1.11 Aşk İçin Yaşa❈
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 12.10.2020 (00:10)
Bölüm Şarkısı: Carla Morrison - Disfruto
İyi Okumalar!
❈
Lussamus Krallığı - Reme
Tamerin
Tarifi mümkün olmayan hislerin pençesindeydim. Bir yanım tutkunun, aşkın esiri olmamı isterken diğer yanım insanlara zarar vermemem gerektiğini söylüyordu. Kimseyi düşünmek istemiyordum, çevremdeki insanların bana olan düşüncelerini umursamamak istiyordum. Bir kere bile olsa kendi hayatımı istediğim gibi yaşamak istiyordum. İstediğim insanı sevmek, istediğim kararları almak. Bu aldığım kararlar sonucu canımın acımasına bile razıydım. Fakat olmuyordu. Her daim başkaları benim adıma kararlar alıyordu. Bu kararların acısını çekmek ise daha kötüydü. Bunu yaşamayan kimse bilemezdi.
Kaveh'e hissettiğim hislerle Abrek arasında sıkışmıştım. Abrek'in yanlış düşüncelere kapılmaması için arama mesafe koymuştum. Gerçekten aramızdaki durum bir arkadaşlıktan öteye gitmeye başlamıştı, Abrek'in karşılıksız aşkına dönüşmüştü. Buna mesafe koymak en güzeliydi. Kendimce başarılıydım ama Kaveh'den Abrek'i duydukça onun adına üzülüyordum. Başka kızlara baksaydı, aşkı başkalarında arasaydı her şey daha güzel olurdu. Beni üzen diğer konu ise Abrek ve Kaveh'in arasına girmiş olduğumdu. İkisi iyi arkadaşlardı, benim yüzümden bozulacaktı. Bu durumda beni geriyordu. Fakat Kaveh'e olan hislerim bambaşkaydı. Tüm bu üzüldüğüm konulara rağmen bu hisler güçlüydü. Aramızdaki çekim tarif edilemezdi. Onun yanında olunca her şeyi unutuyordum. Abrek'i, Kaveh ve Abrek'in arasına girmem aklımdan çıkarıyordum. Hoş o da benim üzüldüğüm konulara üzülüyordu. Bu yüzden ikimizin arası soğuktu. Evet, ufak tatlı konuşmalar vardı ama tutukluk hissediliyordu. Yapılacak şey basitti. Ya bu aşkı yaşayacaktık ya da başlamadan öldürecektik. Seçim ise ikimize kalmıştı.
Kırık aynada saçımı örmüştüm ve kumaşla bağlamıştım. Kapım açıldığında irkilmiştim. İçeri babam girmişti. Saçı sakalı birbirine girmişti. Kaşlarını çatık bir halde bana bakıyordu. Acaba bu sefer neden kızacaktı? Bana Abrek konusunda çok kızıyordu. Abrek ailemi tatlı yüzüyle ele geçirmişti. Ailem onu damatları olarak görmeyi hayal ediyordu. Şaka gibiydi. Abrek bir Cupuer Prensi idi. Onun geleceği farklıydı, evleneceği kız başkaydı. Benim onun için olabileceğim en fazla şey metreslik olurdu. Metresi olacağıma damarlarımı keserdim daha iyiydi. Bunu yapardım, kendime asla acımazdım.
Babam sertçe "Nereye gidiyorsun? Akşam yemeğini yemeyecek misin?" dedi.
"Prens Kaveh'in bu akşam ziyafeti var. Chiare çağırdı, yardıma gideceğim. Bu eve ne kadar çok para girerse o kadar çok karnımız doyar demiyor muydun? Bak, akşam çalışmalarına da başladım." dedim.
"O Doğulu ile çok görüşür oldun. Ondan uzak dur demedim mi?"
"Parayı bol veriyor, baba. Doğulu veya Batılı olması beni ilgilendirmiyor. Aldığım para daha önemli. Üstelik akşam yemeğim de oradan olacak."
"Prens Abrek'e neden bugün bakmadın? Resmen yalvaracaktı onunla konuşman için fakat sen ne yaptın? Hiç yüzüne bakmadın!" dedi. Kaşlarını çatmıştı, bana doğru yaklaşmıştı."Azatlık bir kızsın, efendi soyundan bir genç hanım değilsin. Öyle olsan bile karşında Prens var, karşı bu şekilde davranamazsın."
"Prens Abrek'e bu şekilde davranmam en doğrusu. Bana âşık olmasını istemiyorum! Olmayacak hayaller peşine düşmemeli."
"Azatlığa bak! Bir keresinde kimse sana bunu sormadı.Prens ne derse o olur, bunu bilmiyor musun? Aptal kız! Akıllı bir şey olsaydın şu an kendini Abrek'e bırakmış olurdun, bizi de bu pis çukurdan çıkartırdın."
"Sen bu çukura layıksın, baba. Senin gibisi zengin olsa ne olur? Altını çamura bulasan yine altındır ama taşı altın tozuna batırsan yine taştır. Zengin olsan bile içinde hep bir fakirliğin verdiği eziklik olacak."
Kolumu sıkmıştı. Canımı acıtırken dişlerimi sıktım."Sonuçta zengin miyim, evet zenginim. Param var mı, evet var. Efendi denilen o piçlerden neyim eksik? Şimdi beni iyi dinle. Bu akşamdan itibaren Abrek ile aranı düzeltiyorsun. Aksi halde olacaklardan ben sorumlu değilim, anlıyor musun?"
"Canımı yakıyorsun!" diye bağırdım. Bağırmamı umursamamıştı, daha çok sıkmıştı.
"Dediğimi yapmazsan daha çok canın acır." dedi ve kolumu bıraktı. Kolumu ovuştururken ona öfkeyle bakıyordum. Gözlerim dolmuştu, babam ise umursamazdı."Abrek bizim kurtuluşumuz! Senin bunu bozmana izin vermeyeceğim. O senin kaderin."
"Kaderim değil. Benim kaderimi sen belirlemeyeceksin."
Alaycı bir şekilde gülmüştü. Dediğim çok komik bir şey gibi gelmişti ama ben ciddiydim. Kendi kaderimi kendim yazacaktım."Şu zekan azıcık bana çekseydi böyle olmazdın. Neyse git o Doğulu köpeğin evinde çalış ama kendine sahip çık. O herifin bakışlarından hoşlanmıyorum." dedi ve odadan çıktı.
