Durdurulmaz Güç
Bölüm Şarkısı : Zack Hemsey - See what I've become. Karşınızda Deitra ! Yorumlarınızı merakla bekliyorum ! İyi okumalar ! :) ^^
İçim içimi yiyordu. Uyuyamamıştım. Aklım Kyran'daydı. Onu kurtarmışlar mıydı, bilmiyordum. Ya kapım aniden çaldığı vakit karşımda Kyran'ın kellesini görürsem, halim ne olurdu? Çok şey istemiyordum. Kyran kurtulsa bana yeterdi. Aslında yetmezdi. En büyük önceliğim Kyran idi. Bu daha doğruydu.
Kahvaltımı azda olsa etmiş ve meclistekilere bugün olacakları anlatmıştım. General yoktu ve ona anlatacak olan kişi, Valor idi. O olmadan Efendi Yangan daha sakin olmuştu. Beni tüm gücüyle destekleyeceğini belirtmişti. Bugün kimse Kral'ı umursamayacaktı. Bu hareket onun tahttaki günlerinin sayılı olduğunu gösteren bir hareketti. Bunu istemiştim. Belki Kral çıldırırdı ama durumun ciddiyetini anlardı. Tanith halkında isyanda olduğunu, benim ve Kyran'ın adlarını haykırdığını söylemişti.
Aynada kendime baktım. Simsiyahtım. Sonuçta dikkat çekmemeliydim. Saçlarımı topuz yaptırmıştım. Güzeldim. Ağlamaktan gözlerimin altı şiş olabilirdi ama kendimi beğeniyordum. Kapımın önünde bir çığrışmalar vardı ve ayağa kalktım. Sonra kapım açıldı ve karşımda öfkesi doruğunda olan Kral vardı. Kapıyı sertçe kilitlemişti sonra bana baktı. Gözlerinden ateşler çıksaydı, beni yakarak öldürebilirdi. Ben bir şey diyemeden hızla bana geldi ve boğazımı sıktı. Bir şey yapamıyordum. Vücudu iriydi ve ittiremiyordum. Beni hızla duvara yapıştırdı ve öfkeyle daha çok sıktı. Beni öldürecekti. Hayır, ölemezdim. Yaşamam lazımdı!
Kral " Seni sürtük! Seni fahişe! Sen kaçırttın değil mi? Söyle! Söyle bana kocam dediğin şerefsizin yerini? Söylemezsen, seni ellerimle öldürürüm. Anladın mı? Kendi ellerimle, boynunla başını yerinden ayırtırım! Söyle !" dedi ve elini gevşetti.
Öksürdüm ve derin derin nefes aldım. Kyran, kaçırılmıştı. Buna sevinebilirdim.
" Bil-bil-miyorum. İ-na-nın ki, bil-bilmiyorum." dedim derin nefesler alarak.
" Fahişe, sürtük! Sen kurtardın onu! Mezarını hazırladın. Seni burada öldüreceğim ve kelleni kazıya geçirip, herkese izleteceğim. Böylece bir sürtüğün sonu nasıl olur, görecekler." dedi ve daha sert boğazımı sıkmaya başladı.
Kral'ın gözleri, kararlılığını gösteriyordu. Duyguları sertti. Şunu bilmiyordu. Öfkesi, nefretti ne kadar güçlü olursa, benim güçlerimi o kadar çok beslerdi. Bir sülük gibi emerdim. Şu an duyguları içime akıyor, beni güçlendiriyordu. Hayır, ben bugün, burada, bu şekilde ölmeyecektim. Boynumu istediği gibi koparamayacaktı. Yine de kendimi kaybetmemeliydim ve Kral'ın benim güçlerimin olduğunu anlamamalıydı.
Ellerim titreye titreye Kral'ın karnına getirdim. Bir yandan nefes almaya çalışırken, bir yandan kendimi toparlamaya çalışıyordum. Zihnimden onun itilmesini gözümün önüne getirdim. Tanith'in dediği gibi yapmıştım. İyi bir odaklama ve imkânsız bir şey istemeyerek yapabilirdim. Bir anda bi güç geldi ve boğazımı ölümüne sıkan Kral'ı üstümden itti.
