4 | yazık

"İçeride savaş çıkmış bu ibne hala nasıl uyuyor?"

Hyunjin tam anlamıyla çatlayan başını kaldıracak hali olmadığından kuzeninin konuşmalarına cevap veremiyordu. Dün aldığı met fena olanlardan olmalıydı. Hala kendine gelememişti.

"Sikeyim, kalksana lan!"

Felix yatağın üstüne çıkıp zıplamaya başladığında Hyunjin küfür ederek gözlerini açtı. Gördüğü sarı kafa ile oflayarak başını yastığa gömdü. Felix ona ters ters bakıp kıçına tekme attığında acıyla yataktan düşüp yerde kıvranmaya başladı.

"Saat kaç?" Hyunjin'in sorduğu soruyla elini sarı uzun saçlarından geçirdi. Kendinden daha beter bir keş kuzene sahip olmak yük oluyordu ona.

"Neredeyse akşamüstü oldu, keş herif. Kaç gündür uyumuyorsun sen?" Hyunjin şaşırsa da gözlerini ovalayıp sadece tek gözünü açabilmesiyle kuzenine baktı. "Rüyanda mı gördün beni?"

"Sabahın köründe küçük eve baskın düzenlemişler, anasını satayım. Bizim adamlar kıçını zor kurtarmış. Babam ve amcam çok gergin. Yaralılar da var. Bir an önce kalksan iyi edersin."

Hyunjin yerinde yuvarlanıp dururken en son kapıya çarptığında durdu. Bugün hiçbir şey yapası yoktu.

"Keşke ben de senin gibi gamsız olabilseydim. Her boka ben koşuyorum," Hyunjin olduğu yerden sırıtarak kuzenine baktı. "Doktorluğu seçecektin oğlum. Senin mallığın," Felix laf etmek istese de kuzeni haklı olduğu için sadece sigarasını yakıp konuşmamayı tercih etti.

"Hey, bana da versene." Hyunjin dişlerini göstererek elini uzattığında Felix ona el hareketi çekmekte geri kalmamıştı.

"Siktir git. Bizim doktorlar hallediyor zaten ama senin görünmen daha iyi, biliyorsun."

Hyunjin oflaya puflaya yerinden kalktıktan sonra duşa girip rahat bir tişört ve pantolon giyerek gardrobun kapağını kapattı. Felix çoktan gitmişti.

Hyunjin aşağıya indiğinde herkes eğilip ona selam vermeye başlamıştı.

"Kahvaltı etmeden güne başlamaktan nefret ediyorum," kendi kendine söylenip dururken arabasına atlayıp zaten beş dakika uzaklıkta olan hastahanelerine geldi. Onu tanıyan kişiler yine eğilip selam verirken kimseyle muhatap olmayıp müşahede odalarına doğru ilerledi.

"Günaydın."

Neredeyse akşam olduğu için bunu demesiyle şaşkın bakışlar onu bulduğunda umursamadan hasta yatağında yatan hastaya yaklaşıp göz bebeklerine baktı.

"Kontrol altında kalmaya devam etsin." Hemşire başını salladığında diğerine geçti.

"Yarası iltihaplanmış. Bana sargı bezi getirin, lütfen."

Yaralılara genel tetkitleri yaptıktan sonra çoktan akşam olmuş hatta gece olmak üzereydi. Hala bir şey yiyememiş olmasından ötürü karnı guruldamaya başladığında hastahaneden çıkmıştı.

Kapının önünde ki tanıdık arabayı görünce adımlarını oraya yaklaştırdı. Minho arabasına yaslanmış sigara içiyordu.

"Burada ne yapıyorsun?"

Şüpheci gözlerini onun üstüne diktiğinde Minho doğrulup sigarasını söndürdü.

"Çocukların durumuna bakmaya geldim," Hyunjin anlayarak başını salladı. Tüm adamlar onu sevip sayardı, o da onları. "İyiler. Hafif sıyrık ve yaralarla atlatmışlar."

