30 | son

Geçen bir haftadan sonra Jeongin yoğun bakımda kalmış ancak bugün gözlerini açabilmişti. Hyunjin bir dakika bile kardeşinin yanından ayrılmamış gözlerini açmasını beklemişti.

Babasının yasını içinde tutuyordu. Çünkü tek o değil, babasının tüm çocukları yastaydı.

"Sırtın iyi mi? İstersen biraz daha yükseltebilirim?"

Hyunjin ilgiyle Jeongin'in yastığını düzeltirken Jeongin sehpadaki bardağı alıp kurumuş dudaklarını ıslattı.

"Ben iyiyim." Bardağı sehpaya bıraktıktan sonra başını cama doğru çevirdi. "Babamız benim yüzümden öldüğü halde niye başımdasın?"

Hyunjin daha uyanalı iki saat olmasına rağmen böyle konuşmasına karşı yavaşça koluna vurdu. Jeongin sızlanarak ona döndü.

"Sen benim kardeşimsin, gerizekalı. Senin suçun değildi. O gün oraya intikam için gelen babamdı. Birilerini kaybedeceğimizi biliyorduk."

Hyunjin güçlü durmaya çalışarak burukça gülümsedi.

"Beni affedebilecek misin?" Jeongin dolan gözleriyle ona baktığında Hyunjin de dolmaya başlayan gözlerini saklamak adına kardeşine sımsıkı sarıldı. "Affettim bile. Babam bizi bir arada görmek isterdi. Düşman olarak değil."

Birkaç dakika öyle sarıldıklarında Hyunjin geri çekildi. Jeongin üst dudağını ısırarak ona bakıyordu. Hyunjin gözlerini kısarak karşılık verdiğinde ise dudaklarını araladı.

"Jisung... Öldü mü?"

Hyunjin bu soruyu bekliyordu. Bu yüzden sadece başını salladı. Ona kızamıyordu. Aşkın ne denli bir şey olduğunu çok iyi biliyordu. Bu bir haftada aklını kaybetmediyse Minho sayesindeydi.

"Merhaba." İçeriye giren bakımlı genç bir adamla gözler ona dönmüştü. Hyunjin eğilerek gülümsedi. Onu tanıyordu. "Ben hastahanenin psikoloğu, Seungmin. Bir süre beraber olacağız, Jeongin."

Jeongin doğrularak bakımlı adama baktığında kahverengi saçlarını arkaya attığını görmüştü. Yutkunarak ona bakıyordu.

"Ben çok kez psikolojik yardım aldım ama işe yaramadı. Fakat sen de etkisini görürsem yine şans vereceğim."

Hyunjin gülümseyerek Seungmin'e baktığında o kendisine ters bakışlar göndermişti.

"Abinin böyle söylediğine bakma. Her şeyi babamıza anlatacağım diye çekindiği için bana hiç kendini açmadı."

Seungmin de kimsesiz sahiplenilmiş bir çocuktu. Annesi ve babasını bir yangında kaybetmiş ve Hwang Mujin ile tanıştığında hayatı değişmişti. Başta doktor olmak için eğitim alsa da psikolojinin kendisine uygun olduğunu düşünerek vazgeçmişti. O yüzden eskiden beri Hyunjin ile tanışıyorlardı. Sadece yakın değillerdi.

Hyunjin de kendi travması ile başa çıkmayı hala öğrenememişti ama artık yanında Minho vardı. Bu yüzden tüm dertlerini bir yumağa sarıp yuvarlayabiliyordu.

Fakat kardeşinin kendisinden başka kimsesi olmadığını biliyordu. Sevdiği adam da, babası da aynı zamanda ölmüştü. Hem de birbirlerini öldürerek. Kesinlikle bir tedaviye başlamasının iyi olacağını düşünüyordu.

Garip bir şekilde de Jeongin bunu reddetmedi. Çünkü karşısındaki adam çok güzel gülüyordu. Nedense içinde ona karşı bir güven oluşmuştu.

