Hayallerden Gerçeğe

Selam ! Bölüm Şarkısı : Eurille - Carry Me ! Multimedya da Deitra'nın tören elbisesi ve şu anki durumunu temsil eden bir resim var. Ayrıca yeni kapak nasıl olmuş ? Beğendiniz mi ? Yorumları merakla bekliyorum ! İyi okumalar ! :)


Taht salonuna gelmiştik. Dün buraya bir hainin karısı olarak gelmiştim şimdi ise yeni kraliçeydim. Kalbim gümbür gümbürdü. Çocukluk hayalim gerçekleşiyordu. Ah, mutluluktan oturup, tahtın karşısında ağlayabilirdim. Benimle anlaşma yapan tüm meclis üyeleri ve General oradaydı. Hepsi zırhlarıyla bulunuyordu. Toplantı yaptığımız zamanda olduğu gibi ikiye ayrılmışlardı. Onların bakışları arasında yürümüştük. Onlarda, benim gibi heyecanlılardı. Ayrıca bana inanılmaz gözlerle bakıyordu. Beni büyüleyici buluyorlardı.

Sonunda tahtta gelmiştik. Önümüzde sadece 5 basamak vardı. Muhteşemdi! Tahtın kol kısmında ejderha başları vardı. Siyah mermerde gerçekçi duruyorlardı ve açılan ağızlarında sanki alev topları fışkıracaktı. Sırt kısmı ise, ise sadeydi. Yine de siyah mermer vardı. Sırt kısmının biraz yukarısında ise ejderha gözleri vardı. Siyah mermerden yapılmıştı ve gözleri kırmızı yakuttandı. Bu yakutlar büyülülerdi. Hanedan dışında birisi tahtta oturduğu vakit, o kişiyi ejderha ateşi ile yakıyordu. Ayrıca taht, iki kişilikti. Bunun anlamı bu tahtta kralın hakkı olduğu kadar kraliçenin hakkı olduğuydu. Fakat son 250 yıldır bu anlam boş veriliyordu. Şimdi bu anlamı, biz vurgulayacaktık.

İkimizde aynı anda tahtta oturduk. Ardından herkes başlarını saygıyla eğdikten sonra, ellerini yumruk yapıp, kalplerine koydu. Bunun anlamı, bize bağlılıklarını belli etmeleriydi. Ayrıca duygularında bir şaşkınlıkta vardı. Benim burada oturmamı beklemiyorlardı. Ah, hadi ama. Bende burada oturacaktım. Ben diğer kraliçelere benzemeyecektim. Beni o kraliçelerle bir tutarlarsa, kötü olurdu. Bedelini kötü bir şekilde öderlerdi.

Şimdi de bizim adımızı haykırıyorlardı ve çok yaşa diyorlardı. Kyran elini kaldırdı ve saygıyla sustular. Şimdiden bir kral gibi davranıyordu. Adrian'dan daha muhteşem bir kral olacaktı! Bundan emindim.

Kyran " Babamı nam-ı diğer Devrik Kral Crasto'yu buraya getirin, General Zyaun." dedi ve General başını eğerek, odadan çıktı.

Bir süre bekledikten sonra General ile devrik kral gelmişti. Kıyafetleri ile zengin bir tüccarı anımsatıyordu. Anlaşılan saraydan kaçmaya çalışmıştı. Gözleri nefretle doluydu. Özellikle bana nefret ve tiksintiyle bakıyordu. Tüm bunları benden biliyor olmalıydı. Haklıydı. Sonuçta sarayda böyle bir kaosu yaratan bendim. Bir cadı gibi kaostan beslenmiştim. Kyran ise, babasına eğlenerek bakıyordu. Zalim yanı, gözlerine oturmuştu. Kim bilir aklında şu an neler geçiyordu.

Kyran " Baba! Bak, senin kâbusun gerçekleşti ve ben hak ettiğim yerdeyim." dedi sert bir tonda ve babası delice güldü.

Kyran'ın babası " Kâbusum gerçekleşti. Her şeyi sana bıraktım neden kaçmama, sevgili Olysa'm ile izin vermedin? Neden onun ölü bedenini bana buldurdun? Neden öldürdün ?"