Minho başını salladı, sırtını arabaya yaslayıp hastahaneye doğru baktı.

"Bir haller var sen de. Ne oluyor?" Hyunjin, Minho'yu iyi tanırdı. Sessiz kalıp dalmaları hayra alamet değildi.

"Alttan başlayarak üste doğru ilerlemeye devam edecekler. Eve kolay giremezler ama o zamana kadar adamlarımızı bayağı yorarlar. Ve en savunmasız anımızda eve de girerler. Dertleri bu," Hyunjin anlamayarak ona baktı. Bunları niye ona söylüyordu? Ona yaklaşıp yanında ki yerini aldı. "Yani?" Babasının bilmece gibi olması yetiyordu. O yüzden Minho'nun açık olmasını istiyordu.

"Onlara kontrolü vermemeliyiz. Bizzat kontrolü biz elimize almalıyız." Hyunjin zaten aç olduğu için beyni durmuş gibiydi. "Anlattıklarından hiçbir şey anlamadım ama yemek ısmarlarsan dinleyeceğime söz veriyorum. Belli ki istediğin şeyi yapmanın suyu benden geçiyor."

Minho arabanın kapısını açıp Hyunjin'in geçmesinden sonra sürücü koltuğuna geçti.

"Giderken anlatabilirsin."

Minho arabayı çalıştırdığında Hyunjin başını cama yasladı. Ona bakarak odağının dağılmasını istemiyordu. Belli ki ciddi bir konu vardı. Yoksa Minho asla ona gelmezdi.

"Baba ilk atağa geçmeme konusunda ısrar ediyor. Böyle devam ederse adamlar bayağı hırpalanır ve güçsüzleşir. Karşıdakini hafife alırsan o konuma düşersin," Minho'nun gözlerindeki hırsa baktığında içi titredi. Ne demek istediğini yeni anlamıştı. "Babamı ikna etmemi istiyorsun," Minho uzatmadan başını salladı.

"Tamam, onunla konuşurum." Hyunjin parmaklarını çıtlatıp ortamın gerginliğinden kendini soyutlamaya çalıştı.

"Kolay kabul ettin," Minho bir anlığına ona baktıktan sonra gözleri hemen yolu bulmuştu. "Konu sen olunca hiçbir şeyi reddetmem, Minho."

Direksiyonu tutan parmaklarına baktı, Hyunjin. Fazla sıkmaktan boğumları beyaz olmuştu. Sallanıp duran adem elması gerginliğini ele veriyordu. Hyunjin kendi kendine gülümsedi.

"Ama karşılığı olduğunu bilmelisin."

Oluşan ağır atmosfer baskı yapıyor, konsantrasyonunu bozuyordu. Minho'nun kafasında daha beter bir düşünce tufanının koptuğundan haberi yoktu.

"Ne yemek istersin?"

Hyunjin camdan dışarıyı kolaçan edip gözüne ilişen tteokbokki dükkanı ile buruk bir şekilde gülümsedi.

"Sağda durdurabilirsin."

Minho dediğini yaptığında içinde oluşan tarifsiz duygularla arabadan indi. Hyunjin'in hangi dükkana girdiğini görünce Minho'yu da kasvetli düşünceler basmıştı. Hyunjin önden gidip hemen sipariş verdiğinde dışarıya gören bir masaya oturdu.

"Sanki ortalarda bir yerde otursak daha iyi olurdu," Minho ensesini kaşıyarak tereddütle masaya baktığında Hyunjin göz devirdi. Gözden ırak olmaktan sıkılmıştı. Hem tteokbokki dükkanında başlarına ne gelebilirdi?