Ben ise yaşlarımı silmiştim. Babamdan nefret ediyordum. Onun bu zorbalığına dayanamıyordum. Bu hayatta zorbalara ders vermenin yolu bulunmalıydı aksi halde adalet sağlanmazdı. Zorbaların zayıfları ezdiği bir dünyada yaşamak ne kadar iyiydi? Bu değişmeliydi. Belki bir gün bunu yapan birisi olurdu. Umut etmek güzel bir şeydi. İnsanı hayatta tutuyordu. Benim umudum vardı. Yaşadığım bu zorbalıklar, acılar bir gün bitecekti ve istediğim gibi yaşayacaktım. Kimse bana karışamayacaktı, kimse beni ezemeyecekti. Kimse nerede, ne yapacğaımı söylemeyecekti. Gerçekten bunlar olacaktı. Buna tüm kalbimle inanıyordum. Elbette bir gün Kül Tanrıçası yolumu gösterecekti.
Evden çıkarken gece gelmeyeceğimi söylemiştim. Kimse umursamamıştı. Kaveh'in evine geldiğimde ise Chiare beni hızla mutfağa sokmuştu. Mutfakta herkes telaşlıydı. Bir şeyler atıştırdıktan sonra kristal bardaklara içkiler doldurmuştum. Bugün eğlenceli bir gündü. Kaveh'in davetlileri maskelerini takacaktı ve bu ziyafete katılacaktı. Remeliler Kaveh sayesinde güzelce eğleniyordu. Maskeleri takıp dans edeceklerdi, içkiler içeceklerdi. Biz hizmetçilerin bile beyaz maskesi vardı. Maskemi takmıştım ve Sayyera'nın verdiği beyaz elbiseyi giymiştim. Saçlarımı ise açmıştım. İçkileri servis ederken Cupuerleri de görmüştüm. Maskeler olsa bile o benzersiz sarı saçlar onları ele veriyordu. Prenses Nesenni bembeyaz bir elbise giymişti, altın renginde maske takmıştı. Kusursuzdu. Küçük Prenses Venira ise mavi bir elbise giymişti. Elbise giydiğini gördüğüm için şaşırmıştım, kılıcıyla gelir sanıyordum. Yüzünde ise yüzünün diğer yarısını kaplayan gümüş bir maske vardı. Abrek ise koyu kırmızı bir ceket giymişti. Maskesi de kırmızıydı. Beni fark edip etmediğinden emin değildim. Kaveh onların yanına gelmişti. Baştan aşağı siyahlar içindeydi. Saevthas işlemeleri onu farklı kılıyordu. Koyu saçları açıktı, omuzlarından aşağı dalga dalga dökülüyordu. Siyah maskesi ise çok sadeydi. Beni fark etmişti çünkü göz göze geldiğimizde birbirimizden bakışlarımızı kaçırmıştık. Tutukluktan kaynaklıydı.
Eğlence sürerken hiç oturmaya vaktim olmamıştı. Sürekli içkileri tazeliyor, yiyecekler taşıyordum. Efendiler ise eğleniyordu. Kenarda dinlenme fırsatı bulmuştum, kimse beni göremezdi. Bir şey olursa zaten Chiare veya diğerleri beni çağırırdı. İyiki bu gece burada kalıyordum yoksa eve dönemezdim. Aşırı yorgundum. Eğlenceyi izlemek güzeldi. Dedikodu yapan kadınları izliyordum, birbirine hava atmaya çalışan erkekler. Sanki bir tiyatro oyunuydu. Efendilik zor bir şey olmalıydı. Gerçek hayatta da maskelilerdi, gerçek yüzlerini kolay kolay kimseye göstermiyorlardı. Bunu yapabilmeleri de beceriydi. Ben beceremezdim. Bana göre değildi. Nasıl yapabiliyorlardı, bunu merak ediyordum. Zor olmuyor muydu? Olduğun gibi olamıyordun, sürekli birilerine yalancı yüzünü göstermek zorundaydın. Yüzündenki maskeden kurtulduğun an çevrende kimse yoktu. Maskeyi seviyorlardı, onu takan yüzü değildi. Bu çok can acıtırdı.
Abrek'in benden tarafa geldiğini görmüştüm. İçeri kaçmaya fırsat bulamadan Abrek dur demişti, durmuştum. Kırmızı maskesinin altındaki mavi gözler beni bulmuştu. Yanıma geldiğinde başımı eğdim. Gidememiştim. Diğer günlerde ustaca kaçabilmiş iken şimdi kaçamamıştım.Abrek yanımdaydı.
Abrek "Sonunda seni yakaladım, Tamerin. Benden kaçamadın. Söyler misin? Ben sana ne yaptım?" dedi. Dudaklarımı ısırdım.
"Bir şey yapmadın." diye mırıldandım.
"O zaman benden neden kaçıyorsun? Günlerdir oyun oynuyoruz. Sen kaçıyorsun, ben kovalıyorum. Benim bundan bıkacağımı mı sanıyorsun? Aksine daha çok inanırım, daha çok mücadele ederim çünkü ben kötü bir şey yapmadım."
"Kötü bir şey yapmadın, doğru ama ileride yapabilirsin. Buna engel olmak için senden uzak duruyorum. Abrek, bak. Açık konuşmak gerekirse sen en ufak yakınlığı abartıyorsun. Sana aşık olduğumu düşünüyorsun, bana gittikçe bağlanıyorsun. Bu çok yanlış."
"Bu nasıl yanlış olabilir, Tamerin? İki insanın birbirine âşık olmasında yanlışlık görmek çok anlamlı değil."
"Seninle ben aynı hislerin insanları değiliz, ben senden hoşlanmıyorum. Senin arkadaşlığını, nezaketini seviyordum. Çünkü hayatımda ilk defa birisi bana bu kadar nazik davrandı, ne yapacağımı bilemedim. Şımarıklıkla bu nezaketin, tatlı arkadaşlığın sürmesini istedim ama o zaman da senin bana âşık olduğunu gördüm. Bir yanlışa dur demem gerektiğini fark ettim ve senden kaçtım."
Abrek duraksamıştı. İçimden geçen her şeyi demek ise beni rahatlatmıştı. Bunu en başta niye dememiştim ki? Abrek'in incinmesini istemediğim içindi ama bu sefer kendim inciniyordum. Belki de biraz olsun bencil olmak gerekliydi."Ben senin de bana karşı bir şeyler hissettiğini düşünmüştüm." diye mırıldandı.
"Hissetmedim, hissedemem."
"Başka birisi mi var?" dedi. Ciddi bir sesle sormuştu. Kaveh'i bir an için söylecek gibi olsam da sustum. Çünkü aralarının açılmasını istemediğim gibi Abrek'in daha çok incinmesini istemiyorum. Ayrıca Kaveh ile uğraşırdı.
Alaycı bir sesle "Seni aldattığımı mı düşünüyorsun? Aramızda bir şey olmadı, bu soruyu bana soramazsın." dedim.
