "Abrek'in akşam yemeği davetini kıramadım, Venira. Dörtümüz vakit geçirmeyi seviyorum. Asıl sen neredeydin?"

"Vali Drant'ın yanındaydım. Biliyorsun, o bizim dostumuz ve aramızın iyi olması gerekli. Hem Omae hakkında konuştuk hem de diğer ülkeler hakkında."

Abrek "O zaman Anfisa'nın rezilliğini duymuşsundur." dedi. Bunu derken bakışlarında alaycı bir ifade vardı.

"Duydum, kardeşim. Kıza üzüldüm. Geçenlerde Tamerin'i bu konuda azarlar iken kendisi daha beter bir duruma düştü. İnanılır gibi değil. Şimdi tüm Reme bu rezilliği konuşacak."

Kaveh çenesinin altını kaşırken "Eh, insan aşağıladığını yaşamak zorundaymış Venira. Anfisa basit bir azatlık kızı kınıyordu, aşağılıyordu ama kendisi yaşadı. Hayat sürprizlerle dolu." dedi. Gülümsemişti.

"Bana göre bu işin içinde başka bir iş var. Anfisa kendimde değildim dedi, Kaveh. Bence bu işte bir sıkıntı var."

Abrek "Abla, Anfisa'nın koruyucusu musun? Kız edepsiz hareket etmiş, onu savunuyorsun. Bırak, uğraşma. Eh, artık benimle evlenmek için delirmez. Sonuçta bir adamın metresi olmuş birisiyle nasıl evleneyim?"

"Çok acımasızsın, olayın gerçeğini bilmeden yargılıyorsun."

Kaveh "Olaydan uzak durman en güzeli, Venira. Olan olmuş, Anfisa bir hata işlemiş. Karışma. Yoksa sana da çamur bulaşabilir."

"Karışmaya niyetli değilim, sadece içimdeki huzursuzlğu söylüyorum."

Abrek "Eh, Anfisa'ya da böyle bir rezillik yakışırdı. Tamerin'in canını acıttı ama kendisi aşağıladığı duruma düştü. Bundan sonra ne olacak? Drant kızını tapınağa gönderecek mi?"

Kaveh "Kan Tanrıçası'nın tapınaklarından birine gitmeli ve işlediği günah için 40 gün kan orucuna girmeli. En azından Tavigan yönetimi bunu söylüyor."

"Tavigan yönetiminde olmadığımız için dua ediyorum." dedim.

Salona ise Tamerin gelmişti. Bu ahmak kıza asla salona çıkmayacağını söylemiştim, nasıl salona geliyordu? Beni illa deli edecek bir şey yapıyordu, bunu seviyordu. Onu görünce sinirleniyordum. Varlığı bile bana meydan okumaydı, bir tehditti. Abrek ise Tamerin'e bakarken gülümsemişti. Kaveh ise Tamerin'i görmezlikten geliyordu. Hoş, Tamerin ondan tarafa bakmıyordu. Bakışları sabit noktaya takılmıştı. Onları böyle görmek daha garipti. Önceden kaçamak bakışlar olurdu. Şimdi ise görmezlikten gelme vardı. Bunun iki farklı nedeni vardı. Ya birbirilerini umursamıyorlardı yada birbirilerini deli gibi umursadıkları için bize belli etmiyorlardı. Kaveh'i tanıyordum. O Abrek gibi değildi. Bu yüzden ilk seçenek daha muhtemeldi. Donuk bir sesle "Prenses Nesenni, yemeğin hazır olduğunu ve bahçeye gelmeniz gerektiğini söyledi, efendim." dedi.

Abrek "Sen yemeğini yedin mi, Tamerin?" dedi. Ayağa kalkmıştı, kızın yanına gelmişti. Ellerini tutmuştu."Yemedi isen bizimle yiyebilirsin."

"Abrek! O kız bir azatlık, ne dediğinin farkında ol." dedim.

"Ben ise Cupuer Prensi'yim. Evimdeki bir azatlığa iyi davranabilirim, değil mi? Kaveh senin düşüncen ne? Sence Tamerin bizimle yemek yesin mi, yemesin mi?"

Kaveh Tamerin'e bakmıştı. Gülümseyerek "Sana bağlı kalmış bir durum, Abrek. Ben karışamam, ben de bu evin misafiriyim." dedi.Bakışları ise hala kızın üstündeydi.