"Bu kadar temkinli olmaya ne gerek var?" Kendi kendine söylense de Minho da duymuştu. Daha fazla üstelemeyip Hyunjin'in karşısında yerini aldı. Gergin olduğunu sürekli kasılan kasları belli ediyordu. Üstüne yapışan bir tişört giymişti ve üzerine de ceket almıştı. Oturmadan ceketi çıkardığında ise vücudunu saran tişört ile tüm kasları ortadaydı. Hyunjin yutkunup ilgisiz görünmek için elinden geleni yapıyordu.

Siparişleri geldiğinde Hyunjin yüzünde oluşan koca gülümseme ile yemek çubuklarına sarıldı.

"Bayağıdır yememiştim."

"Hala çok mu seviyorsun?"

Minho'nun sorusuna gülerek başını onayla salladı. Düşünceleri ise çoktan geçmişe yolculuk etmeye başlamıştı.

Flashback

"Ama acılı olmasın. Biliyorsun alerjim var," Hyunjin'in uyarısı ile elini pul biberden çekip onun yerine salça eklemeye karar verdi Minho.

Yine kimsenin evde olmadığı bir gün ikisi beraber evde vakit geçiriyorlardı. Hyunjin artık Minho'ya alışmış ve ona karşı son derece rahattı. Babası ve adamları işe gideceği zaman evde birkaç adam kalırdı. Minho ise babasının isteği üzerine özellikle Hyunjin ile ilgilenmesi için kalırdı.

Hyunjin bundan oldukça memnundu.

"Çok ekleme. Güzel olmuyor," Hyunjin'in yine eklemesiyle Minho dediğini yaptı. Sipariş etmek yerine bu kez kendileri yemek yapmak istemişlerdi. Gerçi Hyunjin istemişti. Minho'ya söylemese de annesinin ölümünden sonra hiç tteokbokki yememişti ve annesinden başka birisinin elinden yeme düşüncesi onu kötü hissettirmişti. Bu yüzden bugün canı çekmesine rağmen Minho'dan istemişti.

"Bence şu an kıvamı iyi," Minho yemekten çok anlamasa da Hyunjin için kendini geliştirmeye çalışıyordu. İlk defa yapıyor olmasına rağmen bilgili görünüyordu. Bu yüzden Hyunjin ona güvenmeyi seçti. "O zaman pişmeye bırakalım."

Minho tencerenin kapağını kapattığında Hyunjin büyükçe tezgaha oturup gözlerini tencereye dikti.

"Öyle çabuk pişmez," Minho gülerek ona baktığında Hyunjin kollarını göğsünde birleştirdi. "Banane, pişsin."

Minho; Hyunjin'i, Hyunjin ise tencereyi izliyorken dakikalar geçmişti.

"Galiba pişti," Hyunjin el çırparak tencereyi gösterince Minho gözlerini kırpıştırıp ondan çekip odağını tencereye verdi. "Hmm, evet."

Bunu duyunca tezgahtan inip yerinde sallanarak beklemeye başlamıştı. Gerçekten en sevdiği atıştırmalık buydu. Bıraksalar her gün yiyebilirdi ama bir senedir yememişti.

Karşılıklı oturduklarında Minho yemek çubuğu ile hamur parçasını aldı ve üfleyerek Hyunjin'e uzattı. Hamur parçasını ağzına atan çocuk gözlerini kapatıp memnun mırıltılar çıkarmaya başladığında yapabilmiş olmasına sevinmişti. Hyunjin için bir şeyleri başarmak onu iyi hissettiriyordu.

Çünkü bu çocuğun onun dışında bomboş bir hayata sahip olduğunu biliyordu.

***

Gözlerini dalmış olduğu için bir türlü çekemediği tencereye bakmaya devam ediyorken burnunun dibinde gördüğü hamur parçası ile gözlerini kırpıştırıp anılar denizinden ayrıldı.

"Al," Minho'nun tıpkı o günkü gibi üfleyerek ilk ona vermesi aklına gelince boğazını temizleyerek ağzını açtı. Lokmasını çiğnerken bu kez çok zorlanmıştı.

