1.0 Prolog❈

Bölüm Şarkısı: Lana Del Rey - Dark Paradise

Yayımlanma tarihi:15.09.2020 21:13

Ayrıca bu bölüm sonsuz sabrı ve desteği için Auralorina 'ya. İşte beklenen an geldi diyorum.

Başlangıç tarihini de yazın ♥.-Neden bunu istedim, fikrim yok! Sadece istedim. Romantikleştim sanırım.-


Adam hızlı adımlarla ormanlık alanda yürüyordu. Yağan yağmurun altında yürürken buraya gelmiş olduğuna inanamıyordu. Lanetler okuyordu. Karısının bu isteğine uyması kesinlikle akıllı bir insanın yapacağı şey değildi. Aptal, bir çift güzel söze ve karının güzel yüzüne kanıp buralara nasıl geldin diyordu. Korkusunu belli etmemeye çalışsa da en ufak seste kalbi hızla atıyordu, elleri kılıcının kabzasına gidiyordu. Geri dönmek istese geri dönemezdi. Karısının inadını biliyordu, eve onu asla almazdı. Bu yağan yağmura aldırış etmeyecekti.

Şimşek çaktığı zaman küfretmişti. Daldığı düşüncelerden sıyrılmıştı. Benim gibi basit bir adamın bu uğursuz yerde ne işi olur diye düşündü. Cevabını bulamadı. O, Reme'nin en ünlü bahisçisiydi. İyi kötü para kazanıyordu. Karısını ve bir çocuğuna bakabiliyordu. Daha fazlasında gözü var mıydı? Evet! Hayatını güzelce yaşamak onunda hakkıydı. O asil kan dedikleri orospu çocuklarından neyi eksikti? Onlar da insandı, o da insandı. Onlar da nefes alıyordu, o da. O zaman zengin yaşamak onun ve ailesinin hakkıydı. Para için her şeyi yaparım, tıpkı bu uğursuz ormana geldiğim gibi dedi. Karısının onu bu ormana yollama nedeni basitti. Yaratıcıların rahipleri ve rahibelerinden yeni doğan kızlarının kaderini duymak için gelmişti. Normalde bu yasaktı. Ülkeye göre bu büyücülüktü. Dini bu amaçlarla kullananlar yakılırdı. Fakat gizlice yapılıyordu. Rahipler de insan, onların da para kazanmaya hakkı var dedi ve kıs kıs güldü. Dine hayatlarını adadıkları için zengin olamamaları haksızlıktı.

Ormanlığın ortasında ahşap kulübeyi görmüştü. İçeride kimsenin olup olmadığını bilmiyordu. Karısının dediğine göre vardı. Dört kişi yaşıyordu. Dört yaratıcının elçileri buradaydı. Bu uğursuz yerde ne işleri vardı? Tapınaklarda olmaları daha iyi yaşayamazlar mıydı? Kulübeyi inceleyince neden burada olduklarını anladı. Onlar kaçaktı, yakılacak olanlardandı. O zaman gerçekten büyücüler diye fısıldadı. Rahiplik ve rahibelikten öteye geçmişlerdi, kara büyü denilen illetle uğraşıyorlardı. Siktir, buradan kaçmalısın. Seni bu yasaklı büyücülerle yakalarlarsa yakmakla kalmazlar dedi. Karısına kızarken buldu kendini. Aptal kadın, neden sonum olmak istiyorsun diye düşünürken kulübenin kapısı açıldı. İçeriden siyahlara bürünmüş, esmer tenli kel bir adam çıktı. Ona doğru bakıyordu. Artık istese de kaçamazdı. Çünkü adamın bakışlarına hapsolmuştu. O adam ne derse yapardı, içinden sonsuz bir itaat etme isteği geliyordu. Tanrılar aşkına! Ne oluyordu? Bu his nereden çıkmıştı?

Rahibin yaklaş fısıltısıyla kulübeye doğru yürüdü. Çürük ahşap basamaklara çıktı. Rahibin ela gözlerinden bakışlarını ayıramıyordu. Yağmurun şiddeti artmıştı. Rahip "Buraya neden geldiğini biliyorum, yeni doğan kızın için aklında soruların var. Gel, içeri gir." dedi. Rahibe karşı çıkmadı, itiraz etmedi. Uysalca içeri girdi.