"Bizim için o zaman hala bir şans var demektir."
"Ya kalbimde birisi varsa ne olacak, Abrek? Bunu hiç düşünmüyor musun? Kendine çok güveniyorsun ama bu güvenin kaynağı ne, bilmiyorum."
"Seninle ben kadersel olarak birbirimize bağlıyız. Bunu biliyorum, Tamerin. Rüyalarımda görüyorum. Senin de kalbin benimle olacak."
"Ben buna inanmıyorum. Senin kadersel olarak bağlı olduğun kişi bir efendinin kızıdır. Azatlık veya köleler seni ilgilendirmiyor."
"Benim için insan, insandır. Sınıflarına göre muamele aşk için yoktur."
"Abrek sen bana bu şekilde bakmaya devam edersen asla yanyana gelmemiz mümkün değil. Gerçekten olamaz."
"Bir şey görmeden hayır diyorsun, kolayca bitirebiliyorsun. Bırak, deneyelim. En azından seninle konuşmama izin ver. Bu kadar mesafeli olmana dayanamıyorum."
"Senin bana olan bakışın değişmediği sürece bu mesafe ikimiz için en güzeli." dedim. Gözlerim Kaveh'e takılmıştı. Dantelli maskesi olan bir kızla dans ediyordu. Oldukça neşeliydi, umursamazdı. Hatta kızla fazla yakınlardı. Anlaşılan onun için aramızın tutuk olması önemli değildi. Başkalarına karşı bu kadar kolay yakınlık kurabildiğine göre benim bir önemim yoktu. O kızı kıskanıyor muydum? Evet, kıskanıyordum. Benim yerime onunla dans etmesi beni sinirlendiriyordu."Böylece birbirimize asla bağlanmayız." diye mırıldandım.
Abrek ise benim baktığım tarafa bakmıştı. Kaveh'in dansını görmüştü."Kaveh gibi değilim, Tamerin. Onun aşka yaklaşımı çok sığ, çok basit ama ben öyle değilim. Bunu göstermeme neden izin vermiyorsun?"
"Kendini Kaveh ile karşılaştırmana gerek yok."
"Karşılaştırıyorum çünkü ikimizde senin gözünde prens değil miyiz? Bu yüzden yapıyorum. Tamerin, lütfen beni kendinden uzak tutma. Sana yalvarıyorum."
"Bir kere bile olsa beni anlamayı tercih etsen, ne olurdu? Bana yalvarmana gerek yok. Senin bana bağlanmayacağını bilsem seninle görüşmeye devam ederdim."
"Çok inatçısın, biliyor musun? Ablam Venira'dan bile daha inatçı olduğunu düşünüyorum. Kendi doğrularınıza sıkı sıkıya sarılıyorsunuz, asla bırakmıyorsunuz."
Sinirle "Ablanla ben aynı değilim. Ablan olaylara sabit bir pencereden bakıyor." dedim. Venira'ya baktığımda Vali'nin kızıyla konuşuyordu. Neşeliydi.
"Konu ablam değil, sadece bakışını daha da genişletmeni istiyorum. Tamam, arkadaş olarak devam edelim ama bizi bir düşünmeni istiyorum."
"Abrek asıl inatçı olan sensin. Şimdi işime dönmem lazım, bu kadar sohbet etmek yeterli. Gerçekten görüşmediğimiz günlerin telafisini yapamayız. Git ve Reme'nin seçkin insanlarının arasına karış. Senin yerin onların yanı."
"Benim yerim senin yanın. Bunu onlar da görecek." dedi ve elimi tutmuştu, beni dans alanına sürüklemişti.
Kendimi dans eden insanların içinde bulmuştum. Tüm bakışlar üzerimde iken yanaklarım hızla kızarmıştı. Abrek ise rahattı. Mavi gözlerinde neşe vardı. Elini belime koymuş, beni kendisine çekmişti. Ayaklarını bana uydur diye fısıldamıştı. Kaveh'i gördüğümde elinde içkisiyle bize bakıyordu. Donuktu. Yanındaki kız ise ona cilve yapma peşindeydi. Ne hissettiğimi hissetmiş miydi? Aramızda buzlar var diye kolayca başkalarına mı kendimiz kaptıracaktık? Hoş, bir ilişkimiz yoktu. İlişkimiz yoksa istediğimizi yapabilirdik. Bu nedenle davranıyorsa aynısını ben de yapacaktım. Çevremizdeki insanların bakışlarına aldırmayacaktım. Abrek'e gülümsemiştim. Onun hareketlerine uyum sağlamıştım. Şarkı bittiğinde ise Abrek'in karşısında saygıyla eğildikten sonra koşarak oradan ayrıldım. Daha fazla kalamazdım. Bu beyaz maske bile beni koruyamazdı.
Mutfağa girdiğimde yüzümden maskeyi çıkardım ve su içtim. Ani bir hırsla Abrek ile dans etmiştim. Kaveh'in de canı acısın istemiştim. Öfkelenmesini arzulamıştım ve başarmıştım. Yanındaki kızı umursamamıştı, bakışları bizim üstümüzde olmuştu. Evet, Abrek'i kullanmam hataydı ama kalbime söz geçirememiştim. İçim acırken Kaveh'in neşe dolu olmasını kabullenememiştim. Dışarıdan bakıldığında umursamaz durabilirdim ama içim içten içe yanarken karşımda bu kadar rahat olamazdı.
Chiare yanıma geldiğinde maskemi yüzüme takmıştım. O ise heyecanlı gözüküyordu. Chiare heyecanla "Tamerin! Sen az önce ne yaptın?" dedi.
"Ne yapmışım?" dedim.
"Prens Abrek ile dans ettin ve kaçtın. Delirdin mi? Nasıl onunla dans edebilirsin? Domina Anfisa'nın öfkesi senin üzerinde olacak."
"Umurumda değil, hiçbiri umurumda değil."
"Tanrım! Prens ile dans ettin, inanamıyorum. Herkesi şok içinde bıraktın. Neyseki Domini Kaveh durumu toparladı. Yine de Domin Anfisa ve Prenses Venira beni korkutuyor."
"Chiare, onları düşünme. Bana ne yapabilirler ki? Öldürecekler mi? Öldürsünler! Ölümden korkmuyorum, benim canım onlarınkisi gibi tatlı değil."
"Prens Abrek, çok mutlu gözüküyordu. Özellikle Domini Kaveh'e karşı fazla böbürlendi. Sanki bir şey kazandı. Alt tarafı seninle dans etti. Domini ise çok rahatsız gözüküyordu."
Gözlerimi kapattım. Şu an buradan gitmek istiyordum."Chiare gerçekten yoruldum, daha fazla konuşmayalım."
