3.11 Kabus✵

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yayın Tarihi: 07.03.2022 (00:27)

Bölüm Şarkısı: Mabel - Don't Call Me Up

İyi Okumalar!

Lussamus Krallığı - Omae

Tamerin

Sabırla bekliyordum. Üstümde gezinen dumanlı çanağın çekilmesini istiyordum ama bir anda olacak bir şey değildi. Arkadaşım ve destekçisi inatçıydı. Böyle bir şeye gerek yoktu ki! Bir keresinde kocam büyücüydü, terslik olsa anlardı. Tedbir denilerek üstümde tütsü yakılıyordu. Ciğerlerime çektiğim duman beni öksürtmüştü. Öksürmem pek onların ilgisini çekmemişti. Esthere çanağı kafamın üzerinde gezdiriyor, Elinda'ysa bir şeyler mırıldanıyordu. Olan bana oluyordu.

Bunun nedeni de bendim. Tuhaf tuhaf rüyalar görmem üzerine Esthere tütsü yakma kararı almıştı, Elinda bunu desteklemişti. Gördüğüm rüyalara gelirsek hep kabustu. Yanan şehirlerden kaçıyordum, kan dolu yolda yürüyordum. Kömürleşmiş bedenlerin saldırısına uğruyordum. Esthere'ye göre bu uğursuz bir gücün eseriydi. Bunun için hemen tütsü yakmalı, o uğursuzluğu kovmalıydı. Kaveh'e anlatmaya fırsat bulamadan kendimi bu halde bulmuştum. Btimesini bekliyordum. Tuhaf olan şey Esthere'nin tütsüsü sayesinde bir rahatlama meydana gelmişti. İçimdeki huzursuzluk akıp gitmişti.

Esthere çanağı kafamdan çekmiş, sehpaya koymuştu. Yanan tütsünün içine kırmızı bir ip atıp mırıldandı. Ona dikkatle bakıyordum."Ne oldu, ters bir şey mi var?" dedim.

Esthere yanan ateşe bakarak "Birileri başarısız bir büyü girişiminde bulunmuş, Tamerin. Onu temizliyorum." dedi. Derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım. Bu durum beni hiç şaşırtmazdı zira hoşlarına gitmeyecek şeyleri sık dile getirir olmuştum.Bana karşı olanlar buna girişebilirdi. İnsanların büyü konusunda cesaretleri artmıştı. Sebebi Tavigan'la olan soğuk ilişkiden kaynaklıydı. Bağlıymışız gibi gözüksek de içten içe kopmayı arzulamam bazı konularda esneklik sağlıyordu.

Düşmanlarımı sinirlendiren konuysa köleliği artık kaldıracak olmamdı. Her şeyin oturduğuna inanıyordum. Bu konuyu sık sık senatoya dile getirince cezalandırılmam gerektiğine inanmış olacaklardı ki, bana büyü yapmaya kalkışmışlardı. Aptallar! Anlaşılmayakmış gibi düşünmeleri komikti. Yaptıkları beni vazgeçirmeyecekti aksine daha da hırslandırmıştı. Güzel güzel kabullenmek istemiyorlarsa ben onlara yapacağım şeyi biliyordum. Kim olduğumu ve neler yapabileceğimi unutmuş gibi davranmalarının bedelini ağır ödeyeceklerdi. Hayatın öğrettiği en güzel ders, zekanın yaşattığı olmuştu. Yaşamıştım bunu, zekamla hayata tutunmuştum.

Elinda "Tanrım! Korkunç bu." dedi. Koyu gözleri irileşmiş, bir elini göğsünün tam ortasına koymuştu."İnsanlar çıldırmış!"

"İnsanlar çıldırmadı, Elinda. Yaşadığımız dönem korkunç şeyleri normalmiş gibi gösterdiği için buna cesaret ediyorlar. Zamanında durdurduk." dedim.

Esthere koltuğa oturdu, bacak bacak üstüne attı. Yüzünü ekşitip "Budalalar, çok basit bir büyüyle saldırmışlar. Anlaşılmaması için uğraşılmış biraz, o kadar." dedi.

"Şimdi rahat uyuyabilirim, değil mi?"

"Evet, uyursun."

Elinda "İnsanların bu davranışları çok korkunç geliyor. Kendi istekleri olmayınca hemen karanlık yollara başvuruyorlar."

Esthere gülerek "Elinda, insanların içinde karanlık bir yan vardır. Mesele bunu kontrol etmektir." dedi.

"Esthere doğru söylüyor. Bunun neden olduğunu çözdüm. Son günlerdeki köleliği kaldırmak istemem, düşmanlarımı kızdırdı."

Elinda "Ne yapacaksın?"

"Geri adım atmayacağım, inat edeceğim. Diğer yandan onların güzel sözden anlamadığı çok açık. Güzel bir planla istediğimi almaya çalışacağım. Madem karanlığa karışabiliyoruz, bunu benden daha iyi kimse yapamaz."

"Tamerin, tüm bunları yaparken kendinden uzaklaşma. Sen özünde iyi olan birisin, hatırla bunu."

"Aslına bakarsan iyi birisi olmak veya kötü birisi olmak, çok değişken bir kavram. Kime göre iyisindir, kime göre kötüsündür çok tartışmalı. İnsanlara yaptığın en ufak bir hareket seni hemen hayatlarında karşılarına çıkardığı en kötü insan yapabiliyor."

"Sence sen nesin?"

Dudaklarımı büktüm. Bu konuda ara ara düşünürdüm. Ben iyi birisi miydim, kötü mü? Şu ana kadar yaptıklarımı düşünürsek net bir yanıt veremiyordum."Bilemiyorum. Bildiğim şey, yaptıklarımın hep kendi hayatım içindi. Kendi hayatımın kontrolünü alınca bana göre insanlara iyilik getirecek şeyler için çabalamaya karar aldım. Başarılı olup olmadığım tartışılır."

Esthere "Bence insan kendi kalbini bilir, Tamerin. Fakat şu unutulmamalıdır. Eğer bir insan kendisinin aşırı iyi olduğunu söylüyorsa bunun anlamı, kendini beğenmişlikten başka bir şey değildir."

Elinda "Kesinlikle doğru."