" Ölümlerin sorgulamak, sizin gibi bir adama düşmez. Ayrıca benim duyduğuma göre sevgili leydiniz intihar etmiş. O bile sizin gibi bir adama katlanamadı." dedim.

" Onu sen öldürdün, sürtük !" dedi ve boğazına bir kılıç geldi.

General Zyaun'un kılıcıydı.

General " Laflarınıza dikkat edin, Lordum. Karşınızda Kraliçe var."

Kyran'ın babası " Onun kraliçeliğine tüküreyim. Karşınızda masum bir anne ile bebeğini öldüren bir katil var. Böyle bir kadın nasıl, kraliçe olur ?"

" İntihar diyorsam, intihardır! Böyle konuşarak son anlarınızda kendinizi küçültmeyin." dedim.

" Öldürün beni de, kurtulayım! Hoş, sen bunu yapacak vicdansızlığa sahipsin Deitra." dedi nefretle.

Kyran " Yeter! Sürgün yerine gideceksin ve ölesiye kadar orada kalacaksın. Son kararım budur. General, devrik kralımızı götürün. Rahat edeceği bir odada kalsın ve güvenliği senden sorumlu." Dedi ve General ile Kyran'ın babası gitti.

Efendi Yangan " Taç takma töreni ne zaman olacak, majesteleri ?"

" 5 gün sonra olacak, Efendi Yangan. Saray ve şehir, bu kargaşadan dolayı hasarlar aldı. İnsanların mutlu bir şekilde hatırlayacağı bir tören olmalı. 5 gün içinde bu hasarlar kaldırılacak ve insanların üstünden bu korku kalkacak." dedim ve Efendi Yangan kaşlarını çattı.

" Kralımızın fikri bu konuda ne acaba? Ben ona sormuştum."

Kyran " Kraliçem benim adıma konuştu. Onunla aynı fikirdeyim. Artık dağılalım ve rahat bir uyku vakti. " dedi ve Kyran ile ayağa kalktık.

Taht salonundan çıkmıştık. Onunla beraber, yatak odamıza gelmiştik. Kral ve kraliçenin kullandığı oda darmadağınıktı bu yüzden orada kalamıyorduk. Kendi odamızda ise herhangi bir şey yoktu. Odaya girdiğimizde, kapı kapatılmıştı. Daha sonra Kyran kendini yatağa bıraktı.

Kyran " Eğer biraz daha geç kalsaydık, bayılabilirdim."

" Neden ?" dedim.

" Yaralarım çok rahatsız ediciler ve bugün iyileşmek yerine kötüleştiler. Çok kan kaybettim. Enerjim yok."

" O zaman iç çamaşırın kalasıya kadar soyun." dedim ve Kyran oturur pozisyona geldi.

" Deitra, ne dediğinin farkında mısın? Enerjim yok diyorum, sen ne peşindesin." dedi alaycı bir şekilde gülerek.

" Senin aklın başka yerlere kayıyor! Dediğimi yap, pişman olmazsın. Yaraların için bir çözümüm var."

" O zaman bana yardım et." dedi ve beraber zırhını çıkardık.

Dediğim gibi karşımdaydı.

" Şimdi yatağa uzan." dedim ve dediğimi yaptı.

Yaralarını sihrimle iyileştirecektim. Kendimi normal halimden daha enerjik ve güçlü hissediyordum. Bu güç bir şekilde akmalıydı. Öğrendiğim gibi yapacaktım. Kyran'ın vücudu da yaralarla doluydu. Gözlerimi kapadım ve elimde beyaz bir ışık oluştu. Bu ışığı Kyran'ın yaralarına tek tek değdirdim. Her yarası hızla iyileşip, kapanmıştı. Hatta izi bile kalmamıştı. Kendimle gurur duymalıydım. Kyran bedenine şaşkınlıkla bakıyordu. Gülümsemişti. Bir elini yüzüme getirmişti.

Kyran "Sen benim başıma gelen en güzel şeysin. Beni iyileştirdin."

" Eh, güç bir yerlere akmalıydı." dedim gülerek fakat onun yüzü donuktu. Gözleri bir noktaya takılmıştı.

Elleri boynuma geldi ve morluklara dokundu. Gözleri bir anda buza dönmüştü.

Kyran " Bunu sana kim yaptı ?" dedi soğuk bir şekilde.