"Kabul ederim ama konuştuklarımız bizim aramızda kalırsa. Abimin öğrenmesini istemiyorum."

Jeongin hemen teklif sunduğunda Hyunjin atıldı.

"Hey, ben yanındayken bunu söylememelisin!"

Jeongin omuz silktiğinde Seungmin ikisine gülerek araya girdi.

"Tamam, tamam." Gülmesini durduğunda Jeongin'e elini uzattı. "Her şey aramızda kalacak. Söz veriyorum."

Jeongin bir anda içine dolan özgüvenle Seungmin'in elini sıktı. Ve o andan itibaren ona aşık olacağını biliyor gibiydi. Ve aşkının karşılıklı olacağı ise ilk kez tecrübe edeceği bir şey olacaktı.

"Hyunjin?"

Açılan kapı ile Minho içeriye girdiğinde Hyunjin bir çocuk gibi sevinerek onun yanına gitti ve uzattığı elini tuttu. Bu eli tutarken hep içindeki küçük Hyunjin sevinç çığlıkları atıyordu.

"Gyuyoung'un uçağı bir saate kalkacak. Gidelim mi?"

Gyuyoung anlaşmanın olduğu gibi bebeğiyle uzağa gitmek için hazırlıklarını tamamlamıştı. Geçen bir haftada ayaklanması için yeterliydi. Ki Minho her ihtimale karşı yanında birisiyle yollayacaktı.

Hyunjin, Seungmin ve Jeongin'e kararsızlıkla baktı. Seungmin gülümseyerek konuştu.

"İşine bak sen. Biz de ilk seansımızı gerçekleştireceğiz."

Jeongin şaşırsa da bunu heyecanla kabul etmişti. Hyunjin'e gitmesi için elini salladığında Minho'nun arabasına binerek havalimanına doğru yola çıkmışlardı.

Minho arabayı bir eliyle sürerken diğer eliyle Hyunjin'in elini tutuyordu.

"Torpidoyu açsana." Minho yola bakarak söylediğinde Hyunjin şaşırsa da dediğini yaparak açtı. Tteokbokkileri görünce ise heyecanla ona baktı. "Kaç gündür midene düzgün bir şey girmedi. Ben yaptım. Bunu da yemez misin?"

Hyunjin başını iki yana salladığında Minho gülümseyerek ona baktı ve tuttuğu elini yaklaştırıp üstüne bir öpücük bıraktı.

"Teşekkür ederim." Hyunjin yüzündeki kocaman gülümsemeyle yemeye başladığında içindeki küçük Hyunjin gerçekten mutluluktan bayılmak üzereydi. "Rica ederim, güzelim."

Hyunjin yine kızarıp bozarsa da sesini çıkarmadan yemeğini yedi. Gerçekten de bir haftadır midesini sadece bayılmamak için saçma sapan şeylerle dolduruyor, kardeşinin uyanmasını bekliyordu.

Havalimanına geldiklerinde Minho hemen elini Hyunjin'e uzatmıştı. Hyunjin'in, Minho'nun her elini tutuşunda küçük Hyunjin mutluluktan çığlık atıyordu.

Gyuyoung'u gişede gördüklerinde işini halledip yanına gelmesini bekledikler. Gyuyoung işini halledince bebek arabasını ilerletmiş ve ikiliyi görünce gülerek elini sallamıştı.

"Ay, selam. Siz ikinizi uzaktan görünce çok heyecanlandım. Çok yakışıyorsunuz ya!"

Gyuyoung tüm samimiyetiyle ikisine de sarıldığında Hyunjin bu karşılamayla rahatsızlık hissinden kurtuldu.

Hala onu Minho'nun eşi ve çocuğunun annesi diye hatırladığında çok utanıyordu.

"Ben bu zamana kadar sana karşı yaptığım tüm saygısızlıklar için özür dilerim, Gyuyoung."

