21 | gözler yalan söylemez

Birkaç yıl önce

"Minhyuk gece makarna yediğini görürse ne yapar?" Hyunjin kahkahasının duyulmaması için eliyle ağzını kapattı. Minho tabağındaki makarnalara bir bakış attı. "Herhalde spor takvimini baştan başlatır. Antrenmanı da iki kat ağırlaştırır."

"Ya, kıyamam! Ben seni kurtarırım, merak etme."

Hyunjin öpücük gönderip makarna tabağına kararsız bakışlar atan Minho'nun ağzına kendi kaşığından soktu.

"Ne? Çok düşünürsen çocuğun olmaz."

Minho sırıtarak ağzındaki lokmayı çiğnerken kendine güvenen bir şekilde konuştu.

"Zaten bir çocuğum olmasını istemiyorum."

Hyunjin üzgün bir ifadeyi yüzüne yerleştirip sesini incelterek çocuk sesini taklit etti.

"Baba! Bana oyuncak al! Baba, beni gezmeye götür! Baba-" Hyunjin devam edecekken Minho onu susturmak için peçeteden koparıp önce ağzını sert bir şekilde sildi. Daha sonra peçeteyi ağzına sıkıştırmıştı. "Sus."

Hyunjin kahkaha tufanı koparırken artık evdekilerin duymasını bir kenara bırakmıştı. Minho'yu baba olarak hayal edemiyordu. Büyük ihtimalle çok konuşan çocuğunun ağzına tıpkı bu şekilde peçete sokardı.

"Sen sadece benim babacığım ol, tamam mı, kahramanım?"

Hyunjin onunla alay etmeye devam ederken Minho hiç şikayet etmeden gülümseyerek onu dinliyordu.

O gece yine davlumbaz ışığının aydınlattığı mutfakta, masada oturmuş makarna yiyorlardı. Fakat değişen şey sadece zaman değildi.

***

"Yarın beraber bir yürüyüşe çıkalım."

Hyunjin tabağını bitirmiş suyunu yudumlarken bardağın yansımasından ona baktı.

"Neden?"

"Geçen sefer araştırmamı istediğin şeyle ilgili ama bugün dinlen. Yarın daha uygun olur."

Hyunjin şüpheli bir şekilde ona baksa da kabul etti.

"Uyuyalım mı? Hala uykum var," Hyunjin esneyerek odasına çıktığında Minho peşinden onu takip etti. Odasına geldiklerinde Minho koltuğa geçti.

"Kaç kez beraber uyuduk. Bir yerlerinin tutulmasına ne gerek var? Yatağa gel."

Hyunjin uykusunun gelmesine şaşırsa da bu duyguyu özlemiş olmanın verdiği huzurla yatağına uzandı. Gözlerini kapatsa uyurdu. O derece uykusu vardı.

Minho kafasındaki türlü düşünceyi rafa kaldırıp bu kez kalbini dinlemek istedi. Ergen gibi yer kavgası yapacak değildi.

"Dolaptan istediğini giyebilirsin."

Hyunjin onun hala takım elbiseli olduğunu fark ettiğinde ellerini ensesinde birleştirdi. Sırt üstü uzanıyordu.

Minho dolabı açıp rahat bir tişört ve eşofman bulduğunda üstüne geçirmeye başladı.

Hyunjin ne kadar gözlerini çekmek istese de kendine engel olamadı. Baş ucunda ki lambadan gelen ışıkla görebildiği kadar vücuduna baktı.

Kusursuz bir vücudu yoktu. Yara ve izlerle doluydu. Hyunjin her yaraya baktığında kendi canı yanıyormuşcasına yüzünü buruşturdu. Göğsünün üzerinde gördüğü kanla yerinden doğruldu.

"Göğsüne ne oldu?"

Minho hiç fark etmemiş gibi göğsüne baktı ve kanı görünce çıkarmış olduğu gömleği üzerine sürdü. Fakat hala kanamaya devam ediyordu.

"Şu komplocu... Yerinde durmuyordu. Bıçaklamış olmalı."