Benden uzağa savrulmuştu. Bende öksürerek dizlerimin üstüne çökmüştüm. Ellerim, acıyan boğazımdaydı ve öksürük krizine girmiştim. Kral'a baktığımda yere düşmüş olduğunu gördüm. Homurdanarak kalktı ve bana tiksintiyle baktı. Sihir kullandığımı anlamamışa benziyordu. Duygularındaki öfke daha çok artmıştı. Belini yokladı ve elinde bir hançer ortaya çıktı. Kral, zalimce bana gülümsedi. Beni öldürmeye kararlı gözüküyordu.
Kral " O minik bedenin beni ittirecek kadar güçlüymüş! Fakat ölümden kaçamayacaksın. O güzel kafanı keseceğim. Sana layık olan ölüm budur! " dedi ve yavaş yavaş üzerime doğru geldi.
Öksürmekten kendimi toparlayamıyordum. Ellerim, acıyan boğazımdaydı. Ah, lütfen birisi gelsin. Beni kurtaracak birisi gelsin. Bu zorbanın elinde can vermek istemiyordum. Birden kapı kırıldı ve içeri General Zyaun geldi. Hemen kılıcını çıkarttı ve Kral'ın boğazına doğru doğrulttu. Kral, durmuştu. Öfkeli bakışlarını benden, General'e yöneltmişti. Hareket ederse, öleceğini anlamıştı. General sert bir şekilde kılıcını tutuyordu ve korkusuz bakışları Kral'a meydan okuyordu.
Kral " General! Çek şu kılıcını." dedi bağırarak.
General " Askerliğe başlarken, şuna yemin ettim. Bu kılıç masumları koruyacak ve masumları öldürmeye çalışanları ikiye ayıracak diye. Emrinizi uygulamam için, yeminimi bozmam gerekir." dedi sertçe.
" Ben senin kralınım ve hiçbir yemin benden üstün olamaz. Benim gücümü biliyorsun."
" Doğru olan bu ama ben artık kral tanımıyorsam, ne olur? Ayrıca gücünüz annesi olmayan, babası ise sahip çıkmayan bir kız çocuğuna mı yetiyor ?" dedi beni işaret ederek.
" Seni bunak herif! Seni tutuklatacağım."
" Beni tutuklatırsanız, bu sarayı başınıza yıkacak özel ordum harekete geçer. Böyle olmasını istemezsiniz, değil mi? Şimdi o hançeri indirin ve burayı terk edin." dedi ve Kral öfkeyle hançerini yerine koydu.
" Burada olanları unutmayacağım. Seni ve şu yerdeki orusbuyu öldüreceğim ve kafalarınızı saklayacağım."
" Keşke hep çocuk olarak kalsaydınız, en azından zalimliğinizi göstermezdiniz."
" Beni asla küçümseme, bunak! Seni basitçe öldüreceğim ama şu sürtük daha fazlasını yaşayacak. Bana bak, Deitra! Senin ölümün bu kadar basit olmayacak. Sen bundan daha beterini hak ediyorsun. Önce seni beni koruyan askerlerin önüne tecavüz etmeleri için atacağım. Belki bende bu tecavüze katılırım. Çünkü yüzün güzel. Sonra da seni küçük bir odaya hapsedeceğim ve yanına bir bıçak bırakacağım. Günlerce aç kalacaksın ve kaldığın gün boyunca taciz! Ya açlıktan ölürsün, ya da canına kıyarsın." dedi ve gitti.