"Abrek sürekli kendisinin iyi olduğunu söylerdi, hatalarını görmekten yoksun davranırdı. Yaptıkları ortada." dedim.

"Cupuerler'in hemen hemen hepsi kendilerinin iyi olduğunu söylerdi. Azamet de aynıydı. Oysa yaptığı çok açık. Prens Tyber'in sonu oldu, ailesini dağıttı."

"Oztavin içlerinde normal olan."

Esthere "Hanımlar, biliyorsunuz. Oztavin kendi hanedanlığını lanetledi. Lanetli insanların sözlerini ciddiye alamazsınız."

"Karanlıkla gelen, karanlıkla gider." diye mırıldandım. Venira'nın korktuğu bu söz benim kaderimi şekillendirmişti. Onun korkusu gözümün önüne gelmişti. Benden tiksindiği gibi benim onların sonu olmamdan korkuyordu, buna çabalıyordu. Ne yaparsa yapsın kaderin önüne geçememişti. Benim için komikti, onun için acınası bir durumdu."Oztavin'le tanışmak isterdim. Hangi insan kendi soyunu lanetlemek için böyle bir karar alabilir ki?"

"Tatlım, ölü ruhları buraya çekebilmek için güçlü bir büyücü olmam gerek ama ben bunu yapamıyorum. Kaveh'e söyle."

"Kaveh'in de yapabileceğini sanmıyorum. O güçlü bir büyücü ama bu konu onun yapabileceği bir şey değil."

"Herkesin güçlerinin sınırları farklı işte." dedi ve güldük.

Onların yanından Kaveh yüzüne ayrılmıştım. Kendisi odaya gelmiş, ata binmeyi teklif etmişti. Hayır dememiştim. Onunla vakit geçirmeyi sevdiğim içindi. Esthere ve Elinda'nın yanından ayrılıp binici kıyafetlerimi giymiştim. Sonrası güzeldi. Ata binmek, saçlarımın rüzgarda savrulması. En önemlisi yanımda Kaveh'in olması. Karmaşık geçen günlerimdeki tek sığınağım oydu. Yanımdaki desteğini bilmek, taşlaşan kalbimi yumuşatıyordu. Kaveh'le sıradan bir hayatımız olsaydı daha mı iyi olurdu diye düşünmeden edemiyordum. En uçuk hayalim buydu. Biz Reme'de kaçmış olsaydık, bizi nasıl bir hayat bekliyor olurdu?

Sorumun yanıtını çok iyimser bir şekilde hayal ediyordum. Ne Abrek'in bize ulaşırdı ne de Paiman. Sakin bir yaşam sürerdik. Biz çift olarak birbirimize yetiyorduk. Birbirimize yetiyorduk. Aramızdaki ilişki bunu sağlıyordu. Başkalarına muhtaç değildik. Kaveh'de sevdiğim şey buydu. Birbirimize yetebiliyorduk. Daha fazlasına ihtiyacımız yoktu. Bunu o da biliyordu. Yanımdaki tavırlarından, yüz ifadesinden anlayabiliyordum. Bizim kaderimizde birlikte olmak varken hiçbir güç bunu durduramazdı. Hoş, bir ara gerçek anlamda kopacaktık. Aramızdaki bağ, sarsılmıştı. Bunun suçlusu kimdi? Hemen başka insanları suçlayamazdım. Basit bir davranış olurdu, korkakça. Galiba suçlusu ikimizdik. Aramızdaki bağ kopsaydı ne olurdu? Sorunun cevabını biz veremiyorduk ama başkaları rahatça verebiliyordu. Gazap'ın Oğlu ve Kan'ın Kızı'na göre dünyanın sonuydu. Onların bakış açıları farklıydı, akılları başka bir konudaydı. Aşkın gücü diyerek konuyu süslemiyorlardı.

Saraya geri geldiğimizde güzel bir banyo sonrası akşam yemeğine hazırlanmıştık. Mor elbisemi giymiş, saçlarımı açık bırakmıştım. Kavehse her zamanki gibi gömlek, pantolon ve işlemeleri Lussamus erkeğine göre abartılı Saevthas'a göre normal bir yelek. Saçları açıktı. Yemek masası kalabalıktı. Dostlarımız bizimleydi. Kalabalık bir masayı seviyordum. Mutluluk paylaştıkça çoğalmaz mıydı? Gerçek servet, sadık insanlardı. Bunu görebildiğim için kendimi şanslı hissediyordum. Neşeli bir şekilde sohbet ederken bir asker gelmiş, Kaveh'in kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Kaveh askerden ne duyduysa çatalını ve bıçağını bırakmıştı. Yüzü ciddileşmişti. Asker yanından ayrıldığı gibi Kaveh afiyet olsun deyip masayı terk etmişti. Canını sıkan bir şey vardı. Peşinden gidecektim elbette. Eğlenmenize devam edin deyip kalktım.

Kaveh çalışma odasındaydı. Odaya geldiğimde onu elinde bir bardak kadehle duvarına astırdığı büyük Lussamus haritasını incelerken görmüştüm. Benim geldiğimi görmüştü. Şarap alsana dedi, peki olur dedim. Kadehimi doldurup yanına geçtim."Ne oldu?" dedim.

Kaveh "Ztin sınırımıza asker yığmış."

"Bu konu daha önce konuşulmuştu, şimdi ne demek oluyor?"

"Bunu onlara sormak lazım. Kesinlikle bizi ciddiye almadıklarını gösteren bir tavırla yanıtlarlar. Yok askeri güvenlik, yok askeri tatkibat gibi bahaneler uydururlar."

"Onların niyeti belli, sevgilim. Naymahaen'i yedikleri gibi bizim sınırlarımıza inmek. Belki de Naymahaen'den önce bize saldıracaklardır."

Kaveh alaycı bir şekilde güldü."Kral Bartan'a saldırmayı seçmeyip bizi seçerlerse bu onların en büyük hataları olur. Bize saldırdıkları gibi Bartan'ın boş duracağını düşünmüyorum. Onlara saldırır."

"O zaman sınırlarımıza neden asker yığma ihtiyacı duydular?"

"Tehdit ediyorlar. Ters bir şey yaparsak o askerlerin harekete geçeceğini gösteriyorlar."

