3 | düello
Bölüm uyarısı: madde kullanımı.
"Gereksiz bir atılımdı."
Minho kabanını düzeltirken düşünceli bir şekilde hastahanenin çatısında durdukları için esen rüzgara rağmen gözlerini kırpmadan şehrin ışıklarına bakmaya başladı. Yanındaki çocuğa yine anlam veremediği bir gündeydi. Hyunjin ağzını hafifçe açtı ve dilini dudakların üzerinde gezdirdi. Vücudunu Minho'ya döndürüp cebinden çıkardığı sigarasını dudaklarının arasına yerleştirdi. Ona göz devirip ceplerinde çakmak aramaya başladı. Bulamayınca ağzından bir küfür çıkmıştı. Minho ona gözlerini kısarak bakıp cebinden çakmağını çıkardı. Ona biraz yaklaşıp sigarasını yaktığında tekrar eski pozisyonuna geri döndü. Sadece kendisinin bildiği bildiği bir düşünceye kapılmıştı.
"Bana yaklaşmaması gerekirdi. Bir daha olsa yine yaparım."
Gözlerini kırpmadan söylediği şeylere karşı Minho yüzündeki bıkmış ifadeyle ona döndü. Kısık gözlerini Hyunjin'in üzerinde gezdirip sıkıntılı bir nefes verdi.
"Sana hep iyi davrandığımı biliyorsun," Hyunjin sigarasını diğer parmağına vurduktan sonra tekrar dudaklarının arasına götürdü. Ne diyeceğini merak ediyordu. "Ama ne kadar iyi kalpli olabileceğimi test etmeye kalkma. Sınırına ulaşmak istemezsin."
Minho arkasını dönüp gideceği sırada Hyunjin'in sesiyle duraksadı.
"Sınırına ulaşmanı merakla bekliyorum."
Tam bir umutsuz vakaydı ve Minho bu vakayı gram çözmek istemiyordu. Çünkü çoktan Hyunjin'den umudunu kesmişti. Islah olmaz bir keşe laf anlatmak imkansızdı.
Hyunjin onun arkasından sinirle gülmeye başladı. En nefret ettiği Minho geri gelmiş olmalıydı. Bir sigara daha yaktıktan sonra gevşemiş bir şekilde ameliyathaneye girmeden önce üstünü değiştirdi. Kafasına dikiş atması gereken bir gerizekalı vardı.
"Ben yarayı temizledim ama derin görünüyor, hocam."
Henüz stajyer olan adamlarından birisine başını sallayıp gitmesini söyledikten sonra ona ateş saçan gözlerle bakan adamın yattığı hasta yatağına ilerledi.
"Sikeyim, doktor musun sen?" Hyunjin ona cevap vermeyip hazırlanmış olan tıbbi aletlere baktı. Bir an önce dikişi atıp uyumak istiyordu. "Şu salak adamlar telefonumu aldılar. Söyle, versinler. Kendi doktorum muayene eder beni. Bir de senin eline mi güveneceğim?"
Hyunjin bıkkın nefesini verip adamın gözlerinin içine baktı.
"Bak on beş, bilemedin yirmi dakikan var. Yaran derin görünüyor."
Adam gözlerini kıstı. Yarasının canını acıttığı belliydi. Yine de ısrar etmesi ne kadar salak olduğunu kanıtlar nitelikte gibiydi.
"Senin derdin ne?" Babasının bu adamla ne derdi vardı, bilemiyordu ve bu adamla uğraşmak zorunda kaldığı için de kendine sinir oluyordu. Buna rağmen tane tane açıklamaya çalıştı.
"Bak, ikimizde hatalıydık, tamam mı? Şimdi seni tedavi etmeme izin ver, konu kapansın?" Tek kaşını kaldırıp sorduğunda gerçekten anlaşmaya varmaya çalışıyordu. "Tek bir şartım var," Hyunjin başka bir yöne bakıp kendine birkaç saniye verdikten sonra adama döndü. "Ne istiyorsun?" Adam keyfi yerine gelmiş gibi gülümsese de yarası yüzünden yüzünü buruşturmuştu. "Bana ismini söyle." Hyunjin gözlerini devirip işaret parmağını kaldırıp önlüğünün üstündeki ismi yazan noktaya götürdü.
"Laf atmak istemiyorum ama gerçekten salaksın. Bunu görüp de öğrenebilirdin. Tek şansını da kullanmış oldun. Şimdi uzan ve kıpırdama," adam gözlerini kısıp gösterdiği yere baktı ve dudaklarını oynatıp ismi okudu. "Hwang?" Hyunjin soyismini söylemesine karşı gözlerini ona dikti.