General tiksinti ile baktı sonrada beni yatağa oturtmuştu. General hizmetçilere öfkeyle bağırmıştı. Hizmetçilerde bana hemen su getirmişlerdi ve suyu doya doya içtim. Kendime daha yeni yeni gelmiştim. General, benimle bir baba gibi ilgileniyordu. Baba şefkatini öyle özlemiştim ki! Hala küçük bir kız çocuğuydum ve bir babanın şefkatine ihtiyacım vardı. Bir anda ağlamaya başladım ve General'e babammış gibi sarıldım. Babamın omzuymuş gibi gözyaşlarımı döktüm. O da, saçlarımı aynı şefkatle okşamıştı. Sakinleşince sarılmayı bıraktım. Minnetle General'e baktım. Hayatımı kurtarmıştı ve bir baba gibi benimle ilgileniyordu.
General " İyi misiniz, leydim ?"
" Evet, iyiyim. Kendime geldim. Siz neden gelmiştiniz ?" dedim ve elim acıyan boğazıma gitti.
" Eşinizi başarıyla kurtardığımı söylemek için gelmiştim. Güneş doğduğu anda, özgür kaldı ve kendisi şu an evimde. Akşamüstü baskınında, bana eşlik edecek."
" Kral saldırmaya geldiğinde, başardığınızı anlamıştım."
" Öfkesini sizden çıkarmamalıydı. Yaptığı hatayı göremeyecek kadar budala birisi." dedi nefretle.
" Yine de onu öldürtmeyeceğim. Emeklilik hayatını rahat yaşamalı."
" Sizin merhametinizi hak etmiyor."
" Yine de ölmesi gereken birisi var, General. Düşündüm ve taşındım. Kral'ın metresi Olysa ölmeli."
" Krallık için size katılıyorum. Tahtta kraliçe çocukları çıkmalı. Bir fahişenin piçi değil."
" Size çok teşekkür ederim. Hem yanımdasınız, hem de az önce hayatımı kurtardınız." dedim ve güldü.
" Yanınızdayım çünkü bu krallığa ömrümü adadım. Onun için en iyisi sizsiniz. Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazsınız."
" Uğramayacaksınız. Bundan emin olun."
" Neyse, ekselansları. Ben gitmeliyim. Yanıma Valor'u da alacağım, Prens onu istedi."
" Lütfen, bugün burada olanları anlatmayın. Beni düşünerek üzülmesin ve hedefine odaklansın. Ben ona uygun dille anlatacağım."
" Peki." dedi ve gitti.
General'den sonra Tanith yanıma geldi. Endişeli görünüyordu. Anlaşılan korkunç bir görüntüye sahiptim.
Tanith " Korkunç görünüyorsun."
" Yaralı bir ceylan gibi mi ?" dedim gülerek.
" Yaralı bir ceylandan daha fazlasısın. Boynun mosmor kesilmiş. Hadi, sıcak bir banyo iyi gelecektir." Dedi ve beni kaldırdı.
Dediği gibi sıcak banyo iyi gelmişti. Sinirlerim yatışmıştı. Kendi odamın banyosu değildi. Zırh giymekten vazgeçmiştim. İlk önce siyah düz elbise giymiştim fakat fazla uzun değildi. Ayak bileklerime kadar geliyordu. Yine ayak bileklerime gelen uzun bir yelek giymiştim. Rengi ise asalet rengi olarak düşündüğüm, koyu moru tercih etmiştim. Üstünde desenler vardı. Belime de aynı desen mor kuşak bağlamıştım. Saçlarımı ise serbest bırakmıştım. Boynumdaki morluk, kıyafetlerle saklanıyordu ama azda olsa belli oluyordu. Tanith o bölgeye ilaç sürmüştü. Umarım kısa sürede geçerdi çünkü korkunç bir morluktu.
Kendimi hazır hissediyordum. Yanıma ok takımımı almıştım. Tanith ise benden daha çok savaşçı gözüküyordu. Belinde kılıcı, atkuyruğu saçları ile kabile savaşçılarına benziyordu. Ona göre bende kılıç almalıydım ama kendimi kılıç ile rahat hissedemiyordum. Ok bana göreydi. Tanith, askerlerimi özenle hazırlamıştı. Hepsi siyah giyinecekti ve hepsi kadındı. Benim askerlerimi belli eden bir peçe takacaklardı ve o peçenin ucunda dikenli bir çiçek olacaktı. Beni koruyacak ve benim adıma Kraliçe'nin yerlerini işgal edeceklerdi. Kraliçe'nin mührünü aldıktan sonra Kraliçe ben olacaktım.
