Sonsuz Kış (Final)
İşte final bölümü. Lütfen ama lütfen bölüm şarkısı ile okuyun. Bölüme çok uyuyor.
Bölüm şarkısı: Balmorhea - Remembrance
İyi okumalar! Veda yazım en altta olacaktır.
-----
Onlara gülümsedim. Buruk bir gülümseydi. Yaralı bir gülümsemeydi. Kaç yıl önceki Deitra'nın gülümsemesi karşılarındaydı.
" Ben seni affediyorum, baba." dedim ve birbirimize sarıldık.
Onu affetmiştim. Bunu yapmak zorundaydım. Ömür boyu küs kalabilirdim ama yorulmuştum. Kalbimi katı tutmak, beni yormuştu. Yine de direnmiştim. Hep de direnecektim. Asla pes etmeyecek ve yolumu çizecektim. Hedefime ulaşacaktım. Ben buydum. Beni ben yapan bu ihtirastı, bu hırstı, bu ideallerdi!
Babama sarılmayı bıraktım ve Adrian'ın yüzüne baktım. Babam eliyle gözlerini sildi. Adrian da derin bir nefes aldı.
Adrian " Konuşalım mı?" dedi sakince.
Kafamı salladım. Diyeceklerini duymaya hazır değildim. Bunu yapmak istemiyordum. Şu an değil. Şimdi değil. Belki ileride konuşmalıydık. Kendimi hazır hissettiğimde olmalıydı. Diyecekleri belliydi. Af isteyecekti ama ben bunu duymaya hazır değildim. En önemlisi onu affedebilecek miydim, bilmiyordum.
" Hayır, Adrian. Hazır değilim." dedim sessizce.
" Hazır olana kadar seni bekeleyeceğim." Dedi ve ayağa kalktım.
" Benim gitmem lazım."
Babam " Çok bile durdun sayılır. Sevgili kocan seni merak ediyordur. Deitra'm diye diye seni yüceltiyor ve kendisine saklamak istiyor."
" Evet, öyle. Onun en kıymetlisi oldum." Dedim ve Adrian manidar bir şekilde gülümsedi.
Adrian " Herkesin en kıymetlisi oldun, Deitra. Sadece Kyran'ın değil." Dedi ve gülümseme sırası bendeydi.
" Ünvanlarıma en kıymetliyi de ekleyeceğim." Dedim ve yanlarından ayrıldım.
Hafiflemiş olarak yatak odama gelmiştim. Kyran koltuğun üstünde oturmuş ve beni bekliyordu. Beni tepeden tırnağa süzmüştü. Sonra yanıma geldi ve sarılmıştı. Saçlarımı kokluyordu ve minik bedenimi sarıyordu. Sanki beni içine sokmak istiyordu. Bende ona sarıldım. Sırtını okşadım. Korkusu hüznü ile karışmıştı. İçten içe onu yiyordu.
" Korkma. Ben senin yanındayım." Dedim sessizce.
Kyran " Korktuğumu kim söyledi ki? Ben Kyran'ım ve hiçbir şeyden korkmam. Ölümden bile korkmam." Dedi kibirli bir sesle.
" O zaman hiçbir şeyden korkma, İmparator."
" Sen korkuyor musun ?"
" Hayır. Korkmuyorum. Sonuçta ben korkusuz bir adamın eşiyim. Benimde korkusuz olmam gerekir hatta benimde ölümden korkmamam gerekir." dedim ve birbirimizin yüzüne baktık.
Buz mavisi gözleri sanki beni ilk defa görüyormuş gibiydi. Yüzümü ezberliyormuş gibi bakıyordu. Ona gülümsedim. Beni gülümseyerek ezberlemeliydi. Yüzümü hep gülümseyerek hatırlamalıydı. Ben onu soğuk yüzü ile ezberlemiştim. Savaşlarında aklıma o soğuk yüzünü getiriyordum. O soğuk yüz, özlemimi artırsa da aşkımı kuvvetlendiriyordu.
Kyran " Ben sensiz ne yaparım, Deitra?"
" Bensiz de güçlü olursun, aşkım. Hem ben bugün çok iyiyim. Hadi, balkonumuzda şarap içelim." Dedim ve beraber balkonumuza geçmiştik.
Şarapları ben kadehlere doldurmuştum. Kyran almıştı ve bana bakarak bir yudum içmişti. Bende ona gülümsedim. Şarabın tadı güzeldi. Keskindi ama hoş bir tat bırakıyordu.
Kyran " Bugün, bütün gün odamdaydım. Senin ile ilgili olan bu gerçeği sindirmeye çalıştım. Her an Adrian'ı öldürme emri verecek gibiydim. Sırf yaşaman için, Adrian'ı öldürtebilirdim."
" Bunu yapmana engel olurdum." dedim.
" Ruhun bile duymazdı, bundan emin ol. O Gona denilen cadıyı çağırtıp, öldürürdüm. Böylece sen yaşardın." Dedi ve güldü.
" Neden yapmadın ?"
" Yapsaydım, bu sefer bana çok kızardın. Hatta Adrian'ı geri döndürmek için kendini öldürürdün. Böyle bir son istemiyorum."
" Beni benden iyi tanıyorsun."
" Başka bir yol yok, biliyorum ama buna dayanamıyorum. Çözüm elimde ama yapamıyorum. Bu beni çok zorluyor, Deitra. Adrian kardeşim olabilir hatta ikizim. Fakat seni o kadar çok seviyorum ki, her şeyi gözden çıkarabilirim." Dedi ve kadehini bir dikişte bitirdi.
Şarabını kendisi koymuştu. Ben ise bardağımla oynuyordum.