Hyunjin hafifçe başını eğdi. Gerçekten de pişmanlık duyuyordu.

"Saçmalama, Hyunjin! Hiçbir şey bilmiyordun. Buna rağmen Hyunho'yu doğurmama bile yardım ettin. Gerçekten çok iyi bir insansın. Umarım hayatında da hep iyilikler olur."

Gyuyoung gülümseyerek yavaşça omzuna vurunca Hyunjin tebessüm etti.

"Her şey için teşekkür ederim, Gyuyoung. İyi bir ortak oldun. Bir sorun olursa her zaman bana ulaş ve Hyunho'ya çok iyi bir anne ol. Ki bundan şüphem yok." Minho elini uzattığında Gyuyoung gözleri dolarak elini sıktı. "Ya, şapşal! Ben de teşekkür ederim. Merak etme, sıkıştığımda hemen seni arayacağım. Sen de her zaman beni arayabilirsin. Biz dert ortağıyız!"

Uçağın anonsu yapıldığında Gyuyoung telaşlanarak ikisine de el salladı.

"Hyunho ismini neden koyduğumu biliyorsunuz, değil mi?" Kahkaha attığında Hyunjin şaşırdı. "Neden?"

"Siz olmasaydınız belki de bu çocuğu doğurmaktan vazgeçer ve eski yaşantıma geri dönerdim. Bu yüzden en anlamlı ismi verdiğimi düşünüyorum."

Minho gülerek başını eğdiğinde Hyunjin bebek arabasındaki bebeğe bakıp gülümsedi.

"Ve hala sana benzemesini istiyorum. Bu yüzden hamileyken seni görmek için can atıyordum! Görünüşe göre gerçekten de senin yanındayken kıpırdamış ki böyle tatlı bir oğlum var."

Gyuyoung sevgiyle oğluna baktığında Minho ikisine baktı. Anlamıştı. Anne olmak için çok büyük sorumluluklara yada paraya ihtiyaç yoktu. Bir çocuğa verilebilecek en büyük şey, sevgiydi.

Gyuyoung ile vedalaştıktan sonra havalimanından çıkmışlardı.

Akşama tüm aile toplanacak ve yas için akşam yemeği yiyeceklerdi. Aileden ölen her kişi için en fazla bir hafta içinde bu düzenlenirdi. Üzüntüden yemek yiyemeyenlerin bu sayede midesine bir şeyler girerdi.

Hastahaneye uğrayıp Jeongin'i de aldıktan sonra aile evine gelmişlerdi.

Herkes Hyunjin'i görünce büyük bir hürmet ile eğilmiş ve onu selamlamışlardı. Hissettiği acıyı derinden hissediyorlardı.

Hyunjin derin bir nefes alarak babasının oturduğu sandalyeye büyük bir baskı ile oturdu.

Yemek öncesi konuşma yapmalıydı.

"Öncelikle hepimiz için oldukça acı verici olan bu kayıp adına çok üzgünüm ama zamanında yaşadığım travma sonrası bu konuda daha güçlü durmaya çalışıyorum. Çünkü babamız her zaman güçlüydü. Bir haftadır yas içinde olsak da onun istediği intikamı alarak bir sorumluluk almadan onu huzurla gönderdik. Bu akşam verilen yemek babamızı artık rahat bırakmamız için. Onun varlığıyla yaşamalı, yokluğunu hissetmemeliyiz. Hepinize afiyet olsun."

Hyunjin en son buruk bir tebessümle konuşmasını bitirdiğinde herkes başını sallayarak yemeğini yemeye başlamıştı. Chungha ve Jeongin, Hyunjin'in iki yanında oturmuş, onlarında yanında Minho ve Minhyuk vardı.

Herkes iyi kötü bir şeyler yediğinde Hyunjin tekrardan söz aldı. Merakla beklenen an gelmişti.