Tanith ile beraber askerlerimi görmeye gittim. Tanith onları sarayın gizli yollarından birinde toplamıştı. Hepsi beni görünce diz çöküp, saygıyla başlarını eğmişlerdi. Bende onlara gülümsemiştim. Onlara nerelere gideceklerini ve neler yapacaklarını anlatmıştım. Ele geçirdikleri her yerin kapılarına beyaz ipek üzerine işlenmiş koyu kırmızı renkli dikenli bir çiçek asacaklardı. Gruplara tek tek bu kumaşlardan dağıtıldı. Hemen dağılmışlardı. Sadece 50 kişilik bir grup bizimle kalmıştı. Bu grupla beraber sessizce sarayın içine girdik. Zaman hızlı geçmişti. Büyük bir güne yaklaşmıştık.
Tanith elini yere koydu. Bir şeyler mırıldandıktan sonra gözlerini kapadı. Gözlerini açtığında yüzünde korkunç bir gülümseme vardı. Ayağa kalktı ve bana baktı.
Tanith " Başladı! Askerler saraya giriyorlar, Prenses. Kral'ın özel ordusu savunma durumunda. Meclis ve General, sözlerini tuttu."
" O zaman bizde başlamalıyız. Leydi Olysa'yı ziyaret etmeliyiz. Onun yerini öğrenebildin mi ?" dedim heyecanla.
" Evet! Beni takip edin." dedi ve beraber gittik.
Etrafta karmaşa hâkimdi. Beni ve askerlerimi görenler önce şaşırıyor sonra saldırıya geçiyordu. Askerlerim ise onları direk öldürüyordu. Emin adımlarla gidiyorduk. Olysa'nın odasına geldiğimizde hizmetinde bulunan askerler elleri kılıçlı bizi bekliyordu. Çıkardığım oklarla onları öldürmüştüm. Bazılarını da Tanith öldürmüştü. Kapı kilitliydi. Anlaşılan kilitli bir kapı ile korunacağını sanıyordu salak kız. Elimde oluşturduğum bir güçle kapıyı kırdım. Sihirle bir şeyi kırmak hoştu. Kapı kırılınca, içeri girdik. İçerisi gösterişliydi. Gösterişli bir yatak vardı, şömine önünde bir masa vardı. Hizmetçiler elinde bıçak tutuyordu. Hanımları yoktu. Sonra dolaba tarafına bakınca, dolaptan sarkan bir kumaş parçası gördüm. Olysa, oradaydı. İlk önce şu 3 salağı halletmeliydim. Ok çıkardım ve hedefimi aldım.
" Olysa! Aklın varsa, çık dışarı yoksa bu 3 salağı öldürürüm. Burada olduğunu biliyorum." dedim ve ses gelmedi.
" Kendin bilirsin. Bende öldürürüm. En azından onların ölümleri acısız olacak." dedim ve aldığım hedefleri tam isabet ettirmiştim.
Sonra Tanith'e gösterdiğim yerden Olysa'yı çıkarmasını emrettim. Tanith dolabı sertçe açmıştı. Olysa'yı saçından tuttu ve sertçe dolaptan çıkardı. Saçından sürükleye sürükleye önüme getirmişti. Tanith, Olysa'yı bıraktıktan sonra kılıcını çıkardı ve kızın boğazına dayadı.
Tanith " Tek yanlış hareketin ölümün olur. Karşında Kraliçe Deitra var." dedi ve kız kafasını kaldırdı.
