28 | baskın

Doğumdan iki gün geçmişti ve baba durumu öğrenince baskını ertelemek zorunda kalmıştı. Minho olmadan baskın olmazdı. Fakat bu gece kesinlikle olacaktı.

Hyunjin hastahanede her zaman ki işleriyle meşgulken sürekli aklında olan bebek yüzünden çıldırmak üzereydi. Bu yüzden hastahaneye getirilen Gyuyoung ve bebeği görmek için odasından çıktı.

Minho'nun da Gyuyoung'un yanında olduğunu biliyordu ama bunu umursamadı. Şansına odaya girdiğinde Minho yoktu. Çıkış bugün olacaktı. Bu yüzden Minho kıyafet getirmeye gitmişti.

"Ah, Hyunjin. Geldiğin için teşekkür ederim. Sana hayatım boyunca minnettar olacağım."

Gyuyoung, Hyunjin'in geldiğini görünce doğrularak sırtını yatağa yaslamıştı. Hyunjin ona yardım ederek yatağın düğmesiyle duruşunu düzeltti.

"Nasılsın?" Hyunjin düz bir şekilde sorduğunda Gyuyoung gülümsedi. "Çok iyiyim. Bebeği işitme tahlilleri gibi şeyler yüzünden götürdüler."

Hyunjin anlayarak başını salladı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Bu nedenle oturmadan ayakta duruyordu. Sürekli parmakları ile oynuyordu.

"İsmi ne?" Hyunjin en merak ettiği soruyu sorduğunda Gyuyoung cevapladı. "Hyunho."

Hyunjin biraz şaşırsa da anlayarak başını salladı. Eskiden Minho ile isimlerini birleştirip dururdu. Bu yüzden ona yabancı bir isim değildi.

"O halde sana iyi dinlenmeler. Ben bir sorun var mı diye, bebeğe bakayım. İstediğin bir şey var mı?"

Hyunjin gitmeye yeltendiğinde Gyuyoung onu bileğinden tutup durdurdu.

"Birkaç dakikan var mı?"

Hyunjin tereddüt etse de başını salladı. Minho ile karşılaşmak istemiyordu. Yatağın yanındaki sandalyeye oturup dinlediğini göstermek için ona baktı.

"Gelecekte neler olur, bilmiyorum ama bebeğim önce Minho'ya sonra da sana emanet. Nedenini sorma ama sana güveniyorum. Umarım oğlum da ileride senin gibi birisi olur."

Gyuyoung gözleri gülen bir şekilde konuştuğunda Hyunjin yutkunarak ayağa kalktı. Cevap vermedi çünkü veremedi. Ve odadan çıktı.

Kocasının kendisini onunla aldattığını bilse de, böyle der miydi?

Hyunjin bebeğin nerede olduğunu sekreterden öğrendikten sonra oraya gitti. Camla kaplı odayı dışarıdan izlerken yanında beliren bedene bakmamak için kendiyle savaş veriyordu.

"Teşekkür ederim."

Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı.

"Tanrı varsa eğer umarım benim yaşadıklarımı yaşatır sana, Minho. Dilerim benim uykularımı yaşarsın da hangi kabusları gördüğümü anlarsın."

Hyunjin sinirle yanından gittiğinde kendisini odasına atmıştı.

Sabır taşı şimdiye kadar çatlardı!

Kapısının açılması ile Minho zannederek küfür edecekken Felix ve Chungha'yı görünce yerine oturdu.

"Ah, canım arkadaşım benim. Nasıl bu kadar yüce gönüllü olabiliyorsun?"

Chungha masanın etrafından dönerek kollarını Hyunjin'in boynuna sardı.

"Bebeğin ismini Hyunho koymuşlar."

Hyunjin bir süredir tuttuğu gözyaşlarını bırakırken Chungha ona sıkıca sarıldı.

"Changbin'e, Minho'ya Çin işkencesi yaptırmasını söyleyeceğim. Herifte ki rahatlık beni deli ediyor!"

Felix sinirle konuştuğunda masanın önündeki sandalyelerden birisine oturdu. Hyunjin onun dediğine gülerken gözyaşlarını sildi. Chungha da iyi olduğunu görünce Felix'in karşısına oturdu.

"Ayıp olmasın diye Felix ile Gyuyoung'u görmeye gittik. Sana uğrayacaktık zaten ama daha demin yanında olduğunu söyleyince soluğu hemen burada aldık."

Chungha açıkladığında Hyunjin başını salladı.

"Şu piç Minho'yu siktir edelim de geceyi konuşalım." Felix çetenin beyni olarak okları başka konuya çevirdiğinde ikisinin de ilgisini çekmişti. "Amcam bizi bile çağırdı. Babam da bana dedi ki, bizim adamlarla iş yerlerine baskına gidecekmişim. Onları etkisiz hale getirmek için kundaklayacağız."