" Kyran, bana olan aşkın sayesinde bu noktalara geldik." Dedim sessizce.
Kyran " O zaman neden Adrian'ı yaşamasını istiyorsun ?"
" Çünkü yaşamasını istiyorum. Onu zaten öldürdüm. Bir daha öldüremem ki!"
" Ah, kendisi o ölü gösterdi!"
" Ondan önce bir mahkûmdu. İftiralar yüzünden ceza alan bir prensti. Hayatını karartığım birisinin, tekrardan hayatını karartamam. Ben bu değilim."
" Kendi yaşamını feda ediyorsun."
" Umurum da değil. Demek ki, benim hikâyem de burada bitecekmiş. Kimse kaderi değiştiremez."
" Delireceğim. Delireceğim! Gözlerimin önünde eriyorsun ve ben bir şey yapamıyorum."
" Başka konulardan konuşmaya ne dersin? Buna inanamayacaksın."
" Ne ? Adrian'ı öldürmeye mi karar verdin?" dedi ve gözlerimi devirdim.
" Beni yoruyorsun, Kyran. Gücümü sömürüyorsun."
" De bakalım."
" Babamla barıştım." Dedim ve dikkatle bana baktı. Şaşkın bir ifade vardı.
" Cidden mi ? Baban ile aranızda buzdan dağlar vardı."
" Kendisi affımı istedi ve bende affettim."
" Kalbin yumaşamaya başlamış, farkında mısın?"
" Ah, aşkım! Benim kalbim hep sert olarak hatırlanacak. Kalbi sert, hükmü sınırsız bir hükümdarım." dedim ve kadehimi bitirdim.
" Babanın hapisten çıkmasını istemiyorsun, değil mi?"
" Hayır! Cezasını çekmeli. Fakat kendisi torunlarıyla tanışmak istiyor."
" Çocuklar buna bayılacak." Dedi alay eder bir sesle.
" Dalga geçme! Babam çok iyi bir öğretmendi."
" Evet, öyleydi. Bak, öğrencisi olan ben şu an ne konumdayım."
" Belki Darien dedesini sever, öyle değil mi? Bakarsın, benim yapmadığımı yapar ve babamı baş danışmanı yapar." Dedim gülerek.
" Darien'in yapacağı işi tahmin etmek çok güç. Oğlum ileride benden çok daha büyük işler başaracak, bunu göreceksin."
" Darien, abisinin ölümünden sonra kendi gücünün farkına vardı."
" Peki, şu an Felix de aramızda olsaydı kim varis olurdu ?"
" Darien. Çünkü Felix'in gözü tahtta değildi. Onun tek isteği, o büyük kalbin tek isteği ailesiydi ama olamadı. Onu ailesinden kopardılar sonra da acımasızca parçaladılar." dedim hüzünle.
" Üzülme, şimdi o rahat bir şekilde sonsuz uykusunda uyuyor." dedi ve omzuna yaslandım.
" Evet. Bizi bekliyor, sarı saçlı oğlumuz." dedim ve konu değişmişti.
Sabah onun kollarında uyanmıştım. Yüzü huzurluydu. Bu huzurun nedeni bendim. Kyran'ı üzmek istemiyordum. Ona sımsıkı sarılmak ve bırakmamak istiyordum. Onun kalbinde hapis olmak istiyordum. Kalbinde hapis olursam, sonsuza dek onunla yaşardım. Bunun mümkün olmasını istiyordum.
Düğüne kadar günler günleri kovalamıştı. Düğün hazırlıkları bitmişti ve yarın düğün vardı. Her şey hazırdı. Kusursuz bir düğün yarın bizi bekliyordu. Herkes mutluydu. Katina müstakbel eşinden hoşlanmaya başlamıştı ve benimle arasındaki buzlar erimişti.
Kyran ise, iyileştiğimi düşündüğü için mutluydu. Bende bu konuda şaşkındım. Artık içimde bir acı yoktu. Bir şeyin beni çürüttüğünü hissetmiyordum. İlaçlar işe mi yaramıştı? Bilmiyordum. Belki de iyileşmiştim. Bu yüzden ilaçlarımı almıyordum.
Çalışma odamdan çıkmıştım. Günlerdir ertelediği bir şey vardı. Onu bugün yapacaktım. Adrian ile yüzleşecektim. Sakin adımlarla gittim. Odasında tek başınaydı ve bir kitap okuyordu. Yüzü düşünceliydi. Beni görünce, kitabı bıraktı.
İkimizde pencere kenarındaki koltuğa oturduk. Cümleye nasıl gireceğimi bilmiyordum. Ellerimi yumruk şeklinde yapmıştım ve kucağımdaki ellere bakıyordum. Hoş, Adrian'ın da benimle aynı durumdaydı. Elleri titriyor gibiydi.
Adrian " Buraya neden geldin?"
" Kendimi hazır hissediyorum. Konuşabiliriz." dedim sakince.
" Konuşalım. İlk önce hastalığın ne durumda ?"
" Ne hastalığından bahsediyorsun?"
" Deitra, bunu biliyorum. Kyran anlattı."
" Ne anlattı?"
" Hastalığının tek çözümünün benim ölümüm olduğunu söyledi."
"Ben iyileştim artık senin ölümüne ihtiyacım yok."
" Peki, beni neden en başında öldürmedin? Öyle bir hakkın vardı." Dedi ve derin bir nefes aldım.
" Elimde yeterince kan var. Bir başkasını daha ekleyemezdim. Henüz o kadar taşlaşmadım."
" Beni yaşatıyorsun ama bir yandan kendini ölüme mahkûm ediyorsun."