Siyah gözleri, korkuyla bana bakıyordu. Terliyordu ve acınası bir haldeydi. Elleri karnında buluşmuştu. Korkusu içime aktıkça, güçleniyordum. Sihirle öldürülebilirdi. Ben ise ona tiksintiyle bakıyordum. Ölmesi gereken bir kızdı. Benim yoluma engeldi. Kraliçe olsam bile doğuracağı bebek, yoluma engel olarak çıkacaktı. Eğer erkek ise, benim daha doğmamış oğullarımın taht yolunu kapatacaktı. Ölmeliydi. Vicdanım bunun bir zalimlik olduğunu söylese de, yapmalıydım. Kendimden tiksinecek olsam da, yaşamak için mecburdum.
Olysa " Ne olur canımı ve bebeğimin canını bağışlayın, majesteleri. Lütfen !" dedi korku dolu sesiyle.
" Canını bağışlamam için bebeğini öldür desem yapar mısın ? Ben senin adına cevap vereyim. Hayır !" dedim soğuk bir şekilde.
" Biz masumuz. Hiçbir suçumuz yok."
" Suçun yok mu? Suçun var! Yoluma çıkmaya cesaret ettin ve bu büyük bir suç! Sen başkasının bebeğine hamile olsaydın, umurumda olmazdı ama Kral'a hamilesin. Pardon, devrik bir krala hamilesin."
" Devrik ise artık bir tehlike değiliz." dedi ağlayarak.
" Tehlikesiniz! Oğlun, dün iddia ettiğin gibi, büyüyecek ve babasının tahtında hak iddia edecek. Doğmamış prenslerime böyle bir hakareti hak etmiyor."
" Masumuz! Yemin ederim."
" Masumuz, ne kadar yalan bir kelime. Masumiyet denilen bir şey var mı? Ben buna inanmıyorum. Yeni doğan bir bebek masumdur. Sonradan herkes masumiyetini kaybeder. Mesela sen masum olduğunu iddia edebilir misin? Evli bir adamla yatmış ve onun çocuğunu taşıyorsun. Nerede masumiyetin? Seni koruyacak mı ?" dedim gülerek.
" Bu siz olamazsınız. Bunu taş kalpli birisi söyler."
" Senin düşüncelerini umursamıyorum. Yaşayacak olsaydın, belki olabilirdi. Nerede dün beni küçümseyen o Leydi Olysa? Ne oldu, ölümle burun buruna geldiğin için mi beni ciddiye alıyorsun ?"
" Affedin, ne olur! Köleniz olurum, beni ve bebeğimin canını bağışlayın." dedi hıçkırıklar içinde.
" Sıkıldım. Beni hiç heyecanlandırmıyorsun. Tanith, bebeğin cinsiyetini öğrenecek bir şey yap." dedim.
Tanith kılıcını çekemeden, Olysa'nın karnına elini koydu. Olysa varken, Tanith'e gücünü kullanmasını söyleyemezdim. Kız olursa, canlarını bağışlayabilirdim ama erkek ise ölecekti. Tanith elini çekti ve eski pozisyonuna döndü.
" Evet, cinsiyet ne ?" dedim merakla.
Tanith " Erkek bir bebek, Majesteleri." dedi ve Olysa acıyla inledi.
" Ne yazık ki! Bir zamanlar o erkek bebeğin şansın olduğunu düşünüyordun ama şimdi senin felaketin olacak. Kız olsaydı, bağışlayacaktım."
" Oğlumu ve beni bağışlayın, Majesteleri! Biz masumuz !" dedi ağlayarak.
" Bırak şu masumiyet laflarını ve gerçekle yüzleş! Dün masum değildin de bugün mü masum oldun? Nasıl ölmek istersin? Tanith, kalbine hançer mi saplasın yoksa sen kendini mi öldürürsün? Şunu bil, nasıl ölürsen, öl kayıtlara intihar diye geçecek. Vücudunun incelenmesine izin verilmeyecek." dedim ve kızgın gözlerle bana baktı.
" İntihar öyle mi ?" diye bağırdı.
" Herkes böyle görünmesini isteyecek, emin ol. Çok sevdiğin kralın bile bunu isteyecek. Kimse senin pis kanının ellerinde olmasını istemez."