Hyunjin onun bu kadar umursamaz olmasına karşın yatağından kalktı. Endişesi uykusundan üstün basmıştı.

"Bekle öyle."

Odasındaki banyoya gidip ilk yardım çantası ile geri döndü. Yatağa oturduğunda Minho'ya karşısına oturmasını işaret etmişti.

"Çok derine inmemiş ama dikiş atsam iyi olacak. Kanaması ciddi duruyor."

Minho önemsiz bir yara olduğunu düşünüyordu. Hyunjin çoktan malzemeleri çıkarmaya başlayınca itiraz etmedi.

"Çok acırsa söyle."

Hyunjin dikiş atmaya başladığında Minho arada yüzünü buruştursa da ses çıkarmıyordu. Bu sayede onun acıya ne kadar dayanıklı olduğunu anlamıştı. Fiziksel acı onun için hiçbir şeydi.

Duygularının neden bu kadar yoğunlaştığını anlayamadı. Daha önce kendini kontrol edebiliyor, Hyunjin'e uzaktan baktığında gözlerini başka tarafa çevirebiliyordu.

Şu an ise gözlerini yakındaki yüzden çekemiyordu. Hyunjin'in tedavi ederken ki hali ona her zaman çekici gelmişti ama kendi üzerinde hissetmesi onu çok başka duygulara sürüklüyordu.

"Gazlı bezle kapatacağım. Çok fazla zorlama, tamam mı? Dikişin açılabilir." Minho usulca başını sallarken Hyunjin gazlı bezi düzgün bir şekilde keserek vücuduna sarmaya başladı. Git gide yaklaşan yüzü Minho'ya hiç yardımcı olmuyordu.

"Sonrasında sana uğramam gerekir mi?" Minho vücudunda gezinen parmakları hissederken sordu. "Dikişleri çıkarmak için uğrasan iyi olur. Ayrıca kanama falan da olursa yine gel."

Minho tekrar başını usulca sallarken Hyunjin işi bitmiş bir şekilde malzemeleri tekrar çantaya geri koydu.

"Bitti. Şu hapı da iç. Öyle uyu."

Minho onun uzattığı hapı yuttuğunda Hyunjin su olmadan nasıl içebildiğine şaşırsa da gülümsemekle yetindi. Malzemeleri bıraktıktan sonra geldiğinde Minho'nun çoktan uzanmış olduğunu görmüştü. Hem de üstsüz bir şekilde.

Ev sıcaktı ama Hyunjin sürekli üşüdüğü için battaniyesini omzuna kadar çekti.

"Doktor olmak sana çok yakışıyor."

Hyunjin doğru duyduğunu anlamak için Minho'ya baktığında gözlerinin kapalı olduğunu görmüştü.

"Neden bu kadar hoşuna gidiyor?" Minho gözleri kapalı bir şekilde gülümsedi. "Ben öldürürken senin iyileştirmeni her zaman etkileyici bulmuşumdur."

Hyunjin onun bu sözlerine nasıl bir anlam yüklemesi gerektiğini bilmiyordu.

"Ama seni iyileştirmek istemiyorum." Minho dişleri gözükecek şekilde güldüğünde Hyunjin gözlerini kısarak ona baktı. "Ben senin sayende hep iyileşiyorum. Ekstra bir şey yapmana gerek yok."

Hyunjin daha fazla dayanamayarak doğrulup dirseğine yaslanarak ona yaklaştı.

"Sarhoş musun yoksa kafanı bir yere mi vurdun?" Hyunjin, ona analiz edercesine bakıyorken gözlerini açtı. Karşısında onu bu yüz ifadesiyle görünce gülmesini tutamamıştı.

"Ben de senin sayende sürekli ölüyorum, Minho. Ekstra bir şey yapmana gerek yok."

Gözlerini devirip Minho'ya sırtını döndü ve gözlerini kapattı. Yanında Minho olduğu zaman hep uykuya dalması daha kolay oluyordu.

Fakat yaşadıkları şeyler yüzünden midir, bilinmez ikisi de uykuya dalamıyordu.