Onun için her istediğinde pişirilen bu hamur parçalarını yemeyeli yine uzun zaman olmuştu.

Minho gözlerine baktı Hyunjin'in. Çok fazla duygu anlatmak istiyor da sessiz kalıyor gibiydiler. O yüzden gözlerini ondan çekti. Eskilere gitmek ona iyi gelmemişti.

Hyunjin'i arkada bırakalı uzun zaman olmuştu. Bırakmak zorundaydı.

Hyunjin sessizce yemeğini sessizce bitirdi. Minho ise onu yerken izledi. O yediğinde kendisi doymuş gibi hissediyordu.

"Çocuklar için endişeleniyorsun, değil mi?"

Sessizliği bozan Hyunjin oldu. Yemeğini bitirmiş içeceğini içerken sıkılarak sordu. Çünkü karşısındaki adamın son derece canı sıkkın ve aklı dolu bir şekilde görmek onun da moralini bozmuştu.

"Evet," kestirip atmak istedi, Minho. Daha sonra derin bir nefes alarak ekledi. "Her şeyden çok bana güveniyorlar. Boş gurur için onların canını tehlikeye atamam."

Hyunjin yutkunarak başını salladı. Benim de güvendiğim sensin. Peki beni niye tehlikenin içerisinde bırakıyorsun? Demek geçiyordu içinden. Fakat sadece sustu.

"Babam neden bu adamları bu kadar kale almıyor peki?" Minho omuz silkti. "Bizden güçsüz olduklarını düşünüyor. Büyük ihtimalle onlarla uğraşmanın vakit kaybı olacağını da düşünüyordur."

Hyunjin kaşlarını çattı. Bu işte bir tezatlık vardı.

"Ama bir sürü önlem aldı. Madem bizden güçsüzler niye gerek duydu?" Anlamayarak Minho'ya bakmaya devam ettiğinde onun kararsız bakışlarını yakalamıştı. Minho iç çektikten sonra masaya yaklaşarak ikisinin duyabileceği ses tonunda konuştu.

"Çünkü Han'lar ile işbirliği yapabileceklerinden şüpheleniyor."

Hyunjin şaşkınlıktan nutku tutulurken babasının kendisini niye Han Jisung ile bir buluşma ayarladığını düşündü. Madem tehlike teşkil ediyorlardı, o halde oğlunu uzak tutmalıydı. Hyunjin bu karmaşıklığa anlam verememişti.

"Peki beni niye Jisung'u tavlamam için dahil etti?"

Minho, Hyunjin'in açık bir şekilde bunu soracağını beklemediği için başta afalladı ve kelimeleri nasıl bir araya getireceğini düşündü. Söyleyeceği kelimelerin canını acıtacağını bilmeden onları dile aldı.

"Sanırım hayatına birisini dahil etmenin vakti geldi diye düşünüyor ve doğru kişinin de Jisung olduğunu seçmiş olmalı."

Hyunjin oldukça kırgın bir şekilde karşısındaki adamın gözlerinin içine baktı. Bunu gerçekten söylemiş miydi? Yanaklarının içini ısırıp ağlamamak için kendini sıktı. Kendini o kadar güçsüz hissediyordu ki, paramparça olmuştu.

Aşık olduğu adam ona bunları söylerken bunun bir rüya olmasını istiyordu. Böyle mi sona erdiriyordu yani? Duygularına ne kadar yazık olduğunu düşündü.

"Gerçekten yazık."

Sadece iki kelime çıktı ağzından. Diline bir sürü cümle dizisi gelse de bunun yerine dilini ısırıp sustu.

"Gözlerime inanamıyorum. Bakın, burada kim varmış?"

Birbirlerinin gözlerinin içine binbir türlü duygu ile bakarken gelen sesin sahibine baktılar.

