29 | kimsesiz sahiplenilmiş çocuklar
Minho, Hyunjin ile nasıl başa çıkılacağını yalnızca kendisi bildiğini, başka kimseye emanet etmemesi gerektiğini biliyordu.
Minho onun iki elini de tuttu ve Hyunjin kendini kurtarmaya çalıştığında, onu sıkıca yakalayıp yükselen histerisini yatıştırmak için göğsüne bastırdı.
Hyunjin birkaç kez kendini onun kucağından kurtarmaya çalıştı ama nafile: gücü hızla tükenmişti.
"Onları kurtarmam lazım!"
Karavanda bekleyen doktorlar ve gelen arabalar ile yaralılar götürülmeye başlanmıştı. Minho'nun emriyle hemen bu tarafa gelerek Jeongin ve babasının bedenlerini taşımaya başladılar.
"Benim de seni kurtarmam lazım."
Minho söylediklerini duymadığını biliyordu ve sadece onu bastırmaya çalışıyordu.
Hyunjin halsizlikten bitap düştüğünde Minho onu kucağına aldı. Baskın bitmişti ama çok fazla can pazarı vardı.
Hyunjin kendinde değilmiş gibi sadece söylenenleri yapıyor, hareket ediyordu.
"Hastahaneye gideceğiz, tamam mı? Yakınında olacaklar."
Minho yakınlarda olan arabasını bulduğunda ilk önce kapıyı açıp Hyunjin'i sağ koltuğa yerleştirdi. Geri çekilecekken duyduğu söz ile başını eğerek ona baktı.
"Minho, babam öldü. Jeongin'den emin değilim."
Minho yutkunarak Hyunjin'e ne cevap vereceğini düşündü. Doktordu. Elbette ne olduğunu anlamış olmalıydı. Sadece saçlarına doğru eğilip arasına bir öpücük kondurdu.
Hastahaneye geldiklerinde Hyunjin hızla arabadan inerek koşmaya başladı. Üstü başı kan içindeydi. Etraftakilerin bakışlarını umursamadan ameliyathaneye doğru koşmaya başladı. Minho ona yetişmek için peşine takıldığında onun da pek farkı yoktu. Kana bulanmış beyaz gömleği, patlamış dudağı ve kanayan kaşı ile tam anlamıyla savaştan çıkmış gibiydi.
Jisung'u vurmuştu ama geç kalmıştı.
Bunu kendine yediremiyordu. Birkaç dakika daha önce orada olsaydı, Jisung'u etkisiz hale getirirdi.
Hyunjin ameliyathanenin önünde daire oluşturarak gezinip duruyordu. Tanıdığı doktor çıktığında umut dolu gözlerle ona baktı.
Bir umut yanılmış olabilme dileğiyle...
"Hyunjin, elimden geldiğince hayata döndürmeye çalıştım ama kalbinin çok yakınına isabet etmiş. Hastahaneye varmadan ölmüştü."
Hyunjin kendini sıkarak elini boynuna götürdü. Nefes alamıyormuş gibi hissediyordu.
"Jeongin için ameliyat devam ediyor. Kalbi bir kez durdu ama geri döndürmeyi başardık. Zor bir ameliyat oluyor. Bitene kadar ancak öğrenirsin."
Ameliyathanede işi biten doktor başıyla selam verip eğildikten sonra gitmişti. Başka bir doktorun içeriye girmesiyle Hyunjin kendini sıkmaya devam etti.
Gözlerinden yaşlar akıyordu, saçları birbirine girmişti.
Minho, Minhyuk'a nihayet ulaştığında karnından bıçaklandığını öğrenmişti. Birazdan ameliyata gireceğini öğrenince de ona ölüm haberini zorlukla söylemişti.
Görüşmeleri bittiğinde aklına gelerek Gyuyoung'u aradı ama açmadığında bir daha aramadı.
Telefonu cebine atarak Hyunjin'in oturduğu sandalyenin yanına oturdu. Ona dokunmaya çekiniyordu.
"Babamız öldü, Minho. Ne yapacağız?" Hyunjin karşısındaki duvara öylece bakarken Minho dirseklerini dizlerine yaslayarak başını ellerinin arasına aldı. "Bir daha böyle bir kabus yaşamam sanıyordum."
Minho yüzünü kapatarak ağlamaya başladığında Hyunjin'i dinliyordu. Sessizce ağlarken bir canı kopmuş gibiydi.
"Kimi sevsem hayat benden alıyor. Lanet olsun ki, bu zamanlarda da hep sen yanımda varsın."
Minho başını kaldırıp gözyaşlarını sildi. Kızarmış gözleriyle ona baktı.
"Babam her şeyi anlatmanı istedi. Ne olduğunu bilmiyorum ama çok pişmandı. Artık özgümüşsün."
Hyunjin başını ona çevirince Minho tepki vermeden bakmaya devam etti.
"Zamanı geldi, ha?" Minho buruk bir şekilde gülerken başını duvara yaslayarak bacaklarını uzattı. "Geldi."
"Seni ilk defa ölümden kurtardığım o gün, baban beni yanına almadan önce bana bir soru sordu." Minho başını yatırarak Hyunjin'e baktı. Ağlamaktan kızarmış gözlerine rağmen hala çok güzel görünüyordu. Bir prens gibiydi. "Senin de baban olmamı ister misin? Sikeyim, bir bakışta anlamıştı, babam olmasını istediğimi."