Hyunjin, Felix'e dikkatle baktı. İçi yine bir kötü olmuştu.

"Lütfen, dikkatli ol. Benim de birkaç doktorla yakında bulunmam lazım." Hyunjin de söylediğinde gözler Chungha'ya döndü. O ise alt dudağını ısırıp ikisine baktı.

"Gyuyoung ile beraber onun evinde kalacağım, babam öyle uygun görmüş. Evin yerini kimse bilmiyor diye. Bir de yeni doğum yaptı-" Hyunjin elini kaldırarak lafını bitirmesine izin vermedi. "Böyle bir durumda açıklamaya gerek yok, Chungha. Babam öyle uygun görmüş. Yakın olduğunuzu da zannediyorsa hele mantıklı bir seçim."

Üçlü sanki son kez birbirlerini görecekmiş gibi birbirlerini kucakladılar. Çünkü üçü de biliyordu ki, bu baskından sağlam çıkamayanlar olacaktı.

***

Hyunjin ilk defa evinde bu kadar gergin bir şekilde bekliyordu. Sahada olan birisi değildi. Bu yüzden erkenden toplantıya gitmemişti. Fakat içi içini yiyordu. Parmağını ağzına götürmüş tırnaklarının kenarında olan etleri kemiriyordu.

"Hyunjin. Çıkalım."

Profesör doktorlardan olan kıdemli seslendiğinde Hyunjin düşüncelerinden çıktı. Onun evinde toplanıp belirtilen alana gideceklerdi. Her ihtimale karşı Han'ların evinin yakınında bir karavan da bekliyor olacaklardı.

Hyunjin ilk defa soluklu bir çatışmaya katılıyor olmanın verdiği heyecan ve korkuyla gerim gerim gerilirken karavanda beklemeye başlamıştılar.

Yaklaşık bir saat geçtiğinde Hyunjin tedirgin bir şekilde camdan baktı. Hala yaralılara dair bilgi gelmemişti.

Titreyen telefonu ile mesajı açtı.

Uzun zaman sonra ortaya çıkıp beni almaya mı geldiniz? Sizi buna pişman edeceğiz. Yaşadıklarımı yaşayacaksın, ABİ. -Jeongin.

Hyunjin sesli bir küfür savurduğunda diğerleri ona bakmıştı. Jeongin yanlış bir şey yapacaktı. Hem de çok yanlış. Hyunjin karavanın içinde durmanın verdiği sıkıntıyla dışarıya çıktı.

Yaşadıklarımı yaşayacaksın derken neyden bahsediyordu?

Babasızlıktan mı?

Hyunjin'in başında şimşekler çakmaya başladığında silah seslerinin azaldığı Han ailesinin evine doğru koşmaya başladı. Yaklaştıkça seslerin az geldiğine kanaat getirip bahçeden içeriye girdi.

Jeongin ve babası karşılıklı duruyorlardı.

Jeongin elinde ki silahı babasına doğru uzatmış, babası ise öylece ona bakıyordu.

"Siktir!"

Hyunjin hızla koşup ikisinin arasına girdi ve kollarını havaya kaldırdı.

"Jeongin! Kendine gel, artık! Beynini yıkamışlar, anlamıyor musun?"

Hyunjin korku dolu sesiyle bağırdığında çaresizce etrafa baktı. Kimse yoktu.

"Yıllar boyunca beni bir kere düşünmediniz! Onların beni kaçırması umurumda değil! Bana sahip çıktılar, siz ise kolayca hayatınıza adapte oldunuz."

Jeongin farkında olmadan sol gözünden akan yaşı akıttığında Hyunjin sinirlerine hakim olamadı.

"Hayatımıza adapte olmak mı?" Kaşlarını çatarak gözlerini kıstı, gözünden akan yaşların akmasını sağlamıştı. Fakat umursamadı. "Sen bizim neler yaşadığımızı biliyor musun ki?"

Jeongin unursamadan çenesini dikleştirdi.

"Bilmeme gerek yok. Hastahaneye gelerek bile gereğinden fazla şeyi görmüş oldum."

Hyunjin ağlayarak çığlık attı. Kardeşini kendine getirmek istiyordu ama yapamıyordu. Bu durum onu sinir ediyordu. Sanki birisi boğazını sıkıyormuş gibi hissediyordu. O elleri çekemiyordu.

"Anneniz öldüğünde ve sen de ortadan kaybolduğunda elimde sadece Hyunjin kalmıştı. Size olan özlemimi onu sarmalayarak atlatmaya çalışıyordum. Ama..." Babaları konuşmaya başlayınca ikisi de ona dönmüştü. Babasının da gözünden yaş akıyordu ama yine de konuşmasına devam etti. "Hyunjin'i de o gün sizinle beraber kaybetmiştim."