"Deli doktor ve bir numaralı adamı," kendi kendine güldüğünde Hyunjin bu çocuğa hiç sabrı olmadığını düşündü. Parmaklarını alnına götürüp ovmaya başladı. Bu çocuğu görmek, muhatap olmak istemiyordu.

"Burada ne işin var?"

Jisung bakışlarını Hyunjin'den çekip Minho'ya döndü. Ellerini pantolonunun cebine koyup rahat bir tavırla ona baktı. Daha çok meydan okur gibi bir bakıştı bu.

"Başım çok ağrıyor. Ben de doktoruma bunun nedenini sormak istemiştim ama tüh hastahanede yoktu," yarım ağız gülerek tekrardan Hyunjin'e döndü. Hyunjin sesli bir şekilde nefesini verip gözlerini kısarak aşağıdan bu gevşek adama baktı. Kendisiyle niye uğraşıyordu?

"Dikiş sonrası gelişen bilinen bir durum ama mankafalılara özel başka bir sendrom varsa tekrardan ameliyathaneye geçip bakabiliriz," iğneleyici ses tonuna karşı Minho bile bıyık altından gülümserken Jisung hiç bozuntuya vermeden eğilerek Hyunjin'in yüzünün hizasına geldi.

"Ameliyatı bahane edip benimle vakit geçirmek istediğini mi itiraf ettin sen şimdi yoksa bana mı öyle geldi?" Hyunjin dayanamayıp kahkaha attığında Minho bundan hoşlanmamışcasına yüzündeki tebessümü asılı kalırken kendini hemen toparladı. İkisinin flörtleşiyor gibi birbirlerine laf sokmaları canını sıkmaya başlamıştı.

"Hadi, kalkalım, Hyunjin."

Hyunjin bakışlarını biraz daha karşısındaki yüze tutarken başını sallayıp gülerek kalktı. Belki o da artık bir şeyleri umursamamaya başlasa onun için iyi olacaktı.

"Yalnız ben gitmenizi söylemedim," Jisung'un sesiyle döndüklerinde Hyunjin gözlerini kısmış ona bakıyordu. Bu kez Minho devreye girdi. Elinde ki ceketi üstüne bilerek yavaşça geçirip bakışlarını Jisung'a çevirdi.

"Bak sen... Söylemen mi lazımmış?" Alaycı ses tonunu duyduğunda Hyunjin rahatsız hissetmişti. Onun ürkütücü hallerine bizzat şahit olmuştu. "Babamın bir duyurusu var. Özellikle sana yapmamı istedi."

Minho başını omzuna yatırıp baygın bir şekilde ciddiye almadığı adama baktı.

"Söyle."

"Hwang Mujin sözleşmeyi imzalamazsa kendisini karşısına alacağını bilsin, dedi. Yani zaman daralıyor, Lee Minho. Babacığına söyle, elini çabuk tutsun." Minho'nun yüzünün kasıldığını görünce, etraftaki gözlerin onlara döndüğünü fark edince rahatsız bir şekilde yerinden kıpırdayıp Minho'nun kolunu tuttu.

"Gidelim."

Minho göz ucuyla korumasından sorumlu olduğu çocuğa baktı. Başını sallasa da lafını etmişti.

"Peki Han'lar karşılarına Hwang'ları almaya hazır mı?" Yine o alay eden ses tonu... Hiç korkusu yok mu, diye düşünüyordu. Yerinde sabırsızca kıpırdandı.

"Eğer ki biriyle birlik olursan her şey o kadar kolay ki, Minho." Bu sefer alay ederek konuşan Jisung'tu. Elini Minho'nun omzuna koydu ve kulağına yaklaşarak konuştu.

"Daha sonrasında sadece hangisini indireceğini seçmek kalıyor."

Selamlar.
İşler biraz daha kızışıyor... Ben çok ileriye odaklı ilerliyorum. O yüzden de detay kaçırmamak için elimden geleni yapıyorum 😩😵‍💫

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top