" Adrian, ben seni 17 yaşımda iken öldürdüm. Bir insanı ikinci kez öldüremem Ama şu an iyiyim, gerçekten iyiyim. Ağrılarım, sızılarım yok. "
" Ben hala sende o kızı görebiliyorum."
" Hangi kızı?"
" O saf, masum Deitra'yı görüyorum. Benim kraliçem olacak olan kızı görüyorum."
" O kız öldü. Senin gördüğün bir yanılsama, bir hayal."
" O kız ölmedi."
" Kendini kandırıyorsun."
" O kızı ilk beni öldürmemeye karar verdiğinde gördüm sonra da mahkemede. O zaman benim öldüğünü sandığım kızın yaşadığını anladım." dedi ve güldüm.
" Dikkatini çekerim ki, ölmen için sana kara büyü yaptım. Hoş, o büyü sana vuramadı. Çünkü bir zamanlar sana duyduğıım hisler seni korumuş." dedim ve gülme sırası ondaydı.
" Beni gerçekten sevmişsin."
" Seni gerçekten sevmeseydim, Kyran'ın teklifini kabul etmezdim. Seni hayatta tutmak için, onunla evlendim. Fakat sen kendini öldürdün ve karşıma Ejder Lordu olarak çıktın. Ejder Lordundan asla hoşlanmadım. Benim istediklerime göz dikmişti. Kara büyü ile ortadan kaldırmak istedim. Acı içinde ölümü olacaktı ve ben mutlu mesut yaşayacaktım. Ejder Lordundan en çok ne zaman nefret ettim, biliyor musun ?"
" Ne zaman?"
" Felix'imi benden alıp, onu öldürdüm dediğinde. İşte o zaman ondan ölümüne nefret ettim." diye fısıldadım.
" Felix'e kıyamadım, Deitra. Onu kendi yanımda büyüttüm."
" Bu seni haklı yapmaz. Bir evladı, annesinden koparman seni asla haklı yapmaz."
" Pişman değilim."
" Bende yaptıklarımdan pişman olmadım."
" Deitra, ben kendimi affettim sende et. Ben seni affettim, sende beni affet."
" Benim bir kararım hayatımızı değiştirdi. Fakat ben seni affetmeyeceğim. Bana yaptığın onca şeyden sonra seni affedemem. Nedeni açık. Bana yaşattığın onca acıdan sonra nasıl seni affedebilirim ki ?" dedim ve Adrian bana sarıldı.
Gözlerimi yumdum. Ağlarsam, duramazdım. İçimdeki kuruyan yara kanardı. Yılların kini ortaya çıkmıştı. Onca öfke, onca kin affetmemi engellemişti. Basit sözcüklerle af dilemek, duyguları kıramazdı. Yollarımız ayrıydı.
Keşke, keşke en başında kaderlerimiz ayrılsaydı. Birbirimizi kırmasaydık, incitmeseydik. O zaman daha mutlu olurduk. Fakat olmamıştı. Birbirimize sürekli saldırmıştık ve kan kaybından ölüyorduk. Neden? Neden ilk aşkım en büyük düşmanım olmuştu? Böyle kader olmaz olsundu.
Kollarından sıyrıldım. Adrian'ın mavi gözleri dolu gibiydi. Ayağa kalktım ve ona gülümsedim. Onu affetmem karşında bir cümlesi yoktu. Ne dese, boşunaydı. Onu affetmeyecektim.
" Yarın düğüne sende gel. Katina, seni çok seviyor. Seni bana karşı çok savundu eminim ki amcasını görünce, mutluluktan havalara uçacaktır." Dedim.
Adrian " Bir günlüğüne dışarı mı çıkacağım?"
" Evet. Gerekli izni ben ayarlarım. Sende hanedan üyesisin."
" İyi o zaman." Dedi buruk bir sesle.
" Görüşmek üzere, Adrian." dedim ve yanından ayrıldım.
Yatak odama geldiğimde, yaşlarımı serbest bıraktım. Onun yanında asla ağlayamazdım. Adrian yaşlarımı göremezdi. Ağlamak istemiştim. Belli bir nedeni yoktu. Kyran içeri girmişti ve beni ağlarken, görünce şaşırmıştı. Hemen yanıma oturdu ve yaşlarımı sildi. Ellerimi, ellerinin arasına aldı.
Kyran " Neden ağlıyorsun, aşkım?"
" Ağlayasım geldi işte. Belki de, yarın kızımız evlendiği içindir. Ağlayamaz mıyım?"
" Ağlayabilirsin elbette. Bende bir an korktum. Tanith, saçlarının döküldüğünde çok ağladığını söylemişti. Ona benzer bir şey sandım."
" Ah, bir şey yok. İyi ki, yanımdasın."
" Ağlama, tatlı sevgilim. Ağlama. Bir şey söyleyecektim ama şimdi söyleyemem. Seni üzer."
" Ne oldu?"
" Bahçemizdeki fırtına çiçekleri kurumuş." dedi üzelerek.
" Gerçekten mi? Ne zaman kurumuş?"
" Aslında dün çok güzellermiş. Son zamanlarda daha göz alıcılarmış ama bugün çürümüşler."
" Üzüldüm açıkçası."
" Seninle özdeşlenen bu çiçeklerin çürümesi iyi olmadı." dedi ve kaşlarını çattı.
" Hayatım, çiçeklerin çürümesi demek benim de çürümem anlamına gelmiyor. Bak, sağlığım düzeldi ve ben çok iyiyim."
" Haklısın ama elimde değil. Sensiz olmak, çok ama çok kötü olur." Dedi ve elimi dudağına götürdüm.
" Ben her zaman senin yanı başında olacağım ve şu an yaşıyorum. Ölmüşüm gibi konuşma." dedim ve parmaklarımı öptü.