"Buna bir karşılık vermemiz lazım. Biz öyle küçümseyecekleri insanlar değiliz. Karşılarında deli Cupuer hanesi yok!" dedim sertçe.

"Merak etme, karşılığını sınırımızda deliren askerleriyle bulacaklar. Ben onları uyardım, ciddiye almadılar. Şimdi bedelini ödeyecekler."

Tek kaşımı kaldırıp "Büyü mü yapacaksın?" dedim. Kafasını hafifçe sallarken gözlerinde kızıl bir parıltı görmüştüm. İster istemez ürpermiştim. Kaveh'in Kan Tanrıçası'yla olan bağı beni ara ara korkutuyordu."Başarabilir misin?"

Yüzüklerle dolu olan parmaklarını oynatıp "Benim için zor olmayacaktır." dedi.

"Bizi suçlayabilirler, riskli olmaz mı?"

"Suçlamalarına fırsat vermeceğim, rahat ol. Onların Gök inancına bağlı bir büyüyü Kan Tanrıçası'na uyarlayacağım. Çok kurcalarlarsa oradaki komutanlarından birinin zihnine girerek suçu üstlenmesini sağlarım. Her şeyin bir çözümü var, sen bana güven."

"Sana güvenim sonsuz ama sormadan duramıyorum."

"Yapmamız gereken bir şey daha var, Tamerin." dedi. Gözlerimi kısarak ona baktım. Daha ne yapabilirdik ki? "Acilen Naymahaen hükümdarlarıyla görüşmemiz lazım."

Gözlerimi devirmiştim. Bu dediği mümkünmüş gibi konuşuyordu."Sence bu olabilir mi? Venira benden ve senden nefret ediyor. Görüşmemek için neler yaptığı ortada. Bartan'ı bizden uzak tutmak için emin ol, her şeyi yapıyordur."

"Çocuk gibi davranmayı bırakması gerekli. Yetişkin gibi davranmazsa kaybetmeye her daim mahkum olur."

"Mektuplarımıza yanıt verilmiyor, hayatım."

"Sence mektup yazıp görüşelim mi diyeceğim, hayır. Bunun yerine büyü kullanmak daha iyi olacak. Daha hızlı bir çözüm. Yapacağım büyüyle onları çekeceğim."

"Başarılı olursun umarım." diye mırıldanıp kadehimi yudumladım. Olması gereken buydu. Ztin konusunda konuşmamız şarttı."Venira'nın anlamsız inadı bize engel olmasın."

"Diğer yandan şu çok garip. İleride öldüreceğim adamla konuşacağım. Tuhaf bir his."

"Ölmesi gerekenler ölür, biz kendi yolumuza bakarız. Kafana takmana gerek yok, Kaveh. Bartan'a merhamet besleme."

Kafasını iki yana salladı, bana döndü."Onu öldürmemin hatalı olduğunu hissediyorum, Tamerin. Sorun burada. Kılıcımda can veren düşmanlarıma bu zamana kadar acımadım, Bartan'a da acımam.Fakat sorun bunun hatalı olduğunu hissediyor olmam. Yanıtını da alamıyorum."

"Her şeyin anlamını bulacağız, zaman bunu bize gösterecektir. Şu an elimizdeki meseleye odaklanalım. Ztin'in tat kaçırıcı tavırlarına vereceğimiz yanıt önemli."

"Haklısın, haklısın ama insan ileriyi düşünmeden duramıyor." dedi ve yüzümü okşadı. Dudaklarına minik bir buse kondurarak onun endişelerini almıştım.

Ztin konusunda atacağı adıma itirazım yoktu. Güzel bir çözüm olacaktı. Hatta Ztin askerlerini bizim sınırımıza gelmeye korkuturdu. Budala Dahou! Böyle gözdağı vererek ona biat edeceğimizi düşünmesi gülünçtü. Biz güçlüydük, evet bunu diyebiliyordum. Güçlü olduğumuza inanmasaydım Desanz'ı kendi topraklarımıza katmak istemezdim veya köleliği kaldırmaya kalkışmazdım. Şu yönden takdir etmeliyim, hiçbir Ztin Kralı'nın cesaret edemediği bir plana sahipti. Ztin Kralları, her daim kuzeyi yönetmeyi istemişti. Güneye inmeyi düşünmemişlerdi. Dahou ise atalarından farklı olarak güneyi kendisine hedef aldığını gösteriyordu. Farklı bir kral olma hevesi vardı ama dikkat etsindi, çevresindeki hükümdarlar onun düşündüğü gibi değildi. En büyük hatayı burada yapıyordu.

Kaveh'le onun büyü odasına gitmiştik. Büyü odası, kasvetliydi. Sarayın bodrumunda yer aldığı için karanlıkta kalıyordu. Kimsenin karıştırmaması için Kaveh burayı seçmişti. Bir duvarı kitaplıktı. Birçok kitap, rulolarla doluydu. Hepsini para harcayarak almıştı. Dediğine göre Saevthas'daki saray kütüphanesinde daha karanlık büyülerin olduğu kitaplar varmış. Zamanında onları kopyalamadığı için pişman olduğunu söylerdi. Masasının üstü darmadağınıktı. Birçok ot saçılmıştı, üç beyaz mum vardı. Dağınıklıkta nasıl çalışabiliyordu, anlamak güçtü. Duvarın diğer tarafındaysa raflar vardı. Her rafın üstünde kavanoz ve kavanozların içinde otlar bulunuyordu. Buraya neden kimseyi sokmak istemediğini anlıyordum.

Kaveh kitaplarından birkaçını alıp masaya geçmişti. Somurtup "Saevthas'da özlediğim nadir şeylerden birisi, kütüphane." dedi.

"Eşsiz büyü kitaplarından bahsediyordun." diye mırıldandım.

"Evet, babam oraya her daim girmeme izin verirdi. Kitapları çıkarmadığım sürece sorun yoktu. Ben de elimden geldiğince incelerdim."

"Ztin'e yapacağın büyü için, o kitaplara ihtiyacın var mı?"

"Hayır, yok. Çok ağır büyüler içeriyor, Tamerin."

"İhtiyacın varsa abinden istemek sorun olmaz diye düşündüm. Khahra'nın büyünün kalbi olduğu bilinirdi."