Tamerin "Bence gerek yok. Bu nazik davet için teşekkür ederim."

Abrek "Tamerin, konuştuğum şeyi gerçekleştirme fırsatı hiç vermeyecek misin? Üstelik sana sevineceğin bir haber vereceğim. Anfisa geçen gün seni tokatlamıştı, hatırlarsan. Şimdi kendisi seni suçladığı konuma düştü. Evli bir erkekle basılmış. Hayat sürprizlerle dolu." dedi. Tamerin gözleri iri iri olmuştu. Şaşkındı ve Kaveh'e kaçamak bir bakış attıktan sonra kendisini toparladı.

"Bu konu beni ilgilendirmiyor, gerçekten konuşmak istemiyorum."

"Haklısın, insan neden konuşmak istesin? Fakat benim aklıma takılan şey senin o gün nereye kaybolduğun, Tamerin. Eve  gitmediğini ablandan biliyorum."

"Kafamı dağıtmak istedim."

Kaveh "Seni bu kadar çok ilgilendiriyor mu, Abrek? O kız, bir köle değil. Sana hesap veremez, farkında mısın?"

"Kaveh haklı, istediği yere gidebilir. Tamerin, hadi git artık. Çok fazla oyaladın." dedim. Sonra kardeşimin yanına geldim.

Tamerin ise başını eğdikten sonra gitmişti. Abrek sinirle "Onu neden kabullenmiyorsun? Tamerin benim hayatımda bundan sonra hep var, bunu asla bozamazsın." dedi.

"Beni delirtmek mi istiyorsun, kardeşim? Tamerin nasıl senin hayatında hep var olacak? Bu kız eninde sonunda hayatından çıkacak, kendini buna alıştır."

"Senin nasıl görülerin varsa benim de görülerim var. Tamerin benim kaderimdeki insan, bunu böyle bilmen lazım." dedi ve Kaveh güldü. Kaveh gülünce ikimiz ona baktık. Neden gülmüştü ki? Komik bir şey yoktu.

Kaveh ayağa kalkmıştı, yanımıza gelmişti."Kusura bakmayın, bir an için kendimi tutamadım. Aklıma komik bir şey geldi. Sizin tartışmanızla alakalı değildi."

"O zaman kendini tut, Kaveh. Çok yanlış anlaşılabilirsin."

"Neden yanlış anlaşılsın? Belki de senin bu rezil haline güldü, acıdı ve diyemedi. O gayet aklı başında birisi, senin gibi gündüz uyanık iken rüya görmüyor." dedim.

"Beni Kaveh ile kıyaslama! Çok yanlış yaparsın, abla. Benim dediğimi ciddiye al. Tamerin benim gelecekteki eşim olacak." dedi ve yanımızdan ayrıldı.

Peşinden gidecek iken Kaveh beni durdurmuştu. Ciddi bir sesle "Venira ona kızmana gerek yok. Gençlik heyecanını yaşıyor ama geçecektir. Tamerin onunla olacak birisi değil." dedi.

"Bunu sen de görüyorsun ama aptal kardeşim görmüyor. Ah, Kaveh! Keşke Abrek senin gibi olsaydı. O zaman hayat daha kolay olurdu."

"Ben senin inandığın kadar mükemmel birisi değilim, beni abartıyorsun. Benim de hatalarım, sakladığım günahlarım var."

"Mütevazi olma, gerçeği söylüyorum."

"Mütevazilik değil, güzel Venira. Gerçeğin kendisini söylüyorum. Beni bu kadar mükemmel görmen beni korkutuyor. İleride bozulursa ne olur diye düşünüyorum."

"Asla bozulmayacak! Ben sana inanıyorum, sen beni incitmezsin. Benimle aynı düşüncelerin var. İkimizde yanlışa yanlış diyebilen insanlarız."

Sürmeli gözleri mahzunlaşmıştı. Bakışları başka bir hikaye anlatıyordu."Bazen insan yanlışa yanlış diyemiyor, kendisini o yanlışa çekilirken buluyor ve onu tek doğrusu sanıyor."

"Bence sen her şeyin doğrusunu bilirsin.Hadi, yemeğe geçelim." dedim ve koluna girdim.