" Şey, o bugün oldu. Baban senin kaçırıldığını öğrenmiş ve bunun hıncını benden çıkardı. Boynuma yapıştı ve beni öldüresiye boğmaya kalkıştı. Ne kadar engellesem de, devam etti. Öleceğimi düşündüğüm an, General Zyaun geldi ve beni kurtardı." dedim ve Kyran öfkeyle elini yumruk yaptı.

" Bana istediği kadar zarar verse, bu umurumda olmaz. Fakat sana gelen zarar beni öfkeden kudurtuyor."

" Geçti artık, sevgilim. Bak şu an sen ve ben bu krallığın başındayız." dedim gülümseyerek.

" Evet, sen ve ben bu krallığın başındayız. Aklımda yine de bir soru var."

" Ne ?"

" Acaba şu an Ejder Lordu ne yapıyor ?"

" Ağlıyordur, hayatım! Kurduğu tuzağı bak, ne hale getirdik. Aleyhimize olan her şeyi, lehimize çevirdik."

" Kral olmayı isteyen kişi, bana engel olurdu fakat o olmadı. Engel olmayarak bana yardım etti. Bu beni düşündürtüyor."

" Aslında haklısın."

" Sıradaki hamlesini merak ediyorum. Ya bize karşı saldıracak ya da bir süre gölgelerde saklanacak."

" Sence hangisini yapar ?"

" Gölgede saklanıp, yavaş yavaş saldırma taktiği. Onun yerinde olsam, öyle yapardım."

" Yakında bizi kutlamak için bir mektup gönderir."

" Evet, mektuplaşmak hoşuna gidiyor." dedi ve güldük.

" Yine de seni özledim. Tartışırken bir anda tutuklandın ve çok pişman oldum."

" Aslında bende üzüldüm. Neyse o günler geride kaldı."

" Bizi parlak günler bekliyor."

" Sana söz verdiğim her şeyi yapacağım. Yıldızları önüne sereceğim, güzel sevgilim."

" Bunu yapacaksın. Sen Adrian'dan bile daha muhteşem, daha kudretli bir hükümdar olacaksın ve bende hep yanında olacağım. El el olacağız." dedim ve dudaklarımız buluştu.

Kıyafetlerim hızla çıkmıştı. Kyran'ı hissetmek farklıydı. Onun teninde ellerimin gezinmesi farklıydı. Onun öpüşü, dokunuşu farklıydı. Kendimi bambaşka bir yerde hissediyordum. Benliğim, benliği ile birleşiyordu. Sanırım benim benliğimin bilinmeyen yanı Kyran idi ve ben bunu yeni yeni anlıyordum.

Kollarının arasında muhteşem bir sabaha uyanmıştım. Kyran'a baktığımda ise, bana gülümsüyordu.

Kyran " Günaydın, majesteleri !" dedi alaycı bir şekilde.

" Günaydın! Bu sabah kendimi tüy kadar hafif hissediyorum." dedim.

" Bende öyleyim. Fakat aslında öyle olmamalıyız."

" Evet, unvanlarımız büyüdü ve tehlikeler de büyüdü. Her an tetikte ve sert bir şekilde olmalıyız."

" Deitra, sana bir şey soracağım. Babamın metresinin ölüm emrini verdin mi yoksa gerçekten intihar mı etti ?"

" Senden saklamayacağım. Onu ben öldürdüm. İlk önce o bebeğin ölmesini sağladım ardından kızın kalbine hançer saplandı."

" Gerçekten bunun yapılmasını mı istedin ?"

" Evet! Yolumuza çıkan bir engellerdi. Vicdanım rahatsız olsa da, yapmalıydım. Sanırım bundan sonra vicdanımın sesine kulak tıkayacağım."

" Senden bunu beklemezdim."

" Ne oldu? Kızacak mısın ?"

" Hayır! Bu meseledeki karar senindi. Eğer ben orada olsaydım, bende ölüm kararı verirdim.

" Doğru bir şey yaptığımı biliyorum. En azından bana göre doğru. İntihar süs verdim çünkü halka kanlı olarak gözükmemeliyiz. Ailesine iyi bir susma payı verilecek."

" Ölümü, bizim huzurumuz oldu. Biliyor musun, sen tam bir fırtına çiçeğisin."

" Hey, o çiçekler zehirli !"