"O zaman sen mutfakta kal, bulaşıkları yıkamaya başla. Birkaç kız daha gönderirim. Sonra benim odamda beraber uyuruz. Zaten eğlencenin sonuna geliyoruz."
"Peki, teşekkür ederim. Sayyera olsaydı beni bahçeye geri gönderirdi." dedim ve birbirimize sarıldık.
Ben bulaşıkları yıkamaya başlamıştım. Birçok bardak, birçok tabak vardı. Yenilmemiş yemekleri ayırıyordum. Kafamı dağıtmak güzeldi. Yaşananları düşünme fırsatı doğuruyordu. Abrek ile dans etmiştim. Bencilce bir hareketti ama kalbimdeki hisler beni bunu yapmaya zorlamıştı. Mantığım ölmüştü. Tutku mantığı öldürüyordu. Abrek'e karşı koysaydım ne olurdu? Kaveh beni umursamadan, varlığıma rağmen o kızla takılmaya devam ederdi. Aramızda bir şey yok diye bu olmak zorunda mıydı? İçim acımıştı, o kızın varlığı beni delirtmişti. Kıskanmıştım. Beni buna Kaveh zorlamıştı. Abrek şimdi daha da çok umutlanırdı ama o nefes almamdan bile umutlanıyordu. Nefes alıyordum, Tamerin bana âşık diyordu. Dans etmemle nefes almam arasında bir fark yoktu. Aramızda kendi yarattığım bir mesafe vardı, bu yeterli gelirdi. Gerekirse Reme'den kaçardım. Bu fikir hoşuma gitmişti. Reme'den kaçsam tüm sorunlarımdan kaçmış olurdum. Böylece çözülürdü.
Chiare'nin dediği gibi eğlence sona ermişti. Tüm hizmetçiler mutfağı ve dışarıdaki bahçeyi toparlamıştık. Ben Chiare'nin odasına geçmiştim, bana verdiği geceliği giymiştim. O ise pek sevdiği Domini Kaveh'e su götürmek için odadan ayrılmıştı. Yer yatağımı sermiştim. Kapı açıldığında Chiare gelmişti.
Chiare "Tamerin, Domini seni yatak odasına çağırıyor. Konuşmak istiyormuş."
"Konuşmak mı? Benim onunla konuşacak bir şeyim yok." dedim.
"Bunu ona diyemem. Tanrım! Tamerin sen nesin? Bir prenses mi, bir domina mı? Prens seni çağırıyorsa gitmek zorundasın."
"İyi o zaman, gidiyorum." dedim.
Sinirle odadan çıkmıştım. Beni neden çağırıyordu? Ne konuşacaktık? Ben ona karışamıyorsam o da bana karışamazdı. İstediğimiz insanlarla dans ederdik, konuşurduk. Bu durumda tartışacak bir şey yoktu. Kısa bir konuşma yapıp odasından çıkacaktım. Gitmemem gerekliydi ama Chiare haklıydı. Ben bir azatlıktım ve benden üstlerin dediklerini yapmak zorundaydım. Odasına geldiğimde kapıyı çaldım, içeri gel sesiyle içeri girdim. Kaveh koltuğunda oturuyordu. Siyah saten sabahlığı üstündeydi, saçları açıktı. Sürmeli gözleri üstümdeydi. Ayağa kalkmıştı, karşımda durmuştu. Ciddiyetle bana bakıyordu.
Kaveh sinirle "Sen ne yaptığını sanıyorsun, Tamerin? Beni çıldırtmak mı istiyorsun?" dedi. Bana sinirliydi. Bu sinirini görmek hoşuma gitmişti. Acı çektirmiştim.
Öfkeyle "Ne yapmışım? Ne olmuş? Alt tarafı Abrek ile dans ettim, bu seni ilgilendiriyor mu?" dedim.
"Sence ilgilendirmiyor mu?"
"Evet, ilgilendirmiyor. Sen başka kızlarla istediğin gibi dans ederken benim başkasıyla dans ediyor olmam senin asla umurunda olmamalı."
"Aramızdakileri düşünmüyor musun?"
"Aramızda bir şey mi var? Sıkışıp kaldık. Ne kopabiliyoruz ne de ilerleyebiliyoruz. Bir yandan hislerimizle boğuşuyoruz bir yandan çevremizdeki insanları düşünüyoruz. Kendimizi düşünmediğimiz için bu haldeyiz." dedim. Derin derin nefes alarken içimden geçen her şeyi söyleme ihtiyacı duyuyordum. Bilsindi, her şeyi bilsindi."Ben bu gece yaptığımdan pişman değilim. Asla olmam çünkü beni buna sen zorladın."
"Ben mi zorladım?"
"Evet! Gözümün önünde başkalarıyla yakın kuracaksın, ben ise sessiz kalacağım, uslu duracağım. Bunu yapamam. Biraz olsun beni anlamanı istedim ve başardım. Kendimi tebrik ediyorum."
"Abrek'i kullanarak yaptın."
"Bu kötü bir durum ama kendime söz geçiremedim. Yapamadım! Kıskançlık de, aşırı sahiplenme de ama umurumda değil. Seni başkasıyla görmek beni yaraladı, canımı yaktı."
"Benim ne hissettiğimi düşünmedin mi? Abrek'in kollarında dans eder iken ben ne hissettim, biliyor musun? Canımı yakmayı çok mu seviyorsun?"
"Bunu hakketti isen yapmaktan asla çekinmem." dedim. Ona doğru yaklaşmıştım, aramızda hiçbir mesafe kalmamıştı. "Sen ilk önce benim canımı yaktın! Beni buna sen mecbur ettin."
"Birbirimize acı çektirmeyi seviyoruz demek ki. Aramızdakiler narin bir aşk değil, tutkulu ve ihtiraslı. Bunu anlıyorum."
"Ne anlıyorsun bilemem ama benim düşüncelerim bu. Ya hep ya hiç! Böyle arada kaldıkça birbirimize daha çok zarar veriyoruz."
"Ya hep, ya hiç öyle mi?"
"Evet! Arafta kalmaktan nefret ediyorum. Başkalarını düşünmek istemiyorum, kendi hayatımı yaşamak istiyorum. Aşk için yaşayalım." dedim. Sürmeli gözlerindeki öfke silinmişti. Gözleri dudaklarıma takılmıştı.
"Aşk için yaşa, Tamerin." dedi ve kendisine çektiği gibi dudaklarımız buluşmuştu. Tutkuyla beni öperken tüm öfkem silinmişti. Kollarımı onun boynuna dolamıştım. Ondan asla kopmak istemiyorum. Dudaklarımız ayrıldığında birbirimize bakıyorduk. Gözlerinde yanan tutkuyu görünce ona olan tüm öfkem silinmişti."O zaman hep diyelim, kimseyi umursamayalım." diye fısıldadı.