Minho kendi kendine gülerken elini uzatıp Hyunjin'in saçlarına götürdü.
"Sen çok korktuğun için seni hemen arabayla eve göndermişti. Benim de yanıma gelmişti. Meğer kimsesiz çocukları sahipleniyormuş. Kimsesiz sahiplenilmiş çocuklar..."
Hyunjin akan mukus sıvısını hissedince burnunu çekerek geri gönderdi. Sessizce onu dinliyordu.
"Bununla bize nasıl hükmedeceğini biliyordu. Ne derse, istese sorgusuz yapardık. Biliyor musun? İlk gördüğüm andan beri sana olan ilgimi de anlamıştı." Minho yarım ağız gülerken anlatmaya devam etti. Sanki o günü yeniden yaşıyor gibiydi. "Senden uzak durmamı istedi. En başından beri biliyordu ve karşı çıktı. Kural olsaydı, gözümü kırpmadan çiğnerdim, Hyunjin... Ama emirdi. Emire karşı gelinirse aileye karşı edilmiş yemin ve bu dövmenin bir anlamı olmazdı."
Hyunjin titremesini durduramadığı elini kaldırdı ve parmaklarını Minho'nun boynunda, dövmede gezdirdi.
"Baban, babamız çok zeki birisiydi. İlk bakışta ne olduğunu anlar ve tüm adımlarını ona göre atardı. Biz bu zamana kadar onun öngörüleri sayesinde gelebildik. Beni sahiplendiği ilk gün, tek görevimi de vermişti. Seni korumak... Şimdi ise seni kurtardım ama onu kaybettim."
Minho'nun gözünden akan yaş usulca yanağından süzülürken Hyunjin onu baş parmağıyla sildi.
"Gyuyoung ile anlaşmalı bir şekilde evlendik. İkimizin de kendi çıkarları vardı." Derin bir nefes aldı. "Bizim yakınlaştığımızın endişesine kapandı, babam. Haklıydı yine. Belki de biliyordu hatta. Evlen dedi. Evlendim."
Hyunjin'in gözleri kaşlarını delecek kadar açılırken elini geri çekti.
"Senden hamile değil mi?" Hyunjin çekinerek sorduğunda Minho başını iki yana salladı. "Değil. Sadece beni çöpe atan annenin neler yaşamış olabileceğini görmek istedim. Bu yüzden Gyuyoung'u seçtim. Tesadüfen oldu ama benim için en iyi seçimdi."
Gerçekler, panzehirin zehri inaktif hale getirmesi gibi dökülürken Hyunjin başını eğdi.
Her şeyin suçlusu babasıydı ama ona kızamıyordu bile.
"Ben seni hep sevdim, Hyunjin. İlk gördüğüm andan beri de beni sevmeni istedim. Garip bir şekilde sevdin de. Ama ben sevgimize sahip çıkamadım. Şimdi elimde sadece boşa akıp giden zaman var."
Hyunjin yaklaşarak yaşlarla kaplanmış yüzünü sildi. O sırada yüzündeki yaraları fark ediyordu. İşaret parmağını önce dudağına sonra da kaşına değdirdi.
"Çok acıyor mu?"
Minho yine başını iki yana salladı. Acımıyordu. Fiziksel acı ona hiçbir zaman manevi acıdan daha acı vermemişti.
"Sen iyileştirirsen geçer."
Minho nihayet omuzlarından kalkan yükle nefeslerini geri kazanmış gibi hissediyordu.
Babası artık ikisini özgür bırakmıştı ama ikisi de harekete geçmek için çok yorgunlardı.
Minho artık çok sevdiği canından bir parça olan bu çocuğa sımsıkı sarılmak, tüm acılarını almak istiyordu. Oysa ki başta çok güzel bir hayatı olduğunu düşünmüştü. Acaba kendisi o çöplükte kalsa, bunları yaşamadığı için daha mı iyi hissederdi?
"Lütfen beni bir daha sensiz bırakma. Bitsin artık bu çile. Bu saatten sonra ne dayanacak gücüm ne de sabır edecek halim kaldı, Minho."
Minho'nun da ondan bir farkı yoktu. Usulca başını sallayarak duvardan kafasını çekti.
"Bu saatten sonra ölüm bile ayıramaz, Hyunjin, seni benden."
Minho hiçbir baskı ve yük hissetmeden bedenini ona yaklaştırdı. Sanki karşısında hala o küçük prens varmış gibiydi. Önüne gelen saçlarını kulaklarının arkasına koydu. Güzel yüzü ortaya çıktığında hayranlıkla gülümsedi.
"Çok güzelsin."
Hyunjin'in gözleri gibi yanakları da kızarmaya başladığında Minho aralarındaki mesafeyi kapattı. Dudaklarını onun dudaklarının üstüne örterken titrek bir nefes bıraktı.
Çok özlemişti.
Hyunjin'i görse bile onu özlemeye devam etmişti. Aralarındaki o duyguyu hissetmek için görmek yetmiyordu. Hissetmek de lazımdı. Çünkü aradan geçen zaman bunu istiyordu.
Dudaklarını ayırdığında yine önüne düşen Hyunjin'in saçına ikisi de güldü. Minho tekrardan kulağının arkasına sıkıştırdı. Alınları birbirine yaslanmış öylece duruyorlardı.
"Ameliyat başarılı geçti. Yoğun bakıma alacağız."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top