" Sizin de elinizde olmayacak ama eteğiniz kanlarla dolu olacak. Şöyle düşünün bembeyaz bir elbise ile bu taht, güç ve iktidar yoluna çıktınız. Her yürüdüğünüzde eteğiniz kanlarla kaplı olacak. O yol bittiğinde, tüm güç elinizde olduğunda o kanlı elbiseye değecek mi ?"
" Fazla konuştun. Sen beni nasıl anlarsın ki? Eteğimin veya ellerimin kanlı olmasını umursamıyorum. Tanith, şuna şu hazırladığın suyu içir sonrada kalbine hançeri sapla." dedim ve Tanith kesesinden çıkardığı suyu zorla Olysa'ya içirdi.
Suyu içtiği anda, bebeği ölecekti ve altında kan oluşacaktı. Tanith bunun eski bir büyü olduğunu demişti ve kendisi hazırlamıştı. Olysa suyu içtikten birkaç dakika sonra altında bir kan gölcüğü oluşmuştu. Bunu görünce, çığlık atmıştı. Gözleri nefretle benle buluştu. Ona soğuk bir şekilde baktım. Bunu yapmak zorundaydım ve Olysa da benim yerimde olsaydı, benim yaptığımı yapardı.
Olysa " Senden nefret ediyorum !" dedi ağlayarak.
" Tanith, sustur şunu. Anne ile oğul, ayrılmamalı. Ölümde bile! " dedim ve Tanith, Olysa'nın kalbine hançeri batırdı.
Olysa vahşi bir hayvan gibi ses çıkarmıştı sonra ise gözleri açık bir şekilde ölmüştü. Boş bir çuval gibi yere yığılmıştı. Gözlerine baktığımda, derin bir acı ve hayal kırıklığı vardı. Böyle bir sonu, istemezdim ama mecburdum. Ölmesi gereken bir piyondu ve ölmüştü.
" Tanith, askerlerden bazıları burayı bir intihar sahnesi yaratsın. Şu ölüleri temizlesin." Dedim ve Tanith başını eğdi.
Tanith 10 askeri burada bırakmıştı. Dediğim gibi burayı bir intihar sahnesi yaratacaktı. Geri kalanlarla beraber buradan ayrıldık. El konulmamış alanları el koyacak, en son ise Kraliçe'nin odasına gidecektik. El konulmayan yerlere el koymuştuk. Artık Kraliçe'nin kontrol ettiği her yer benimdi. Benim simgem, kapılardaydı. Şimdi sıra kraliçe mühründeydi. Onu da aldıktan sonra, kraliçeydim. Kendimden emin adımlarla Kraliçe'nin odasına gittim. Kapıda bizi, askerlerim karşıladı. Kraliçe'nin kaçmaması içindi. Kapıyı açtılar ve içeri girdim.
Oda da Kraliçe ve hizmetkârları vardı. Hizmetkârları yere çökmüşlerdi ve korkuyla fısıldaşıyorlardı. Kraliçe ise, pencereden dışarıya bakıyordu. Arkası dönüktü. Kırmızı renginde bir elbise giymişti. Koyu saçları, dalga dalga beline uzanıyordu. Tacını takmamıştı. Yenilgiyi kabul etmiş gibiydi.
Kraliçe " Yanıma gel, Deitra ve beraber dışarıya bakalım. Korkma, bir şey yapmayacağım. Ölmek istemiyorum." dedi ve yanına geldim.
Dışarısı, savaş meydanı gibiydi. Koşuşan askerler, yanan yerlerle doluydu. Uzaklarda yükselen dumanlarda vardı. Şehre sıçramıştı bu saraydaki iç savaş. Kraliçe, gözlerini dışarıdan ayırdı ve bana baktı.
Kraliçe " Bunlar senin eserin, doğru değil mi ?" dedi sakin bir sesle.
" Evet, Majesteleri." dedim sakince ve Kraliçe güldü.
" Hala Kraliçe miyim? Dur, senin adına cevaplayayım. Değilim! Sarayda benim yönettiğim yerleri almışsın ve buraya benden mührü almaya geldin. Bunu bilemeyecek kadar aptal değilim."