Hyunjin burnunu çekerek babasına doğru ilerlemeye yeltendi ki babası elini havaya kaldırarak durmasını sağladı.

"Depresyon dediler, travma etkisi sürüyor dediler. Benim yanımda olmana rağmen bana çok uzaktın, Hyunjin. Sürekli içki içtin, maddeler kullanıp delirme eşiğine geldin. Sana ulaşmak çok zordu."

Hyunjin titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Kolunu kaldırıp gözlerine kapattı. Ağlıyordu.

"Bir senedir daha iyisin. O kadar içip madde kullanmıyorsun en azından. Fakat buna sevinemiyorum bile, biliyor musun, oğlum?" Hyunjin kolunu çekip babasına baktı. "Benim evlat dediğim adamla gizli ilişki yaşadın. Söylesene kendi ayağıma mı sıktım? Şimdi iki oğlum da bana düşman."

Babaları konuşmaya devam ederken Jeongin titreyen elleri yüzünden elinden kayan silahı izledi. Hyunjin babasının Minho ile aralarındaki şeyi öğrenmesine karşı yutkundu.

Düşen silah sesiyle Jeongin'e döndüler.

"Beni niye bulamadınız! Niye?"

Titrek çıkan sesiyle kendine küfür ederek gözyaşlarını elleriyle sildi. Yüzünü kapatarak ağlamaya başlamıştı. Hyunjin ona birkaç adım yaklaştı.

"Seni her gün aradık, Jeongin ama ne ismin aynıydı ne de yüzün..." Hyunjin çaresiz bir şekilde kardeşine baktığında Jeongin ellerini yüzünden çekti ve abisine baktı. "Lanet olsun."

Bir adım daha atarak Hyunjin ile aralarındaki mesafeyi kapatıp kollarını abisinin beline sardı.

Tak!

Gelen silah sesiyle iki kardeş birbirlerinden ayrılırken babalarının yere düşen bedenine baktılar.

Hyunjin kulakları sağır edecek şekilde çığlık attığında babasının yanına koştu. Gözleri açıktı ama kurşun tam kalbine isabet etmişti. Ağzından kan geliyordu.

Hyunjin elini kanla kaplanan göğsüne götürüp bastırdı.

"Baba, hayır! Daha konuşacak çok şeyimiz var. Sakın! Baba!"

Çığlık atarak bağırıyorken Jeongin kafasını kaldırarak keskin nişancıya baktı. Jisung'a.

Eğer Hwang Mujin'i vuramazsan onu öldürmek için tetikte bekliyor olacağım.

Dediğini yapmıştı. Sevdiği adam, babasını öldürmüştü. Babası onun yüzünden yerde kanlar içinde yatıyordu.

"Jeongin! Bir şeyler yap-"

Hyunjin başını kardeşine çevirdiğinde onun yere düşen silahı aldığını görmüştü. Dehşetle açılan gözleriyle kardeşine baktı.

"Ne yapıyorsun!?"

Hyunjin kalkıp yanına gitmek istiyordu ama babasının sesiyle ona döndü.

"Hayatım boyunca hep kazanmak için çalıştım. Kaybedeceğim hiçbir savaşa girmedim. Fakat bu sırada ailemi kaybettim. Özür dilerim, Hyunjin. Senin çok daha mutlu yaşamanı sağlayabilirdim ama kendi kurallarım yüzünden hayatını mahvettim. Affet beni, oğlum. Belki de ölmem sizin için en iyisidir. Yaşadığım sürece tek yaptığım size engel olmaktı. Sevgim sana çok fazlaydı. Minho'ya da söyle. Sana her şeyi anlatsın. Artık özgürsünüz."

Öksürerek kan püskürttüğünde Hyunjin ağlayarak yarasına daha da bastırdı.

"Hayır, baba! Kalk! Bir daha olmaz! Bir daha bunu yaşayamam!"

Hyunjin çığlık çığlığa ağlarken duyduğu silah sesiyle başını kaldırdı. Jeongin yerde kanlar içinde yatıyordu.

Bağırarak ağlıyorken tüm vücudu titiriyordu. Babasının kapanan gözlerine bakarak kollarını ona sararken dizleri üzerinde sürünerek Jeongin'in yanına gitti.

O mu kendini vurmuştu yoksa keskin nişancı mı onu vurmuştu, anlamıyordu.

"Her şey benim yüzümden."

Dudakları arasında fısıldayarak konuştuğunda Jeongin'e baktı.

"Hayır, hayır!"

Transa girmiş gibi titrerken yukarıdan aşağıya düşen beden ile çığlık atarak ellerini arkaya doğru iterek geriye kaçındı.

Keskin nişancı yere düşmüştü. Yüz üstü düştüğü için kim olduğunu göremiyordu ama Jisung olduğunu anlamıştı. Jisung'un kolunda ki saati çoğu kez bileğinde görmüştü.

"Hyunjin!"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top