Sonra başka şeyler konuştuk. İmparatorluk içindeki sorunlar, düzenlemeler ile ilgiliydi. Bu sabah tuhaf bir şekilde içimde ağrılar, baskılar vardı. Yine de kimseye belli edemezdim. Düğünü, hastalığımla bozamazdım. Hem ben iyileşmiştim ki! Buna inancım sağlamdı.
Sarayda herkes telaşlıydı. Düğün kusursuz olmalıydı. Katina ile özel ilgileniyordu. Şu an onun hissettiklerini benden başkası bilemezdi. Ürkek ve utangaç olacaktı. Bir parça kendisini rahatsız hissedecekti. Hiç hoş hisler değildi.
Kendi elbisemi sonunda giymiştim. Gece mavisiydi. Omuzlarım açıktı ve boyundan bağlamalıydı. Siyah parıltılı işlemeleri vardı. Tacım takılmıştı. Güzel olmuştum. Gözlerimle uyumluydu. Kızım Irena da yanımda hazırlanmıştı. Üst tarafı krem rengi dantellerle süslenmiş, lila rengi bir elbise seçmişti. Saçlarını açık bırakmıştı. O da hazırdı.
Katina'nın odasına geldiğimde, onun bu saf güzelliğine hayran kalmıştım. Beyaz altın rengi gelinliği, sarı saçlarının toplanması, hafif makyajı ile çok güzel bir gelin olmuştu. Beni görünce, yanıma gelmişti ve sarılmıştı.
Bir süre sonra gelin alayı olarak odadan ayrılmıştık. Her şey masal gibiydi. Evlilik yemini edilmişti. Danslar edilmişti. Herkes mutluydu. Adrian bile sessizce bir tarafta izliyordu ve mutlu gibiydi. Tabi bana arada kırgın bakışlarla bakıyordu. Sonuçta onu affetmemiştim. Yine umurumda değildi.
Kyran ile cümbüşü izlerken, yanımıza Darien ile bir kız geldi. Kız buz mavisi rengi bir elbise giymişti. Koyu kahverengi saçları, dağınık bir şekilde toplamıştı. Zümrüt yeşili gözleri ile bana saygıyla bakıyordu.
Kyran " Darien, bu tatlı leydi kim? Bütün gece onunla dans ettin." Dedi ve Darien gururla gülümsedi.
Darien " Size benim tatlı goncam Celina ile tanışın." Dedi ve Celina reverans yaptı.
Celina " Sizinle tanışmak benim için şereftir."
" Kimlerdensin ?" dedim.
" Majesteleri, sizinle uzaktan kuzeniz. Anne tarafından uzak akrabayız."
" Gerçekten mi?" dedim şaşkınlıkla.
" Evet." Dedi ve masumca gülümsedi.
Kyran " Uzak akrabalarını bilmek zorunda değilsin, tatlım. Soyunuzun kadınları çok güzel olduğunu bir kez daha kanıtladık."
" İmparatoriçe Deitra'nın güzelliğinin, ışığının yanında benim güzelliğim ancak bir mum ateşi olur."
" Tatlı dilli bir kızsın, ayrıca zeki olduğun gözlerinden belli Celina. Ayrıca oğluma âşıksın ve derin bir sadakatin var. Bunu sende kolayca görebiliyorum." dedim.
Darien " Anne, Celina seni örnek alıyor bunu biliyor musun?"
Celina " Evet, sizi kendime örnek alıyorum ve sizin gibi birisi olmak istiyorum."
Kyran " Benim sevgili Deitra'm eşşiz bir kadın."
" Ben de bir fırtına çiçeği olmak istiyorum, majesteleri. Elbette ilki gibi olamam."
" Celina, bildiğin yoldan ve sevdiklerini korumak için her şeyi yaparsan benim gibi olursun." dedim.
" Bunu aklımda tutacağım, majesteleri."
Darien " Celina, hadi gidelim." Dedi ve gitmişlerdi.
Kyran " Müstakbel gelinimizle de tanıştık. Tuhaf bir şekilde bana senin gençliğini anımsattı. Duruşu, bakışları."
" Babasının oğlu. O da, benim gibi bir eşi olmasını istermiş." dedim ve güldü.
" Fakat o kız asla seni geçemez. Uzaktan kan bağınız olabilir ama seni geçemez."
" Göreceğiz."
" Hadi, kızımızın yanına gidelim."
" Hayır, sen git. Ben burada iyiyim." Dedim.
Kyran'a söyleyemesem de, içimde tuhaf bir ağrı vardı. Bu ağrı gittikçe artıyordu. En iyisi biraz beklemekti. Biraz beklersem geçerdi. En mutlu günümü böyle bozamazdım. Buna hakkım yoktu.
Kyran" Peki, o zaman." dedi ve yanımdan ayrıldı.
Herkes eğleniyordu. Bir cümbüş vardı. Sevdiklerim mutluydu. Darien, Celian ve birkaç kişi ile sohbet ediyordu. Irena ise genç bir çocukla gülüşüyordu. Kyran ise, Katina ve eşinin yanındaydı. Ne kadar huzurlu bir tabloydu. Yavaş adımlarla dans meydanına gittim. Çevremdeki dans eden kişiler durmuşlardı. Telaşla bana bakıyorlardı. Neden rahatsız edici bakışlar üstümdeydi ki? Sesler vardı. Burnumun kanadığından bahsediyorlardı. Hoş, bana göre kanamıyordu.
Kalabalığın arasında Kyran'ı gördüm. Bana korku dolu bir ifade ile bakıyordu. Bir şeyler diyordu ama anlayamıyordum. Boğuk bir sesti. Duygularında korku zirve yapmıştı. Beni güçlendirmesi gerekirdi ama olmuyordu.