"Sev beni!" dedim ve tekrardan dudaklarımız buluştu.
Ateşi tüm bedenimde hissetmiştim. Düşünmeden geceliğimi çıkarmıştım. Kaveh'in aşkıyla yanmak istiyordum. Sabırsızdım, hiçbir şey düşünemiyordum. Sadece Kaveh'i keşfetmek istiyordum, o da bunun için sabırsızdı. Bütün gece bizimdi, birbirimizi keşfetmiştik. Sanki kendi dünyamıza çekilmiştik, kimse bize dokunamazdı. Dudakları bedenimde gezinirken kendimi zirvede hissetmiştim. Buraya sadece Kaveh ile ulaşabilirdim, o olmadan çıkamazdım. Onun için de aynısı geçerliydi. Öpücüklerime karşı koyamadığını görüyordum. Dokunuşlarımız birbirimizi yakarken ikimizde bundan çok mutluyduk. İsimlerimizi fısıldayışımız bile bizim için birer kutsal kelime gibiydi. Beni bırakma dediğim her an asla diyordu. Sonra tekrardan dudaklarımız buluşuyordu, bu yemini mühürlüyorduk. Aşkın büyüsü bizi savunmasız kılmıştı. Saçlarında gezen elimle onu kendime daha çok bağlamıştım. Kaveh'den asla kopmak istemiyordum.
Gözlerimi açtığımda kendimi uykusuz hissediyordum. Ne zaman uyumuştuk? Hiç aklımda bile değildi. Fakat gece muazzamdı. Kaveh'in kollarının arasında iken kendimi rüyada gibi hissediyordum. Başım onun göğsündeydi. Sarmaş dolaş haldeydik. Chiare aklıma gelmişti. Ona ne açıklayacağımı bilmiyordum. Açıklama yapmak da istemiyordum. Bir şeyler oldu işte diyebilirdim. Şu an istediğim tek şey bu yataktan çıkmamaktı. Kaveh'in kollarının arasında mutluydum. Kaveh. Benim sevgilimdi. Evet, öyleydi. Bu tek gecelik basit bir şey değildi. Biz dün gece tutkuyla sevişmiştik. İhtiras ateşinde yanmıştık, tutkunun şarabında sarhoş olmuştuk. Muazzamdı. Bundan sonra da asla birbirimizden kopamazdık.
Başımı hafifçe kaldırdığımda yorgun gözlerle beni izlediğini gördüm. Gülümsüyordu. Dudaklarına minik bir öpücük kondurdum."Günaydın, sevgilim!" diye fısıldadım.
Kaveh "Uyandığım en güzel sabah olabilir. Kollarımın arasında sen varsın ve senin çicek kokunla uyudum."
"Bir rüya gibi. Oysa dün gece biz tartışıyorduk şimdi ise bedenlerimiz birbirine karışmış halde. Umarım Chiare beni beklememiştir."
"Bence beklememiştir."
Göğsünde parmaklarım gezinirken "Şu an buradan ayrılmak istemiyorum. Ömrümün bundan sonrasını senin yanında geçirebilirim." dedim.
"Ben de seni asla bırakmak istemiyorum. Hep yanımda ol, Tamerin. Asla ayrılmayalım."
"Hep beraber olacağız, Kaveh." dedim ve başımı göğsüne yasladım. Tenimi okşarken bunun yarattığı his harikaydı. Gerçekten burada kalamaz mıydık? Dış dünya ile yüzleşmeye hazır değildim. Rüya gibi olan bu sahneden ayrılmak istemiyordum.
Fakat hayat bizi bekliyorduk. Çevremize karşı ne yapacağımızı konuşmuştuk. Şimdilik gizli kalması herkes için iyiydi. Yavaş yavaş açıklayacaktık.Hızlıca giyinmiştim sonra odadan çıkmıştım. Chiare'nin odasına geri geldiğimde Chiare çoktan kalkmıştı, giyinmişti. Beni görünce tek kaşı kalkmıştı.Soru sorma demiştim. O ise susmuştu. Gerçekten soru sormamalıydı. Üstümü giyindikten sonra Kaveh'in kahvaltı masasının hazırlanmasında yardımcı olmuştum. Ardından Kaveh ile kahvaltı etmiştik. Her şey çok güzeldi, masal gibi. Bu masalın bozulmasını istemiyordum. Tanrım! Ne güzel bir histi sevilmek. Aşkı yaşamak, âşık olmak. Çok güzeldi. Kaveh'i ömrüm boyunca sevebileceğimi düşünüyordum. Artık sevilmenin ve sevmenin ne demek olduğunu biliyordum. Aşka artık hasret değildim.
Kaveh'in yanından ise erken ayrılmıştım. Onunla olmak istesem bile aileme karşı sorumluluklarım vardı ve biraz dinlenmek istiyordum. Eve gittiğimde yıkandıktan sonra kendi odama çekilmiştim. Elimde Kaveh'in verdiği yakut yüzük vardı. Yüzüğe bakarak onu düşünüyordum. Çok mutluydum. Kapım vurulduğunda yüzüğü hemen saklamıştım, gel demiştim. Gelen ablamdı. Sarı saçlarını iki yandan örmüştü, pembe bir elbise giymişti. Yerdeki mindere otururken pis pis sırıtıyordu. Bu sırıtışların anlamını çözememiştim.
"Ne oldu?" dedim.
Ablam "Dün gece Abrek'i baştan çıkartmışsın, tebrik ederim. Sonunda aklının olduğunu kanıtladın."
"Abla! Ne saçmalıyorsun?"
"Dün geceyi diyorum, Prens Kaveh'in eğlencesinde Prens Abrek ile dans etmişsin. Aferin. Böyle ol, devam et."
"Ben bir şey yapmadım, Prens beni dansa kaldırdı ve dans ettim. Başka bir şey olmadı."
"Herkes bunu konuşuyor. Cupuerlerin evinde olmalıydın. Prens Abrek mutluluktan yere basamıyor, Prenses Nesenni ne yapacağını bilemez halde ama Prenses Venira öfkeli. Eh, her şey Abrek'in elinde olduğuna göre o iki prensesi umursama."
"Bak, ben Abrek ile olmayacağım. Onunla aramda bir şey olamaz, mümkün değil. Neden anlamıyorsun?"
"Bu iş oldu bile sen olmaz diye dur. Prens istiyorsa olur. Senin gibi pis bir azatlığın ne önemi var? Yine de aferini hakkediyorsun. Böyle yaparak bir yerlere gelebileceğiz. Seninle evlensin veya evlenmesin her türlü bu işten kârlı çıkacağız."