"Abimin bize yardım etmek için bir nedeni yok. Yardım etmesi için bir çıkarı olması gerekir. Ona vereceğimiz bir şey kalmadığına göre abimden bir şey istememeliyiz."

"Bence denemekten zarar gelmez. Ztin'e karşı yapacağın büyünün daha güçlü olmasını sağlayabiliriz."

"Tamerin, bunu düşünmem lazım. Abimle yıllardır uzağız, bu uzaklık bana göre iyi. Bozulmasına gerek yok. Şu an elimdeki kitaplara göre bir şey yapamazsam bir şeyler yapılır."

"Onunla ben konuşabilirim."

Gülerek "Neden?" dedi.

"Onun zayıf noktasıyım, bunu ikimiz çok iyi biliyoruz." dedim. Kaveh'in gülümsemesi yüzünden silindi, ifadesizce bana baktı."Elimizdeki bu zayıflığı kullanmayı bilmeliyiz."

"Ona umut vererek mi?"

"Hayır, umut vererek değil. Sadece onunla konuşursam bize yardım etmesine ikna etmek kolay olur diye düşünüyorum. Anladığı dili konuşabiliyorum, sana göre bunda daha başarılıyım."

Alaycı bir şekilde "Hatırlarsan abim onu anlayan iki kişi olduğunu derdi. Birisi bendim, diğeri sen." dedi.

"Tamam, tamam. Seni rahatsız etti, özür dilerim."

"Seni abimden kıskanacak değilim, senin bana olan hislerini biliyorum. Abimin de sana olan bakışının eskisi gibi olmadığının farkındayım."

"Sorun yok, Kaveh."

"Abimin dikkati şu an başka bir şeyde olmasını istiyorum. Bizimle görüşürse dikkati dağılır, bu planıma hoş etki yaratmaz."

"Planın sence tutacak mı?"

Sırıtarak "Tutmaması için bir neden göremiyorum. Abimi tanıyorum. Düştüğü boşlukla savaşmaktan zorlandığına eminim." dedi. Bir şey demedim, başımı hafifçe salladım. Kaveh'in işlerine karışılmazdı. Planını bildiğim için yorum yapmadım.

Aradığı büyüye beraber kitaplardan bakmıştık. Nasıl yapılacağı konusunda bilgim yoktu, Kaveh'in tarifiyle aramıştım. Bu gece bulamayacağımız belli olunca odamıza geçmiştik. Bana kalsa Paiman'la ikimiz konuşabilirdik veya birimiz. Alt tarafı büyü konusunda yardımcı olacaktı. Fakat Kaveh onun odağının biz olmasını istemiyordu. İsteğine saygı duymakla çiğnemek arasında kararsız kalmıştım. Çiğnersem tartışırdık. Tartışmak istemiyordum. Planı sayesinde içi daha rahat edecekti. Söz konusu Paiman olunca Kaveh güvenmiyordu. Paiman'a güvenmemesi normaldi. Yaptıkları ortada değil miydi? Paiman işine gelince çok güzel insan harcardı. Kendi gücü için bunu yapardı sonrasında ikimizin iyiliği için derdi. Düşündüğü tek şey, kendisiydi. Başkalarını düşünmekten yoksundu.

Kaveh'in kollarının arasından sıyrılıp yukarı baktım. Kaveh'se arkasını döndü, uyumaya devam etti. Her şey yolunda olmalıydı. Bunun için her şeyi yapardım. Hayatım boyunca böyle olmuştu. Bir şeyleri yoluna sokabilmek için sınırlarımın dışına çıkmam gerekmişti. Bir sorun çıkmasa olmuyordu. Şuna şükretmeliyim, daha beterini yaşamıştım. Abrek zamanı daha karmaşıktı. Bir yandan Abrek'le uğraşıyordum diğer yandan kendi isteklerim için mücadele ediyordum. Abrek bu devirde yaşasaydı eminim kendine bir yer bulamazdı. Devir, aklını kullananların devriydi. Zavallı Abrek, delirdiği için harcanırdı. Ona yer yoktu. Zekamla ayakta kalmak zorundaydım. Beni bu zamana getiren bu olmuştu. Başka bir adamın merhametine sığınmamıştım, onun aşkı beni korusun istememiştim. Kendime güvenip gelmiştim. Bu hep böyle olmak zorundaydı.

Senato toplantısı oldukça hararetli geçmişti. Köleliği kaldırma konusunda senato ikiye bölünmüştü. Muhaliflerin lideri Valcan idi. Sözlerinin altında beni küçük gördüğü çok belli oluyordu.

Siz anlamayabilirsiniz ama kölelik Lussamus'un ihtiyacı olan bir sistem.

Bu sözlerle karşıma çıkmıştı. Azatlık olduğumu hatırlattığı gibi hor görmüştü. Ona açık açık saldırmayacağımı bilerek yapmıştı. Açıkça saldırırsam yanında olan senatörler ve o, kendisini hemen mağdur gösterecekti. Kraliçe kaprisli davrandı olacaktı. Tanrı biliyor ya, onun da gününü getirecektim. Benim adım Tamerin'di, kimse beni küçük göremezdi. Elbet benim de onun işini bitireceğim zaman gelecekti. Budala herif bana düşman olanlara ne olduğunu bilmiyormuş gibi davranıyordu. Belki de bildiği için böyle davranıyordu. Ona göre küçük şeylerdi. Herhangi bir kadın yaparmış. Çok gülünç! Herhangi bir kadın benim yaptıklarımı yapabiliyorsa neden yapmamışlardı? Benden önceki kadınların durumu çok açık değil miydi? Mal gibi oradan oraya satılan, kendi geleceklerine dair söz hakları olmayanlardı. Benimle bir şeyler değişiyordu, ben de bunun için çabalıyordum. O ve onun gibiler bundan rahatsızdı. Rahatsız oldukları için benim düşmemi istiyorlardı. Tekrardan Lussamus'u geriye taşımak istiyorlardı.