Bir anda bedenim yere yığıldı. Ağrılarım artmıştı ve kendimde güç bulamamıştım. Kyran hemen yanıma gelmişti. Korkuyu görüyordum. Çevremdeki uğultudan durumun kötü olduğunu anlayabiliyordum.
" Ben iyiyim, Kyran. Bir, bir bir şeyim yo, yok. İnan ba bana." Diye fısıldadım.
Kyran " Deitra, kendine gel. Yalvarırım, beni bırakma." Dedi ve yanağından bir damla yaş süzüldü.
Ona gülümsedim ve kendimi karanlığın kollarına teslim ettim. Karanlıkta olmak korkutucu değildi. Aslında dinlendiriciydi. Bedenimle bağım kopmamıştı yine de aradaki bağ zayıftı.
Karşımda birisi belirmişti. İkimizde birbirimize yürümüştük. Şaşırmıştım. Bir imparatoriçe karşımdaydı. Uzun sarı saçları toplanmıştı. En sevdiği kırmızı elbisesi üstündeydi. Tacı ise, bir güneş gibi ihitişamlıydı. Yakutlarla süslüydü. Yüzünde kibirli bir gülümseme vardı. Okyanus mavisi gözleri ise gücü iliklerime kadar hissetmemi sağlayan bir şekilde bakıyordu. Kadının ellerinde fırtına çiçekleri vardı. En sevdiğim çiçeklerdi. Sanırım onunda en sevdiği çiçeklerdi. Ayrıca kadın yürüdükçe peşinde kan izleri bırakıyordu.
" Sen kimsin?" dedim kendimden emin bir şekilde.
Kadın " Beni nasıl tanımıyorsun? Ben bu Toprakların Koruyucusu, Halkın Annesi, Halkın Koruyucusu, Halkın Leydisi, Demir Leydi, İlk İmparatoriçe ve Ulu İmparatoriçeyim. İmparator Kyran'ın biricik aşkı ve çocuklarının annesiyim. Asıl sen kimsin?" dedi kibirli buz gibi bir ses ile.
" Ben Deitra'yım ve bahsettiğin ünvanlar benim!" dedim sinirle ve karşımdaki güldü.
" O ünvanları almak için neler yaptım, haberin var mı senin? Ateşten yollarda yürüdüm. Zehirli sarmaşıkların arasından geçtim. İçimdeki masumiyeti öldürdüm. Canlar aldım ve eteklerime kan bulaşa bulaşa zirveye çıktım. Sen ne yapmış olabilirsin ki? Hiç!"
" O dediklerini yaptım!" diye bağırdım ve kadın bir şey demedim.
Buz gibi bakıyordu. İçimden bu kibirli suratı parçalamak geliyordu. Bir insan nasıl bu kadar buzdan olurdu? Ben bile bu kadar buz olmamıştım! Karşımdaki ise, bana gülümsüyordu. Sonra yanımıza bir kız gelmişti. 16 veya 17 yaşlarında olmalıydı. Sarı saçları beline kadar geliyordu. Mavi gözleri saftı. Koyu mavi bir elbise giymişti. Boynunda ise zamanında Adrian'ın bana hediye ettiği inci kolye vardı. Kızda saf bir neşe, mutluluk vardı.
Kız " Bir insan neden kendisi ile kavga eder?" dedi ve güldü.
" Ben kendimle kavga etmiyorum!" dedim ve kız bana inanmıyormuş gibi bakıyordu.
" Ediyorsun! Bak karşında kimse yok." dedi.
Kız haklıydı. Karşımda kimse yoktu. Nasıl? Az önce o kadın buradaydı. Kız sonra elini birbirine vurdu ve bir ayna çıktı. Aynada ise şok olmuştum. Az önce kavga ettiğim kadınla aynı giyinmiştim. Cidden kendimle mi kavga etmiştim? Neler olmuştu?
Kız " Şimdi inandın mı ?"
" Evet. Sen kimsin?" dedim.
" Ben Lord Barrys Flaynn'in kızı, Veliaht Prens'in aşkı Leydi Deitra Flaynn. Sen kimsin?" dedi ve gülümsedim. Karşımdaki kızı tanıyordum. O, bendim. O ise beni tanımıyordu. Varsın, tanımasındı.
" Bende İmparator Kyran'ın aşkı, İmparatoriçe Deitra'yım." Dedim ve kızın gözleri kocaman açıldı.
" Gerçekten mi? Çok güçlü olmalısın. Elbisenden ve tacından anlamalıydım."
" Senin aşkın kim? Şu veliaht prens dediğin kimdi?"
" Adrian! O benim tatlı prensim ama ikizinden hoşlanmıyorum. Kyran, sinir bozucu ve belanın diğer adı. Umarım senin eşin olan Kyran öyle değildir."
" Benim eşimde ilk başta belanın diğer adıydı ama sonra onu olduğu gibi kabullendim."
" Kyran'ı hayatta kabullenmem! Birde onunla evleneceğim iddia etmesi, çok sinir bozucu. Asla ama asla evlenmem onun gibi birisiyle."
" Asla ama asla deme, küçüğüm. Bazen yapmam dediklerini yapabilirsin."
"Efendim, benim tek istediğim Adrian ile mutlu olmak. Onun kraliçesi olayım, bu bana yeter."
" Emin misin yeteceğine? Benim gibi imparatoriçe olmak istemez misin?" dedim ve gözlerini benden kaçırdı.
" Bilmiyorum. Çok mu güçlüsün? Her şeyi yapacak kadar güçlü müsün?"