Yemek güzel geçmişti. Ablam Anfisa'nın durumuna hem üzülmüştü hem de kıza kızmıştı. Bu durumun kötü olan yanı Anfisa artık Abrek ile evlenemezdi. Sonuçta adı çirkin bir olaya karışmıştı, bir prens eşi olamazdı. Abrek bu açıdan mutluydu, Tamerin ile olabilirim diye seviniyordu ama boşuna seviniyordu. Ben var iken o kızla asla olamazdı. Onun kaderinde Tamerin yoktu. Abrek anlayacaktı. Rüyalarla görüleri bir tutması ayrı komikti. Abrek'in büyüye yatkın olduğunu düşünmüyordum. Şükürler olsun değildi. Büyüye yatkın olsaydı onu hiç kontrol edemezdik, her istediğini yapardı. Üstelik büyüsünü kullanarak Tamerin'i sürekli yanında tutardı. Gerçi Cacande'ye göre Tamerin korunuyordu. Çok güçlü büyüler etki eder diyordu ama bunu denemek istiyordum. Belki de ben bu durumu bozabilirdim. Tamerin'in karşımda şansı olmadığını düşünüyordum.

Gerçekten Tamerin'i bu kadar özel kılan şey neydi? Bunu çok sorguluyordum.Hayatımızda ismi bile geçmemesi gereken bir azatlık iken hayatımızın önemli konularından birisi oluvermişti. Hayatımızdan çıkması gerekliydi. Bu nasıl olacaktı? Belki de başkasıyla evlenmesi daha uygundu. Kendisi gibi bir azatlıkla evlenebilirdi. Bu fikri sevmiştim. Babasıyla konuşurdum, ona uygun birisi bulacağımı söylerdim. O uğursuz adam bunu kabul eder miydi, bilemiyordum. Etmezdi ama şansımı deneyebilirdim. Her yolu denemek zorundaydım.

Düşünceler içinde birkaç günüm geçmişti. Tamerin konusu zihnimde oyalarken bir yandan da taht için yapabileceklerimi düşünüyordum.Sabah kahvaltıdan sonra ablamla baş başa kalmıştık. Abrek yoktu, Kaveh'in yanına gitmişti. Ablam ise rahat gözüküyordu. Bal rengi saçlarını toplamıştı, pembe bir elbise giymişti. Yüzünde anlayışlı bir ifade vardı.Mavi gözleri dikkatle bendeydi. Önemli bir şey konuşacağız demişti ama ne olduğunu söylememişti. Konu benim veya kendisinin evliliği ise karşı çıkacaktım. Ben aşk evliliği yapmak istiyordum, evleneceğim adamı sevmeliydim. Mantık evliliği bana göre değildi. Bunu ablama kaç defadır diyordum ama anlamıyordu. Kendisi yapabilirdi ama benim evliliğime karışamayacaktı.

"Ne oldu?" dedim.

Ablam "Seninle başbaşa konuşmayalı çok oldu, kardeşim. Hep dolusun."

"Çalışıyorum, biliyorsun. Kardeşimiz için müttefik topluyorum, o müttefiklerle aramızı iyi tutuyorum. Fakat seninle konuşmayı özledim."

"Çünkü bu evde sadece ikimiz sorunların yükünü taşıyoruz ve küçük kardeşimize belli etmemeye çabalıyoruz. Abrek hassas bir çocuktu."

"Öldürülmekten çok korkuyordu. Abilerimizin ve annemizin ölümü onu yıprattı. Küçük bir çocuğun yaşamaması gereken şeyleri yaşadı. Fakat o çocuk büyüdü, şimdi bize karşı geliyor."

Gülümseyerek "Yine de özünde o hassas çocuğu taşıyor. O çocuğu üzmek istemiyorum." dedi.

"Yetişkin olmak çocuk olmaktan daha zordur. Oyuncak oynamak yerine yetişkin sorunlarıyla oynarsın. Abrek'in bunu öğrenmesi gerek."

"Belki de onun üstüne çok gidiyoruzdur. Onun üzülmesini istemiyorum. Onun Tamerin ile olan ilişkisini destekleme kararı aldım. Anfisa olayından sonra bu olması gereken karar, kardeşim. Yaratıcılar bizi uyarıyor, görmüyor musun?"

Şaşkınca ablama bakıyordum. Ne dediğinin farkında değildi. Delirmiş olmalıydı."Delirdin mi? Ne dediğinin farkında mısın?"

"Farkındayım, aklım başında. Venira, Abrek'in kaderinde kral olmak var buna inanıyorum ama kraliçesi Tamerin. Bizim seçtiğimiz bir kız değil. Başkasını seçsek aynı şekilde rezil olacak. Bırakalım, kardeşimizin seçtiği kişi onun eşi olsun. Hem azatlık bir kızı yönetmek daha kolay olacak. Cahil birisi yönetmekten ne anlar?"