" Yine de hala Kraliçe sizsiniz. Mühür sizde olduğu sürece, ben istediğim yerleri el koysam bile Kraliçe olamam." dedim ve güldü.
" Ah, Deitra ! Seni ilk gördüğüm anı hatırlıyorum. Küçük, sarı saçlı sevimli bir kız çocuğuydun. Okyanus gibi mavi gözlerinle, beni detaylıca incelemiştin. Biraz kıskanmış gibiydin. Acaba bende büyüyünce kraliçe olabilir miyim, diyordu gözlerin. Gözlerin öyle dese de, sen bana saygıyla yaklaşmıştın. Ayrıca o gözlerin de zekâ pırıltısı da vardı. Seni o zaman tehlikeli bulmuştum. Güzelliğini de kullanarak, hırsla yükselir demiştim. İstediğini alacak irade ve zekâ vardı. Ne kadar haklıymışım !"
"Siz okumak istediğinizi okumuşsunuz. Sizi ilk gördüğüm an, aklımdan geçen ilk düşünce bende büyüyünce kraliçe olabilir miyim değildi. İlk düşüncem, ben daha güzel ve güçlü kraliçe olacağımdı."
" Nitekim oldun da. Benden daha güçlü olacağın belli. Güzel misin, bilemeyeceğim."
" Asıl soruyu sormadınız, Majesteleri." dedim alaycı bir şekilde.
" Ertelesem bile, son kaçınılmaz. Bana ne olacak, Deitra ?" dedi gülerek.
" Sizin bir zararınız olmadı aksine dün beni savundunuz. Kyran ile ortaklaşa bir karar vereceğim."
" O zaman mührü alabilirsin. Yeni Kraliçe, sensin. Tebrik ederim, Majesteleri! " dedi ve elime bir kesecik bıraktı.
Siyah kesenin içindeydi. Keseceği açtım ve mührü gördüm. Mühür elimdeydi. Orada bulunanlar baktım. Tanith gülümsüyordu. Tanith, hemen diz çökmüştü. Ardından diğerleri diz çöktü. Kraliçelerine saygılarını ve bağlılıklarını gösteriyorlardı. Kraliçe Elynor bile saygıyla başını eğmişti. Pardon o, Leydi Elynor idi. Unvanı şimdilik belli değildi. Ya Leydi Elynor olacaktı ya da Ana Kraliçe Elynor. Ana Kraliçe olursa, bu saraya fazla mı gelirdik bilmiyordum.
Yavaş adımlarla, önceden kraliçelerin oturduğu koltuğa oturdum. Düşündüğümden daha iyiydi. Yeni odamı dekore etmek için sabırsızlanıyordum. Değişmeyecek olan tek şey ise, bu koltuktu. İlk kraliçenin koltuğun olduğu için değişmeyecekti. İçimdeki mutluluk muhteşemdi. Hayalini kurduğum yerdeydim. Rüyam gerçek olmuştu. Fakat sıra asıl meseleye gelmişti. Tacımı kafamda tutmak! Yine de başarılı olurdum. Etrafımdakilerin 'Kraliçe Deitra!' diye bağrışmaları beni havalara uçuracaktı.
" Tanith! Leydi Elynor'u gözaltına alın. Ona bir oda verin ve yemeğini eksik etmeyin. Hiçbir şeyi eksik olmasın. Başında askerler bulunsun." dedim.
Kraliçe " Leydi Elynor mu ?" dedi şaşkınca.
" Ne dememi beklerdiniz? Sürgüne gidip, gitmeyeceğiniz belli değil. Bir kral devrildiğinde, kraliçeleri genelde eşlik eder. Sizin durumunuz da ise, belli değil. Ya Ana Kraliçe olacaksınız, ya da sürgüne gidip Leydi Elynor olacaksınız."
" İyi o zaman." dedi biraz bozulmuş şekilde.