" Evet, sadece ölüme engel olamam ama bu koca imparatorluk ağzımdan çıkan her kelime bir hükümdür, yasadır."
" Peki, kraliçe olursam senin gibi olamaz mıyım?"
" Bilemiyorum."
" Ben kraliçe olmaktan vazgeçtim. Kraliçe o kadar da güçlü değil. Ben impratoriçe olacağım!" dedi ve güldüm.
" Tatlım, eşinde imparator olma hamuru var mıydı? Benim Kyran'ım en başından beri imparator olmak istiyor."
" Adrian öyle birisi değil, o çok nazik ve hassas kalpli. Ben nasıl imparatoriçe olacağım? Nasıl yükseleceğim?" dedi ve dudaklarını büktü.
" Kaderinde varsa, olursun."
" Bence olacağım. Buna inancım fazla. Benim buraya gelme amacım ne biliyor musun?"
" Ne?"
" Sana geçmişinle geleceğini göstermek. Bak şu tarafta görüntüler olacak. Hadi, izleyelim." dedi neşeli bir sesle.
İşaret ettiği tarafa baktım. Dediği olmuştu. Geçmişimden görüntüler gelmişti. Bebekliğim, büyümem, Adrian ile ilk tanışmam, ilk öpücüğüm, balolar derken hayatımın değiştiği yerlere de gelmiştik. Mahkeme, düğün, zaman içinde sihrimin güçlenmesi, Kyran ile ilk sevişmemiz, gizli planlarım, tahtta oturduğum ilk an! Her şey akmıştı en sonda ise yanımdaki kız ile benim görüntüm vardı. Aynı kişinin, farklı iki hali. Geçmiş ve geleceğin yansımaları vardı. Saf ve masum leydi Deitra'dan ihtiraslı, tutkulu imparatoriçe Deitra'nın yan yana gelmesi vardı.
Leydi Deitra " Geleceğe bakalım mı?"
" Tamamına mı?" dedim.
" Hayır, sadece bir görüntüye. Ama sana şunu diyebilirim ki, oğlun çok güçlü birisi olacak."
" Biliyorum."
" Hadi izle." Dedi ve başka bir görüntü oluştu.
Yemyeşil bir alandı. Bir mezardı. Sırtı dönük bir adam vardı. Bu Kyran idi. Sonra yanına Adrian gelmişti. Aradan kaç yıl geçmişti, bilemiyordum. Yine de acılarını derinden hissediyordum. Kyran ne kadar soğuk durursa, dursun acısı gözlerinden yansıyordu. Yine de bu soğukluğu korkutucuydu. Adrian ise erken yaşlanmış gibiydi. Yıllar onu çökermişti. Kyran'ın soğuk duruşu onda yoktu. Adrian, daha acınası bir haldeydi.
Kyran " Neden buradasın?"
Adrian " Af dilemek için." Dedi ve Kyran güldü.
" Seni affetmedi ve asla da affetmeyecek."
" Bir gün affedecek. Ben buna inanıyorum."
" Aptalsın, kardeşim. Aptalsın. Hatta delinin tekisin. Seni affetmediği için delirdin, doğru değil mi? Ölümü senin yüzünden oldu." dedi nefretle ve Adrian kafasını salladı.
" Ben bir şey yapmadım!"
" Yaptın. Eğer kenara çekilseydin, herkes için daha iyi olacaktı. O yanımda olacaktı ve oğlumuzun bu ülkeyi yönetmesini izleyecektik. Fakat sen rezil herif, savaşmaman gereken kişilerle savaştın."
" Beni suçlamayı kes!"
" Suçlusun ve ben her zaman seni suçlayacağım. Kendi pisliğinde ölmeni o kadar çok istiyorum ki, sana kelimelerle anlatamam."
" O ölmemi istemedi. O benim ölmemi istemedi." dedi ve güldü.
" Bu, onun öldürdüğünü sandığı merhametini gösterir." dedi ve görüntü kayboldu.
Üzücüydü. Benden sonra Kyran'ın tamamen soğuk birine dönüşmesi, üzücüydü. Sanki Kyran sonsuz bir kıştaydı. Onun sonsuz kışına sebep olmuştum. Oysa bunu istemiyordum. Genç halimde üzgün gözüküyordu ve beni anlıyor gibiydi.
" Bundan sonra ne olacak biliyor musun?" diye fısıldadım.
Genç Deitra " Eşin tahtı oğluna bırakacak ama hep savaştan savaşa koşacak. Yokluğunu hissetmemek için. Diğeri ise sarayda esir hayatı sürecek yarı deli bir şekilde."
" Kızlarıma ne olacak? İkiz oğullarıma, ne olacak?"
" Büyük kızın, oğluna danışman olacak fakat küçük kızın herkesi çekip, çevirecek. Senin yerini alacak gibi duruyor. Oğlunun eşi ile pek anlaşamayacaklar ama kazanan küçük kızın olacak.İkiz oğulların ise, abilerine yardım edecekler."
" Oğlumun eşi ile anlaşamaması normal. O kıza ne olacak?"
" Belli bir süre küçük kızın ile anlaşamasa da araları sonradan düzelecek. Yine de küçük kızının gölgesinde kalacak."
" Benden sonra ayakta kalacaklar." Dedim ve gülümsedim.
" Benim gitmem lazım!"
" Nereye ? Beni yalnız bırakma!"
" Üzgünüm ama gitmem lazım."
" Sana son bir şey diyebilir miyim?"
" Elbette."
" Asla ama asla sevdiklerinden vazgeçme, onlar için ölümüne savaş. Asla ama asla yaptıklarından pişman olma." dedim ve bana gülümsedi.