Küçük toplantı salonuna girdiğimizde ilk işim kendime bir bardak şarap doldurmak olmuştu. Şarap, sinirlerimi gevşetirdi. Peşimden gelen Drant, Gainaz ve Elbruz ceviz masaya geçmişlerdi. Sadık kurmaylarım benimleydi. Burası bizim mühim konuları konuştuğumuz bir odaydı. Kadehimden yudumladıktan sonra "Valcan ve destekçileri, Kan Tanrıçası'nın azap çukurunda ruhları yansın." dedim.

Gainaz "Kraliçem sakin olun."

"Sakin olmak mı? Günlerdir aynı konuyu tartışıyoruz, farkında mısın? Onların boş inadı yüzünden ilerlemek mümkün değil. İnat etmeseler olmuyor mu? Ne istiyorlar, hükümdarın kararı tartışmaya kapalıdır diyerek hüküm vermemi mi? O zaman ne olacağı belli. Kraliçe Tamerin, Senato'yu hiçe sayarak hareket ediyor! Lussamus'un köklü geleneğini bozuyor."

Drant "Birçok köleye sahip oldukları için köleliğin kaldırılmasına razı gelmiyorlar. Köleliği kaldırınca onlara para ödemek istemiyorlar."

"Neden bunu başkaları dert etmiyor, Drant? Senin de kölelerin yok mu, var. Ama sen sorun etmiyorsun. Çünkü onların insan olduğunu biliyorsun. Bunlara kalsa Abrek gibi hayvan ilan edeyim, bitsin." dedim. Birkaç adım yürüdüm, kafamı salladım."Üstelik konuyu değiştirme çabaları da muazzam. Hemen dün akşam neden Kaveh'in masayı terk ettiğini soruyorlar, askerin ne dediğini öğrenmeye çalışıyorlar."

Elbruz "Kral saklı bir bilgi demesine rağmen inatla öğrenmek için çabaladılar." dedi. Bıkkın bir ifadeyle bakıyordu. O da bugünkü Senato toplantısında yorulmuştu.

"Saklı bilgiyi öğrenmeye neden çabalarsınız ki? Ellerine ne geçecek, bunu sorgulamak gerekir. Öğrenmemeleri daha iyi."

"Onlar açığınızı arıyorlar, efendim. Şimdiden kral ve kraliçe Senato'dan bilgi saklıyor, Lussamus'un geleceği konusunda fikrimizi beyan edemiyoruz diye sızlanacaklardır."

"Sızlansınlar, hiç umurumda değil!" dedim.

Gainaz "Acaba konuyu öğrenebilir miyiz? Kral neden dün akşam aniden masadan ayrıldı?"

Durup ona baktım. Kel adam, dikkatle bana bakıyordu. Gerçeği onlara söylememde hiçbir sakınca yoktu. Bana sadık insanlardı, küçük danışma ordumdu. Sakin bir sesle "Ztin sınırımıza askerlerini göndermişler. Onları daha önce uyarmıştık, geri çekmişlerdi. İkinci kez tekrarladılar. Anlaşılan Kral Dahou bize gözdağı veriyor." dedim.

"Ciddi olamazsınız!"

"Ciddiyim, bizi kışkırtmaya çalışıyor ama bu tuzağa düşmeyeceğiz. Başka bir çözüm yolu bulduk, daha iyi bir çözüm bu."

"Ne?"

"Yapıldığında öğrenmeniz daha iyi olacak, Gainaz. İçiniz rahat olsun, kralımız çok iyi bir çözüm buldu. Ztin bizimle uğraşmayacaktır."

Drant "Ztin'in nahoş tavırlarını Naymahaen'e bildirmemiz lazım. Olası bir müttefikliği gözden geçirebilirler."

Elbruz "Naymahaenli devlet adamları olan dostlarıma yazdım ama sonuçsuz kaldı, Drant. Bunun nedeni Kraliçe Venira'nın hiçbir müttefiğe ihtiyaçları olmadan başarılı olabileceklerine dair inancıymış. Kral Bartan'ı bu yönde etkilediği için müttefik olma olasılığımız düşmüş durumda."

"Venira'nın Cupuer inadı kırılabilmiş olsa keşke."

"Geçmişin kinini içinde taşıyorken müttefik olmamak belki en doğru karardır. Bize aniden saldırabilir, saldırısı karşısında savunmasız kalabiliriz."

"Tek başımıza olursak daha çok zorlanırız, Elbruz. Bunu unutmadan hareket etmek gerekli. Naymahaen'le müttefik olmak, bizi rahatlatır. Geniş bir orduyla saldırma şansı olur."

Gainaz masaya parmaklarını vururken "Ztin'in nasıl savaştığını Naymahaen'den öğrenebiliriz, Elbruz. Bana göre de bu müttefiklik fikri kötü değil." dedi.

"Değerli dostlarım, Ztin konusunda içiniz rahat olsun. Bir şekilde yolumuzu bulacağız. Bizler Işığa Boğulan Ülke'yiz, kimse bizim ışığımızı söndüremeyecek. Şu an odaklanılması gereken konu, içimizdeki çürükler. Onlar bizim güçlenmemizi engelliyor. Ülkemize faydalı olacak şeyler" dedim.

"Ne yapacaksınız?" dedi. Onun bu saflığı bazen beni eğlendiriyordu.

Gülümseyerek "Dostum, beni tanımıyormuş gibi konuşuyorsun. Oysa senin yanında serpildim, büyüdüm." dedim.

Drant yumuşak bir ifadeyle bana bakmıştı. Babacan bakışı içimi ısıtmıştı."Yine de saray oyunlarına karşı anlamakta zorlanıyorum."

"O zaman beni dinleyin. Sizin hünerlerinize ihtiyacım var." dedim.

Onlara planımı anlatmıştım. Dikkatle dinledikten sonra katkıları olmuştu. Özellikle Gainaz'ın katkısı fazlaydı. Kurnaz bir adamdı, kurnazlığını seviyordum. Bazen karşımızda soylu diye geçinen budala insanlara ders vermek için sıradan olmak gerekiyordu. Kibirlerinden onlara göre alçakça olan ama bizim gibi insanlara normal gelen şeyleri düşünemezlerdi. Kazanmak için her şey yapılır diyen birisiydim. Yeri geldiğinde onları köşeye sıkıştırmayı bilmem lazımdı. Beni onlar zorluyordu. Neden tatlı tatlı anlaşamıyorduk? Ne yapayım, onlar gibi büyü mü yapsaydım? Hiç benlik değildi. Anlayacakları dilde konuşacaktım şimdi. Birazcık korkmaları faydalı olacaktı.