İçerisi dışarısından daha sıcaktı, adam buna mutlu olmuştu. Fakat içerisi daha ürkünçtü. Küçük bir salonun içinde iki kadın, bir adam vardı. Kadınlar oturuyordu, önlerinde masa vardı. Birisi sapsarı saçlı, bembeyaz tenliydi. Buz mavisi gözleriyle onun sefil haline alaycı bakışlarla bakıyordu. İpek, mavi elbise giymişti. Bu kadın insan olamaz diyeceği kadar güzeldi. Bu kadın ne derse yaparım diye düşündü. Ah, kendine gel! Bu büyücülerin cazibelerine kapılma, insanüstü güzelliklerinin seni kandırmasına izin verme diye kendisini azarlasa da mavili rahibeye bakmaktan kendini alamıyordu. Onun yanındaki kadın ise ateş kırmızısından kumaşı bedenine dolamıştı. Esmer teni açıktaydı, simsiyah saçları kalçasına kadar geliyordu. Tırnakları korkunç derecede uzundu. Dudakları kıpkırmızı bir boyayla boyanmıştı. Gözleri ise siyahtı. O da güzeldi, çok güzeldi. Mavili kadın aydınlığı temsil ediyorsa o karanlık olmalıydı. Beyaz giyimli adam ayaktaydı. Kahverengi saçları tek örgüyle toplanmıştı. Pencereden dışarıya bakıyordu. Onu önemsemiyordu. Arkasındaki rahip öksürünce bakmıştı. Bu adam da çok güzeldi. Çıkık elmacık kemikleri, dolgun dudakları vardı. Cildi pürüzsüzdü. Bu insanlar nasıl bu kadar güzel diye sorguladı. Bu kadar güzel olmaları haksızlıktı.

Mavili kadın "Sen kimsin?" dedi. Sesi ne kadar melodikti. Bu sesten bir şarkı dinlemek nasıl olurdu? Çok güzel olurdu. Keşke bu kadının dizlerine başına koysa, o ise onun gibi bu zavallı adama şarkılar söyleseydi. Tüm dertlerinden sıyrılırdı.

"Ben Remeli Zayluk." dedi. Hoş, bu güzel insanların karşısında onun ne önemi vardı?

"Zayluk. İsmini sevdim, çok güzel." dedi ve kıkırdadı. Onun sesinden adı daha anlamlıydı."Keşke ben de sana adımı söyleyebilsem ama yapamam. Bilmen gereken tek şey, benim Fırtına'nın Kızı olduğum."

Bir şey diyememişti. Hala karşısındaki kadına bakıyordu. Ah, sen bir insan değil tanrıça olmalısın diyecekti, kendini zor tutmuştu. Kırmızılı kadının bana bak demesiyle ona baktı. Siyah gözleri alev alevdi. Dudakları ise öpülesiydi. Sakin bir sesle "Bizleri de merak ediyor musun yoksa aklında sadece Fırtına'yı öpmek mi var?" dedi. Adam o an utanmıştı. Utançtan yüzü kıpkırmızı olmuştu. Fırtına Tanrısı'nın rahibesi onun bu haline gülmüştü.

Kendisini toparlamak zorundaydı. Buraya yeni doğan kızının geleceği için gelmişti. Başını dikleştirdi.Ciddi bir sesle "Ben buraya kızım için geldim. Yeni doğan bir kızım var, onun için buradayım. Sizleri tanımak istiyorum." dedi.

Kırmızılı kadın gülümsedi."Güzel! Ben Kan'ın Kızıyım. Beyazlı Kül'ün Oğlu, seni buraya getiren ise Gazap'ın Oğlu. Bizi böyle bilmen daha uygun."