"Pis düşünüyorsun! Ben Abrek'in ne eşi olurum ne de metresi. Çok meraklı isen git, sen ol." dedim. Yüzüme tokat atmıştı. Ona sinirle bakarken yüzü donuktu.
"Bu evde bunu yapabilecek tek kişi sensin, Tamerin. Prens Abrek'in eşi veya metresi olmaya, sen layıksın. Bunu babamlar çok iyi biliyor. O yüzden bu evdeki konumunu bil."
"Ben Abrek'in hiçbir şeyi olmayacağım!" diye bağırdım. Bağırışım onu etkilememişti. Hatta duymamış gibi davranıyordu.
"Prens Abrek'i peşimde deli eden ben değilim, ona umut veren yine ben değilim, kovalamaca oynayan da değilim."
"Abrek umuda açıktı! Onun yanında nefes almam bile onun bana âşık olma nedeniydi. Şimdi beni basit bir fahişe gibi görme."
Gözlerini kısarak bana bakmıştı."Söylesene, sende ne buluyor? Yoksa ona kendini mi becerttin? Belki bundan çok kıymetlisindir." dedi. Ses tonu alaycıydı. Bana küçümser gözlerle bakıyordu."Aferin, bu da iyi bir taktikmiş."
Parmağımla kapıyı işaret ederek "Odamdan defol!" diye bağırdım.
"Ah, aranızda henüz öyle bir şey olmamış ama yakın zamanda olur. Nasıl olsa sen onunla olacaksın. Şimdiden onu nasıl mutlu edeceğini öğren." dedi.
Odamdan giderken çok mutluydu. Neden mutlu olmasın ki? Beni sinir etmişti, mutluluğuma gölge düşürmüştü. Sırf babamın yapmacık ilgisini göremediği için böyle davranıyordu. Babamın yapmacık sevgisini istemiyordum. Bu sevgiyle nasıl canımı yaktığına şahit olmuştu. Babamdan en çok dayak yiyen bendim, en çok ezilen bendim. Çocukları içinde ayrıcalık gösterdiği kişi de bendim. Kendime ait odam vardı, en temiz ve en güzel elbiseler benimdi,en iyi yiyecekleri de bana vermişti.Tüm bu ayrıcalıklar yediğim dayakların gerçeğini silmiyordu. Ablamın aklı olsaydı beni kıskanmazdı. Hoş, hala neden bu kadar özel olduğumu anlayabilmiş değildim. Kendimde özel olacak ne vardı? Hiçbir şey yoktu. Ben özel birisi değildim.
Yakut yüzüğü çıkarmıştım. Ben bu hayatta tek bir kişi için özeldim, o da Kaveh idi. Beni ben olduğum için seviyordu. Bedenimle değil ruhumla ilgileniyordu. Bunu biliyordum. Ruhlarımız bizim daha önce tanışmıştı, bu hayatta buluşmuştuk. Şimdi birbirimiz olmadan geçen zamanı telafi edecektik. Bu zamana kadar nasıl yaşamıştık? Birbirimizi daha erken bulamaz mıydık? Belki de her şeyin zamanında olması gerektiğini öğrenmem gerekliydi. Önemli olan bundan sonrasıydı. Neler olacağını düşünmek bile istemiyordum. Düşünmek istediğim tek şey Kaveh idi. Hala dün geceyi düşünmeden duramıyordum. Ona çok kızgın iken bir anda aşkının esiri olmuştum. Ateşi hissetmiştim. Ruhumda, kalbimde ve bedenimde. Bu öyle bir ateşti ki asla sönmesini istemiyordum.
Akşam yemeğinden sonra evimizin önündeki küçük bahçeye çıkmıştım. Adımı duyunca kafamı sağa çevirmiştim. Abrek'i görmüştüm. Dünkü konuşmadan sonra cesaretlenmiş olmalıydı. Ellerinde harika gözüken beyaz zambaklarla kapımdaydı. Kapıyı ona açmıştım. Çiçekleri alırken kaşlarımı çatmıştım.
"Neden geldin?" dedim.
Abrek "Gelmemem için bir neden var mı? Dün gece dans ettik yani ateşkes imzaladık."
"Bugün ise o dans konuşuluyor. Ben böyle olsun istemedim." dedim. Sonra yerdeki mindere oturdum. Babamlar kapıda gözüküp içeri kaçmışlardı, anlaşılan beni Abrek ile yalnız bırakmak istiyorlardı."Yanıma oturabilirsin."
Abrek yanıma oturmuştu."İnsanlar her daim konuşmaya meraklıdır. Benimle dans etmeseydin bile konuşurlardı. Takılma."
"Takılmamak elimde değil. Ablam bugün beni aşağıladı. Hoş, bu benim hatamdı. Seninle dans etmemeliydim."
"Dans ettiğin için pişman mısın?"
"Fazla dikkat çektim şimdi ise Reme'nin merak ettiği kişi durumuna düştüm. Şükürler olsun, yüzümde maskem vardı."
"Ben bu dans için pişman değilim. Çok güzel. Sadece senin güzel gözlerini görüyordum ve şarkının uyumuna kapıldık. Bugün bile aklımda o sahne vardı."
"Abrek, bak ben senin gibi bakmıyorum. Benim kalbim sende değil."
"Kalbin başkasında da olamaz. Ben var iken bu mümkün değil. Sana benden daha iyi kimse davranmıyor, davranamaz. Çünkü ben seni hakkediyorum."
"Ya bir başkası varsa ne olacak?"
Güzel yüzünde gülümseme oluşmuştu. Tehlikeli bir gülümsemeydi. İçim korkuyla kaplanırken kendimi sabit tutmaya çabalıyordum."Bilmem, ne olur? Sence ne yapabilirim?"
Gülümsemesinden sonra ne diyeceğimi bilemedim. Ona Kaveh'i demeyecektim. Korkmuştum. Kaveh'e zarar verecekti, bu düşünce beni sarsmıştı."Arkadaşlığımız doğru değil."
"Tamerin, sakin ol. Panik yapma, seni asla incitmem. Bunu biliyorsun. Sadece sorduğun soru üzerinden yanıtladım. Geri çekilmeyeceğimi bil istedim."
"Ben bir savaş nedeni değilim, yaratıcıların kutsamış olduğu bir insan değilim. Ben özel birisi değilim, Abrek. Asla olamam. Öyle birisi olsaydım şu an hayatım daha iyi olurdu."
Ellerimi tutmuştu, gözlerimin içine bakıyordu."Sen benim için özelsin. Neden bunu ispatlamama izin vermiyorsun? Hayatında bir başkası da yok. Zaten olması mümkün değil."