Korkulan birisi olmak tercihim değildi, ben sevilen bir hükümdar olmak istiyordum. İnsanların kalplerini kazanan, saygı duyulan bir kraliçe. Yeri geldiğinde korkutmam gerekiyordu. Sevginin iyileştirici gücünü görmek istemedikleri için korkuyu seçiyordum. Korksunlardı benden. Aynı zamanda saygı da duysunlardı. Çok bir şey değildi. Uçuk bir istekle onları sıkıştırmıyordum. Saygı önemliydi. Gücün tescilli kanıtı.

Çalışma odama geçerken peşime Caelum takılmıştı. Ablamın aptal kocası benden yine bir şeyler isteyecekti. Masama geçtiğimde ona baktım."Ne oldu, Caelum?" dedim.

Caelum "Ekselansları buraya acil bir mesele için geldim."

"Ne oldu?"

"Kız kardeşiniz Nuscha ile alakalı."

"Nuscha'ya ne oldu?"

Dudaklarını yaladı, başını eğdi. Masum gözükmeye çabalaması çok gülünçtü. Onun içinden geçeni bilmeyecekmişim gibi. Komik! "Bildiğiniz üzere Nuscha'nın eşi, ağır hastaydı. Babanız bunu fırsat bilerek kız kardeşiniz için yeni eş adayları bakıyor."

"Babama ne oluyor, buna ne karışıyor?" dedim sertçe.

"Babası olarak her hakkının olduğunu savunuyor. Ben karşı çıktım, sizin buna hoş bakmayacağınızı söyledim. O, anlamak istemedi."

Dudaklarımı ısırdım. Nuscha zaten zor günler geçiyordu. Fazlasıyla naif bir karakterdi. Evet, bir zamanlar benim de planlarım olmuştu. Eldar'la evlenir gözüyle bakmıştım ama onun bunu yapacak birisi olmadığını görmüştüm.Bu korkunç hatadan beni Kaveh döndürmüştü. "Babamla ben konuşurum, böyle bir şeye engel olurum. Nuscha'nın haberi var mı?"

"Evet, var. Kız kardeşiniz itiraz etse bile babanızın onu ciddiye aldığı söylenemez. Siz bunu durdurabilirsiniz diye düşündüm, yanınıza geldim."

"Akıllı bir hareket olmuş bu, Caelum. Senden böyle bir şey beklemezdim." dedim. Ayağa kalkıp karşısına geçtim. Kurnaz birisiydi. Böyle davranarak güvenimi kazanacağını düşünüyor olması gülünçtü."Keşke sana benden bir şey iste, sana vereyim diyebilsem ama bunu yapmayacağım."

"Hanımefendi, ben bunu sırf sizin takdirinizi kazanayım diye yapmadım. Ailesel çatışmalar olmaması içindi."

"Ailesel çatışmalarınız beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren kız kardeşim, Nuscha. Onu bir tek ailemden biri olarak görüyorum."

"Kraliçem, kan bağı..." dedi ve elimi havaya kaldırdım.

"Kan bağı demek, aile bağı demek değildir. Bunu hala öğrenememiş olman, acınası. En güzeli seni sekreterlikten kütüphaneye almak. Azıcık okur, araştırırsın. Şimdi gitmeni istiyorum. Yapmam gereken çok şey var." dedim. Caelum başını hafifçe salladı, odadan çıktı. Kafamı iki yana sallayıp ofladım. Lividaslar yoruyordu. Babamın delilikleri, Caelum'un yükselme hırsı. Onlarla bağımı keşke koparabilseydim ama olmuyordu işte. Bunu yapacak kadar cesur değildim. Sırtımda taşımaya mahkumdum.

Askere verdiğim emirle babamın getirilmesini istedim. Nerede olursa olsun onu görmem lazımdı. Bir gün onlardan kurtulabilir miydim? Onlarla aramdaki bozukluğun hayatımı nasıl şekillendirdiğinin farkındaydım. Beni bambaşka biri yapmıştı. Daha mutlu bir ailede yaşamış olsaydım, nasıl bir Tamerin olurdu diye hep sorguluyordum. Babam beni gerçek anlamda sevseydi ben daha farklı olurdum. İçindeki boşluğu kapamaya çalışan, sürekli mutsuz olan o küçük kıza yetmekte zorlanan Tamerin olmazdım. İçimdeki boşluğu kapatabilmenin en kolay yolu, aşka aşık olmak gelmişti. Yetip yetmediğini bilemiyordum. Her ne olursa olsun, mutlu bir ailede büyümeyi isterdim. Görmezlikten geldiğim yaralar olmazdı.

Babam akşamüstü gelebilmişti. İçeri girdiğinde arsız sırıtışla bana bakmıştı. Aç bir sırtlandı. Saçı sakalını biraz kısaltmıştı, eh kraliçe babasıyım diye ortalıkta geziniyordu. Ağaran saçları vardı. Zaman kime acımıştı ki, ona acısındı? Yeşil gözleriyse hırsla yanıyordu. Oturacakken oturma dedim, karşımda durdu. Sandalyemin arkasına yaslanıp "Nesin sen? Kendini ne sanıyorsun?" dedim soğukça.

Babam gözlerini kısarak "Beni buraya azarlamak için mi çağırdın? Asker mühim bir konu olduğunu söylemişti." dedi.

"Senin gibi şeref yoksunu bir adamı buraya sokmazdım ama dayanamadım. Konuşmazsam Nuscha'nın başını yakarsın diye korktum. Onun için çağırdım."

"Nuscha mı?"

"Genelev işlettiğini sanıyorsun. Senin için kızların geçim kaynağı. Onların üstünden hayatını geçindireceğini sandın. Her daim böyle düşündün."

"Lussamus'un kurallarını unutuyorsun."

"O kuralları umursayan mı var? İşine gelince Lussamus kuralları işine gelmeyince bu kurallar değişsin." dedim. Doğrulup ona baktım."Şunu aklına sok. Biz senin satacağın fahişeler değiliz. Nuscha'ya dokunursan onu istemediği biriyle evlendirirsen karşında beni bulursun."