Kül'ün Oğlu "Yeni doğan kızının kaderini mi öğrenmek istiyorsun yoksa kaderini değiştirmek mi?" dedi. Adamın sesi içini dondurmuştu. Kader değiştirilebiliyor muydu? Bu inanılmaz bir lütuftu! Karısı ona kaderini öğren demişti ama Zayluk bundan daha fazlasına yapmaya karar vermişti. Kızının kaderini beğenmezse değiştirecekti.

"Kaderini bilmeden nasıl değiştirmenizi isteyebilirim ki?"

Gazap'ın Oğlu gülerek Fırtına'nın Kızı'nın yanına geçti. Karşısındaki adama küçümseyerek bakıyordu. Aptal insan diye düşündü. Kaderle oynanırsa bunun büyük bir bedeli olurdu farkında değildi. Yine de bunu istiyorsa karışmayacaktı. Gazap Tanrısı'nın ona verdiği bu yeteneği bunun için kullanırdı. Sonuçta bu aptal adamı o göndermişti. Tanrım, sen her daim en iyisini bilirsin ama kaderle oynamak yaşayan her insanı etkiler. Bunu yaptığımız zaman memnun olacak mısın? Üstelik bu kaderiyle oynadığımız 5. kişi olacak. Bu kadarı fazla!

Gazap'ın Oğlu "Kaderini görebilmemiz için bize kızından bir parça ver." dedi. Zayluk hemen çantasından kızını sardıkları kumaşı çıkardı ve 4 büyücünün önüne koydu. Heyecandan elleri titriyordu. Hadi, istediğim şeyleri bana söyleyin diye mırıldandı.

Büyücüler kumaşı tek tek koklamıştı. Hepsinin aklında farklı imgeler canlanmıştı bu bebek için. Kaderini görmüşlerdi. Kül'ün Oğlu "Basit bir hayat sürecek. Parası az olsa bile mutlu olacak." dedi. Basit ama mutlu. Bu topraklarda kimsenin sahip olamadığı bir hayat olacaktı. Babasını tatmin eder miydi, sanmıyordu.

Fırtına'nın Kızı "Güzel bir kız olacak, çevresindekileri büyüleyecek. Onunla gurur duyacaksın."

Gazap'ın Oğlu "Acısız bir hayat yaşayacak. Küçük evinde neşeye boğulacak."

Kan'ın Kızı "Onu seven ve onun sevdiği bir adamla evlenecek. Çocukları olacak, güzel çocukları." dedi ve kumaşı elinden bıraktı.

Zayluk'un kaşları çatılmıştı. Basit mi? Parası az mı? Buna kader mi diyorlardı? Böyle kader olmaz olsundu. Kendisinin açlıktan nefesi kokarken mutluluğu bulduğunu sanmıyordu. Kızının da kaderi bu olamazdı. Ne hayallerle gelmişti, ne duyuyordu. Zenginliği bu kızla elde edeceğini düşünecek kadar saf olduğu için kendine kızmıştı. Duyduğu hikaye ise fakirlikti. Hayır, bu olmayacaktı. Ailesinin kaderi için yeni doğan kızının kaderi değişecekti. Onunla zenginliği elde edecekti. Zengin ve rahat yaşama kavuşacaktı. Ailesi mutlu olacaktı.

Keskin bir sesle "Ben bu kaderi kızım için istemiyorum. Bunu reddediyorum. Kaderini değiştirin!" dedi. Bu boş sözlerle bu insanları kandırabilir miydi? Kabul ederler miydi? Fikri yoktu. Elinden gelen her şeyi yapardı, bunu biliyordu.

Gazap'ın Oğlu "Yaratıcıların biçtiği kadere karşı çıkıyorsun, Zayluk. Bunun bedeli hem senin için hem de yeni doğmuş kızın için ağır olur."

"Umurumda değil. Fakir bir hayatta nasıl mutlu olabilir? Saf sevgiyle karın doyar mı?"

Kan'ın Kızı "Kızının mutluluğu savaşarak kazanmasını mı tercih ediyorsun? Kaderini değiştirirsen kızın ömrü boyunca mutluluğu savaşarak kazanacak, ömrü hep mücadele içinde geçecek."