"Siktir, Hwang Mujin'in oğlu musun?" Hyunjin bu kez sesli ofladı. İşi gerçekten batırmış olmalıydı. "Ah, beni tanımamış olmana bakılırsa bu işlerle cidden alakan yok gibi. Bu iş gittikçe ilginçleşmeye başladı," kendi kendine konuşuyor olmasına rağmen Hyunjin onu açıkça duyabiliyordu. Başını iki yana sallayıp alet tezgahını kendine yaklaştırdı ve dikiş atmaya başladı.
***
"Dikişe dikkat et ve kanarsa da hastahaneye git. Benlik bu kadar. Bir daha karşılaşmayalım."
Hyunjin doğrulup eldivenlerini çıkaracakken bileğinden tutulmasıyla adama döndü.
"Bunun için söz veremeyeceğim, deli doktor." Hyunjin gözlerini kıstı. Alaycı bakışlarını adama çevirip eğilip onunla aynı hizaya geldi. "Dene bakalım. Sonucunu görürsün," bileğini kurtarıp gidecekken adamın tutuşu daha da sıkılaşmıştı. Bu sefer bıkkın bir ifadeyle ona baktı.
"Bu sefer ne yaparsın?" Bu adamın uslanması yok mu, diye düşünürken sert bakışlarını adamın üzerinde gezdirdi. "Bu sefer ben yapmam ve inan bana, kendini ne halde bulursun, ben de bilemiyorum."
Kapının açılmasıyla ikisinin de bakışları gelen kişiye dönmüştü.
Minhoydu.
Minho'nun bakışları ikilinin üzerinde dolandıktan sonra ellerine döndüğünde gözlerini kısarak önce bir baksa da tekrar onlara döndü.
"Başarısız girişim, Han Jisung . Bir daha bara geleceğin zaman haberim olsun. Sana en iyisini ısmarlarım."
Hyunjin'in gözleri şaşkınlıkla açılırken ağzından kaçan küfürle bileğini adamdan kurtarıp birkaç adım geriye sıçradı. Bu soyismi biliyordu; babasının ortağıydı.
Minho alayla adama bakmaya devam ederken ona aynı şekilde karşılık verdi.
"Hayat sürprizlerle dolu, Minho. Her zaman plana göre hareket edemezsin, değil mi?" Alayla yarasına dokunup ona dikkat çekmek istediğinde Minho yarasına baktı. "Zaten tek bir plan yerine B hatta C planını hazır tutarım. Bunu hala anlayamadın mı?"
İkisinin derdinin ne olduğunu anlamadığı için köşede kalmayı tercih eden Hyunjin bu gergin ortamdan sıkılmıştı. Bildiği kadarıyla Han ve Hwang ailesi ortaktı ama son işlerde Han ailesi başarısız olunca babası onların ihanet ettiğini düşünüyordu. Fakat kanıtı olmadığı için de bu ortaklığı bitiremiyordu. Kendince kafasında tarttıktan sonra bu kanıya vardı; bu çocuğu tavlayıp olayları öğrenmesini istiyordu babası.
Babasının bilmece gibi olması ve sürekli çözülmeyi beklenmesi Hyunjin'in canını sıkıyordu. Bu kez bu bilmeceyi daha karmaşık hale getirmemek için sakin kalmayı seçti. Görünüşe bakılırsa, Jisung ve Minho'nun arası da iyi değildi. Aslında derdi Minho'ya sorun çıkarmamaktı.
"Kanamam ya da başka bir sorunum olursa seni bulurum, deli doktor. O zamana kadar kendine iyi bak."
Hyunjin'e göz kırptıktan sonra askılıkta ki ceketini üstüne atmış çıkmadan önce de Minho'ya omuz atmaktan çekinmemişti. Minho sinirle güldüğünde ise Hyunjin onun karşısına dikildi.
"Bana en azından onun kim olduğunu söyleyebilirdiniz," sinirine hakim olamayıp konuştuğunda Minho kirpiklerinin altından ona baktı. "Bilsen ne değişirdi?" Onunla bu ses tonuyla konuşmasından nefret ediyordu. Yaklaşıp dişlerinin arasından konuştu. "En azından kafasını yarmazdım."
Sinirle soluyup hastahaneden çıktığında Minho çok geçmeden onu yakalayıp kolundan yakaladı. Hyunjin sinirle ona döndü.
"Bu da moda olmaya başladı," kolunu hızla ondan kurtardığında hastahanenin girişindelerdi.
"Baba, seninle konuşmak istiyor. Seni eve bırakayım," Minho direkt açıkladığında Hyunjin gerçekten yorgun olduğunun bilincine varıp daha fazla uğraşmadan onun peşine takıldı ve eve geldiler.
"Bugün sana verdiğim planın ne olduğunu anlayabildin mi?"
Babasının masasının arkasında oturmuş ve ellerini kenetleyip gözlerini ona dikip bakıyor olması tüylerini ürpertti, Hyunjin'in.
"Evet," adam başını salladı. "Peki yapabilir misin?" Hyunjin derin bir nefes aldı. "Bana ilk kez güvenerek bir görev veriyorsun, yapmalıyım." Babası iki yana salladığı başıyla ona onay vermeyince kaşlarını çattı.