Gülerek "Gittikçe bana benziyorsun, hayran kaldım." dedi.

Şaşkınca "Ne?" dedim.

"Neden şaşırıyorsun? Aynı kanı taşıyoruz, aynı soydanız. Senin bana benzemen kadar doğal bir şey var mı?"

"Bu konunun bununla ne ilgisi var?"

"Nuscha'yı bunca zamandır yanında tutma nedenin, yeri geldiğinde onu kendi çıkarların için öne sürmekti. Ben senden önce davrandım diye bana kızdığını hatırla."

"Nuscha, sen ve Caelum'un seçtiğiyle evlenerek hayatının en büyük hatasını yaptı. Ben bunun için kızdım."

"Şimdi de aynısı olabilir, neden karışıyorsun? Onu saraylı bir hanım yaptın, saygınlık kazandırdın. Bunu kullanmak senin işine gelir. Düşündüğüne dair bahse bile girerim."

"Yalancı!" diye tısladım.

Gülerek "Yalancı değilim, gerçekçiyim." dedi.

"Ben Nuscha'nın iyiliğini düşünüyorum. Onun hayatını karartmanı istemiyorum. Benim hayatımı mahvettin, yeter."

"Sana bir taç verdim, aptal. Abrek'le evlenmeseydin ne olacaktı? Doğulu kocan sana taç verecek miydi? Hoş, onun abisini ayartır yine alırdın. Sen bensin."

Gözlerimi kısarak ona baktım. Saçtığı zehirli sözler midemi bulandırıyordu."Ben senin kızın değilim. Kaveh'i seviyorum, benim aşkım o. Sayesinde sevilmek nedir, biliyorum. En başından beri öğrenmem lazımdı ama senin yüzünden öğrenemedim."

"Ben sana gerçekleri verdim. Hayatta kalmak istiyorsan güçlü olman şart. Gücü sana verdim, hayattasın. Sevgiyle karın doyurulmuyor, güçlü olunmuyor. Bana teşekkür edeceğin yerde beni azarlıyor olmana kızıyorum."

"Senin hak ettiğin tavır bu. Senin dediğin gibi bir dünya yok. Sevilmek, doğal bir ihtiyaç. Sevgi görememek kadar kötü bir şey yok, baba."

"Abartıyorsun, Tamerin. Her zaman bunu yaparsın, şaşırtmıyor." dedi alaycı bir tavırla. Beni anlamaktan uzaktı. Ne dersem diyeyim, boştu.

"Beni anlamayacaksın, hep yaptığın bu. Yetmezmiş gibi beni kendine benzeteceksin, bununla gurur duyacaksın. Oysa benim sana benzediğim falan yok. Senin kızın değilim, sana benzemiyorum."

"Ben kral olsaydım şunu yapardım dediklerimi yapıyorsun, nasıl benim kızım olmuyorsun anlamıyorum."

Başımı iki yana sallayarak "Senin kral olduğun bir ülke, korkunç olurdu." dedim.

"Tamerin, istediğin kadar hayır de ama sen bana benziyorsun.  Kabullen ve bana karışma."

Masaya sertçe vurmamla irkildi, birkaç adım geriledi."Ben sana benzemiyorum. Sözlerinle bunu bana işlemeye kalkışma. Senin gibi olmaktan beni Gazap Tanrısı korusun. Şimdi Nuscha'yı bir kısrak gibi satmaya kalkışırsan belanı bulursun. Ona dokunmayacaksın, tamam mı?"

"Tamerin..." dedi ve elimi havaya kaldırdım susması için.

Soğukça "Kraliçe olarak kararımdır. Kızın Tamerin'i ciddiye almadın, Kraliçe Tamerin'in emrine uymak zorundasın. Şimdi çık dışarı." dedim.

Babam hiçbir şey demeden odadan çıktı. Bense derin bir nefes aldım. Gözlerim dolmuştu. Sözleri nasıl canımı acıtabilirdi? Bunun mümkün olabiliyor olmasına anlam veremiyordum. Kaç yaşında kadındım, aldırış etmemeliydim. Olmuyordu işte. Öyle sözler sarf ediyordu ki, canım yanıyordu. Kalbime hançer saplanıyor gibiydi. Görmezlikten geldiğim kabuk tutmuş yaralarımın kabuklarını acımadan soyuyordu. Soyuyor, kanatıyordu. Derinleşsin diye çabalıyordu sanki. Sen benim babamsın, nasıl canımı acıtmaya hevesli olursun? Nasıl bunun için çaba sarf edersin be adam? Kızınım, evladınım. Beni herkesten koruman gerekirken  en başta sen bana tekme atıyorsun. Sen tekme atarsan herkes kendisinde tekme hak görürdü.

Yıllardır bunu anlamadığı gibi beni kendisine benzetiyordu. Ne kadar vahim bir durum! Ben ona benzemiyordum, benzemeyecektim. Onun gibi kirli düşünmeyecektim. Ruhum onun gibi olmayacaktı. Evet, günaha batan yanım vardı. İnkar edersem yaratıcıları kızdırmış olurdum. Kendimi saf bir ruh olarak görmüyordum ama babam gibi de değildim. Onun gibi hırs içinde boğulmuyordum. Hatalı bir düşüncem olmuştu. Eldar ve Nuscha'yı evlendirmek istemiştim. Nedenleri vardı, devletim içindi. Vazgeçmem iyi olmuştu. Kaveh bir kez daha beni bir hatadan kurtarmıştı. Hayatımda babama benzemek istemiyordum. İşte yeni bir kabus daha eklenmişti. Babam Zayluk olmak.

Arkama yaslanıp yutkundum. Babam Zayluk olmayacaktım. Hayır, böyle olmaktansa bileğimi kesmeyi tercih ederdim. Evet, ağır bir söylemdi bu ama durumun korkunçluğunu nasıl açıklayacağımı bilemiyordum. Babamla görüşmek hata olmuştu. Beni sarsmıştı. Karşısında düşündüğüm kadar kuvvetli değilmişim. Aptalım! Fazla kendime güvenip onu çağırmıştım, kendimi üzmüştüm. Nuscha'yla konuşsam olurdu. O, babama karşı çıkardı. Ah, olan olmuştu. Yaşlarımı silmeli, güçlü kraliçe olmalıydım. Kimse babası tarafından sevilmeyen o küçük kızı görmemeliydi.