Zayluk güldü.Mücadele mi? Zengin olunca parayla mutluluğu satın alırdı, bundan hiç kuşkusu yoktu. Alaycı bir şekilde "Parası olunca gücü de olacak, mutluluk için savaşmak onu yormaz." dedi.

Fırtına'nın Kızı "Gerçek aşkına kavuşmayabilir, bunu da istiyor musun? Sevilmeye hasret bir ömür ne kadar acı verici olur, farkında mısın?" dedi. Bu adamın bu hırsı hoşuna gitmemişti. Doğan bebeğe üzülmüştü. Aşksız bir ömür hiçe giden bir ömür demekti.

"Aşk karın doyurmuyor, Fırtına'nın Kızı. Kızım da bunun farkında olacaktır. Hadi, bu kaderi değiştirin. Kızımın kaderi zenginlik olsun, herkes ona saygı duysun."

Rahibeler ve rahipler birbirine baktı. Adam kararlı ise buna karışmayacaklardı. Üstelik yaratıcıların da bunu istediğini dördü biliyordu. Günlerdir başka bir yere gidememelerinin nedeni bu adamdı. Varlığını kutsal topraklara adım atar atmaz hissetmişlerdi. Kül'ün Oğlu "Bundan geri dönüşün yok. Kader değişecek ve bozulmayacak. Kızına bizim uygun gördüğümüz ismi vereceksin. O, Lussamus'un kaderi olacak.Taçlı Kartal'ın gölgesi onunla olsun."

Zayluk anlamamıştı. Lussamus'un kaderi mi? Bu ne demek oluyordu? Zengin olacaksa ülkenin kaderi olsundu. Kötü bir şey olamazdı."Olsun." diye mırıldandı.

"O zaman soyun, Zayluk. Ayin için soyunman lazım. Sonra seni sandalyeye bağlayacağız, bedeli alacağız." dedi.

İtiraz etme dedi kendi kendine. Zenginlik için her şeyi yaparım diyen sendin, buna da katlanacaksın diye düşündü. Zayluk üstündeki kıyafetleri çıkarırken rahipler ve rahibeler ayin için salonu hazırlamışlardı. Masayı kenara çekmişlerdi, sandalyeyi ortaya koymuşlardı. Küçük odadan ise malzemeleri getirmişlerdi. Zayluk onların yanına gittiğinde çıplaklığın verdiği gerginlik kaybolmuştu. İlk karşılaşmadaki o hayranlık hissi gelmişti. Bu hisle savaşmadı. Fırtına'nın Kızı ona sandalyeye otur dedi ve oturdu. Onu sandalyeye gümüş zincirle bağlamışlardı. Boynuna da altın zincirli bir kolye takılmıştı. Kendisini oynatabiliyordu ama asla kalkamıyordu. Bir an önce bitsin istiyordu .

Gazap'ın Oğlu karşısına geçmişti. Elinde hançer vardı. Kan'ın Kızı'nın elinde ise kızdırılmış demir vardı. Soğukça "Seni işaretlememiz lazım, bu damgayı tam kalbinin üstüne bastıracağım Zayluk. Hala fikrinden emin misin?" dedi. Zayluk damgaya baktı. Halka şeklindeydi. Bir yılan kendi kuyruğunu ısırıyordu. Anlamını bilmiyordu, cahildi. Cahilliğine kızdı. Dışarıdan birisi görse anlar mıydı? Büyü işlerine bulaştığının anlaşılmasını istemezdi.

Zayluk damgaya bakarak "Anlamı anlaşılır mı?" dedi.

"Hayır, anlaşılmaz. Sadece bizim gibi olan kardeşlerimiz bu damganın anlamını bilir. Şimdi damgayı kabul ediyor musun?"

"Evet, yap hadi!" dedi ve yutkundu.

Kan'ın Kızı soğukkanlılıkla sıcak demiri Zayluk'un tam kalbinin üstüne bastırdı. Adam acıyla bağırırken etinin kokusu salonu doldurmuştu. Kan Tanrıçası'nın Kızı bunu sevmişti. Acıyla mutluluk gelirdi. Bu adam mutluluğunu bulacak, kendi kızını bunun için harcasa da diye düşündü. Daha da çok bastırmak istemişti. Bu dürtüsüne karşı koymadı, kızgın demiri daha çok bastırdı. Zayluk acıdan daha çok bağırırken o güldü. Kan akarken mutlu oldu. Tanrıça'ya hizmet edebilmişti. Güçlerinin devamını sağlamıştı.