"Şaka yapmıyorsun! Tanrım, dediklerine inanamıyorum. Tamerin ve kraliçe olmak çok uç noktadalar, farkında ol. Üstelik o kız öyle kolayca yönetilecek birisi değil. Arsızın teki."

"Ön yargılı bakıyorsun, biraz bakış açını yumuşat. Abrek'i başka nasıl bizim istediğimizi yaptırmaya razı getireceğiz? Biraz biz ayrıcalık vereceğiz, biraz o verecek. Böylece her iki tarafın isteği olacak."

Alaycı bir şekilde "Vali Drant, nasıl bizden yana olacak?" dedim. Ablam ise rahattı.

"O konu tamamen bende, Venira. Endişen olmasın." dedi. Gözlerini kısarak beni süzmüştü."Belki de sen ve Drant'ın oğlu Eldar evlenebilir."

"Asla!" diye bağırdım.

"O zaman Abrek'in Tamerin ile olan ilişkisine karşı gelmeyeceksin.Karışma, onların kaderleri bir yazılmış olmalı. Aksi halde Abrek kendisine yüz vermeyen bu kızı bırakırdı."

"O kız karanlığın kendisi! Bunun farkında değil misin? O kızla evlenirse hiçbir şey iyi olmayacak. Kendi sonumuza adım mı atalım?"

"Azatlık bir kız nasıl sonumuz olabilir? Delirmişsin. Belki de uğraştığın büyüler seni delirtti. Büyülerden uzak dur, sen bize lazımsın."

"Ben asla kendi doğrularımdan vazgeçmeyeceğim. Bunu göreceksin, abla." dedim ve ayağa kalktım. Ablam ise rahattı, umursamaz duruyordu.

"Kendin bilirsin ama şunu unutma. Biz birlikte güçlüyüz." dedi.

Bir şey demeden evden çıktım. Ablam delirmiş olmalıydı. Taç uğruna bu kadar saçma adımlar atılamazdı. Neden görülerime güvenmiyordu? Neden bana güvenmiyordu? Ben karanlığa karşı koymaya çalıştıkça o karanlık evime sızmaya çabalıyordu. Evimi korumam lazımdı. Tamerin'i ortadan kaldırmalıydım. Bunun bedeli ne olursa olsun yapmam gerekliydi. Aksi halde tacımı ve ailemi kaybedecektim. Ablam birde o kızı yönetebileceğini düşünüyordu. Aptallıktı! O kız, sinsinin tekiydi. Masum ve zararsız yüzünün altında büyük bir sinsi vardı. Bunu bir tek ben görüyordum. Göründüğü kadar masum olsaydı karşımda bu kadar rahat davranmazdı. Zictar ile olan ilişkimi biliyordu ve beni huzursuz ediyordu.

Zictar'ı yanıma almıştım. Kafamı dağıtmak için ilk önce alışveriş yapmıştım. Güzel kumaşlar seçmiştim. Bunlardan kendime rahat tunikler diktirecektim. Ayrıca birkaç hançer bakmıştım. Saevthas'dan gelen hançerler özel işlenmişti. Parlaklığı bile Lussamus hançeri olmadığını gösteriyordu.Bu hançerlerden birisini Kaveh'e hediye edebilirdim. Saevthas'dan gelen birçok malını çekinmeden bizimle paylaşıyordu. Bunun ezikliğini taşımak istemiyordum. Hediyeye hediyeyle karşılık verilirdi. Bu ufak hediyeleşmeleri seviyordum.

Kısa alışverişimden sonra Zayluk'un yanına uğramıştım. Köle satıyordu. Köleler kafeslerin ardında satılmayı bekliyorlardı. Zavallı halleri vardı. Fakat düzen bu şekilde kurulmuştu. Bozulması mümkün değildi. Zayluk ise parasını kazanmaya çabalıyordu, kölelerin durumu umurunda değildi. Beni görünce pis pis sırıtmıştı, karşımda eğilmişti. Konuyu uzatmadan anlatmıştım. Tamerin'i evlendir demiştim. Şaşkın şaşkın bana bakmıştı.

Zayluk "Prenses, gerçekten Tamerin'i evlendirmemi mi istiyorsunuz?" dedi. Dediğimi anlamamış mıydı? Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutmuştum.