" Seninle tanıştığıma memnun oldum, majesteleri! Bende sizin gibi olacağım." dedi ve reverans yaptı.
Sonra ona sarıldım. Sarı saçlarını okşadım. Hayatında yaşayacaklarını bilmeden, bu saf kalbin yolu açıktı. Kapalı olsa bile açmasını bilecek, cesareti vardı. Savaşacaktı, sevecekti, nefret edecekti. Yine de kendi doğrularından şaşmayacaktı. Kan dökmekten korkmayacaktı. En önemlisi ise pişman olmayacaktı.
Sarılmayı bıraktıktan sonra genç halim kayboldu. Ben ise olduğum yerde kaldım. Bu zifiri karanlıkta ne yapacağımı bilmiyordum. Karanlık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Sesler geliyordu. Ateşi düşüyor, haber verin gibi cümleler duyuyordum. Sonra bu sesler sevinç çığlıklarına dönüşmüştü. Ne kadar çok ses vardı. Sanırım yavaş yavaş bedenimi bulmuştum.
Gözlerimi açtığımda kimse yoktu. Saraydaki yatak odamdaydım. Etrafta ilaç şişelerini görüyordum. Üstümde beyaz geceliğim vardı. Ayağa kalktım ve aynaya baktım. Ben aynı bendim. Yüzüm sağlıklı gözüküyordu. Ben, aynı bendim. Yine de bazı şeylerin farkındaydım.
Kapı açıldı ve içeri Tanith girdi. Beni ayakta görünce, çığlık atmıştı. Sonra koşarak bana sarıldı. Bu sımsıkı kucaklaşmadan sonra onu ittirdim.
Tanith " Şükürler olsun, uyanmışsın!" dedi sevinçle.
" Sakin ol. Evet, uyandım." Dedim sakin bir sesle.
" Kaç gündür uyuyorsun, haberin var mı senin ?"
" Kaç ?"
" 5 gündür uyuyorsun. Herkes yas havasına büründü."
" Tanith, ben ve Kyran için bahçeyi hazırlar mısın?"
" Deitra, yat uyu."
" Yeterince uyudum. Temiz hava almak istiyorum, baharın gelişini görmek istiyorum."
" Peki."
" Sen bahçeyi hazırladıktan sonra gel. En görkemli şekilde hazırlanmama yardımcı ol."
" Sen nasıl istersen." Dedi ve gitti.
Tanith işi bittikten sonra gelmişti ve beni hazırlamıştı. İstediğim gibi görkemli olmuştum. İmparatoriçe Deitra karşımdaydı. Aynadaki halime gülümsedim. Sonra odadan çıktım. Ayakta olduğumu görenler şaşırmıştı. Saygıyla başlarını eğiyorlardı.
Kyran'ı çalışma odasında bulmuştum. Yanında çocuklarımızda vardı. Hepsi endişeli, üzgün gözüküyorlardı. Kyran beni görünce yanıma gelmişti ve sarılmıştı. Bende ona sarıldım.
Kyran " Umarım bu bir rüya değildir."
" Hayır, aşkım. Rüya değil, bak uyandım." Dedim neşeli bir sesle.
" Beni çok korkuttun."
" Korkma, hepsi geçti." Dedim ve ayrıldık.
Çocuklarımın yanına gittim ve hepsine tek tek sarıldım. Yüzleri korku doluydu. Annelerini kaybetmek istemiyorlardı. Gelecekleri açıktı. Tek tek yüzlerine dokundum.
" Asla birbirinizi bırakmayın ve destek olun. Siz tek tek güçlüsünüz ama birlikte daha çok güçlüsünüz." Dedim.
Darien " Söz veriyoruz, anne. Asla ayrılmayacağız."
" Hepinizin geleceğini biliyorum. Darien, düşündüğümden güçlü olacaksın. Katina, Darien'e hep doğru yolu göster ve yolunuzu aydınlatacaksın. Irena, benim yerimi almak seni çok mutlu edecektir lütfen benden sonra ailemizi koru. İkizlerim, Zaltor ve Krosta, abinize asla karşı gelmeyin ve onun daha da güçlü olmasına yardım etmeye devam edeceksiniz."
Katina " Emin ol, anne biz senin çocukların olarak ayrılmayacağız." Dedi gözleri yaşlı bir şekilde.
Irena " Kimse bizi ayıramayacak."
" Kyran, bahçemize gidelim mi?" dedim.
Kyran " Sen nasıl istersen, sevgilim." Dedi ve koluna girdim.
Çocuklarıma baktıktan sonra odadan çıktık. Bahçeye kadar hiç konuşmadık. Bahçe ise güzeldi. Çürüyen çiçeklerin yeri boştu. Oraya baktıkça üzülecektim. En iyisi bakmamaktı. Kyran ile güzelce hazırlanan yere oturmuştuk.
Kyran " Burası çok güzel. Cennetten bir parça gibi, değil mi?"
" Evet. Bizim kendi cennetimiz." dedim gülümseyerek.
" Neden buraya geldik?"
" Burada olmak istedim. Baharın gelişini seninle hissetmek istiyorum."
" Bahar geldi, Deitra."
" Hayır, gelmedi!"
" Seni kırmayacağım."
" Biliyor musun, uyurken geleceğimizi gördüm."
" Çocuklar için gördüğün şeyi biliyorum. Benim için ne gördün?"
" Buzdan bir adam olacaksın ve muzaffer bir komutan. Kimse yenemeyecek seni, aşkım."
" Sen neredesin?"
" Ben mi? Ben yanındayım, sevgilim. Beraber oğlumuza tahtı bırakıyoruz ama sen bu toprakları genişletiyorsun."