Gazap'ın Oğlu yeter deyince demiri çekti. Zayluk nefes nefeseydi. Acının yoğunluğu berbattı.Göğsü acıyor ve yanıyordu. Bunu sen istedin diye kendisine hatırlattı. Gazap'ın Oğlu'na baktı. Nefes nefese "Başka ne olacak?" dedi.

Gazap'ın Oğlu ciddiyetle "Unutma, bunu sen istedin. Artık geri dönüşün yok, ruhuna damga işlendi. Şimdi sıra geldi, bedele. Senden alacağımız bedel, sağ elinin serçe parmağı olacak. Kemik görülerimizde bir insanın serçe parmağı kırıldı ve o gece rüyamızda seni gördük. Kırılan kemiğe karşılık senin kemiğin." dedi.

Hırsla "Al şu parmağı o zaman! Hadi, yap." dedi. Acıyla terbiye edildiğine inanıyordu. Üstelik zengin olacaksam bu acılara değer diye düşündü.

Gazap'ın Oğlu ise fazla konuşmadı. Tek hamlede parmağı almıştı. Zayluk bir kez daha çığlık attı, acıdan bayılmamak için kendini tuttu. Lütfen tüm bu yaşadıklarıma değsin diyordu. Zengin olmayı o da hakkediyordu ve bu bebek ona zenginliği getirecekti. Fırtına'nın Kızı, yanına gelmişti Yine büyüleyiciydi, yine içlerinde en güzeli oydu. Elinde gümüş kadeh vardı."Zavallı adam. Canını çok yaktılar, şimdi bunu iç ve tüm acıların son bulsun." dedi ve kadehi ağzına dayadı. Kana kana içmişti. Baldan tatlıydı, içtikçe içesi geliyordu. Acılarına son vermişti. Yaraları artık kanamıyor, ağrımıyordu.

Kül'ün Oğlu karşısına geçmişti. Elinde kase vardı. Kaseye üç parmağını batırmıştı, Zayluk yanaklarına, alnına ve çenesine sürmüştü. Artık hazırsın diye mırıldanmıştı. 4 Yaratıcı'nın temsilcileri Zayluk'un çevresinde dönüyorlardı, onun anlamadığı kelimeler mırıldanıyorlardı, etrafa kemik atıyorlardı. Kendilerinden geçmiş gibi halleri Zayluk'u korkutsa da korkusunu belli etmedi. Yapabildiği tek şey oturmaktı.

Dördü bütün gece çevresinde dönmüştü, dans etmişti. Zayluk ise onları izlemişti. Uykusuz hissetmiyordu, yaralarının hafif ağrısı dışında hiçbir sorun yoktu. Sabah olduğunda ise dördü karşısında durmuştu. Bu 4 güzel insana yeniden hayran oldu. Kendisini onlara teslim etmek istedi. Bu dürtüleri bastırmaya çalışsa da olmadı, yapamadı. Sanki içinden geçeni okumuş gibi dördü birbirine gülümsedi. Gazap'ın Oğlu öne çıktı, karşısında durdu. İlk önce kesilen parmağını öptü, sonra da damgasını. Öpüşü yaraların ağrısını hafifletmişti, sızıyı almıştı.

Zayluk'un gözlerine bakarak "Tamerin'in büyük bir evi olsun, zenginliği evinden anlaşılsın. Acı çekerken kalbi taşlaşsın, neşe bu kalbi yumuşatamasın. Gazap Tanrısı'nın arzusu bu." dedi ve Zayluk'un dudaklarını öptü. Zayluk öpücük karşısında şaşkındı. Hiçbir şehvet, hiçbir tutku yoktu. Bedeni donup kaldı. Gazap'ın Oğlu onun gözlerine bakarken kendi olmadığını anlamıştı.