"Ben istemiyorum. Ablam ve babam sana benim hakkımda masallar anlatmış olabilir ama ben onların anlattığı kız değilim."
"Seni sen olduğun için istiyorum."
"Sen bir kabuk istiyorsun, ruh değil. Benim kabuğumla ilgileniyorsun. Bu kabuğu rüyalarında gördüğün sözde benle değiştirmek istiyorsun ama bu mümkün değil. Sen istesen bile çevremizdeki insanlar izin vermeyecektir. Boşuna hayal kurma."
"Ben ne istersem olur. Azimliyim, hırslıyım. Bir şeyi istiyorsam olur, bunu öğreneceğiz. Sen de beni seveceksin." dedi ve ellerimi ondan çektim. O ise ellerime bakarken gülümsedi."Bizim kaderimiz birlikte yazılmış. Sen iste, sana gökyüzündeki yıldızları alırım. Ayağına serilir."
"Benim gözümde o yıldızların hiçbir değeri yok. Yıldızlarla kalbim kazanılmıyor." dedim. Abrek derin bir nefes almıştı. Bıkkın gözüküyordu.
"O zaman ben de başkalarını kazanırım. Bu işte çok iyiyimdir." dedi. Yanımdan kalkmıştı, eve girmişti. Bu konuda haklıydı. Ailemi kazanmıştı ve bu durumda bir şey yapamamıştım. Ailem gerçekten Abrek'e tapıyorlardı. Abrek gerçekten benimle evlenebilir miydi? Hayır! Peki ben ona metres olur muydum? Asla! O zaman neden ona tapıyorlardı? Olmayacak hayaller için bu davranışlar fazlaydı, mide bulandırıcıydı. Ben Abrek ile olmayacaktım. Asla olmayacaktım.
Diğer günlerde her şey yavaş yavaş yerine oturuyordu. Zaman bu konuda oldukça yardımcıydı. Çevremdeki insanlarla bir yandan mücadele ederken bir yandan da Kaveh'in aşkına sığınıyordum. Onun aşkına sığınmak çok güzeldi. Bu aşk beni korurdu ama benim de bu aşkı korumam lazımdı. Abrek beni korkutmuştu. Ona gerçeği söylesem bile anlamayacak gibi duruyordu, inkar edercekti ve Kaveh'e zarar verecekti. Kaveh benim için korkma dese bile içim huzursuzdu. Bu aşkı çok zor bulmuştum, kolayca kaybetmek istemiyordum. Kan Tanrıçası'na bunun için dua ediyordum. O mücadelenin ve azmin tanrıçasıydı. Zorluğu ve acıyı severdi aynı zamanda mücadele ateşini yakardı. Aynı ateşi benim kalbimde de yakmasını istiyordum. Bu ateş benim kalbimde kuvvetli olursa çevremizdekilere gücümüz artardı, biz kazanırdık.
Aşk için yaşa! Kaveh'in bu sözü kalbime kazınmıştı. Evet, aşk için yaşayacaktım. Aşka âşık olan bir ruhun bu hayattaki amacı bu olmalıydı. Benim de amacım buydu. Aşk için yaşayacak, mücadele edecektim. Pes etmek ruhumda olmayacaktı. Güçlü olmalıydım, zayıf düşmemeliydim. Hayatı kontrol etmek için önümdeki bu fırsatı değerlendirecektim. Sonuçta Kül Tanrıçası'ndan hayatımı kontrol etmek istemiyor muydum? İşte dileğim kabul olmuştu. Kül Tanrıçası benim için bir yol açmıştı. Yürüyecektim, korkmayacaktım. Kaveh'in elini tutuyordum ve bu benim için güçtü.
Bu yeni gücün kattığı en iyi şey sabırdı. Bugün Cupuerlerin evinde çalışıyordum. Babamın zorlamasıyla eve gelmiştim. Eğer gitmeseydim beni dövecekti. Sırtıma sırtıma odun vuracaktı. Venira'nın nefreti sayesinde görülmeyecek yerlerde çalışıyordum. Eh, bu nefret benim için koruyucu olmuştu. Abrek'in gözüne gözükmemek için yine çamaşır yıkıyordum. Kapım ise kilitliydi. Abrek istese gelemezdi. Rahat rahat işimi yaparken kapı açılmıştı. Kilidini açan başka bir köle kızdı. Beni Venira'nın çağırdığını söylemişti. Islak çamaşırların olduğunu söylesem de beni takip et demişti, bir şey diyememiştim. Onunla yukarı kattaki çalışma odasına çıkmıştık. İçeride Venira vardı ama başka birisi daha vardı. Vali'nin kızı Anfisa. Kahverengi saçları açıktı, beyaz tenine yakışan pembe ipek bir elbise giymişti. Boynundaki ince gerdanlık güzeldi. Bana olan bakışlarından hoşlanmamıştım. Gözlerini kısmış beni izliyordu. Saygıyla dizlerimi kırmış, onları selamlamıştım. Başımı eğmiştim. Bana bak dediğinde kafamı kaldırdım.
Anfisa "Kaveh'in davetinde Abrek'in dans ettiği kız buymuş, Venira. Nasıl da çirkin bir şey, değil mi?" dedi. Sesi nefret doluydu. Nefretle bakan bir kalp asla gerçek güzelliği nereden görecekti?
Venira "Sana dedim, önemsiz ve değersiz birisi."
"Abrek için benden bile değerli. Bu onu görmem için yeterli." dedi. Ayağa kalkmıştı. Karşıma geçmişti."Bir köle dövüştürücüsünün kızı olarak çok şanslısın! Metres olmak nasıl bir duygu, anlatsana." dedi. Ses tonu şımarıktı, bakışlarında beni aşağıladığını görüyordum.
Gözlerim iri iri olurken bir şey diyemedim. Kelimeler boğazımda batıyordu. Tek kelimem ölümüm olurdu. Eteğimi sıkıyordum. Venira "Anfisa, asla öyle bir şey yok. Tamerin'e bu şekilde yüklenme."
"Bu fahişeyi niye koruyorsun ki? Babamın da metresleri var, annem bu duruma alıştı. Biz asil kadınların başına gelen bir durum. Erkekler böyle çirkin şeylerde ne buluyor merak ediyorum. Herhalde bu aşağılıkları altlarında görmek kendilerini güçlü hissettiriyor."
"Terbiyesizleşiyorsun! Kardeşim ve baban bir değil. Tamerin ise senin düşündüğün gibi bir kız değil."
"Onu bana savunma, Venira. Kardeşinin hatrı için yapıyorsun ama değmez. Abrek'in uçkuru başkasına da çözülür."