" Krallığın en güzel çiçeği ama! Eşsiz ve nadir yerlerde yetişiyor. Kokusu zehirli, fazla koklarsan içinde fırtınalar kopartıyor ve seni ölüme götürüyor. Fakat koklamasını bilirsin, seni güçlendiriyor."

" Çok komik !" dedim gülerek. Aslında dünkü bayrağım beyaz üzerine işlenen koyu kırmızı fırtına çiçeğiydi.

" İstediğin kadar gül. Sen benim fırtına çiçeğimsin. Zehirli, dikenli ama eşsiz ve güzel !"

" Adrian, beni tutmasını ve koklamasını bilemediği için öldü değil mi?"

" Evet. Onu güzelliğinin zehriyle öldürdün."

" Ben çok kötü birisiyim."

" Kötü müsün bilemem ama sen kalbi sert bir kadınsın. Neyse bu kadar yatak keyfi yeter. Sarayda büyük sorumluluklarımız var. Kral ve kraliçe yatarsa, krallıkta kış uykusuna yatar." dedi ve güldük.

Kyran haklıydı, büyük sorumluluklarımız vardı ve sorumluluklar bekletilmezdi. Hızlı bir banyo, hızlı bir kahvaltıdan sonra sorumluluklarımıza dönmüştük. Sarayın yıkılmış yerlerinin düzenlenmesi, şehrin hasar alan bölgelerinin tespiti ve düzenlenmesi, yetmezmiş gibi taç takma töreninde giyeceğim elbisenin modeli, tören alanı gibi işlerle uğraşmıştım.

Şimdi tek başıma odamdaydım. Tanith'i şehri yoklaması için göndermiştim. Yorgunluğum için bir bardak kahve içmiştim. Kapım açıldı ve Tanith girdi. Onu Kraliçe Yardımcısı yapmıştım. Karşıma oturdu.

" Haberler sende." dedim.

Tanith " Her kralın tahtta çıktığı gibi halk mutlu ve umutlu. Yine de sana vermem gereken bir şey var."

" Neymiş o ?" dedi ve bir mektup verdi.

" Ejder Lordu bizi gölge gibi takip ediyor. Bu mektubu adamlarından birisi elime verdi."

" Mektuplaşmak hoşuna gidiyor." Dedim ve mektubu açtım.

" Kraliçelerin kraliçesi, Kralların Kraliçesi Deitra!

Öncelikle sizi kutlarım. Kraliçe oldunuz. En büyük hayalinizdi, değil mi? Hayalinize ulaştınız. Bu büyük bir zaferdir.

Bende hayalime ulaştım diyordum. Kyran ölecek ve ben hak ettiğim yerde olacağım diye düşünüyordum fakat sevinmek için erken olmuş. Sizi fazla küçümsemişim. Sizin gibi bir kadın, benim planlarımı alt üst etti. Bunu nasıl yaptınız? Nasıl tüm gücü kendinize çektiniz? Bunu ben bile yapamamışken, siz nasıl yaptınız? Çok güçlüsünüz ve bundan sonra sizi hafife almayacağım.

Yalnız leydim, fazla güç sizi acımasızlaştırdı bana göre. Acımasız, kalbi sert ve hükmü hep geçerli olan bir kraliçeye dönüşüyorsunuz. Eski masumluğunuz, saflığınız nerede kaldı? Eski bir aşkı, doğmamış masum bir bebek ve bebeği yüzünden öldürülen bir anne! Bunların kanı, sizi lanetleyecektir. Masumlar öldükçe kanı eteğinizde olacak ve siz yürüdükçe o kan arkanızda iz bırakacak. Dönüp baktığınızda, o izlere değecek bir yaşam oldu mu diye düşünün. Bence olmamalı. Bu kadar zalimleşecek, acımasızlaşacak ne yaşadınız? Ben siz hamile olsaydınız, ölümünüze izin vermezdim. Bence siz Kyran'dan daha korkunç, daha tehlikeli ve daha zalimsiniz. Vicdanınız yok. Siz bir canavarsınız! Masumlarını kanını içen bir canavar.

Bu arada o kadının ölümünü anlamak çok basit. İntihar denilse de, akıllarda hep bir sizin öldürmüş olma ihtimali olacaktır.