"Beni anlayabileceğini düşünüyordum. Tamerin, Abrek'in dikkatini dağıtıyor. Onun taht yolunda bir engel." dedim.

"Kızım nasıl bir engel olabilir? Bunu anlayamadım. Üstelik kızım düşündüğünüz gibi taç konusunda hırslı değil."

"Fakat ileride olmayacağı anlamına gelmiyor. Evlendir kızını, hayatımızdan çıksın. Tüm düğün masraflarını ben karşılarım."

Kaşları hafifçe çatılmıştı."Bir azatlıkla Tamerin'i evlendirmem mümkün değil. Kızımı bu zoraki evliliğe zorlayamam."

"Kızına nasıl davrandığını çok iyi biliyoruz, onu sürekli aşağılıyorsun. Şimdi de karşımda iyi babayı mı oynuyorsun?"

"Onu dövebilirim veya sevebilirim. Sizi ilgilendirmiyor, Prenses. İstediği kişiyle evlenmesini istiyorum ve Tamerin bir azatlıkla evlenmek istemiyor."

"Abrek ile evlenmeyeceğini ikimizde biliyoruz. Kızın kardeşimi sevmiyor, Zayluk. Bunu bana kendisi itiraf etti. Aklından bile geçirme. Bu evlilik mümkün değil."

"Prens Abrek ne isterse o olur. Eğer o karşımda olsaydı ve kızımla evlenmek istediğini söyleseydi seve seve kabul ederdim. Sonuçta o bizim ailemizin dostu. Siz ise bize yabancısınız."

"Tamerin'in isteklerini görmezlikten mi geleceksin? Kızını mutsuz bir yaşama mahkum edemezsin. Nasıl bir babasın sen? Onun geleceğini düşünmüyor musun? Bırak, sıradan bir adamla mutlu olsun."

"Mutluluk sadece sizin gibi özgürler için vardır. Bizim gibi sürekli çalışmak zorunda kalanlar için  yoktur. Tamerin'i harcayamam, hanımım. O benim geleceğim ve bu gelecek için neler yaptığımı bilseniz benden korkardınız."

"Korkunç bir adamsın! Şunu bil, Tamerin ve Abrek asla olmayacak. Buna ben izin vermeyeceğim."

"İstediğinizi yapın ama gelecek belli. Size tavsiyem geleceği değiştirmemeniz olacak. Şimdi işimin başına dönmem lazım. Köle satıyorum, paramı bu şekilde kazanıyorum. Rahat bir yaşamım yok." dedi. Başını eğdikten sonra gitmişti.

Ben ise ellerimi sıkmıştım. Pislik herif! Kızını kardeşime vermeye dünden hazırdı. Kardeşimi bir çıkış kapısı olarak görüyordu. Ah, Abrek! Bu insanların niyetini nasıl görmüyordun? Bu kadar saf olmasına dayanamıyordum. Hayır, saflık değildi. Abrek bu adamın niyetini çoktan çözmüştü. Tamerin istemese bile Zayluk kızını Abrek'e verecekti, evlendirecekti. Abrek de bu yüzden bu adamla arasını iyi tutuyordu. Tamerin'in düşünceleri önemsizdi. Açıkçası kıza acımıştım. Hayatı boyunca düşünceleri önemsenmemişti, başkaları onun adına kararlar almıştı. Şimdi de alınıyordu. Zayluk onu istemediği bir adamla evlendirmek istiyordu. Sebebi neydi? Zenginlik! Mide bulandırıcıydı. Bir çözüm yolu bulmalıydım. Bu evliliğin gerçekleşmemesi için başka bir yol olmalıydı. Aksi halde gelecek karanlıktan ibaret olacaktı. Tamerin'in karanlığı hepimizi yok edecekti.

Anfisa'nın olayı için düşünceniz nedir? Venira-Drant konuşması için düşünceniz nedir?

Venira'nın Kaveh'e olan hayranlığı sizce biter mi? Tamerin gerçeği ikilinin arasını bozar mı?

Nesenni-Venira tartışmasında kim haklıydı? Nesenni'nin Tamerin'e karşı yumuşaması doğru mu?

Venira-Zayluk konuşması için düşünceniz nedir? Venira'nın Tamerin'in başka bir azatlıkla evlenmesini istemesi doğru muydu?

Bir dahaki bölüm Abrek olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top