" Beraber olalım, bu bana yeter."
" Biz biriz, sevgilim." Dedim ve başımı Kyran'ın omzuna yaslayıp, elini tuttum.
" Ne kadar çok şey yaşadık, Deitra. Yine olsa yine yapardım. Seninle olmak için her şeyi yapardım."
" Beni ben yapan, sen oldun. Eğer yapmasaydın, ben gerçek kimliğimi bulamazdım." diye fısıldadım.
" Geleceğimiz çok güzel olacak."
" Seni seviyorum, Kyran."
" Bende seni seviyorum, Deitra. Hep sevdim ve ömrümün sonuna kadar sevmeye devam edeceğim."
" Şunu unutma, insanların hayatta bir görevi vardır ve görevi tamamladıktan sonra hayatları söner. Benim hayatımdaki görevde, sevdiklerimi korumaktı ve onları en zirveye çıkarmaktı. Ben bunu yaptım. En zirveye ulaştırdım. Benim görevim bitti, Kyran. Artık dinlenebilirim."
" Deitra, görevin bitmedi. Ne dediğinin farkında mısın?"
" Bitti, aşkım. Ben gidiyorum. Şunu unutma ki, ben seni sevdim. Sen ile ben, bir olduk. Sen yaşadıkça, sen savaştıkça bende seninle olacağım. "
"Senin ölümün benim kışımı başlatacak." dedi ve gözlerimi kapattım.
Tüy gibi hafiflediğimi hissetmiştim. Ruhum ile bedenim arasındaki bağlar kesilmişti ve ben sonsuzluğa karışmıştım. Benim görevim bitmişti ve artık dinlenebilirdim.
(Kyran)
Birden soğuk bir rüzgâr esti ve Deitra elimi bıraktı. Elimi bıraktığın an, yaşamım boyunca en korktuğum şey başıma gelmişti. Deitra, beni terk etmişti. Hemde geri dönüşü olmayacak bir şekilde terk etmişti. Gittiği yerden onu geri alamazdım. Onu yavaşça kucağıma aldım. Kalbi atmıyordu. Bu diyarı terk etmişti. Onsuz yaşardım ama onunla daha güzel yaşardım.
Güzel yüzünde bir damla yaş akmıştı. Ona sımsıkı sarıldım ve kokusunu son kez içime çektim. Çocukluk aşkıma veda etmek istemiyordum. Ona birçok şeyi diyememiştim. Mesela Adrian'dan önce ona ben âşık olmuştum. Adrian, onu tanıdıkça sevmişti. Sadece sevmişti. Ben ise, âşık olmuştum. Bunu bilmiyordu. Babasından ders alma nedenim, yine Deitra'ydı. Bunu da bilmiyordu. Hayatımda en güzel şey oydu, en değer verdiğim şey oydu. Sırf onunla olmak için tahtı istemiştim. Bunları ona söyleyemeden gitmişti. Onu geri döndürmek imkânsızdı.
Bir süre sonra yanımıza birilerinin geldiğini duymuştum. Gelen kişiler, Valor ile Tanith onlarında arkasında nedimelerle askerlerdi. Bakışlarında hüzün vardı. Anlamışlardı. İmparatoriçelerinin ölmüş olduğunu ve imparatorlarının da sonsuz hüzne boğulduğunu görmüşlerdi.
Valor " Majesteleri, imparatoriçe öldü mü?" dedi üzgün bir şekilde.
" Evet. Sonsuz kışım başladı." Dedim ve hepsi saygılarını belirtmek için başlarını eğdi.
Ben ise gözlerimi kapattım. Deitra benim baharımdı ve bahar bitmişti. Artık kış vaktiydi. Benim sonsuz kışım, ölümüme kadar devam edecekti. Soğuğu iliğime kadar işlemişti. Kış, hiç bu kadar soğuk olmamıştı. Yaşam, bu kadar dondurucu olmamıştı. İçimi ısıtan hiçbir şey yoktu.
---
İşte bir hikayenin sonu! Hikayenin finali nasıldı ? Siz olsanız, Adrian'ı affeder miydiniz ? Nasıl bir son olurdu sizce?
Öncelikle bu kötü bir son değil bana göre. Ne kötü, ne iyi. Yine de yazdıklarım içinde değişik bir kurgusu var. Karakterlerin zaman içindeki değişimleri, diğerler yazdıklarıma göre keskin oldu. Özellikle Deitra, çok keskin bir şekilde değişti.
Yaptığı şeyler doğru muydu, yanlış mıydı tartışılır. Zaman zaman acımasız oldu ama kendince nedenleri vardı. En önemli özelliği sert iradesiydi. Yapacağı şeyden asla vazgeçmedi. Yine de kendi sonunu kendisi hazırladı.
Kyran ise, soğuk bir adam. Deitra için yapmayacağı şey yok. En başında yaptığı o oyun, her şeyin değişmesine sebep oldu. Aldığı tahtı güçlendirdi ve adım adım yoluna ilerledi. Deitra olmadanki hayatını tahmin ediyorsunuz. Sonsuz kış!
Adrian, aşkına yenik düştü. İntikam almak istedi, eline yüzüne bulaştırdı. Ejder Lordu dönemleri, en güçlü olduğu dönem oldu bana göre. Sonrasında çöküşe geçti. Deitra onu affetmeyerek cezalandırdı. Bu sizce mantıklı mıydı ? Siz affeder miydiniz ?
Bu hikayemde benimle beraber olan, okuyan ve yorumlayan herkese teşekkür ederim. İleriki günlerde yeni hikayemi yayınlayacağım. Profilimde görürsünüz. Orada buluşmak üzere!
Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top