Fazla konuştum. Şimdilik ufak planlarla size engel olacağım. Gölgeler benim yerim olacak. Zamanı gelince ışığa çıkacağım ve hakkım olanı alacağım. Ayrıca sizin bu krallığa ne yarar sağlayacağınızı merakla bekliyorum.

Saygılarımla...

Gölgelerde saklanan Ejder Lordu."

Sinirden kâğıdı buruşturdum. Bana canavar demişti! Ona canavarın kim olduğunu gösterecektim. Ben bu kararları almak zorundaydım. O bebek ve annesi ölmeliydi. Adrian ölmeseydi, şu an bu durumda olmazdım elbette ama o da ölüydü. Ayrıca beni suçlamaya hakkı olmayan birisi nasıl böyle konuşurdu?

Tanith " Bu mektup, seni sinirlendirmişe benziyor."

" Bana dediklerini duymadın mı ?" dedim öfkeyle.

" Ona en güzel cevabı, bu krallığa yaptığın şeylerle gösterirsin."

" Onu da öldüreceğim. Ölümünü dileyeceğim. Ölüm büyüsü yapacağım."

" Yalnız yapacağın ölüm büyüsü tehlikeli olabilir. Bozması imkânsız bir büyü. Öfkeyle bir karar almamalısın."

" Beni fazla kızdırırsa, bir cadının öfkesini tatmış olacak !"

" Şimdi takacağın tacı düşünmelisin. Bu arada, Kyran annesi hakkında karar verdi."

" Ne olacak ?"

" Ana Kraliçe olarak, sarayda kalacak. Babasını da, devrik kralların kaldığı Prups Saray'ına gönderecek. Orada ölümüne kadar kalacak."

" O zaman, sevgili Ana Kraliçe'ye bu sarayın sahibi kimmiş gösteririm. Kendisi beni ezmeye çalışacaktır ama olmayacak. "

" Senin sorumluluğun olan bölgeleri geri istemiş ama Kyran buna müsaade etmemiş. Önceki ana kraliçelere göre yetkisi kısıtlı ve duyduğuma göre Ana Kraliçe bu durumdan dolayı sana kızgın."

" İstediği kadar saldırsın, umurumda değil."

" Ona kraliçelik neymiş, öğreteceksin." dedi ve güldük.

Gülmeden sonra terkrardan işlere dönmüştük. Taç törenine kadar gece gündüz çalışmıştık. Her şey kusursuz olmalıydı. Taç takma töreni gelmişti. Kraliçelik odamdaydım. Elbisem giyilmiş, makyajım yapılmıştı. Saçlarım açık bırakılmıştı. Elbisem gösterişliydi. Ateş kırmızısı rengiydi. Aralarda altın rengi detayları olan muhteşem bir elbiseydi. Boynumdaki hafif morluk içinde özel kolye yapılmıştı. Kendimi yanan bir alev gibi hissediyordum. Tacım için, Ana Kraliçe Elynor'u bekliyordum. Gelecekti ve bana ilk kraliçe Clytra'nın tacını getirecekti.

Kapı açıldı ve Ana Kraliçe gelmişti. Siyah saçlarını toplamıştı. Koyu yeşil giyinmişti. Bir ana kraliçenin görkemini taşıyordu. Yanındaki kız ise, bir yastıkta tacımı taşıyordu. Ana Kraliçe'yi saygıyla selamladım. O ise, soğukça baktı. Sonra tacı aldı ve kafama yerleştirdi. Ayna da kendime baktım. Altındı ve basit bir taçtı. Alnıma kadar gelmişti. Basit, dallı deseni vardı. Kyran da gümüş takacaktı. En azından tören için takacaktı. Normalde taç takmayı planlamıyordu.

Ana Kraliçe " Bu tacı dilerim ki layıkıyla taşırsın ve altında ezilmezsin." dedi soğuk bir sesle.

" Emin olun ki, bu tacı layıkıyla taşıyacağım." dedim.

" Senden bu sözü aldığıma göre tören başlasın !" dedi ve yolumdan çekildi.