"Biliyorsunuz ki, babamın vasiyeti üzerine benim ya da Minhyuk'un başa geçmesini istiyordu. Ben hala oldukça tecrübesiz ve sadece doktorluğu iyi yapabiliyorum. Bunun bilincinde olarak, Minhyuk ile beraber başa geçmeye karar verdik. İlerleyen zamanlarda tamamen hazır hissedince Minhyuk çekilmek istediğini söyledi. Ondan sonra da Minho yanımda olacaktır, bilginize."

Minhyuk ile önceden bunu konuşmuşlardı. O yüzden göz göze gelince gülümsediler. Minhyuk sadece babaya hizmet ettiğini, o nedenle de sadece yardımcı olmak için kalacağını söylemişti.

"Ve, ailemizin kurallarından birisi olan aile içi ilişkiyi an itibariyle kaldırıyorum. İçiniz rahat olsun, Hwang Mujin son nefesinde buna onay verdi." Herkes şaşırsa da birçok kişi belli etmemeye çalışarak bu habere sevindi. Hyunjin o an bir sürü çiftin olduğunu anlamıştı. "Başka bir şey yapmanıza gerek yok. Yaptığınız şeyi yapmaya devam edebilirsiniz."

Hyunjin ayağa kalktığında herkes ayağa kalkmış ve eğilmişti. Hyunjin buna alışıktı ama bu sefer daha farklı hissetmişti. Gülümseyerek odasına çekildiğinde Chungha peşinden gelmişti.

"Bundan sonra da bu herif bana aşık olmazsa eğer unutuyorum!"

Hyunjin ona gülümseyerek masasına oturdu ve dosyaları okumaya başladı. Babası öldüğünden beri çok fazla birikmişti.

Kapının çalmasıyla ikisi de kapıya döndüler. Hyunjin'in gir komutuyla Minhyuk içeri girmişti. Chungha nefesini tutarak ona bakıyordu.

"Chungha, biraz konuşabilir miyiz?"

Hyunjin çok fazla şaşırınca kendini hızla toparladı ve dosyalarına geri döndü. Chungha çığlık atmamak için yanaklarının içini ısırdı.

"Elbette."

İkisi çıkarken Felix kocaman gözleriyle içeriye girdi.

"Yemeğe geç kaldım ama gözlerim daha demin bana oyun mu oynadı?"

Hyunjin gülerek başını iki yana salladı.

"İnan bana, ben de çok şaşkınım. Fakat sesimi çıkaramadım bile şoktan!"

Felix çığlık atarak yerinde zıpladığında Hyunjin kahkaha attı.

"Oha lan! Şu orospu kalpten gitmese bari konuşurken!" Felix kahkahalarla gülerken Hyunjin de ona katıldı. "Ben de ondan korkuyorum. Umarım heyecandan bayılmaz."

İkisi kudururken kapı çaldığında Hyunjin tekrar kendini düzelterek gir komutunu vermişti.

"Bu iki kuzen kendilerine kahve ısmarlamak isteyen bu beyefendileri kabul etmek isterler mi?"

Changbin başını uzatarak kahve bardağını gösterdiğinde Felix yerinden zıplayarak kapıyı sonuna kadar açtı. Bu sayede Minho da içeriye girmişti.

"Chungha'ya hasar kontrolü yaptıktan sonra katılsak olur mu?"

Felix alt dudağını dişleyerek sorduğunda Hyunjin yerinden kalkıp koluna vurdu.

"Minhyuk atağa mı geçti?"

Minho kaşlarını kaldırarak sorunca Hyunjin şaşırarak onun koluna girdi.

"Minhyuk boş değildi yani? Ve sen biliyordun?"

Felix ile bakışıp şaşırırlarken Changbin söze girdi.

"İkisi dışında onlardan herkes haberdar bence."

Gülerek konuştuğunda Felix sevgilisinin yanağına öpücük kondurdu.