Hyunjin göz ucuyla Minho'ya baktığında onun tavanı izlediğini görmüştü. Minho'nun ise dönüp bakmasına gerek yoktu. Hyunjin uyurken o kadar zaman başında beklemiş, beraber uyumuşlardı ki nefes alışverişinden uyanık olup olmadığını anlayabiliyordu.

Hyunjin de onun gibi tavana bakmaya başladığında ikisi de konuşmuyordu. Öyle bir ortam oluşmuştu ki, sanki kelimeler olmadan anlaşıyor gibiydiler.

Hyunjin başının üstünden elini uzatıp onun havada olan elini tuttu. Çok yakın olmadıkları için ancak serçe parmağını tutabiliyordu.

Işığın yansıtmasından görebildiği kadar Minho'ya bakmaya çalışıyordu. Minho belli belirsiz gülümsedi, elini çekmedi.

"Ben senin beni sevmediğine inanmıyorum, Minho." Hyunjin kısık sesiyle konuştuğunda sesi tıpkı asmr yapan insanlar gibi çıkmıştı. Minho ona dönmeden tavana bakarken dudaklarını araladı.

"Sadece inanmak istemiyorsun, Hyunjin." Minho'nun kelimeleri kayıptı. Sadece onun söylediği kelimeleri çeviriyordu. Konuşma konusunda bir papağandan farkı yoktu. "Bana inandıracak hiçbir şey vermiyorsun."

Sesleri o kadar kısık çıkıyordu ki, ebeveynlerin, bebekleri uyanmasın diye konuştukları ses tonu gibiydi.

"İnanmanı sağlamak zorunda değilim." Hyunjin onun kelime oyunlarından o kadar nefret ediyordu ki kesik bir nefes aldı. "Doğru, değilsin. Çünkü sen daha kendin inanma aşamasındasın."

Minho başını yana çevirdiğinde ışığın yansıttığı kadarıyla güzel yüze baktı.

"Benim rüzgarımda duramazsın, savrulursun."

Minho boşta duran kolunu kaldırıp Hyunjin'in önüne gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Buruk bir gülümseme ile ona bakıyordu. Hyunjin kulağında gezinen parmakları hissettiğinde gözlerini kapattı.

Minho'nun elini alıp yanağına koydu.

"Bunu bize niye yapıyorsun?" Minho derin bir nefes aldığında Hyunjin sorusuna cevap alamayacağını anladı. Bu yüzden bu anı kaybetmemek için ona yaklaştı ve aralarındaki mesafeyi kapattı.

"Tamam, sorgulamayacağım ama şunu bil ki; seni benden almaya senin bile gücün yetmez, Minho. Kalbime benim bile sözüm geçmiyor."

Minho bir şey demeden sadece ona bakıyordu. Hyunjin yanağında ki ele yanağını yaslayarak gözlerini buluşturdu.

"Benim gururum sevgime düşman, Hyunjin. Ve bu sefer yollar gerçekten kapalı. Çok zaman geçti, çok şey değişti. Eskiden senden önce sadece baba olurdu ama şimdi, ondan sonra da başka birisi var." Hyunjin akan gözyaşlarını umursamadan gözlerinin içine bakmaya devam etti. "Bir şeyler için çok mu geç kaldığımızı söylüyorsun?"

Hyunjin kabullenmemek için o kadar zorluyordu ki gururunu ayaklar altına alalı çok olmuştu. Hala onun gözlerinde ki tek bir sevgi kırıntısı için ömründen harcardı. Bir kitaba her şeyi yazabilirdi, ona olan aşkı dışında. Bu duygu çok yüklüydü.

"Evliyim, Hyunjin. Yakında bebek de doğacak-" Hyunjin daha fazla duymak istemediği için sırtını döndü. Dolu gözlerini saklamaya çalışmıyordu ama artık yüzüne bakamazdı. Kendinden utanıyordu, sürekli bu hale düştüğü için.

"Benden ayrılmaya yeminin varmış gibi davranıyorsun."

Hyunjin tekrar bir cevap alamayınca yutkundu. Bu gecenin artık bitmesi gerekiyordu. Söylenecek söz kalmamıştı.