O geri çekildiğinde Kan'ın Kızı gelmişti. Bu ürkütücü kadının da Gazap'ın Oğlu'ndan farkı yoktu. O da ilk önce yaraları öptü, yaraların acısı daha hafif oldu. Donuk sesiyle "Tamerin aşk için yaşamasın, aşk için savaşmak zorunda kalsın. Sevilmek nedir, bunu öğrenmek için çabalasın. Kan Tanrıçası'nın arzusu bu." dedi. O da Zayluk'u dudaklarından öptü. Bu öpücükten sonra Gazap'ın Oğlu'nun yanına geçti.

Sıra Kül Tanrıçası'nın rahibindeydi. Yaraları yavaşça öptü. O yaralarını öperken Zayluk titremişti. Her öpücükte gevşiyordu, kendisini bu insanlara teslim etme isteği artıyordu. Zincirleri kırınca olacaktı bu sanki. Sakin kal diye kendisini uyardı. Bu sandalyeden kalkarsa kızının kaderi değişemezdi. Kül'ün Oğlu "Tamerin'in farklı bir hayatı olsun, tarihe adı geçsin. İsmi asla unutulmasın. Zengin olsun. Mutluluğa hasret kalacağı anlar da olsun, mutluluğu yakaladığı anlar da. Kül Tanrıçası'nın arzusu bu." dedi. Zayluk'u öptü. Bu öpücük diğerlerinden daha uzun sürmüştü. Zayluk ise karşı koymadı. Bu öpücükte kayboldu. En sonunda Gazap'ın Oğlu, Kül'ün Oğlu'nu geri çekmişti. Onu sert bakışlarla uyarırken Kül'ün Oğlu başını eğdi. O da nedenini anlayamamıştı. Kısa bir öpücük yeterli iken neden uzun sürmüştü? Bunun anlamı basitti. Kül Tanrıçası onun söylediklerinden daha farklı planları vardı.

Fırtına'nın Kızı Zayluk'un karşısına geçtiğinde Zayluk ondan korkmuştu. Güzelim mavi gözleri gitmiş, yerine ölümün grisi gelmişti. O da yaralarını öpmüştü ve yaralarının acısı, ağrısı silinmişti. Donuk bir sesle "Tamerin güzel bir kız olsun ve bu güzelliği kaderinin başlangıcı olsun. İşaretlediğimiz diğer çocuklarla yolları kesişsin. Fırtına Tanrısı'nın arzusu bu." dedi. Zayluk'u öptü. Onun öpücüğü farklı oldu. Zayluk'u tutkuyla öpüyordu. Dudakları ayrıldığında eşsiz gülümsemesini Zayluk'a bağışladı. Zayluk ise onu bir kez öpmek istemişti. Fakat yapamazdı. Kız kardeşlerinin yanına geçtiğinde gözleri yine eşsiz maviye dönmüştü.

Gazap'ın Oğlu Zayluk'un yanına geldi. Tüm zincirleri çıkardı, sandalyeden artık kalkabilirdi. Yorgun bir sesle "İsteğini aldın, Zayluk. Şimdi evine git. Bebeğinin adını da Tamerin koy. Eğer koymazsan çocuk 40 gün içinde ölür." dedi.

Zayluk ayağa kalkmıştı. Kıyafetlerini hızla giydi, kesik parmaklı elini bezle sardı.Kızının ismini sevmişti. Tamerin! Yüceltilmiş, yüceltilen. Bu ismi seve seve koyardı. Zengin bir hanıma yakışan bir isim oldu dedi, kıs kıs güldü. Fakat aklına başka bir şey takılmıştı. Fırtına'nın Kızı'nın dedikleri ona tuhaf gelmişti. Heybesini aldıktan sonra "Fırtına'nın Kızı, kızım için bir şey dedi. İşaretlenen çocuklar kim?" dedi.

Dördü birbirine baktı. Bunu bu basit adama diyemezlerdi, kaderi bozarlardı. Fırtına'nın Kızı sertçe "Bu seni hiç ilgilendirmez, Zayluk. Bu gece bir kader değişti, bunu bilmen yeterli. Sen kızının elçisi oldun, biz ise yaratıcılarımızın. Onların her söylediğini kabul ettin, biz ise ilettik ve öpücüklerimiz bu kaderi bozulamaz yaptı. Daha fazlasına karışma. İstediğini aldın." dedi.