Sonra askerlerimle beraber Tanith, devrik kraliçeyi götürmüşlerdi. Şimdi sıra işin zor kısmındaydı. Kyran başarmalıydı. Başarısız olursa, Kral'ın bugün benim için dilediği gerçekleşirdi. Kyran kafası kesilirdi ve ben ölmekten için dua edecek hale gelirdim. Hak ettiğim yerde oturmak için mücadele etmiştim. Kimse beni buradan alamazdı.
Kapı açıldı ve içeri Tanith ile beraber Valor geldi. Giymiş olduğu zırh kanlıydı. Sağ kolunda yine kanlı bir bez parçası sarılıydı. Yüzünde de birkaç kesik vardı. Yine de yeşil gözleri bir avcı gibi parlıyordu ve yüzündeki gülümseme müthişti. Heyecanla ayağa kalktım.
Valor " Majesteleri, yeni kralımız Kyran kraliçesini bekliyor." dedi ve gülümsedim.
Ardından uçarak Kyran'ın yanına gittik. Kyran'ı bir an evvel görmek istiyordum. Beni çalışma odasında bekliyordu. Kapı açıktı ve içeri diğerlerinden önce girdim. Kyran ayaktaydı. Diğerlerini görmüyordum. Siyah zırhı ile yenilmez duruyordu. Elbette onda da kan lekesi vardı. Beni görünce, yüzünde bir gülümseme belirdi. Koşarak ona sarıldım. Gözlerimi kapattım ve bunun gerçek olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım. Sanki bir rüyaydı ve birazdan uyanacaktım. Bu gerçekti. Başarılı olmuştum. Engellerimi önümden kaldırmıştım. Kral devrilmişti. Ah, Ejder Lordu da yenilmişti. Onu kendi tuzağına düşürüp, yenmiştim. Kendimle gurur duyuyordum.
Gözlerimi açtım ve Kyran'a nazik bir öpücük vermiştim. Bir elim yüzüne gitmişti. Şu an mutluluktan ağlayabilirdim.
" Başardın !" dedim ve gözümden bir yaş aktı.
Kyran " Başardın değil, başardık diyecektin sevgilim. Şu an bu krallığın kralı ve kraliçesiyiz. İkimizde hak ettiğimiz mevkilerde olacağız."
" Kral Kyran ve kraliçesi Deitra ! Kulağa çok hoş geliyor." dedim gülerek.
" Bu daha başlangıç, tatlı aşkım. Bu daha başlangıç. Zamanla en yüksekte olacağız. Hiç kimse, bizim yaptığımızı ve yapacaklarımızı yapamayacak."
" Evet, bu daha başlangıç."
" Teşekkür ederim, beni kral yaptığın için. Sen olmasaydın, bugün burada yaşananlar olmazdı ve hak ettiğimiz yere gelemezdik."
" Teşekkür etme. Ben ne yaptı isem, aşkımız, hayallerimiz ve inançlarımız için yaptım."
" Hadi, şimdi meclisimizi selamlayalım ve tahtımıza oturalım. Bugünden itibaren çok şey değişecek." dedi ve kol kola girerek odadan çıktık.
Kyran haklıydı. Bugünden itibaren çok şey değişecekti. Yaptıklarımdan ve yapacaklarımdan, pişman olmayacaktım. Ne yaptıysam, aşkım ve inancım için yapmıştım. Artık ben kraliçeydim. Kraliçe Deitra! Hiçbir güç, beni yenemeyecekti. Ejder Lordu da, diğer düşmanlarım da benim ne kadar güçlü olduğumu göreceklerdi. Kaderi ben yazıyordum. Her şey benim dediğimle olacaktı ve hiçbir şey beni durduramayacaktı. Ben, tıpkı bugün olduğu gibi, durdurulmaz güç olacaktım.
---
Sizce Deitra doğru davranışlarda bulundu mu ? Olysa hakkında siz nasıl bir karar verirdiniz ?
Sizce Ejder Lordu yenildi mi ? Sizce bundan sonra ne yapar ?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top