"Umarım arkasına tutunduğun şey gerçekten önemlidir. Aksi halde seni asla affetmeyeceğim."

"Bu gece sana sarılmamı ister misin?" Hyunjin arkasını dönüp ona baktı. "Monta sarılıp uyuduğunda çok huzur dolu görünüyordun. En azından uyumak için beni kullanmalısın. Nefretinden faydalan. Bu geceliğine, ha?"

Hyunjin ondan asla nefret edemiyordu. Bunu çok istemişti ama becerememişti. Her defasında kendini onu düşünürken bulmuştu. Ruhu ondan kopamıyor gibiydi.

Minho ona çok fena sarılmak istediği için yalan söylüyordu. Öpmek için kendini o kadar zor tutuyordu ki, karşısındaki güzellik onu mahvediyordu.

"Bu geceliğine öpsem olmaz mı?"

Hyunjin geri adım atmadı. Madem bu kadar batırmıştı en azından eli boş kalmamalıydı. Bir seferliğine gururunu indirse ne olurdu ki?

"Bu gece, burada kalacak. Uyandığımızda sadece iş için konuşan iki insanın yakınlığı olacak."

Hyunjin, Minho'nun cevap vermemesini fırsat bilerek eklediğinde kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı. İlk defa bir ümit kırıntısı bulmuştu ve ona deli gibi tutunuyordu.

Minho vücudunu biraz daha yaklaştırdı ve dip dibe olan yüzleri ikisinin de kalbinin ağızlarında atmasını sağlıyordu. Hyunjin yutkunarak bu yakınlığı hazmetmeye çalışırken Minho'nun eli tekrar yanaklarında yerini almıştı.

"Zaafım olmayı bırakmalısın, Hyunjin. Çünkü hayatımda senden güzel hiçbir şey yok."

Yakınlıklarından ötürü, Minho'nun konuşurken nefesi, Hyunjin'in yüzünü yalıyordu.

"Bunu da sadece bu gece mi hatırlamalıyım?"

"Evet."

Hyunjin gözlerini zorlukla açık tutuyorken artık ikisinden birisinin harekete geçmesini diliyordu. O kadar uzun zamandır bunu bekliyordu ki alevler içinde yanıyormuş gibiydi.

Bu beklentisi çok uzun sürmedi.

Minho'nun ondan farkı yoktu. Çok fazla uyarı dolmuş vücudu daha fazla dayanamamıştı. Yanağında ki elini indirip boynuna indirmiş ve dudaklarını birleştirmişti.

İkisi de ilk birkaç saniye dudaklarını kıpırdatmadan buna alışmaya, hissetmeye çalıştılar. Çok fazla birikmiş arzu ve his vardı. Birbirleriyle iç içe geçmek için can atıyorlardı.

Hyunjin dudaklarını araladığında Minho yavaşça alt dudağını dudakları arasına aldı. Tadını çıkarmak istiyormuşcasına emerken Hyunjin çıldırmak üzereydi. Ağzını daha fazla açarak dilini ona doğru uzattı.

Yavaş öpüşmeleri hızını arttırmaya başladığında Hyunjin, Minho'nun göğsünde olan elini aşağıya doğru indiriyordu.

Bünyeleri çok fazla beklentinin verdiği hissiyatla zihinlerini allak bullak ediyordu.

Hyunjin, Minho'nun üst dudağını dudakları arasında ezerken nefes almak için ayrıldığında dişlerini geçirerek ısırmayı da ihmal etmemişti.

Alınlarını birbirine yaslamış soluklanırken kesinlikle daha fazlası için bedenleri ateşte yanıp kavruluyordu. Hyunjin gözlerini yavaşça açtığında parıldayan gözler onu karşılamıştı.

Gözler yalan söylemiyordu.

"Burada bitirmek istediğine emin misin?"

ARTIK VAKTİ GELMİŞTİ VALLA BEN YAZARKEN YAŞLANDIM OKURKEN SİZLERİ DÜŞÜNEMİYORUM HADİ CÜMLETEN H.O

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top