Hayat her şekilde devam ediyordu. Kaveh Ztin için büyü araştırmaya devam ediyordu. Diğer yandan Naymahaen'le görüşmek için gerekli ortamı oluşturmuştu. Venira ve Bartan'ı çekebilmek için çalışmıştı. Lussamus dışında bir yer olsun istemişti, başarmıştı. Büyü odasındaydık. Kaveh'le karşılıklı oturmuştuk. Esthere çevremizde dönüyordu. Elinde tütsü vardı. Kaveh çiğnemem için biberiye vermişti. Merakla ona bakarken biberiye yaprağını ağzıma attım. Neden verdiğini anlamamıştım.

Kaveh sırıtarak "Rahatlaman için." dedi.

"Neden?" dedim.

"Gerginliğini hissediyorum, sevgilim. Şimdi gevşe ve ellerini kaseye sok. Sonra misafirlerimizle buluşalım. Şanslılarsa uykularında çekeriz, şanssızlarsa bulundukları yerde bayılıp kalacaklar."

"Ah, harika!" diye mırıldandım.

"Bu sefer her şey farklı, Tamerin. Başka bir büyüyle buluşuyor olacağız."

Kaseye elimi sokmuştum. Su ellerimi sarmamıştı, sanki ruhumu çekmişti. Gözlerim kapanmıştı, ruhum savrulmuştu. Geldiğim yer, çayırlık bir alandı. Çiçeklerle sarılmıştım. Huzurlu bir yer diyebilirdim. Kelebeklerin dansı hoştu. Mor elbisem rüzgarda savruluyordu. Kaveh'in Tamerin sesini duyunca arkamı dönmüştüm. Bir çadırdan çıkıp yanıma gelmişti. Elimi tutup öptü. Beraber karşıya baktığımızda bir çadır vardı. O çadırın içinden Venira'yla bir adam çıkmıştı. Venira. Yıllar onu değiştirmemişti desem yeriydi. Daha olgun bir hava katmıştı. Kırmızı bir elbise üstündeydi, sarı saçlarında örgüler vardı. Şaşkınlık ve dehşeti yüzünde görünce gülesim gelmişti. Yanındaki adam Bartan olmalıydı. Kahverengi saçları omuzlarına kadar geliyordu, buz mavisi gözlere sahipti. Venira'ya göre daha kontrollüydü.

Venira karşımıza gelince durmuştu. Küfrettiğini duymuştum. Gözlerimi devirmiştim. Zaman bu kadını biraz olsun büyütmemiş miydi? Siktir diyerek ne olacaktı? "Venira, azıcık olgunlaş." dedim.

Bartan ona merakla bakarken Venira "Neler oluyor burada?" dedi sertçe.

"Neler oluyor, güzel bir soru. Keşke bizi görür görmez bunu deseydin. Daha tatlı bir karşılaşma olurdu." dedim. Bartan'a bakmıştım. Onun bakışları da şaşkındı."Kral Bartan, bizi mutlaka duymuşsunuzdur ama kendimizi tanıştırayım. Ben Tamerin, yanımda eşim Kaveh." dedim ve elimi uzattım. Bartan elimi yavaşça sıktı, başını hafifçe salladı.

Bartan "Şaşkınlığım için özür dilerim. Böyle bir şey beklemiyorduk. Beklemediğimiz için bambaşka tepkiler veriyoruz. Eşimin ağzı ayarsızdır, kendisini tutamaz. Bense konuşmakta zorlanıyorum."

Kaveh "Sorun değil. Keşke canlı kanlı görüşebilsek fakat binbir türlü engeller nedeniyle olamadı."

Venira "Olmasına gerek var mıydı, sormak istiyorum. Bizi ailemizin yanından aldınız. İnsanları korkuttunuz!"

"Venira, abartmaya meyilli olma. Böyle olmasını istemezdim ama mecbur kaldık. Ztin yüzünden oldu."

Bartan ciddiyetle "Ztin mi?" dedi.

"Evet, Ztin. Neden yapabileceklerimizi konuşmuyoruz? Geçmişin kinine takılı kalırsak hiçbir şekilde çıkamayız."

Venira "Benim büyücü olduğumu unutuyorsun. Şu an ben istersem buradan çıkabiliriz."  dedi ve bir şeyler mırıldandı. Fakat ne mırıldandıysa ters tepki etmiş olacak ki Venira dengesini kaybetmişti. Düşecek gibi olduğunda Bartan onu tutmuştu.

"Venira, tek güçlü büyücü sen değilsin. Kaveh'in yeteneklerini unutmana şaşırdım. Evet, artık konuşalım." dedim.

Karşılıklı bakışırken gülümsedim. Hayat yeri geldiğinde en büyük düşmanını müttefikin yapmaya zorluyordu. Yapmam şarttı. Yaşatmam gereken canlar vardı. Çocuklarım, sevdiğim insanlar, ülkemin insanları. Onlardan ben sorumluydum. Bir başkası değildi. Sorumluluğumun farkında olarak ilerliyordum. Geçmişte ne yaşandıysa yaşanmıştı, bitmişti. Geleceğe bakmamız lazımdı. Geleceğe bakmazsak o geleceğin bizi yutacağı çok açıktı. Umarım karşımdaki insanlar bunun farkında olurdu. Kaveh'in elini tuttum, hafifçe sıktım. Başımı dikleştirip onlara baktım. Her şey çok daha iyi olacaktı, buna inanıyordum. Bir kabusa hapsolmayacaktık.

Ztin'in sınırlara asker yığmasının anlamı sizce ne? Ztin'in hedefi, güneye inmek midir?

Tamerin'in senatörlere karşı planı ne olacaktır?

Zayluk-Tamerin konuşması için düşünceniz nedir? Tamerin gittikçe babasına benziyor mu? Yoksa Zayluk Tamerin'i manipüle mi etmeye çalıştı?

Kaveh'in büyü planı Ztin'e karşı işler mi? Kaveh-Tamerin-Bartan-Venira görüşmesi nasıl geçecektir?

Gelecek bölüm Kaveh olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top