"Tamam, anladım. O zaman görüşmek üzere. Her şey için teşekkürler."

"Hadi, evine ve ailene dön. Güzel Tamerin'i bizim için sev. Onu üzme." dedi ve Zayluk kulübeden çıktı.

Yaralı eline bakarken yaptıkları için pişman değildi. Zengin bir hayat onu ve ailesini bekliyordu. Bunu biricik bebeği Tamerin sağlayacaktı. Onu çok güzel büyüteceğim, her şeyin en iyisi onundu. O da büyüdüğü zaman zenginliği ile babasını ödeyecekti. Ah, gelsin altınlar dedi keyifle. Bu gece yaşadığı her şeye değerdi. Varsın bir parmağı olmasındı, umurunda değildi. Göğsünde taşıdığı damgayı da umursamıyordu. Belki mahallelerindeki rahibe sorardı ama soracağını sanmıyordu. Aman, basit bir damga anlamını öğrense ne olurdu, öğrenmese ne olurdu? Kafasını böyle boş işlerle dolduracak değildi. O, bugün kazandığı zaferin tadını çıkaracaktı. Kızının kaderiyle tüm ailenin kaderi değişecekti.

Gazap'ın Oğlu Zayluk'un arkasından bakarken derin bir nefes aldı. 5. kişinin kaderini değiştirmişlerdi. O ve kardeşleri, yaratıcıların arzusunu yerine getirmişti. Rüyalarına giren insanların kaderlerini değiştirmiş, bu toprakların kaderini yeniden yazmışlardı. Bundan sonra başka kimsenin kaderini bozmayacaklardı, bunu biliyordu. Yanına gelen Kül'ün Oğlu'na baktı.

"Tamerin de, diğer çocuklar gibi işaretlendi." dedi.

Kül'ün Oğlu "Onun için yazılan kaderden pişman mısın? Zayluk üzülmedi, kardeşim." dedi. Zayluk'un kendi kızını bu şekilde harcaması Kül Tanrıçası'nın rahibini tiksindirmişti."O adam kendi kızını harcadı ve yaratıcılar bunu arzuladı. Gerisine karışma."

"Karışmayacağım, karışmayacağım. Bu bizim görevimizdi. Peki sen neden öyle oldun? O adama karşı içinde bir tutku mu hissettin?"

"Hayır, hissetmedim. Onu uzun uzun öptüm çünkü dediklerimden daha fazlası olacak. Kardeşim, siz de benim gibi olmadınız mı? O adamı daha uzun öperek Tamerin'in kaderini söylediklerimizden daha fazla olmasını sağlamak istemediniz mi?"

"İstedik ama öpücüğün uzamasına gerek kalmadı. Söylediklerimiz yaşanacaklardan bile fazla."

Gülerek "Eh, ben biraz keyfini çıkarttım. Tüm suç üstüme kaldı."

"Hadi dinlenelim. Gelecekte işimiz daha çok ve dinlenmeye vaktimiz bile olmayacak." dedi ve ikisi içeri girdi.

Dört yaratıcının elçisi görevlerini yerine getirmişti. 5 kişinin kaderini yeniden yazmışlardı, ülkelerin kaderlerini bu beş kişiye bağlamışlardı. Bu beş kişi ise ileride karşılaşacaktı. Rahipler ve rahibeler o zaman gelesiye kadar ortadan kaybolmanın iyi olacağına inanmıştı. Yeniden doğuşa vakit var iken yaşamın tadını çıkarmak onların da hakkıydı.

Herkese merhaba!

Umarım bu prolog bölüm hoşunuza gitmiştir, yorumlarınızı ve tahminlerinizi bekliyorum. Şunu bilin ki 5 ana karakterimiz var, olaylar tek bir kişi üstünden yürümeyecek.

Gelecek bölüm Tamerin ile başlayacaktır.




Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top