"Ben sizin düşündüğünüz gibi birisi değilim." dedim. En sonunda konuşabilmiştim. Anfisa ise konuştuğumu duyunca şaşkınca bana bakmıştı. Neden bakıyordu? Minik bir kuş konuşmuyordu, ben de insandım."Prens Abrek ile seviyeli bir arkadaşlığım var."
Tek kaşını kaldırmıştı."Gerçekten mi? Sen insan mısın? Bence sen bir zevk aracısın, bir yatak kölesi. Abrek'in tüm arzularını yerine getiren bir oyuncak. Yoksa sana neden bu kadar değer versin?" dedi ve elinin tersiyle yüzüme tokat atmıştı. Yüzüklü eli dudağıma gelmişti, dudağım patlamıştı. Dudağımdan kan akarken Anfisa nefretle gülümsüyordu."Şimdi seni beğenmeyecek, çok yazık değil mi?"
Venira "Anfisa! Yeter artık." dedi. Yanımıza geldiğinde öfkeyle Anfisa'ya bakıyordu.
"Bu azatlığı savunuyor musun? Gerçekten bunu yapıyor olamazsın, Venira."
"Ben her daim gerçekleri savunurum. Tamerin ve kardeşimin arasında senin bahsettiğin gibi alçak bir ilişki yok."
"Var! Dans ettiler."
"Hayır, yok. Ben prensesim ve benim sözüm senin gördüklerinden daha üstündür. Sürgünde olsam bile beni alt seviyen olarak göremezsin."
"Venira." diye mırıldandı. Başını eğmişti.
Venira ise bana bakmıştı. Dudağımı görünce kafasını iki yana salladı."Tamerin, sen evine git. Ruhsane'ye paranı gönderirim. Bugünlük çalışman yeterli."
"Teşekkür ederim, Prenses." dedim.
Tek isteğim Kaveh'in evinde olmaktı. Bu kadar ağır aşağılanmadan sonra beni bir tek o avutabilirdi. Ablama bile bir şey demeden ayrıldım. Kaveh'in evine gelesiye kadar kendimi tutmuştum. Onun evine geldiğimde nerede olduğunu öğrendim. Yatak odasında dinleniyordu. Hiç kapısını çalmadan odasına girmiştim. Yatağında kitabını okurken beni görünce kitabını bırakmıştı. Ona koşmuş, sarılmıştım. Sonra ise hıçkırıklara boğularak ağladım. Ne oldu dese bile yanıt veremedim. Yaşadığım aşağılanma beni mahvetmişti. Bir şey diyememiştim. Zayıf olduğum içindi. Kendimi savunamamaktan nefret ediyordum. O şımarık kıza bir şey diyebilseydim her şey daha iyi olurdu ama ölürdüm. Beni öldürürdü.
Kaveh'e baktığımda yaşlarımı sildi. Sonra dudağımdaki yarayı mendiliyle yavaşça silmişti. Merhametle bakan gözler halime üzülmüştü. Ona baştan sona her şeyi anlattım. Beni yargılamamıştı, aşağılamamıştı, kendi isteklerini bana dayatmamıştı. Beni dinlemişti, birisinin beni dinlemesi ne kadar güzeldi. Acıma ortak olduğunu hissetmiştim. Benimle üzülmüştü, benimle kızmıştı. Bu his çok güzeldi.
Kaveh "Sevgilim, ağlama." diye fısıldadı.
"Canım çok acıdı. Azatlık olduğum için sesimi çıkaramadım. Eğer bir efendinin soyundan gelseydim ona ne diyeceğimi biliyordum." dedim.
"Belki de ufak bir cezalandırılmayı hakkediyordur." diye mırıldandı. Sonra gülümsemişti. Sürmeli bakışlarında bir yaramazca ifade yakalamıştım."İnsan böyle kolayca aşağıladığı durumların ne demek olduğunu bilmeli."
"Kaveh." diye mırıldandım.
"Seni ağlattı ise karşılığını alacak. Bu yaşların bedelini ödeyecek, bu kanın onun pis kanından daha değerli olduğunu anlayacak."
"Ne yapabilirsin ki?"
"Birçok şey yapabilirim. Sen beni tanımıyorsun ama tanıyacaksın. Pardon sen beni unuttun ama hatırlayacaksın."
Gülümseyerek "Beni bir tek sen mutlu edebiliyorsun. Ruhlarımız iyiki daha önce tanışmış." dedim.
"Sonunda seni güldürdüm. Kendimi tebrik etmeliyim. Canını sıkma, o şımarık kız dersini alacak."
"Fakat senin başına sorun açabilir, dikkat çekeriz."
"Çekmeyeceğiz, endişelenme."
"Sana güveniyorum." dedim ve dudaklarını öperken onu kendime çektim. Kolayca kucağına çıkmıştım. Elleri belimdeydi. Elbisemi açmak istiyordu, eteğim sıyrılmıştı. Dudaklarımız ayrıldığında "Hazır, gün batımına vaktimiz var iken bence bunu değerlendirelim." diye fısıldadım.
"Benim için asla sorun olmaz biliyorsun." dedi ve baştan çıkarıcı bir gülümseme yüzündeydi. Dudakları ise boynumdaydı. Öpücüklerini hissederken yaşanan kötü olayı unutmuştum.
"Seviş benimle!" dedim ve dudaklarımız buluştu.
Kaveh'e kendimi bırakır iken onun aşkının ilacım olduğuna inanıyordum. Bu aşktan kopamazdım. İmkanım olsaydı onun kollarından asla ayrılmazdım. Bir süreliğine her şeyi saklı yaşayacaktık ama tutku ve aşk sınırsız olacaktı. Bu tutku ve aşkın içinde kaybolmaktan şikayetçi değildim. Yıllardır bunu beklemiyor muydum? Anlaşılmak, dinlenmek, sevilmek, sevmek, ilgi göstermek ve ilgi görmek. Kaveh bunların hepsini sağlıyordu. Ondan başkası da bundan sonra sağlayamazdı. Benim kaderim onunlaydı, bundan emindim. Ne Abrek, ne başkası hayatımda olacaktı. Ben ve Kaveh ayrılmaz bir bütündük.
❈
❈
❈Tamerin-Kaveh tartışmasında sizce kim haklıydı? Onların ilişkileri için ne düşünüyorsunuz?
❈Tamerin'in Abrek ile dans etmesi doğru muydu? Tamerin Abrek konusunda korkmakta haklı m?
❈Zayluk ve Ruhsane sizce ileride Abrek konusunda hayal kırıklığına uğrarlar mı? Tamerin'e yaptıkları baskı için düşünceniz ne?
❈Anfisa'nın tavırları için düşünceniz nedir? Venira'nın Tamerin'i savunmasını bekler miydiniz? Kaveh sizce ne yapabilir?
Bir dahaki bölüm Venira olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top