"Bir akıllı biziz, aşkım."

Felix, Minho ve Hyunjin ikilisine dil çıkararak sevgilisinin koluna girerken kahveleriyle odadan çıkmışlardı.

Hyunjin arkalarından kötü kötü bakarken Minho yüzündeki garip gülümsemeyle kapıyı kapattı ve anahtarı çevirdi.

"Jeongin de uyudu, haberin olsun." Hyunjin tek kaşını kaldırarak Minho'ya baktı. "Yani?"

"Yanisi odadan çıkmak için bir bahanen yok."

Hyunjin onun gülüşüne sinsi bir şekilde karşılık verdi.

"Zaten çıkmak istemiyorum ki."

Minho hızlı bir refleksle Hyunjin'i belinden tutup onu kendisine çekti. Hyunjin ani refleksinden ötürü afallamış, dudakları aralanmıştı.

"Niye bu kadar güzelsin?"

Minho yaklaşarak Hyunjin'in boynuna bir öpücük kondurdu ve sevdiği kokusunu içine çekti.

"Güzel miyim gerçekten?"

Hyunjin bilerek üstelediğinde Minho hiç başını kaldırmadan evet dercesine homurdandı. Boynuna öpücükler bırakmakla meşguldü.

"Seni o kadar seviyorum ki..." Hyunjin elini Minho'nun ensesine koyup daha da kendine bastırdı. Minho'nun boynundaki zincir kolyeyle oynarken onun boynuna öpücükler bırakmasına izin veriyordu.

"Yarın hastahaneye gitmesene."

Minho başını kaldırıp Hyunjin'e yarı açık gözleriyle baktı. Bunun ne demek olduğunu bilen Hyunjin başını aşağı yukarı salladı.

"Hala sargıların var." Hyunjin uyarırcasına parmağını dudaklarında ve kaşında gezdirdi. Daha sonra tişörtünü kaldırarak göğsündeki baskından kalan bıçak yarasını okşadı. "Umurumda değil. Tek ilacım sensin."

Minho'nun başka bir şey demesine gerek yoktu.

Duvar ile kendi arasına aldığı çocuğun dudaklarını öperken aynı zamanda üstündekini çıkarıyordu.

"Sana çok fena aşığım."

SONNNNNN
Ay biraz konuşmak istiyorum
Öncelikle bu ficin okuru olduğunuz için teşekkür ederimm 💘
Ben bu ficin konusunu, kurgusunu falan yaklaşık üç sene önce falan bulmuş ama yazacak cesareti kendimde bulamadığım için hiç ele almamıştım. Şimdi sağlık okuyan birisi olarak daha aşina bir şekilde yazdığımı düşünüyorum... Eskiden yazmaya baslasaydım toyluğum çok göze batarmış sanırım bu yüzden şu an yayımlamaktan mutluluk duyuyorum.

Yazdan beri sadece ilk bölümüyle duruyordu bu fic...
Ben ise sadece geçen ay yazmaya başladım. Yani toplam bir buçuk ay gibi bir sürede yazıp bitirdim ve sonra düzenledim bölümleri derken şimdi yayımlıyorum 💪

Biraz da ficten bahsedecek olursam:
Aslında başta Gyuyoung'u öldürmeyi planlıyordum sonra vazgeçtim, aynı şekilde Jeongin'i de. Babayı öldürmek ikilinin kavuşması için gerekliydi. Jisung'u ise olan bitenden sonra yaşatamazdım :/ yaşasa bile Jeongin ile oldurmazdım 😩

Yine anlamadığınız bir kısım varsa sorabilir ya da genel olarak görüşlerinizi bunun altına yorum bırakabilirsinizzzz

Bu arada bitirmeden ekleyeyim; bir tane hyunho kurgusu daha var aklımda ama bu yoğun süreçten sonra sanırım ara veririm. Fakat bu ficten güzel karşılıklar alırsam yazacağım ✏️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top