Başımdaki taçla, yıllardır çalıştığım gibi yürüyordum. Hayalimdeki gibiydi. Tek fark birazdan ortak alanda karşıma çıkacak olan kişi Adrian değildi. Kyran olacaktı ve bu durum artık canımı acıtmıyordu. Adrian beni izliyordu ve kesinlikle desteklemiyordu. Umurumda mıydı? Değildi! Beni bu hale getiren oydu. Acımasızlaştıran, onun ölümü olmuştu. Onun ölümü ile iyi yanım yanmıştı ve geriye kalan içimdeki boşluğu doldurmuştu. Benim kalbim artık sertti ve hiçbir şey onu yumuşatamazdı.

Tören alanının girişinde beni bekleyen Kyran'ı gördüm. Bir kral gibi giyinmişti. Bana gülümseyerek baktı.

Kyran " Alev gibisin. Gözlerimi senden alamıyorum."

" Sende muhteşemsin! Tıpkı hayal ettiğim gibi." dedim gülümseyerek.

" Hayalindeki kişi ben miydim, merak ediyorum."

" Sonradan o sahneye yerleştin ve tam oturdun."

" O zaman artık dışarı çıkalım. Herkes bizi bekliyor. Sarayın asilleri, meclis üyeleri, komutanlar! Onları bekletmek saygısızlık olur."

" Evet, dışarı çıkalım ve baharın coşkusunu kutlayalım." dedim ve kapı açıldı.

Kyran elimi biraz yüksekte tuttu ve dışarı çıktık. Kırmızı bir halının üzerinde adım adım tahtımıza gidiyorduk. Çiçeklerle, kumaşlarla süslenmiş olan sarayın iç bahçesi tören için harikaydı. Etraf kalabalıktı. Herkes merakla bize bakıyordu. Çevremdekilerinin coşkulu cıvıltısı, heyecanımı artıyordu. Kız kardeşlerim bile, ellerindeki beyaz gül yapraklarını havaya atıyorlardı. Babam bile azda olsa görüyordu. Bir an için, benim babacığım olmuştu ve kızının mutluluğuna ortak oluyordu. Bunu hissetmek o kadar güzeldi ki!

Kyran ile merdivenleri çıktık ve tahtımıza oturduk. Oturur, oturmaz hep bir ağızdan ' Kralımız Çok Yaşa! Kraliçemiz Çok Yaşa !' sesleri yükseldi. Gülümseyerek karşılık vermiştik. Birazdan halkı selamlayacaktık. Bunu bize Valor bildirecekti. Çok zaman geçmeden Valor bildirdi. Kalktık ve bağırışlar içinde buradan ayrıldık. Daha sonra evlendiğimiz vakit çıktığımız balkona çıktık. Bizi merakla bekleyen kalabalığa gülümseyerek elimizi kaldırdık ve kalabalıkta çok yaşa sesleri yükseldi. Fakat uzakta birisi dikkatimi çekmişti. Bir maskesi vardı ve maskeyi çıkardı. Adrian idi! Evet, evet Adrian. Yanındaki de yüzünü saklamıştı. Adrian, dikkatle bize bakıyordu. Özellikle bakışları bendeydi. Onu gördüğümü anlamaması için kafamı başka bir yere çevirdim. Biraz zaman geçtikten sonra oraya baktığımda, oradaki iki kişi yerinde değildi. Gerçekten Adrian mıydı? Aklım oyun oynayacak kadar delirmiş miydi? Ben deliriyor muydum? Adrian ölüydü. Evet, evet ölüydü.

Kyran'ın artık içeri girmeliyiz dediğinde, kendimi toparlamıştım. Ona gülümsedim ve içeri girdik. Akşama balo vardı ve hazırlanmalıydım. Fakat aklım Adrian'daydı. Yaşıyor ihtimali var mıydı? Bir şekilde o kazadan sağ çıkmış mıydı? Yaşıyorsa, intikam almaya çalışırdı. Fakat bunu yapacak akdar kalbi sert değildi ve bana kıyamazdı. Ah, nasıl bir bilmeceydi? Neyse, Adrian'ı düşünmemeliydim. Bugüne odaklanmalı ve anın tadını çıkarmalıydım. Yoksa delirdiğimi düşünerek, kendime bugünü zehir ederdim. Sonuçta hayallerden gerçeğe olan bir gündü ve bugünü doya doya yaşayacaktım bundan sonrakileri yaşayacağım gibi.

---

Ejder Lordu haklı mı ? Kyran mı daha korkunç, daha tehlikeli yoksa Deitra mı ?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum !

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top