"Bunu zorunluluk olarak görürsen bir sonuca varamayız. Sen benim oğlumsun. Ben de senin biraz sorumluluk sahibi olmanı istiyorum. Evet, doktorluğu bu zamana kadar sorunsuz hallettin ama sadece bununla kalamazsın. Diğerleri için fazla zayıf halkasın. Göze batmaman gerek."
Hyunjin bu sözlere karşı yutkundu. Zayıf halka olmak... Bununla ne demek istediğini çok iyi anlamıştı.
"Yüzünü kara çıkartan oğlun olduğum için tüm bunlar, değil mi?"
Sesinin yüksek çıkmamasına özen göstermişti ama çatlayan sesi onu ele vermişti. Minho'nun kapıda olduğunu biliyordu. İstese onları rahatlıkla duyardı.
"Nereden çıktı bu şimdi?" Babası onaylamayan bir şekilde ona bakıyorken kendi kendine güldü.
"Dövüş derslerini bıraktım, silah eğitimi almadım, keşim ve gayim. Yeraltı dünyasının hakimi Hwang Mujin'in büyük talihsizliği olan oğlu..." Daha fazla sözlerine devam edemedi. Akan gözyaşlarını sinirinden hemen elinin tersiyle sildi. Babası oğlunu bu halde görmesiyle kendini kötü hissetmişti. Yerinden kalkıp oğlunun karşısına geçti.
"Hyunjin, zor şeyler yaşadın. Herkes güçlü olmak zorunda değil ama buradaki herkesin hatta özellikle düşmanlarımın gözleri senin üzerinde. Sen güçsüz görünürsen benim korunma kalkanım olmaz. Ve biliyorsun ki, bu hayatta değer verdiğim tek şey sensin. Keş ve ya gay olman umurumda değil. Sen benim oğlumsun ama benim kurallarıma uymak zorundasın." Oğlunun yanaklarını tutup yüzünü kendine yaklaştırdı. "Benim kanım, benim kurallarım."
Hyunjin dişlerini sıkarak konuşmaya zorladı kendini.
"Minho senin oğlun olsa her şey çok daha iyi olurdu," babası tekrar başını iki yana sallayınca bu kez sinirlenip kendini babasının ellerinden kurtardı.
"Ne, baba? Ne o zaman?" Sinirle ellerini saçlarından geçirdi ve babasına baktı. Kanı kaynıyordu. Öfkesini çıkarmak istiyordu. "En başından beri ona hislerim olduğunu biliyorsun ama her seferinde onu benden uzak tuttun. En azından buna müsade edebilirdin."
Gözyaşları akıyordu ama gözlerini kırpmadan babasına bakıyordu. Babası oğlunun gözlerindeki acı çeken ifadeden nefret ediyordu. Ve buna sebep olanın kendi adamı olduğunu bilmek canını sıkıyordu.
"Eğer zaafın olursa, güçsüz olursun ve herkesi seni kolayca indirir. Minho ya da başkası önemli değil. Hiç kimseyi hayatına almamalısın," Hyunjin düşen gözyaşlarını umursamadan gülmeye başladı. Babası asla ona açık olmuyordu.
"Sanki bir hayatım varmış gibi konuşuyorsun."
Başka bir şey söylemedi. Babası da konuşmayı uzatmadı. Hyunjin kapıyı açtığında tahmin ettiği gibi onu görünce tıslayıp ona değmeden oradan çıktı ve odasına gitti.
Çok yorgun olmasına rağmen yatağa girse uyuyamayacağını bildiğinden üzerini değiştirip rahat bir tişört ve şort giydi. Uyumak istiyordu ama kafasındaki düşünceler onu rahat bırakmıyordu.
Gardrobunun altında sakladığı beyaz tozu çıkarıp onunla bir süre bakıştı.
Tozu sehpasına döküp cebinden çıkardığı kredi kartı ile güzelce yaydı. Çekmecesinde ki kağıdı koparıp silindir şeklinde sardı ve önce burnundan sonra ağzından çekmeye başladı.
Kafasını toplamasının tek yolu buydu.
Gözlerini kapatıp başını arkaya verdiğinde halüsinasyonlar onu hemen sarmaya başlamıştı. Bu biraz devam edecek ve sonra bir yerde sızacaktı. Her zaman böyle olmuştu.
"Hyunjin!"
Bu sesi nerede olsa tanırdı ama yine de gözlerini açmadı. Tanrı bu adamı ona ceza olarak mı ödül olarak mı göndermişti? Şu an bunu düşünüyordu.
"Sikeyim! Yine mi?"
Herkesin bu kadar gizemli davranmasını bilerek uzatıyorum ki asıl dertleri ortaya çıktığında anlayabilin diye... O yüzden lütfen kızmayın 😁😁
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top